• Sonuç bulunamadı

İstanbul'daki Bazı Tekkelerin Yerlerine Dair Bir Araştırma

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İstanbul'daki Bazı Tekkelerin Yerlerine Dair Bir Araştırma"

Copied!
25
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

5\

İs

B A Z I T E K K E L E R İ N Y E R L E R İ N E D A İ R

B İ R A R A Ş T I R M A

Bilgin T U R N A L I - Esin YlDCEL

stanbul'da yerleri şüpheli veya esâmi liste-lerindeki başka bâzı tekkelerle karıştırıl­ ma istidâdı gösteren bir kısım deıgâhlarla ilgili bulunan bu araştırma, aslında 1970'li yılların baş­ larından beri sürdürülen geniş bir katalog-ve topog­ rafya çalışmasının ancak küçük bir parçasıdır.

Tekke ve zâviyeler ile türbelerin şeddine ve türbedarlıklar ile bir takım ünvanların men ve ilga­ sına dâir 677 numaralı ve 30 Teşrinisâni 1341 tâ-rihli Kanun'un yürürlüğe girmesinden sonra, gerek Vakıflar idâresi'nin ve gerekse son şeyhlerinin ta­ sarrufunda kalan dergâhlar çok az istisnâ ile ter-kedilerek harâbiyete dOçâr edilmişti. Mahalle mes­ cidi olarak vazife görenler bu âkıbetten kurtulabil­ miş iseler de, içlerinde san'at ve târih bakımından çok ehemmiyet taşıyan bâzı binâlar da bulunan bu dergâhların büyük ekseriyeti önüne geçilmesi güç bir sürüklenişle yanmış, yıkılmış, satılmış ve böylece indirâs etmiştir.

Dinî veya profan bir yapının içine sonradan konulabilen meşihat, bu yapılarda, irşâda ehil olduğu - m u a y y e n usul ve merâsim icrâ edildikten s o n r a - tesbit edilen bir mürşidin bir "irfan yuvası" açması şeklinde izah edilebilir. Bir câmide vakfiye icâbı imâmet meşihatle de meczedilebiliyordu. Böy^e câmi ve mescidlerin yanında veya karşısında şeyhler için meşrûta denilen çoğu zaman ahşab binâlar yapılagelmiştir. Tevhid-hâne, derviş hücre­ leri, kahve odası, şerbet-hâne, hamam, şeyh dâiresi (selâmlık) ve meydan odası, harem \s. gibi kısım­ ları bir araya toplayan müstakil dergâhlar dışında, yukarıda belirtilen misâllere de pek yayğın şekilde rastlanır. Hattâ câmi veya mescidin ilk tesisinde bU

le, vâkıf tarafından bunların derûnuna meşihat konulabilir. Böyle içinde meşihat olan câmi veya mescidlerden günümüze intikal edenlerin, eski tek­ keden apayn bir ma'bed telâkki edilmesi ve yıkı-/ lan-yanan şeyh meşrutasının münderis tekke sayıl­ ması, birçok kitab, ansiklopedi ve makalelere geç­ miş büyük hatâlardandır.

Açıklandığı şekilde, muayyen merâsime uyu­ larak bir türbe, bir mekteb ve hattâ bir hâneye (= ev) meşihat konulabiliyordu. Semâ' esas itibâ-riyle Mevlevilerde olduğundan, bu tarikat dışında­ ki dergâhlarla ilgili olarak içinde zikir icrâ edilen mekâna "teyhid-hâne" demek icâb eder. Ancak günümüzde tekkeler üzerinde âdeta furya hâlinde yazılan birçok yazılarda "semâ'-hâne" terimi, hem de bâzan- yanlış "semağhâne" imlâsı ile yaygınlaş­ mış bir vaziyettedir.

Tekkelerde "tevhid-hâne" diye andığımız me­ k â n , her zaman rijid ve değişmez mâhiyette, tamâ-men müstakil bir yer olmıyabiiir. Mecmua-i Tekâ-yâ adlı risâlede ve başka bâzı kaynaklarda rastla­ nan "câmi derununda" taı'birini de değişik şekil­ lerde tefsir edebilmek mümkün olmaktadır. Dolayı-siyle, mukâbelenin,

a) Hem câmiin sakfı altında yâni ana sahnın-da,

b) Hem de ihâta duvarian içindeki, bitişiğin­ deki veya avlusundaki başka bir yapıda icrâ edilmiş olabileceğini gözönünde tut­ mak gerekiyor.

Eski müstakil tekkelerden bâzılarının tevhid-hâneleri de günümüzde bir mahalle mescidine çev­ rilmiş olarak kullanılmaktadır.

(2)

142 B İ L G İ N T U R N A L t • ESİN YÜCEL Yukarıda sözü edilen şekildeki cami ve

mes-cidlerin yanında geniş teşkilâtlı şeyh dâireleri ve harem kısımları yerine yalnız hücre-nişin dervişle­ rin barındıkları zaviye odaları mevcut olabilir. Bu hücrelerde yaşıyan dervişler, zikri, mensub olduk­ ları tarikatın usullerine göre ma'bedin sahnmda ic-râ etmiş olabilirler. Bu tip hücreler ortadan kalk­ tıkça çoğu zaman kitaplara "camiin yanındaki tekke yanmıştir-yıkılmıştır" şeklinde geçerler. Halbuki böyle misâllerde tekke veya zâviye mef­ humu, tevhid-hâne dolay isiyle câmi veya mescidin sahnını da içine almaktadır. Çok kere gözden kaçı­ rılan gerçek işte budur.

Bahsettiğimiz zâviye hücrelere ahşab olabile­ ceği gibi, eksper olmayan bir göze medrese

hücrele-K A Y N A hücrele-K L A R V E (I) C S R : İ s t a n b u l T e k k e l e r i mütehassısı m e r h u m C e m â

-leddln Server R e v n a k o ğ l u ' n u n ( 1 9 0 9 - 2 3 . 9 . 1 9 6 8 ) T ü n e l b a s ı ' n d a k i D i v a n E d e b i y a t ı Müzesi'nde ( = G a ­ lata; Kulekapısı IVlevlevi-hânesl) m e v c u t , d o s y a «e zarflardan meydana gelen arşivi.

(M) K . 7 5 : Istanbul-Bayezid B e l e d i y e KütUphânesi'nde ( B e l e d i y e Y a z m a l a r ı : K . 7 5 ) n u m a r a s ı ile k a y ı t l ı S i l -sile-i M e ş â y i h . F i ş i n d e " İ s t a n b u l T e k k e l e r i ' n i n T â ­ rihleri ve B â n i l e r i " ibâresi y a z ı l ı d ı r . C . S . R e v n a k o ğ ­ l u ' n u n derlediği bilgilere göre, T a b i b i s m a i l B e y ' i n m a h d u m u o l u p t e k k e l e r e d â i r derin bilgisi ve m e r â -k ı n d a n d o l a y ı " A y a -k l ı K ü t ü p h a n e " d i y e anılan K o c a m u s t a f a p a ş a ' l ı IVlehmet Ş ü k r i ( = Z â k i r Şükri) E f e n d i t a r a f ı n d a n k a l e m e a l ı n m ı ş t ı r . B u z â t , mahalle­ si çevresindeki K ü ç ü k E f e n d i ve R a m a z â n - ı IVlahfi T e k k e l e r i ' n e sıkça devam e d e r , b u n l a r d a n R a m a z â n E f e n d i D e r g â h ı ' n d a z â k î r l i k t e b u l u n u r d u . Ş ü k r i E f e n d i IVlesrutiyet seneleri baslarında v e f â t e t m i ş t i r . D i ğ e r bir z â t ı n , b â z ı tekkeleri kendi hattı ile t e m d i t e t t i ğ i y a z m a n ı n t e t k i k i n d e n a n l a ş ı l m a k t a d ı r . B u ba­ k ı m d a n , '"Derunı Islâmboı'da H a n k a h l a r B e y â n ı n d a d ı r " d i y e başlayan metinde rastlanan 1 2 9 2 r a k k a -m ı kesin bir t â r i h l e n d i r -m e için yeterli d e ğ i l d i r ( 2 ) .

B u y a z m a n ı n İ s t a n b u l ' d a yapılmış bir y e n i T ü r k ç e tercümesi, aslı ile k a r ş ı l a ş t ı r ı l m a d a n ve m a a ­ lesef t r a n s k r i p s i y o n , m a ' n â , t e r c ü m e , ism-i has ve bağlantı yanlışları ile dolu bir halde K l a u s Kreiser n â m ı n d a k i bir z â t t a r a f ı n d a n alelacele A l m a n y a ' d a n e ş r e d i l m i ş t i r . Z â k i r Ş ü k r i E f e n d i , M e c m u a i T e k â -y â , F r e i b u r g 1 9 8 0 , U l a m k u n d l i c h e Materialen, B a n d 6 . ( I I I ) A S M D : i s t a n b u l ' d a k i T e k k e , Z â v i y e ve H a n k a h l a r h a k k ı n d a 1 M u h a r r e m 1 1 9 9 t a r i h l i A t i y y e - i S e n i y y e IVlüfredat D e f t e r i . B a ş b a k a n l ı k A r ş i v i , D . B ş m . 1 3 . 1 1 . 1 2 0 8 ' d e k a y ı t l ı d ı r . N e ş r e d e n : A t i l l â Ç e t i n , V a k ı f l a r Dergisi, A n k a r a 1 9 8 1 , S . X I I I , sf. 5 8 3 - 5 9 0 . ( I V ) H A A V C : B u esâmi listesi B a y e z i d B e l e d i y e Kütüp-hân'esi — M e k t u p ç u O s m a n N u r i ( E r g i n ) B e y Y a z m a ­ ları, N u . 1 8 2 5 ' d e k a y ı t l ı d ı r . " H â l â Asitânei A l i y y e ' -de ve civarında v â k i ' olan -dergâh ve z â v i y e , h a n k a h ve mahall-i z i k r u l l a h m a ' l u m - ı erbâb-ı âgâh-ı bi-işti-b â h a y a n - bi-işti-b e y â n d ı r " cümlesi ile bi-işti-b a ş l a m a k t a d ı r , i s m i m e ç h u l bir z â t ı n t a k r i b e n H . 1 2 1 8 - 1 2 1 9 senelerinde cedvel şeklinde d ü z e n l e d i ğ i , semtlere göre m ı n t ı k a v i bir İ s t a n b u l T e k k e l e r i listesidir. IVlüellifin şâirliğe m ü t e m â y i l bir insan o l d u ğ u anlaşılıyor.

