• Sonuç bulunamadı

Çeyrek asır sonraki buluşma

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Çeyrek asır sonraki buluşma"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

26

SABAH

( 4 2 i t İ t i

P a z a r 13 A ğ u s to s 1995

Çeyrek asır sonraki bulu

BİR

İNSAN

BİR

HAYAT

Biri dolandırıcılığın

“tarihini” yazdı,

diğeri

kitabını...

1960’h

yıllarda ikisi

de

ünlüydü...

Gazeteler,

birinden

“Dolandın

cılar Kralı”

diğerinden

de“dolan

dıncıların korkulu rüyası” diye bahsederdi..

Biri hep kaçarken, diğeri onu kovalar ve

çoğu zaman da yakalayıp sorgulardı.

NEBİL

ÖZGENTÜRK

Mesleğe

Amerika’da

başladı

Ünlü sabıkalı genç yaşında gittiği Amerika’da işlediği suçlarla polisi şaşkına çevirmişti. Şapka alışkanlığı da oradan kalma. Hale Zobu, “Artık çok huzurluyuz, kocam aranmıyor, biz de sürünmüyoruz” diye konuşuyor. "''S3ÜE2*

Dedektif Yılmaz Ertunç, dolandırıcılık

masasındaki

tecrübelerini kitap yaptı. Aralannda Sülün Osman, Raki ve Gangster Necdet’in de bulunduğu ünlü sabıkalıları anlattı. eSSSKSSSSSEJcSiaff9

Polis Raki ye ' l i f l i

, ü fit yanı

,

fel'M i

ı r r — -1.—r . - - - r ¡ * 5T1 ■: *

Ertunç, Raki için, “Çok sempatik biriydi. Bizim kısımda görevli arkadaşları gülmekten kınp geçirirdi” diyor. O yıllarda Raki için çıkan bir gazete haberi, sanki ünlü sabıkalının bu özelliğine örnek oluyor.

A radan 25 yıl geçti. Ş im di biri em ek li

dedektif, diğeri em ek li ekonom ik

mücahit. “ R ak i” nam ıyla ünlü G ü n ey

Zobu ile d e d e k tif Y ılm az Bey, yıllar

sonra bir su istasyonunda karşılaşıp

“ hasret” giderdiler.

C

ihangir Akyol Caddesi’nde bir su istasyonu.

Su pompalarının yanındaki masada iki adam kar­ şılıklı oturmuş hararetli hararetli konuşuyor. Bir gaze­ teci de, yani ben, soluk soluğa onları dinliyor ve ken­ dimce notlar alıyorum.

Soluk soluğa diyorum, çünkü biri o kadar seri ve “lastikli” konuşuyor ki, bazen anlamakta güçlük çe­ kiyorum.

Her ikisinin de saçlarına ak düşmüş ve göbeklen- miş.

Hızlı ve “lastikli” konuşanın adı Güney Zobu.. Ya da bilinen adıyla ‘Dolandırıcılar Kralı” Raki.

Diğeri de 1960’la 70 arası, onun ardından iz sürüp, zaman zaman yakalayan, bazen de elinden kaçıran

dedektif Yılmaz Ertunç.

Yani bir zamanların avcısı ve avı. Raki anlatıyor;

“Başkomserim, hatırladın mı, adamı nasıl tufaya getirmiş ve 20 bin dolarım almıştım. İyi oldu na- muzsuza. Adam ı sulu götürür, susuz getirirdim ali­ mallah.

Am a komserim, sen de bilirsin ki, namuslu zengi­ nin, garibanın ve yoksulun parasım almazdım. Memleketi soyanları soyardım. Adam, hamuduyla götürmeye kalkıyor, para b.k gibi onda. B ir de utan­ madan yurt dışma kaçırıyor. Yer miyim ben? Alıyo­ rum ölçülerini tabii. Olacak o kadar. Ne de olsa din­ sizin hakkından imanlı gelir...”

Dedektif gülerek cevap veriyor;

“Seni sorgularken gülmekten kırılır ne yapacağı­ mızı şaşırırdık. Senden şikayetçi olan adam, döviz kaçakçılığı yaptığı için, doğru dürüst delil göstere­ mez ve birkaç gün sonra serbest kalırdın.”

Sohbet böyle sürüp gidiyor.

Bir başkomserle bir sabıkalının,'25 yıl sonra buluş­ ması elbette tesadüf değil.

1960’larda, 10 yıl boyunca İstanbul Emniyet M ü­ dürlüğü İkinci Şube Üçüncü Kısım’da, yani “Dolan­ dırıcılık Masası”nda dedektif olarak görev yapan Yıl­ maz Ertunç’un “Dolandırıcılık ve Yankesicilik” üze­ rine kitap yazmasıyla başlar herşey.

İlginç buluşma

“Dolandırıcılar Kralı” Raki İle dolandıncılann korkulu rüyası dedektif Yılmaz Bey 25 yıl sonraki buluşmalarında “kırk yıllık dost ” gibi kucaklaştılar. Raki bir bardak su ikram etti, Yılmaz Ertunç da kitabını imzalayıp verdi.

Bir zamanların hızlı dedektifi olan Yılmaz Bey, anı­

lanın kaleme almış ve aralarında Sülün Osman, Raki,

Gangaster Nejdet gibi ünlü sabıkalılarla geçen yılla­ rını anlatmıştır kitabında.

Kitap, bir anlamda “dolandırıcılardan lrorunmanm

yollarım” göstermekte, bu arada dolandırıcılık masa­ sında görevli genç polisler için de mesleki tecrübeler içermektedir.

İşte, bu özelliklerinden dolayı Yılmaz Ertunç’la hem kitabı hem de 30 yıllık mesleği üzerine bir röpor­ taj yaparken, söz dönüp dolaşıp Raki’ye geldi.

ö y le ki, Ertunç, R aki’yi anlatırken bir ara, “İnanıl­ maz biriydi. Ele avuca sığmayan, eşine rastlanma­ yan çok sempatik bir kişiliği vardı. Bizlerle arası çok iyiydi. Sık sık yakalıyorduk ama her defasında serbest kalıyordu. Çünkü tokatladığı kişiler, kaçak döviz ticareti yaptıkları ve doğruyu söylemedikleri için suç oluşmuyor, savcdar da, genellikle serbest b ı­ rakıyordu Raki’yi. Hey gidi yıllar hey. Raki, şimdi kim bilir ne yapıyordur.” dedi.

“Polisler bana ‘ulan’ bile demezdi”

Aslında biliniyordu Raki’nin ne yaptığı.

Kendi deyimiyle bir “paşazade” olan Ahm et Güney

Zobu. otuz iki yıl boyunca “tokatçılık” yaptıktan son­ ra “yeter” demiş ve huzuru bir su istasyonu açmakta

bulmuştu. Cihangir Akyol Caddesi’nde “Abıhayat-

H azal Su istasyonu” adını verdiği ekmek teknesi, her ne kadar kendisine eski yıllardaki gibi onbinlerce do­ lar kazandırmıyorsa da, İstanbul çeşmelerinden içe­ cek su gelmediği için(bu gidişle hiçbir zaman gelme­ yecek görünüyor) yine de geçimini sağlıyordu.

Eşi H ale Hanım da kendisine yardımcı oluyor ve devlet dairelerine, bankalara ve şirketlere litrelerce su satıp sakin bir hayat sürdürüyordu.

Dedektif Yılmaz Bey, Raki’yi en son 1970 yılında sorgulamıştı. Ancak daha sonra başka bir kente tayin olmuş ve R aki’yle bir daha hiç karşılaşmamıştı.

Raki’nin 1990’lara kadar süren “dolandırıcılık se­ rüvenini” diğer dedektifler izlemişti adım adım. Hat­ ta sohbetimiz sırasında Raki, Yılmaz Ertunç’un tayi­

ninden sonraki günlerinden bahsederken, “Ah Yılmaz

Paşa

çoçuğu

Ünlü tiyatro oyuncumuz vasfi Rıza Zobu (ortada oturan), Raki’nin amcasıydı. Sinema oyuncusu Melike Zobu da kızı (önde sağda). Raki (ayakta sağda),“Babam ve dedem paşaydı, ben paşazadeyim.” diyor.

A bi ah! Senden sonra neler götürdüm neler. Gazete­ lerde de okumuşsundur belki. B u ülkede, keriz kun- duziler olduğu sürece çok iş yaptım ben! Onların

ümüğünü sıktım hep.” dedi.

