• Sonuç bulunamadı

Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler I: İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler I: İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler"

Copied!
108
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Ocsmcınlı irriF>«ratorluöijncla

Bir leUön ve ltoIor.İ2:aByor» rvetodu olaralv

I

J e t l i a d e v l n l e n l n l r » K o l o n l a s a t ö ı - I O r l * d e r v i ş l e r i

A / e

a s a v i y e l e r

Prof. ÖMER LÜTFI B A R K A N

Selçuk - IJizaiıs luıdudlannda yasıya.ı bir uç beyliğinin, diğer emsalinin nıazhar ol­ madığı bir lâliblc, pek kısa hir zaman idinde tarihin seyrini asırlarca değistirccı-k kuvvetli bir imparatorluk haline ^irivercnıoi hâdise­ si, son zamanlara kadar hir çok malûmları noksan bir muadele seklinde vazedildiği ve­ yahut Türk ırkmm tarihî varlığı hakkında mevcut ve an'ane halinde müesses dar ve kısır noktai nazarlara esir kahndığı için, içinden çıkılmaz bir m e s e l e teşkil etmekde idi.

Filhakika, koskoca bir İmparatorluğun kuruluşu nev'inden muazzam hir hâdise, biz­ de uzun zaman, sadece Padişahların dirâyet ve şecaati veya AUahm hu saltanatın kurucula­ rına karşı gösterdiği lütuf ve inayet ile izah edilmek istenilmiştir. İlk Osmanlı menbala-rmda kaydedilmiş görülen Sultan Osma-mn rüyası, mucize nevinden vukua geltn bu hâdisenin izahını ancak ilâhî takdir ile yap­ mak mümkün olduğuna inanışın bir ifadesi­ dir.

Bu işin i z a h e d i l m e s i m a t l u p bir m e s e l e teşkil ettiğinin farkına varan daha yeni ve ecnebi tarihçiler ise; Türkler hakkında tetkik edilmeden kabül edilmiş ba­ tıl itikatları kafalarına koymuş olmalarmdan ve meseleyi muhtelif cephelerden ve /daha ge­ niş kadrolar içinde 'mütalea etmeğe hazırlık­ ları ve ellerinde mevcut malzeme kâfi gelme­ diğinden, içinden çıkılmaz faraziyelerle tari-lû hakikati tahrif etmeğe mecbur kalmışlar­ dır. Meselâ, henüz son zamanlarda bu mese­ leyi tetkik etmiş bulunan G i b b o n s gi­ bi müelliflere göre; Osmanlılarla As­ ya insan kaynaklan arasındaki muvasala­

nın rakil) civar beylikler tarafından kesilmiş olması lâzımgeldiğinden, bu devletin kurul­ ması için lüzumlu unsurlar ancak yerli Kum­ lar arasından tedarik edilebilirdi. Bu görüş tarzına nazaran yeni İslâm olmuş Türklerle Islâmlaşan Kumlardan hasıl olan Osmanlı milU-ıi faraziyesi, bütün müşkülleri hal ile lâzımgclcn izahın anahtarını vermiş oluyor­ du. Ku suretle Türkler, ancak bu sayede yeni ve büyük bir devleti kurmak için lâkımgelen idarecileri, İmparatorluk harblerinde kan dö­ kecek askeri bulmuş ve Osmanlı İmparator­ luğunu Osmanlılaşmış Rumlar ve Bizansda gördükleri teşkilât ile kurmuş oluyorlar­ dı [1].

Aşikârdır ki, ilmî olmak ve izah etmek iddiasında bulunmalarına rağmen, esaslı tet­ kiklere istinat ettirilmiyerek ortaya atılan bu nevi faraziyeler, sadece göçebe olduğu zanne­ dilen Anadolu Türklerinin yalnız başına bir imparatorluk kurmadıklarına ve kuranuya-caklarına âit olan batıl, fakat düne kadar u-mumî bir itikada istinad etmekde ve herhan­ gi bir tenkide dayanamıyacak kadar esassız bulunmakdadırlar.

Osmanlı İmparatorluğunun menşe'leri ve kuruluşu meselesine dair yapılan tetkikle­ rin şimdiye kadar saplani)) kaldığı bu dar ve an'anevî telâkkilerin mânasızlığını. son

zaf; 1 o I b b o n s u n T ü r k ç c y e Prof R a K b H u l û s l Ö z d e m t a r a f ı n d a n Os7H..mı / ı . p a r u t o r

-luğunun Kuruhnu fTUrkIyat E n s t i t ü s ü n e ş r i y a t ı n ­ dan) nftniı a l t ı n d a çevrilmiş olan Kitabının bazı fa­ s ı l l a r ı n ı n İsmini gözden geçirmek bu hususta k i f l bir rr.ur verecek mahiyettedir; Bfrtnct meT»>as: Osman, tarihde yeni bir ırk zuhur ediyor fs. İkinci mchha^: O-hnn, ycnl bir m l l l r t teşekkül ediyor vc uarb ûlcmlylc temasa Gd'yo'' 35-3/).

(2)

280 ö. BARKAN martlarda »emrettiği elüdlerinde [2J l'ro/.

Fuad Köprülü, ilim âlemine göstermiştir. Ustâdın Orta Zaman Türk Tarihinin bu çok mühim olduğu kadar çok da­ valı da olan meselesini büsbütün yeni bir şekilde vazetmiş olmak itibarile, ilme ve ihtisasa feyizli çalışma yollan açan etüdleri-nin bazı ana fikirlerini burada hatırlatmağı münasip görmekdeyiz. Çünkü ancak bu saye­ dedir ki, makalemizin mevzuunu teşkil eden meseleyi ne münasebetle ve hangi görüş tar­ zının tesiri alımda tetkik etmiş olduğumuz daha iyi anlatabileceğimizi zannediyoruz. Fil­ hakika, etüdümüzün esaslarmdan birçokları. l*rof. Fuad Köprülü'nün kitablarnıda daha evvel vaz ve İşaret ettiği mühim meselelerden

bir kaçmnv daha muayyen ve mahdud kadro­ lar içinde ve elde mevcut arşiv malzemesiyle işlenmesi surelile bir kıymet ve mâna kaza­ nabil mişlerdir.

Şu halde Prof. Fuad Köprülü'nün kuru-luf meselesini vazediş şekli nedir, ve ne için bir çok hâdisatm anlaşılması ve izah edilme­ di için kendimizi vazetmemiz zaruri olan nok-lai nazarı temsil etmekdedir?

Her şeyden evvel, müellifin ortalığı mev­ cut hazır fikirlerden temizlemek için kullan­ dığı sıkı ilmî tenkid usulünü tebarüz ettirmek münasib olur.Böyle bir tenkid karşısında ilk Osmanlı menbalarının izah tarzı kadar, düne kadar yabancı âlimlerin saplanıp kaldıkları noktai nazarlar da kıymetini tamamen kay-betmekde ve zamaıumızm ilmî tarih usulleri ne göre geri ve kör körüne an'aneci gözük-mekdedirler. Şöyle ki:

ilk Osmanlı menbalarının, Osmanlı fmpa-ratorluğunun kuruluşunu izah ederken Os­ manlı Padişahlarının mensub olduğu soyun nereden ve ne zaman geldiğine, dinîne, uç beyliklerinde bulundukları zamanki sosyal bacımlarına, göçebe, köylü veya şehirli oluş­ larına, hıristiyanlar ve diğer Türk beylikleri

[21 Ltt oTiflneı de VEmptre Ottoman (Pkrix

9SS) n&mtndakt eser. Profesörün Sorbon

Ünlversı-tetİDde «Türk etodlerl merkezli nde yerdiği kon-fer*n«tarın bir ar>}-« getirilme*! suretlle vOcude gelml«tlr.

Aynı müellifin 1$3J unett Vtrfovtda topUni.uf oUn beynelmUel fortfti «imler Jtonprert'nde yaptığı bir komünikasyonun mevzu'unu te$kU eden « S I ­

M I M miiuteteUrintn Osmanh mllesseıelertne tetiri

lutkkında hatt mtitihatatart İsmindeki etüdü de Türk Hukuk ve iktUat Tarihi Jfemuojıt'nm

blrUı-cl elidinde ne«redllml« bulunmaktadır, (»t. ı«s-Sl3). Bu meseleye dilr. yine ayuı müellifin, Hayat Mec­

muan 'Sayı / / ve Ji, mi) nda (ikan tenkidi

ma-kalelerine bakın»

ile olan münasebetlerine âit verdiği nıalûmuı eksiktir ve baştan aşağı yeniden tetkike muh-taçtır. Bundan başka, meselenin anlaşılma.^, için bilinmesi şart olduğu halde, Osmanlı İmparatorluğunun teşekkül edeceği sıralarda Anadolunun içinde bulunduğu siyasî ve sos-yal vaziyet de, şimdiye kadar, ilmî bir şeki|. de tetkik edilmiş değildir. Bu sebeble, Osman-h menbalarında olduğu kadar. Garbiı tariOsman-h, çilerin eserlerinde de Osmanlı tarihi bir göç hikâyesile başlar: Dört yüz çadır halkından «cihangirâne bir devlet»kuran aşiretin Bizans hududlannda yerleşdiği yer. Bahri Muhit or-t.-vsında yalnız başına bir ada gibi, Türk ve İslâm dünyasından uzaktır. Bu itibarla, sürü-lerine otlak aramak üzere buralara kadar gel. miş olan bu göçebelerin bir müddet sonra muntazam bir ordu teşkil ettikleri, bir impa­ ratorluk kuracak kadar çoğaldıkları görülün­ ce hayrete düşürmekdedir. Halbuki, Prof. Fu­ ad Köprülü'nün yapmak istediği, .şekilde, hâ-disata biraz daha geriden ve ilmî bir gözle bakmak sayesinde bu nevi hayretlere mahal bulunmadığı ve her şeyin izahı mümkün bir şekilde cereyan ettiği anlaşılmaktadır:

Osmanlı tarihi, hütün diğer (arihlcr gi-bi, bir hanedanın destanını yapmak isiiven tarihçilerin kaydettikleri şekilde münferit ve müstakil bir seri vekayiden ibaret değildir. Her hâdise kendisini hazırlıyan bir sürü sos­ yal, ekonomik ve dinî şartlarla işlenmiş ve hariç? tesirlerle dünya yüzünün değişmesi nev'inden bir oluşla yavaş yavaş tabiî olarak hazırlanmıştır. Bu bakımdan siyasî şahsiyet­ ler ve vekayi arkasında onları hazırlıyan iç­ timaî şebekleri aramak lâzımdır.