E s â m i pafta şeklinde k a t l a n m ı ş olup e b ' â d ı 2 5 X 19 c m . d i r . E s e r i n diğer bâzı listeler gibi t e k k e ­ lerin âyin günlerine göre değil de m ı n t ı k a v i bir şekil­ de t a n z i m edilmiş olması d i k k a t ç e k i y o r . B u n a rağ­ m e n semtlerin tertibinde b i r k a ç tedâhUl m e v c u t t u r . D e f t e r d e d i k k a t i ç e k e n d i ğ e r hususlar ş u n l a r d ı r :

a) B e k t â ş i T e k k e l e r i henüz faaliyette b u l u n ­ d u k l a r ı n d a n a ç ı k olarak gösterilmişlerdir;

ri olarak da görünebilirler. Tekke araştırmalarında karşılaşılan bâzı zorlukları belirtmek için temas ettiğimiz bu mevzuun teferruatına girmeğe maale­ sef burada imkân bulamıyoruz. Ancak, Bâb-ı Âlî'­ de Hacı Beşir Ağa, Çarşıkapısı'nda Çorlulu Âli Paşa, Üsküdar'da Atik Vâlide, Eyüb-Babahaydar'-da Şeyhülislâm Mustafa Efendi, Haseki'de Bayram Paşa ve Kadft-ga yakınında Küçük Ayasofya Tek­ keleri gibi misâlleri saymakla iktifâ ediyoruz(1).

(1) K a r ş . S e m a v i E y i c e , Z a v i y e l e r ve Z â v i y e l i - C â m i l e r , I. ü n i v . i k t . F a k . M e c m u a s ı , E k i m 1 9 6 2 - S u b a t 1 9 6 3 , N u . 1-2, sf. 5 3 , f ı k r a : 7.

K I S A L T M A L A R

b) Beşiktaş Mevlevi-hânesi henüz yerinde dur­ m a k t a d ı r ;

c) E y ü b - B a b a h a y d a r ' d a k i N a k ş b e n d i y y e ' d e n S e l â m i T e k k e s i ' n i n y e n i ihdas edilmiş o l d u ğ u belir­ tilmektedir. B u vaziyet listenin takribi tanzim t â r i h i hususunda bizlere bir fikir v e r m e k t e d i r .

( V ) D O M T A H : B u esâmi listesinin içinde b u l u n d u ğ u defter, İ s t a n b u l üniversitesi M e r k e z KUtüphânesi'ne mülhak İ b n ü l e m i n M a h m u d K e m â l (inal) B e y Y a z ­ maları N u . a S O Z ' d e k a y ı t l ı d ı r . 21 Z i l h i c c e 1 2 4 9 t â ­ rihinde S u l t a n M a h m u d - ı S â n i kızı Sâliha S u l t a n ile T o p h â n e - i A m i r e Müşiri Halil R ı f a t Paşa'nın izdi-vâcı m e r â s i m l n d e k i dâvetlilerin k a y d ı n a m a h s u s def­ ter o l u p içinde " D â v e t O l u n a n M e ş â y i h - I T u r u k - ı A l i y y e H a z e r â t ı " ve bunların m e n s u b o l d u ğ u t e k k e ­ leri gösteren bir liste m e v c u t t u r .

( V I ) A V B K T , 1 2 5 6 : Matbaai Dârü'lSaltanatH S e n i y y e ' -de 1 2 5 5 senesinin CemâziyUlevvelin-de basılmış olan (18) sayfalık bir risâledir. T a m adı " A s i t â n e i A l i y y e ' d e ve Bilâdı Selâse'de k â i n el'an m e v c u d ve m u h terlk o l m u ş t e k k e l e r i n isim ve şöhretleri ve m u k â b e -le-i şerife günleri b e y â n o l u n u r " şeklindedir. B u risâ-lede tekkeler C u m a ' d a n başlamak üzere m u k a b e l e günlerine göre sıralanmışlardır. ( B a y e z i d B e l e d i y e K ü t ü p h a n e s i , K . 7 3 0 ; i s t . Ü n i v . Merkez K ü t . Y ı l d ı z K i t a p l a r ı , N u . 8 9 5 4 3 , deri ciltli ue S u l t a n II. AbdUl-h a m i d ' i n tuğrasını AbdUl-h â v i d i r ; D i v a n E d e b i y a t ı Müzesi K i t a p l ı ğ ı , N u . 5 2 9 . )

M e r h u m M. S e y f e d d i n ö z e ğ e aynı t â r i h t e Mat-b^a-i  m i r e ' d e basılmış başka bir nüshayı da bildir­ m e k t e d i r :

"... isim ve şöhretleri ile m u k â b e l e - i şerife gün­ leri m a ' l u m o l m a k için keşide-i silk-i sutOr o l m u ş bir eser-i m u t e b e r d i r . " ( 3 )

( V I I ) A V B K T , L i t o : Y u k a r ı d a k i risâlenin a y n ı başlıklı ve lito baskılı târihsiz bir nüshası d a h a vardır. ( B a y e z i d B e l e d i y e K ü t . M e k t u p ç u O s m a n N u r i B e y K i t a p l a r ı , N u . 2 3 9 9 . ) Risâlenin lito baskısı diğerinden (8) t e k k e fazladır. A y r ı c a her iki risale arasında b â z ı ufak-tefek farklar göze ç a r p m a k t a d ı r .

( V I I I ) B R O W N : J . P . B r o w n , T h e Darvishes o r Oriental S p i r i t u a l i s m , y e n i baskı, H a a r l e m (Hollanda) 1 9 6 8 . J o h n P. B r o w n ' ı n bu k i t a b ı , yazarın i s t a n b u l ' d a 1 8 6 7 y ı l ı n ı n E k i m a y ı n d a sona eren t e t k i k l e r i n i m ü t e â k i p 1 8 6 8 ' d e L o n d r a ' d a basılmış, i k i n c i baskısı da 1 9 2 7 ' -d e ^ y a p ı l m ı ş t ı r . K i t a b ı n üçüncü baskısı H . A . R o s e ' u n t a k d i m yazısı ve notları ile 1 9 6 8 y ı l ı n d a H a a r l e m ' d e g e r ç e k l e ş t i r i l m i ş t i r . Maalesef bilhassa dip notları bü­ yük yanlışları ihtiva e t m e k t e d i r . 4 5 9 - 4 8 3 ' n c ü s a y f a ­ lar arasında (3) n u m a r a l ı e k başlığı altında A V B K T tarikat isimlerine göre sıralanmış o l a r a k verilmekte­ dir.

B â z ı tekkelerin geçen yıllar b o y u n c a b i r k a ç kere tarikat d e ğ i ş t i r d i ğ i ve hattâ a y n ı dergâhda

(3)

bir-İ S T A N B U L D A K bir-İ B A Z I T E K K E L E R bir-İ N Y E R L E R bir-İ N E D A bir-İ R Bbir-İR A R A Ş T I R M A 143 den fazla tarikat usulünün Icrâ e d i l d i ğ i göz-önUne

alınacak olursa, tarikatlere göre tasnif d e n e m e s i n i n sağlam neticeler v e r m i y e c e ğ l o r t a y a Cıkar. Y a p ı l a c a k o l a n , n â m - ı diğerleri bütün gerekli g ö n d e r m e l e r l e birbirine b a ğ l ı y a c a k şekilde h a z ı r l a n m ı ş m ı n t ı k a v t v e alfabetik bir tasniftir.

A r a ş t ı r m a l a r sırasında A V B K T ' l e r l n belki de, p r o t o t i p i sayılabilecek bir m u k a b e l e günlü tasnife d a ­

l a rastlanmıştır. Kısaca " H a n k a h - n â n i e " d i y e c e ğ i m i z >u y a z m a , S U l e y m â n I y e KUtüphânesi'nde Y a z m a B a -jışlar ( N u r i A r l a s e z ) N u . 2 4 1 3 ' d e k a y ı t l ı d ı r : " T u r u k - ı A l i y y e ' d e n A s i t â n e - i s a a d e t - â ş i y â n e d e m e v c u d olan m e ş â y l h i n - i i z â m ve züvvâr-ı k i r a m ı n hankahı s e l â m e t g â h l a r ı t a ' d â d ı ve e y y â m ı m u k a b e -le-i k e r â m e t - m u a m e l e l e r l b e y â n ı n d a . M e l e k Paşa­ z a d e faziletlu K a d r i B e y e f e n d i H a z r e t l e r i ' n İ n c e m ve t a h k i k e y l e d i ğ i H a n k a h - n â m e - i saadet a l l â m e l e r i d i r . " M e l e k M e h m e d Paşazâde K a d r i veya A b d ü l kaadir B e y , sudOrdan bir z â t o l u p 1 2 6 2 Z i l k a a d e s l -nin 7 nci günü vefât e y l l y e r e k A l e m d a r - Z e y n e b S u l ­ t a n C â m i i haziresine d e f n e d l l m i ş t i r ( 4 )

( I X ) D V B M T : B â b ı Â l î N e z â r e t i U m u r ı D â h l l i y y e -Siclll-i Nüfus I d â r e - i U m û m l y y e s l Dersaadet ve Bilâd-ı Selâse Nüfus-ı U m û m T y y e s i n e m a h s u s İstatis­ tik C e d v e l l İ ç i n d e k i t e k k e l e r k ı s m ı d ı r . R u m i 1 3 0 1 y ı l ı n ı n Mart a y ı n d a lito o l a r a k Matbaa-i O s m a n i y e ' d e t a b ' o l u n m u ş t u r . T e k k e l e r k ı s m ı n ı n başlığı ş ö y l e d i r :

" D e r s a a d e t ve Bilâd-ı Selâse'de m e v c u d b i l c ü m ­ le t e k â y â ve z e v â y â n ı n esâmisi ile b u l u n d u k l a r ı m a ­ hallerin semti m e ş h u r l a r ı , tarikatleri ve d â h i l i t a h >rirde o l a n zUkur ve inas nüfusı m e v c u d e l e r i n i n m i k

-d â r ı n ı m U b e y y I n c e -d v e l -d i r . " F â t i h - Millet ( A H E m t r O K i i t ü p h â n e s i , İstatistik ( I h s â l y y a t ) K ı s m ı N u . l i 7 " d e k a y ı t l ı o l a n bu c e d v e l , mıntıkavT o l a r a k h a z ı r l a n m ı ş t ı r . R. 1 3 3 4 ( = M. 1 9 1 8 ) t â r i h l i İ s t a n b u l Ş e h r e m â -neti I h s â l y y a t M e c m u a s ı i ç i n d e k i t e k k e l e r kısmı da sözünü e t t i ğ i m i z b u c e d v e l d e n İstifâde edile.rek hazır­ l a n m ı ş t ı r . Her iki listede d e y e k d i ğ e r i n d e o l m a y a n b i r k a ç t e k k e y e r alır. Ş e h r e m â n e t i L i s t e s i tarikatler'e göre a y r ı l m ı ş , b i r ç o k yanlışlarla ve h a t t â i m l â h a t â ­ ları ile d o l u o l a r a k t e r t i p l e n m i ş t i r .

( X ) T E K A Y A : B a n d ı r m a l ı z â d e E s s e y y i d A h m e d M ü -nlb-i ü s k ü d â r i t a r a f ı n d a n t e k k e l e r i n â y i n günlerine göre tertib o l u n m u ş ( 1 6 ) sayfalık bir rlsâledir. Maa­ rif N e z â r e t i ' n i n ruhsatı ile 1 3 0 7 y ı l ı n d a İ s t a n b u l ' d a

 l e m M a t b a a s ı ' n d a basılmıştır. H a z ı r l a n ı ş gayesi der­ g â h m u h i b l e r i n e z i y â r e t k o l a y l ı ğ ı sağlamak i ç i n d i r . D a h a önce düzenlenen listelerden istifâde e d i l d i ğ i belli o l m a k t a d ı r . H e r ne kadar b â z ı m a k a l e yazarları bu risâlenln k e n d i s i n d e n d e ğ i l , İ s t a n b u l A n s i k l o p e d i ­ si t a r a f ı n d a n neşredilen y e n i T ü r k ç e tercümesinden f a y d a l a n a r a k , o r a d a k i bütün baskı h a t â l a r ı n ı n f a r k ı n a v a r m a d a n , r i s a l e y i " e n d o ğ r u olması gereken k a y ­ n a k " olarak t a k d i m e d i y o r l a r s a d a , M e c m u a - i T e k â ­ y â bir ç o k t e d â h ü l ve tekerrürlerle d o l u o l a n bir k a y ­ n a k t ı r ve o n d a n s o n derece d i k k a t l i ve m u k a y e s e l i olarak istifâde^edilmesi icâb eder.

( X I ) K E P E C İ : B a ş b a k a n l ı k A r ş i v i - K â m i l K e p e c l F i h r i s ­ t i , 6 2 9 0 / 1 n u m a r a l ı N ü f u s D e f t e r i i ç i n d e k i T e k k e l e r L i s t e s i ' d i r . D e f t e r i n bir y e r i n d e 1 2 8 9 t â r i h i n e rast­ l a n ı y o r . T a h r i r sırasında d e r g â h l a r d a b u l u n a n z e v â t m v a z i f e l e r i , i s i m l e r i , baba a d l a r ı , d o ğ u m t â r l l L v e y e r l e ­ r i , t e k k e d i n adı ve t a r i k i ile b i r l i k t e t e f e r r u a t l ı olarak k a y d e d i l m i ş t i r . S o n devir t e k k e l e r i i ç i n ç o k e h e m m i ­ y e t l i bir k a y n a k o l a n b u d e f t e r , nüfus k a y ı t l a r ı i ç i n ­ d e o l d u ğ u n d a n ş i m d i y e k a d a r p e k d i k k a t ç e k m e m i ş ­ tir. ( X I I ) 1 3 4 1 : İ s t a n b u l V a k ı f l a r Başmüdürlüğü n e z d i n d e k i R. 1 3 4 1 ( = M. 1 9 2 5 ) t â r i h l i T e k k e D e f t e r i o l u p der­ g â h l a r ı n ' k a p a t ı l ı ş ı sırasında y a p ı l a n d e t a y l ı bir çalış­ m a n ı n mahsulüdür. B â z ı tekerrürlerle b e r â b e r 3 2 7 adet t e k k e y i , v â k ı f l a r ı n ı n a d l a r ı , m a h a l ve m e v k i l e r i , şeyh-l h â z ı r l a r ı ve v a k f i y e hulâsaları ile b i r l i k t e Ihti-vâ eden b u e h e m m i y e t l i d e f t e r i , 1 9 7 5 y ı l ı n d a vefât e d e n V a k ı f l a r E s k i E s e r l e r Mütehassısı m e r h u m I s -m â i l F â z ı l A y a n o ğ l u ' n u n -müsaadesi ile istinsah et­ m i ş t i k . ( X I I I ) H 5 D :- İ s t a n b u l V a k ı f l a r Başmüdürlüğü n e z d i n d e k i H a y r a t S i c i l D e f t e r l e r i . B a h i s m e v z u u defterler, b â z ı I ş â r e t l e r d e n anlaşıldığına göre, t a k r i b e n (75) y ı l l ı k o l u p y a l n ı z s u r i ç i İ s t a n b u l kısmı üç büyük cilt t u t ­ m a k t a ve ç o k sayıda h a y r a t g a y r ı m e n k u l ü içine a l ­ m a k t a d ı r . K u s u r l u y a n l a r ı n d a n b i r i , m a h a l l e esâsı ile değil d e gelişi-gUzel ve d o l a ş a r a k d ü z e n l e n m i ş o l m a ­ larıdır. A y n ı semtin vakıfları başka-başka yerlerde ' İnsanın karşısına ç ı k m a k t a d ı r . D e f t e r l e r i n e h e m m i y e ­

t i n i takdir eden m a h k e m e l e r , m ü l k i y e t d â v â l a r ı n d a ç o ğ u z a m a n bunları isbat vesikası o l a r a k k a b u l et­ m e k t e d i r l e r . M e r h u m I . F . A y a n o ğ l u ' n u n izin ve y a r ­ d ı m l a r ı İle b u defterlerin b â z ı kısımlarını yıllarca ev­ vel istinsah e t m e fırsatını b u l m u ş t u k ( 5 ) .

T E K K E L E R

I - A Y Ş E H Â T Û N (= C U M A ; RESMÎ) T E K K E S İ / S A R M A Ş I K - E D İ R N E K A P I S I C İ V A R I Eldeki tekke listelerinde, Hadikatii'l-Cevâmi'-de, Mecmua-< Tekâyâ'da ve eski vakfiyelerde rast­ lanan;

(a) Sarmaşık semti, (b) Resmî Tekkeleri, (c) Keçeci

Mahallesi-gibi birtakım yer ve yapı isimleri karışıklığı yüzün­ den, bu tekkeyi ayırabilmek, nâm-ı diğerlerini tes-bit etmek ve civarındaki tekkelerle ilgisini açıkla­ mak gerçekten zor bir mes'ele hâline gelmiştir.

Mevzuu daha fazla dağıtmamak için, bir makalenin mahdut çizgileri içerisinde şu noktaları belirtmekte fayda vardır. Mektupçu Osman Nuri Bey'in 1934 yılında düzenlediği İstanbul Şehir Rehberi'nin 7 numaralı paftası ele alınırsa, sur di­ bindeki Sulukule Caddesi'ni Löküncüler'den cenup istikametine inen Sofalıçeşme Sokağı'na bağlıyan

bugünkü Niyâzi-i Mısrî (eskiden Tekke Sk.) ve Sar­ maşık Sokaklan çevresinin, kabaca eski Sarmaşık semtini teşkil ettiği anlaşılabilir. Adı bu semte bağlanan iki câmi ve bir tânesi bu câmilerden biri olmak üzere üç tekke karşımıza çıkmaktadır.

Hadikatü'l-Cevâmi'de bânisinin Keçeci Pîrî (2) B u y a z m a ve o n u n K a r a g ü m r ü k N û r e d d i n - i C e r r â h î

A s i t â n e s i s o n şeyhi F a h r e d d i n E f e n d i t a r a f ı n d a n istinsah ettirilen kopyası h k . b k z . Ş I n â s I A k b a t u , İ s t a n b u l T e k k e l e r i Sllslle-i M e ş â y i h i , ö n s ö z , İ s l â m M e d e n i y e t i D e r g i s i , İ s t a n b u l - A ğ u s t o s 1 9 8 0 sayısı sf. 5 1 - 5 3 . (3) M , S e y f e d d i n ö z e ğ e . E s k i H a r f l e r İ l e Basılmış T ü r k ­ çe E s e r l e r K a t a l o ğ u , 1st. 1 9 7 1 , C . l , s f . 7 5 . ( 4 ) M e h m e d S ü r e y y â , Sicill-i O s m â n I , İ s t . 1 3 1 1 , C İ M , s f . 3 5 0 . ( 5 ) G e r e k H a y r a t S i c i l D e f t e r l e r i ve gerekse İ s t a n b u l D e f ­ t e r d a r l ı ğ ı - Milit E m l â k Müdürlüğü, F i h r i s t S e r v i s i ' n d e b u l u n a n e s k l d e n - y e n l y e ve y e n i d e n - e s k i y e s o k a k İsimlerini gösterir defterler ile g a y r i m e n k u l vergileri­ nin t a h r î r i gayesi İle R. 1 2 8 0 ve R. 1 2 9 0 y ı l l a r ı n d a d ü z e n l e n m i ş E s a s ve Müdevvere D e f t e r l e r i "Tapu İda­ resi" için bkz. Bilgin T u r n a n , Ş ü h e d â M e s c i d i , A r k e ­ oloji ve S a n ' a t D e r g i s i , 1st. 1 9 7 8 , S . 3 , s f . 2 8 - 3 2 .

(4)

144 B İ L G İ N T U R N A L I - ESİN Y Ü C E L Ağa olduğu gösterilen Sarmaşık Mescidi, şimdi

ortadan kaldırılmış bulunan Keçeci Pîrî Mahallesi'-nin mescidi idi(6). Edirnekapısı civârında, Sofâlı-çeşme ve Uzunyol Sokakları kavşağında, ta'mîr edilmiş hâli ile namaza açık, küçük, bodur minâre-li bir ma'beddir. Merhum Tahsin ö z , bu mescid ile^ aşağıda sözü edilecek olan Sarmaşık Câmii Tekke-si'ni birbirine karıştırmıştır!?). H. 953 târihli İs­ tanbul Vakıfları Tahrir Defteri'nde "Mahaile-i Mes-cid-i Hacı Ptrî" adı ile gösterilen Keçeci P\rt veya Sarmaşık Mescidi Mahallesi zamanımıza kadar gelmiş ve 1934 mahalle ve sokak

reorganizasyo-nunda Neslişah ve Hatice Sultan Mahalleleri'ne taksim olunmuştur{8). Hadika'da Sarmaşık Câmii Tekkesi adı altında gösterilen câmi ve tekke ise, bir Celvetî Dergâhı olan Kazasker Abdülkaadir Efendi Tekkesi'dir. Mecmuan Tekâyâ'da "Sarma­ şık Tekkesi" adı ile kayıtlıdır. Bu dergâh, günü­ müzde Niyâzi-i Mısri Sokağı üzerinde, 16 numaralı evin karşısında kısmen mevcuttur. Harap bahçe duvarı, bahçe kapısının üzerinde tek satırlık kita­ besi, boş arsası ve ittisalinde iki katlı ahşap bir evi durmaktadır. Wolfgang Müller-VViener'de Abdül­ kaadir Efendi isminden bozularak "KadrîTekkesi" şeklinde gösteri İmi ştir(9). Adı geçen sokak üzerin­ de 34 (yeni 28) numaradaki, hâlen restore edil­ mekte olan üç katlı ahşap yapı ise, Mecmua-i Tekâyâ'da "Sarmaşık Mahallesi'nde Nakşbendiy-ye'den Şeyh Kâmil Efendi Tekkesi" olarak göste­ rilen tekkedir ki, Müller-VViener tarafından "Nakş-bend ismâil Efendi Tekkesi" adı ile atıf yapılan dergâh budur.

Sarmaşık'daki üçüncü tekke. Sarmaşık Soka-ğı'nı Müstahfaz Sokağı'na bağlıyan Neyzenler So-kağı'nda, önünde mum yakılan, duvara yerleştiril­ miş, yeşile boyalı bir kitâbeden ve birkaç mezar taşından başka bir şeyi kalmamış bulunan Ayşe Hâtûn veya âyin gününe nisbetle Cuma Tekkesi denilen dergâhdır. Bu tekke Mecmua-i Tekâyâ'­ da Edirnekapısı'nda Kaadiriyye'den Resmî Tekke­ si olarak gösterilmiştir. Aşağıda tekkeler arasında­ ki ilgi açıklanırken belirtileceği gibi, Karagümrük'-de bugünkü Muhtesib İskenKaragümrük'-der Mahallesi hudutları içinde eskiden mevcut olan Kaadiriyye'den kaba­ kulak veya bâniyesinin ismiyle Alime Hatun Tekkesi, Kaadiriyye'nin Resmi kolunun Asi-tânesi idi. Bir çok yakın münâsebetler sebe­ biyle, Edirnekapı civârındaki Ayşe Hatun ve­ ya Cuma Tekkesi de Kaadiriyye'nin Resmi kolun­ dan idi. Bu yüzden, Mecmua-i Tekâyâ'da Ayşe Hâtûn Dergâhı, "Edirnekapısı'nda Kaadiriyye'den Resmî Tekkesi / âyin günü: Cuma / arsa hâlinde" olarak gösterilmiştir. Eski tekke listelerinde, biri Edirnekapı'da, öbürü Karagümrük'de iki ayrı Resmî Tekkesi gösterilegeldiğinden, bu Resmî veya Resmî kolu mes'elesi günümüze kadar birçok tedâhül ve karışıklıklara sebep olmuş ve Mecmua-i

Tekâyâ'-daki Edirnekapısı Resmî Tekkesi'nin Ayşe Hâtûn Dergâhı olduğu açık olarak belirtilmemiştir. Müller-VViener'de, bu dergâh yanlış olarak birbirine yakın iki ayrı yerde "Cuma Tekkesi" ve "Ayşe Hâtûn Tekkesi mezarlığı" şeklinde gösterilmekte­ dir.

Sarmaşık'da sayılan üç tekkenin vaktiyle hu­ dutları içinde bulunduğu Keçeci Piri Mahallesi'n-den başka hemen yakında bir de Keçeci Karabaş Mahallesi olduğu da hatırda tutulmalıdır.

K. 75 numaralı yazmadan Ayşe Hâtûn Tekke­ si'nin meşâyih silsilesi takip edilecek olursa, eski esâmi listelerinde, tekkelerin, çoğu zaman yapıla-geldiği gibi, şeyh-i hâzırın ismiyle anılmasından doğan karışıklıklar önlenebilir. Böylece, iki Resmî Tekkesi'nin birden zuhuru ile ilk bakışta mükerrer sanılması tehlikesi de geçiştirilmiş olacaktır. Her ikisi de Kaadiriyye'nin Resmî kolundan olan Kaba­ kulak ve Ayşe Hâtûn Tekkeleri, çeşitli tekke liste­ lerinde isimlendirildikleri şekilde aşağıda ayrı-ayrı gösterilmişlerdir. T e k k e E s â m i Listesi K a b a k u l a k ( A l i m e H â t û n ) T e k k e s i T E K A Y A K a r a g ü m r ü k ' d e K a b a k u l a k T e k k e s i / Ş e y h - ; h â z ı r ı : H a k k ı E f e n d i / Y e v m - i m a h s u s u : Ç a r ş a m b a / K a ^ d i r i A y ş e H â t û n ( C u m a ) T e k k e s i E d i r n e k a p ı s ı ' n d a R e s m i T e k ­ kesi / K a a d i r i / A r s a hâlinde / Y e v m - i m a h s u s u : C u m a H A A V C Karagümrük k u r b i n d e R e s m i JŞeyh S ü l e y m a n T e k k e s i Keçeciler k u r b i n d e R e s m i Ş e y h M e h m e d E f e n d i T e k k e s i D O I V I T A H K a r a g ü m r ü k ' d e K a b a k u l a k M a h a l ­ lesi'nde K a a d i r i y y e ' d e n Ş e y h R e s m i E f e n d i T e k k e s i şeyhi S ü l e y m a n E f e n d i S a r m a ş ı k IVIahallesl'nde K a a d i ­ r i y y e ' d e n Ş e y h S a ' i d E f e n d i T e k k e s i şeyhi E s - s e y y i d A b d ü l k a a d i r E f e n d i A V B K T K a a d i r i y y e ' d e n Ş e y h R e s m i T e k k e s i der Karagümrük el-meşhur b e - T e k k e - i K a b a k u l a k ; y e v m : Ç a r ş a m b a K a a d i r i y y e ' d e n R e s m i T e k k e s i der k u r b - i B â b - ı E d i r n e ; y e v m : C u m a (6) H â f ı z Hüseyin AyvansarâyT, H a d i k a t ü ' l - C e v â m i , 1st. 1 2 8 1 , C . l , sf. 1 3 5 S a r m a ş ı k M e s c i d i maddesi ve s f . 136 S a r m a ş ı k C â m i i T e k k e s i m a d d e s i ; ayrıcâ k a r ş . Bilgin T u r n a l ı , i s t a n b u l Kültür ve S a n ' a t A n s i k ­ l o p e d i s i , T e r c ü m a n G a z e t e s i y a y . , 1st. 1 9 8 3 , C . l l l , sf. 1 3 9 3 - 1 3 9 6 C u m a T e k k e s i m a d d e s i . (7) T a h s i n ö z , i s t a n b u l C â m l l e r i - A n k . 1 9 6 2 , C . I . , sf. 1 1 9 ve d i p n o t : 2 7 5 S a r m a ş ı k Mescidi m a d d e s i . (8) ö . L u t f î B a r k a n - E . H a k k ı A y v e r d I , i s t a n b u l V a k ı f ­ ları T a h r f r D e f t e r i , 1st. 1 9 7 0 , sf. 4 2 5 . (9) W. M ü l l e r - W i e n e r , B i l d l e x i k o n Z u r T o p o g r a p h i c Istanbuls, T ü b l n g e n 1 9 7 7 , sf. 2 9 0 .

(5)

İ S T A N B U L D A K İ BAZI T E K K E L E R İ N Y E R L E R İ N E D A İ R BİR A R A Ş T I R M A Kabakulak nâm-ı diğer Alime Hâtûn Tekkesi

ile Ayşe Hâtûn-Cuma Tekkesi arasındaki yakın il­ giye gelince; Kabakulak Tekkesi'nin bâniyesi olan tanınmış kadılardan Mestçi-zâde Osman Efendi'-nin kızı Alime Hâtûn (vef. H. 1237)'un kocası Mustafa Ahî Efendi (vef. H. 1208), Kabakulak Tekkesi'nin izâfe edildiği şeyh olup, aynı zamanda Ayşe Hâtûn Tekkesi'nin şeyhi idi. Bu zâtın annesi Ayşe Hâtûn da, Sarmaşık'daki Cuma Tekkesi'nin bâniyesidir. Mustafa Ahî Efendi'nin Magosa'ya nefyedilerek orada vefât ettiği merhum C . S . Rev-nakoğlu tarafından belirtilmektedir ( C S R , Dosya Nu.117).

K. 75 numaralı yazmada Ayşe Hâtûn Tekke­ si'nin meşâyih silsilesi şöyle verilmiştir:

"Edirnekapm civarında Sarmaşık'da Kaadiriy-ye'den Şeyh Seyyid Resmî Efendi Tekkesi Şeyhleri.

— Bânt Es-şeyh Es-seyyid Mustafa Resmî Ahi Efendi El-Kaadirî ibn-i Eş-şeyh Es-seyyid Mehmed Efendi. Halife-i Şeyh Mustafa Kerimî. Târîh-i nhlet: 1208. — Eş-şeyh Es-seyyid Mehmed Sa'id Efendi

ibn-i Eş-şeyh Es-seyyid Mehmed Efendi. Vefât: Gurre-i Muharrem 1226.

— Eş-şeyh Es-seyyid Abdülkaadir Efendi ibn-i Şeyh Mehmed Sa'id Efendi. Fevt: 1277(78?).

— Berber Eş-şeyh Mehmed Hâkî Efendi El-Kaadirt. Fevt: 128?."

Silsiledeki son şeyh. Dr. K. Kreiser ve Ş. Ak-batu tercümelerinde yoktur.

İstanbul Vakıflar Baş Müdürlüğü nezdindeki R. 1341 târihli Tekke Defteri'nde (1341, Nu. 232) "İstanbul'da Keçeci Pîrî Mahallesi'nde Ayşe Hâtun Tekkesi, Şeyh-i hâztrı: İsmail Hakkı Efendi" şek­ linde gösterilmiştir.

Yine Vakıflar Baş Müdürlüğü nezdindeki Hay­ rat Sicil Defterleri'nde (HSD, Sıra Nu. 2096) "Ke­ çeci Pîri Mahallesi'nde Ayşe Hâtûn Tekkesi" oh-rak kayıtlıdır. (BROWN, sf. 474 - dipnot: 6 ve sf. 476) da ise iki Resmî Tekkesi arasındaki açık mü­

nâsebet kestirilmiş değildir.

22 Haziran 1974 ve 11 EyKil 1980 târihlerin-deki tesbitlerimizde, Neyzenler Sokağı üzerintârihlerin-deki 14 (eskiden 10) kapı numaralı, tek katlı, gecekon-dumsu evin alçak bahçe duvarına yerleştirilmiş ve yeşil boya ile boyanarak yazıları hemen-hemen okunamaz hâle getirilmiş bir kitâbe görülmüştir. Mahalleli bu kitâbenin oturduğu altı çinko kaplı niş içerisinde mum yakmakta ve "Şerâfeddin Ba­ ba " adıntlaki mevhum bir yatıra saygı göstermek­ tedir. Yanan mumların büsbütün kararttığı bu kü­ çük kitâbenin ilk iki satırında seçilebilen ibâre şudur:

"HazretA Şeyh Muhyiddin Es-seyyîd

Abdül-kaadir-i Geylânî"

"Zâviye-i Ayşe Hâtûn vâlide-i Şeyh Seyyid Mustafa Ahî El-Kaadirî"

Ketebeyi gösteren üçüncü satır hem yarı-yarı-ya duvara gömülü ve hem de çok kararmış oldu­ ğundan iyi okunamamaktadır:

"Seyyid Şemseddin El-Kaadirî Şeyh-i Zâvi­ ye-i mezkûre, 1305 (?) "

14 numaralı tek katlı evde oturanlar, Vakıf-lar'a kira ödediklerini beyan etmişlerdir. R. 1326 doğumlu Ümmü Şaban adındaki kirâcı hanımdan alınan bilgilere göre, bu ev, 1947'lerde tekke arsası üzerine yapılmış ve Vakıflar tarafından sonradan kirâya bağlanmıştır. Ondan önceki yıllarda, iki katlı, ahşap ve harap bir binâ olan dergâhın içinde bir müddetten beri kimsenin oturmadığı ve bu yüz­ den tahtalarının yakacak odun ihtiyâcını karşıla­ mak üzere bâzı kişilerce sökülüp götürüldüğü ifâde edilmektedir.

Anlatılanlara göre, bu insafsız talan sona er­ mek üzere iken, tekkenin kapısını korumak maksa­ dı ile, mahallenin bekçisi bu kapıyı sırtlamış ve semt karakoluna götürmüştür. Ümmü Şaban, son şeyhin ailesinden kimseyi tanımamakta ve 1947'-lerden önceki yıllarda, dergâhın içinde bâzı kirâ-cıların oturmakta olduğunu duyduğunu belirt­ mektedir.

Meyva ağaçları ve çiçeklerle süslü olan bahçe oldukça bakımlıdır. Bahçenin tam ortasında bir kısmı kırık ve yerde yatan birkaç mezar taşından meydana gelen bir hazîre mevcuttur. Görülebilen taşlar aşağıda sıra ile kaydedilmiştir.

Bir ağacın dibinde, eski bir demir parmaklık içindeki serpuşlutaş:

"Eş-şeyh Es-seyyid Mehmed Bağdâdî El-Kaadiri- 1199"

Diğer taşlar:

"Eş-şeyh Mustafa Efendi'nin rûhiçün El-Fâtiha-1183"

"Eş-şeyh Mehmed SaYd Efendi'nin kerimesi... -1220"

"Eş-şeyh Es-seyyid Mehmed Said Efendi merhumun halîlesi merhume Şerîfe Fâtıma Hanım rûhiçün El-Fâtiha —1247"

"Eş-şeyh Mehmed Said Efendi rûhiçün El-Fâtiha -1226" (Yerde yatıyor).

Eve çok bitişik ve arkası çevrili olduğu için rahat okunamıyan, istifli, 1317 târihli bir kadın taşı.

Ayşe Hâtûn nâm-ı diğer Resmî Tekkesi'nden günümüze kalanlar ana hatlarıyla bunlardan ibâret-tir. Yukarıdaki taşların, K. 75 numaralı yazmada verilen meşâyih silsilesi, usûl-fürû' münâsebetleri ve ahzH inâbet noktaları bakımından karşılaştırıl­ ması faydalı olacaktır.

(6)

i

i

'A

I

I

Bayrampaşa T e k k e s i ve Sebili ( V a k ı f l a r Genel Müdürlüğü Arşivinden)

1^4

(7)

BİLGİN T U R N A L I - ESİN Y Ü C E L 145 II - B A D E M L İ (= M Ü N Î R B A B A , K Ö M Ü R C Ü

B A B A , D Â M Â D - Z A D E F E Y Z U L L A H E F E N D İ , CA'FER-ÂBÂD) TEKKESİ / H A L İ Ç SÜTLÜCESİ"NDE

Başlıkta görülen birçok nâm-ı diğerlerin varlığı gerçekten şaşırtıcıdır. Ancak, oldukça uzun bir târih devresi içinde muhtelif istihaleler geçir­ miş, değişik adlarla anılmış ve yeri, işlenen yanlış­ lıklar yüzünden bir topografya bilmecesine dön­ müş münderis bir tekke için, bu vaziyet sürpriz sayılmamalıdır.

Bademli veya son devirdeki ismiyle Münir Ba­ ba Tekkesi, Mektupçu Osman Nuri (Ergin) Bey'in düzenlediği 1934 târihli İstanbul Belediyesi Şehir Rehberi'nin 17 numaralı paftası gözönünde tutula­ rak. Salaş Sokağı'na paralel olarak uzanan Şeker-kuyusu Sokağı üzerinde, eski kapı numarası 7 olan binada idi. Dergâhın arsası üzerinde bugün Cemâl Artüz İlkokulu yer almaktadır. Mevki yüksektir ve Sütlüce'nin üzerindeki Bâdemli (veya Bâdemlik) tepesindedir.

Değişilc adlandırmalar için çözüm, mutlaka Sütlüce'nin târihî topoğrafyasından geçmektedir. Halic'in Haliç olduğu devirlerde bu küçük semt, suyu ve havası pek lâtif, dar kıyı şeridinde sâhil-hânelerle, hemen yükselmeye başlayan, yamaçla­ rında da tepelere kadar ağaçlıklar içindeki konak­ larla dolu, şirin ve câzip bir yerdi. Sütlüce isminin nereden geldiği, bu ismin hâlis süt veya Keltler ile ilgisi üzerindeki tartışmalar, Midhat Sertoğlu, İhtifâlci Ziyâ Bey ve Evliyâ Çelebi tarafından der­ lenmiştir.

Evliyâ Çelebi'nin mevzuumuzu yakından alâ­ kadar eden "Ca'fer-âbâd" ismi hakkında, Seyyâ-hat-nâmesi'nin muhtelif sayfalarında verdiği bilgi­ ler şöyle hulâsa edilebilir:

"Bu kasaba Kağıthane Boğazı ağzında vâki olduğundan haneleri leb-i deryadan tâ Ca 'fer-âbâd rağ'ına çıkılıncaya kadar birbiri üzerine binâ olunmuş, Haliç'e ve Eyyûb'a nâzır bağlı-bağçeli kâşanelerdir."

(Rağ) kelimesi dağ eteği veya çayırlık, çimen­ lik ma'nâlarına gelmektedir.

"... tekkelerinin en kadimi (Ca'fer-âbâd Tek-yesi) dir ki banisi Süleyman Hân hüddamlanndan ve erbâb-ı tabi'atdan Ca'fer nâmında bir zâtdv. Binâ şehrin mürtefi bir zemini üzere vâki olmuş gûna-gûn ağaçlarla müzeyyen, müteaddid sofalar, matbahlar ile müzeyyen bir Ca'fer-âbâd'dır. Sü­ leyman Hân bu tekyenin deryâya nâzır bir köşe­ sinde sâkin olup teferrüç ederken... "(10).

Dikkat edilecek olursa, Çelebi'den aktarılan satırlarda sözü edilen tekke, bir teferrüç yâni bir gezinti ve mesire yeridir. Bilindiği gibi, eski metin­ lerde rastlanan "tekye" kelimesi bâzan bir

tefer-rüçgâh, bâzan pehlivanlar ve okçular gibi bir spor klübü ve hattâ bâzan dabircüzzamlılar(= miskin­ ler) evi gibi sosyal dayanışma sağlayan bir hayır müessesesine işâret edebilir.

Evliyâ Çelebi ile ilgili bir araştırmada,^ tefer-rüçgâh mes'elesi hiç ka'le alınmadan, Ca'fer-âbâd'-ın ilk kuruluşundan beri bir tarikat tekkesi olduğu yanlış düşüncesi ile fikir yürütülmekte ve hattâ Bâbü's-saade Ağası Mahmûd Ağa'nm binâ ettiği Sütlüce Câmii Ca'fer4bâd Tekkesi sayılmaktadır. Üstelik, Evliyâ Çelebi'nin eski yazı ile basılmış kitabından değil, Zuhuri Danışman'ın neşrettiği, birçok tercüme yanlışları ve atlamalarla dolu yeni Seyyâhat-nâme'den istifâde edilmiştir{11).

M. Sertoğlu, Ca'fer4bâd Tekkesi'nden eser kalmadığını, bunun yerinde günümüzde Hasırî-zâde Sa'dî Dergâhı'nın mevcut olduğunu ileri sürmekte-dir(12). Buna yakın bir iddia da Mir'at-ı İstanbul yazarı tarafından serdedilmiş idi:

Hasırî-zâde Şeyh El-hâc Mustafa Izzi Efendi Hazretleri kayınpederlerinin vefatında

Sütlüce'ye nakil ile bir hâne isticar edip biraz za­ man ikamet ve ba'dehû mezkur haneyi ve ittisâ-linde bulunan Ca'fer-âbâd Tekkesi ta'bir olunan teferrüç mahallini mukataa-i zemin ile iştirâ ve temellük ederek 1199 târihinde bir zâviye ömâ..."(13).

İbrâhim Hakkı Konyalı "Mimâr Koca Sinan'ın Eserleri"adlı kitabında şöyle demektedir:

"Kanûnî'nin Kapı Ağalarından Mahmud Ağa henüz Çavuş-başı iken Pâdişah'ın çok sevdiği Ca'fer-âbâd Tekkesi'nin hemen altına câmiini yaptırmıştı'

• ( H ) .

Adı geçen câmiin kapısının üstündeki, Hasırcı-zâde Tekkesi şeyhi Mehmed Elif Efendi'nin ta'lîk hattı ile mahkuk kitabede belirtildiği gibi, H. 945 yılında yaptırılmış olan bu ma'bed Hasırî-zâde Tekkesi'ne çok yakındır. Tezkiretü'l-Ebniyye'de "Çavuşbaşı Câmii" adı ile yer alır. M. Sertoğlu yukarıda temâs edilen makalesinde bu iki ismi iki ayrı câmi sayarak mes'eleyi büsbütün karışık bir hâle getirmiştir.

Merhum İ. Fâzıl Ayanoğlu da Ca'fer-âbâd Tekkesi'nin bir teferrüç yeri olduğunu hiç dikkate almıyarak hatâya düşmüştür. Üstelik, Ok Meyda-m'nın hududu ile ilgili fermanlardaki bâzı muğlak atıflara dayanarak Ca'fer nâmındaki zâtın Yavuz ( 1 0 ) E v l i y â Ç e l e b i , S e y y â h a t - n â m e , ist. 1 3 1 4 . C . I . , sf. 4 0 9 - 4 1 1 SütlUcii Kasabası m a d d e s i . ( 1 1 ) Y ü k s e l Y o l d a ş , . i s t a n b u l IVlimârisli i ç i n K a y n a k O l a r a k E v l i y â Ç e l e b i S e y y â h a t - n â m e s i , .1 . T . ü . M i m . F a k . D o k t o r a T e z i , 1st. 1 9 7 7 , s f . 2 2 6 . (12) M I d h a t ' S e r t o ğ l u , S « l ü c e ve ü ç H a t t a t M e z a r ı , H a y a t T â r i h M e c m u a s ı , 1st. Mart 1 9 7 7 , s f . 1 3 - 1 7 . ( 1 3 ) Kolağası M e h m e d R â l f , Mlr'atn i s t a n b u l , i s t . 1 3 1 4 sf. 5 6 2 . (14) I. Hakkı K o n y a l ı , M l m â r K o c a S i n a n ' ı n E s e r l e r i , i s t . 1 9 5 0 , s f . 5 7 - 6 0 .

(8)

146 İ S T A N B U L D A K İ B A Z I T E K K E L E R İ N Y E R L E R İ N E D A İ R BİR A R A Ş T I R M A Sultan Selim devrinde idam edilen TevkiT Ca'fer

Çelebi olduğunu iddia etmektedir(15).

Reşad Ekrem Koçu, İstanbul Ansiklopedisi'n-de "mürtefi"bir yerAnsiklopedisi'n-de olduğu belirtilegelen Ca'fer-âbâd Tekkesi'nin sonradan Bademli Tekkesi'ne inkılâp etmiş olduğunu kabul eyliyor ki, ileride detayları ile açıklanacağı gibi bu mantıklı bir neti­ cedir! 16).

M. Bahâ Tanman, Midhat Sertoğlu'nun mez­ kûr makalesine dayanarak, yanlış imlâ ile

Cağfer-abad Tekkesi"nıh bulunduğu yere Hasırî-zâde Tek­

kesi'nin binâ edilmiş olduğunu ileri sürmektedir. Bu idd-'da hiçbir eski metin ka'le alınmadığı gibi, makale sahibinin dayandığı yegâne dergâh listesi, kendi ifâdesince "en doğru olması gereken kaynak olan "Mecmua-i Tekâyâ "dır. Ayrıca, bu risâlenin kendisinden değil, İstanbul Ansiklopedisi tarafın­ dan neşredilen yeni Türkçe tercümesinden faydala­ nılmış ve oradaki bütün baskı hatâları farkına varıl­ madan aynen makaleye geçirilmiştir! 17).

Evliya* Çelebi'nin başka bir pasajının da yan­ lışlarla dolu olduğunu burada belirtmek zorunda­ yız:

İstanbul'da ilk tarikat şeyhi Habib-i Ka-ramânt Hazretleri'dir. Merhum olduğu zaman Eyyüb Sultan mukabilindeki Sütlüce nâm kasaba­ da Ca'fer-âbâd Tekyesi kurbinde defnolunmuştur. Zamân-ı hayatlannda yetmiş bin müride mâlik idi­ ler. Yerine Şeyh tJveysîHazretleri halife olmuştur ki te:kyesi Kocamustafapaşa Tekyesi'dir. Bu tekye

feadîmdir... "(18).

Gerçekte, İstanbul'da H. 933 târihinde vefât edip Sütlüce'ye defnolunan Halveti şeyhi Habîb-i Karamânî değil, onun halifesi Cemâleddin İshak-Î Karamânfdir. Cemâl Halife ismiyle de anılır. Ba-kiyye-i izâmı sonradan Fındıkzâde'deki Koruk Tekkesi'ne nakledilmiştir. Türbesi, Kapıağası Mah-mûd Ağa ( = Çavuşbaşı) Câmii'nin hemen yakının-daydı.

Halvett ululanndan Habib-i Karamânî Hazret­ leri H. 902'de Amasya'da vefât ederek oraya def-nedilmiştir. O da H. 862'de Baku'da göçen Seyyid Y a h y a Celâleddin-i Şirvân?nin halifesi idi.

Seyyid Yahyâ, Halvetiyye içinde Pır Serâced-din ömer-i Halvetî (vef. H. 800 - Herat)'den sonra pîr'i sârii mertebesinde bulunuyordu. Kendisi aynı zamanda bütün Halvetiyye kollarınca büyük saygı gösterilen "Vird4 Settar"m da müellifidir.

Çelebi, Seyyâhat-nâmesi'nin başka bir sayfa­ sında, Yavuz Sultan Selimin nedimlerinden Acem asıllı şâir HabibT hakkında da şunları söylemekte­ dir:

^' "Ziyâretgâh-ı SuUan-t Şu 'arâ HabtbT - Kendisi Acem'dir. Şûh Selim-i Evveltn nüdemâsmdandtr. Hakka kipâkize eş'an vardv. Bu Sütlüce'de Ca 'fer-âbâd Tekyem'nde medfundur. Ca'feri mezhebinde

olduğundan Ca'fer-âbâd Tekyesi'nde defnolunma-yı vasiyet etti deyû müşârünileyhe bâzı isnâdatda bulunan oldu."

Bütün bu pasajlarla Ca'fer-âbâd denilen tefer-rüç mahallinin, eski metinlerdeki topoğrafik refe­ ranslarını göstermeye çalıştık. Mevzuu derlemek için bir de Sütlüce'deki Hasan-âbâd Tekkesi'nden yâni ikinci bir gezinti yerinden söz açmak gereki­ yor.

Evliyâ Çelebi: "Tekye-i Hasan-âbâd - Sultan

Murâd-ı Râbi' asrında Unkapanı'nm iç yüzünde mün'im ve mâldâr olan (Perviz Ağa) nın kölesi Hasan binâ ettiğinden zurefây-t Istanbul bu tek­ keye (Niznam-âbâd Tekyesi) derler. Niznam lâfzı îslâv lisânında (bilmem) demektir. Sûhibü'l-hay-^râtı hayatta olmakla her ay başında ehl-i teferrüce

aalâ edip hâne'nde ve sâzendelerle ziyâfetler keşide eder."

İhttfâlci Ziyâ Bey'in bu mevzuda verdiği bilgi­ ler de aynı paraleldedir(19).

M. Sertoğlu anılan makalesinde delilsiz ve tar­ tışmasız, Hasan-âbâd Tekkesi'nin yeri olarak Süt-lüce'nin tepesindeki Bâdemlik mevkiini göstermek­ tedir.

Yukarıda sözü edilen. Evliya Çelebi ile ilgili doktora çalışmasında yine delilsiz ve tartışmasız, HasatvÂbâd Tekkesi'nin eski yerinin Sütlüce'de,

|;rrfİ'^P|)idi Sokağı'nda KaysOnî-zâde Mescidi'nin

öst ^tanıTihda bulunduğunu bildirmikte ve hattâ tekkeden arta kalan bâzı mezarlardan bahsetmek­ tedir ki, bu gayrı ilmî mütâlâada Hasan-âbâd'ın bir tefşrrüç mahalli olduğu gözönüne bile alınmamış­ tır,'

Bu iki eski teferrüç mahallinde, ne taraflarda olduğu kesinlikte tesbit edilemiyen Hasan-âbâd

yana bırakılırsa, Ca'fer4bâd için söylenenleri ^^?kı$a Ibâreler şeklinde tekrarlamakta fayda vardır:

"Deniz kenarından, yüksekçe bir yerde olan Ca'fer-âbâd'a çıkılmcaya kadar..."

'M4 >'t'Kasabanın yüksek bir zemtni üzerinde bulu-^ • . t ' « bulu-^ ağaçlıklı bir yerde..."

','f,'Cemâleddin tshak-ı Karamânî Hazretleri Ca'-','^er-Ğbâd'tn yakınma defnolunmuştur." î-^^aptağası Mahmud Ağa, câmiini

Ca'fer-tına yaptırmıştı.''

.1- •

'-zâde Şeyh Mustafa izzt Efendi, hâne-^ûmn'<bitişiğinde bulunan Ca'fer-âbâd nâm te-( 1 5 ) l r . 1 F a z ı l A y a n o ğ l u , T a h r i b E d i l e n E s k i E s e r l e r S e r i s i , ;^'y«ia*iar D e r g i s i , A n k . 1 9 7 0 , S . I X , sf. 2 6 3 2 6 4 C a ' -rifer'sabâd T e k k e s i m a d d e s i . ( 1 6 ) R e $ a d E k r e m K o ç u , C a f e r - i b â d T e k k e s ' i , i s t a n b u l A n s i k l o p e d i s i , 1st. 1 9 6 3 , C . V I , s f . 3 3 3 1 . ( 1 7 ) M. B a h â T a n m a n , Hasıri-2«de T e k k e s i , I. ü n i v . E d . F a k ; San'at T â r i h i Y ı l l ı ğ ı , Ut. 1 9 7 6 - 7 7 ^ S . V i i , s f . • 1 0 7 - 1 4 2 . .(18) E v i l y A Ç a l e b i , a.g.e., s f . 3 9 0 . & ^ i ( 1 9 > itttifatel M. Z i y â , İ s t a n b u l ve B o ğ a z i ç i , 1st. 1 9 2 8 , 'S' i , ' l - î î - " . 2 2 6 - 2 2 8 Sütlüce Kasabası m a d d e s i .

(9)

B İ L G İ N T U R N A L I - ESİN Y Ü C E L 147 ferrüç mahallini satın alarak..."

"Yavuz Sultan Selîm'in nedimlerinden Acem asıllı şâir Habîbî, Ca'fer-âbâd'da medfûndur. Ca'feri mezhebinde olduğundan oraya gömiil-meyî vasiyet etti diye aleyhinde bâzı isnâdlar-da bulunanlar oldu."

Bütün bunlardan çıkarılabilecek en mantıkî netice, bugüne kadar Ca'fer-âbâd'ın yerinin, "kör­ lerin fili ta'rifi" gibi ta'yînine çalışılmış olduğu­ dur.

Ca'fer-âbâd denilen gezinti ve mesîre yeri, Evliyâ'ya göre Kanunî devrinde tesis edilen bir teferrüçgâh olup. Sütlüce kasabasının tepelerinden başlıyarak ağaçlıklı setler şeklinde aşağılara, Mah-mûd Ağa Câmii ile Hasırî-zâde Tekkesi'nin yakın­ larına kadar iniyordu. Sonradan bu gezinti yerinin parça parça satılmış olduğunun bir delili, Şeyh Mustafa İzzi Efendi'nin temellük ettiği kısımdır. Biz, Hasırî-zâde'nin niesîrenin tamâmını değil, an­ cak mücavir bir sahasını satın aldığını kabul edi­ yoruz. Esasen, tâ Sütlüce tepelerinde bulunan bir teferrüç mahallinin adı geçen şeyh tarafından bütü­ nüyle satın alınmasının bahis mevzuu olamıyacağı apaçıktır.

Acem asıllı şâir Habîbî'nin defni dolayısıyla bulunulan isnadlardan da anlaşılacağı gibi, Ca'fer-âbâd, içki içilen ve eğlenilen bir meSîre yeri olarak Bektâşî havalı bir mevki idi. Nitekim, İhtifâlci M. Ziyâ Bey, İstanbul ve Boğaziçi adlı eserinde bu dönüşmeyi gayet açık olarak şöyle ifâde etmekte­ dir:

"Elyevm tarîkat-ı alîyye-i Bektâşiyye dergâhı olan Ca'fer-âbâd Tekkesi'ni Kanüriî Sultan Sü­ leyman Hân'ın hüddâmınddn Ca'fer nâmında bir zât yaptırmıştır. Bu tekke kasabanın mürtefi bir yerinde kâin olduğundan fevkalâde nezâreti var-d,r."(20).

Hadîka'da, temâs edilen dönüşmenin ilgi çeki­ ci hikâyesi bütün açıklığı ile yer almaktadır:

asr-ı Sultan Osman Hân'ı Sâlis'de iki defa Şeyhülislâm olup ve def'a-i saniyesinde cü-lûs-ı Sultan Mustafa Hân-ı Sâlis vukû' bulan Dâmâd-zâde FeyzuUah Efendi'nin mahall-i mez-bûrda bir zâviyesi vardır. Müşârünileyh 1175 Ce-mâziyülevvelisi evâhirinde rıhlet etmekte salât-ı cenâzeleri Eyyûb Câmii'nde ba'del-edâ zâviye-i mezbûre hazîresinde defnolunmuştur. Müşârüni-leyhin isim ve şöhreti olan Dâmâd-zâde Feyzullah Efendi evvelki meşihatlerine târih düşmüştür. Pe­ derleri Şeyhülislâm Ebu'l-hayr Efendi'nin tafsil-i hâli Şeyh Murad Efendi Tekyesi sırasında beyân olundu. Zâviye-i mezbûreyi Anadolu pâyesi eshâ-bmdan hafidleri Ârif Efendi Bektâşiyye'den bir herife vermekle 1241 Zilhiccesinde nefyolunan Bektâşîler ile herif-i mezbûr dahi nefyolunup tekye dahi hedmolunmuştur." (21).

