• Sonuç bulunamadı

Agah Efendi, Yusuf

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Agah Efendi, Yusuf"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

A G Â H EFENDİ, YU SU F - (1744 - 1824) Devlet adamı ve İ i l g i İ t e r e y e g i ­ d e n i l k T ü r k i k a m e t e l ç i s i . Bi- riüci Abdülhamît devri ricalinden Süleyman Penah Efendinin oğlu olup 1744 de Girid’ de doğdu. 1774 de ¡Vlektubii Sadrıâli Kalemine girdi ve b it müddet sonra hâcegân sınıfına geçti. 1780 de Mevkufâtçı, 1784 de Enderun Emini, 1792 de Kalyonlar Kâtibi tâyin edildi. 1793 de İngilte-eye Elçi olarak gitti ve 1796 da döndü. Londradân döndükten sonra Yeni­ çeri Kâtibi oldu, sonfa sırasiyle Ambar Emi­ ni, Tersane E . ini, Matbah Emini, 1806 da tekrar Tersane Emini; 1807 de Rikâbı Hüma­ yun Defterdarı tâyin olundu. Bir yıl geçince azledildikten ve bir sene bekledikten sonra gene sırasiyle Baruthane Nazırı, Rikâp Ket-; hüd sı. Cephane ve Mehterhane Nazırı, Hi- betullah S ıltan Kethüdası oldu. Beşiktaş sa­ rayının tamirine memur edildi. Daha sonra Mübâyaacılık ve Nüzıil Eminliği vazifelerin­ de bulundu. 1811 de Sadaret Kethüdası oldu. Vehabî istilâsı Ortadan kaldırıldıktan sonra fevkalâde Sürre Emini olarak Hacca gönde­ rildi. Dönüşünde Nişancı, 1816 da tekrar Sa­ daret Kethüdası, 1818 de Tersane Emini, Mübayaacı, 1822 de üçüncü defa MatbahîlEmi- Dİ tâyin edildi ve bu vazifedeyken 4 ocak

No. 26 - Haziran 1946

turya ve Rusya ile harb halinde bulunduğu ve Avrupada Fransız ihtilalinin başladığı bir

AYLIK ANSİKLOPEDİ

Yu»uf Agâh Efendi

bitenlere çevirmişti. «Avrupanm terakkiyatı ced'ıdesi ve Devleti Aliyyenin vaktü hali ik- tizasınca düveli Avrupa ile peyda olan reva- bıtı adîdei düveli Avrupa kaidesince sefaret usulünün lüzumu vaz’ ve tesisini» icabettirdi- ğini görerek Osmanlı Devletinin de Avrupa devletleri nezdinde birer ikamet elçisi bulun­ durması ve bu elçilerin üçer senede bir de­ ğiştirilerek bu suretle Avrupa ahvaline ya­ kından vukuflu kimseler yetiştirilmesi karar­ laşmış ve ilk olarak Londraya o tarihte Kal­ yonlar Kâtibi bulunan Y u s u f A g â h Efendinin gönderilmesi uygun görülmüştü.

Y u s u f A g â h Efendinin, maiyetine Mektubii Sadrıâli hulefasından M a h m u t R a i f Efendi sır kâtibi, D e r v i ş Ağa adında bir zat da ataşe olarak tâyin edilmiş ve kendisine iki tercüman ile Hıristiyan te­ baadan bir maiyet memuru daha verilmiş ve her birine ayrı ayrı maaşlar ve harcırahlar tahsis olunmuştu. Tercümanların ve Hıristiyan maiyet memurunun adları mevcut yazılarda geçmemektedir.

Y u s u f A g â h Efendi ve maiyeti 14 eylül 1793 de İstanbuldan kara yoliyle Londraya hareket ettiler. İngiltere Kiralına götürecekleri hediyelerle diğer maiyet halkı

783

D İK K A T !

B U R A Y A K A P A K T A K İ R E SİM K E S İL E R E K Y A P IŞ T IR IL A C A K T IR

Bu resmin matbu aslı Dil ve Tarih-Coğrafya Eakültealndedir. İngiltere Kralı Üçüncü George’a ilk daimî Türk Elçisi Yusuf Agâh Efendinin itimatnamesini verdiğini gilstermektedir. Aslının altındaki yazılara göre ve soldan sağa şahıslar şöyledir : Lord Saiisbury, Mr. Pitt, Kral Üçüncü George, Lord Şansöliye,

Protokol Şefi, Lord Grenvllle, Yusuf Agüh Efendi, Mavrudi, Derviş Efendi, Katip Mahmut Uaif Efendi, Tercüman [bu tercümanın Ramadanidi oldü- ğuna diğer bir resmin delâletiie ihtimal verilmektedir]. Bu resmin aslı büyük kıtadadır ve altında 1795 te neşredildiği yazılıdır 1824 tarihinde öldü. Üçüncü Selim ve İkinci

Mahmut devirlerinin ileri gelen şahsiyetlerin biriydi.

E l ç i l i ğ i i Osmalı Devletinin

Avus-sırada Osmanlı tahtına geçen Üçüncü Selim Ziştovi (4 /8 /1 7 9 1 ) ve Yaş (9 / 1 /1692) mu- ahedelerini imzalıyarak memleketi sulhe ka­ vuşturduktan sonra dikkatini Avrupada , olup

için de bir. gemi kiralanmış ve bunlar deniz yoliyle Ingiltereye gönderilmişti. Y u s u f A g â h Efendi, Istanbuldau hareketinden sekiz ay conra deniz yoliyle gönderilen

(2)

hedi-784

AYLIK ANSİKLOPEDİ

N*. 26

-

H eba n 1946

yeler de kendisine ulaşınca, hâmil olduğu name

ve hediyeleri İngiltere Kiralına takdim ederek vazifesine başlamış ve 1796 da yerine gelen İ s m a i l F e r r u h Efendiye memuriyetini devredinceye kadar Londrada ilk Türk ika­ met elçisi sıfatiyle bulunmuştur. Bu memuri­ yete ait olarak bugün elde mevcut vesikalar, bir sureti Cevdet Tarihi’nde neşredilmiş bu­ lunan ve Babıâliye elçinin yolladığı ilk tah­ rirat olan takrirle, Sır Kâtibi M a h m u t R a i f Efendinin fransızca jurnali ve Y u s u f A g â h Efendinin bir nüshası İstanbulda Fa­ tih Millet Kütüphanesinde bulunan Sefaret- name (Havadisname) sidir. Takrirde, elçinin İngiltere Kıralı Ü ç ü n c ü G e o r g e tarafın­ dan kabulü törenine, sefaret alayına ve bilâ- hara Kıral ve Kıraliçe ile yaptığı görüşmelere ve götürdüğü hediyeleri dağıtmasına ait ma­ lûmat bulunmaktadır.

Y u s u f A g â h Efendinin sefaretna- mesine gelince, hakkında birçok yerlerde «sefaretname» tâbiri kullanılmış olmakla be­ raber elde mevcut tek yazma nüshanın üs­ tünde adı «1209 senesi İngiltere devleti nez- dine memur olan elçi Y u s u f A g â h Efen­ dinin havadisnameleri» olarak yazılmış bulun­ maktadır. Nitekim sefaretnamenin muhtevası da elçi Y u s u f A g â h Efendinin Londra­ da bulunduğu 1793 -1796 yılları arasında, Türkiyede geçenlerden haber aldıkları da birlikte olmak üzere, olup biten hâdiseler ve yaptığı siyasî mükâlemeler ve muhabere­ ler hakkında icabına göre uzun veya kısa sıra ile tuttuğu kayıtlar veya suretlerden, aldığı emirlerle yazdığı cevaplardan terek-

kübetmektedir.

Bu havadisnamenin içindeki bir bentte Y u s u f A g â h Efendinin tahsisat alamayı­ şından şikâyetle merkeze yazdığı ricanamesi vardır ki dikkate şayandır. Burada bilhassa « bu abdi âciz bazı kere yüz kuruşu komedye ve opera seyirlerinde sarfeder », ♦ abdi âciz bazirgân olmayıp aslından dahi sahibi ser- vetü saman olmadığı malûmu âlemiyandır ve bu akçanın her bir kuruşu indimde bir kese gibidir. Diyarı küffarda kime muhtaç ola­ yım» diye şikâyet etmektedir.

« Havadisname! İngiltere » nin orijinali Fatih Millet Kütüphanesinde 840 numarada kayıtlı olarak bulunmaktadır. Müstakil olarak baskısı yoktur.

K ı s a b i b l i y o g r a f y a : Cevdet Tarihi, cilt 4 ve 12. Maharreratı Nadire

,

Mehmet Tahir; Osmanlı Müellifleri. Mehmet Zeki Pakalın; Edebiyatı Umumiye Mecmuası. Süreyya Bey; Sicili Osmanî, cilt 4. Zeyli Ta­ rihi Vasıf. Pashner; Osmanlılarda Coğrafya

=

Hâmit Sadi Selen tercümesi, Türkiyat Mecmuası, cilt 2, Babinger; Ceschihte Schrei­ ber der Osman und ihre W erte, 1927. Faik Reşit Unat; Osmanlı Sefirleri ve S efa ret• nameleri (basılmaktadır. Ba bend muhar­ ririn müsadesiyle ve eserin basılmış fo r ­ malarından kısaltılmıştır.)

(Faik Reşit Unat) A Ğ A O Ğ L U , A H M E T . - (1869-1939) Tanınmış fikir adamlarımızdan ve gazeteci- lerimizdendir. Azerbaycan Türkleri harsının beşiği olan Karabağ yaylasının merkezi Şuşa şehrinde doğdu. Babası ulemadan Mir­ za Hasan namında bir zattır.

Doğduğu şehirde ilkmektebe devam ederken hususî olarak arapça ve rusçayı da öğreniyordu. Gene aynı şehirde yegâne mek­ tep olan Rus orta mektebine girdi. 1884 de bnrayı ve 1887 de de Tiflis’te liseyi bitirdi.

it /

; / f

Ahm et A ğa oğlu Yüksek tahsil için Petersburg’ a gitti ve İnstitut Politechnique giriş müsabakasını ka­ zanarak kabul edildiyse de gözleri ağrıdı­ ğından memleketine döndü. 1888 başında iyileşince Paris’e gitti. Fransızcasını kuv­ vetlendirdi ve Hukuk mektebiyle beraber alâkadar diğer iki mektepte Şark Akvamı Tarihiyle arapça, farsça ve türkçe dil dersle­ rini takibetti. Zamanın bazı büyük ediple­ riyle orada tanıştı ve ilk yazısı 1890 da ve yirmi bir yaşındayken «Journal des Debats» da çıktı. Sonra oradaki bazı mecmualara yazı yazmakta devam etti. Paris’te altı sene kalan Ağaoğlu, Hukuk mektebinden lisansiye oldu ve «College de France» dan diploma aldı. 1894 mayısında İstanbul yoliyle Kaf- kasyaya döndü ve Tiflis ile Bakû’ da muallim­ lik yaptı. İsmail Gasprenski, Hüseyinzade Ali, Ali Merdan Topçubaşı ile beraber millî şuur için çalıştı. «Kaspi» adlı rusça bir gazeteyi Türk organı haline ____ ________

getirdi. 1904 den sonra türkçe «Ha­ yat» ı neşre başladı. Bir sene sonra kendi başına türkçe «İr- şad» ı çıkardı ve bir hayli müşkülâtla karşılaştı. Nihayet, İkinci Meşrutiyet in­ kılâbımızı müteakip 1908 senesinin niha­ yetine doğru İstan­ bul’ a geldi.

Paris'te talebey­ ken tanıştığı Ahmet Rıza ve Doktor Nâ­

zım vasıtasiyle İttihat ve Terakki Fırkasına girdi. Maarif Nezaretinde İptidaî Tedrisat Müfettişi ve Süleymaniye İttihat ve Terakki kulübünün reisi oldu. Ayni sene zarfında fransızca «Jaune Turc» gazetesinin başmu­ harriri ve iki sene sonra da «Tercümanı Hakikat» gazetesinin başmuharriri oldu. Ziya Gökalp, Yusuf Akçora, Şair Meh­ met Emin ile birlikte Türkocağı’ nı ve «Türk Yurdu» mecmuasını tesis etti. 1911 - 12 de Darülfünunda Türk Medeniyeti Tarihi muallimi oldu. 1915 te Afyonkarahisar ' Mebusu ve İttihat ve Terakkinin Umumî Merkez âzası seçildi. 1917 nihayetinde Nuri Paşa ile birlikte Azerbaycan’a gitti. 1918 de Mütareke üzerine İstanbul’ a döndü ve İngi- lizler tarafından İttihatçı rical ile beraber tevkif edilerek Malta’ ya gönderildi.

1920 senesinin sonunda Malta’dan doğ­ ruca Ankara’ ya geldi. Evvelâ İrşad Heyeti âzası, sonra Matbuat Umum Müdürü oldu.

Üstadın Umum Müdürlüğe 130 lira ma­ aşla tayini 29 kasım 1921 ve ayrılış ta­ rihi 11 ağustos 1923 tür. Umum Müdürlü­ ğünde aynı zamanda «Hâkimiyeti Milliye» gazetesinin başmuharrirliğini de yapıyordu.

Zaferden sonra Halk Partisinin namzedi olarak Kars Mebusu seçildi. Partinin prog­ ram ve nizamnamesini kazırlıyan heyete da­ hil oldu. Aynı zamanda Teşkilâtı Esasiye Kanununun lâyihasını Ziya Gökalp’ la birlik­ te hazırladı.

İkinci ve üçüncü Büyük Millet Mecli­ sinde Kars Mebusu olarak bulunan Ağaoğlu, Ankara Hukuk Fakültesinde Hukuku Esasiye Profesöriydi. Matbuat Umum Müdürlüğünden ayrılan ve şirket halinde teşkil edilen Ana­ dolu Ajansının İdare Meclisi Reisi ve «Hâki­ miyeti Milliye» gazetesinde de başmuharrir oldu. Mecliste bir zaman Hariciye Encümeni

Riyasetine getirildi ve Parti İdere Heyeti âzası seçildi.

Serbest Fırka teşekkül ettiği zaman oraya girdi ve fırka dağıldıktan sonra tek­ rar mebus seçilemiyerek İstanbul Darülfünu­ nunda Türk Hukuk Tarihi Profesörü oldu. 1933 de «Akın» gazetesini çıkardı. Darülfü­ nun ıslahatında kadro harici kaldı ve tekaüt oldu. Bundan sonra da İlmî ve siyasî yazı­ larına devam etti ve 19 mayıs 1939 da yet­ miş iki yaşında vefat etti.

Ahmet Ağaoğlu’ nun türkçe, fransızca ve rusça olarak gazete ve mecmualarda yir­ mi bir yaşındanberi yazdığı siyasî, İçtimaî ve İlmî yazılar hesapsızdır. Kitap halinde neşredilmiş eserleri şunlardır: İslâmlığa Göre ve İslâm Âleminde Kadın, Üç Medeniyet, İn­ giltere ve Hindistan, Devlet ve Ferd, Ser­ best İnsanlar Ülkesinde, Ben Neyim?, İran ve İnkılâbı, Gönülsüz Olmaz, İhtilâl mi İn­ kılâp mı?, Ahlâk, Türk Teşkilâtı Esasiye Dersleri Notları, Türk Hukuk Tarihi Ders­ leri Notları, İslâm ve Ahund, Şii Mezhebi ve Membaları.

Bir kısmı, küçük oğlu Samed Ağaoğlu- nun himmetiyle vefatından sonra basılan bu seriye henüz gayri matbu bulunan Yakutlar, Türk Hukuk Tarihi, Türk Teşkilâtı Esasi- yesi ve Hâtıratı ile Rus Edebiyatı, İnkılâbı­ mıza Dair ve Ananeye Sadakat gibi bazı seri makaleleri de kitap haline konmak su­ retiyle gene Samed tarafından tabılarına himmet olunacaktır. (Server İskit)

