tí
aIV
■* / o
K Ü L T Ü R — Y A Ş A M
C u m h u ıKapağın altındaki
^ Kırk yılm birası, bir bira reklamı kampanya
sı sonucunda, özel bir içki haline geldi. Bira
içmenin, «biracı» olmanın, kendine özgü bir
«coşku»su gelişti. Daha sonra da, her an «el
altında» olması gereken bir şey olarak sunul
du bira. Öyle ki, artık hiçbir özel duygu
vaşamadan içebiliriz onu.
Hüseyin KUZU
B
ira, hayatımıza TVreklamları ve espri leri ile girdi. Daha sonra da duvarları, otobüsleri kaplayan dev pa nolar. bardaklar, açacaklar, küllükler, gölgelik tenteler, takvimler ve sağa sola ya
pıştırılmış çıkartmalarla...
Zamanla da girmediği . yer kalmadı. «Toplumsal bir o- lay» olduktan hemen sonra karikatür ve arabesk mü zik yazınına benzeyen yazı lara konu oldu. Bira üstüne tezler üretildi. Türkiye top- lumunda «bira olayı»nın ne reye oturduğu tartışıldı. Bu
gün ise mizah ve yazından çıktı, giderek gözükmez ol du.
Bugün gibi o günlerde de Türkiye’de Efes Pilsen, Tu- borg ve Tekel birası vardı. O günlere kadar birbirin den pek farklı şeyler olarak algılanmayan bira. 1976 gü zünde Efes Pilsen’in bir ko numlama stratejisi ile bir denbire güncelleşti. Efes Pil
sen sürekli kampanyası 11e
tüketiciye öbür biraların bi radan başka bir şey olduğu nu işlemeye başladı. Hakip- leri ile kıyaslamak olarak, onları olumsuzlayarak, tü keticinin zihninde konum lanmak istiyordu. Gerçek bl
ra, «Bira bu kapağın altın dadır» sloganı ile somutlan dı. Tuborg bir türlü zihinler de kalıcı, sürekliğl olan bir kampanya oluşturamadı. Te kel ise her şeyi oluruna bı rakmış gibiydi...
Kampanyaların başladığı o günlerde bira, kendisine ayrılan «bira İçme zamanı» içinde, bir «piknik gezisin de», bir «hafta sonu tatilin de» içilebilecek bir şeydi. O günlerde sorun birayı seç mekti ve birayı sadece bira seçmesini bilen «biracılar» içebilirdi.
Reklamlardaki «biracılar» reis, tasdikçi, itirazcı, ko mik unsur diye dört kafa dardılar. Şakayı seven, hoş sohbet, arkadaş canlısı, faz la kültürlü olmayan, biraz delifişek, gönlügeniş orta ta baka adamlarıydılar. Tıpkı «AksaraylIlar» gibiydiler... O halde Aksaraylılar’m hep si biracı olmalıydı.
Biracılar soyut / somut bir mekanda bir araya geli yor, bir araya gelmelerinin
tek nedeni olan biraya va kit ayırıyor, onu konuşuyor, onun için espriler yapıyor lardı. Böyle böyle Aksaray- lılar'ı peşlerine takan biracı lann «rakı sohbeti»ni «bira sohbetNne çevirmeleri pek vakit almadı Her köşe başın da biten, çam ve seramik kaplı birahanelere de çabu cak alışıverdik.
Bira, geçen dönemde «bi linçli bir seçme» ile bilinçli bir vakit ayırmadan çıkmış, akşam uğranılıp bir tek atı labilen alışkanlık örgütlen mesini (ideolojisini) tamam lamıştı. Böylece akşam dö
nüşü sokakları dolduran
yaygaralar bazı geleneksel töreleri de kırdı.