Böyle ilmî ve derin sel)eblerile Anadolu tarihi tetkik edilecek olursa, Osmanlı tarihi XIII ncü asırda Anadoluda cereyan eden sos­ yal ve siyasî büyük tahavvüllerin b i r te­ m a d i s i gibi gözükecek ve bu .sayede bir çold meseleleri anlaşılmağa daha yakın bir şekilde vazetmek imkânı bulunacaktır. Esa-sen, her şeyden evvel hatırda tulnnak lâzım-gelir ki, daha Selçukîler zamanındaki Anado­ lu fütuhatı da, gar be doğru devam eden bü­ yük Türk mulıacereti için, sistematik bir iskân ve kolonizasyon iji olmuştu.

Nitekim Prof. Fuad Köprülü tarihî vesi­ kalarda, XII nci ve X I I I ncü asırlara doğru yapılan büyük çapta iskân işlerine ait mev

(3)

KOLONÎZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ

281 cut k«yıll«" tetkik vc t o p o n y m i e

tel-kikttiylc umamlamak suretiyle, Selçukîlerin y^gn siyaMtlerinin bazı esaslarını tespti et-ojdc irakânı bulunduğunu kaydetmektedir. Anadoluda muhtelif tarihlerde vukua geldiği muhakkak olan mühim hacımlardaki nüfus hareketlerinden başka, vekayiin ilmî bir şe­ kilde anlaşılması için aynı surette ehemmi­ yetli olan, Anadoludaki nüfusun göçebe, köy­ lü ve şehirli nisbelleriyle; orta Asya, Mısır, Suriye vc Kusya arasmdaki büyük muhaceret ve ticaret yollan üzerinde kurulmuş olan Sel­ çuk devletinin ekonomik ve kültürel terakki leri gibi mühim meseleleri de gözden geçir­ mek lüzumuna kani olan Profesör, ayrıca Mo^ol istilâsUe Anadoluda kâdis olan yeni

Dodyet üzerinde bilhassa durmak

lâzımgeldi-|ini td)aröz ettirmiştir [3].

Filhakika, Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşu meselösindfe bu mütekaddim hâdise­ lerin büyük rolü olduğunda kimsenin tered­ düdüne meydan vermiyecek kadar bu husus­ lar aşikâr gözüküyor:

Türk orta zamanının edebî, sosyal ve bil­ hassa dinî tarihi üzerinde uzun senelerdenbe-ri gisenelerdenbe-rişdiği çok vesenelerdenbe-rimli ve osenelerdenbe-rijinal mesainin verdiği bir salâhiyetle Prof. Fuad Köprülü'-nün kitabmda bu asırlarda Anadoluda hu­ sule gelen dini cereyanların ve müslûman mûdk tarikatlerinin tefekkidünde Orta Asya-dan gelen akınların ve Türk Moğol jamaniz-mûun tesirlerinin oynadığı rolü hatırlatması, kayda şayan olduğu gibi; Moğolların öncüsü olarak gelen göçebe Türkmenlerle Anadolu nüfusunun işbaa geldiği bir sırada, împara-torlu^n sosyal ve hukukî kadroları içinde sıkışan bu göçebe unsurların ne büyük bir kuvvet teşkil ettiklerini ve ne geniş bir teşki­ lât içinde birbirine bağlı bulunduklarım B a b â - î isyan'mda Selçuk devletini pek fena bir halde sarsmış olmalarile göstermiş olduklarını tesbit etmesi,de bizim bu makale­ yi yazarken daima göz önünde bulundurdu­ ğumuz fikirlerden birini teşkil etmekte­ dir [4].

Filhakika, 1242 de Erzurumu alan Mo­ ğollar, Sivas ve Kayseriyi yağma eltikden •onra çdcildileDse de, Selçuk devleti onların tabiiyetine girdi ve bu istilâdan sonra, Moğol

13] zikredilen e«er, p. 3S-4t.

Kİ Zikredilen « e r . p. 39, 5t-S9. ut. m.

İmparatorluğunun diğer aksamilc teessüs c-den münasebet dolayisile, yeni bir takım göç­ lere yol açıldı. Bu suretle Anadolu muhtelif devirlerde kadınları, çocukları ve davarlarile beraber gelen Moğol işgal ve ledib orduları, Moğol valilerin maiyet askerlerile doldu. B u v a z i y e t k a r ş ı s ı n d a , G a r b e d o ğ ­ r u a k ı n o k a d a r t a b i î ve z a r u ­ r î b i r h â d i s e haline gelmiş bulunuyor­ du ki. Profesöre göre, eğer Anadoluda hasıl olan bu kesafet, füluhal sayesinde Garbe doğ­ ru boşaltılmamış olsaydı, içtimaî vüculte de­ rin huzursuzluk doğurarak dahilî karışıklık­ lara ve mevcut sosyal nizamın tnhrib edilme­ sine sebeb olabilirdi.

Diğer taraftan, P r o f. F u a d K ö p-r ü 1 ü'ye göp-re. G i b b o n s'un iddiasının tamamen aksine olarak bu asırda Anadolu ve Osmanlıların yaşadıkları u ç b e y l i k ­ l e r i i l e d i ğ e r T ü r k ve m ü s l û ­ m a n d ü n y a s ı s ı k ı b i r m ü n a s b e t h a l i n d e bulunmakta idi. Bu devirde put­ perest Mogollara kavşı islâınlaşmakda devam eden Anadolu'da tahrikatta bulunan Altın Ordu devleti ile, Suriye ve Mısır Memlûkleri. velhasıl İslâm ve Türk âleminin her tarafı. Anadolu ile sıkı bir münasebet halinde bu-lunmakda idi. Hudutların yalnız göçebe de­ ğil, Türk - İslâm dünyasının her tarafından gelmiş şehirli unsurları ve o meyanda ulema, şeyh ve zanaat sahibi her türlü muhacir kafi­ lelerini cezbeimiş olması, bu noktai nazarı te-yid etmekte idi.

Demek oluyor ki, Osmanlı İmparatorlu­ ğu teessüs etmeğe başladığı zaman, bu kadar geniş hudutlar içinde kaynaşmakta olan bir âlemin dört bucağında tekevvün eden dinî ve sosyal cereyanları, bilgi ve tecrübeye sabib insanları ve mânevi kuvvetleri kendi arkasın­ da buldu.

İşte mevzuubahs cereyanları bulmak ve iş başında göstermek teşebbüsü, P r o f . F .ı-a d K ö p r ü 1 ü'nün, Osm.ı-anlı İmp.ı-ar.ı-atorlu­ ğunun sür'atle kuruluşu mucizesini izah et­ mek için. ortaya attığı fikirlerin ve yaptığı ilmî yardımların en mühimlerinden birini teş­ kil etmektedir. Zira. ancak bu .«ayededir ki; Osmanlılaştırılmış Bizanslılar, devşirmeler. Islâmiyeti kabul etmiş esirler faraziyesine müracaat etmeğe lüzum kalmadan, Osmanlı

(4)

282 Ö. BARKAN İmparatorluğunun kurulması için l â z ı m

-g e l e n k a n ve k o ! k u v v e t i n i , a-k ı l ve s i y a s e t a d a m ı n ı Osmanlı­ ların, bilhassa ilk zamanlarda, nereden bul­ muş olduklarmı anlamak mümkün gözükmek-, dedir. Filhakika, Osmanlı tarihinde, bilhassa Istanbulun fethine kadar, k ü t l e l e r ha­ l i n d e İ s l â m l a ş m a ve d e v l e t i n k o z m o p o l i t i e ş m e s i mevüuııl)alıs de­ ğildir. Bilâkis, Osmanlı idare (eskiiâtı Scl^-ıı-ki ve Ilhanîlerin devlet ve idare an'aneleri-ne göre tesis edilmiş ve devlet işlerinde bida­ yette daha fazla Selçuk idarî teşkilâtı­ na mensub yüksek T ü r k a r i s t o k r a ­ s i s i ve m e m u r l a r ı k u l l a n ı l ­ m ı ş t ı r . Bu Türk idare adamları dev­ şirme unsurlar lehine ancak X V nci a-sırdan sonra azalmağa başlamıştır. Esasen Fuad Köprülü'ye göre, muhtelif unsur­ lardan teşekkül eden her büyük İmparatorluk için sarayın bir müddet sonra atsızlar ve soysuzlardan mürekkeb bir Kapu Kulu ya­ ratması ve kozmopolitleşmesi mukadder bir hâdisedir. Abbasîler ve Bizanslılar için tabiî addedilen bu hal, Osmanlı İmparatorluğunda neye Türklerin kabiliyetsizliğine veriliyor? Bizansta bir çok împaratorlarm yabancı unsurlarm yetişmiş olması, Bizans Rumları-nm idare kabiliyetini haiz olmadığmı mı is­ hal eder? {5].

Türklerin, Osmanlı İmparatorluğunu kurmak için kendilerine lâzım gelen kuvvet­ leri nereden bulduklarmı göstermek itibarile, Fuad Köpr'âlffnvm o asırlarda Türk Anado­ lu'daki dinî ve sosyal hareketlere âit verdiği malûmat'ta, yukarıda söylediğimiz gibi, çok kıymetlidir ve bu husustaki esas fikir şu ş ^ kilde hulâsa edilebilir.