Raki’nin “kunduzi” diye adlandırdığı, kaçak döviz ticareti yapan, döviz kaçıran, yani bir anlamda yine yasadışı işlerden para kazanan kişiler.

Ünlü sabıkalı, bu yüzden eski mesleğine ve yaptık­ larına hiç toz kondurmuyor ve kendisini sürekli övü­ yor. ‘ ‘Yaptıklarım dan hiç pişman olmadım, şimdi bi­ le gurur duyarım geçmişimden.” diyor.

Hatta daha da ileri gidip, “Bazı polis şefleri, ‘eline sağlık ulan, iyi yaptm, hayvan herifin parasını to­ katladın’ diyordu. Gerçekten de onların yaptığı, da­ ha büyük namussuzluk, bu adam lar memleketin yüz karasıydı.” diye kendisine verilen desteği ve sempati­ yi dile getiriyor.

Evet, R aki’nin ne yaptığı ve adresi konusunda fikir sahibi olan dedektifimize, “Karşılaşm ak ister misi­ niz?” önerisi yapıyoruz.

R a k i, şim d i ik in c i eşi

H a le Z o b u ile b irlik te

iş le ttiğ i su istasyon u n da

artık esk isi g ib i ’

dolarlarla d eğ il, çok

k ü çü k paralarla

uğraşıyor.

Yılmaz Ertunç, 1960’tan 1970’e kadar 10 yıl boyunca ensesinde dolaştığı eski avının, yeni mekanım görmeyi ve onunla karşılaşma düşüncesini hiç ga­ ripsemiyor ve hatta heyecanlanıyor.

Ve birlikte Cihangir’e doğru yola ko­ yulup A bı Hayat Su tstasyonu’na varı­ yoruz. Kapıdan girer girmez dedektifi­ miz Yılmaz Bey ve Raki, zaman tüne­ linden çıkmış “kırk yıllık dost” gibi ku­ caklaşıyor...

Raki, “Vay! Canım Başkomserim” Yılmaz Bey de, “Hey gidi Rakiciğim” gibi sözlerle birbirlerine olan “özlemle­ rini” dile getiriyor.

Çeyrek asır sonra, bambaşka mekan­ da gerçekleşen bu buluşma, o şırada, Istasyon’da bulunan görevlilerin ve su almaya gelen müşterilerin de şaşkın bakışlarına neden oluyor...

İlginç karşılaşmadan sonra sıra, ne­ zaket gereği ikramlara geliyor.

Başkomser Yılmaz Bey, R aki’ye bir kitabım imzalayıp sunarken, “Dolandı­ rıcılar Kralı” da, elindeki bir bardak suyu ikram edi­

yor ve “Yılmaz Abicim, bu sudan için, bakın bakalım

hastalığınız kalıyor mu? Böbrekten mideye, dalak­ tan ciğere kadar neyiniz varsa anında görüntü ali­ mallah.” diye sattığı ürünü övüyor.

Seri konuşmacı Raki

Derken, üçlü sohbete başlıyoruz.

Sohbetin “ağır hatibi” tabii ki, Raki oluyor..

Motor gibi sıraladığı cümlelerle kimsenin konuşması­ na fırsat vermeyip bir “şovmen” gibi davranıyor ünlü sabıkalı.

Sohbetin başında “bu işlerden” emekliye ayrıldığım söylüyor Raki.

“Artık bir emekli uzman ekonomik mücahitim, kar­ şınızda sakin bir hayat seçen, evine eşine bağlı bir adam duruyor.” diyor.

Ve hemen ekliyor; “Am a şunu da eklemek istiyorum.

Zaten yıllar boyunca yaptığım iş bir dolandırıcılık de­ ğil, ekonomik mücahitlikti.”

“Yani” diyorum..

“Yanisi şu Nebil Beyciğim... Dolandırmak, dolandırıcı bu işlerin benimle hiç ilgisi yok biliyor musun” diyor ve sesine sertlik kazandırarak devam ediyor:

“Kardeşim, ne dolandırıcılığı ya! Allah dolandırıcı­ nın, hırsızın ve yankesicinin bin türlü belasını versin. Hapishanede de, dışarıda da dolandırıcılardan nefret ettim. Garibanın parasım gaspedenden hep iğren­ dim. Ben ne yapardım, döviz kaçakçılarının, vatan ve millet hainlerinin parasım yerdim. Namuslu vergi mükelleflerinin parasım yemedim. Halk, başınım ta­ cı, gerisi tufacı. öyle değil mi Yılmaz Abiciğim!”

