• Sonuç bulunamadı

Abdülhamit ile gizli

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Abdülhamit ile gizli"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Sahife 10

A K Ş A M

Son ytdi padişah (İkinci Mahmut, A bdfllmecit, AbdüİAıiı, Murat, Abdülhamit, Roşat, Vafaidgddİn) demirlerinde

Y a s a n : S lIL IY M A N KAMI — Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur — T e fr ik a N o . 17 6

Abdülhamit ile gizli

mülâkatlar

ve verilen

kararlar

Mithat paşa veliaht Hamit efen­ dinin devlet düşünceleri hakkında epey malûmat alıyordu:

O senelerde Yenikapı mevlevi dergâhı şeyhi Osman dede efendi pek itibarda idi. Şeyh efendi il­ mi, irfanile beraber siyasî işlere vukufile de şöhret kazanmıştı.

Abdiilmecit ile Abdülâziz bile dergâha gelirler, şeyh efendi ile musahabede bulunurlardı. Şehza­ delerden şeyhin elini öpenler de olurdu.

Sultan Hamidin halası Adile sultanın kocası Mehmet Ali paşa, sadrıazam Fuat paşa, Mısır hıdi­ vi İsmail paşa, Mısırlı Mustafa Fazıl paşa, prenses Zeynep hanı­ mın kocası Yusuf Kâmil paşa, sul­ tan Mecidin kızı Cemile sultanın kocası Mahmut paşa gibi ekâbir ile sair vüzera ve ricalden Osman efendiye intsap edenler pek çoktu. Bilhassa Mithat paşa şeyh ile hususî sohbetlerde çok bulunur­ du ve ona büyük itimadı var idi.

Bunu bilen veliaht Hamit efen­ di şeyhin nüfuzunu kendi istifa­ desi yolunda kullanmağa karar verdi.

Sultan Muradın hastalığım an­ ladıktan sonra idi; bir gün damat Mahmut Celâleddin paşa vesate- tile Dede efendiye mülakat arzu­ sunu bildirdi.

Şeyh efendi Beşiktaş sarayının veliaht dairesine geldi.

Hamit efendi şeyhe büyük bir hürmet gösterdi; tevazu ile şeyhin elini bile öptü. Şeyh efendiye ik­ ram ettiği koltuğun karşısında bir sandaîyada oturdu, Mevleviliğe muhabbetinden, şeyhe pek derin olan hürmetinden bahsetti.

Söz devlet işlerine intikal eyle­ yince Hamit efendi müteessir ve müieheyyiç bir tavır takındı. İş­ ler pek kötü gidiyordu; vaziyet vahim idi; para yoktu. Devlet ida­ resinin başında bulunanlardan bir çokları nefislerinden başka şey düşünmüyorlardı; Mithat paşa mefiur olduğu hamiyet ve iktidar ile bu dertlere çare bulmalıydı, şehzadenin şeyh efendiden bir ri­ cası var idi.

Ahdüiâzizin haPî üzerine da­ mat Nuri paşa saraydan kaldırdığı elmas ve pırlantaları muvazaa su- retüe sarraf Hiristakiye vermişti. Bunlar milyonlarca lira değerinde idi. Mithat paşa bunları istirdat ederek beytülmaîin ihtiyaçlarına hasr ve sarfedebilîrdi.

Şeyh efendi Allah rızası için bu­ na tavassut etmeli idi;

Tatlı ve samimî bir eda ile gös­ terilen bu kadar derin hüsnü ni­ yet karşısında Osman dede efendi de mütehassis olmuştu.

Bu mülakat bittabi teferrüatile Mithat paşaya aksetti.

Âbdülhamidin biraderi şehzade Nureddin efendi şeyh Osman efen­ di ile Âbdülhamidin mülakatından haber alınca lalasını gizlice mev­ levi dergâhına gönderdi. Şeyh efendiye biraderde münasebetle­ rinde ihtiyata davet etti:

— Biraderimin zahirî tavırları­ ma inanmasınlar. Bizim birader

çok hilekârdır! Korkarım, sonra pişman olurlar! dedi.

Fakat bu haber şehzadeler ara­ sındaki geçimsizliğe atf olundu; işin cereyanına zerrece tesir et­ medi.

[Sultan Hamit biraderinin bu haberinden malûmat aldı; tahta cülusundan sonra çok zaman Nu­ reddin efendi ile dargın kaldı.]

Mithat paşa veliahtin efkâr ve mülâhazatını öğrenmek,' hal ve tavrını anlamak istedi.

Sadrıazamlarla vükelânın mera­ simden maada günlerde veliaht ve şehzadeler ile görüşmeleri salta­ nat de’bine mugayirdi. Fakat sal­ tanat tahtında oturan zatın vazi­ yeti artık böyle bir ananeye ria­ yetten Mithat paşayı variste tuta­

bilirdi.

O da Maslak köşkünde Hamit efendi ile ilk münferit mülâka- tını yaptı.

Veliaht şeyh efendi üstünde bı­ raktığı tesiri Mithat paşa üzerinde de hasıl etti. Kısa süren bu ilk mü- lâkatta Mithat paşa veliahtin cid­ den iyi bir şehzade olduğu hak­ kında edindiği kanaati diğer vü­ kelâya, bahusus Mütercim Rüştü paşaya anlatmağa çalıştı.

Abdülhamit efendi boş durmu­ yordu. Ahrar reislerde, şeyhler ve ülema arasında kendi lehinde iş- liyehiîecek zevat ile vesileler icat ederek münasebet peyda ediyor­ du.

Namık Kemal bey ile Basiretçi A li efendi, Ahmet Mithat efendi, Ceridei Havadis muharriri Sürey­ ya efendi gibi üdebayı ve gazete­ cileri, Yenikapı mevlevî şeyhin­ den başka nakşibendî şeyhi Sa­ dık, hüdayî şeyhi Mehmet efendi­ leri, kazasker Seyfeddin, Gürcü Şerif, fetva emini Kara Halil, mü­ derris Şakır ve Alâiyeli Abdullah efendiler gibi en benam ülemayı bu suretle kendi için çalışacak, hiç olmazsa aleyhinde bulunmaya­ cak vaziyete getiriyordu.

Mithat paşanın Abdülhamit efendiyi iclâsa meyli kâfi değildi. Mütercimi de bu noktaya imale etmek lâzımdı. Aralarında cere­ yan eden müzakereler • üzerine Rüştü paşanın da Abdülhamit efendi ile görüşmesi takarrür etti.

Mithat ve Rüştü paşalar Kâğıt­ hane çifliğinde veliaht ile müla­ katta bulundular.

Kurnaz Abdülhamit efendi iki paşaya tatlı diller dökmekte, ken­ disinin hüsnü niyeti hakkında katî teminat vermekte hiç kusur etme­ di. Sultan Muradın halinden, sal­ tanatta tebeddül ihtimalinden bahsolundu.

Abdülhamit efendi Mütercim Rüştü paşaya devlete ettiği büyük hizmetleri görüp öğrendikçe mem­ nun ve müftehir olduğunu, Mithat paşaya devlet ve milleti terakki- yata mazhar etmenin artık katî bir vücup altına girdiğini söylüyordu; her ikisine hürmet ve muhabbet gösteriyordu. Onda hırsıcalı yok­ tu! O muhterem büyük biraderinin yakında sıhhat ve afiyet iktisap

eylemesini halisane temenni eyli­ yordu !

Bu mülakatta babası makamın- j da addettiği Mütercim koca Rüştü paşanın elini bile öpmüştü!

Mithat ve Rüştü paşaların Abdül­ hamit efendi ile görüştükten son­ ra hakkında müsait bir fikir hasıl etmezlerse başka bir şehzadeyi ic- lâs eylemek fikrinde oldukları hakkında bir rivayet vardır. Bu rivayet sahih olsa bile bu müla­ kattan sonra buna artık lüzum his- , sedilmemiş olacak, ki Rüştü ve Mithat paşalar ne Mehmet Reşat efendi ile, ne diğer bir şehzade ile görüşmemişlerdir.

Mithat paşanın Abdülhamit ] efendi ile Kalender köşkünün üs­ tündeki sırtta bulunan küçük dai­ rede bir gece üçüncü bir müla­ katta' bulunduğu da söylenir.

Abdülhamit Mithat paşaya kar­ şı daima teceddütperver görünü­ yordu; daima son derece nezaketli davranıyordu.

Bu mülakatlarda Mithat paşa ile Abdülhamit efendi arasında şu noktalarda muvafakat ve mu­ tabakat hasıl olmuştu:

1 — Tanzimatı hayriye ile bahş ve temin edilen hürriyet ve müsa­ vatın ikmali için devletin şekli meşrutiyete kalbediîecek; bu bap- 1 ta takdim kılınacak kanun lâyiha­ sı tetkik, kabul, ilân olunacak;

2 — Abdülâziz devrindeki is­ raflar, suiistimaller yüzünden dev­ letin mâliyesi pek ziyade bozul­ muş, itibarı kırılmıştır; mütevazin bir bütçe tanzimi için umumî ma­ sariften icra edilecek tenkisat me­ yan; n da sarayın masrafı da azaltı­ lacak, sarayları dolduran erkek, kadın hademe ile car iyeler çıkarı­ lacak ve azat edilecek; saray mas­ rafı için maliye hâzinesinden alı­ nacak para miktarı muayyen ola­ cak. - Sultan A ziz gayri mahdut surette para çekerdi.

-3 — Devlet işlerinden vükelâ mesul olacak. Maruzatın tastikleri ve cevapları gecikmiyecek.

Bu umumî ve esaslı maddeler­ den mada Namık Kemal beyin başkâtipliğe, Ziya beyin de baş mabeyinciliğe tayinleri Sultan Ha- mitçe kabul edilmişti.

Abdülhamit efendi bu teklifle­ re karşı memnuniyet ve şükran bi- ■ le gösteriyordu. (Arkası var)

"

ü â n k

/T

k o i

S

r ç

!—

İTALYANA

Sermayesi Liret 700,000,000 İhtiyat akçesi. Liret 580,000,000

Merkezi İdare: M İ L A N O İtalyamn başlıca şehirlerinde

Ş U B E L E R

İngiltere, İsviçre; Avusturya; Maca­ ristan, Çekoslovakya, Yugoslavya; Lehistan, Romanya, Bulgaristan, Mı­ sır, Amerika Cemahiri Miıübehidesi, Brezilya, Şili, Uruguay, Arjantin,

Peru, Ekvatör ve Kolutııbiyada Afilyasyoıılar

İSTANBUL ŞUBE MERKEZÎ Galata Voyvoda caddesi Karaköy 1

Palas (Telef. 2641 /2/3/4/Ö) Şehir dahilindeki acenteler: îstanbulda: Alalemciyan hanında i Telef. 2821. Beyoğluuda: İstiklâl H caddesi Telef. 1046. Kambiyo dairesi 1 Borsada Telef. 1718.

(2)

Sahife 8

A K Ş A M

Son yedi padişah (İkinci Mahmut, AbdfUmccit, AbdûlAm. Murat, AbdOlhamit, Reşat, Vahideddin) devirlerinde

Abdülhamit İngiliz sefirine haber

göndererek bol vaitlerde bulunuyor!

Abdülhamit ile mülakatlar hak­ kında mühim bir rivayet ortaya çıkmıştır: Bu da Abdülhamit efen­ dinin Mithat paşaya: «Sultan Mu­ rat afiyet kesbeylediği halde rıza- sile saltanat tahtını gene ona bı­ rakacağına» dair bir senet verdi­ ğidir. Fakat böyle bir varaka hiç bir tarafta neşredilmemiştir.

Acaba bu bir efsane midir? Mithat paşanın «Tabsarai ibretinde» Sultan Azizin katli da­ vasında muhakeme için İstanbula gelmeden evvel ve daha İzmirde iken zevcesine gönderdiği şu mek­ tup neşredilmiştir:

(Siyah çantanın iç gözünde mavi bir zarf derununda cülusu hümayuna ait evrak b’ ^unduğun- dan ileride varisi saltanat olan zata teslim olunmak üzere Lon- drada (6) numaralı East İndia Avenuede mukim sarraf M. Me- yere gönderilmesi ve olmadığı takdirde memurinin eline geçme­ mesi için mahvedilmesi lâzımdır.) Cülûsu hümayuna dair bu ka­ dar tehlikeli sayılan evrak ne idi? Ne oldu?

Mithat paşanın hanımı tarafın­ dan bu M. Meyere gönderildi m i? Yoksa o günlerde korkularak mahv mı olundu?

Bu noktanın Mithat paşa aile- since, bugün artık tenviri icap edeceği kanaaiındayım.

Mithat paşazade Ali Haydar beyefendi bu evrakın akibeti ve muhteviyatı hakkında malûmat ve izahat vermek lûtfunda bulu­ nacaklar m ı?

1885 senesinde İtalyan tebaa­ sından Toledo isminde bir komis­ yoncunun bu senedi ele geçirdiği, 10,000 lira verilirse teslim eyliye- bileeeği Abdülhamide arzolunmuş, fakat bunun şantaj olduğu o vakit anlaşılmıştı.

Abdülhamit efendi saltanata bittabi heveskâr idi. Fakat vakit ve işler fevkalâde karışıktı. Sul­ tan Muradın taraftarları da çoktu. Bu Abdülhamidi vehme, vesvese­ ye düşürüyordu. Bir taraftan:

— Ben meşrutiyet ve meşveret usulüne müpteni olmıyacak bir hükümeti kabul etmem!

Deyip Mithat paşa gibi hürriyet fikirleri reislerinin meramlarına muvafakat gösterir iken diğer ta­ raftan biraderinin delilikten kur- tulamıyacağınm tıbben ve hal’ i lüzumunun seran sübut bulmasını istiyordu.

Redif paşa bir gün damat Mah­ mut paşa ile âmetçi Mahmut Ce- lâleddin beye:

— Eğer sadrıazam bu cülûs maslahatını biraz daha tehir eder­ se biz çaresine bakacağız!

Diyerek asker kuvvetinin işe karıştırılacağım ima etti.

Mütercim Rüştü paşa hal’ işinin ecnebiler üzerinde yapacağı tesiri anlamak için ağustosun yirmi be­ şinci günü Tarabyaya giderek İn­ giliz sefirim ziyaret etti.

— Viyanadan getirilen meşhur doktor Lidersdorf Sultan Muradın i fakat bulup bulmıyacağı ancak bir kaç ay sonra malûm olabile­

ceğini söylemişti. Bu müddet zar­

fında odadan dışarıya çıkarılma­ ması da onun tavsiyesi iktizasın­ dandır!

Şeker bayramı yaklaşıyor. Bay­ ram günü padişahın halka gözük­ mesi lâzımdır; doktorun verdiği talimatın icrası kabil olamıyacak. Diğer taraftan şayet Sultan Murat afiyet kesbeder de muvakkat bir hastalık zamanında kendini bir tarafa atılmış bulursa bu hal ne derece esef ve gamı mucip olur? Bu bapta reyiniz nedir?

Diye istifsarda bulundu. İngiliz elçisi şu cevabı verdi:

— Bu derece nazik bir mesele hakkında İngiliz elçisi sıfatile kati bir rey vermeme bittabi in­ tizar etmezsiniz. Bu meselede ha­ tırdan uzak tutulmamak lâzım ge­ len şeylerin evvelkisi vatanınızın saadetini gözetmektir. Hükümda­ ra hizmet etmek ikinci gelir. Bun­ ların her ikisini lâyıkile ifaya ça­ lışmak zimmete vacip ise de va­ tanın saadet ve selâmeti hüküm­ darın iktidarsızlığından dolayı tehlikeye girerse tehlikenin izalesi ve refi için her türlü fedakârlığa teşebbüs etmek tahsine şayan ve müdebbirane bir hareket olur.

Osmanlı düşmanı Rus elçisi İg- natiyef padişahın halini fırsat bi­ lerek ortalığı ifsat edecek her tür­ lü şayialar çıkarıyor, kendisini Rusyaya avdet etmek üzere hazır­ lık üstünde gösteriyordu.

— Benim Rusyaya avdetim ar­ tık İstanbulda elçiler için bir iş kalmadığmdandır. Devleti aliye hükümeti şimdi bir başı bozuk hü­ kümetidir! Padişahları delidir. Böyle bir padişah nezdinde elçi­ lik edilemez!

Diyordu. İstanbulda dedikodu çoğalıyordu. Bu halin devamı hü­ kümet için hakikî bir tehlike teş­ kil ediyordu.

Ağustosun yirmi atlmcı günü Abdülhamit efendi İngiliz sefirine emel ve niyetleri hakkında temi­ nat vermek fikrile iyi görüştüğü İngiliz Vods paşayı (1 ) Sir Elyote gönderdi. Bu vasıta ile sefire ef­ kârını şu yolda bildirdi:

— En baş maksadım İngiltere 1

(1) Bu İngiliz Vods paşa Hobarfc paşa ile Abdûlâziz zamanında donanmaya alınmışlardı. Vods paşa Avrupa seya­ hatinde şehzade Hamit efendi yanında bulunmuştu.

devletinin delâlet ve nasihatine imtisal yolunu tutmaktır. İngiliz mavi kitaplarını tercüme ettiriyor ve dikkatle mütalâa eyliyorum. İngiltere ile Osmanlı devleti ara­ sındaki dostluğa Bulgaristanda zuhur eden ahval dolayısile halel gelmesine taaccüp etmiyorum. Parlâmentoda Türklere karşı kul­ lanılan ağır sözlerin bile haklı ol­ duğunu itiraf ederim. Hükümet idaresi elime geçtiği halde cari olan suiistimallerin menine çalışa­ cağım. İsraf nevinden her türlü sarfiyata nihayet vereceğim. A la ­ caklıların alacaklarını tedricen tesviye ettireceğim. Maliye işlerini kontrol ederek hırsızlığın önünü alacağım! Ahaliyi ve matbuatı hür bırakacağım. Politikaya, ülûm

ve fünuna dair müzakere ve mü­ nakaşalara mezuniyet vereceğim. Velhasıl millet ve devlet idaresin­ de tutacağım usul ve meslek her suretle geniş ve hürriyetperverane olacaktır.

İngiliz elçisi bu kadar bol vait- lere itimat caiz olamıyacağmı sez­ di; veliahtin padişahlığında tuta­ cağı meslekin hakikatini az, çok öğrenmeğe merak etti. Abdülha- midin efkâr ve hissiyatı hakkında Vods paşayı isticvaba başladı. İngiliz paşa efendisinin zekâvet ve kabiliyetini son derecede met­ hetti. Arada Abdülhamidin vüke­ lâ nüfuzu altında kalmamağı tas- mim etmiş olduğunu, halen man­ sıpta bulunanları da mümkün ol­ duğu anda defetmeğe hahişker bulunduğunu ağzından kaçırdı.

Bu sözler Abdülhamidin mev­ cut vükelâ heyetine karşı kalben garaz beslediğini ve şahsî hükü­ met suretile saltanata meyyal bu­ lunduğunu işrap eyliyordu. Hal­ buki kanunu esasî hükümdarın kuvvet ve kudretini tahdit ve ten­ kis edecekti.

Sir Elyot bunlardan Abdülha­ mide kanunu esasiyi kabul ettir­ mek ve meclisi mebusanı açtırmak Mithat paşanın düşündüğü kadar kolay olamıyacağmı anladı. Fakat Sultan Muradın deliliği karşısında saltanatta tebeddül vukuunu me­ ne kalkışmak bittabi kendisi için düşünülecek ve tutulacak bir yol

(3)

A K Ş A M

Son yedi padişah (İkinci Mahmnt, AbdOlmecit,

AbdalA»!*,

Murat, AbdOlhamlt, Reşat, Vahıdeddin) devirlerinde

Y a z a n : S Ü L E Y M A N KANI — Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur Tefrika no

.

179

Cevapları henüz verilememiş olan

bir çok niçinler

Sabah olunca (11 Şaban 1293 -

31 ağustos 1876) Abdülhamit efendiyi Beyoğlu yolile Topkapı sarayında Mecidiye köşküne gö­ türdüler. Abdülhamit oradan hır- kai saadet dairesine gitti.

Fetvayı getirecek olan şeyhül­ islâm efendi gecikiyordu. Hamit efendi bundan sıkılmağa başla­ mıştı. Havas arasında bu teehür- den bahsolunurken Yenikapı Mev- levihanesi şeyhi Osman dede efendi:

— Fetva beklemeğe ne hacet? Biat için icmal ümmet vardır. İc­ mal ümmet ise fetvadan kavidir!

Dedi. Tam bu sırada şeyhülis­ lâm Haşan Hayrı efendi yeşil at- laslı fetva torbasile geldi.

Saat dördü çeyrek kadar - ezani - geçiyodu.

Davetliler kubbe altında topla­ nınca sadrıâzam Mehmet Rüştü paşa avlunun ortasına doğru bir kaç adım yürüdü; sağı, solu süz­ dü; rıkkatâver bir mukaddeme bastetti:

— Efendilerim! Sultan Murat hazretleri bir . zatı melâiksemat olup cülûslarmdan on, on iki gün kadar idarei saltanatta ikti­

dar gösterdiler. Sonra gayri ka­ bil ifakat bir maraza müptelâ ol­ dular Kuvve! müiekkirelen tam

bir zaafa uğradı. Gerek tedavi için Avrupadan getirilen müte­ hassıs, gerek memleketimizce ha- zakatları mücerrep doktorlar zatı şahanelerini defeat ile muayene ve mualecelerle tedaviye çalıştı­ lar.

Vüs’ü beşerin müsait olduğu ça­ relere tamamile müracaat edildi, ifakatlerine etibba muktedir ola­ madılar. Nihayet tanzim ettikleri raporda bu illetin define çare ve ifakatleri memul olmadığını bil­ dirdiler. Masum padişahımızın şu derde düşmesi cümlemizi mahzun ve dilhun eyledi.

Şeri şerifin tayin eylediği müd­ det zarfında ifakatlerine intizar edildi. O müddet te geçti. Haki­ kati hal bu merkezdedir. İcabı se­ rîsi ne ise beyan buyurulsun.

Bu sözleri ihtizazdı bir şada ile eda ederken cebinden beyaz men- > dilini çıkardı; gözlerini sildi.

Mithat paşa sadrıazamm sözle­ rini teyiden beyanatta bulundu:

— Bu devlet padişah olmayınca idare edilemez. (1 ) Mesail ve me- şagili küliiyede merci, padişahtır. Tedvirinde muztar kaldığımız müşkül ahval istiftaya kavi lüzum gösterdi.

Diyerek durdu. Şeyhülislâm Hayrullah efendi fetva emini Ka­ ra Halil efendiye baktı; eline bir varaka verdi; bu hal’ fetvası idi; Halil efendi bunu cehren okudu.

Bu fetva şöyel yazılmıştı: (İmamülmüslimin cununu mutbik ile mecnun olmakla imametten maksut fevtolsa uhtesinden akti imamet münhal olur mu. Beyan bııyurula. Elcevap allhü âlem olur.

Ketebehülfakir Haşan 1

[1] Büyük ihtilâlden evvel Fransanm da Rralsız idare edilemiyeceği zamıo*

■nurdu!

A fa aııhü.

İkinci fetva okunmadı.

H al’ in tamam olacağını anlıyan Sultan Murat taraftarları meyus oldular.

Mabeyin başkâtibi Sadullah bey ağlıyordu. Diğerleri göz yaş­ larını tutmak için cebri nefseyli- yorlardı.

Damat Mahmut, Redif paşalar­ la diğer bir kaç zat ise sadrıaza- mm etrafını alarak beşaşetle söz söylüyorlardı.

Meclisi umumîde bulunanların cümlesi başları eğilmiş, büht ve sükût içinde kaldılar. İstizah ve iti­ raz eden çıkmadı. «Takdiri Rab­ baniye imtisalden başka» çare gö­ ren olmadı!

Sadrıâzam ve şeyhülislâm ile Mithat paşa hırka dairesine gide­ rek fetva nüshalarının ikisini de Abdülhamide arzettiler.

Umumun ittifakile hilâfet tah­ tına cülus karargir olduğunu söy­ lediler; kendisini biat resminin icrası için Babüssaade önüne konu­ lan tahta davet eylediler.

Abdülhamit iki fetva nüshasın­ dan (cünunu mutbik) mefhumunu ihtiva eden fetvayı tercih ile ya­ nında hıfzetti.

Usul üzere taht babıhümayun önüne kurulmuştu.

Bir ara Sultan Murat taraftar­ larının bir suikast yapmaları ih­ timali düşünülerek biatin Babüs­ saade dahilinde arz odasında ya­ pılması istenilmiş ise de sadrıâ- zam :

— De’be mugayirdir! Diye razı olmamıştı.

Biat vaki oldu. Yüz bir top atıldı.

Abdülhamit arz odasına çekil­ di. Orada hal’ ı tebliğe Rıza ve Na­ mık paşaları memur etti. Şeyülis- lâm tarafından da İstanbul kadısı Halit efendi intihap edildi.

Sadrıâzam mabeyin başkâtibi Sadullah bey ile Valide kâhyası Salih efendiyi celbetti. Sultan Mu­ radın icmaı ümmetle ve şerişerif muktezasmca hal’olunduğunu Sul­ tana tebliğ etmelerini, Sultan Mu­ radın kapalı araba ve ihtiram ile Çirağan sarayına serian nakline bakılmasını emreyledi. İkisine de memuriyetlerinden münfasil ol­ duklarını da bildirdi.

Heyet Beşiktaş sarayına gitti. Sadullah bey ve Salih efendi keyfiyeti Şevkıefza Valide Sul­ tana bildirdiler. Kadın biraz ağ­ ladı. Nihayet sarayın serian tahli­ yesi lüzumunu takdir etti. İçeride lâzım gelen emirleri verdi. Sultan Murat harem bahçesinden arabaya konuldu. Çirağan sahilsarayma gö­ türüldü. Nakil işinin bittiği saray­ dan telgrafla sadrıâzama bildi­ rildi.

Bunun üzerine Hırkai saadet önündeki dairede habere munta- zır olan yeni padişah Yalı köşkü­ ne indi. Hazırlanmış saltanat ka­ yığına binerek Dolmabahçe sara­ yına gitth Denizden geçerken do­ nanmadan toplarla selâmlandı. Vükelâ ve rical hane ve yalılarına döndüler.

Beşinci Sultan Muradın tedavi­ sine fennî bir surette bakılmamış

olması ecnebi dostlarının protes­ tolarını celbetmiştir.

Fransızca neşredilen (Devlet mahpusu beşinci Murat) ve (Res­ mî Türkiye) de şu yolda müteessi- rane mütalâalar yürütülmektedir:

(Abdülhamidin cülûsunda yüz­ lerde ancak hayret ve keder oku­ nuyordu; o kadar muhtelif unsur­ lardan terekküp eden halkın emel ve ümidinde aldandığı, esef ve yeis hislerinde müşterek bulunduğu anlaşılıyordu. Mesut hayal yeis ve hakikat karşısında silinmişti. Te­ vekkül vaziyete hâkim oldu.

Vükelânın hareketine karşı ale­ nen ne muhalefet vaki oldu; ne de tasdik; tenkitler sakitane ya­ pıldı. Düşündüğünü söylemek ce­ saretini kimse gösteremedi.

Sultan Muradın cülûsunda hal­ kın gösterdiği sevinç ile Sultan Hamidin cülûsundaki nevmidi ve yeis arasında ne tezat! Matbuat yalnız hadiseyi kayt ile iktifa et­ ti. (Türki) gazetesi buna iskat ve hal’ demiş iken (Levant Herald) saltanatı terk tabirini yazmıştı.

Bir mecnun saltanatı 4ıasıl terk ve ferağ edebilirdi?

Sansür Levant Heraldı bu keli­ meyi kullanmaktan menetti. Şey­ hülislâm Haşan Hayrullah efen­ dinin verdiği fetva ülemanm taz­ yikimle ancak iki ay sonra neşredil/-di.

Bu (niçin) lere biz de şu sualleri ilâve edelim:

Sultan Muradın cinneti hakkın­ da etraflı malûmat verecek olan bu rapor acaba Sultan Hamit ta­ rafından mahv mı edilmiştir? Sul­ tan Hamidin mahremiyet daire­ sinde bulunmuş olanlardan bu ra­ poru görenler veya görenlerden hakikî melini olsun işidip zapte- denler yok mudur? Sultan Hamit sarayından evrak hâzinesine nak­ ledilen kâğıtlar arasında bu rapor aranılmış ta bulunmamış mıdır?

Bu suallere cevap verecek bir tarih meraklısı hakikatin meyda­ na çıkmasına hizmet eyliyecek, zahmeti bu suretle boşa gitmiye- cektir.

Niçin? doktor Lidersdorfun ra­ poru neşredilmedi! Niçin?

Lidersdorfun gösterdiği tedavi usulü takip olunmadı. Niçin?

Lidersdorfun avdetinden sonra Sultan Murat yine Kapoleonun te­ davisi altında bırakıldı. Niçin?

Kapoleon Sultan Muradın şi­ fa bulamayacağını, yakında öle­ ceğini iddia etmişti. Lidersdorf ise iki ayda sıhhatini iade edece­ ğini temin ediyordu. Karşı, kar­ şıya bulundurulan bir mütetabbip ile bir mütehassıstan mütetabbip tercih edildi.

Niçin?

Bu niçinlerin cevabını vicdani umumî versin!

Şüphe edüemiyecek bir şey varsa o da Sultan Muradın dok­ tor Kapoleonun tedavisile Valide Sultanın oğlunun başına musallat ettiği üfürükçü dervişten kurtul­ duktan sonra halinin iyiliğe yüz tuttuğudur!]

(4)

Sahifc 8

A K Ş A M

Son yedi padişah (ikinci Mahmut, AbdOlmecit, AbdBlâak. Murat, Abdülhamit, Reşat, Vahideddin) davirlarinda

Tefrika

no

. 181

Yazan : SÜLEYM AN KANI

— Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur —•

İkinci Abdülhamit devri, yeni

padişahın kılıç alayı

Topkapı sarayındaki cülus res­ minden ve biatten sonra ertesi günü saltanat tebeddülüne dair gazetelere şu mealde muhtasar bir fıkra dercettirilmişti:

(Sultan Muradın cülusundan bir kaç gün sonra müptelâ olduğu illetin tedavisine hayli vakit çalı­ şılmış ise de kaderin ezelî hük- mile matlup netice hasıl olamadı. Devlet şimdiki gaileler ve ihtiyaç­ lar münasebetile fevkalâde bir gayrete ve Sultan Murat ta isti- rahttie muhtaç olduğundan şerişe- rif tarafından verilen fetva mu­ cibince saltanatın meşru varisi Sultan Abdülhamit dün saat beşi çeyrek geçerek Osmanlı tahtına cülus buyurdular.)

Bu fıkrada bahsedilen malûm fetva o gün gazetelere verilmemiş­ ti. Fetvanın neşrolunmaması Is- tanbuida ve taşrada hayli dediko­ duyu intaç eylediği anlaşılması üzerine Sultan Hamidin cülusun­ dan iki ay kadar sonra bunun su­ reti gazetelere verilmeğe mecbu­ riyet hissedilmiştir.

Sultan Hamit tahta cülusundan sonra payitaht ile memleketin her tarafında üç gün, üç gece şenlik yapılması emrolundu.

Beş vakitte her taraftan toplar stildi. Gemiler donandı. Geceleri havaî fişekleri atıldı, mahtaplar yakıldı.

Umumî biat ve tehniyetin şaba­ nın on beşinde icrası kararlaştı. Bunun için teşrifat dairesinden yazılan tezkerelerle mülkiyeden saniye rütbesi ashabile diğer ta­ riklerden bu rütbenin muadille­ rine sahip olanlar ve cemaat re­ isleri Dolmabahçeye davet edildi. Sarayın büyük salonunda topla­ nıldı.

Bu salonun öte tarafındaki oda­ da bekliyen Sultan Abdülhamit müneccimbaşı tarafından tayin olunan «eşref saatte» yani ezanî saat beşi yirmi dakika geçerken salona girdi. Sadrıazam ve bir kaç paşa etrafını alarak tahta oturttular.

Nakihüleşraf mutat duasını okuyarak biat resmini icra ettik­ ten sonra sadrıazam, şeyhülislâm ile Şerif ve diğerleri mertebelerine göre takım takım, sınıf sınıf biate başladılar.

Banka ve sarraflar heyetinin tehniyeti esnasında (İtibarı Umumiı

Osmanî) bankası direktörü M. Jan Lorando heyete vekâleten bir nutuk irat eyledi.

(Yeni padişah asrında malî, ti­ carî, sınaî işlerin terakkiye maz- har olması memul bulunduğundan bankalarca da bu hususta müm­ kün olan gayretler sarfedileceğini teminen) beyanatta bulundu. Sul­ tan Hamit te bu yolda büyük him­ met göstereceğini söyliyerek mu­ kabele etti.

Sultan Hamit ruhanî reislerin tebriklerine de:

— Tebrikâtmızdan memnun ol­ dum. Memleketimizin mamuriye- tinden, tebaamızın kanunlardan istifadelerde refah ve saadetle­ rinden başka bir şeyde emel ve hevesim yoktur. Her sınıf tebaamın

meşru haklarından mütesaviyen mütena’ im ye müstefit olacakları­ nı filî eserlerle göreceklerdir. On­ lar da kendilerine ait vazifeleri lâyıkile takdir ederek ona göre hareket eylemelidirler.

Yolunda sözlerle mukabelede bulundu.

Bu teşrifat bitince herkes da­ ğıldı. Yalnız vükelâ kaldı.

Sultan Hamit vükelâyı sureti hususiyede huzuruna kabul ede­ rek devlet işleri hakkında kısaca fikir ve mütalâa teatisinde bu­ lundu.

Sultan Murat zamanında kanu­ nu esasî bahsi efkârı istimzaç de­ recesinden ileri gidememiş, efkâr­ da hayli teşettüt ve ihtilâf görül­ müştü. Sultan Hamit bunu iyice biliyordu.

Bu mecliste vükelâya bir çok iltifatta bulundu. Mutasavver icra- at ve ıslahat sözleri üzerine ittihat ve ittifak lüzumundan bahsetti:

— Devletimizin halini düzelt­ mek, müstakbelini temin eylemek için ittifaka muhtacız. Nazarım­ da ittifak her kuvvete faiktir ve heyeti vükelâdan başlamalı, taba­ ka, tabaka herkesin zihninde yer- leşmelidir. Fiiller de daima bu noktaya teveccüh etmelidir. Bu encümenin - içtimain - tertibi bey­ ninizde zeval bulmaz bir ittifak rabıtası tesis etmek maksadına mübteni olduğundan ümit ederim ki siz de bu niyetimi hüsnü telâkki edersiniz. Bunun için ittihat me­ selesini daima filen isbat eyleme­ nizi emir ve tavsiye eylerim.

Saltanatı esnasında vükelâ ve halk arasında teşettütü en ziyade iltizam etmiş, bu hali idame için yapmadığını koymamış olan Sultan Abdülhamidin bu sözleri atide kendi efal ve harekâtile ne par­ lak ve muzır bir tezat teşkil ede­ cektir!

Abdülhamit yalnız vükelânın değil, halkın da meyil ve muhab­ betini celp için cülûs günü İstan­ bul gazetelerinde şu mealde bir fıkrayı neşrettirmişti:

«Saltanat varisi şehzade A b ­ dülhamit efendi iki gündenberi hiç bir yiyecek şey kabul etmiye- rek Hırkai şerif dairesine kapan­ mıştır. Milleti islâmiyenin selâ­ meti, şevket ve saadeti esbabını istikmal emrinde muvaffak olmak için peygamberin ruhaniyetinden istimdat ile meşgul olmuştur!»

Saray takımmca Abdülhamit zekâ ve şeytanetçe tevekkeli kar­ deşlerinin hepsine faik addolun­ mazdı!

Abdülhamit Mütercim Rüştü paşa ile konuşurken:

— Dün son defa olarak sakalı­ mı kendim tıraş ettim!

Demesile Rüştü paşa:

— Efendimiz kendi işlerini ken­ dileri görürler. İnşallah daima gö­ receklerdir de!

Yolunda imalı bir cevap verdi. Mütercim paşa Abdülhamidin dilinden en iyi anlıyabilecek ka­ biliyette idi. Yeni padişahın hal ve şanını görerek emel ve arzula­ rını ilk evvel o keşfeylemişti!

Abdülhamit cülûsunda askere

cülûs atiyesi olarak yüz bin Hra ihsan etti. Hâzinede akçe olma­ dığından bu para istikraz ile te­ darik olundu.

Kılıç alayının şabanın on seki­ zinde icrası kararlaştı. Bunu seyir için etraftan hayli halk İstanbula geldi. Haliç vapurları durmayıp adam taşıyorlardı.

Sokaklarda müsait yerlerde ke­ revetler yapıldı. Bu kerevetlerde bir kişilik yer iki mecidiyeye ka­ dar kiralandı. Şehzadelere maliye nezareti binası tahsis edildi. Beş çifte kayıklarile gelen sefirlere sur haricinde ve Eyüp üstünde dört çadır hazırlandı. (Elçilere burada bir öğle yemeği verilmiştir.)

Bunların biraz ilerisinde mute­ ber davetliler için diğer bir çadır daha kuruldu.

Sultan Hamit kılıç alayında fe­ sine sorguç takacaktı. Bunun için içerisi mukavvalı bir fes lâzımdı. Bu fes vaktinde hazırlanamadı. Sorgucun mukavvasız fese takıl­ ması tecrübe edildi. Sorguç hep arkaya gittiği için nihayet bun­ dan vazgeçildi.

Alayda solak ve peyklerin baş­ larında tüyler ve sorguçlar vardı. Asker ve hademenin müzeyyen li­ basları nazarlara pek hoş görü­ nüyordu.

Kılıç alayının nasıl yapılacağı bir gün evvel bir programla tesbit ve gazetelerle ilân edilmişti.

O gün limandaki Türk ve ecne­ bi bütün gemiler bayraklarla do­ natıldı.

Hünkâr davetlileri ve seyircileri programda muayyen vakitten iki saat fazla bekletti.

Bu ihmale karşı halk arasında mırıldanmalar işitilmeğe başlan­ dığı sırada padişahın hareketi Dolmabahçedeki bataryanın attığı yedi topla umuma bildirildi. Bu işarete Sarayburnunda ve zırhlı­ lardaki toplar cevap verdiler.

Limandaki ecnebi harp gemile­ ri de toplar ile selâm resmini ifa eylediler.

En önde ikisi yedi çifte üç ka­ yık yol açıyordu; bunlara saray memurları ve yaverleri binmiş­ lerdi.

Sultan Hamit teknesi beyaz, tâ­ ki müzehhep önünde kanatları açık bir kartal görünen saltanat kayığında kenarları sırma ile mü­ zeyyen kırmızı kadifeli bir mah- feldeki tahtında oturuyordu. Y a ­ nında damat Mahmut paşa ile ma­ beyin feriki İngiliz Sait, seryaver Mehmet paşalar vardı. Bu on dört çifte kayığın hamlecileri hep be­ yazlar giymişlerdi.

Hünkâr kayığının arkasında iki yüz metre mesafede şekil ve ziy­ netçe ona benzer diğer bir kayık daha geliyordu; bunda da şehza­ deler bulunuyordu. Bunu da sa­ ray erkânının üç kayığı takip ey­ liyordu.

Unkapanı ve Karaköy köprüleri açıktı. Kayıklar (Mahmudiye) nin önüne gelince bu koca gemi yüz yirmi topunu birden ateşledi.

(5)

ye^ (ikinci Mahmut» AbdOlmecit, Abdülâılı. Murat, Abdülhamit, Reyat, Vahideddin) devirlerinde

Y a za n : SÜLEYM AN KANI

Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur

Tefrika

no

. 182

Abdülhamidin çocukluk zamanı,

dersten kaçması, entrikacılığı

Abdülhamit Eyübe çıkınca ata

bindi. Eyüp camii kapısına kadar böyle at ile gidecekti. Kapıya varmadan atından indi. Ellerini kavuşturdu. Dindarane ve zahida- ne bir tavır takınarak ağır, ağır yaya yürümeğe, hafif, hafif zik- rü tevhit eylemeğe başladı; Haz- reti Eyüp türbesi önünde eğilerek bu suretle mahfeli hümayuna girdi.

Abdülhamidin kılıç alayındaki b*\ tavır ve hareketinden o gün­ lerde İstanbul halkınca, bahusus kadınlar ve müteassıplar arasın-' da takdirlerle çok bahsolundu! (1)

Camide kılıç takınma merasimi Konya çelebisi tarafından ifa olunduktan sonra Abdülhamit ta­ kımları som sırma beyaz bir arap atına binerek alayla ve alkışlar arasında karadan Edirnekapısı yolile avdet etti.

Önünde sırma şeritli kırmızı el­ biseli saray kavasları gidiyor, bun­ ları saray zabitleri, yedekte atlar götüren seyisler, rütbe ve memuri­ yetlerine göre sıra ile memurlar ve ülema takip eyliyordu. Çoğu şişman adamlar olan bu son ka- filedekilerin düşmemeleri için yanlarında ikişer uşak bulunuyor­ du!

Bundan sonra mızraklı süvari askeri ile asker erkânı, vükelâ, şeyhülislâm geliyordu.

Bunlardan sonra da padişah göründü; glâse eldivenli ellerile dizginlerini tuttuğu atın üstünde âdeta ince, uzun boylu bir adam gibi duruyordu f Yüzü solmuş, göğ­ sü helecandan kalkıp iniyordu. Sade bir libas giyinmişti. Göğsün­ de murassa Mecidî ve Osmanî ni­ şanları var idi.

Arkasından damat Mahmut pa­ şa takip ediyor, saray ümerası ve yaverler de geliyordu.

Yeni padişah elçi çadırları önün­ den geçerken, mabeyin feriki Sait paşayı elçilerin en kıdemlisi olan İngiliz elçisine göndererek ilti­ fatta bulundu.

Şehre dahil olduktan sonra Y a ­ vuz Sultan Selimin, babası Abdül- mecidin, Fatih Sultan Mehmedin türbelerini ziyaret etti; Topkapı sarayına girdi. Hırkaişerif dairesi­ ni de ziyaretten sonra ikindide deniz yolile ve saltanat kayığile Dolmabahçe sarayına döndü.

Bir hafta sonra tekrar Topkapı sarayına, oradan eski Alipaşadaki Hirkai saadet dairesine gitti.

Şeyhülislâm Haşan Hayrullah efendi ile şeyhler meclisi reisi Os­ man efendi huzurunda hırkayı zi­ yaretle sakal bıraktı.

Cülûsu hümayun hükümdarlara ve cumhuriyet reislerine resmen ihbar edilmişti.»

Saltanatta her tebeddül vukuun­ da elçilerin itimatnamelerini tec­ dit eylemeleri kaide olmasile el­ çiler, birer, birer yeni itimatname­ lerini Sultan Hamide takdim et­ tiler.

(1) N. S. Milliyet gazetesinde (Yıldız­ dan ordu köşküne) tefrikasında Sultan Iiatnidin (Hirkai şerif) hademeliğini kabul eylediğini yazıyor. Yavuz (Hadi- mülhareriıeyn) olmuştu. Sultan Hamit 'e (Hadimülhırka)l oluyor. Şahane riya!

Tayin olunan günlerde padişah seryaveri büyük elçileri saraya getirmeğe memur edilerek salta­ nat arabalarile sefarethaneye gi­ diyor, sefaret heyeti büyük ünifor- malarile mertebelerine göre bu arablara biniyor, saray kapısın­ da asker tarafından selâmlanıyor, muzika çalıyor, mabeyin müşürü makamında bulunan damat Mah­ mut Celâleddin paşa ile hariciye nazırı Saffet paşa, hariciye teşri­ fatçısı ve divanı hümayun başter- cümanı tarafından büyük ünifor- malarile saray avlısmdan istikbal ediliyorlardı.

Abdülhamit üniforması üstünde Osmanî ve Mecidî nişanları göğ­ sünde olduğu halde sarayın birin­ ci kat divanhanesinde bunları ka­ bul ile yeni itimatnameleri alıyor­ du. Bu sırada sefaret erkânı da kendisine takdim ediliyordu.

Avusturya Macaristan sefiri kont Ziçi Abdülhamit ile hususî mülâkat arzusunu izhar eylemesile padişah huzurunda yalnız harici­ ye nazırı Saffet paşa ile sefaretin birinci sır kâtibi kaldı. Bu mülâ­ kat bir saat kadar sürdü.

