• Sonuç bulunamadı

DIŞ GÜÇLERİN EMELİ. Başörtüsü Konusu ve Dinimiz in Önemi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "DIŞ GÜÇLERİN EMELİ. Başörtüsü Konusu ve Dinimiz in Önemi"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Başörtüsü Konusu ve Dinimiz’in Önemi

Prof. Dr. Mustafa TEMİZ©

Sayın Dinleyiciler!...

Birbirimizin arasındaki sevgi bağlarını tahrip eden ve birbirimizi sevmemize mâni olan anayasa ve insan haklarına aykırı durumlar vardır. Bu gün Milletimiz'in fertleri arasındaki bağları zayıf düşürmek için şer odakları tarafından her defâsında kaşınarak gündeme getirilen bir konu üzerinde durmak istiyorum.

Türkiye’mizde cereyan eden bâzı olaylar vardır ki, vatandaşlarımız bunları onaylamadıkları halde, onların önünü alamazsınız. Meselâ, geçmişte Çekiç Güç’ün Güneydoğu sınırlarımızda bulunmasını kim istiyor da onlar orada bulunuyordu? Hattâ onların PKK teröristlerine çeşitli şekillerde yardımcı olduklarını sağır sultan bile duymuyor değildi.

Fakat buna rağmen kimse, gereği ne ise, hiç bir şey yapamıyordu. Bu işlerin içinde yurt dışı güç odaklarının, bunların yurt içi uzantılarının, Siyonizm’in, Batı Kulüpleri’nin ve bütün bunlara teşkilât merkezliği ve ev sâhipliği yapan Amerika’nın rolü olduğunun bilinmesine rağmen, kimse buna hayır diyebiliyor muydu? Hele hele bu sayılan güç odaklarının hedefleri aynı bir konu üzerinde örtüşürse, o zaman neler olmuyordu ki...

Bütün bu sayılanların dışında gene bu güç odakları ile ilişkili veyâ ilişkisiz, memleketimizin içinde yuvalandığından fazlaca şüphe edilen Kontra-Gerilla diye bilinen yeraltı teşkilâtı ve uzantıları da vardı.

Vatanın öz evlâtları olduğunuzu haykırdığınız halde, bu vatanda senin yerini kimler tâyin ediyordu? Bir düşününüz!..

Bütün şer odaklarının emellerinin üzerinde örtüştüğü kangren olmuş konulardan bir tânesi de İstiklal Savaşı’nın isimsiz kahramanları ve çilekeş Anadolu Kadını’nın bir simgesi olan başörtüsüydü.

12 Aralık 1991 târihli Zaman Gazetesi’nde Dr. Faruk Beşer tarafından yazılan bir yazıda başörtüsünün bütün semâvi dinlerde var olduğu yazılıdır. Burada verilen bilgilere göre, başörtüsü ile ilgili en eski belgeye Tevrat’ta rastlanır.

Başörtüsü konusundaki fikirlerini Korentliler’e yazdığı ilk mektupta açıklayan, İsâ Peygamber’in havârilerinden Aziz Paul olmuş… O, şöyle diyor:

Bu yazı 1990’lı yıllarda Denizli’deki Bizim İller mahallî radyosunda yapılmıştır. Güncelleyerek yayımlıyoruz.

©Yazının içeriği hakkında bilgi almak isteyenler için ÖNEMLİ BİLGİLERİN SAYFA NUMARALARI ŞUNLARDIR:

“İslâm’a Karşı Şer İttifak” ve Siyonist Raporu..., Sayfa No: 2, Richard B. Mitchel’in Tâlimâtı, Sayfa No: 3,

‘Vatikan Ve Malta Şövalyeleri‘ adlı kitaptaki Yazılar, Sayfa No: 4, Müslümanlar Nasıl Hıristiyan Yapılır?, Sayfa No: 4, Anadolu’nun Uyuyan Devi, Sayfa No: 5, “Arapların elinde başvuracakları ve kaynak olarak kullanacakları Kur’an var. Bizim ise, hiçbir müracaat kaynağımız yok” ,Sayfa No: 5, William Cooper Tarafından Yazılan “Gerçekler Öldürücüdür” adlı Eserden “Goyim” Tanımı, Sayfa No: 7.

