• Sonuç bulunamadı

Sabiha Zekeriya Sertel'in anılarında Nazım Hikmet ve Sabahaddin Ali:Arkadaşım Sabahaddin Ali

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sabiha Zekeriya Sertel'in anılarında Nazım Hikmet ve Sabahaddin Ali:Arkadaşım Sabahaddin Ali"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

DİZİ YAZILAR

Arkadaşım Sabahaddin Ati

SABINA ZEKERI1

SERTEL'in

NAZIM HİKMET ve SABAHADDİN AU

H azırlayan: YILDIZ SERTEL

Milli Eğitim Bakanı Haşan Ali Yücel o tarihlerde, Sabi-

ha Sertel'in sahibi olduğu "Yurt ve Dünya" ile Behice

Boran'ın "Adımlar"dergisinin provakasyonlara mey­

dan vermemek için kapatılmasını istemişti.

Sabahaddin Ali bir gece Ankara Halkevindekl

tiyatroya giderken taşlı saldırıya uğramış,

yakalanan saldırganı polis salıvermişti.

11 Silili ÜS Iü! iflflMM1

Irkçıların tahrik

ettiği bazı

kişiler,

Sabahaddin

A li’yi ortadan

kaldırm ak

istiyorlardı.

Sabiha ve Zekeriya Sertel çifti,

7946 yılında Tan Gazetesindeki

yayınları nedeniyle başları derde girmişti.

S

ABAHAD DİN Ali de ai­ lemizin çok yakın dos­ tuydu. Onu hepimiz ayrı ayrı çok severdik. Tanıdığım en kültürlü adamlardan biriydi. Evimize her gelişinde ne kadar çok sevindik­ se, ölümünde de o kadar büyük bir acı duyduk. Annem Sabiha Sertel'in ona özel bir dostluk duyduğunu, yazılarını okuduktan sonra daha iyi anladım. Hazırlamış olduğum yazı dizisi iki kay­ nağa dayanıyor:

1. Annemin Bakü’de ve Sofya’da yayınlanmak üzere, 1963’te yazdığı bir yazı.

2. Anılarında, Sabahaddin ile ilgili bahisler. Bu yazı dizisinde, Sabahad­ din A li’yi ilk evvela, annemle ba­ bamın, 1924-1931 arasında Nâzım Hik­ m etle beraber çıkardıkları “ Resimli A y” dergisinde, Resimli A y ailesinin içersinde bulacaksınız. Sonra da, An­ kara'da, ırkçılara karşı açtığı savaştan ötürü düştüğü mahkemede 1946 Tan olaylarından sonra, Sabahaddin Ali gene İstanbul’dadır. Polis takibine rağmen evimize gelmektedir. Öldü­ rülmesinin acı hikâyesini de, annemin ağzından dinleyeceksiniz:

“ 1924’lerde eşim Zekeriya S e lle r­ le birlikte Resimli Ay adında bir fikir ve kültür dergisi yayınlıyorduk. Resimli A y o dönemde ileri fikirleri savunan tek dergi idi. Yazarları arasında NAzım Hikmet, Kemal Tahir, Sadri Etem, Cevat Şakir gibi İlerici yazarlar vardı.

Bir gün yazı odasına kısa boylu, tıknaz, gözlüklerinin altında gözleri pırıl pırıl yanan bir genç girdi. Bu, Sa- bahaddln Ali idi. Alm anya’dan yeni dönmüş, dergilerde çıkan hikâyeleri İle yeni yeni tanınmaya başlanmışta. Resimli A y’da yayınlanmak üzere bir hikâyesini getirmişti. Bundan sonra Sabahaddin, derginin sürekli yazar­ ları arasına girdi. Sabahaddin’le ilk tanışmamız böyle oldu.

