• Sonuç bulunamadı

Günlük yaşam üzerine resimsel yorumlamalar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2023

Share "Günlük yaşam üzerine resimsel yorumlamalar"

Copied!
94
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

GÜNLÜK YAŞAM ÜZERİNE RESİMSEL YORUMLAMALAR

<h.6(./ø6$167(=ø

DANIŞMAN HAZIRLAYAN

DU.Ö÷U. Ü\HVL MHVXW YAŞAR LWIL\H SHGD ŞİŞLİOĞLU

MALATYA 2019

(2)
(3)

ONUR SÖZÜ

"Dr. Öğr. Üyesi Mesut YAŞAR danışmanlığında yüksek lisans tezi olarak hazırladığım “GÜNLÜK YAŞAM ÜZERİNE RESİMSEL YORUMLAMALAR”

başlıklı bu çalışmanın, bilimsel ahlak ve geleneklere aykırı düşecek bir yardıma başvurmaksızın tarafımdan yazıldığını ve yararlandığım bütün yapıtların hem metin içinde hem de kaynakçada yöntemine uygun biçimde gösterilenlerden oluştuğunu belirtir bunu onurla doğrularım."

Lütfiye Seda ŞİŞLİOĞLU

(4)

ÖNSÖZ

Yüksek lisans tez konusu olarak incelediğim “Günlük Yaşam Üzerine Resimsel Yorumlamalar” isimli bu çalışmada günlük yaşam olgusu, günlük yaşam algımızı oluşturan kavramların manaları incelenerek ele alınmış, insanlığın tarihi gelişiminde içerdiği önemli olaylar, insanların günlük yaşamlarında sergiledikleri eylemlere etkileriyle incelenmiştir.

İnsanlığın mağaralardan kentsel yaşam alanlarına, yaşayış şekillerinde meydana gelen değişim serüveninde günlük yaşamlarını resim sanatına nasıl yansıttıkları kronolojik sıralamayla verilmeye çalışılmıştır. Günlük yaşam konusunun resim sanatında en görkemli olarak ele alındığı 17 yy. dan başlayarak önem kazanan Janr, genre resmi dönemi, bu dönemi hazırlayan tarihi süreç ışığında örneklerle incelenmiştir. Modern sanat döneminde form değiştiren resim sanatında günlük yaşam konularının resim sanatına dolaylı anlatımlarla izleyicinin yorumlamasına açık eserlerle ifade edilmesini hazırlayan süreç de irdelenmiş, modern sanatta günlük yaşamdan konuları ele alan çalışmalara da örnekler verilmiştir.

Modern kent yaşamının tam olarak fark edilmese de gelecekte de tartışılmaya devam edileceği öngörülen yabancılaşma sorunsalı yapılan çalışmalarla dile getirilmeye çalışılmıştır.

“Günlük Yaşam Üzerine Resimsel Yorumlamalar” konulu bu eser / metin çalışmamı kaleme alma sürecine başladığım zaman beni cesaretlendiren, anlayışıyla yardımcı olup bana yol gösteren atölye hocam ve danışmanım Dr. Öğr. Üyesi Mesut YAŞAR’a; bu zorlu süreçte hem bir kardeş olarak varlığına hem de tez yazım usul ve esaslarında sonsuz destekleri için ruh ikizim canım kardeşim Kübra Şişlioğlu’ na, eğitimim için bana maddi-manevi bütün olanaklarını verip, beni bugünlere getiren, zorlu günlerimde yanımda olan hakkını ödeyemeyeceğim canım annem Melahat Şişlioğlu’ na ve elde ettiğim bütün başarılarımı göremese de hepsini adadığım, sevgisini hala kalbimde yaşattığım rahmetli babam Ruşen Mehmet Şişlioğlu’ na, ayrıca günlük yaşamımdaki bütün sıkıntılarımı paylaşan moral ve desteklerini benden esirgemeyen arkadaşlarım Burcu ve Zerrin’e, beni bu günlere sürükleyen günlük yaşamıma teşekkürlerimle...

(5)

ÖZET

Gündelik yaşam, bir güne indirgenmiş tekrar eden zaman dilimlerinde, tekrar eden eylem ya da aktivitelerin uzun vadelerde farklılaşmalara uğrasa da rutini ifade etmesiyle oluşan bir genellemedir. Doğadaki diğer canlılardan insanı ayıran bir kavram olan günlük yaşam, eski çağlardan günümüze kadar insanlığın yaşam alanlarının mağaralardan modern kentlere dönüşümünün en büyük tanığıdır. İnsanlığın günlük yaşamları, ihtiyaçlarının etrafında şekillenmekte, ihtiyaçlar değişmese de ihtiyaçların karşılanma yolları yaşanılan koşullara bağlı olarak sürekli değişmektedir.

Günlük yaşamda sıradan olarak algılamaya başladığımız, kanıksadığımız durumlar gerçeklik olarak tabir olunur. Sanatçılar dönemlerinin gerçekliklerinin etkisi altında yaşadıkları gündelik hayatı, doğrudan konu alarak ya da gündelik hayatın getirdiklerinden esinlenerek sanat eserlerini ortaya koyarlar. 17. yy' da resim sanatında günlük yaşam resimleri yaygınlaşarak Janr resmi olarak isim bulmuş, günümüze kadar yaşayan birçok sanatçıya da konu olmuştur.