Osmanlı İmparatorluğunun kurulmakta olduğu zamanda Anadolu'daki uç beylikleri, medenî bir hayatm kaynağı olan Türk ve îs Um dünyasmm her tarafmdan gelmiş her sı­ nıftan ve meslekten adamlarla doludur: Iran, Mısır ve Kırım medreselerinden çıkan hoca­ lar, orta ve şarkî Anadolu'dan gelmiş Selçu-kî ve llhâmî bürokrasisine mensub şahsiyet­ ler, muhtelif tarikatlerin mümessilleri İslâm Şövalye ve misyonerleri diyebileceğimiz der­

vişler. Bunlar arasında lıillıassa, Paşazade tarihinde Gaziyânı Hum ^\\^^^ tarihlerde A l p l e r (kahmaran, muharib mânasına) veya Alp Erenler namı altm. da zikredilen ve daha Islâmiycitcn evvci bütün Türk dünyasında mevcut olan cs-ki ve geniş bir t e ş k i l â t a mcnsul). Türk Şövalyeleri mevcuttu. Fialıakika; Osman Gazinin arkadaşlarından bir cuğun unvanı olan bu A I p tâhiri dik. katc şayandır. Bunlardan şehirlerde yerk-şmis ve islâm dünyasına mensul) bazı dinî tarikat­ lerin tesiri altında kalmış olanların ise un­ vanı bilâhare «Gazi> ye tebdil edilmiş gö. zükmektedir. Yine ayni kitapla ismi geçen Ahıyânı Rum yani Anadolu Ahileri ile; Horasan Erenleri de denilen A b d a lâıu Rum yani «abdal» ve «baha» ismini taşıyan ve bilhassa Türkmen kabileleri arasında tclkinatta bulunan ve umumiyetle Osmanlı P i -dişahlarile bütün harplere iştirak etmiş |)u. lunan delişmen tabiatlı ve garih ctvarlı - ( dervişler bulunmakta idi. Aşık Paşazade tari­ hinin B a c lyânı Rum yani A n a d o l u k a ­ d ı n l a r ı dediği ve haklarında tafsilâta mâ­ lik olmadığımız teşkilât veya tarikalien sar-fınazarla, diğerlerini ele alacak olursak, bun­ ların her birinin Türk ve İslâm dünyasmm her tarafında şubeleri olan ve bu günkü Ko­ münist yahul farmason teşkilâtına benziyen teşkilâtı bulunan tarikaller olduğunu görürüz. K ö k l e r i bu s u r e t l e g e n i ş T ü r k v e İ s l â m d ü n y a s ı n a y a y ı l m ı ş o l a n bu g i b i t e ş k i l â t v a s ı t a -s i l e h e r t a r a f l a t e m a -s iı a l i n ­ de b u l u n a n O s m a n l ı l a r ı n i s e , Osmanlılaşmış Rumların yardımına muhtaç olmadan daha evvelki emsali Türk İmpara­ torlukları gibi büyük bir İmparatorluk kur­ mak teşebbüsünde bu kuvvetlerden istifade etmiş ve kendilerine lâzım gelen her türlü unsurları bulmuş olduklarına şüphe yoktur.

Burada, yalnız bazı büyük şehirlerde ve burjuvalar muhitinde değil, uç beyliklerin-deki k ö y l e r d e de b i l h a s s a ş u b e ­ l e r i o l a n A h i t e ş k i l â t ı n ı n .^• n a d o 1 u d a k i f a a l i y e t l e r i n i n Os­ m a n l ı İ m p a r a t o r l u ğ u u n k u ­ r u l m a s ı n d a b ü y ü k r o l o y n a ­ m ı ş o l d u ğ u n u k a y d e t m e k i c a b [51 :l»ml geçen eser, p. 17. 1*1 11 numaralı nota tıakınız.

(5)

KOLOmZATÖR TÜRK DERVİŞLERİ

2 8 3 eder [6]. Prof. Fuad Köprülü'ye göre;

^azi» Osmanın kayın pederi şeyh Edebâlî ile -ilâh arkadaşlarından bir çoğunun hattâ Orhan'ın kardeşi Alâeddin'in bu tarikate n^nsub bulunuşu, ilk piyade askerî üniforma­ lının Ahi üniforması oluşu ve Yeniçeriler için Ahi başlığının kabül edilmiş olması, bu Ijakımdan son derecede manidardır [7J.

Bu mistik tarikat ve teşkil atın ne büyük bir kuvvet temsil ettiğini, aralarına aldığı halk kütlesini muayyen sosyal nizamlar için nasıl harekele getirerek zamanlarının veka-yünde büyük roller oynamış olduklarını tarih egasen kaydetmektedir: Selçuk devletinin en kuvvetli bir zamanında B a b â î ' l e r i n Anado­ lu'daki bütün Türkmen aşiretlerini birden harekete getirmek suretile bu devleti fena halde sarsmış oldukları malûm bir hakikat­ tir. Fütuhatı başarmak için Osmanlı ordula­ rına yalnız teşkilâtlı ve imanlı muharib te­ nin etmdcIe kalmayıp, bu misyoner derviş­ lerin, dinî ve sosyal fikirler propagandasile de, halk kütleleri arasında çok faal bir maya gibi faaliyete geçerek, o memleketlerin s o s ­ yal b ü n y e s i n d e v e k i y a s î k u ­ r u l u ş u n d a b ü y ü k y e n i l i k l e r yapmak i ç i n m ü s a i t k a y n a ş ­ m a y ı y a r a t m a k t a , t e m s i l v e f ü ­ tuhat i ş 1 e r i n i k o I a y I a ş 11 r m a k-ta â m i l oldukları da muhakkaktır. Rum ilinin islâmlaşmasında bu misyoner derviş grublarmm oynadığı rol her halde büyük­ tür [8].

[<1 Bu h u ı u t U O 1 e « e ' nln tercUmesl Tür-MHt MecmuMimn I İnci eUdlndc (ti. ist'171i asfredllen matelMl İle. bu mmkkie h«kkın<te F u a t K ö p r a i O ' n O n Hayat Vecmtıojı'nda yusdıkları-M (»yı İt ve 12. im\ İyusdıkları-MktDiE. F . V. R a s l u c k'un Prof, R a f t ı P H u l û ı l tarafından

Bekta-im tetxmeH n i m ı altında tercUme ednen (tn»)

nakal»i«riM d* b a k i n u («f. U). [T] 3SUcredU«n eaer, p. tot-tti.

( t ] F r o f . F u a t K ö p r a i O , Oamanlt hey-ttl IcttmaİTMİnln btknyMladekt humulyetlerle o MunanUr marout M«yal fikir propa«andalan&m n a -9UI dikkati oalbedaoek mahiyette o l d u ğ u n u gfifc-twaek İçin. Avrupada rOneeannn OnoDlerlnden biri HU teUkkI edUen fakat hayatının bir k u ş u m TtMüer arannda ve Ormanlı sarayında geçlrmlf olan P l e t o n teminde bir zatın memleketinde ortaya attıtı sosyal reform fikirlerinin tefekkUlünde

İMm tlemlnde o zamanlar meTCut dini ve socyal

eetvyanlardaa ve Türk cemiyetinin sosyal bOnyeslni taklit anutundan mttlhem olub olmadığının tet­ kike deier bir mevzu o l d u ^ n u kaydediyor Cp. 112).

Tarihcilertn daima kaydettiği üzere, O s m a n l ı . idaKslntn yabancıları cezbeden «tdllftne» hareketi-"In m^Tcudlyedne de IsUnad ederek b u fikrin dotm olduğunu kabul edebiliriz.

Hattâ daha ileri giderek bazı delillere gö­ re diyebiliriz ki. o r t a z a m a n h ı r i s t i-y a n h u k u k ı i-y â l ı n a k a r ş ı i-y e n i b i r s o s y a l n i z a m v e a d a l e t te­ l a k k i s i t a ş ı y a n v e e s r a r e n g i z b i r d i n p r o p a g a n d a s ı ş e k l i n e b ü r ü n e n m i s y o n e r T ü r k dev-» i ş l e r i n i n t e l k i n a t ı ordularla bir-Ukde ve hattâ ordulardan evvel fütuhata çık­ mış ve karşı tarafı daha evvel manen fethet­ miş bulunmaktadır. Demek oluyor ki, O E-m a n i i l E-m j ) r a t o r l u ğ u n u n k u r u ­ l u ş u i ş i n d e ç a l ı ş a n k u v v e t l e r böyle levetlürü yüksek derin ve uzak menba-lardan gelmekte ve hıristiyan ve islâm dünya­ ları gibi iki ayrı âlemin maddî ve mânevî bü­ tün kuvvetlerile karşılaşması şeklinde tarihi işlemektedir.

Prof. Fuad Köprülü'nün, tetkikimizin muhtelif fasıllarında mevzuübahs toprak mes'eleleri münasebelile [9] ve bazı yeni vesi­ kaların yardımile işlemek fırsatını bulduğu­ muz ve etüdümüzün mânasının anlaşılması için z a r u r î b i r m e t h a l telâkki etti­ ğimiz bazı esas fikirleri aşağı yukarı bunlar­ dır. B u f i k i r l e r d e n h a r e k e t l e , biz Osmanlı Urihinde İmparatorluğun leşek-külile beraber, içtimaî bünyesinin kendisine mahsus hususî şeklini alması için yuğurul-ması hususunda iş başında çalışan demoğra-fik ve dinî âmilleri tesbit etmeğe çalışacağız. Kanaatımızca, yine ayni fikirlerin kuvvetle or­ taya koyduğu gibi, T ü r k t a r i h i n i n b i r m u h a r e b e l e r v e m u a h e d e l e r i ar i h i , b i ar h a n e d a n d e s t a n ı o l -m a k t a n k u r t a r ı l a r a k hakikî bir izahını yapmak ve anlaşılmasını temin etmek için bu mes'eleleri vaz' ile hemen işe başla­ mak lâzım gelmektedir. Bu sebeble, Osıtıanlı imparatorluğunun kuruluşu mes'eleoinı daha iyi izah edebilmemize yanyacak olan böyle bir f a r a z i y e y i takviye edecek mahi­ yette gördüğümüz bazı vesikaları, çok hu­ susî bir noktai nazardan yapmağı tecrübe

[9] B u e t ü d ü m ü z ve bunu U k i p edecek olan-lar, «Osmanlı İmparatorluğunda, Kurulu? Derrinın Toprak Meseleleri» ismim tanıyacak olan eserlmlun

medhali mahiyetindedir ve zaviyetlerle dervişlerden

sadece toprak meselelerinin tu veya bu «ekli alma­ sında m ü h i m bir âmil olmuf olan bir Ukdn ve

Kolontcatyon metodu münasebetiyle bahsetmekte­

dir. Okuyucularımızdan makalemizi bu hususları göz Önünde bulundurarak mütalfta etmelerini bil­ hassa rica ederiz.

