• Sonuç bulunamadı

Aydın Emeç'in "Şaka"sının ardından

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Aydın Emeç'in "Şaka"sının ardından"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T

28 NİSAN 1986

KÜLTÜR-YAŞAM

CUMHURİYET/6

AYDIN EMECİN “SAKALININ ARDINDAN

Genç Adam’ın yüzeysel bir portresi

T O M R İS U Y A R

Aydın Emeç, hep yerindeydi; ben de yetim­ deydim. Yani ne zaman istesek bir öğle üs­ tü “ güzel” bir lokantada yine buluşabilir, her zamanki gibi edebiyatın sorunlarım, ül­ kemizdeki durumunu konuşabilirdik, hırla­ şa b ilir, k atıla k atıla gülebilirdik. Oyunlarımızdan biri “ Sen ölsen, arkandan kimler yazar? Asd, kimlerin yazmamasını is­ terdin?” oyunuydu. Bir gün bu şakanın ka­ ra mizaha dönebileceğini, Aydın Emeç’in okuyamayacağı —ikimizin de pek sevmedi­ ğimiz— bu tür yazılardan birini yazacağımı nereden bilebilirdim? Durunca anlaşılır sa­ atin kaç olduğu. "Güzel” bir lokanta dedim, çünkü Aydın Emeç için estetik ve kültür, so­ nuna kadar bağlı olduğu bir değerler dizge­ sinin parçasıydı. Çok boyutlu bir kültürün, daha da önemlisi bir “ İstanbullu” yaşama kültürünün son temsilcilerinden biriydi o. Güzel bir yerde, güzel bir yemek yemek, gü­ zel bir dergiyi okumak,güzel bir romanı tar­ tışm ak, güzel bir yürüyüşe çıkm ak... (Gittikçe çirkinleşen bir İstanbul’da son yıl­ larda nasıl yaşadığım düşünmeye çalışıyorum şimdi.) İsteyenler, özenle seçtiği ve özenle çe­ virdiği kitapları okuyarak onun iç dünyası­ nı ve dünya g ö rü şü n ü b iraz olsun anlayabilirler. Gerçek dostluğuna kabul et­ tiği Uç beş kişiden biri sıfatıyla, o mutluluk­ la, biraz daha işleyeceğim bu portreyi, çünkü Aydın Emeç —bir zaman bir yayınevi sahi­ bi olduğu halde— “yazmak”tan hep kaçın­ dı; bizden tek esirgediği, zengin boyutlarım kestirebildiğini yazarlığıydı. Çevirilerini de

Aydın Emeç, toplumun

zorladığı katı kurallara yüz

vermez, hiçbir ideolojiyle

kıstırılamazdı. Yayınevi sahibi

olmak, sanat sayfası yönetmek

gibi önemli sayılan başarılara

gülüp geçer, ama üstlendiği işi,

bu tür başarıları önemli

sayanlardan çok daha büyük

bir ciddiyetle götürürdü.

imzalamazdı ya.

HER SINIFTAN DOSTLAR

Nasıl biridir Aydın Emeç? önce, onun gözünde her şeyin şaşmaz bir adı vardır. Ka­ rısını kendi kansı olduğu için değil Naziye olduğu için sever; oğlunu Ali Selim olduğu için. Dostlarım da öyle. Hemen her sınıftan geniş bir dost çevresi olmasına, herkese eşit­ likçi davranmaya çalışmasına karşın dost ad­ lar, Selçuk Batur’dur, Ferit Erkman’dır, Celal Üster’dir sözgelimi. Listeyi biraz da­ ha uzatabiliriz. Pazartesi ya da cuma akşam­ ları uğradığı meyhane, Yakup 2’dir. Yalnızsa, eve dönüş saati 20.30’dur. Bu ay­ rıntılara bakarak genç adamı katı ilkelere bağlı biri sanabilirsiniz. Çok yanılırsınız. Ay­ dın Emeç, toplumun zorladığı katı kuralla­ rın hiçbirine yüz vermez, hiçbir ideolojiyle kıstınlamaz; onun uyduğu ilkeler, kendi “ ahlak” ı doğrultusunda koyduğu ilkelerdir. Yayınevi sahibi olmak, sanat sayfası yönet­ mek, yayınevi yönetmenliği yapmak gibi önemli sayılan başarılara (çelenklere mi de­

sem?) gülüp geçer, ama üstlendiği işi, bu tür başarıları önemli sayanlardan çok daha bü­ yük bir ciddiyetle götürür. Edebiyatla ger­ çekten ilgilenen bir çocuğun soracağı sıradan sorulara iki saatini verebilir de, şişirilmiş, şı­ marık bir ünlünün beş dakikalık kaprisini kaldıramaz. İlişkilerde kadın-erkek ayrımı gözetmez (yazarlıkta da). O kadarına ki, ka­ dın dostları ara sıra erkekmişler gibi davra- nılmaya razı olmalıdırlar.