Ahmed Râsim'in Osmanlı Târihi'nde, Vak'a-i Hayrîyye sırasında vukû bulan Bektâşî ta'kîbi ve bâzı tekkelerin bu arada Sütlüce Bektâşî Tekkesi'-nin yıktırılması şöyle hikâye edilmektedir:

neticede altmış seneden evvel binâ edilen Bektâşî .Tekkeleri'nin kadîm itibâr olunarak derûnlarına tarik-i şâire ricâlinden türbedarlar nas-bina ve altmış seneden muahhar olanların hedmi-ne, babalar ile mürîdânın (tashih-i i'tikad ettiril­ mek üzere) Hâdim, Birgi ve Kayseriy^e gibi mec-mâ'ı ulemâ olan şehirlere nefy'lerine karar verildi. Ma'hazâ melâhideden addedilen (Kinci), İstanbul Ağası-zâde (Ahmed) ve (Sâlih) Babalar idâm olun­ dular. Rumelihisan'ndaki Şehidlik, öküz Limanı, Karaağaç, Yedikule, Sütlüce, Eyyub, Üsküdar, Merdivenköy, Çamlıca Dergâhları yıktırıldı. İçin­ dekiler Darb-hâne mahbesine atıldı...

"(22).

Ca'fer-âbâd teferrüç mahallinin yüksekçe bir yerinde, Şeyhülislâm Dâmâd-zâde Feyzullah Efendi'nin binâ ettiği ve daha sonra kendisinin torunu Ârif Efendi tarafından, Nakşî meşrepli Ayvansarâyî'nindeyişinegöre "Bektâşiyye'den bir herife" verilen zâviyenin hazîresi günümüzde Sütlüce Salaş Sokağı'nda 11 numaralı evin karşi-sında durmaktadır.

6 5 . 1 9 7 5 târihindeki tesbitimizde, sözü edilen yerde, önünde parmaklıklı bir penceresi olan, takri­ ben 2,5 m.lik bir duvar gerisinde birkaç mezar taşı­ nı barındıran küçük bir haztre görülmüştür. Bu ha^renin içerisinde Şeyhülislâm Dâmâd-zâde Feyzullah Efendi'nin H. 1175 târihli silindirik me-zar taşı mevcuttur{23). 1934 Belediye Şehir Reh-beri'nin 17 Nu.lı paftasının yardımı ile ta'kîb edi­ lebileceği gibi. Salaş Sokağı, Sütlüce'den Bâdemli tepesine doğru yükselen bir sokaktır. 11 numaralı evde oturan emekli inşaat kalfası Mehmed Aybet (doğ. 1322) 1965 yıllarında Dâmâd-zâde hazire-sinin duvarlarını kendihazire-sinin ta'mir ettirdiğini ifâde etmiştir. Bu zâtdan ve yakındaki Tâlib Paşa Soka­ ğı Nu. 3'de oturan canlı hayvan tâciri Şâkir Karuç (doğ. 1332)'dan öğrenildiğine göre, tepedeki yeni Bademlik Câmii 1955 yılında eski bir Ermeni konağının arsası üzerine yapılmıştır. Mehmed Ay-betln evinin hemen arkasında. Salaş Sokağı'na paralel olarak yokuş yukarı çıkan Şeker Kuyusu Sokağı üzerinde. Sütlüce Bektâşî Tekkesi'nin son istihalesini teşkil eden Münîr Baba Dergâhı'nın yerindeki Cemâl Artüz İlkokulu mevcuttur.

( 2 0 ) İ h t i f â l c i M . Z l y â , a.g.e., a y n ı y e r . ( 2 1 ) H â f ı z Hüseyin A y v a n s a r â y i , a.g.e., sf, 3 0 3 - 3 0 6 Süt­ lüce C â m l I m a d d e s i . ( 2 2 ) A h m e d R â s i m , O s m a n l ı T â r i h i , 1st. 1 3 2 8 - 3 0 , C . I V , sf. 1 8 3 0 3 3 , H . 1 2 4 1 Z i l h i c c e s i n d e Y e n i ç e r i ve B e k -t â ş l l e r i n -t e n k i l i . ( 2 3 ) M e h m e d S ü r e y y â , a.g.e.. 1st. 1 3 1 5 , C . I V , sf. 36 D â m â d - z â d e F e y z u l l a h E f e n d i m a d d e s i . ( 2 4 ) S ü h e y l Ü n v e r , i s t a n b u l ' u n M u t l u A s k e r l e r i ve Ş e h i d O l a n l a r , A n k . 1 9 7 6 , s f . 2 1 - 2 2 K ö m ü r c ü E v l i y a s ı .

(10)

148 İ S T A N B U L D A K İ B A Z I T E K K E L E R İ N Y E R L E R İ N E D A İ R BİR A R A Ş T I R M A Şeker Kuyusu ve Salaş Sokaklarının arasında

bir yerde, önce bileziği kaybolan ve sonra içi dolan meşhur Şeker Kuyusu durmakta imiş. O civarda şimdi yıkılmış bulunan birçok Ermeni konakların­ dan da söz açılmaktadır.

İfâde edildiğine göre, Cemâl Artüz İlkokulu 27.12.1969 târihinde tedrisâta açılmıştır. Bâdem-lik veya Tâlib Paşa İlkokulu adları teklif edildiği halde zamânm İlköğretim Müdürü Nihad Bey'in hocasının adı verilmiştir.

Salaş ve Şeker Kuyusu Sokaklarını birleştiren arsamsı aralıkta, çevre halkının Kömürcü Baba veya Kömürcü Evliyâsı adını verdiği Seyyîd Ali Babanın H. 1231 târihti taşı durmaktadır. Sütlüce Bektaşî Tekkesi'nin bâzen Kömürcü Baba Tekkesi diye de anıldığı unutulmamalıdır.

Süheyl Ünver "istanbul'un Mutlu Askerleri" adlı kitabında, Bektâşî menâkıbına geçen ve nî'me'l<eyş'den addedilen cihâd-erleri meyânında (Kadıköylü merhûm Tâl'at Bey'den naklen) Sütlü­ ce Kömürcü Evliyâsını da saymaktadır. Ni'me'l-ceyş'den bir zâtın H. 1231 târihli bir mezar taşının bulunması düşündürücüdür. Ancak, S . Ün­ ver az ileride şöyle bir açıklama yapmaktadır:

"Bunların çoğu İstanbul'un civarında bâzı tepelerde gösterilerek oralara mütegaUibeler tara­ fından yapılacak tecâvüzlere mâni olunmuştur. İsimlerine makam ve mezarlar yapılmıştır. "(24),

Kömürcü Baba'nın mezanna yakın bir evin di­ binde de H. 1158 târihli Münevver Hâtûn'a ait bir mezar taşına rastlanmıştır. Bu ev, Mehmed Aybet'-in evAybet'-inAybet'-in arka tarafında olup hâlen metrâktur.

Sütlüce Bektaşi Tekkesi'nin son istihalesini teşkil eden Münîr Baba Tekkesi'ne H. 1307 târihli Mecmua-i Tekâyâ adlı risalede (bkz. T E K Â Y Â ) , mu'tâd olduğu şekilde Nakşî kisvesi altında rast­ lanır:

"Bâdemli Tekkesi/Sütlüce'de/Nakşî/ Şeyh-i hâzin: Münîr Efendi / Yevm-i mahsûsu: Per­ şembe. "

Merhum CS. Revnakoğlu tarafından derlenen bilgilere göre, Münîr Baba Karagümrüklü'dür. Tale­ beliğinde Karagümrük civârındaki Nureddin-i Cer­ rahi Tekkesi şeyhi Abdülaziz Efendi'den arâkiyye giymiştir. Bu Cerrâhî Asitânesi'nin son şeyhi Fahreddin Efendi'ye de Bektâşiyye'den nasîbi MOnîi- Baba vermiştir ( C S R , Dosya Nu. 19).

Münîr Baha'nın iki meşhûr rehberi vardı. Bi­ rincisi Durmuş Hüseyin Baba, diğeri de Şâir Mih-râbîBaba'dr.

Münîr Baba başlangıçta Yedikule Bektâşî Tek­ kesi babası idi. Buradan sonra Eğrikapı dışında, Sa-vaklar'da ve bostanlar arasındaki bir konağı kirâ ile tutarak tekke hâline koymuştu. E n sonunda 1303 yılında Bâdemli tepesindeki büyük "Fodlacı-başı Konağı"m satın alarak bir Bektaşi Tekkesi hâline

soktu ve hayâtının sonuna kadar orada kaldı. Dergâh-ı şerîf 11 odalı idi. Münîr Baba ayrıca tek­ ke etrafındaki 6 parça ev ve arsa ile Telgrafçı Nazif Bey'e âit olan hâneyi de satın alarak müştemilâtını tevsi' etmiştir. Baba, bahçe duvarlarını dahi yaptı­ rarak tekkeyi mükemmel bir hâle getirmişti. Binâ 1940 yıllarında Baba'nın veresesi tarafından satıl­ mış ve tekke yıktırılmıştır. Kömürcü Baba'nın me­ zarı, dergâhın cümle kapısının sağ tarafına düşü­ yordu.

Münît- Baba çok edib ve kâmil bir zât idi. Mü-nîrî mahlası ile şiirleri vardır. 80 yaşında iken göç­ müştür. Çok sigara-rakı içmesine ve yaşlı olmasına rağmen hâfızası yerinde, gayet zarif ve nüktedân bir zât idi. Mekteb-i Tıbbiyye'de de okumuştu. Mühendis Mehmed Râif Paşa'nın oğludur.

Münîr Baba'nın oğlu Hüseyin Ulvî Derer An­ kara'da bulunuyordu. Kızı merhume Saadet Hanım Sarıyer'de otururdu. Üstâd Revnakoğlu'nun Tarla-başı'nda oturan Rauf Alpin ismindeki bir zâtdan aldığı bilgilere göre, Münîr Baba'nın oğlu Muhib Bey Ankara'da bir bankanın müdürü idi. Kızı Saa­ det Hanım'ın oğlunun da adı Münîr'dir. Münîr Bey bu bilgilerin derlendiği 1950 yıllarında Galata'da lâboratuvar sâhibi imiş. Münir Baba kendi tekke­ sinde medfûn değildir. Tekkesine yakın Feyzullah Efendi Mezarlığı'ndaki, Bektâşî ulularından Feyzî Baba'nın koynuna gömülmüştür.

Yine Revnakoğlu'na göre, H. 1241 Zilhicce-si'ndeki Bektâşî bozgununda topa tutularak ber-hâvâ edilen Sütlüce veya daha eski ismi ile Ca'fer-âbâd Tekkesi'nde, bu Feyzî Baba ve civârında gö­ mülü Kömürcü Ali Baba post-nişînlik etmişlerdir.

Oldukça uzun bir târih devresi içinde muhte­ lif istihâleler geçirmiş ve değişik adlarla anılmış bulunan bu münderis tekkenin bir topoğrafya bil­ mecesine dönmüş yeri, böylece kesinlikle tesbit edilmiş olmaktadır.