(6)

284 Ö. BARKAN ettiğimiz kısa izahlarla birlikte, okuyucuları­

mıza arzedeceğiz.

K o l o n i z a t ö r T ü r k d e r v i ş l e r i : Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşu hâ­ disesini, Anadolu'dan gelen b i r muha­ c e r e t i a k v â m ; d a h a d o ğ r u s u An a d o l u d a i s t i k r a r ı An ı b u l a m ı -y a n b i r m u h a c e r e t a k ı n ı n ı n ve toprağa yerleşmek üzere olan bir nevi mu­ hacir göçel)elerin temsil ettiği kudretin ken­ disine yer bulmak için önüne geçen siyasî hudutları yıkıp takatinin yettiği bir yere. Tu­ na boylarına ve Arabistan çöllerinin içlerine kadar yayılm»sı hâdisesi gibi tetkik ve mü-talea etmek lâzımgeleceğini yukarıda söyle­ miştik. İmparatorluğun teşekkülünden evvel A n a d o l u d a b ü y ü k b i r i z d i h a m h a l i n d e t e k â s ü f e d e n o r t a As­ ya g ö ç l e r i n i n ötedenberi bu istika­ metlerde yayılmağa namzet bir kudret tem­ sil ettiklerini ve ilk Osmanlı Padişahlarmın

İmparatorluğun kurulması için lâzımgelen askeri ve bu İmparatorluğa bir Türk devleti damgasını vuran her nevi kuvveti bu büyük insan hazineleri içinden bulmuş olduklarını da görüyoruz.

Böyle bir İmparatorluğun kurulması hâ­ disesinin büyük mikyasta nüfus kitlelerinin yer değiştirmesi nev'inden demografik yahut, tmetanastasiques* hâdiselerle aynı zamanda vukua gelmiş olduğunu göstermek için; isti­ lâlarla birlikte göçebe unsurların bu harekâ­ tı temin edecek bir şekilde kolaylıkla ve mu­ vaffakiyetle ileri sürülmüş olmalarını, muh­ telif mıntakaların imar ve iskânı için kullanı­ lan sürgün usullerini ve t o p r a k l a n d ı r ­ ma ve t o p r a ğ a y e r l e ş t i r m e si-yHsetinin bu hususta oynamış olduğu rolü de başka bir yerde izah edeceğiz [*]. Biz şimdi­ lik burada bu nüfus hareketlerinin ve büyük çapta kolonizasyon işinin şayani dikkat teza­ hürlerinden birini gözden geçirelim:

Mevzuubahs etmek istediğimiz mes'ele; hâ­ li ve tenha yerlerde, boş topraklar üzerinde bu Orta Asyalı muhacirler tarafından kurulan bir nevi Türk manastırları, (couvent ermita-ge)i olan z a v i y e l e r l e , yeni bir mem­ lekete gelip yerleşen kolonizatör Türk derviş, leridir. Dervişlerle tekkelerin son zamanlar, daki soysuzlaşmış şekillerine âif taşıdığımız kanaatleri sarsacak mahiyette ve i d d i a l ı

o l d u ğ u k a d a r g a r i b de g ö z ü k c e k o l a n bu f i k r i m i z i hakh gös terecek bazı vesikaları bu tetkikimizde zikre­ debilecek vaziyette olduğumuzu zannediyoruz. Meselenin bu suretle i z a h e d i l m e s i m a t l u b b i r t a k ı m v â k ı a l a r şek­ linde hazırlanıp bahse mevzu edilmesi ise bizim tetkikimizin yeniliklerinden biri ola­ caktır.

Filhakika, Prof. Fu«d Köprülü'nün tcı-kiklerine istinaden [lOJ müslüman mistik ta. rikatlerinin teşekkülünde Türk - Moğol şa-ınanzminin tesirleri olduğunu ve binneticc Orta Asyadan gelen akınlarla birlikte Anado-luya yeni bir takım dinî cereyanların sokul-muş olduğunu kaydedebiliriz. İşte bizim bu-rada mevzuubahs etmek istediğimiz dervişler kendilerile beraber memleketlerinin örf ve â-detlerini, dinî âdâb ve erkânını da beraber ge­ tiren insanlardır ki bunların içinde Türk - İs-lâm memleketirindeiı Anadoluya doğru mev­ cudiyetini kayıl ve işaret ettiğimiz m u h n-c e r e t a k ı n ı n ı sevk ve i d a r e et­ m i ş m ü t e ş b b i » k a f i l e r e i s l e r i , bu i s t i l â n ı n ö n c ü s ü o l m u ş k o ­ l o n l a r , g e l i p y e r l e ş t i k l e r i y e r l e r d e h a n e d a n l e s i . s e t m i ş soy ve m e v k i s a h i b i m ü 1» i ,„ ş a h s i y e t l e r vardır. Bu dervişlerin na­ zarı dikkati celb eden din ve cihan telâkki­ leri, daha eski Türk memleketlerinden gelen muhacir kitlelerinin getridiği din ve cihan telâkkilerinin aynı olduğu gibi, müridleri de ekseriya kendi aile ve soyları âzasıdır. Bu sebebledir ki bu unsurlar sayesinde Anadolu, ayrı bir teşkilât ve an'anelere sahib insan yı-ğmlarile beraber, onların getirdiği dinî ve mistik cereyanların da kaynaşmasına bir sah­ ne teşkil etmekle idi. Bu sıralarda karşımıza çıkan şayanı dikkat şahsiyetlerin h a k l a ­ r ı n d a b i l â h a r e u y d u r u l m u ş n ı e -n â k ı b d e umumiyetle kabul edildiği gibi derviş, tarikat müessisi ve keramet sahibi in­ sanlar gibi tasvir edilmiş olmalarına rağmen; mâşerî psikolojinin malûm kanunlarına uya­ rak kendilerini ihata eden bu dinî hâlenin

(10] P r o f , F u « t K ö p r ü l ü , influence (Ju Ch»m»nt«me Turco - Mongol «ur les ordres

my»ttlque» musulmam. M*molre» de r t n s t l t u t de TurcoIoRİe de l'unlverslt* d'İ»t*nb\ıl. 1929.

[•] İktisat Fakülteleri Meemuasf'nia ı ı ı Uncü

cHdInden b«»lıyftr»k «Osmanlı İ m p a r a t o r l u s u n d a , bir iskin ve Kolonizasyon metodu olarak sUrgUnlem bajlıgı altında ne^edUecek olan yazılar.

(7)

KOLONlZkTÖR TÜRK DERyişigRİ

2 8 5 jjjâlû mânasını keşfelmek güç değildir.

Oıı-yeni bir dünyaya, yâni diğer bir Amc-fi^ya g«lip yerleşen halk yığınları için, içüm«î ve siyasî büyük bir rol oynamış büyük kahramanlar, bu hengâmeli devirde balkın içinden yetişmiş mümessil şahsiyetler­ dir ve bu itibarla onları son zamanın d i-l e n c i d e r v i ş i-l e r i n d e n dikkati-le a-yırmak lâzımgelri 111]. Bittabi biz burada ne Anadolu din tarihinden ne de muhtelif ta-rikatlcrin birbirine benziyen ve benzemiyen taraflarından bahsetmek niyetinde değiliz. Dervişlerle ve zâviyelcrle alâkamız, onların O s m a n l ı î m p r a t o r l u ğ u n un ku­ r u l u ş u m e s e l e s i n i n a n l a . s ı l m a -j ı i ç i n ü z e r i n d e ı s r a r l a d u r d u ­ ğ u m u z b u g a r b e d o ğ r u a k ı n i-ş i n d e b i z e b i r e r m ü m e s s i l v e ö n c ü g i b i g ö z ü k m e l e r i n d e n ileri gelmekledir [9J. Bir çok köylere ismini veren, elinin emeği ve alnının terile dağ başlarmda yer açıp yerleşen, bağ ve bahçe yetiştiren dervişler; ve daima garbe doğru Türk akını ile be­ raber ilerliyen benzerlerini doğuran zâ-v i y l e r zâ-ve bu zâzâ-viyelerin harbe giden, ci-yasî nüfuzlarını Padişah larm hizmetinde kullanan, zaviyelerinde Padişahları kabul eden ve onlara nasihat veren şeyhler, bizim alâkamızı celb etmek için bir çok vasıfları haizdirler. Hele onların daha fazla yan gö­ çebe Türkmenler arasında telkinatta

bulunu-[Ji] Btelm bunda tedkik ettiğimiz dervişlerle XVI ncı u ı r eski Osmanlı ş&lrlerlnln tasvir ettiği lekUde. çıplak «ezen, esrar yiyen, kajlarmı. saç ve »kallatmı ttra; eden, vUcudterlnde yanık yerleri T* dövme Zülflkar resimleri ve ellerinde musiki Uetlsrlle dolaman serseri dervişler arasında bUyük bir fark mevoud bulunması lizımgellr, P r o r . P u a d K ö p r ü l ü , Türk Halk Edebiyatı Antik-iopedlsi'nde yazdığı abdal maddesinde; X V I n c i asır-danberl TUrkIyede yaşıyan abdal l&kaplı geytıler İle ıMottar yahud ı»ıfctor İsmi verilen dervl» zümreleri tıakkmda İzahat verirken, onları bir t a k ı m gez-(İnel dervlf zümreleri gibi tasvir etmiştir. B u iza­ hata göre onlar ftyln ve «rkftn ttibarlle olduğu gibi aidelerl bakımından da mtlfrlt Şİİ ve Alevi