Rusya sefiri ceneral İğnatiyef cülûs esnasında İstanbulda değil­ di. Yeni itimatnamesile İstanbula geldiği vakit o da diğerleri gibi huzura kabul edildi. Bu mülâkatta İğnatiyef dikkate şayan ve ehem­ miyetli nüktelerle dolu sözler söy­ ledi:

— İki devlet arasındaki dostane rabıtaların muhafazası memuldür. Rusya imparatoru iki tarafın men­ faatlerini vikayeye hazırdır. A n ­ cak Karadenizi Akdenize bağlı- yan vasıtalar oshıanlı memleketin­ de olduğu gibi burada imparator hazretlerinin mezheptaşları da bulunuyor. Bu yüzden imparator bu mülkte tekevvün eden vukuata lâkayt nazarlarla bakamaz. Dev­ leti aliye ahalisinin refaha nail olması devletimizin menfaati ik­ tizasındandır. Devletim son mü- eliim vukuatın tekerrür etmemesi ve sulhün temini arzusundadır. Cülûsu hümayunları devletin pek muhataralı bir vaktinde vuku bul­ duğunu imparator pek iyi biliyor. Zatı hümayunlarınca matlup oldu­ ğu halde seyyiatin ve dahilî inti­ zamın istihsali mümkün olacağına da kanidir. Bu bapta zatı şahane­ leri tarafından sarfolunacak me­ saiye tam bir muvaffakiyet temen­ ni ve muvaffakiyeti şahanelerine dua ediyor.)

Yeni padişah bu dokunaklı söz­ lere:

— Mülkü mamur ve ahaliyi me­ sut etmeği Rusya imparatorundan evvel ve ondan ziyade arzu ede­ rim. Milletimin saadeti en büyük emelimdir.)

Mukabelesinde bulundu.

Bu ziyaretler ve mülâkatlarla cülûsa ait merasime nihayet ve­ rildi.

Abdülhamidin gençliği

Sultan Abdülhamit 22 eylül 1842 tarihinde doğmuş olmasile tahta geçtiği saman - 31 ağustos 1876 - otuz dört yaşında idi.

Validesinin ismini bazıları Çan­ dır, bazıları da Canbert kadın di­ ye yâdederler. Gürcü olduğu söy­ lenir. (Kızıl Sultan) bu kadının aslen Ermeni olduğunu Abdülme- cidin kız kardeşi Esma sultan ya­ nında çengilik ettiğini yazar.

Rivayetlerdeki bu ihtilâf her halde bu kadının şahsiyetinin sa­ rayda marufiyet ve ehemmiyet kazanmışlardan olmadığına delâ­ let ediyor. Bu kadın saray hizmet­ lerinde kullanılırken tesadüfen Abdülmecidin gözüne ilişerek ül­ fetine mazhar olmuş, 1849 da yir­ mi beş, yirmi altı yaşlarında ve­ rem hastalığından vefat eylemiştir.

Anasının ölümünde yedi yaşın­ da kalan Abdülhamit efendi ba­ basının emrile evvelâ ihtiyar

(Navekmisal) hanımın, onun da vefatında sarayca itibar ve nüfuz sahibi olan dördüncü kadını Pe- restu kadının terbiyesine verildi.

Perestu kadın Abdülhamit za­ manında (makamı mehdi ülyayı saltanat) olan ve valide sultan di­ ye maruf bulunan kadındır.

Abdülhamit te emsali şehzade­ ler gibi kendisine tayin olunan lâlalardan sonra yedi, sekiz yaş­ larında saray hocalarının terbiye­ leri altına girdi. Sultan Muradın ekser hocaları ona da hocalık etti: Kemal, Ömer, Şerif efendiler; Ethem paşa; M. Guatelli, M. Garde.

Sultan Hamit bir ecnebi lisanı öğrenmeğe heves etmemiştir.

Beşinci Sultan Mehmet Reşat der idi ki:

(Gerdankıran Ömer efendi bi­ raderlerim Murat ve Abdülhamit efendilerle,bana hoca tayin edil­ mişti. Murat efendi ile ben ders­ lere devam ederdik; fakat Abdül­ hamit efendi bu derslere hiç de­ vam etmedi; cahil kaldı.)

Bir ara fransızca hocalığı eden Namık paşa da dahil olduğu halde bütün hocaları bu şakirtlerinden müşteki idiler.

Abdülmecidin sarı benizli, za­ yıf biraz kambur gibi olan Abdül- hamidi sevmediği ve entrikacılı­ ğından şikâyet ettiği sarayca söy­ lenirdi.

Sarayda şu rivayet te var idi: Abdülhamit efendinin doğduğu babasına, hamamda iken haber ve­ rilmiş, müjdeye o anda ihsan ile mukabele edemiyen Sultan A b- dülmecit:

(Bu çocuğun saltanatı meşum) olacağını tefeül eylemiş!

(Arkası var)

DOYÇE ORIENTBANK

Dresdner Bank Şubesi

Mlerkezi: Berlin

Türkiyede Şubeleri:

İstanbul (Galata ve İstanbul)

Depo: Tütün Gümrük

İzmir

(6)

Sahtfe 8

A K Ş A M

Son yedi

padişah (İkinci Mahmut, AbdBlmecit, Abdülârir, Murat, AbdOlhamlt, Reşat,

Vahideddın) dcvirlarinda

Abdülhamidin ilk aşkı, analığı

hakkında Abdülâzize curnalı

Abdülâziz zamanında Abdül-

hamit efendinin etvar ve harekâtı fasit idi. Abdüihamit Sultan A zi­ zin validesi Pertevniyal Sultana çatmanın yolunu buldu; bu ka­ dın vasıtasile Sultan Azizin te­ veccühünü kazanmaya muvaffak oldu.

Pertevniyal Sultan nezdine gi­ de, gele tesadüf ettiği Safinaz is­ minde güzel bir kızı görerek sevdi.

Safinaz Yıldız ve Naciye is­ minde iki kız kardeşile Tunuslu Mahmut Ayad paşanın ca» riyelerinden idi. Mahmut Ayad paşa Naciyeyi kendisine alakoya- rak Safinaz ile Yıldızı Sultan A zi­ ze takdim etmiş idi. Sultân A ziz bu iki kızı görüp beğendiği için Mahmut paşanın bunları getiren Giritli Ahmet ağasına ve harem ağalarına nakten ihsanlarda bu- kvımuş, paşanın kendisine de kıy­ metli bir tütün tabakası gönder­ mişti.

İki kız Pertevniyal Sultanın dai­ resine verilmişti. Yıldız hazinedar oldu. Safinaz ise bir gün gözden kayboldu.

Abdülâziz validesinin yanma geldikçe kendisine Safinazm kah­ ve getirmesini tembih etmişti.

Pertevniyal Sultan Azizin ev­ lâdından maada şehzadeler ara­ sında en ziyade Abdüihamit efen­ diyi seviyor, onu yanında görmek­ ten hazzediyordu.

Abdüihamit efendide Safina- za karşı muhabbet gittikçe artmış­ tı; şehzade kızın hasretiie yanıp tutuşuyordu. Bu yüzden bir ara keyfini bile bozdu. Nihayet Vali­ de Sultana derdini döktü; o da Abdüihamit efendinin haline acı­ dı. K -Zi bir musahibe terfikan ona gönderdi.

Sultan A ziz gelip te kendisine başka bir kızın kahve getirdiğini görünce Safinazı sordu. Valide Sultan kızın Abdüihamit efendi dairesine gönderildiğini söyleme­ ğe cesaret edemedi, hastalandığı­ nı, tebdili havaya çıkarıldığını ha­ ber verdi. Bundan sonra da A b­ dülâziz aradıkça birer vesile bula­ rak nihayet kızı oğluna unutturdu.

Abdüihamit efendi Safinaz ile evlendi. Onu çağhyan köşküne götürdü; saltanata geçinciye ka­ dar orada sakladı; Safinaz kadın efendi oldu. Sultan Hamit Safinaz kadını epi zaman sevmekte de­ vam etti. Abdülham,it Yıldız sa­ rayında musahiplerinden bir ha- remağasma bir gün:

— Ömrümde kadın olarak yal­ nız Safinazi sevdim. Şehzadeli­ ğimde bir kaç sene bütün sıkıntı­ lara onun muhabbetile tahammül ettim. Yolunda itirafta bulunmuştu.

Safinaz kadınefendi haremde diğer kadınların kıskançlıkları yü­ zünden muztarip oluyordu. Bun­ lardan gördüğü muamelelere, hak­ kında her gün bir yenisi icadedi- len ithamlara, iftiralara tahammül edemiyordu. Bu kadınlar bir gün baremin bir tarafına ateş vererek bunu Safinazm yaptığını iddia edecek kadar ileriye gidiyorlardı. Abdülhamidin de bu kadın hak­ kında eski aşkı sönüp gitmişıti. Sal- vanat hayatı, tenevvü meyelânı ken­

disine evvelce o kadar sevdiği Safinazını ‘unutturmuyordu

Bu hal Safinaz kadına her şey­ den ağır geliyordu. Safinaz hanım bu metrukiyet acısile saraydan çık­ mak istedi. Abdüihamit iptida ra­ zı olmadı. Sonra kadının ısrarı te­ vali edince arzusunu isaf ederek tezviç suretile çıkardı. Îstanbulda bir konak, hayat kaydile elli lira maaş tahsis etti. Bu konak yandık­ tan sonra Çamlıcada bir köşk ver­ di. Bundan sonra artık haremi hü­ mayunda padişahın teveccühüne nailiyet için kadınlar arasında ya­ rışın enderonda ve birunda, saray ve devlet ricali arasındaki ikbal yarışından farkı olmıyacaktı!

Abdülhamidin kendisine ana­ lık eden Perestu kadına karşı bile kalben hürmeti ve rabıtası yoktu. Bir defa Sultan A zize analığının Osman beyle gayri meşru münase­ bette bulunduğunu haber vermiş­ ti ! Bunu haber alınca Perestu ka­ dın evlâtlığile bir yerde durmağı istemediğini Sultan Azize katiyen beyan etmişti.

* * *

Sultan Hamidin Sultan Murat iyileştiği takdirde rızasile saltana­ tı terkeylemek üzere Mithat pa­ şaya verdiği rivayet edilen senet hakkında vaki olan istizahım üze­ rine Ali Haydar Mithat beyefendi gönderdikleri bir mektup ile şu malûmatı Lütfettiler:

[İzmirde Mithat paşanın kona­ ğı muhasara edilerek kendisini tevkife geldikleri zaman Mithat paşa evrakını emin yerlere yerleş­ tirmiş bulunuyordu.

Yalnız mühim bir kaç parça evrak siyah bir çantanın gözünde kalmış idi.

Hükümdarların murassa hedi­ yeleri Marsilyada banker Alat.nide vasiyetnamesi ve hususî işlerine ait evrak ile senet­ leri İzmir rıhtım drektörü M. Eli Kifrede, siyasî evrakın bir kısmı Londrada bahsettiğiniz M. Me- yerde, cüzî bir kısmı da Pariste banker Vaysullerde idi. Bu zevat ta bu emanetlere karşı bir senet göndermişlerdi ki bu senetler bâ­ lâ elimdeki evrak arasında mah­ fuzdur.

Pederin ihnakmdan sonra bu ze­ vat ellerinde bulunan emanetleri validemize teslim ettiler. Murassa eşyayı Pariste meşhur kuyumcu Buşöron aldı; hususî muamelâta ait evrak ve senetler İzmir eytam sandığına teslim olundu. Mühim olan siyasî evrak ta validemizin evine konuldu.

Merhume bizi çağırdı; yaktırdı­ ğı bir samaverin bacasından içeri atarken:

— İşte pederinizin vasiyetini yerine getiriyorum. Bu evrak is­ tikbaliniz için muzırdır. Padişa­ ha ait mektuplardır. Bugün hük­ mü kalmamıştır. Fakat bu yüzden belki yine basılırız. Fenalık olur. Bunların imhası hayırlıdır.

Dedi. Bu evrak arasında vali­ denin okuyamadığı bir çok fransız- ca mektuplar da vardı. Bir hay­ lisi yakılmayıp kaldı ve çekmece­ nin gözüne atıldı.

Bir kaç sene sonra valide pede­

rin bazı yadigârlarını bana teslim ederken bu fransızca mektupları da verdi ve padişahın veliaht iken yazmış olduğu mektubu yaktığına nedamet ettiğini söyledi.

Bu fransızca mektuplar arasın­ da evvelce de işittiğimiz M. Gam- betanın bir muhaberesi var idi ki sarayca şiddetli bir surette aran­ makta idi. Bu muhabere evrakını ben Avrupaya firarımda neşrolun­ mak üzere (Tan) gazetesinin o vakit başmuharriri olan M. Pre- sanseye Muzürüs bey vasıtasile göndermiş, bir suretini de Fransa bahriye nazırı dostum M. dö La- nesana vermiş idim.

Bu meseleyi meydana çıkarmış olduğumdan dolayı (Taymis) ga­ zetesinin meşhur Paris muhabiri M. dö Bloviçin şiddetli tenkidine uğradım. 5 kânunuevvel 1879 ta­ rihli olan bu mühim mektubun bir kaç cümlesini tercüme ediyorum:

« . . . Sultanların şeytanetkârane siyasetleri karşısında tesis ettiği­ niz meşrutiyeti pek sathî görü­ yormuş. Zatı devletleri pozitivist cemiyette Osmanlıiarın ahlâk ve âdetleri demokrasi esası üzerine müstenit olduğunu iddia ediyorsu­ nuz ve cumhuriyet esasım kabul ile ( ? ) bu tarzı hükümetin müalü- manlığa daha uygun olduğunu serdeyliyorsumız.

Memleketinizde vücuda getir* mis olduğunuz inkılâpta bu nok­ taya fazla ehemmiyet vererek me­ seleyi kökünden neden halletme­ diniz? Buna hayret ediyorum»

Acaba Mithat paşa (1 ) siyah çantanın gözünde bıraktığı bu mektuba mı, yoksa padişahın tah­ rirî verdiği teminatın yakılmasına mı işaret ediyor idi? Burasını şimdiye kadar halledemedim. A v- rupada takibime memur olanlar beni Abdülhamidin bu (teminat meselesi) hakkında çok izaç etmişlerdir. Fakat bundan fazla malûmatım yoktur.]

Ali Haydar Mithat beye verdik­ leri bu mühim malûmattan dolayı çok teşekkürler ederim.

Bununla tezahür ediyor ki Sul­ tan Hamidin böyle bir teminat senedi varsa bile bugün artık tarih

için bu vesika mahvolup gitmiştir. Bundan evvel neşrettiğim erkâ­ nı harp mütekaidi Riza beyin be­ yanatı da bunu müeyyittir.

Bu ziyaa teessüf etmemek kabil değildir. Çünkü artık muhteviyatı ne olursa olsun senedin meydana çıkmasına ümit kalmamıştır.

Ancak Ali Haydar Mithat be­ yin bu mektubu başka bir nokta­ yı daha meydana koymaktadır:

Mithat paşa muhaliflerinin iki­ de bir paşanın cumhuriyet ilânı­ na taraftar olduğunu ortaya atarak padişahı tevhiş ve tedhiş eyledik­ leri malûmdur. Mithat paşanın Gambeta ile muhaberesinden nakil ve tercüme edilen fıkralar da esasen böyle fikirler besledi­ ğine delâlet eylemektedir.

A li Haydar Mithat bey ellerin­ deki vesikalardan bu noktayı da lâyıkile tenvir eylemek zahmetini ihtiyar ederler m i? (Arkası var) 1

(1) Daha izmirde iken el altından ailesine gönderdiği mektupta.

(7)

Sahife 10 A K Ş A M

Son yedi padişah (ikinci Mahmut, Abdülmecit, ÂbdüiAeİı, Murat, AbdOihamit, Reşat, Vahideddin) devirlerinde

Yazan ; SULEYM AN KANI

— Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur

Tefrika

no

.

184

Ahdüihamidin pintiliği, elli para

için bir yoğurtçuyu dövdürmesi

efendi - gidiş müdürü - beyler gı-him daha genç iken bile mevcut

idi. Şehzadeliğinde hazan Kâğıt­ hane civarındaki çifliğine gider, akşam yemeğini orada yerdi.

Bir defa farisî muallimi hoca Ali efendiyi de yanında götür­ müştü.

Sarayca akşam yemekleri er­ ken yenilmek mutat olmakla be­ raber o gün Beşiktaşa avdet za­ manı nasılsa gecikmişti.

Sular kararınca Abdülhamitte vesvese başladı. Hazırlanan yal­ dızlı arabasına binmesini hocası­ na teklif etti. Hoca itizar etti. Hamit efendi:

— Siz fazıl bir zatsınız. Mual­ liminsiniz de. Ben ilmin kadrine ve talimin hakkına hürmet ede­ rim.

Diye teşvik ve ısrar ederek Ali efendiyi arabaya bindirdi. Ken­ disi ata rakip olarak maiyeti ağa­ ları arasına karıştı. Arabadan uzakça arkasından gitti.

Gösterdiği bu hürmet eserin­ den şehzadenin maksadı yolda bir tecavüz vukubulursa buna bit­ tabi önde arabada bulunanın ma­ ruz kalacağını düşünmesi idi!

Gençliğinde sarayın teşrifat merasimi haricinde serbes bir ha­ yat sürmüş, bir kaç sene kendi

zevk ve safasile vakit geçirmişti. Abdülhamit efendinin işü zevk hayatı bir prense yakışacak su­ rette değil, bayağı idi.

Abdülâziz sıhhatte bulunduğu, veliaht Murat efendi henüz genç olduğu için Abdülhamidin yakın­ da tahta geçeceği kimsenin hatı­ rına gelemezdi. Saltanat nöbeti­ nin uzaklığı bu senelerde onun \

serbes yaşamasına sebep olmuştu. i

Boğaziçinde şimdiki Almanya j

sefarethanesi yeri o zaman A b ­ dülhamit efendinin idi; kıyısında bir deniz hamamı var idi. Şehza­ denin bu deniz hamamındaki eğ­ lenceleri pek çok garibeler gör­ müş, geçirmiş saray halkına bile parmak ısırtacak yolda cereyan ederdi!