BİZDE MODERN RESİM SANATI (Ondokuzuneu Yüzyılda) — Türk ressamlığı çok eskidir. Türkler, daha İslâmiyet! kabul etmeden, Çin 'tesirleri gösteren fevkalâde resimler yaparlardı. Moğol ve Uygur kabile­ lerinde resim sanatı o derecede ilerlemişti ki, bunlar Orta Asyadan İrana geçtikleri zaman kendi görüş ve tekniklerini de bu memlekete yaymışlardı. Türk ressamlığı sonraları Sel­ çuklu ve Osmanlı Türklerde de aynı kudretle devam etmiş, İstanbulun zaptiyle yeniden hız almıştı. Bu hal, Türkiyenin garplılaşma ha­ reketinin başlangıcı olan Onsekizinci Yüz­ yılın sonuna kadar devam etti.

O zamana kadar Türkler, resimde “ min­ yatür,, denilen tarzda çalışırlardı. Malûm ol­ duğu üzere minyatürler, yazılı kitaplara ek­ lenen küçük çapta resimlerdi. Minyatürler ince fırçalarla işlenmiş parlak renkli “ illüs­ trasyon,, lardı. Osman, Nigâri, Levni gibi minyatür ressamları bize şaheserler bıraktılar.

Onsekezinci Yüzyılda Üçüncü Ahmet Türkiyenin Avrupa çerçevesine girmesine ça­ lıştı. Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi gibi elçiler, Damat İbrahim Paşa gibi vezirler bu garplılaşma hareketinin gerçekleşmesine büyük çapta yardım ettiler. Bunun neticesi olarak Türkiyeye ecnebi memleketlerinden, bilhassa İtalya ve Fransadan birçok muharrirler, mi­ marlar ve ressamlar gelmiye başladı. Türk mimarisinde bariz değişiklikler görüldü. "R o ­ koko,, denilen üslûp doğdu. İstanbul, Bursa ve İzmir gibi büyük şehirlerde manzara re­ simleri yapan İtalyan ve Fransız sanatkâr­ ları saray hayatını da tasvire başladılar. Her tarafta görülmiye başlıyan bu ressamların eserleri Türk sanatı üzerinde yavaş yavaş te­ sirini göstermiye başladı.

. Bu tesirler, Ondokuzuneu Yüzyılın or­ talarına doğru büsbütün bariz bir şekil al­ mıştı. Türk ressamları artık minyatür tekniğini bırakmışlar, yağlı boya kullanmıya ve büyük çapta Jablolar vücude getirmiye başlamışlardı.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Meclis, geri gönderilen kanunda yeni bir değişiklik yaparsa, Cumhurbaşkanı değiştirilen kanunu tekrar Meclise geri gönderebilir... Cumhurbaşkanının iade ettiği

İş Hukuku (hem özel hem kamu hukuku alanına giren konularla ilgilenir. Karma hukuk dalıdır.). Kişiler arasında ücret karşılığı yapılan iş ilişkileri (iş

MUTLAK HAKLAR-NİSBİ HAKLAR MALVARLIĞINA DAHİL OLAN ve OLMAYAN HAKLAR. MALVARLIĞINA DAHİL OLAN ve

 Sınırlı ehliyetliler ayırt etme gücüne sahip, ergin ve hakkında kısıtlama kararı alınmamış kişilerdir.  Bu kişilerin menfaatleri göz önünde tutularak, fiil

• Evli kişi (kadın veya erkek) cinsiyetini değiştirmişse, evlilik iki farklı cins üzerine kurulu bir aile hukuku sözleşmesi olduğu için cinsiyet

Sözleşme, iki veya daha fazla kişinin karşılıklı birbirine uygun irade açıklamasıyla ortaya çıkan hukuki işlemdir. Sözleşmenin doğması için, karşılıklı ve

İdari işlemler devletn yasama ve yargı işlemleri dışında kalan ve idari fonksiyonun yerine getrilmesini sağlayan işlemlerdir. İdare hukuku alanındaki hukuksal

3-Hapis cezası: Süreli ve kısa süreli hapis cezaları olarak ayrılır. Kısa süreli hapis cezaları 1 yıl veya daha az hapis cezalarıdır. Kısa süreli hapis cezaları,