Bu tez çalışmasında yaşadığımız dönemin koşullarında günün herhangi bir anında, çoğu zaman farkında olmadan içerisinde bulunulan sokaklar, caddeler, kaldırımlar, yaya geçitleri, parklar, kafeler ve eğlence mekanları gibi kentsel alanlarda insanların günlük yaşam halleri, kuş bakışı açısıyla yapılan resimlerle değerlendirilmiştir. Çalışmanın ana amacı, insanların kalabalıklar arasında görünseler de gerçekte yalnız olduklarını yansıtmaktır. İnsanlar herhangi bir sebeple bu kentsel alanlarda bulunduklarında, kalabalıkla çevrelendiklerinden dolayı yalnız değillermiş gibi görünebilirler. Dışardan bakan birisi büyük bir toplantı olduğunu düşünebilir, gerçekte ise bu buluşma herhangi bir fiziksel ve duygusal temas olmadan gerçekleşir. Bu yabancılaşma, toplumdaki insanlara düz bir açıdan bakıldığında fark edilmese de kuşbakışı görünümünden kendini ele verir.

ANAHTAR KELİMELER: Günlük Yaşam, Janr Resmi, Yabancılaşma, Modern Yaşam

(6)

ABSTRACT

Daily life is a generalization that occurs when repetitive actions or activities are repeated in periods reduced to a day, although they may be differentiated in the long term.

Daily life, a concept that separates human beings from other living beings in nature, is the greatest witness of the transformation of the living spaces of humanity from caves to modern cities. The daily lives of people are shaped around their needs, and the ways that the needs are met vary depending on the circumstances.

In everyday life, the situations that we start to perceive as ordinary, and we consider common are named as reality. The artists reveal their works of art by contextualizing the daily life directly under the influence of the realities of their terms or by inspiring from what the daily life brings. In the 17th century, daily life paintings became widespread in painting and called as “Janr painting” and have become the subject of many artists who lived until today.

In this thesis, under any time and any condition of the day which is perceived as normal and mostly unaware; everyday life behaviors of the people were reviewed by paintings on the urban areas such as streets, roads, sidewalks, pedestrian roads, parks, cafes, entertainment places. The main object of the study is to reflect that people are alone in between crowdedness. When people occupy these urban areas for any reason, it may seem like people are not alone since they are surrounded by crowdedness. From an external perspective, one may think there is a huge meeting, indeed this encountering of people happen without any physical and emotional contact. Although this alienation is not noticed when the people in the society are seen from a straight angle, but it gives itself away from the bird's eye view.

KEY WORDS: Daily Life, Janr Painting, Alienation, Modern Life

(7)

İÇİNDEKİLER

ONUR SÖZÜ ... i

ÖNSÖZ ... ii

ÖZET ... iii

ABSTRACT ... iv

İÇİNDEKİLER ... v

RESİMLER DİZELGESİ ... vii

KISALTMALAR DİZELGESİ ... ix

GİRİŞ ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM GÜNLÜK YAŞAMIN OLUŞUMU VE RESİM SANATINDA GÜNLÜK YAŞAM TARİHİ………...………..6

1.1. Günlük Yaşam Olgusu ve İnsan ... 6

1.2. İnsanlığın Tarihi ve Günlük Yaşam Eylemleri ... 7

1.3. Resim Sanatında Günlük Yaşam Konusunun Oluşumunun Tarihi Süreci ... 17

1.4. Modern Çağa Kadar Günlük Yaşamı Ele Alan Seçilmiş Çalışmalar ... 22

1.4.1. Normal Gündelik Eylemleri Konu Alanlar ... 23

1.4.2. Özel Günlere Dair Sahneleri Konu Alanlar ... 25

1.4.3. Eleştirel Konuları Ele Alanlar ... 27

1.4.4. Ev İçi Günlük Yaşam Eylemlerini Konu Alanlar ... 29

1.4.5. Boş Zaman Aktivitelerini Konu Alanlar ... 31

1.4.6. Dış Mekânda Gündelik Yaşamı Ele Alanlar ... 34

1.4.7. Eğlence Sahnelerini Konu Alanlar ... 36

1.5. Modern Çağda Resim Sanatında Seçilmiş Günlük Yaşam Resimleri ... 38

(8)

İKİNCİ BÖLÜM

GÜNLÜK YAŞAM ÜZERİNE RESİMSEL YORUMLAMALAR BAĞLAMINDA OLUŞTURULAN ÇALIŞMALARIN RESİMSEL OLARAK ELE ALINIŞ

SÜREÇLERİ………...………43

2.1. Kompozisyon ... 44

2.2. Renk ... 47

2.3. Açık-Koyu ... 48

2.4. Biçim İçerik ... 50

2.5. Doku ... 51

2.6. Ritim ... 52

2.7. Espas ... 53

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM TEZ KAPSAMINDA YAPILAN ÇALIŞMALARIN ELE ALINIŞI………54

SONUÇ ...76

KAYNAKÇA ...79

RESİM KAYNAKÇASI...82

(9)

RESİMLER DİZELGESİ

Resim 1: At, M.Ö. 15.000-10.000 dolayları Mağara resmi; Lascaux, Fransa ... 17

Resim 2: Chnemhotep' in mezarından bir duvar resmi, M.Ö. 1900 dolayları ... 18

Resim 3: Pieter de Hooch, Eviçinde elma soyan kadın, 1663 ... 23

Resim 4: Gustave Courbet, “Günaydın Bay Courbet!”, 1854 ... 24

Resim 5: Yaşlı Pieter Bruegel Köy düğünü, 1568 dolayları ... 26

Resim 6: Jan Steen, Vaftiz Şöleni, 1664... 26

Resim 7: Eugene Delacroix, Halka Yol Gösteren Özgürlük, 1830, Paris Louvre Müzesi . 27 Resim 8: Daumier, Üçüncü Mevki Vagon, 1862. ... 28

Resim 9: Johannes Vermeer, Süt Boşaltan Kadın, 1658-1660, Amsterdam, Devlet Müzesi29 Resim 10: Van Gogh Vincent’ın Arles’teki Odası, Eylül 1889 ... 30

Resim 11: Auguste Renoir, “Piyano Başında Kızlar”, 1892 ... 32

Resim 12: CEZANNE, Kağıt Oyuncuları. ykl 1890-1892 ... 33

Resim 13: SEURAT Grande Jatte Adasında Bir Pazar Günü, Öğleden Sonra. 1886 ... 34

Resim 14: Camille Pissarro Sabah, güneşli bir havada İtalyan bulvarı, 1897 ... 35

Resim 15: Pierre-Auguste Renoir, Moulin de la Galette’de dans, 1876 ... 37

Resim 16: Henri de Toulouse Lautrec, “Moulin Rouge’de”, 1892 ... 37

Resim 17: Fernand Leger: Kağıt Oyuncuları. 1917.Tual üzerine yağlıboya,129 193cm. Otterlo, Rijksmuseum Kröller-Müller ... 39

Resim 18: Richard Hamilton, “Bugünün evlerini bu denli farklı, bu denli cazip kılan nedir?”, 1956. ... 40

(10)

Resim 19: Neşe Erdok, “Otobüste”, 1986. ... 41

Resim 20: Edward Hopper, “New York Movie”, 1939. ... 41

Resim 21: “Oyun”, Tuval Üzerine Karışık Teknik, 110x60 cm, 2019 ... 54

Resim 22: “Park”, Tuval Üzerine Yağlı Boya, 90x110 cm, 2019 ... 56

Resim 23: “Gezinti”, Tuval Üzerine Karışık Teknik, 90x70 cm, 2019 ... 59

Resim 24: “Yaya Geçidi”, Tuval Üzerine Karışık Teknik, 80x100 cm, 2019... 61

Resim 25: “Kaldırım”, Tuval Üzerine Yağlıboya, 90x100 cm, 2019 ... 63

Resim 26: “Parke Kaldırım”, Tuval Üzerine Yağlı Boya, 90x110 cm, 2019 ... 66

Resim 27: “Kar”, Tuval Üzerine Yağlı Boya, 80x110 cm, 2019 ... 68

Resim 28: “Asfalt Yol”, Tuval Üzerine Yağlı Boya, 60x110 cm, 2019 ... 70

Resim 29: “Kafe”, Tuval Üzerine Yağlı Boya, 100x130 cm, 2019 ... 72

Resim 30: “Engel”, Tuval Üzerine Yağlı Boya, 80x100 cm, 2019 ... 74

(11)

KISALTMALAR DİZELGESİ

A.g.e. : Adı Geçen Eser çev. : Çeviren

ed. : Editör

MÖ : Milattan Önce MS : Milattan Sonra vb : Ve benzeri ykl : Yaklaşık yy. : Yüzyıl

(12)

GİRİŞ

Günlük yaşam; bireyin sabah uyandıktan sonra gün içerisinde gerçekleştirdiği olağan sayılabilecek birçok eylemi ve o güne özgü olan ancak genel anlamda rutin olan eylemleri içeren genelleştirilmiş bir terim olarak görülebilir. Tek bir ifade ile birçok eylem anlaşılmaktadır. Gündelik hayat yaşanılan topluma, zamana, coğrafyaya ve hatta kişiye göre değişebilecek farklı eylemler barındırsa da ortak paydada birey için rutin bir döngüyü ifade etmektedir.

Günlük yaşam doğa içerisinde yaşamını sürdüren insana özgü bir tanımlamadır. Canlı varlıkların yaşamsal döngüsü onların yaşam süreçlerindeki tekrara dayanan aktivitelerini içerirken, cansız nesneler için benzer bir yaşam olgusundan bahsedilememektedir. İnsanların günlük yaşamı yemek, içmek, uyumak vb. temel ihtiyaçların yerine getirildiği günlük döngülerdir. Gündelik hayatın döngülerini Lefebre1 şu şekilde ifade etmektedir: “Gündelik hayat döngülerden oluşur ve daha geniş döngüler içine girer. Bir şeye başlamak, aslında baştan alıp yeniden başlamak, yeniden doğmak demektir.”

“Gündelik yaşam bir sıradanlığı, bir rutini, bir değişmezliği işaret eder. ‘Nasıl gidiyor?’

sorusuna ‘hep aynı’ ya da ‘fena değil’ diye bir cevap veririz, böyle cevaplar verenleri de sıklıkla duymuşuzdur. Hemen herkes süre giden hayatını özetleyerek bir cevap verir. İlginç bir şey yoktur hayatımızda, önemsediğimiz anlar ya da olağanüstü durumlar dışında bir yeknesaklık içinde yaşadığımızı biliriz.”2

İnsan, yaşamın bazen durağan bazen de hareketli döngüsünde var olma benliğini sürdürmeye çalıştığı bir yaşam alanı oluşturmak ve hayatın değişmez akışına uyum sağlayarak belli bir rutinle hareket etmek zorundadır. Her günün arkasına eklenen yeni bir gün günlük yaşamımızın rutinini oluşturur. Bu rutin içinde insan sürekli bir başkalaşım ve

1Lefebre, Henri, Modern Dünyada Gündelik Yaşam, (çev. Işın Gürbüz), (2. Baskı), Metis Yayınları, İstanbul, 2010, s. 14.

2Cantek, Levent, Cumhuriyetin Büluğ Çağı: Gündelik Yaşama Dair Tartışmalar (1945-1950), (1.

Baskı), İletişim Yayınları, İstanbul, 2008, s. 14.

(13)

oluşum içerisindedir. Her ne kadar bazen büyük değişikliklerle yoldan çıksa da insanın günlük rutinleri yine kendini tekerrür etmeye devam eder.

“Gündelik derken her gün olan düşünülür; her gün işe gideriz, her gün aynı insanlarla karşılaşırız, her gün aynı saatte işten ayrılır, eve ulaşır, yemek yer, televizyon seyreder, uyuruz ve saire. Genellikle gündelik yaşam için tüm bunların toplamıdır denir. Elbette başka ayrıntılar hatırlanır, nasıl konuştuğumuz, neler yediğimiz, nelerden hoşlandığımız da girer gündelik yaşama.

Gündelik yaşam nedir? Sorusuna genellikle kişisel yaşamlardan, kişiye özgü ayrıntılardan çıkarak cevap verilmesi ilginç değildir.”3

Yaşadığı süre boyunca ayakta kalmak adına insan, olağan akışta önce temel ihtiyaçlarını gidermeye ihtiyaç duyar, daha sonra bireysel gelişimi için gereken eğitim, sosyal ve kültürel gibi manevi ihtiyaçlara yönelir. Yaşamsal öneme sahip olan ihtiyaçlar karşılanmadan diğer ihtiyaçların bir anlamı olmadığından ihtiyaçlar insan yaşamı için bir hiyerarşi sırasını4 takip eder. Doyurulan ihtiyaçlara bir üst ihtiyaçlar eklenir ve insan yaşamı bitmek bilmez ihtiyaç arayışı ile süregelir. İhtiyaçlarını karşıladıkça gelişen bir bireyin günlük yaşam döngüsü de farklı anlamlar kazanır. Geçmişteki ihtiyacımızla bugünkü ihtiyacımız aynı değildir, geçmiş ve bugünün toplamı gelecek ihtiyacımıza yol gösterir. Bu sistem hiç durmaksızın devam edecektir.

İnsanlığın varoluşundan itibaren evrimleşerek günümüze kadar farklı formlarla ulaşan günlük yaşam rutinlerimiz, sıradanı algılayışımız ve olasılarımız, beraberinde sanatta da evrim yaratmıştır. Geçmişten günümüze sanat anlayışında ele alınan konular bu çerçevede insanın ihtiyaçlarının evrimine paralel şekilde dışa vurulmuştur.

Sanat geçmişten günümüze gelirken önceleri insanların ihtiyaçlarını gidermek için oluşturduğu formlardaki zaruri araçlar iken; silah, taş, sopa, tabak gibi, sonraları estetik kaygılar güdülerek daha çok bakılan, asılan, kullanılmadan muhafaza edilen; heykel gibi, tablo gibi nesnelere dönüşmüştür. Toplumlarda bireyselliğin ve düşüncenin önem kazanmasıyla adeta bir dil gibi dışa vurum aracı olarak kullanılmış, duygu ve düşünceler sanatla yansıtılmıştır. Sanat günümüzde ise transforme olarak ‘dönüşüme uğrayarak’

3Cantek, 2008, s. 14.

4Maslow, Abraham H., İnsan Olmanın Psikolojisi, (çev. Orhan Gündüz), Kuraldışı Yayınları. İstanbul, 2010.

(14)

insanların fikirlerini, farklılıklarını, özgünlüklerini ifade ederek varoluşlarını ilan ettikleri bir araca dönüşmüştür.

İnsanlığın yaşam tarihi boyunca günlük yaşamlarındaki döngülerini meydana getiren rutin eylemleri, gerçeklikle ilgili algılarını oluşturarak sanatla yansıtılmalarını beraberinde getirmiştir. İnsanlığın tarihi sürecinden günümüze değin meydana gelen önemli olaylar, icatlar, buluşlar, keşifler, devrimler, savaşlar, doğa olayları, teknoloji, ekonomi, bilim gibi, tıpkı günlük yaşam rutinlerimizde değişikliğe neden olabilen önemli olaylar, travmalar, dönüşümler gibi toplumsal ölçüde bazen de global ölçüde büyük etkiler oluşturmuş ve dönemlerin, çağların ayrımlarını sağlayan geçiş koridorlarını meydana getirmiştir. Aslında bireyleri etkileyen mikro seviyede değişimler toplumları etkileyen makro seviyelerdeki değişimlerden çokta farklı değildir. Her değişim bir sebep oluşturmuş ve beraberinde kendine özgü sonuçlarını meydana getirmiştir ve getirecektir.

Toplumları etkileyen yaşamsal değişimler, bireysel bilinçle hissedildiğinde ve günlük yaşam içerisinde fark edilmeden normalleştiğinde gerçeğe dönüşür ve artık sanatçının yorumlamasıyla somutlaştırabileceği bir malzemeden başka bir şey değildir. Sanatçı gerçekleri algılayarak toplumları gerçeklerle farklı şekillerde yüzleştiren bir rol üstlenmektedir. Dolayısıyla sanat yapıtını değerlendirirken içinde bulunduğu dönemin toplumsal koşullarıyla ele almak gerekir. “Sanat yapıtı, içinde doğduğu koşullardan bağımsız değildir, dolayısıyla sanat yapıtını tarihsel bir çözümlemenin dışında anlamaya olanak yoktur…Sanat yapıtı biriciktir, yok olmaya yargılı ya da yok olmuş yerlerin ve zamanların belleğidir.”5

İçinde bulunulan an süregelirken tekerrürlerini fark etmek, sıradanlığın özel olduğu anı ele almak, gündelik yaşamın gerçekliğinin farkındalığında olan sanatçıların işidir.

Gündelik yaşam temaları bu nedenle geçmişte de birçok ressama konu olmuştur. Döneminin içinde bulunduğu koşulları yansıtan bu resimler geçmişe dönüp bakıldığında tarihi bir belge niteliğindedir. Günümüzde yaşayan sanatçıların ele aldığı günlük yaşam kesitleri de gelecek nesillere bugünün yansımaları olacaktır.

5Lenoir, Beatrice, Sanat Yapıtı, (çev. Aykut Derman), (4. Baskı), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2005, s. 106.

(15)

Günümüzde toplumsal ve kültürel yapının üzerine en çok etki eden unsur teknolojidir.

Günlük hayatın kaçınılmaz bir parçası haline dönüşmüş, en önemli avantajının insanlara zaman kazandırmak olması dolayısıyla her geçen gün daha çok hayatımıza girmiştir.

Teknolojinin gündelik hayattaki eylemleri kolaylaştırdığı yadsınamaz bir gerçektir, üretim kolaylaşmış, tüketim artmış, ulaşım kolaylaşmış, dünyanın bir ucundan diğer ucuna seyahat etmek kolaylaşmış, bilinmeyen toplumlarla iletişim kurmak ve alışveriş kolaylaşmış, onların dilini kültürünü alışkanlıklarını öğrenmek kolaylaşmıştır. Teknolojinin zaman kazandırmanın yanı sıra bireyler üzerinde en önemli etkilerinden biri de, onları uzaklardaki toplumlarla iletişime geçirerek sınırı belli olmayan toplulukların bireyleri haline getirirken, diğer yandan günlük hayatı içerisinde her an her gün temas halinde olduğu insanlarla yabancılaştırmasıdır.

“Birey geniş çevrelerdeki zihinsel hayal koşullarını, karşılıklı mesafe ve kayıtsızlığı, kendi bağımsızlığı üzerindeki etkisi bağlamında en çok, büyük kentin kalabalığında hisseder. Çünkü bedensel yakınlık ve mekân darlığı, zihinsel uzaklığı daha da görünür kılmakladır. Metropol kalabalığıyla kıyaslandığında, insanın kendini böylesine yalnız, böylesine kaybolmuş hissettiği başka bir yer yoktur.”6

Teknolojinin getirdiği avantajlar üzerine kurulan kentler metropollere dönüşmüş, geçmişte hiç olmadığı kadar sosyal, aynı zamanda hiç olmadığı kadar da yalnız insan toplulukları metropol kültürünü oluşturmuştur. Simmelmetropol kültürünün insanlarını tarif ederken ilginç bir detayı yakalamıştır; “Büyük kentlerdeki insanlar arasındaki ilişkilerde, gözün işlevi kulağınkine kıyasla giderek daha da ön plana çıkıyor”7 diyerek, günümüz insanının birbirlerini görseler bile konuşmadan uzun süre ortak bir mekanda vakit geçirebilme alışkanlığını toplu taşımaların hayatımıza getirdiği bir gerçek olduğunu şu ifadeleriyle belirtmiştir “…Otobüs, tren ya da tramvay kullanımının yaygınlaştığı 19.

yüzyıla kadar, insanlar hiçbir zaman, dakikalar hatta saatler boyu tek kelime etmeksizin birbirlerine bakmak zorunda kalmamıştı.”8 Günümüzün metropol kentlerinde toplu taşıma

6Simmel, Georg, “Metropol ve Tinsel Hayat” Modern Kültürde Çatışma, (ed. Ali Artun), (4. Baskı), (çev. Tanıl Bora, Nazile Kalaycı, Elçin Gen), İletişim Yayınları, İstanbul 2006, s. 96.

7Frisby, David, “Georg Simmel- Modernitenin ilk Sosyoloğu” Modern Kültürde Çatışma, (ed. Ali Artun), (4. Baskı), (çev. Tanıl Bora, Nazile Kalaycı, Elçin Gen), İletişim Yayınları, İstanbul 2006, s.

28.

8A.g.e.

(16)

araçların yanı sıra; sokaklar, caddeler, alışveriş merkezleri, parklar, meydanlar, yürüyen merdivenler gibi iletişim kurmayan, çoğunluğun içerisine karışan insan topluluklarının çeşitli buluşma noktalarını da benzer şekilde örnek vermek mümkündür.

“Basitçe çoğunluktan biri olarak var olmak, sanki her şey olabileceğinin en iyisiymiş gibi insanı derinden yatıştıran bir etki yaratır. Bu yatışma cazip olmasına caziptir ama çok yüksek bir bedel ödemeden insanın bunu elde etmesi olanaksızdır. Bedel olarak kendi olmaya son vermek, kendi benliğinden uzaklaşmak zorunda kalacaktır.”9

Bu çalışmada “Günlük Yaşam Üzerine Resimsel Yorumlamalar” konusu altında, günlük yaşam koşuşturmacasındaki modern bireyin toplu yaşam alanlarındaki sıradan konumu kuşbakışı görünümüyle resimsel olarak ele alınmıştır. Resimlerde genel olarak kalabalık insan topluluklarının geniş bir zemin üzerinde bir telaş içinde zamanı yakalamaya çalışırlarken ya da boş vakitlerini değerlendirirken ki hallerinden ilham alınmış, kalabalığın içinde birbirlerine olan yabancılıkları görsel olarak betimlenmiştir. Sunulan resimlerde günümüz modern hayat koşullarında bireysel kişiliklerini kaybederek siluetleşen bireylerin birbirlerine temas etmeden metropol hayatın ortak yaşam alanlarında nasıl konumlandıkları eleştirel ve gerçekçi bir yolla ifade edilmeye çalışılmıştır.

9Pappenheim, Fritz, Modern İnsanın Yabancılaşması, (çev. Salih Ak), (1. baskı), Phoenix Yayınları, Ankara 2002, s.22

(17)

BİRİNCİ BÖLÜM

1.1. Günlük Yaşam Olgusu ve İnsan

Terim olarak gün kavramı, dünyanın kendi etrafında döndüğü 24 saatlik bir süreyi ifade eder. Bu dönüş rutin olan bir eylem olduğu için her günü bir sonraki gün takip eder.

Her ne kadar zaman olarak bir gün saat 00.00 da başlayıp, 23.59 da bitse de bizim günden anladığımız genelde sabah uyandıktan sonra tekrar uyuyana kadar geçen süredir. Uyandıktan sonra gün başlar ve günler ayları, aylar yılları, yıllarda nihayetinde insan yaşamını oluşturur, ta ki ölene dek. Birbirini tekrar eden en küçük zaman diliminin 24 saatlik bir gün olması sebebiyle günlük yaşam terimi konuşma dilimize yerleşmiştir. Günlük yaşam, gün olarak algıladığımız zaman diliminde gerçekleştirdiğimiz eylemlerin uzun vadede rutine dönüşmesiyle genellediğimiz bir anlatım şeklidir. Birbiri ardına eklenen ve periyodik olarak aynı olan gün, insanlara geleceğe yönelik plan yapma olanağı sağlamakta ve rutin bir hayat inşa edilebilmesine imkân tanımaktadır.

Alışılagelmiş bir düzen içinde, belirli bir süreklilikle yapılan eylemler rutin olarak adlandırdığımız döngüleri meydana getirmektedir. Günlük hayata dahil olan her eylemin bir başlangıcı olsa da ve her başlangıcında yeni olarak algılansa da, süre gelen zamanda rutine dönüştükçe o eyleme karşı algımız değişerek sıradan bir anlam kazanır. Bu bağlamda günlük yaşam olgusu açıklanırken sıradan ve rutin tabirlerinden sıkça bahsedilmektedir. Günlük yaşam, sıradana dönüşmüş rutin olarak meydana gelen olayların bir bütününü oluşturmaktadır.

Günlük yaşam olgusunu var eden eylemler; bireyin yaşamsal ihtiyaçlarını karşıladığı her gün tekrar eden, yemek, içmek, uyumak, diş fırçalamak, konuşmak, düşünmek, işe gitmek vb. eylemler olabilmektedir. Ayrıca genel olarak toplumsal yapıyı oluşturan bireylerin hayatlarında ortak olabilecek, kişi için sıradan olmasa bile toplumlar için sıradan olan, her gün değil ama daha geniş zaman sürecinde tekrar ederek gerçekleşebilen; düğün, alışveriş, cenaze, kitap okumak, seyahat etmek gibi bireysel ya da toplu eylemler de günlük yaşamın büyük bir parçasını oluşturmaktadır.

(18)

İnsan var olduğu sürece değişik konumlarda, hallerde bulunur. Zaman akmaya devam eder, insanda değişmeye devam eder. Yaşadığımız hayatın ana nesnesi olan insan yaşamın merkezindedir. İnsan yaşayan diğer canlılardan farklı olarak düşünür, konuşur, oluşturur, biçimlendirir ve çevresindekileri kendine göre şekillendirir. İnsanın doğrudan kendisi ya da yaşamsal faaliyetlerinin belirtisi, onun gündelik yaşam içerisinde varlığının kanıtıdır.

1.2. İnsanlığın Tarihi ve Günlük Yaşam Eylemleri

Yaşadığımız çağ boyunca yaşanılan toplumda siyasi, ekonomik, toplumsal, inançsal, kültürel ve teknolojik değişimlerle beraber insanların toplum içinde yaşayış şekilleri de değişiklik göstermiştir. Bu değişikliklerin bazen tamamen farklı bir şekilde günlük yaşamımıza etkisi olmuştur. Bireylerin günlük yaşayış şekilleri de bir nevi yaşadığı koşullara ve toplum yapısına ayna tutmaktadır.

Günlük yaşam insanlığın doğuşuyla birlikte başlamıştır. Yaşadığımız dünyada canlılık her ne kadar insanların yaşamının başlangıcından önce başladıysa da insanlığın başlangıcı bundan yaklaşık 2-3 milyon yıl öncesinde dayanmaktadır. İlk insan homo sapiens’ lerin yaşadığı Paleolitik çağ adı verilen dönemde insanlar besinlerini üretebilmeye başlayana dek konar göçer bir yaşam stratejisi gütmüşlerdir. Yontma Taş devri olarak bilinen Paleolitik çağın, o dönemdeki insanların gündelik yaşamları bakımından en bilinen özelliği geçim stratejilerinin avcılık ve toplayıcılık üzerine olmasıdır.10 Kelime manasından da anlaşıldığı üzere o dönemde yaşayan insanlar av hayvanlarına göre ve yaşadıkları bölgenin iklim şartlarına bağlı olarak yetişen, topladıkları doğal besin kaynaklarının konumuna göre bir yerden bir yere sürekli göç halinde olmuşlardır. Yerleşik hayat olmayıp göçebe bir yaşam tarzı ile hayatta kalma çabası içerisinde olduklarından günlük yaşamları genel olarak dış mekânda geçmiş, iç mekân olarak ağaç kavuklarını ve mağaraları sığınmak için kullanmışlardır. İçine doğduğu dünyaya çok yabancı olan ve tanımaya çalışan çoğu zaman doğadan korkan ilk insanlar, ihtiyaçlar hiyerarşisine göre öncelikle fizyolojik, sığınma,

10Özüşen, Banu, Zafer Yıldız, “Buzul Çağı'ndan İlk Çağ'a Tüketimin Tarihi” Süleyman Demirel Üniversitesi Vizyoner Dergisi, 2012/4 (7), ss. 1-16.

(19)

güvenliğini sağlama, hayatta kalabilmeye çalışma gibi gereksinimlerini sağlamak zorunda kalmışlardır.

İlk insanlar hem yaşadıkları doğaya hem de birbirlerine yabancıdırlar, iletişim kuramamış, büyük topluluklar yerine kabileler halinde yaşamış, hayatla çoğu zaman mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Bu dönemde uygarlık adına atılmış en büyük adım ateşin bulunmasıdır. Ateşin bulunarak kontrol altına alınması o dönemde insanların gündelik hayatına çok önemli etkide bulunmuş, yaşam şekillerinin değişmesine ve beraberinde yeni icatların ve olanakların oluşmasına yol açmıştır. Artık Paleolitik çağın sonlarına doğru yiyeceklerini pişirerek yiyen, vahşi hayvanlardan kaçmak zorunda kalmayan, ısınma sorununu çözdükleri için iklime bağlı yaşamayan, belki de yerleşik hayata geçmeye hazır olan ilk insanlar, güvenlik ve sığınma ihtiyaçlarını büyük ölçüde karşılama imkânı bulmuşlardır. Önemli ihtiyaçlar karşılandıkça boşa çıkan zamanlar, o dönem yaşayan insanların ilk olarak iç dünyalarına yönelmesini sağlamış, ruhsal ihtiyaçların oluşumuna sıra gelmesiyle belki de ilk moda başlangıcına işaret eden çeşitli süs eşyaları ve gerdanlıklar gibi takılan takılar o dönemlere ait kazılarda bulunmuştur. Bu bulgular, insanların ihtiyaçlarının sınırsızlığının ilk belirtileri olarak önem kazanmakta ve ruhsal ihtiyaçların ilk belirtileri olarak görülmektedir.11

Paleolitik çağın devamında Mezolitik çağa geçilmiş, buzulların erimesi, sıcaklık artışının yaşanabilecek koşulların olduğu bölgeleri artırmasıyla uygun iklim koşullarının oluştuğu Akdeniz bölgelerinde tarımsal üretim başlamıştır. Ayrıca bu dönemde insanların günlük yaşamlarına yardımcı olarak kendi cinsleri dışından bir canlı olan köpekler katılmıştır.12 İçerisinde yaşanılan doğanın bilimi anlaşılmaya başlanınca hayat daha kolaylaşmaya ve yeni icatlar türetilmeye başlanmış, madeni taşların ve çevrelerindeki malzemelerin farklılıkları ve dayanıklılıklarına göre tasnifi sağlanmış insanların ihtiyaçlarına yönelik mikrolit aletler13 (daha küçük ama daha etkili aletler) yapılarak belki de ilk endüstrinin temelleri atılmıştır.

11 Özüşen ve Yıldız, 2012, ss. 1-16 12 A.g.e.

13Akın, Enver, Reşat Esgici, “Eski Çağda Tarım Aletleri” Tarım Makinaları Bilimi Dergisi (Journal of Agricultural Machinery Science), 2015/11 (1), ss. 33-37.

(20)

İnsanlık Mezolitik çağın devamında Neolitik çağa geçmiştir. 1994 yılında Alman arkeolog Klaus Schmidt tarafından Şanlı Urfa bölgesinde yapılan incelemelerde “Göbekli Tepe”14 kazılarının tam olarak aydınlatılmasıyla Neolitik Çağa ait bilinen bilgiler temelden sarsılmıştır. Kazılar sonucunda avcılık-toplayıcılıkla geçinen, ruhsal ve inançla ilgili bir gelişim göstergesine dair çok fazla somut delil olmayan, yerleşik hayata geçmemiş, el becerisi çok gelişmemiş, tarımsal faaliyetleri sınırlı olan insanların böylesine görkemli ve zengin sembolik ifadeler barındıran bir yapıtı yapması bilim dünyasında büyük şaşkınlık uyandırmıştır. Günümüze kadar bilinen diğer yapılara göre anlaşılmıştır ki, Göbekli Tepe bilinen ilk ibadet merkezidir. O dönem iklim koşullarının elverişli olduğu bereketli hilal15

bölgesinde yaşayan insanların yerleşik hayata geçtikten sonra tarıma başladığı düşünülmekteydi. Zannedilenin aksine yapılan kazılarda Göbekli Tepe civarında buğday bulunmuş olsa da yerleşik hayata geçişte bu ibadet alanına yakın olmak amacıyla insanların Göbekli Tepe bölgesinde toplandığı düşünülmekte ve kalabalık insan topluluklarının gıda ihtiyaçlarının oluşması neticesinde tarımsal faaliyetlerin başladığı tahmin edilmektedir.