(2)

“Şunu bilmenizi istiyorum. Her erkeğin başı Hz. İsâ’yı ama bir kadının başı kocasını temsil eder... Kadının başında örtü olmaksızın ibâdet etmesi ve din hakkında konuşması onun başını kirletir. Kadın ayrıca şu sebepten de başının üzerine bir şeyler örtmelidir. Meleklerden ötürü onlara karşı koruyucu bir güç olarak... Uzun saç kadına örtünmesi için verilmiştir.”

“Tanrıca kutsanmış Hıristiyan bâkireler de evli kadınlar gibi başlarını örtmek zorundadırlar.”

Bâzılarına göre, bilinçsiz bir pencereden bakıldığında, önemsiz gibi görünen bir şeydir bu başörtüsü; hele kendilerini Müslüman saydıkları halde, bu konuda her defâsında çam devirenler ya da îman, İslâm, ahlâk ve din gibi kelimeleri duyunca kan beyinlerine sıçrayan tipler veyâ yurdumuzda gözü olup da kötü emeller besleyenler için... Ama Müslümanlar ve müminler için asla!..

Çünkü biz biliyoruz ki, Müslümanlar kadınları için örtünme Allah’ın (CC) bizzat emrettiği bir vazîfedir. Bilmeyenler duysunlar diye tekrarlıyorum. Nûr Sûresi, âyet 31...

Bakınız burada Allah (CC) ne diyor:

“Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, zînetlerini (süslerinin takılı olduğu boğaz, baş, gerdan, kol, bacak ve kulakları gibi yerlerini) açıp göstermesinler. Ancak bunlardan görünmesi zarûrî olan (Yâni, yüz, eller ve ayaklar) müstesnâdır.”

Görüyorsunuz, bundan daha açık ne var? Allah’ın (CC) bu emrine uymanın ne demek olduğu açık değil mi? Buna uymamak, Allah’a (CC) düpedüz isyan demektir¥.

Bâzı kimseler, bozuk ve mânevî zehirlerle şırınga şırınga zehirlendiği için bunun önemini kavrayamayabilir ama insan hakları çerçevesinde bunları hoş görmeye alışarak şu güzel yurdumuzda yan yana yaşamayı öğrenmelidirler!.. Çünkü ne onların ne de beğenmediklerinin gideceği ikinci bir vatan yoktur.

Bâzı kimselerin önemini kavrayamadığı bu konuyu şer odakları ve dış güçler çok iyi biliyor. Dolayısıyla çeşitli çıkar hesapları için bu ilâhî emre muhalefet ederek hemen bunun kararını almışlar...

Neden?

Çünkü bütün amaç, sömürgeci iştahlarını her an tâze tutmak için SURDA BİR GEDİK AÇMAK... Gedik bir kere açılmaya görsün... Biliyorlar ki, bundan sonrası kolay... Gedik gittikçe büyüyecek, iş amaçlarına kavuşmak daha da kolaylaşacaktır.

Başörtüsü meselesi de güç odaklarının surda bir gedik açma hedefine yönelik plânlarından biridir. İşte size belgesi:

2 Mart 1992’de Zaman Gazetesi’nde Muhammed Han Kayâni’nin “İslâm’a Karşı Şer İttifak” başlığıyla duyurduğu Siyonist Raporu...

CC kısaltması, “Celle Celâlühû - O’nun şânı çok yücedir.” demektir.

¥ “isyan etmek”, burada günah işlemek anlamında kullanılmıştır. Başını açık tutan bir kadın, bu hareketi ile

(3)

Raporu hazırlayan komisyon üyelerine dikkat ediniz:

1) Hasan Tahimî (Başkan Enver Sedat’ın Danışmanı) 2) Fikri Mükerrem Ubeid (Başkan Yardımcısı) 3) Mısır Millî İstihbârat Şefi

4) Mısır Askerî İstihbârat Şefi

5) Amerikan Güvenlik Konseyi’nin İslâm’ı yok etmek için kurduğu komitenin ABD’nin Mısır Büyükelçili’ğindeki Görevlisi

6) İsrâil Başkanı Begin’in İslâm uzmanı olan temsilcisi 7) Papa’nın temsilcisi.

Dikkat ediniz!.. Dünyâ’daki bütün İslâm Düşmanları bir arada… Bunlar Mısır’ı da teslim almışlar.

Gündem maddesi şu:

Dünyâ’daki İslâmî gelişmelerle mücâdele yollarının tespit edilip gerekli tedbirlerin alınması ve bu rapor çerçevesinde gayret sarf edilmesi...

Sayın Dinleyiciler!..

Komisyon topladığı istihbâratı değerlendirdikten sonra bir sürü kararlar alıyor ve bu kararları icrâ safhâsına koyması için 7 madde hâlinde o zamanın CIA başkanı Richard B.

Mitchel’e tâlimât niteliğinde bildiriyor. İşte bu maddelerden biri de başörtüsüdür.

Gördünüz mü? Baş örtüsü meğer ne imiş!.. Evet... Başörtüsü bütün şer ocak ve odaklarının uğraştığı İslâm dininin Müslümanlar için farz kıldığı dinî bir uygulamadır (Bunda başarılı olmaları hâlinde Surda büyük bir gediğin açılacağı muhakkak).

Ninenizin neden başörtüsünü hiç eksik etmediğini şimdi anladınız mı? O, yüce Dinimizin bir emri, ninemizin, bacımızın kardeşimizin,... milletimizin şerefi ve nâmusudur.

Şimdi sıkı durun!.. Siyonist Rapor’un 7. maddesini duymak için:

“Madde 7-İslâm’ın yeni uyanışına karşı koymalı, bilhassâ üniversitelerdeki örtülü kızlara karşı yasaklar getirerek basın ve diğer propaganda araçları vâsıtası ile her adımda onların karşısına çıkmalıyız.”

Konumuz başörtüsü olduğu için Rapor’daki diğer şerli kararlardan bahsetmedim. Meselâ, bu maddelerden biri de İslâm ülkelerindeki gençlerin eğlenceye, bozuk tarikakatlara yönlendirilmesi için alınan karardır.

Sayın Dinleyiciler!..

Türkiye’mizde başörtüsü, lâiklik ve benzeri gibi konularda koparılan feryatların hepsinin temelinde memleketimizin kuvvetlenip yükselmesini istemeyen dış güçlerin ve onların yurt içindeki uzantılarının ve bindikleri dalı kesen şuursuzlarımızın rolü vardır. Değerli bilim

(4)

adamı Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nun, bugün piyasada bulunan bâzı eserlerinde1, Kâmuran İnan’ın mecliste yaptığı bir konuşmasına dayanılarak, Türkiye’de önemli makamları işgal etmiş 200 000 civârında hâin olduğundan bahsediliyor2. Bu bakımdan, başörtüsü düşmanlığı dışa bağlılığın bir nevî test işâreti olmuştur. Tabiî ki, bu hâinlerin ve bunların elde etkileri yerli şuursuzlarımızın da katkılarıyla...

Memleketimizde İslâm Kültürü almamış, dinî bilgilerden yoksun olan insanlarımızın şuursuzlandırılmasına önemle ve hızla yine dış kaynaklı olarak devam edilmektedir. ‘Vatikan Ve Malta Şövalyeleri‘ adlı kitapta şunlar yazılıdır:

“Kişilerin Müslümanlıktan Hıristiyanlığa geçmesi gerekmez. Oldukları yerde kalsınlar.