hi-ttroâoıe bir zümre İdi ^sl. 36;. Diğer serseri derviş

lOmrelert gibi evlenmiyerek bek&r kalırlar ve şehir T* kasabalardan ziyade köylerde kendilerine mahsus cavlyelerde yaşarlardı. Bunların arasında bilhassa ıtoha fazu Kalenderiyt tarikatından müteessir olkn-lann dUnya al&kalarından tamamen uzak olınal;, leleeeil düşünmemek, tecerrüd, fakr, dilenme ve mtltmet başlıca şiarlarıdır. Bununla beraber, b ü ­ tün Sum abdaJIartnm her zaman ve her yerde di­ lencilerden, serseri ve çingene dervişlerden İbaret Olduğunu farzetmek doğru dettidir. Esasen. P r o f . ' u * < i K ö p r ü l ü de. b ü t ü n abdalların ayni şekUde yaşamadığını ve bazı abdal zümrelerinin, mOeerred kalmak prensibinden ayrılarak, sair K ı -» l U ş zümreleri kabilinden b l ; aecte halinde. TUr-kiyenln muhtelif sahalarında köyler kurup

yerleş-şu, köylerde yaşayışı, toprak işlerile meşgul gözükmesi ve benimsemek için dağdan ve ba­ yırdan toprak açması bu alâkayı şiddetlen­ dirmekledir. Filhakika, bilâhare tanıyacağı­ mız dervişlerin şehrilerdeki tekkelerde âyîn ve ibadetle meşgul olan ve sadaka ile geçinen mümesillerinin aksine olarak, mütemadiyen kırlara, boş topraklar üzerine yerleşen ve he­ nüz bir devlet memur ve aylıkçısı şekline gir­ memiş olan bu dervişlerin hayatı ve onları oralara iten kuvvetlerin mânası anlaşılmağa lâyıktır.

***

Bazı tarihî simalar:

Bu suretle, muhtelif memleketlerden gel­ miş muhtelif insanların ve onların temsil et tikleri telâkkilerin kaynaştığı Oemaııh İmpa ratorluğu; o zamanki Türk • islâm âlemi içinde yeni bir dünya, bir başka Amerika teşkil ettikten sonra, her türlü yeniliklere sahne yeni bir hayatın hazırlandığı yeni bir âlem haline girmiş bulunuyordu. Dünyanın lıer tarafından gelmiş her fikir, her türlü in­ san ve malzeme kuvveti onun zamanın cihan­ şümul bir Türk ve İslâm dünyası İmparator­ luğu olarak kurulmasına hizmet ediyordu. İm­ paratorluğun kuvvetini aldığı menbalann çok­ luğu ve bu nevi kozmopolitliği, kuruluş devir­ lerinde bu d e v l e t i n k u r u c u l a r ı ya­ n ı n d a t o p l a n m ı ş o l a n ş a h s i

-m l ş ol-maları «htl-mallnl kaydediyor. Ayni suretle Profesör, İran Türk oşiretlerl .ve Hazer ötesindeki Türkmenler atasında obdol adiiw ta»\yfcn Ttitk oy­ maklarına tesadüf edilmesini ve «/«aHflerin daha asırlarca evvel ab<'al adını taşımış olmalarını da tedklke tayan görerek hatırlatmıştır. B u vaziyette, «abdal» sözUnUn bir tasavvuf ıstılahı olmadan ev­ vel bir aşiret veya zümre İsmi halinde bulunup b u l u n i n a d ı t ı ve bu nam altındaki b ü t ü n dervişle­ rin bidajette Orta Asyadan gelmiş abdal aşiretle­ rinin mümessili birer aşiret evliyası olup olmad-£ı meselesi tedklke m u h U ç gözükmektedir, gprserl derviş zümrelerinin döküntülerinin topraja yerle­ şerek köyler vUcude getirecek yerde, köyler vücudo ırptirccek şekilde toprağa yerleşmekte olan göçvb» aşiretlerin bir t a k ı m dervl» zUnueleri meydana getirmeleri daha fazla muhtemeldir. Esasen P r o f . F u a d K ö p r U l U de, bu abdalların ke>ıdllerlnl Horasandan gelmiş göstermelerini, eski Oftuz riva­ yetlerinin aralarında h i l 4 yaşamasını, bunların et­ nik meme'lerlnln yani Türklüklerinin tesblti bakı­ m ı n d a n çok m ü h i m addetmekte fsh. 39) ve abdal­ ları Türklüklerinden cn ufak bir şüphe bile caiz olmıyan ve eski Türk şamanizminin izlerini h&lâ t e k l ı y a n Anadolu .4i«i'I Türklerinden ayırmağa im-k i n g^Srmemeim-ktedlr. Ş u halde, abdalların dilenci­ lerden ve çingenelerden İbaret olacaftına tıpkı bu Alevi Türkler gibi, kısmen göçebe olmakla beraber, k ı s m e n de eski zamanlardanberl toprağa baglannuş ve ekincilik hayatına geçmiş Türk oymaklarından ç ı k m ı ş olmaları İftzımgelmez mi? <2İ numaralı no­ ta da bakınız;.

(8)

286 ö. BARKAN y e l l e r i n muhtelif cereyanlarm mümessi­

li olan muhtelif menşe'li kimselerden teşek­ kül etmesile sabittir. Bu suretle bu şahsiyet­ lerin kimler olduğunu teshile çalışmak bu adamların şahsiyetinde imparatorluğun ku­ rulması için iş başmda olan kuvvetleri çalı­ şırken görmek deuıek oluyor, liu bakımdan isimleri bir tesadüf gibi tarihlere geçmiş olan bazı şahsiyetler ve onlar hesabına imâ/ edil-miy <»/oa ptk saf -ve pek basit gözüken meni-ktb. bize tetkikatımızın istikbali için geniş ufuklar açan kıymetli görüşler ilham edectk vaziyette bulunmaktadırlar.

Filhakika, Osman Gazinin silâh arkadaş­ ları kimlerdir, kimlerle konuşmuş ve kimlerin yardımını ve hayır duasını istemiştir. Bu hu­ susu elimizde mevcut kayıtlar, umumiyetle zannedildiğinden çok daha mânidârdır. Bu kayıtlara dair fikir vermek için bazı tarihçile­ rin Osman Gaziye diğerlerinin ise babası Er-loğrula gördürdükleri meşhur «rüyâ» hikâye­ sini ele alalım [12] :

/. üErtoğrol hâl-i hayatdayken bir gicc düf gördü. Bir aceb vâkıa görüb ol vakıa­ dan uyanıb bu düfi Jikr îderek, Allah zikr iderek durdu, sabah namazım kıldı. Sûret de-^fdiriib doğru Konyaya vardı, anda bir muabbir k i) i ,vardı adına Abdiilâziz dirlerdi... Am­ ma bazılar didilerkim bu dü}t tâbir iden bir aziz feyh idi...» fGie$e'nin ncşreUiği tarihi

[12} Bu n«vl rüy* blk&yclcrlnln tarihi bir ha­

kikat gibi telâkki KdUeoUyeceet ve P r o f . F u a d K ö p r ü l ü n ü n tMlklklerlnln g6^tcrdlil gtbt. on­ ların Rcfidüdddln'de ve Parb aUahası bir Anon.ım Selcukuame'de daha evvel kaydedilmiş bulunan eıkl VİT Otu7. ettaneslulu yeniden canlandırılmış bir şeklinden İbaret olduğu muhakkak İse de; biz yine, İlk Osmanlı menbalarmııı buna benzer hika­ yeler İle derviş menakıblnl süslemek Icin kullaıı-diAı motı/lerl hatırlatmanın, hiç olmazsa bu tarlh-«llerlmlcln yazdıkları zamanlarda, kuruluş devrine aid kanaatlerin mahiyetini anlatmak bakımından faydalı olabileceğine İnanıyoruz. Bu sebeble burada, bu nevi derviş menakıblnl. bu mcnakıbin teşekkül ettlgl zamanın psikolojik halini ve onun aı-kar;ıu-dan urthi hakikatin kendisini bulabilmek gaye-slle tahlil ediyor ve bu orada mevzuubahs hikaye­ lerde umumiyetle dervişlere atfedilen nüluz. t^okUtU ve toprakla alâkadarlıh vasıflarını hakikatin yukın bir ifadesi olarak alıyor vc oıılnrla umumi niifuf ve aran tahriri dt/terltTiı\dtKi kayıtları yekrtlftcr'.e-rlnl tamamlar vaziyette görüyoruz.

Svliva mcıiilfcıbfnin. birçok dervişleri ^ruatle

meşgul ve toprak İşleriyle İlgili göstordiei 6»ol. Os­ man Bcy'i de gece ve pünrtıiî çift sürmekle mctgul olarak tasvir etmesi m»nalıdır. Bu hususta Isunbul Khri InkıUb Müze ve Kütüphanesinde M C e v d e t yazmaları arasında rKÜçük boy; 5 numarada kayıtlı bulunon VeMyetndme-t Han flefcta.t-t Vcü sf 157 ye bakınız. Aynı suretle halk arzında dolaşan vc hck-tati dervişini elinde çapa «nsavvur eden şu söz de nıHııalıdır; -Bcktaşlnln fopo.u. mcvlcvlnln çfı;(j/..

âl i Osman Sf. 11 J>

Babinger'in neşrettiği Uruc Bey tarihin­ de ise, Ertoğrulun gördüğü rüyayı tâbir eden şeyh, Konyada oturan ve sultan A 1 â ü d-d i n'in d-dahi itikad-d ettiği meşhur ve zengin bir şahsiyetli. Yukarıdaki kayıtta ismi geçen A b d ü 1 â z i z ise, sultan A i â ü d d i n'in veziridir. Sultan Osman Konya sultanının as-kerlerile birlikte İstanbul Tekfuruna karşı yaptığı bir mücadeleyi müteakib, ganâimden öşrünü çıkarub Konya sultanına göndermesi üzerine, sultan tarafından kendisine gönderi­ len sancak ve saire ile birlikte şeyh E d e­ hâ lî'nin kızını da getiren işle bu vezirdir. Aşağıya dercctliğimiz kayıttan anlaşılacağı veçhile, Osman Gazi'ye bu kızı ne için alması i&zımgeldiğini izah ederken, babası Ertoğru­ lun gördüğü rüyadan şu şekilde bahsetmekte­ dir:

//. €Ey oğul alan Ertoğrul gördüğü düş buydıkim, jeyh E d e balı ol düji tâbir etmifdi.i.