Aydın Emeç, üstlendiği görevlerin hep profesyonelce bir “ nesnellik” gerektirdiği­ ni biliyordu; gönülden inanıyordu buna, uyuyordu. Bütün dürüst aydınlar gibi, gö­ reviyle kişiliği arasında bir uyum, bir denge kurmaya, onu yürütmeye çabalıyordu, bel­ ki o yüzden yıpranıyordu. Hem ele avuca sığmaz, hergele, yakışıklı bir delikanlıydı, hem durmuş oturmuş bir yönetici. Alçakgö­ nüllü, hoşgörülü bir bilgeydi, yine de “ düzmecelik” kokusu alınca panter kesile- biliyordu.

“ Bir sabah Aydın Emeç’siz bir dünyaya uyanmanın inanılmaz dehşetini ve öksüzlü­ ğünü yaşadım” diyerek, önce ona fazlaca duygusal gelecek, ama sahiciliği üstüne bi­ raz düşündükten sonra —önündeki kâğıtlara boyuna çiziktirdiği karamalardan başım kal­ dırıp, burnunu karıştırıp bir kahkaha attığında— “ Peki canım, yok bir yaramaz­ lık!” dedirtecek bir tümce kuruyorum.

“ Kayık” çevirisinin iç kapağından bana seslenişine sığınarak;

“ Hısımlığı oluşturan, bir tek kan bağları değil, yürek ve akıl bağlandır da. Ne dersin hısım?”

D o ğ a n ın b i r

a k s a k lığ ı

Sayfan yine alt üst oldu

M ELİH CEVDET A N D A Y A T İL L A P O R SA Y Aydın Emeç, genç yaşında ol­

gunlaşmış, bilgili ve uygar bir ki­ şiydi. Bütün dostlarının söyleyip yazdıkları gibi de yaşam doluy­ du, yaşam sevinci parlardı yü­ zünde. Uygarlığın özelliklerin­ den biri güleryüzlülük ise, ona eşlik eden bir başka özellik de “ humour” dur ve elbet bunlar sağlam bir kültüre dayanmazsa uygarlığın özellikleri olmaktan çıkarlar. Aydın Emeç, Cumhu­ riyet’teki görevini hak etmiş bir kültür adamıydı. İyi yetişmiş ol­ duğu her davranışından anlaşı­ lırdı. Zekâyı ve “ humour” u içe­ ren güleryüzlülüğü ile arkadaş­ larının sevgisini ve saygısını ka­ zanmıştı. Her ölüm, biraz şaşır­ tıcıdır, fakat Aydın Emeç’in ölümündeki şaşırtıcılık, bütün ölçüleri aşmaktadır. En verimli çağındaydı, iyi yetişmişliğinin, olgunluğunun, bilgisinin ürünle­ rim her gün daha çok derecek bir durumdaydı. Yazık oldu Aydın Emeç’e. Buna bir aksilik, bir terslik demekten başka çare yok. Doğanın bir aksaklığı.

Elde

hüzün

var

E R C A N ARIKLI

Sevgili Aydın... Sayfan, o özene bezene hazırladığın sayfan yine alt üst oldu. Resimler yok oldu, yazılar birbirine sıkıştı. Görsen yine kızar, yapanlara sunturlu küfürlerinden birini

savururdun... Ama kaderin ne acı bir cilvesi ki, bu kez bu değişikliğe neden, senin ölüm

ilanların oldu. O hiç beklenmez, inanılmaz kara haberin günü gelip de çarşaf gibi ilanlarda kendi gazetende yansıyacağım kim tahmin edebilirdi?