Ama Müslüman gibi değil, bizim istediğimiz gibi düşünsünler; fakat kendilerini Müslüman sansınlar.3

Görüyorsunuz, ne müthiş bir plân uygulanıyor: İnsanlarımız, morfinlenmiş gibi, şuursuzlaştırılıyor, sonra bunlara kendi öz yurdunda kendi kültürlerini yok edecek kararları yine kendilerine aldırtıyorlar. Bu duruma gelmiş insanları Hıristiyan yapmak ya da kendilerini hâlâ Müslüman zanneden bu insanlar vâsıtasıyla İslâm’ı bozup tahrif etmek de artık zor olmasa gerektir.

Geo G. Harris ‘Müslümanlar Nasıl Hıristiyan Yapılır? adlı kitapta şöyle demektedir:

“İçlerinden elde ettiğimiz kimseler vâsıtasıyla İslâmiyet’e hurafeler sokun!.. Bunlar yardımıyla dinin emir ve yasaklarının çağa uymadığını ve reform gerektiğini sık sık gündeme getirin!.. Târihleriyle olan irtibatlarını kesin!.. Herkesin din kurallarını kendisinin koymasını sağlayın!.. Bu fikirde olanları el altından destekleyin!.. İslâmiyet’in aslından ne kadar uzaklaştırılırsa, bizim işimiz o kadar kolay olur.4

Emekli Albay Rabi Baştürk, kitabında bu hâle getirilen Müslümanlar’a ılımlı Müslüman adının verildiğini söylemektedir.

Tony Antrella, “Bunalımlı Topluma Hayır” adlı eserinde:

“18. yüzyıl düşünür ve yazarları insanlığa kötülük etmişlerdir. İnsanların hayatlarını dar kalıplarla sınırlamışlardır ve dinden soğutmuşlardır. 20. yüzyıl ise, gençlere varlık sebeplerini bile unutturdu. Çürümüş bir toplumda yaşıyoruz. Yalan, sahtekârlık ve hırsızlık cemiyetimizde hâkimiyet kurmuştur. Îmansızlık, yüzünden Batı Toplumu boşanma ve evlilik dışı yaşamda sapıklık, uyuşturucu ve intihar gibi, 4 amansız hastalığa yakalanmıştır.

Toplumlar ahlâk kurallarından aslâ vazgeçemez. Ancak, kaynağı din olmayan bir ahlâk olmaz. Medya ve sanatçılar bize zaman öldürmeyi öğretti, değerlerimizi ise imhâ etti.

Batın’nın geleceği yoktur. Çocuklara din eğitimi verilmezse sonunda herhangi bir şeye inanırlar. Meselâ, sihire, yıldız falına, medyumlara, falcılara, sahte din ve tarikatlara, akıl dışı ne varsa onlara inanırlar. Bunların hiç biri medeniyet kaynağı değildir.5” demektedir.

1 S. Oktay, Büyük Uyanış, 2002. http://www.scribd.com/doc/916024/Sinanoglu-Buyuk-Uyanis, Alındığı İnternet Elektronik Adresi, En Son Erişim Târihi: 05.05.2012.

2 Sinanoğlu, O., Büyük Uyanış, Otopsi Yayınları, Ağaoğlu, İstanbul, 2002.

3 Baştürk, R., Sessiz Savaş, sayfa 173, Kum Saati Yayınları, 2005.

(5)

Bu sözlerden dinimizin kıymetini anlayalım!.. Fransa’nın şu anda meşhur romancısı ve Fransız dilini en güzel şekilde kullanan yazarı Michel Buton’un şu sözlerinden dinimizin ne kadar kıymetli olduğu anlaşılmıyor mu?

“Arapların elinde başvuracakları ve kaynak olarak kullanacakları Kur’an var. Bizim ise, hiçbir müracaat kaynağımız yok…6

Michel, bu sözü ile aynı zamanda İncil’in tahrih olduğunu ve Kur’an’ın ise aslından hiç değişmediğini îmâ etmektedir.

İşte düşmanlarımız, dinimizin de içinde bulunduğu bütün kültür değerlerimizi yıkarak insanlarımızı şuursuzlandırmak sûretiyle memleketimizi elde edip kaynaklarını kullanmak istemektedirler. Bu oyunlara gelirsek vay hâlimize!..

Ali Çankırılı’nın “Batı’da İlmî Skandallar” adlı eserinde bildirildiğine göre, Çankırılı’nın Amerikan kütüphânelerinden birinde yapmış olduğu şu tespitlerine dikkat ediniz:

“Kütüphânede sosyoloji kitaplarına göz gezdirdiğim bir gün, hiç tahmin etmediğim bir gerçekle yüz yüze gelmiştim. Bir kitapta ‘Anadolu Medeniyetleri’ bölümünü okurken, Türkiye için şu tâbirin kullanıldığını gördüm: ‘The Sleeping Giant of Anatolia’. Türkçesi aynen şudur: ANADOLU’NUN UYUYAN DEVİ.

“Altındaki cümleleri okuyunca iliklerime kadar titredim!.. Diyordu ki: ‘Türkiye Anadolu’nun uyuyan bir devidir. Onu uyutmak bize çok pahalıya mal oldu; ama değdi... Onu uyutmayı başaran bizler, uyanmaması için hiç bir tedbiri elden bırakmamalıyız. Uyanışına vesile olacak en küçük bir kıpırdanmayı zamanında bastırmalıyız. Onu uyandıracak tek güç İslâmiyet’tir. Bunu asla unutmayalım!..

“Öyleyse en büyük hedefimiz İslâmî Cemaat’lardır. Lâik hükümetlerle iş birliği yaparak bunları gerici güçler olarak tanıtacağız. Onların her kıpırdanışını ‘irticâ’ olarak vasıflandıracak; devleti yıkmayı ve yerine Şerîat düzeni getirmeyi amaçladıklarını duyuracağız...”

Sayın Dinleyiciler!..

Öyle olmuyor mu, gerçekten? Dış güçlerin içimize şırınga ettikleri bu gerçek dışı fikirler yüzünden bu memlekette yıllarca inananlara çeşitli zulümler yapılmadı mı? Bu milletin gerçek öz değerleri, çeşitli asılsız iddiâlarla, birer tehlikeymiş gibi gösterilmedi mi? Bu doğrultuda yıkanan beyinlerle dış güçlerin amaçladıkları doğrultuda icraatlar yapılmadı mı?

İşte başörtüsü düşmanlığı da bu icraatların doğrultusundaki faâliyetlerin başında gelmekte ve yurt dışından güç almaktadır.

Düşmanlarımızın şimdilik bütün hedefleri Nûr Sûresi, âyet 31’de bildirilen örtünme emrini yok sayarak Kur’an’da bir gedik açmaktır. Başörtüsü bizim için bu yüzden önemlidir.

Düşmanlarımız, eğer bu hususta tamâmen başarılı olurlarsa, Geo G. Harris’in istediği

‘İslâmiyet’in aslından uzaklaştırılmasına bir geçit açılmış olacak’, ve o zaman ‘bizim işimiz’

dediği memleketimizin istilâsı onlar için ‘o kadar kolay olacaktır.’

6 Baştürk, R., Sessiz Savaş, sayfa 237, Kum Saati Yayınları, 2005.

(6)

Bugünkü uzay çağında, başörtüsü ile uğraşanların çoğu, bilinçli olarak düşmanlık yapanlar varsa bunlar hariç olmak üzere, çoğu yetkililerimiz ellerindeki makam ve imkân yetkilerini bir silâh olarak, kendi öz ve âdetlerini, kendi benlik ve kültürlerini isteyerek mi yok etmede kullanıyorlar zannediyorsunuz?

