• Sonuç bulunamadı

Tan ile tans

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tan ile tans"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

" 7 T

-5 A R A LIK 199-5 SALI

A N K A R A N O T L A R I

M USTAFA E K M E K Ç İ____________

Tan ile Tans...

Sabiha Sertel, ‘‘Roman G ib i" adlı yapıtında, ‘T a n "g a ­ zetesiyle basımevinin nasıl yıkıldığını öğrenince, neler yaptıklarını özetle şöyle anlatır:

"4 Aralık sabahıZekeriya bana,

- Sen bugün matbaaya gitme, ben de gitmeyeceğim. Bugün aleyhimize gösteri yapacaklarmış... Evde de otur­ ma, dedi.

Ona b ir akşam önce haber vermişler. O çıkıp gitti. Ben de Moda 'da tanıdığım b ir hanımın evine gittim . Hanımın kocası telefonda gösteri hakkında kansına bilgi veriyor­ du. Yollar açıldıktan sonra eve geleceğini, nümayişçile­ rin Serteller'in evine gitm esi ihtim ali olduğunu söylemiş. Böyle b ir durum da başkalarını tehlikeye sokmamak için, orada kalmanın doğru olmadığını anladım. M o d a ’da M ektep Sokağı 'nda oturan annemin evine gittim. Az son­ ra Zekeriya da geldi. Annem 78 yaşında b ir ihtiyardı. Bi­ zi gündüz karşısında görünce şaşırdı:

- Hayır ola, siz bugün çalışmıyor musunuz? dedi. - Hayır... Yazıları dün yazdık, bugün dinleneceğiz.. A k ­ şama kadar annemde kaldık. Hava iyice karardıktan son­ ra eve döndük. Az sonraVâlâ Nureddin ile karısıM ü- zehher geldiler. Vâlâ gösteriyi anlatıyor.Necmeddin Sa­ dak in m üteessir olduğunu söylüyordu. (Vâlâ ‘Akşam’

gazetesinde çalışırdı.) Güldüm... Vâlâ biraz sonra: - Dün gösteri bittikten sonra gençler eve gelmek üze­ re Kadıköy vapuruna binmişler. Fakat Vali Lütfü Kırdar

bunu haber alınca, kaptana vapuru Kadıköy’e yaklaştır­ mamasını, Adalar’a götürmesi emrini vermiş, dedi.

Zekeriya bu haberi duyar duymaz yerinden fırladı, Va­ li Lütfü Kırdar’a telefon etti:

- Matbaaya bir saldın yapılacağını haber almış, size bil­ dirmiştim. ‘Merak etme, hiçbir şey olm ayacak' demişti­ niz. Fakat matbaa yıkıldı. Şimdi eve gelme teşebbüsün­ de olduklarını duydum. Hiç olmazsa bunu önleyin.

Vali kendisine şu cevabı vermiş:

- O tehlike geçti, ama, sen şimdi nereden telefon edi­ yorsun?

- Evden.

- Sakın evde durma...

Demek hâlâ güvenlik altında değildik. O zaman Vâlâ, Kalamış’taki evlerine beraber gitm eyi teklif etti. Yanımı­ za birer kat çamaşır alıp Vâlâ’nın evine gittik... Üç gün üç gece orada kaldık. Gündüzleri oturmaktan sıkılıyordum, gece karanlıkta çıkıp Feneryolu’nda dolaşıyor, dem okra­ sinin mem lekette ne norm al yollarla geliştiğini düşünü­ yordum ...” (‘‘Roman G ibi” S. 315-316).

Olayın tanığı olan M üzehher Vâ-Nû, şunları söylüyor­ du, özetle:

"Evet, bizde misafirlerdi, eve aldık onları. M o d a d a y ­ dılar o sırada, biz olayı duyduk. Vâlâ inmemişti gazeteye, belki inm işti, bilmiyorum şimdi, özetle akşamüstü gittik, Sabiha Hanım'la, Zekeriya B ey'i bindirdik b ir arabaya, o zamanlar çek-çek arabaları vardı, üstü kapalı. Bindik ‘Al- tıyol’a kadar geldik, A ltıyol’da araba değiştirdik, ‘takip edildikse'diye. Çünkü olayı, bütün teferruatıyla biliyor­ duk, yalnızdılar evde. Bir, Sabiha Hanım ’m ağabeyisi var­ Neşet Deriş diye, söyledik:

- Bize gidelim, ne yapacaksın? diye. Zekeriya: - Aman Vali’ye haber verelim, sonra ‘kaçtı’ derlerlde-

di. Sınırlarda filan ararlar, bilmem ne yaparlar...

Vali’ye haber verildi. Zekeriya:

- Ben Vâ-Nû’lara gidiyorum, oradayım. Ama sizden başka kimseye söylemedim bunu... dedi.

Biz Kalamış'ta oturuyoruz. Sahilde b ir evdi. Başlarına b ir şey gelirse, buradan kaçmaları mümkün., g ib i şeyleri konuştuk arabada. Onu anımsıyorum. Bizde kaldılar. Ga­ yet soğukkanlıydı ikisi. Biz o gece b ir garip sorum luluk duygusuyla, Vâlâ ile benim uykumuz kaçtı. Doğru dürüst uyuyamadık. Kendi yatak odamızı onlara verdik, biz b ir ye­ re uydurduk b ir şeyler, yatak matak; b ir horultu duyduk, uyuyor bunlar, gayet keyifle uyudular. Evden çıkılmadı hiç. B ir Vâlâ matbaaya g itti geldi, havadisler öğrendi, hava- dislik de birşey yoktu hoş. Duyulmuyordu, o devh biliyor­ sun. Herkes kabahatli gibi, ‘Adam, bir şeye karışmaya­ yım’ havası içinde. Ertesi günü galiba, kapı çalındı b ir adam geldi:

- Sizin satılık bilmem neyiniz varmış! diye. Vâlâ’nın o adamı kovaladığını anımsıyorum..."

★ ★★

Taşlama ustasıHaşan Çelebi, şu dizeleri düştü:

"B ir uçtu ölümsüzlüğe yükseldi Hezarfen / Hem öldü, hem alçaldı uçurdukça özerfen. ”

Dün İstanbul’da önemli bir toplantı vardı. 4 Aralık 1945’te, basın özgürlüğüne, demokrasiye ağır bir darbe vurulmuştu. Bunlar Bayan Tans'ın umurunda mıydı?

Boğaziçi Üniversitesi’nde bir çeşit öğretmeni yerinde­ ki, Prof. Öya Köym en’i, O’nun yerini alabilmek için, 12 Eylülcülere ihbar ettiğini, 1402’lik ettirdikten sonra, ‘‘b ö ­ lüm başkam” olduğunu bilmeyen yok muydu? Bu, üni­ versite çevrelerinde geniş yankı yapmış; öğrenciler, küp­ lere binmişlerdi. Bir ara üniversiteye gelen Prof. Oya Köy- men, bayanlar tuvaletine girdiğinde, arkasından koşarak Tans’ın yetiştiğini gördü. Tans, göğsünü açmış, profe­ söre gösteriyordu:

- Hocam bak, göğsüm de sertlikler var. Kanser şüphe­ si olduğunu söylüyorlar!

Zulmettiği hocası yerindeki profesöre yakınıyor, hem yaptıklarını bağışlatmak, hem de kendine acındırmak mı istiyordu? Kafasında ne çok tilki dolaşıyordu? Süley­ man Bey’e gözdağı verdikten sonra, kazık attığı, gün gör­ müş Devlet Bakanı Münif İslamoğlu nun göğsüne yas­ lanıp doya doya ağladığı gibi...

Ne dolaplar dönüyor, bir türlü anlayamıyorum. Eğitim­ ci Ali Kaymak, Yunus Emre’nin dizelerini mırıldanıyor- du:

“ B iribirine girdi/D olaplarla âblarJÂblar galip gelin- ce/D öndüler dolaplar. ”

Âb: (Farsça) Su.

Hezarfen Ahmet Çelebi: 17. yy’da, İstanbul'da yap­ tığı kanat biçimindeki bir aygıtla, ilk kez uçmayı başar­ mış bir Türk bilgini. (Türk Ansiklopedisi, cilt 19. s. 207).

Referanslar

Benzer Belgeler

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Levent'te Dubai Towers'ın yapılacağı açıklanan eski İETT arazisinin sat ış yöntemiyle ilgili Başbakan Tayyip

Gökova'daki tcmizıik kamp8nya§ına katılan görevüleı, kampanyanln son g{lnü termik §antaltn yaplldlğt Tiiüİkevlcri köyünde Ören Bclcdiye Daşkant Kazun

Hoca fıkralarıyla benzer olan fıkraların yanı sıra Nevâyî etrafında teşekkül etmiş olan edebî ve tarihî sayılabilecek fıkralar da mevcuttur. Nevâyî’nin sabit bir

Hint’ten Rûm’a kadar bütün Türk Dünyasının fethine çıkan Nevâî ”Bütün Türk halklarını, bütün ülkeler Türklerini yalnız başıma fetheden benim”

Malzemeler: Bölme ve dış duvarlar dolu tuğladan, Sıvalar beyaz çimento'u serpme ve mermer tozlu düz silme, bütün doğrama- lar dikine kasalı ahşaptan, korkuluklar de-

Modern et kıyma makinaları en büyük boylara kadar, patates yıkama, soyma,, doğrama makinaları, sebze doğrama, püre yapma makinaları, ka- fe, kök, dane, öğütme

* Mütenevvi eklerin, diş açılmasına lüzum olmadan, muhtelif kuturdaki borular için tedarik edilebilen hususi boru aksamile (somunla sıktırma veya şariyet esasına dayanan

BİR KAÇ SAAT SONRA, ANNESİ, Ali’nin ateşi iyice yükselDİĞİ İÇİN aile doktorLARI Selim Beyi aradı AMA Selim Bey evde yoktu.. BUNUN ÜZERİNE Ayşe Hanım,