Atına sivar 'otub doğru konyaya vardı. Meğer Konyada bir mu'abbir mu'teber kifi vardı, feyh E de bati dirlerdi. Sahibi kemâl idi. tim-i rüyayı hub bilürdi. Kera­ meti zâhir olmuf kilidi, dünyası çoğdı. Ol vilâyelde Meşhurdı, sultan Alâüddin dahi ana itikad etmifdi...

Şeyh ayüdı, ya yiğit düjinin tâbiri bu-durkim bir oğlun ola, adı Osman ola ve be­ nim dahi bir kızım ola Râbia (diğer tarihler­ de Bâlâhun Mâlhum) adlu, benim kızımı se­ nin pğlun Osmana vireler..* (Sf. 8).

ilk Osmanlı Padişahının bu surette ak­ rabalık münaeelıetleri tesis ettiğini gördüğü' müz Itu şeyh E d e b â l î kimdir, ve böyle nüfu'/lu bir adamla bir nevi siyasî anlaşmayı lalmkktık ettiren bu izdivaç ne gibi şartlar altında yapılmış ve neticesi ne olmuştur? Diğer tarihler de. rüyayı gören .şalısın Ertoğ­ rul değil Osman Gazi olduğunu vc şeyh Ede-bâluıiıt davan, nimeti çok. misafirhanesi doiniâ dolub boşalan, zengin ve halk üzerin­ de nüfuzlu hır şeyh olduğunu 've Osman Ga­ zinin İm şeyhe .uk sık misafir olduğunu kaydelmoktcdirler. Rüyada bu şeyhin kuşa-Ritıdaıı çıkan bir ay O.smanın koynuna gir­ mekle ve oradan gölgesi bütün âlemi tutan bir ağaç halinde yükselmekte olduğuna göre. rüyayı gören şalısın bu şeyh ile tanışık olması ve piilgo.Hİ âlemi tntnn bir ağaç hayaline sahil»

(9)

KOWNIZATOR TÜRK DERVİŞLERİ

287 placak kadar siyad emeller besliyecek vazi­

yette bulunması; rüyayı tâbir eden şeyhin de l,jç olmazsa, böyle bir rüyanın ifade etliği fikrin tahakkukunu mümkün telâkki edecek kadar hâdisatuı bu hususta hazırlamakta ol­ duğuna dair bir sezi< ve tecrübeye sahib olu­ şu hakikaten manâlıdır. Bu nevi rüyaların Osmanlılardan evvel diğer hânedân müessis-lerine de gördürülmüş olmjisı, bu nevi hikâ­ yelerin alelade bir masal ve fantazi olduğunu kabul ettirse bile, bu rüya hikâyesi münase-betile Osmanoğullarmın böyle bir şeyhle sıkı münasebetlerini öğrenmekle ve şeyhin kızile mevzuubahs olan bu evlenme hikâyesini ha­ kikaten manidar bulmaktayız. Şu halde yal-nıı bu bakımdan, yani tarihî jciklor da malûm bir mevzuu işlemek için o cemiyetten alınan motifler dolayisile, hâdisenin hakikat­ te ne şekilde cereyan etmiş olduğunu bize ta­ savvur etmek için lâzımğelen malzemeyi temin edecek olan hikâyeyi muhtelif menbalardan u'kib edelim:

///. fMeğer Osmanm halkı arasında bir aziz fcyh vardı. Adına Edebâlî dirlerdi ve dünyası bî nihâye idi. Amma derviş

siy-relin dutardı. Hattâ derviş diyü lakab idcr-Urdi, Bif zaviye yapub âyende ve revendeye hiimet iderdi. Kâh kâh Osman onun zâviyesi-ne misafir olurdd.-» (Neşrî tarihi, Yp. 24, Ve-Uyüddin efendi kütüphanesindeki nüsha). IV. €...kendülerin arasında bir âziz şeyh vardı, hayli kerameti zâhir olmuştu. Ve cemî kalkın mutemedi idi. Ve iUâ dervişlik bâtt-nmda'idi dünyası nimeti ve davarı çokdu ve sahib-i çerağ ve âlemdi, dâim misafirhanesi hâli olmazdı. Ve Osman Gazi kim bu dervişe konuk olurdu..* (Âşık l'uşa Zâde larild, İstanbul hasımı Sf. 6).

Görülüyor ki hu şeyh «dünyası» vc dn-van çok olan liir adamdı, bütün zevahir onun mâlî kudretinin ve siyasî ı\ürır/.ıu\\ıı\ büyük olduğunu gösterir. Misafirhanesi hiç liir za­ man boş kalmamakdadır. Hununla beraber. Aşık Paşa Zadeye göre, bütün bu alâmellerlc beraber, bu meşhur adam bir dervişdi de.

İhı nüfuzlu şeyh ile Osman Gazinin mü­ nasebetleri mes'elesi, Osman Gaziye verilen hu müjde ve mevzuubalıs münasebetlerin te­ min ettiği yardım mukabilinde, kendisi I'adi-Şah olduğu takdirde gerek bu şeyhe ve gerekse miiridlerine yâni biiliin zümreye vc leşkilâl.n. bir sey vâdctmesi lüzumu mcvzuubahs edilin­

ce, hakikî bir siyasî anlaşma şeklini almakta­ dır. Filhakika, Neşrinin şeyh Edebâlinin oğ­ lu Mehmet Paşadan naklettiklerine göre, bu şeyh ve müridlerinin Osmanlı memleketlerin­

de işgal ettikleri mevkie bakılırsa, bu sıkı nıün;i|sebct ve kız alma hikâyesuiin hakikatte mütekabil bir anlaşmadan ibaret olduğu mey­ dana çıkmaktadır:

V. «iÇünki şeyh, Osmanm düşünü böyle tâbir eldi, derviş Durgud adlı şeyhin bir mü­ ridi vardı, anda hazırdı, ayıldı: Yâ Osman! Sana l'adişahlık virildi, bize şükrüne ne

rirsin, didi. Osman ayıldı, sana bir şehir vi-reyin, derviş ayıldı, şol köyceğize dahi razı­ yım, dedi. Ve bana mektub vir, didi. Osman ayudı, ben yazı yazmak bilmezin, işte bir nıaşrabu ve bir kılıcım var sana vireyin, tâ ki s<ma nişan olub anları evlâdım gördükde ibkıs edeler. Ol maşraba vc ol kılıç anlarda nişan kaldı. Ve şimdi dahi Padişah olanlar um görüb ziyaret idüb ol dervişin evlâdına itiânUur vc ilısa>dur ideler. Ve bu Edebâlî de diğimiz şeyh yüz yirmi yaşında vefal ildi. Ömründe hemen iki hâtûn aldı, birin cıvan-lıkda ve birin pîrlikde. Evvelki hâtûnun kızın Osman Gaziye virdi, sonraki hâtunı Tâceddin Kürd kızı idi. Hayreddin Faşa ile bacanaklar idi. Ve bu münasebet ve bu menakıb Edebâlî oğlu Mehmed Paşadan naklolundu.* (Neşri Utrihi. Yp. 24).

Aynı mes'ele hakkında tafsilât Âşık Pa­ şa Zâde tarihinde (İstanbul tab'ı) 60 ncı say­ fasında da nıevcullnr. Fakat mcvzuubahs ta-.ihe göre, şeyh Edebâlinin müridi olan vc Osmana «bize bir kâğıt vir imdi» diyen ve aia.smdan kalmış bir kılıcı nişan olarak alı­ koyan şeyh Durgud adin derviş değil, A'wm-r(d-Dı'dı'iVn [13|. Ve bu defa kendisine bir şehir vâdedilmiş "("iztikmrktedir. Murada Kr-toğrul Beye âit olarak g<istcrilen kılıç, dervi­ şin elinden köyünün sonra gelecek Padisalılar tarafından geri alınmaması için verilmiştir, y^cr ne kadar bu iki tarihte görülen isim fark­ ları, aynı vak'anın iki anlatış tarzına âit gibi gfirünüyorsa da. Osmanm bu tarikattan birçok dervişlere yardım mukabilinde sadece bir köy değil belki bir çok köy ve kasabalar vâdct-miş olmasını da hatırlatabilir. Osmanm mez­ kûr bir çok dervişlere yazılı nişan yerine

kı-[13] Yuknrıda İsmi gecen T ü r k Halle Ixlcblyati AnsVklopedislndekl Ifumral Abdal maddesine b a k ı ­ n ı z fsf. 58),

(10)

288 Ö. fiARKAN Iıç verişi ise zilcri geçen tarihçilerin izah et­

mek htediği gibi, üsmanın yazı bilmemesine değil, belki henüz resmen nişan vermek sa­ lâhiyetine sahib olmayışı veya sıkışık vazı­ yette bu tarikatın dervişlerine yazılı bir kâ­ ğıttan çok daha kıymetli ve kendisinden son­ ra gelecek evlâdları üzerinde de müessir ola­ cak bir ata kılıcı vermeğe mecbur edilmesile, yahut da kendisinin her türlü şübheyi izale edecek bir garanti vermek istemesile izah e-dilmelidir. Yoksa Osman Gazinin muhitinde herhangi bir senedi veya nişanı hazjrJıyacak kimselerin mevcut bulunub bulunmadığından şübhe etmek caiz değildir. Ehemmiyetine bi­ naen Aşık Paşa Zâde tarihinin verdiği malû­ matı da aşağıya dercedeiim:

VI. tŞeyk EdebâUkim Osman Gazinin düfini tâbir eyledi ve Padi§Mtgı kendüye ve neseb ve nesline muftuladı. Yanında feyhin bir müridi vardı «Kumral Dede* dirlerdi, ot dervij ayıdır: Ey Osman, sana Padişahlık vi-rUdi, bize dahi füitrâne, didi. Osman Gazi ayıdır: Her ne vakit kim Padifah olam, sana bir şehir vireyin, didi. 'Derviş ider, 'bize bir kâfit vir imdi, dir. Osman Gazi ayıtdı ben kâğıd yazmak bilirmiyim ki benden kâğıd istersin, didi. Ammâ atamdan bir kılıç kal-mifdır 'sende dursun, nişan. Beni Allahü Teâ-lâ Padişahlığa irgörürse benim neslim ol kı­ lıcı göreler, köyünü almayalar, deyü virdi. Şimdi'dahi'ol kUıg Kumral Dede neslindedir. Âl-i Osmandan her kim ki Padişah olsa ol kılıcı ziyâret iderler.-» (Sf. 6).

Aşağıya dercettiğimiz kayıttan da Şeyh Edebâlînin nüfuzlu 6t> AH Şefi bulunduğu, kardeşinin de bir Ahî olduğu anlaşılmaktadır. Filhakika Bun$a fethinde Orhana yoldaşlık eden Ahî Hüseyin, mevzuubahs Şeyh Edebâ­ lînin kardeşi Ahî Şemseddin oğlu idi: [12]. Vll. tOrhan Bursa fethine giderken ba-basmuk önünde tyer öpüb itaat gösterdi. Ve yîne Köse Mihak ve Torgut Alpı Orhan Cor ziye yoldaş >koşdu. Ve anda bir âziz vardı ana Şeyh Mahmud dirler idi. Ananla Edebâlî di­ dikleri azizin bir karındaşı var idi. Ahî Şem-şeddin dirler idi. Anın oğlu Akı Hüseyini Orhan Gazi atasından isteyüb Osman Gazi dahi virdi ve bilece gönderdi.* (Neşrî tarihi. Sf. 38).

• »«

Baş tarafta, Osmanlj imparatorluğunun kuruluşu meselesini tetkik ederken, Prof.

Fu-ad Köprülünün o zamanlar AnFu-adoluda kuv­ vetli bir teşkilât halinde mevcut olan bu Ahî zümrelerine mensub şahsiyetlerin bu devletin kuruluşunda büyük bir rol oynadıklarına âit fikirlerinin hulâsasını kaydetmiştik [H]. fi^ neviden dinî teşkilât, mevcut delâildcn anla­ şıldığına göre diğer Anadolu Beyliklerinin teşekkülünde de büyük bir rol oynamıştır. Anadoluda, Osmanlılardan evvel teşekkül et­ miş olan diğer beyliklerin de Osmanlılar gibi muhtelif tarihlerde Anadoluya gelen veya nakledilen Oğuz yani Türkmen boylarının Bi-zans ve Kiiikya hudutlarına yerleştirilmesi neticesi meydana geldiği düşünülecek olursa, Türkmen kabileleri arasında yayılmış olan dinî tarikatlerin ve bu tarikatleri temsil eden şahısların nüfuzu kendiliğinden meydana çı. kar. Selçuk devletinin sarsılmasında bu Türkmen kabilelerine istinad eden Babâllerin isyan ve propagandalarının tesiri olduğu gi­ bi, aynı Babâî şeflerinin Ertoğrul vc Osman Gazi zamanında faaliyette bulundukları ve Karaman oğullarının da müstakil bir devlet kurmasında Labâîliğin ve Babâî şefleriniı büyük bir roi oynamış olduğu anlaşılmakta

[14] Osmanlı tmparatorlugunxio kurulu» de­

virlerinde dini tarikat ve te?kliatm o y n a m ı ş o l d u ğ u rollere mUmaall tesirleri, son zamanların tarihi vak'alannda da mUşahede etmek mUmkUndUr.

Hailuck, Türkçeye Bay Ragıb Hulûs! tarafından BektoflUk Teikikleri namı altında tercüme edlicn (im) etüdlerlnde bu hususda dikkate «ayan m l

-saUer vermektedir: Yanyalı Ali Pata fvefau ıt22) n ı n Tisalya ve Arnavudlukda tesis ettiği bekt««l tekke­

leri tamamen siyasi maksadlar İçin kullanılmıştır. Her bin en İşlek yollara hâkim sevkülceyş nokta-Urmda kftin olan bu tekkeler, etratlarındaki ahali

İçin siyasi içtima merkezleri İdi, Meselft. Tisalyada Tempe boftazı medhallndekl Hasan Baba tekkesi, o boğazdan geçen milhlm bir ticaret yolunun kon­ trolü için Ali Paşa Urafındari tesis ve himaye edUen bir bektaşi tekkesi İdl. Tırhalada da bizzat AH Paşa tarafından inşa edilen ve m ü h i m bir geçidi murakabe eden bUyOk ve mamur bir tekke

mevcuddu fsf. 3S). Ali paşa bu tekkelerin şeyh ve mflridlerlnl munUzam memurlar gibi k u l l o n ı -» r d u .

Tekkelerin halk Üzerindeki n ü f u z u n d a n İstifade etmek için, bu sıralarad Rumeli ve Anadoluda u şekktti tden ftyftn ve mUtegalllbe de tekke ve U r l -katlerie »ıkı bir münasebet halinde idiler ^sf. 32> Ha»Iucka göre, bu yarı mUsUkll derebey'.erlnln. Uıenk vc müsalemet içindeki idareleri ve HırU.»-yanlara karşı muameleleri arkalarında meylcvtuk ve bektaşillk gibi bttr prensipli dinlere aid serbest teşkUltın mevcud olduğunu farzettlrlr. OsnnauU İmparatorlusunda son zamanlara ludar devam eden mevlevt - bektaşi nüfuz mücadeleleri de herkesin malûmudur. Yeniçeriler bektaşillk tarafından t u -tulmakU idi. SulUn Mahmud devri islahaundft yeniçerilikle birlikte bektaşlllgin de m a h k û m edili­ şinde mevlevt teşkilâtı büyük bir rol o y n a m ı ş g ö ­ zükmektedir ftf. 132). Yeniçeri - bektaşi i t t i f a k ı ­ nın pervasız bir düşmanı olan vezir Hftlet Efendi, mevlevllerle sıkı bir münasebet halinde İdi. Oala-tadakl Mevlevlhaneyl o yaptırmıştı.

(11)

KOimtZATÖR TÜRK DERVtŞURl Jır. Bu mühim mewlelerin tafsilâliyle tetki­

kini y«p«c«k ve bu hususta kat'î bir fikir be­ yan edecek vaziyette bulunmamakla beraber; biraz ilerde toprak mülklerini ve vakıflarını tetkik edeceğimiz dervişlerin hakikî şahsiyet­ leri hakkmda bir fikir edinebilmek için, esa-gen herkes tarafından bilinen bâzı kayıtlan burada zikretmeği münasip görmekteyiz:

VlU. «Alâüddin vejat Udi. Hicretin 659 oğlu sultan Gıyas tahttna geçUb Padişah fjlftu, hükmü hükümet itdi. Ammâ zu-Him itmeğe başladı. Meğer ol zamanda bir feyh vardı, adına Baba îlyas dirlerdi. Acem­ den gelmişdi. Sultan Alâüddin zamanında ge-lüb Amasya nahiyesinde Çat dirler bir kasa­ bada karar itmifdi. Hazreti Mevlânâ Ceüled-din dahi ol vakitde Konyada olurdu. Ol za­ manda çok ulular ve şeyhler vardı. Zira sul •lan Alâüddin şeyhlere muÂib olduğu İçin. ka­

mu anun memleketine gelmişlerdi.. Sultan Alâüddin vefat idüb oğlu Gıya-süddin 'kim tahta geçdi idi çok zulümler it-meğe'başladı âkibet bir sebeb ucundan Baba llyasdan havf idüb leşker gönderdi. Babâîleri kılıçtan geçürdü. Anun dahi başka bir hikâ­ yesi vardır. Âşık Paşa oğlu Elvan Çelebi mencinde malûm ilmişdir.

Karaman iline evvel Yunan dirlerdi. Karaman dinmesine sebeb anunçün bu hikâ-yed getürdük; Bir gice nâgâh sultan Gıya-süddin Padişahı kullan tepelediler, oğlu ve kuı memleket hâlî kaldı, Babâîlerden Muhlis Paşa bir sebeble Padişah oldu. Babâîleri kt-ranlardan intikam, 'alub ol leşkerden kim var­ ta hep, kılıçdan geçürdi, kırk \gün beylik itdi. Bâzılar alu ay beylik ildi didi. Andan sonra BahâUerden Halife Göre Kadı Baba llyas lamanuıda üç ile (üç yıla) Halife olmuşdu. Meğer ol Göre Kadının beş yaşında bir oğlu kalmtşdı, adına Karaman dirlerdi. Muhlis Paşa ol oğlanı getürüb tahta geçürdi. Padişah eyledi. Nefes idüb itdi ki, bu nesil bu vilâyeti duta. Padişah ola, didi. Karaman vi­ layetine. Karaman didiklerine sebeb budur.* (Uruç Bey, Tevârih i Al i Osman, Sf. 11. Ba-ftinger tabh 1925).

IX. *Ertoğrul zamanında Baba llyas di-^>âne vardı. Ruma Ertoğrulle bile gelmişlerdi » Koçum Şeydi vardı. Baba îlyasm Halifesi idi bunların kerametler zahir olmuş duaları 'nakbıU âzizlerdi.*

289 «•Osman Gazi zamanında. — Ulemadan «.Tursun Fakih vardı ve fukaradan Baba Muhlis ve Osman Gazinin kayın alası Edebâ-lî vardı, bunlar duaları makbul azizler­ di.» [*\ (Aşık PaşaZâde Tarihi Sf. 199).

X. «Murad Hudâvendigûr samanında «dirler ki ol vakit Kala' i Ankara ilâlar e-linde idi. Sultan Murad Han Gazi yakın gc-Uyecek Ahiler istikbal idüb klu'yi teslim eldi­ ler. Çünki sultan Murad Han Gazi şehre gir­ di, üzerine akçeler nisâr ildiler, kullar ol ak­ çeyi yağnuı ildiler.» (Ncşri'turihi. Yp. 55). Ahilikle Babailiğin ve bura<la muhtelif mümessillerinin isimlerini zikrettiğimiz muh­ telif tarikatlerin yekdiğerlerile olan münase­ betlerini lâyıkile tayin edememekle beraber, bu larikatler mümessillerinin Türkmen kabi­ leleri üzerinde lelkinâtta bulunduğu, Türk­ menlerle birlikle onları temsil eden I)u der­ vişlerin ve tarikatlerin de orta Asyadan gel­ miş olduğunu söyliyebitiriz. Diğer tarikatler gibi Ahiliğin de yalnız şehirlerdeki Burjuva sınıflarına hâs bir teşkilât, meslekî zümrelere âit teşekküller olmadığı ve bir çok Ahi rüe-Sihmm köylerde yerleşmiş olduğu da nazarı dikkati celb etmektedir. Ve biz burada, he­ nüz lâyıkile tenvir edilmemiş olan bu mese­ lelerin üzerinden atlıyarak, gerek Ahileri ge­ rek diğer tarikat mücssisclerini köylerdeki faaliyellerile, bilhassa köylerde te'sis ettikle­ ri zâviyeler ile, memleketin imar ve iskânı ile dinî propaganda işlerine yaptıkları yar­ dım bakımından ve tamamen hususî bir zavi­ yeden tetkik edeceğiz. Anadoluda dinlerin ta­ rihi, şehirlerin ve şehre âit teşekküllerin ta­ rihi biiim mevzuumuzdan hâriçtir [15]. Bu­ nunla beraber, bu hususta daha fazla malû­ mata sahib olmak bizim işimizi de çok kolay­ laştırabilirdi.

Buraya kadar Osman oğullarının bir devlet kurmak teşebbüslerinde ilk günden itibaren esrarengiz gözüken bâzı şahsiyetlerin ve onlar vasıtasile bir takım dinî ve siyasî teşekküllerin yardımından istifade etmiş

ol-r« I Baba Muhlis hakkında ndjlr Ati bevin ilâ­ ve eU:ı)( not: Cengiz fetretinde Anndoluya gclcrcS Am&sya kurbUnde bir mahalde tavattun eyleyen Ş e y h B a b a t i y a s H o r a s a n t'nln oğlu­ dur. Devleti Selcukıvenin (nfcıjo/nmda allı ny Kon-j/ada Emir olmu} ve badeliıti/a aullan Ovnan İle gazalarda bulunmv}tur, Âfik posanın pederidir.

(12)

2 9 0 0. BARKAN duklaruiı ve bu yardımların daima kendileri­

ne bir takım arazinin mülkiyet haklarının ve­ ya sadece toprağın Umin ettiği menâfiin terki şeklinde mükâfatlandırılmış olduklarını gör­ meğe aiışdık. Bundan sonra, hu hususu daha fazla derinleştirerek, aynı meselenin tenvir edilmesine yardım etmeğe çalışalım. Bu hu­ susta, Osman Gazinin kayın afa*ı Şeyh Ede-hâli ve müridlerine Osman Gazinin daha Pa­ dişah olmadan vâdettiği köyler ve ellerine ve­ rilen nişanlardan sonra; aynı şekilde Anado-luda son zamanların siyasî vekayii»ıde büyük bir rolleri olan tsrikatlef mümessillerinden birine, Bursada türbesi olan G e y i k l i Ba­ b a y a verilen araziden bahsedelim:

Yukarıda mevzuubahs ettiğimiz gibi, Os­ man oğullan ile beraber, bir çok şeyhler ge­ lip Anadolunun garb taraflarında yerleşmiş­ lerdi. Bu yeni gelen derviş muhacirlerin bir kısmı gazilerle birlikte, memleket açmak ve fütuhat yapmakla meşgul bulundukları gibi; bir kısmı da o civarda köylere veya tamamen boş ve tenha yerlere yerleşmişler ve oralarda müridierile beraber ziraatle ve hayvan yetiş­ tirmekle, meşgul olmuşlardır. Filhakika, o zamanlar bu şayanı dikkat dinî cemaatlere hemen her tarafta tesadüf edilmekte idi. On­ ların, tetcihan boş topraklar üzerinde kur­ dukları zaviyeleri, bu suretle büyük kültür, imar ve din merkezleri haline giriyordu. Bu zâviyelerin ordulardan daha evvel hudut boy­ larında gelip yerleşmiş olması, onların hare­ kâtını kolaylaştıran sebeblerden biri oluyor­ du. Aşağıdaki kayıt bu noktayt göstermekte­ dir:

Xf. Göynük ve Tarakluya hazırlanan bir akında «Osman Gazi Köse Mihalın bu vech tedbirini savab bilüb guzâtı cemidiib gelüb Beş taş (Beşiktaş) zaviyesine konub şeyhine Sakari suyunun geçidin sordular, şeyh ayıt­ dı...* (Neşri, 26) (Aşık Paşa Zûde, '12).

Bursanın fethini mijteakib, Evliya Çele­ binin kaydettiği gibi [16|, Relh, Buhara ve Horasan taraflarından nice erenlerin gelip tavattun etmesi de manidardır. Ve esasen. Bursada türbesi olanlardan Şeyh Abdal Mu-rad «Horasan erenlerinden olub Bursa fet­ hinde hulunnııışdtır». Şeyh Abdal Musa YP-.«evî fukarasmdandır ve Hacı Bekta.ş ile Bu­ ma gelmi.ştir. Enûr .sultan Hüseynî neşelidir. Buharada doğmuş büyümüştür.» Şfyh GeyikU

[1<] cilt II. a. 9 ve 46.

Baba Sultan da fukarayi Ycseviyedendir. Konyada, bâzı aşiretler arasında«Geyiklü Ua-ha dervişleri» nin bulunduğuna'nazaran, bu taraflardan gelmiş bir Türkmen kabilesini: ııiensub olması lâzimgclen Cfyt/r/j Babu'nu] Bursumu fethini müteakih Orhan Gazi i|e münasebetlerine âit aşağıdaki fıkra da, nak­ lettiği menâklbi işliyen motif 1er bakımından, dikkate şayandır. Bu kayıttan anladığımız;, göic; bu sıralarda İnegöl civarında ve Kejiş dağı yanında gelip yerleşen dervişler «bir ni-ce» dir ve bu dervişler tercihan kırlara ve köyler civarına yerleşmişlerdir. Bunlar, Baba llyas nıüridlerinden ve\Seyyid Ebû Elvan ta-rikatindcndirler. Az çok kendi âlemlerinde kendi kuvvetlerinden emin, çekingen bir hal­ de yaşamakda ve iamanın Padişahının hare­ kâtını uzaktan takib etmektedirler. Aşağıda­ ki kayıtta görüldüğü üzere Geyikli Babanın kendisile o kadar görüşmek istiyen Sultan Orhana karşı istiğnası, günün birinde Bursa­ yâ çıkageldiği zaman hediye olarak bir ağaç getirib dikmesi de manîdârdır. Kendisini me­ kânında ziyaret eden Padişahın verdiği kıy­ metli eşyayı red ile dervişin «şol karşuda du­ ran tepecikden beri yerceğiz dervişlerin av­ lusu olsun» şeklinde arazi iemlik edilmesini teklif etmesi vc Padişahın gerek kendi nefsi-ne ve gerek nefsi-neslinefsi-ne bu dervişlerin makbul dualarını temin etmiş olmak hususunda gös­ terdiği alâka da ayrıca kayda değer:

XII. «Hikâyet-i Geyikli Baba Hazretleri: Rivayet olunur ki, çünki Sultan Orhan Gazi Bursayâ geldi, .Bursada bir imaret yabdırüb dervişleri teftiş itmeğe başladı. İnegöl yöre­ sinde Keşişdağı yanında bir nice dervişler gelüb karar itmişlerdi. Ammâ içlerinde bir derviş vardı, dağda geyikcikler ile bile yü­ rürdü. Turgut Alp ana gayet muhabbet ilmiş-di, dûyinı anınla ntusakebel iderdi • Turgut Alp pt vakit gayet pir olmuşdu • Sultan Or­ han Gazinin dervişleri teftiş ittüğün işidülı âdem gönderüb ayıtdı: benim köylerim duyi-resinde bir nice dervişler gelüb tavattun ii-mişlerdir, içlerinde bir derviş vardır, geyih-c'kler ile musahabet ider, hiç bir hayvan an­ dan kaçmaz, hayli ki mesnedi r, deyü haber gönderdi. Sultan Orhun Gazi isidüb kiniiin mnridlerindendir .sorun diyüb yine kendiidrn istifsar ildiler . Andan derviş ayıtdı: Ihıbıı llyas müridlerindendir ıc Seyyid Kbâ Kh ıııı tarikalindayin. dedi. Gelüb .^ullan Orhan

Referanslar

Benzer Belgeler

Şair ikinci ‘arz-ı hâlinde Ahmed Paşa gibi bir zatın bulunmayacağını, bu kişiye ‘arz-ı hâli sunmanın nimet olduğunu, paşadan ‘arz-ı hâli “sem’-i

Alu-Foli kaplı malzemeler için PVC kaplı malzemeler için Camtülü kaplı malzemeler için fark alınır.. Cins Ebad Kalite

Objective: This double-blinded, randomized, prospective study compared 3 different concentra- tions of bupivacaine using the same total volume for ultrasound-guided

«tSolenm hançer gibi ortalığı ikiye, Koşarım haykırarak şehrin

Karacabelen’de Şeyh Davud zaviyadar, Mürsallü’de Şeyh Satılmış Zaviyesi, nahiye-i Siroz’a bağlı Bademlü köyünde bir Ahi Zaviyesi, Marce köyünde Halil

Batı Türkistan’daki önemli bir yerleşim merkezi olan Sayram kasabasında doğan Ahmed Yesevi’nin Yusuf Hemedâni’ye (1048- 1140) intisap etmesi ve onun halifelerinden

Daha sonra sonlu elemanlar yöntemine dayalı gerilme-ömür yorulma analizinde, aks katı modeli ve elemanlar Catia programında oluşturulmuş ve yorulma analizi

[K] matrisi elde edilirken, Denklem (6)’daki kütle katsayıları matris şeklinde yazıldıktan sonra aşağıdaki biçimde düzenlenir (Wang and Gu, 1997).. Denklem (12)’den