Ill - C A N F E D Â (= K O Y U N B A B A ) TEKKESİ / G A L A T A ' D A ESKİ Y A Ğ K A P A N I C Â M İ İ A R K A S I N D A , K O Y U N B A B A ( D E D E ) TÜRBESİ'NDE

İncelenebilen dergâh esâmî listelerinin hiçbi­ rinde rastlanamıyan bu tekkenin varlığını, merhûm CS. Revnakoğlu'nun arşivinde mevcut bir dosya­ dan öğreniyoruz ( C S R , Dosya Nu. 113). Bahis mevzuu Koyun Baba (Dede), Mesih (Eski) Ali Paşa Camii civârında, Hırka-i Şerîf'deyol ortasında hâ­ len mezan duran Koyun Baha'dan başka bir zât-dır.-Süheyl Ünver, Galata'da hangi zamandan

gel-( 2 5 ) S ü h e y l Ü n v e r , a.g.e., s f . 7 4 - 7 5 .

( 2 6 ) M. H â l i d B a y r ı , İ s t a n b u l F o l k l o r u , 1st. 1 9 7 2 , 2 n c l b a s k ı , s f . 1 5 2 - 1 5 3 .

(11)

B İ L G İ N T U R N A L I - ESİN Y Ü C E L 149 diği bilinemiyen, KUrekçi Kapısı içindeki bu ikinci

Koyun Dede'den bahsederken:

sonra kabri meyhane içine rastladı diye işiten II. Sultan Abdülhamid burasını kamu-laştırmış derler, ammâ Kadıköylü Tâl'at Bey aradığı hâlde bulamamıştır" demektedir{25).

M. Hâlid Bayrı İstanbul'daki ziyaret yerlerini sayarken, yaramaz çocuklan uslandırması ile meş­ hur Koyun Dede'ye ninesiyle birlikte bir meyhâne içinden geçerek gittiğini hikâye ederse de burası­ nın tam adresini vermez(26). İhtifâlci M. Ziyâ Bey Galata'da Arab Câmii civârında bâzı incelemeler yaparken, anılan Çanfedâ Tekkesi'nin bir hayli ara­ mış, birçok kişiye başvurduktan sonra bu tekke­ nin Yağkapanı Câmii nâmıyla da ma'ruf olduğunu öğrenmiştir:

"Yağkapanı Câmii civârında kâin harâb, kâr-gir bir binâ içerisinde, küçük bir türbe derununda bir zât mevcuttur.... medfûn olan zât Koyun Dede nâmıyla ma "rûfdur. Sandukası kârgir ve üzeri kireç sıvalıdır... baş ucuna müsâdif duvardaki mermer kitâbede Koyun Dede'nin mezarı meçhûl... kal­ mış iken Zindan Ağası Mustafa Ağa tarafından keşf ve ihyâ edildiği muharrerdir... Canfedâ Tek­ kesi'nin Yağkapanı Câmii nâmıyla da yâdedildiği-ne ve îbrâhim Paşa'nm Canfedâ Tekkesi'yâdedildiği-ne defno-lunduğunda Hadîkatü'l-Cevâmî ile Hadîkatül-Vüzerâ 'nın ittifak etmelerine nazaran burada med-fun.... olan zâtın îbrâhim Paşa olması ağleb-i ihti-mâldir."{'27).

Yağkapam'nda Mahtum (mühürlenmiş, kilit­ lenmiş ma'nâsına) Meydanı, Arab Kayyum, Fer­ meneciler ve Dikişçi Sokaklarının çevirdiği adada mevcut Makbul İbrahim Paşa nâm-ı diğer Eski Yağkapanı Câmii ile Hadîka'da aynı sayfada bulu­ nan ve 1958 yılında yıktırılan Sadrâzam Kara Mus­ tafa Paşa binâsı Karaköy nâm-ı diğer Yağkapanı Câmii birbirine karıştırılmamalıdır(28). Kanunî'-nin meşhûr Sadrâzamı Makbûl ibrahim Paşa'ya âit olan birinci câmi, Tahsin öz'e göre II. Sultan Mahmûd zamânında ihyâ edilmiş ise de yanmış ve 1332'de altında müteaddit dükkânlar olmak üzere fevkaanî, duvarları kârgir ve çatısı ahşab olarak yeniden yapılmıştır(29). Minâresi de ahşabtır. Ha-dîkatü'l-Cevâml, Sicill-i Osmânl{30), Hadikatü'l-Vüzerâ(31) ve Nâzım Poroy(32) Kanunî'nin H. 942'de idâni ettirdiği MakbÛI ibrahim Paşa ile I. Sultan Ahmed'in H. 1023'de idâm ettirdiği Nasuh Paşa'nm gömüldükleri yerler hakkında mü-tenâkız bilgiler veriyorlar.

Bilhassa Hadİka'daki "Câmi-i îbrâhim Paşa der kurb-i Kumkapü" maddesinde ibrâhim Paşa için merkadi Okmeydanı ardında Nasuh Paşa ile bir sofadadır" dendikten sonra, biraz aşağıda 942 senesi Galata'da vâkî Canfedâ Tekyesi'n-de galttTekyesi'n-de-i hâk-i ibret oldu" şelîlinTekyesi'n-de bir ifâTekyesi'n-de

kullanılmaktadır.

İhtifâlci M. Ziyâ Bey'in, haklarında "gazab-ı Pâdişahî" ile idâm fermânı alınıp karı itmam edilenlerin gömüldükleri yerlerin bâzen meçhul ve ekseriyâ metrûk bırakılmaları sebebiyle, Koyun Baha'nın Makbûl İbrâhim Paşa olduğuna kuvvetle ihtimâl vermesi derhâl reddedilebilecek bir fikir değildir. Bu mes'ele, İstanbul din folkloru bakı­ mından ayrıca incelenmeğe değer.

Koyun Baha'nın, Eski Yağkapanı Câmii arka­ sındaki Fermeneciler Sokağı üzerinde yeni yaptırı­ lan şadırvan sırasında 21-23 kapı numaralı Bilgin Hanı içerisinde, bir merdiven altı kapısından geçi­ lerek dar, dönemeçli, sekiz basamaklı bir merdi­ venle çıkılan tonozlu bir mekândaki makamını, Arab Kayyum Sokağı Nu. 25'de iş yeri bulunan İnebolulu hayırsever Osman Azmi Karavelioğlu ile hanın ve Bilginol Boyaları'nın sâhibi Hüsnü Bilgin'-in yardımlarıyla bulup Bilgin'-inceliyebildik.

Adı geçen han 1950'li yıllarda yapılmıştır. Yerin mülkiyeti daha evvelden beri Hüsnü Bilgin'in babası Çayelili Dursun Ali Kaptan'a âit imiş. İstan­ bul Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü Harita Şubesi'-nin 2.9.1938 târihinde 3263 sayı ile Emlâk Şubesi, Müdürlüğü'ne yazdığı bir yazıda:

". ilişik 1/500 mikyaslı şehir kroki kopya­ sında san boya ile gösterilen yer sâhibi bağlı dilek­ çesi ile müracaat ederek arsası içerisinde bulunan Koyun Baba Türbesi'ni, şeklini muhafaza etmek üzere ta 'mirine izin verilmesini ve türbe üzerindeki zindan kendisine satılarak türbe üzerine inşaat ya­ pılmasına izin verilmesini istemiştir. Türbe'nin Belediye ile alâkası yoktur. Eğer Husûsî îdâre'nin

bu türbe ile alâkası var ise dilek hakkında mukte-zâsının ifâsını ricâ ederim, "denilmektedir.

Dursun Ali Kaptan 1939 yılında vefât etmiş ve bundan sonra 19S2 yılının Kasım ayında hanın inşaat ruhsatı alınarak temelleri ikmâl olunmuştur. Bilginol Boyaları firması Koyun Baba Maka-mı'nı tertemiz ve bakımlı tutmakta ve ziyâretlere de mâni olmamaktadır. Ancak'O.A. Karavelioğlu'-nun belirttiği gibi, eskiden yatırı bilhassa Arnavut­ lar çok ziyâret ederken bugün hemen-hemen unu-tulmuş gibidir.

( 2 7 ) İ h t i f â l c i M. Z i y â , a j ı . e . , 1st. 1 3 3 6 . C . l , s f . 4 2 3 - « 2 4 ve si. S 0 6 ; ayrıca b k z . S e m a v i E y l c e , G a l a t a ve K u l e ­ s i , 1st. 1 9 6 9 , s f . 2 6 .

( 2 8 ) H â f ı z Hüseyin A y v a n s a r â y i , a.g.e., sf. 2 8 - 2 9 C â m i - i İ b r â h i m P a s a der kcurb-i Kuml<apu m a d d e s i ; C . l i . s f . 3 9 Y a ğ k a p a n ı C â m i i m a d d e s i . ( 2 9 ) T a h s i n ö z , a.g.e., A n k . 1 9 6 5 , C . l l , sf. 2 2 - 2 3 E s k i V a ğ k a p a n ı C â m l l . ( 3 0 ) IVlehmed S ü r e y y a , a.g.e., 1st. 1 3 0 8 , C . l , sf. 9 3 - 9 4 İ b r â h i m P a s a ; C . l V , s f . 5 5 6 N a s u h Paşa. ( 3 1 ) O s m a n z â d e T â i b A h m e d , H a d i k a t ü ' i V ü z e r â m a a -z e y l , F r e i b u r g 1 9 6 9 , t ı p k ı b a s ı m , sf. 2 4 - 2 6 İ b r â h i m P a 5 a ; Sf. 5 9 - 6 1 N a s u h Paşa. f32) N â z ı m P a r o y , İ s t a n b u l ' d a G ö m ü l ü Paşalar, 1st. 1 9 4 7 , sf. 9 - İ O İ b r â h i m P a ş a ; s f . 2 8 N a s u h Paşa.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu sayede Osmanlı İmparatorluğunun doğu Akdeniz sınırları da daha güvenli hale gelmiş oldu, kimi tarihçiler için “Doğu Akdeniz bir Osmanlı gölü olmuştu.” 109 En

Hacı Şeyh Musa Tekkesi ve Hacı Şeyh İlyas Tekkesi’ndeki Mekke ve Medine tasvirleri diğer yapılardan daha farklı olarak kubbenin doğu ve batı yönlerinde yer alır.. Bu durum

Hiçbir savaş piyade bölgeye girmeden kazanılmaz, ama rakip önemli oranda zayıflatılabilir ve piyadeye –özel askeri birlik gibi- daha az sayıda ihtiyaç olabilir. Buradan

95 Sudan’da kurulan “ilk İslam” devleti olan Func Sultanlığı, dış ticarete oldukça ciddi bir önem vermiştir. Kızıldeniz’e yerleşmiş bulunan Osmanlı

 Doğru Yol (Bulgaristan Türkünün ilerleme ve yükselmesine çalışır Türk gazetesidir. Müdür ve başyazıcı: Mehmet Celil. İdare müdürü ve yazıcı: Ş..

7) Dışişleri Bakanı Graf Muravyov’un İstanbul Elçisi A. Nelidov’un Dışişleri Bakanlığı Konseyi Azası Obolenski’ye Mektubunun Aslı ...67.. 9) Dışişleri Bakanı

1954 senesinde Saarland dünya şampiyonluğu için Saarbrücken’de Almanya ile karşı karşıya geldi.. Ve müstakbel dünya şampiyonunun karşısında müsabakayı ucu

Ulusal Engelliler Kurumu, 2021-2027 yılları mali çerçevesine göre, Avru- pa fonlarının uygulanmasına ilişkin yasal paketin hazırlaması ile 2019- 2021 döneminde 2014-2020