Şehzade Hamit efendi seneler­ le arkadaşları paşazadelerle, ya­ nındaki beylerde öyle sefahat içinde yaşadı ki Üsküdar, Beyler­ beyi, Fener halkı bunu epeyce va­ kit unutamadılar.

Abdülhamit efendi Boğaziçin­ de ... de ... paşanın haremi A . . . hanım ile münasebette bulunur­ du. Hamit efendi bu Kanımla ha­ berleşir, kölesi Salim ile birlikte kayığa biner, gelir, pencereden yalı içine girer, geceyi orada ge­ çirir; sabaha yakın çıkardı. Sa­ lim de yalı haricinde sabahlıya- rak efendisini beklerdi.

... paşanın oğlu ... için Abdül­ hamidin oğludur denir!

H . paşa ile M . . . bey de bu ha­ nımefendinin dostlarından idiler. Bunlar da bu suretle Hamit efen­ di ile kapı yoldaşı olmuşlardı!

Bu zevk ve safa günlerinde A b ­ dülhamit efendi Belçikalı mo­ distra matmazel Flora Kordiyeyi nikâhla almak vadiîe ve Fatma

hanım isimle ihtida ettirmiş, son­ ra terkeylemişti.

Fakat nihayet bu zevk ve sefa­ hat hayatı yüzünden sıhhati bo­ zuldu. Bu hal Abdülhamit efen­ dinin 30 yaşında hayat tarzım birdenbire değiştirmesine sebep oldu. Bunda hususî tabibi ve mu­ hibbi Mavroyeninin çok tesiri gö­ rülmüştür.

Mizacı her şeyde ifrata meyyal olduğu için bu defa da «keyif ol­ maktan», şaraptan, rakıdan, kuv­ vetli içkilerden, hergünkü işüişret meclislerinden, hovardalıktan bir­ den el çekti. Eski Türklerin per- hizkârlığını, kanaatkârlığını, cid­ dî ve sade hayatını kabul etti. İs- tanbulun ancak ciddî ve müteas- sıp adamlarile, hocaları ve şeyhle­ rde ülfete başladı.

Hırçın, münzevî, sükûtî oldu. İbadet ve ahlâkça kardeşlerine, hemşirelerine hiç benzemez bir hal aldı.

Abdülâziz veliaht Murat efendi hakkında âmmece teveccühün art­ tığım hissedince Hamit efendiyi büyük biraderine tercih eder ol­ muştu. Abdülhamidin bu teveccüh ve emniyete istihkakını idame için amcasına hafiyelik bile ettiği

söylenir.

Biraderleri bu halini gördükçe kendisine itimatları azaldıkça azalmıştır.

Avrupa seyahatinde Sultan Mu­ rat Tüileri sarayında fransızca konuştuğu halde Sultan A ziz ter­ cümana iftikar mecburiyetinde kalmış, bu da canını pek sıkmıştı. Murat ve Hamit efendiler arasın­ da malûmatça olan fark ise na­ zarı dikkati celbetmiyecek dere­ ceden çok ziyade idi. Bir defa üçüncü Napoleon bile Fuat pa­ şaya :

-— İki kardeş arasında bu ne kadar fark!

Demişti.

Abdülhamit efendinin Abdü- lâzıze karşı gösterdiği merbuti- yet ciddî olmaktan ziyade zahirî idi. Bu harekette en hâkim olan menfaat düşünceleri idi. Bir defa Sultan Azizden güya borçlarını ödiyebilmek için kırk bin altın almıştı.

Zevk âleminden el çektikten sonra sarfiyatında da intizamı il­ tizam eder olmuştu. Diğer efen­ diler gibi borcu sevmezdi.

Emval ve eşyasının muhafaza­ sına itina eder, emlâkinin varida­ tını tetkik eyler, çiflik mahsulâ­ tından şehirde sattırdığı, sebze, meyva, süt ve sairenin parası için hesap tutardı.

İçki, kumar gibi şeylerden iç­ tinap eder; perhiz ve kanaatla, az masrafla yaşardı; bir gün tah­ ta çıkmak nasibi olursa israf ve sefahat yoluna gitmedikten başka bu halleri saraylardan men ve re-

fedeceğini, «beytülnıalin» huku­ kunu muhafazaya son derece iti­ na eyliyeceğini emin bildiği İs­ met, - esvapçıbaşı - karagöz Os­ man, - kiîercibaşı - Ahmet Celâ- leddin, - serhafiye - Çerkeş Yu­ suf, - müsahip - Hacı Mahmut

bi bendegânma anlatır, sözlerini yeminlerle teyit ederdi; bu ara­ da Abdülâzizin ve sarayının is­ raflarını tenkitten de hali kal­ mazdı.

Cülusuna kadar yaptığı tasarru- fattan 40,000 altın biriktirmiş ol­ duğunu kendisinden işitenler ol­ muştur.

Galata borsasında simsarlar delâletile istihbaratta bulunarak oynardı da. Fakat zarar etmemek için pek ihtiyatla hareket ederdi.

Cülûsundan yirmi sene sonra Abdülhamidin Avrupa bankala­ rında milyonları olduğu söyle­ nirdi.

Paranın kıymet ve ehemmiye­ tini takdir eden Abdülhamit efen­ dide para muhabbeti gittikçe kuv­ vetleniyordu. Bir gün kendi kü­ mesinden bir biraderinin harem dairesine alman bir kaç yumurta için kâhyasını tekdir etmişti; bir kaç tavuk kaybolduğu için eski bir hizmetçisini koğmuştu. Elli para fazla aldığı için bir yoğurt­ çuyu dövdürttüğü rivayeti meş­ hurdur.

MoLyerin (A var) ı (Pinti Ha­ mit) namile (1 ) oynanacağı vakit Abdülhamit efendi bunu kendisi­ nin teşhir edilmek istenildiği fik-

rile şeref ve haysiyetine bir te­ cavüz gibi görerek meni için bey­ hude teşebbüslerde bulundu. Sul­ tan Hamit bu yüzden eserin mü­ tercimi mizahi Hayal gazetesi sahibi Teodor Kasaba kin bağ­ ladı. Bilâhare intikamını da aldı. Cülûsundan sonra Hayal gaze­ tesinde meşhur (matbuat kanun dairesinde serbestir) karikatü­ ründen dolayı Teodor Kasabı üç seneye mahkûm ettirdi.

Bu pinti Hamit meselesi için Sultan Murattan şöyle bir rivayet nakledilir:

Hamit efendi Murat efendiye giderek piyesin mütercimi hak­ kında ağzına geleni söyler. Mu­ rat efendi bu piyesin kendisi için yazılmamış olduğunu, iki asır ev­ vel telif edildiğini, Nasreddin ho­ ca tuhaflıklarile nasıl meşhur ise hasisliğile öyle maruf olan diğer bir hocanın namına izafetle neş­ rolunduğunu anlatır.

Hamit efendi — Kasap o hasis adama pekâlâ Murat ismini de verebilirdi!

Murat efendi — Evet, fakat o zaman bu isim herkesçe maruf bir adamın ismine izafe edilmiş olmazdı!

Hamit efendi — Neme lâzım! Hiç olmazsa bana hakaret etmiş olmaz, beni âleme maskara etmek fikrinin Kasaba sizin tarafınızdan verilmiş olduğu zanmm uyandır­ mazdı!

Murat efendi bu münasebetsiz zannı biraderinin zihninden çı­ karmak için mushaf üzerine ye­ min etmek mecburiyetinde kalır.

(Arkası var)

(1) Üsküdarda medfun olacağı rivayet edilen meşhur hasislerden pinti Hamit efendi isminde bir hocaya izafeten.

Referanslar

Benzer Belgeler

In this study, we explored the changes of serum BDNF levels in alcoholic patients at baseline and after one-week alcohol withdrawal. Methods: Twenty-five alcoholic patients

Bazı öğretim elemanları, öğrencilerinin yalnızca topluluk önünde çalarken değil, yanlarında tek bir kişi dahi olsa heyecanlandıklarını dile getirmişlerdir. Bu durumu

Three 24‐hour dietary recalls by telephone 

This study was undertaken to evaluate the antihypertensive effect of stevioside in different strains of hypertensive rats and to observe whether there is difference in blood

In vitro study demonstrated that the anti-tumor effects of LOR in COLO 205 cells were mediated by causing G(2)/M phase cell growth cycle arrest and caspase 9-mediated

Sonuç olarak, çalışmamızın başında kat karşılığı inşaat sözleşmesinin genel özelliklerine yer vererek çalışmamız boyunca bu özelliklerden yola çıkarak

Anahtar Kelimeler: Devletin Pozitif Yükümlüğü, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi mad- de 11, Pozitif Yükümlülüğün

Ancak bu üçüncü kişi eski bir ortak veya gelecekte şirkete ortak olacak bir kişi ise, bu kişilerle şirketin hukuki ilişki kurması ve onlara bu sıfatları sebebiyle