Seni ancak son 4 yıldır, Cumhuriyet’te çalışmaya başlayalı beri tanımış olmanın üzüntüsünü hep taşıyacağım. Birçok şeyi (bu arada, başta Nouvel Observateur, benim

Îlkgençlik yıllarımızdan BabIâli’­ deki ilk yayıncılık yıllarımıza uzanan o coşkulu günlerin için­ den düşünüyorum Aydm’ı. Ya­ şama, doğaya ve kitaplara o tut­ kulu bağlanışını.. Sevgileriyle ve öfkeleriyle yaşam, baştanbaşa bir coşkuydu Aydın için. Oku­ duğu, sevdiği kitaplar bir coş­ kuydu... Doğa, bir coşkuydu... Aydın Emeç için, benim sevgili çocukluk arkadaşım Aydın Emeç için ne diyebilirim: Her şe­ yi eksiksiz yaşamak isteyen, ödünsüz ve cesur bir insandı o. Ne sevgisini esirgedi, ne açıkyü- rekliliğinden ödün verdi. Adam gibi yaşadı Aydın, yiğitçe... Aydın Emeç: İşte insan.. Sevdi­ ği dostlarından, sevdiği kitapla­ rından, sevdiği yaşamdan bu ka­ dar erken mi koparılmalıydı? Daha nice kitaplar çevrilecek, ni­ ce sevgiler ve öfkeler yaşanacak­ tı.. Olmadı. Şimdiyse “ elde var hüzün” ..

B e lk i

B o d r u m ’d a

Aydın’ın dilimize kazandırdığı kitaplardan biri de

Çekoslovak yazar Milan Kundera’nın “Şaka” adlı

romanıydı. Düşündük, düşündük, ölümüne bir

açıklama bulamadık. Olsa olsa bu da bir

“şaka”dır, dedik.

Gtizem Aydın K ardeş

g ö r ü ş ü r ü z

M A H M U T TALİ

ÖNGÖREN_______________ Bodrum’da bir yelkenli... Ağır ağır uzaklaşıyor... İçinde Aydın Emeç ve arkadaşları... Garip bir düş içinde gibiyim, teknenin için­ de olduğunu biliyorum, ama gö­ remiyorum kendisini...

Oysa düş filan gördüğüm yok. Rastlayamadım kendisine işte. İstanbul’da gazetede “Belki Bod­ rum’da görüşürüz” diye ayrılmış­ tık. Aradan yıllar geçti, İstan­ bul’da yine Bodrum’da görüşü­ rüz diye ayrıldık. Ve orada bulu- şamayacağız artık. Sadece Bod­ rumlu Dursun’la söz ederiz kendisinden kıyıda.

Yazılarımdan bir satır çıkar­ mak zorunda kalınca ya da bir başka çıkartma yapınca, telefo­ nu açıp haber veren bu insanla oturup bir kadeh rakı bile içeme- miş olmak, inanılacak gibi değil. O denli birbirimize söz vermemi­ ze karşın... Bundan böyle sevdik­ lerimle bir kadehin başına otur­ duğumda onu anacağım, sevgiy­ le... Ve aradaki işlerden ve mesa­ felerden ötürü sık sık beraber olamadığım dostlarımla daha çok beraber olmanın yollarını aramalıyım. Birden yok olmanın acısını olabildiğince hafifletmek için...

AYLA KUTLU_____________________ __ Bu akşamki ödül töreninde Aydın’a

şükranlarımı sunacağım. Çünkü beni O buldu. Ve ilk kitabımı yayımladı, tik kitabım olan “Kaçış”ı basmak için çalıştığım yerden aramış, kendisini bulmamı istemişti. İlk tanıştığımızda onunla aramızda iyi bir dostluk kuracağımıza inanmıştık. Kitabım basılmadan önce birbirimize karşılıklı birer kart yazmış, birbirimize aynı içten duyguları taşıdığımızı,

Yıllarca her

cum artesi

FETHİ NACİ

İlk kez bir ölüm haberi karşısında acıdan cok şaşkınlık duydum. Orhan Duru, telefonda, “Aydın hakkında tatsız bir haber, kaybettik” deyince “Olamaz" diye “Saçma bu!" diye söylendiğimi anımsıyorum.

Böyledir beklenmedik ölümler, vakitsiz ölümler, şaşırtır insanları: Cami avlusundaki kalabalık, o berbat alışkanlığını, ölüye boşvererek, bir meyhanedeymiş gibi sohbet etme alışkanlığını bırakmıştı; saygılı bir suskunluk vardı herkeste.