Tencere dibin kara misali

Yılmaz Bey, Raki’nin onay beklediğini görünce, “Evet, Raki’nin m ağdurlan arasında namuslu, yoksul ve gariban kimse olmazdı hiç. Parayı nerden kazandı­ ğı belli olmayan, kaçak dövizciler ve dolar satan .Ame­ ri kah askerlerdi genellikle. Adam lar gelir, Raki’den şikayetçi olur, ‘Mercedes alacaktık kendisine para verdik ama üstüne yattı’ derlerdi. Sonra Raki gelir, yüzleştirme yapılır ama davacı, aniden davasından vazgeçerdi, gerçeğin ortaya çıkacağını anlayınca vaz­ geçerdi. Düşünüyorum da Raki’nin yöntemini dünya­ da yapan yoktu belki.”

Raki, bu kez kahkaha atarak, “Yani gazeteci karde­ şim, kısacası ‘tencere dibin kara, onunki, yani kundu- zininki zifiri kara’ misali. Ben ne yapıyorum, yüzme havuzundan bir kova su alıyorum. Kunduziniıı bir pa­ rası var ki, yüzme havuzunu doldurur. Onunla yaptı­ ğım alışverişte kendisine dolar diye düzgün kesilmiş bez ya da seks dergilerini kakalıyorum, yutuyor ke­ riz...”

Raki’nin eşi Hale Hanım da, müşterilerden fırsat buldukça sohbete katılıyor. Bir ara Raki’ye eski yaşa­ mıyla yenisi arasındaki farkı soruyorum.

Hale Zobu daha erken davranıp cevaplıyor.

“Şimdi pek fazla kazanmıyoruz ama huzurluyuz. Çok zor günler geçti, kocam arandığı için ancak hafta sonları buluşabiliyorduk. Çocuklar da heder oldu.”

Evet, Raki, konuştukça konuşuyor, anlatttıkça anlatı­ yor, hatta bir ara “Bende bir milyon ikiyüz bin tane an­ latacak şey var beyim. O yüzden siz durun deyin, dura­ yım.. Yoksa, günlerce sabahlarız hep birlikte.” diyor.

Biz de kendisine “dur” deyip sohbeti tamamlıyoruz. Ayrılırken Yılmaz Bey’e dönüp, “Ne güzel yanmışsın be komserim! Nar gibi kızarmışsın” diye takılıyor.

Kışıstri Arşıvıet ue *sıdriüuı oeiteyi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

"Devletin tapu, kadastro, imar ve mülkiyet bilgilerine göre düzenlenen belgelere yani tapu, aplikasyon krokisi, çap, imar durumu, mimari+statik+elektrik+mekanik projeler, yapı

Kurulduğu tarihten bu yana Darüşşafaka Lisesi’nin sınıfla­ rını, koridorlarını, kütüphane ve kantinini ilk defa kız öğren­ cilerin sesleri dolduruyor,

vatandaşların tepkisine neden olan ‘Epique İsland’ hakkında Aksoy Holding CEO’su Batu Aksoy “Dolgu talebimiz ret edildi ama Marina için ÇED sürecimiz Çevre ve

Bu hadisi “temizlendikten sonra” kısmı olmadan sadece “sarımsı ve bulanık kanı (hayız kanı) saymazdık” lafzıyla İmam el-Buhari (rahimehullah) “Hayız günleri

Sabah otelimizde alacağımız kahvaltı sonrası serbest saatlerimiz olacak, arzu eden misafirlerimiz için extra tur | TAM GÜN -ÖĞLE YEMEKLİ TURUMUZ [ 165€].. SUN CITY

Azimut Portföy Üçüncü Serbest (Döviz) Fon'un (“Fon”) 1 Ocak - 31 Aralık 2020 hesap dönemine ait ekteki performans sunuş raporunu Sermaye Piyasası Kurulu’nun

A) Atmacanın yavrularını beslemesi. C) Herkes yaptığı suçun cezasını çeker. D) Her söylenene inanmamak gerekir. Yıllar önce üç kişiden oluşan fakir bir aile varmış.

[r]