Aslâ!.. Satılmış değilseler, onlar da bunun bir cinâyet olduğunu sezebiliyorlar ama ne yapsınlar? Tavandan tabana kadar dışa bağımlılık, şahsiyetsizlik, yağcılık, kimlik erozyonu ve makâmı kaybetme korkusu bunu gerektiriyor da ondan... Bir de buna Türkiye’nin silkinip dirilmemesi için, yurt dışında fâliyet gösteren dış güçlerin, birer maşa olarak kullandıkları iç işbirlikçilerinin tasallutlarından korunma güdüsünü de hesâba katmalıdır.

Memleketimizi olduğu gibi, bütün Dünyâ’yı kuşatarak Dünyâ’da tek bir krallık kurmak isteyen bu dış güçlerin İngilizce adı “Iluminaty-İluminati” olarak geçmekte ve Oktay Sinanoğlu bunu Türkçe’ye “Dünya Krâliyetçileri” olarak çevirmektedir7. Herkesin bütün Dünyâ’da ‘Bilderberg Grubu’ olarak tanığı kuruluş ile Amerika’da ‘Rockefeller’ olarak bilinen kuruluş bunların önemli kuruluşları arasındadır.

İşte bu Dünyâ Krâliyetçileri bütün Dünyâ’yı kuşatarak insanları kendileri için çalışmaya zorlamaktadırlar. İşte bunun belgesini arz ediyorum:

William Cooper tarafından “Gerçekler Öldürücüdür” adı ile yazılan ve Ocak 2003 yılında Zeki Enes Akkan tarafından Türkçe’ye “Apokalips’in Atlıları” adlı ile çevrilen kitabın 245.

sayfasındaki ‘Siyon Bilge Adamlarının Protokolleri’nden Protokol 8… Protokolün son paragrafı, imlâ kuralları da dikkate alınarak, aynen şöyle:

“Örneğin goyim yöneticileri kâğıtları okumadan imzâlar veyâ kâr için ya da hırs yüzünden hizmet verirler. Bir müddet görevi, Devletlerimizde kardeş Yahudi’lere devretmemizde bir tehlike kalmayana dek, bu görevleri, halkla arasındaki geçmiş ve îtibar farkı uçurum kadar olan ve bize îtaatsizlik yaptığında cezâî müeyyidelere tâbi olacak ya da ortadan kaybolacak insanlara vereceğiz-öyle ki son nefeslerine kadar bizim çıkarlarımızı gözetecekler.”

İlluminati Felsefesi’nde Dünyâ insanları ikiye ayrılır. Birincilerine ‘aydınlanmış’

anlamında “İlluminati” denir ve bunlar kendileridir. İkinci gruptaki insanlar, aslında aydınlanmış insanlara hizmet etmek için vardır ve bunlara aydınlanmışlarca “goyim-sığır”

denmektedir. Aslında aynı felsefeye göre kendilerine hizmet etmek için bunların %20’si yeterlidir.

“Goyim-sığır” konusunda aynı kitabın 237. sayfasında yazarın bir notu gerekli açıklayıcı bilgiyi vermektedir.

Kitabın 247. sayfasında Protokol 11’de, Dünyâ Krâliyetçileri’nin gizli işlerinin “Goyim Masonları”na havâle edildiği şu şekilde açıklanmaktadır:

“Bu sığırlar tarafından bilinmeyen gizli masonluk ve bizden beklenmeyen hedefler, hedef şaşırtmak için, tarafımızdan mason localarına çekildi.”

Son olarak, Dünyâ Krâliyetçileri’nin hedeflerine ulaştıktan sonra “Goyim Masonları”na karşı tavırlarını da Prtokol 15’den öğrenelim:

(7)

“Bu tahta geçmemize karşı çıkmak için silâha sarılmış olanları acımadan keseceğiz. Gizli bir cemiyet gibi her bir kurum da ölüm cezâsı gerektirecek; şimdi var olanları, tarafımızdan tanınanları, bize hizmet etmiş olanları ve edenleri dağıtarak Avrupa’dan uzak sürgün kıtalarına göndereceğiz. Bu yol, çok şey bilen GOYİM masonlarına da uygulanacak, bir sebepten dolayı bağışlamamız olasılığı olanlar, dâimâ sürgün korkusu içinde yaşayacaklar.”

Dünyâ’nın en zengin kaynaklarına sâhip olduğumuz halde neden sürünüyoruz?. İşte bizi bize bırakmıyorlar da onun için… Biz de gözümü açalım da uyumayalım!..

Sayın Dinleyiciler!..

Bütün bu olumsuz tesirlerden ve dışa bağımlılıktan kurtulmanın panzehiri, kendi ekonomik ve millî kültür bağımsızlığımızı gerçekleştirerek, onurlu ve şahsiyetli nesillerin yetişmesi için, dış görünüşümüz ne olursa olsun, şekilcilikten uzak olarak, genç beyinlerimizin, kendi târihî dinamiklerimiz, kültür, anane, millî, dinî değerlerimiz ve bilimin sönmeyen nûru ile aydınlatılması olmalıydı. Ama öyle olmadı. Yıllarca uygulanan politikalarla bizi kendi değerlerimizden âdetâ utanır hâle getirdiler. Sıra adımızdan bile utanmaya geldi. Sonunda şahsiyetimizi kaybettik. Şahsiyet boşluğuna yuvarlandıktan sonra, çorap söküğü gibi ardından kaybettiklerimizin ardı arası kesilmedi... Hâlâ cömertçe kaybetmeye devam ediyoruz. Artık o hâle geldik ki, nefes almak için bile, Amerika’ya sormadan edemeyeceğiz.

Sayın Dinleyiciler!..

Kurtuluşumuzun tek çâresi kaldı. Kendimizi tanımak, gerçekten bağımsızlığımıza kavuşmak, dışa bağımlı siyâsetten tamâmen kurtulmak için ekonomik seviyemizi yükseltmek ve millî ve kültürel değerlerimize yapışmak... Bu da yetmiyor. Her şeyden evvel birbirimizi sevmek, birliğimizi kuvvetlendirmek de var. Çalışmanın başlangıcı da buradan başlıyor.

Bıraksınlar bizi!.. İyi-kötü TÜRK MİLLETİ olarak kendi kararlarımızı kendimiz verelim.

Yoksa kendi vatanımızda esir gibi yaşamaktan aslâ kurtulamayız.

Hepinizi sevgiyle selâmlıyorum...

Referanslar

Benzer Belgeler

Değerlendirme hiç risk faktörü olmayan hastalar ile aşırı alkol kullanımı olan, karaciğer enzimlerinde kalıcı artışlar gözlenen, karaciğer

 Eğer kırmızı kan hücresi üretimini uyaran herhangi bir ürün (EPREX ® dahil) ile daha önce uygulanan tedavinin ardından size saf kırmızı hücre

TEHLİKE Elektrik çarpması Ölüm veya ciddi yaralanma - Fişsiz pompaları tüm kutuplarında. minimum 3 mm kontak aralığı bulunan harici bir ana şalterle sabit kablolara

REFACTO AF ile tam uzunluktaki rekombinant faktör VIII (FLrFVIII)’in ilaç potenslerinin karşılaştırıldığı, hasta plazma örneklerindeki FVIII aktivitesinin merkezi

Subkutan yoldan epoetin alfa ile tedavi edilen kronik böbrek yetmezliği hastaları, daha önceden bu tedaviye yanıt vermiş hastalarda epoetin alfa tedavisine yanıt

• Gözün beyaz kısmında ve deride sarılık gibi karaciğer hasarı belirtileri; metotreksat kronik karaciğer hasarına (karaciğer sirozu), karaciğerde yara

Değerlendirme hiç risk faktörü olmayan hastalar ile aşırı alkol kullanımı olan, karaciğer enzimlerinde kalıcı artışlar gözlenen, karaciğer hastalığı geçmişi

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu uyarınca elektronik olarak imzalanmıştır. Doküman http://ebs.titck.gov.tr/Basvuru/EImza/Kontrol adresinden kontrol edilebilir.