Yirmi yılı aşkın bir arkadaşlık... Yıllarca her cumartesi hep birlikte Büyükada gezileri, her perşembe o unutulmaz öğle rakıları... Kosinski, Ehrenburg. Vassilikos,

Kundera’dan çevirdiği ve büyük bir beğeniyle okuduğum romanlar... Vasconcelos’u Türk okurlarına tanıtışı...

Ve şimdi karşımda bir tabut, ö lüm acısını en yoğun yaşadığım günlerde beni yalnız bırakmayan Aydın o tabutun içinde. Tabutun yanında çiçekler ve “Naziye ve Ali Selim" yazılı bir bant... Düşündükçe kahrolduğum Naziye, düşündükçe kahrolduğum Ali Selim...

HAYVANLAR

İSMAİL GÜLGEÇ

m ı

,

BiR. pûçüN ceo KEMİRMEK. NE kAVAK ZOR VE UZUN İŞ.. - $APUR

p ik n ik

PİYALE MADR.4

HIZLI GAZETECİ

NECDET SES

Fransızca dergileri) hemen paylaşıverdik. Çabuk öfkelenir, “ ana-avrat” giderdin, evet.. Ama kimse buna kızmazdı. Çünkü tüm bu öfkenin hep o titizlikle hazırladığın “dördüncii- beşinci sayfalara” , onları korumaya, savunmaya yönelik olduğunu herkes bilirdi. Benim tüm yazılarımdaki tüm ana başlıkları (jenerik üstü verilen manşetleri), tüm resimaltlarını sen yazardın. Yazılarımı (tüm yazıları olduğu gibi) özenle okur, düzeltmeler yapardın. İşte en son düzeltmen: Çarşamba günü (son hazırladığın sayfa) okuduğun “ Narayama Türküsü” eleştirimden “ vahşi” sözcüğünü çıkarm ış,1 onun yerine (çok haklı olarak) öztürkçesini, “ yabanıl” sözcüğünü koymuştun. Bu özenini, sayfana, sanata, kültüre, yazma, özellikle Latin Amerika yazınına olan tutku derecesinde

düşkünlüğünü hep anacağım. Kendi adıma, yazılarımı bundan böyle kim o özenle okuyacak, kim o ustaca başlıkları atacak, bilmiyorum. Seni hiç unutmayacağım, sevgili Aydın...

T a n ıd ığ ım

iç in

m u tlu y u m

M U ZA FFER BUYRUKÇU Zekâsının yerinde durmak bil­ meyen delişmenliği, etkileyici kı­ vılcımlar üreten çarpıcılığı, an­ ların içinde devinen güldürücü ve düşündürücü öğeleri birden yakalaması, çevresinde yarattığı hayranlık alanının sınırlarım ge­ nişletiyordu.

Aydın Emeç, yaşamı sıcaklaş­ tıran ve akıp giden zamandaki bütün birliktelikleri davranışla­ rıyla, konuşmalarıyla tepeden tırnağa güzelliklerle dolduran bir insandı.

Onu tanıdığım için mutluyum.

ç izg ilik

KÂMİL MASARACI

AĞAÇ YAŞKEN EĞİLİR

kemal

gökha

\

,

ÜRdmi-zdcl

J

\ /

fâbiübu

beJı'RleiJe/1

olmdmdh

tâbıü bu

çekiciliğe

de

TARİHTE BUĞUN

m

C

m t a z a r i k a s 28 Nisan

(LK_ ÇAĞDAŞ PARAŞÜT..

1319'DA SÜSÜN, İLK ÇAĞDAf PARAŞÜT ATLA­ YIŞI GESÇEKLEÇTİ. ESANSIZ ANDRE &. SAR NESİN 'İN 1&. YÜZYIL S O N U N D A K İ İLKEL PARAŞÜT DENEMESİNDEN SONRA, YİNE BAZI GİRİŞİMLERDE BULUNULMUŞTU. A N ­ CAK BUNLAR, UÇAKLARIN GELİŞİMİNE DE­ ĞİN PEK ÖNEMLİ OLMAMIŞTI. Z . DÜNYA SA­ VAŞI 'NDAN HEMEN SONRA , ABD 'D E BAŞLA­ YAN PA R A Ş Ü T VE PARAŞÜTÇÜLÜK ÇALIŞ­ MALARI, OH/O (OHAYoj ' DA K İ B İR KAMPTA

CİDDİ SONUÇLAR VERMEKTE GECİKMEDİ. LEŞLİ E L . IRW IN

(

"ÖRt/iN) ADLI PARAŞÜTÇÜ, KENDİ İSTEMİYLE AÇILAN PARAŞÜTÜYLE UÇAKTAN BAŞARILI BİR ATLAYIŞ YAPMIŞTI.