Resimli A y o dönemde emperya­ lizme, diktatörlüğe ve kapitalizme karşı geniş bir savaş açmıştı. Ülke so­ runları, o zamana kadar el değmemiş sosyal problemleri yeni bir açıdan ele alınıyordu. Bu nedenle dergi ilerici gençlerin bir kürsüsü haline gelmişti. Yazı odamız çeşitli fikirlerin, İleri dü­ şüncelerin tartışma alanına dönmüş­ tü. Sabahaddin Ali sık sık bize uğrar, bu tartışmalara katılmaktan sonsuz zevk alırdı. Burası onun için aynı za­ manda bir okul gibi idi. Okumaya çok önem veriyor, koltuğundan kitap eksik olmuyordu. Alm anya’da başlayan sosyalist eğilimi burada güçleniyor­ du. Şu var ki o sosyalizme hapishane­ ye düştükten sonra ulaştı.

Bir süre sonra Sabahaddin görün­

m ez oldu. Konya’ya edebiyat öğretmeni olarak gitmişti. Fakat burada uzun süre kalmadı. Atatürk üstüne yazdığı bir hi­ civden ötürü işinden çıkarıldı, mahke­ meye verildi. Sinop Hapishanesi’ne sü­ rüldü. Hapishanede köylüler, işçiler, hatta komünistlerle tanıştı. Halkla içli dışlı temasa geçmek fırsatını buldu. Bu temaslardan esinlenerek yazdığı hikâyelerde ordaki insanların hayatını ve portresini çizdi. Kuyucaklı Yusuf, İçi­ mizdeki Şeytan hikâyelerini bu dönem­ de yazdı, içimizdeki Şeytan hikâyesinde memleketteki faşistlerin, pantürkistlerin içyüzünü anlatıyordu.

Sabahaddin, Sinop’ta cezasını bitirip Ankara’ya döndüğü zaman artık başka bir adam olmuştu. Alm anya’dan döndü­ ğü zamanki acemiliği geçmiş, memleke­ ti ve halkı az çok tanımış, edebi yönü

Sabahaddin Ali Serteller'le 1924- 1931 yılları arasında Resimli Ay Dergisinde ve 1946’da da Tan G a­ zetesinde birlikte çalışmış ve ka­

der birliği yapmıştı.

İ

artık belli olmuştu. O sırada Milli Eğitim Bakanlığı’na gelen Saffet Arıkan, Saba- haddin’in hayranlarından biriydi. Onu hemen konservatuvara öğretmen yaptı. Sabahaddin bundan sonra uzun bir süre, uğradığı eleştiri ve hücumlara karşın yaratıcı çalışmalarına devam etti ve Türk edebiyatının övüneceği eserler verdi SABAHADDİN ALİ'NİN

MUHAKEMESİ

İstanbul’da Tan gazetesiyle aynı za­ manda Ankara’da yayınlanan, “ Yurt ve Dünya” , “Adımlar” dergileri de, faşistle­ re karşı savaşıyordu. Hıfzı O ğuz Bekata ile Samet Ağaoğlu’nun çıkardıkları,

Anadolucu eğilimli, “ Çığır” dergisi de, yukarıda adı geçen dergilerin sahipleri­ ne karşı şiddetli hücumlara geçtiler. “Yurt ve Dünya’yı” , “ Adımlar’ı” Am eri­ kancılıkla suçladılar. “ Anadolucu”, T u ­ rancı fikir akımlarıyla, “ Yurt ve Dünya” ve “Adım lar” dergileri kapanmak zorun­ da kaldılar. Bu olayı, dergi kurucuları­ ndan P.Naili Boratav bana şöyle anlattı:

“ O sırada Maarif Vekili olan Haşan Âli Yücel, ‘Yurt ve Dünya’nın sahibi ola­ rak beni, Adımlar ın sahibi olarak da Behice Boran’ı makamına çağırdı. Pro­ vokasyonlara meydan vermemek, maa­ rif politikasında yapılacak mühim işlerin engellenmesini önlemek için, bizden mecmualarımızın kapatılmasını istedi. Bunun sadece bir tavsiyeden ibaret ol­ duğunu belirtti. Biz de kabul ettik. Böyle- ce her iki mecmua da kendi kendilerini kapattılar.