Biracılar arttıkça, gün gel di «kışın da bira içilir» oldu. Hem artık «evde de bira İÇİ lir»di. Böylece birahaneler den çıkan «biracıiar»m bu alışkanlıkları «eve giderken
bira götürme» alışkanlığı
na dönüştü. Bira, İhracatı nı dahi yaptığımız, tamamı yerli sermaye ile üretilen, bi
• •
zim fabrikalarımızın ürünü idL Niçin lçilmeslndi?
Daha sonraları bira kıt lığı başladı ve giderek had safhasına vardı. Tüketimden fazla bira bulundurmak için «tedbir alıp, birasız kalma mak gerekir»di. Kocalarının melekleri (Charlie'nin me lekleri gibi) olmak isteyen hanımlar kocalanna akşam için iki şişe bira almayı u- nutmayan hanımlardı. Pn* zar günü evde bira olması için dikkatli olmak gereki yordu. TV açıktı ama bak kallar kapalı İdi. Bakalım dolapta biranız var mıydı?
«Biracılartistü» bir yara*
tık olan «Bacanak»m gelme
si bira tüketiminin de doru ğa vardığı günlerdeydi. «Ba çanak» gelip biralarımızı lü
pürdetmeden «çabucak bira
)arımızı devirme»ye başla mıştık.
«Eve gidiyorum eve» ile
biracılar evlerine taşınmaya başladılar. «Evde herkes bi ra içer»di. Toptanca, dede ve torunun şişeleri tokuştu rabildikleri bir yere geldik; Bu aşamada, «bira içebile cek olanın - biracının» ak şam uğrayarak bir tek at>* ması, herhalde her evde so
run olmuştur. Hâlâ «bira-*
cı» ideolojisi İle davranan Aksaraylılar’m su koyver- melerinin bir anlamı yoktıu Herkesle evde akşam yeme ğinde pekâlâ bir bira içebil lirdi. Rakı sofrası gibi ol masa da akşam yemeğini yeme süreleri (TV de seyre derek) giderek uzadı. Evde
bize birasız geçen zaman
kalmadı neredeyse. Hep bi ra içiyorduk: «evde», «ye
mekte». «misafir gelince».
TV seyrederken...
Birahaneler canlılıklarını oldukça yitirdiler. Sohbet yeri olmaktan çıkıp, uzun zaman sessiz dikilüıen (vi deo seyredilen) bir melanko liye büründüler.
Bira içme yer ve zaman larının değişmesi, olayın yi ne de «seçilmiş bir eylem» olmasını değiştirmemişti, ö - nu içmek, artık yapılacak bir eylem olmaktan çıkacak
kadar doğallaşıp (bilinçal
tı) «bir başka şeyin yanında olabilecek bir eylem»e dö nüştü. Bira şişesi elimizin altında, birşey yaparken u- zanacağımız bir yerde ar tık. Şimdi bilincimiz bir şey ler ile meşgul olabilir gibi.4
Ekonomik durumumuzu
TV’den seyreden bir memur olarak, Türk - îş’in demeçle nni İzleyen gazete okuru iş çi olarak, maç seyreden bir
seyirci olarak, bira içtiği
miz bir yere geldik.
Halkımıza «spor yaparken
meşrubatımızı için» diyen
meşrubatçılarımız, «TVde
spor seyrederken bira için»
diyerek herkesi koltuğuna
Î
mıhlıyan bira İmalatçılarımıza çatıyorlar. Coca Cola ve Pepsi, biraya karşı, Tür kiye’de elele verdiler.
Bugün bira İçtiğimizi far kedip / farketmediğimiz bir
ara dönemi yaşıyoruz. Va
şişeyi elimizde tuttuğumuzu unuttuğumuz bir yere gidi yoruz. Bizim için olumlu so
nuçlanan her olgu için da «şerefe bira» kaldırıp azıcık
şişmanlayabiliriz, Toplum-
ca, bira içtiğimizi «farkede* miyor» olduğumuz yere geH diğimizde, yaşanan olgular la bağım da kuramadığımız bir yerdeyiz demektir. Buna da zaten çok az bir zaman kaldı,
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi