ADÖLESAN DÖNEMİNİN BİYOLOJİK, PSİKOLOJİK VE SOSYAL YÖNLERİ
Uzm.Kln.Psk Cenk Adıgüzel
Adölesan (ergenlik) çağı: çocuklukla erişkinlik arasında yer alan, bedensel ve ruhsal alanda önemli değişikliklerin belirdiği, hızlı bir
büyüme ve olgunlaşma çağıdır.
Genel çizgileriyle 12-21 yaşları arasına
rastlayan bu uzun geçiş döneminde, fizyolojik ve psikolojik gerginliklerin yanı sıra, yeni bir kimliğe doğru gitmenin yarattığı sıkıntılar da yaşanmaktadır. Zaten Batı dilerinde
‘adolescence’ diye bilinen bu dönemin sözlük
anlamı ‘büyüme’ anlamına gelmektedir.
Ergenlik dönemi; biyolojik, psikolojik, zihinsel ve sosyal açılardan bir gelişme ve
olgunlaşmanın yer aldığı, çocukluktan ergenliğe geçiş dönemi olarak, gencin
vücudundaki değişiklikler, onu yeni vücut biçimiyle bir gösteriye, kimliğini yeniden ortaya koymaya zorlamaktadır.
Bu dönemde, çok belirgin bir şekilde büyüme ve fiziki değişimler görülmekte olup,
erkeklerde daha anlamlı olmakla birlikte, her
iki cinste de kas gücünde bir artış gözlenir.
Erkekler, bu dönemde kilo kaybedip geç
adölesansta kilo almaya başlamakta; kızlar ise, bütün bu dönem boyunca kilo almakta ve bunu önlemek için başvurdukları diyet
yöntemlerinde genellikle başarısız kalmaktadır.
Erkek çocuklarının çoğu, kızların aksine vücutlarındaki bu değişikliklerden
memnundur.
Ergenlik, çocuklukla yetişkinlik arasında kalan, biyolojik, psikolojik ve cinsel
gelişmeleri içinde barındıran bir ‘ara
dönem’dir ve ergenlik öncesi dönem, 10-12 yai aralığında olup, bu dönem kendi içinde üç kısımda incelenmektedir.
1- Ergenlik Dönemi/Puberte/Erinlik (11-15 yaşlar)
2- Orta Adölesan Dönemi (15-16 yaşlar)
3- Adölesanın Son Dönemi(17-19 yaşlar)
‘Fırtınalı bir dönem’ olarak ifade edilen
ergenlik dönemi, çeşitli kuramcılar tarafından farklı açılardan incelenmiştir.
Bunlardan Eric Erikson, oluşturmuş olduğu
psiko-sosyal gelişim basamaklarında, ergenin temel sorunlarını ‘kimlik krizi’ olarak
belirtmiştir.
‘Bireyselleşme’ yolunda ilk adımları atmakta olan ergen, kendini, ailesinden bağımsız
olarak konumlandırma çabası içine
girmektedir.
Diğer önemli bir teorisyen olan Jean Piaget, zihinsel gelişimi şekillendirdiği kuramında, ergenlik döneminde ‘soyut düşüncenin
gelişimini’ önemle vurgulamıştır.
Elkind ise, ‘ergenlik benmerkezciliği’ kavramı altında ergen davranışını incelemiş ve bir
ergen için, sadece kendisinin önemli
olduğunu belirtmiştir. Bir ergenin acısı kadar
büyük bir acı, sevinci kadar büyük bir sevinç
yoktur ve o, her şeye herkesten daha fazla
duyarlıdır ve kimse onu anlamamaktadır.