Bu iki dergiye karşı yapılan polemik­ ler, hücumlar, Turancıların ve Anadolu- cuların organı olan, şair Orhan Seyfi’nin yayınladığı, ‘Çınaraltı’, Anadolucu gru­ bun yayınladığı Ç ığır’ tanınmış Türkçü­ lerden Reha O ğuz Türkan’ın yayınladığı ‘Ergenekon’ dergilerinden geliyordu.

Am a Meclis kulislerinde de her iki dergiye karşı bir kontrol hazırlığı oldu­ ğunu duyuyorduk. Gayretkeş Halk Parti­ si mebuslarından Anadolucu grup diye gösterilebilecek kimseler; Reşat Şem - seddin Sirer, Şevket Raşit Hatipoğiu (eski Ziraat Bakanı) etrafında toplanmı­ şlar ve hazırlıklara girişmişlerdi.

Irkçılar, Anadolucularia, ilericiler arasında devam eden bu tartışma sırası­ nda, ırkçıların başı olan Nihal Adstz’ın Şükrü Saraçoğlu’na yazdığı açık mektup kendi dergilerinde yayınlandı. Sabahad­ din Ali bu mektupta, kendi aleyhine yapı­ lan hakaretler yüzünden Nihat Adsız aleyhine bir dava açtı.

Bu sırada Sabahaddin Ali Devlet Konservatuvarı’nda rejisör asistanı ola­ rak çalışıyordu.

Sabahaddin mahkeme bittikten epe­ yi sonra İstanbul'a gelmişti. Mahkeme safhasını bana şöyle anlattı:

- Yargılamanın görüleceği gün mah­ keme binasının bulunduğu yeri atlı po­ lisler sarmışta. Hadise çıkmasından kor­ kuyorlardı. Fakat ırkçılar bu muhakeme­ yi fırsat bilerek oyunlarını oynamaya ka­ rar vermişlerdi. Mahkeme salonuna sızan bir sürü sağcı, faşist birden bire salonda gösteri yapmaya başladılar. Yargıç celseyi tatil etmek istiyordu. Irkçı­ lar hemen İstiklal Marşı söylemeye baş­ ladılar. Tabii, yargıç da sesini çıkar­ madı. İçeride, dışarıda müthiş bir gürül­ tü vardı. Ben tehlikenin azametini an­ ladım. Bereket versin mahkeme, bi­ nanın birinci katanda idi. Pencereden at­ ladım. Z or bela kendimi kurtarabildim.” Sabahaddin bu hikâyeyi anlatıyor, ikide bir fişek gibi yerinden fırlıyor, kah­ kahalarla gülerek başından geçenleri

anlatıyordu.Sabahaddin’e muhake­ meden sonra da hücumlar devam edi­ yordu. Hatta kendisini öldürmeye bile teşebbüs etmişlerdi. Sabahaddin'e yapılan saldırının hikâyesini de Pertev Boratav’ın eşi Hayrinüsa Boratav’dan dinledim:

“ Devlet Konservatuvarı talebeleri olan bazı gençler Haik Evi binasının ti­ yatro salonunda temsiller verirlerdi. Sabahaddin Ali, Alm anya’dan getiri­ len rejisör Ebert’in asistanı olarak, her geceki temsilde bulunmaya mecbur­ du. Ben de mektebin hocası olarak bu temsillere giderdim. Pertev’le ben Sa- bahaddin’in muhakemesinden sonra, onu merak ettiğimiz için, o gece tiyat­ roya gitmeden önce evine uğradık. Oturduğu ev Kızılay’da idi. Onu aldık, üçüm üz yürüye yürüye Halk Evi’ne doğru gitmeye karar verdik. Sabahad­ din bize heyecanla, gündüzkü olayı anlatıyor, ara sıra kahkahalar atıyor, kendini günün kahramanı gibi gör­ mekten adeta hoşlanıyordu. Keyifli idi. Ara sıra sağcılara abp, tutuyordu. Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nin önüne geldik, yandaki karanlık kestirme yol­ dan Halk Evi’ne doğru yürüm eye baş­ ladık. Birden bire önümüze kocaman bir taş düştü. Arkadan İkincisi Saba- haddin’in omuzuna değerek fırladı. Sabahaddin birden bire dondu, ne de­ meğe kalmadı, bir üçüncü taş geldi. Nasıl oldu, bilmiyorum, o küçük bo­ yuyla Sabahaddin bir fişek gibi atıldı, bütün kuvvetiyle geriye doğru koşma­ ya başladı. Sabahaddin onu yakala­ mak için bütün kuvvetini sarf ediyordu. Tabii, Sabahaddin’e bir şey olmasın diye Pertev de koşmaya başladı, arka­ dan ben de.

Atatürk Bulvarı’mn öte tarafına geçmiştik. Baktık, Sabahaddin birini yakalamış, ayakları ve kolları ile ve bütün gücüyle, yakaladığı adamı dö­ vüyordu. Pertev de, Sabahaddin’in kollarını tutup, bir hadise çıkmasını önlemeye çalışıyordu. Bir hayli sürdü bu böyle. On adım ötede ufak bir pofis kulübesi vardı. Oradan polisler koştu­ lar. Sabahaddin'e saldıranın Osman Yüksel’ adında bir genç olduğu an­ laşıldı. (O sm an Yüksel eski ırkçılar­ dandır. 1964’te Adalet Partisi’nden mebus çıkmış, daha sonraları parti­ den uzaklaştırılmışta.)

Osm an Yüksel, polislerin yanında kendini emin hissedince, bir yumruk abp, Sabahaddin’in gözlüklerini kırdı.

Polisler o gece Osm an’ı karakola götürdüler. Ertesi gün, dördümüz cür- mumeşhut mahkemesine düştük. Hal­ buki zavallı Pertev’in ayırmak iste­ mekten başka bir rolü yoktu. Hâkim, ikisine de ufak bir ceza verdi. Fakat biri taş atmaktan suçlu, diğeri döv­ mekten, karşılıklı suçlu olduklarından, ceza karşılıklı tecil edildi.”

■SÜRECEKas

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Ta h a To ros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

/Sonra sıra ormanlara geldi,/Yüz binlerce dönüm ateş yaktık/Sivas’a ka­ dar gidip bulduk,/Dikili tek ağaç bırakmadık./Şimdi dam­ larda yanıp söner

■ Kültür Servisi — Geçen yıl yitirdiğimiz ressam - gazeteci Agop Arad’ın ölümünden önce gerçekleştirdiği son tabloları ile dostlarının özel

vatan şose boylarında gebermekse açlıktan, vatan, mızraklı ilmühalse, vatan polis copuysa, ödeneklerinizse maaşlarınızsa vatan,. vatan, Amerikan üsleri, Amerikan

Biz yaptığımız bu çalışmada metotreksat uygulamasına bağlı olarak hepatositlerdeki glikojen depolarında azalma, sinuzoidlerde dilatasyon, vasküler konjesyon ve

maktadır: (1) Ekonomik verimlilik kaygısından, hiçbir organizasyonun tek başına çözemeyeceği, daha geniş sosyal meydan okumalara yönelmek; (2) işletmecilik ve

Kapitalist sistem ve devlet arasındaki ilişkinin tarihsel perspektiften gelişimine bakılarak ilişkinin boyutları, süreç içinde değişen rolleri, devletin kapitalist

44 Gazâlî, Mu’tezile’nin “Allah onları kıyâmet gününde diriltecek ve dünyâda çektikleri ıstırapların kar ılı ını (ivaz) alacaklardır ve bu da Allah’a

Bu mümbit Ovayı evvelâ süngüsü sonra yarattığı rejimle hayata kavuş turan Atatürk Cumhuriyeti, bugün o hayata inkişaf ve hız vermek için mübarek elini