5 0 YIL ÖNCE Cumhuriyet

birbirimizden habersiz olarak iletmiştik. Böylece bir anda kurulan dostluk, coşkulu, güzel, sağlam bir dostluğa dönüştü.

Tanıştığımız günden başlayarak benim için O hep “Güzem Aydın Kardeş” oldu. Onu yitirdiğime hâlâ inanamıyorum. Bir ay önce

görüşmüş, birbirimizden espriyle ayrılmıştık. Ama o canlı insanı kaybetmeyeceğime, giderek güçlenen dostluğumuzun bitmediğine ve yaşamım boyunca da bitmeyeceğine inanıyorum.

Ama daha

çok erkendi

ZEYYAT SELİM OĞLU

Celal Üster benden zor bir iş istedi: Aydın Emeç’in ardından yazmak! Son yıllarda çok ölüm gördük, tamdık, arkadaş adlarım taşıyan... Diyebilirim ki, en zor kabullenebildiğim ölümü dün yaşadım. Aydın Emeç’in ölümü­ nü! Avdın Emeç’in çevirmenlik­ teki özelliği, bizde tanınmamış özgün yazarları arayıp bulmak, onları kazandırmaktı. Birçoğunu kazandırmıştır çeviri edebiyatı­ mıza. Bir özelliği de, bu zor, ay­ rı bir çaba isleyen işin hiç farkın­ da değilmiş gibi görünmesiydi.

Daha birkaç gün önce, bir ak­ şam üzeri Nişantaşı’nda karşılaş­ mıştık. Yanında eşi ve oğlu, üçü­ nün de güneşte yüzleri yanmış, sağlıklı ve dinç. Büyükada’ya yaptıkları bir gezintiden döndük­ lerini söylemişti keyifle.

Hareketli, neşeli, güleryüzlü, dişleri beyaz, sakallı! Hay Allah işte gözlerim doluyor şimdi...

1936-1986

Ingiltere

m üstem lekeleri

Londra 27 (Hususi')Avam

kamarasının bugünkü celsesinde İngiliz himayesi altında bulunan memleketlerin başka devletlere devredilmeği meselesi hakkında hükümetten birçok sualler sorulmuştur. Başvekil M. Baldvin bu suallere cevap vererek, hükümetin böyle bir meseleyi nazarı itibare bile almadığım ve İngiliz himayesi altında bulunan memleketlerin Cemiyeti Akvam tarafından verildiğini ve bu toprakların başka memlekete devri

hakkında da Cemiyeti Akvam paktında hiçbir kayid mevcud

olmadığını söylemiştir.

M emleketimize gelen

seyyahlar

Son zamanlarda hükümetin seyyahlara ve seyyah vapurlarına karşı gösterdiği kolaylıklar ve Turing

kulübünün mütemadiyen yapmakta olduğu propagandalar üzerine memleketimize fazla seyyah gelmeğe başlamıştır.

1922’de 5.000 seyyah geldiği halde bu miktar 1934 de 80.000’e çıkmıştır. Son on sene zarfında gelen seyyahların

miktarı 430.000 dir. Bunlar memlekete en asgari bir hesabla 50 milyon Türk lirası bırakmıştır.

Memleketimize gelen

seyyahların artmasında Turing kulübünün mesaisi çok müessir olmuştur. Kulübün 1935 yılı bilançosu 13.536 liradır. Kulüb son sene içinde neşriyat ve reklam sahasında

faydalı mesaide bulunmuş, Boğaziçi rehberi, seyyahlara mahsus otomobil haritası, fransızca, İngilizce, almanca

İstanbul prospektüsii ve fransızca İstanbul rehberi "

neşretmiştir.

RIFAT ELGAZ

60 YILLIK

EMEK

GECESİ

Türk edebiyatına 60 yıldır eme­ ği geçen şair, romancı, gazeteci, Rıfat İlgaz için dost ve memleket­ lilerinin düzenlediği gece.

Geceye katılanlar: Selda Bağcan, Raif Ertem, Seval Esaslı, Ahmet Gülhan, Şükran Kurdakul, Ömer Özgeç, Rahmi Saltuk, İlhan Selçuk, Ali Sirmen, Ke­ mal Siilker, Ersan Uysal, Deniz Türkali, Ali Yalaz.

Akademi Kitabevi-Nişantaşı, Sander Kitabevi - Osman bey, Bilim Kitap ve Sanatevi-Kadıköy’den davetiyeler temin edile­ bilir.

Giriş parasızdır.

Yer: Konak Sineması-Harbiye, 28 Nisan 1986 Pazartesi saat: 20.30

ISTANByL 8. ASLİYE HUKUK

HAKİMLİĞİNDEN

Dosya No: 1986/108

Davacı Maliye Hâzinesi İzafeten İst. Muh. Müd. vekili Av. Sevim Doğrul tarafından, Beşiktaş, Kültür Mah. Körkadı Sokak, No: 25’te ikâmet eden davalı Hiristo oğlu Corci, Beşiktaş, Körkadı Sok. Kül­ tür Malı. No: 25’te ikâmet eden davalılar Yani oğlu Hiristo, Hiristo oğlu Corci, Hiristo oğlu Yaııko aleyhine tescil davası açılmış, İstan­ bul, Beşiktaş, Kültür Malı. Körkadı Sokağında bulunan 75 pafta, 100 ada, 21 parselde kayıtlı 10072 M ; yüzölçümlü gayrimenkulun tapu­ da 28.8.1952 tarihli kadastro tespitine göre 2 Eylül 1294 tarihli tapu kaydına istinaden 8/10 hissesi Hiristo yani oğlu, 1/10 hissesi Corci Hiristo oğlu, 1/10 hissesi Yanko Hiristo oğlu olarak tescil edildiği­ nin bugüne kadar gayrimenkuller üzerinde hiçbir tasarrutta bulun­ madıkları gibi kanuni süreler içinde beyanname vermedikleri ve Türk­ iye’de ikâmet ettilerine dair herhangi bir bilgi ve belgenin mevcut ol­ madığının tespit edildiği, Hiristo, Corci ve Yanko adına yazılı tapu kaydının iptali ile Hazine adına tesciline vekalet ücreti ve masrafın davalılara yükletilmesine karar verilmesini istemiştir.

Davalılar, bildirilen bütün adreslerde bulunamadığı bildirildiğin­ den dava dilekçesi ve duruşma gününün ilaııen tebliğine karar veril­ miş olmakla; duruşmanın bırakıldığı 13.5.1986. Saat: 13.30’da duruş­ mada hazır bulunmanız veya kendinizi vekille temsil ettirmeniz, aksi halde gıyap davetiyesi tebliğine karar verileceği ve 7201 sayılı yasa­ nın 28. maddesi uyarınca ilaııen tebliğ olunur. 22.4.1986

Referanslar

Benzer Belgeler

Hürriyet gazetesinde, kendisinin daha önceleri çeşitli dernek veya toplantılarda yap- tığı mizahi konuşmalarının metinleri dostları arasında beğenilip

mersin’den gelen yeni bir öğrenci grubu da rasim bey’in odasında yer olmadığı için bizim bulundu- ğumuz yan odaya geçiyorlar. onlarla koyu bir

Oysa Ķıśaśi’l-Enbiyā ’nın TDK ve Bursa nüshaları Tarama Sözlüğü ’nde ve şu ana kadar yayımlanmış Eski Anadolu Türkçesi metin ve sözlüklerinde yer almayan,

Objective: There is an increased risk of cardiovascular morbidity in children and adolescents with classical congenital adrenal hyperplasia (CAH), presumably associated with

Önce kendim için diyorum, çünkü bu romanı okuyacak o- lanların da benim duyabilece­ ğim hazzı ayni şiddetle hisse­ dip edemiyeceklerine evvelden.. bir hüküm

Paşanın oğlu Âmedi görev­ lilerinden İzzetlü Nazım Bey, Sadrazam Âli Paşa’nın damadı Salahattin Bey, Ali Beyefendi ve Viyana Konsolosu olup bir süreden

İstanbul'daki tüm çeşmelerin yaklaşık yüzde 95'inin suyu akmıyor. Çeşmelerin yüzde 90'ı restorasyona

Vassıadadan sonra konuşma­ larınızı belki unuttunuz: Siya­.. set yapmyacağım