Belki de inanç merkezli bir toplanma isteği ya da ihtiyacı o dönem yaşayan toplumlarda oluşmasaydı, insanlık yerleşik hayata geçmeyecek, nüfus artışı olmayacak, tarımla başlayan hayatı kolaylaştıran bilime dayalı buluşlar keşfedilmeyecek ya da çok daha geç keşfedilecek, kim bilir belki de insan ırkı günümüze dahi ulaşamayacaktı.16

Tarımsal üretimin başlamasıyla, göçebe yaşam şekli terkedilerek yerleşik hayata geçilmesi nüfus artışına ve dolayısıyla tüketimin de artmasına sebep olmuş ve daha fazla üretim ihtiyacı oluşmuştur. Hayvanlar evcilleştirilmiş, onların etlerinden, sütlerinden, yünlerinden faydalanılarak birçok amaca yönelik ürün yelpazesi genişlemiştir.17

Devamındaki Kalkolitik Çağda bugün içerisinde yaşadığımız binaların temel malzemeleri olan demir, bakır gibi metaller yüksek ısı ile işlenmeye başlanmış ve yüksek sıcaklıklarla pişirilmesiyle mukavemeti artan toprak malzemelerin üretimi sağlanmış, altın

14Kurt, Ali Osman, Mehmet Emin Göler, “Anadolu’da İlk Tapınak: Göbeklitepe” Cumhuriyet İlahiyat Dergisi (Cumhuriyet Theology Journal), 2017/21(2), ss. 1107-1138.

15Özüşen ve Yıldız, 2012, ss. 1-16

16Tekin, Halil, “İlk Köyler ve Köylüler” Aktüel Arkeoloji:Uygarlığı Yaratanlar, Mayıs-Haziran 2019, (69): s. 26-33.

17Özüşen ve Yıldız, 2012, ss. 1-16

(21)

gibi değerli madenler bu dönemde işlenmeye başlanmıştır.18 Tarım faaliyetleri ve madeni faaliyetlerin uğraşıldığı alanların coğrafi koşullar gereği birbirine uzak olması sebebiyle ihtiyaca yönelik ürünler iş bölümü oluşturularak üretilmiş; sonrasında toplulukların birbirleri arasında takas edilmiş ve ticaret başlamıştır.19 Tekerlek icat edilerek ulaşım ve ulaştırmanın ilk adımları bu dönemlerde atılmıştır. İnsanlığın günlük yaşantısı vahşi hayat koşullarından daha uygar koşullara ulaşılmış, yaşamlarını sürdürebilmek amacıyla güne başlayan insanların zamanı rutini içeren eylemlerle dolmaya başlamıştır. Öncelikli ihtiyacı beslenme ve sığınma olan ilk insanlar koşulların onları zorlamasıyla kendilerini geliştirmiş, yeni buluşlar ve icatlarla kaderlerini değiştirerek yarınını planlar hale gelmişlerdir.

Taş devri dönemlerinin ilkel insanları ile günümüz modern insanlarını karşılaştıracak olursak, ihtiyaç kavramının kapsamına giren önemli unsurların aslında değişmediğini, aradan geçen onca yıl sonucu sürekli değişen tek unsurun ihtiyaçların karşılanma yolları olduğu rahatlıkla söylenebilir. Önceleri ihtiyaçları karşılayacak düzeyde üretim gerçekleştirilirken, eğer üretim yapılamazsa yaşanacak mağduriyetin bilinciyle gerekenden çok üretmek gerektiği kanısı sonradan oluşmuştur. Üretimin artması ise beraberinde tüketiminde ihtiyaç düzeylerinin üzerine çıkmasına sebep olmuştur. Günümüzde en çok eleştirilen ancak çözümü kolay olmayan tüketim çılgınlığının ortaya çıkışı, insanların diğer kaygılarının azalıp zamanlarının çoğunu çalışarak üretime ayırmasıyla başlamıştır diyebiliriz. Artık insanlar üretmek için değil tüketmek için yaşar konuma gelmiş, ürettiği ile tatmin olma bilincini yitirerek hep daha fazlasını arar hale gelmiştir.20

Taş devrinden sonra İlk Çağ başlamış, yerleşik hayata geçen insanların tarımsal üretimle geçimini kolaylaştırması, başka uğraşlara odaklanabilmesini sağlamıştır. Artık yaşayan diğer canlılardan farkını ortaya koymaya başlayan insan ırkı başka mesleklerle de uğraşır olmuştur. Nüfusun artmasıyla gıda kaynakları yetersiz kalmış, tarıma dayalı yaşam

18A.g.e.

19 Watkins, Trevor “Yeni Bir Yaşam Biçimi İnşa Etmek: Yakındoğu'da Neolitikleşme Sürecinde Kamusal Yapılar” Aktüel Arkeoloji:Uygarlığı Yaratanlar, Mayıs-Haziran 2019, (69): s. 12-17.

20Özüşen ve Yıldız, 2012, ss. 1-16

(22)

sürmeye başlayan insanlar köy adı verilen yerleşim birimlerini oluşturmuşlardır. Böylece yavaş yavaş toplumsal yapının temelleri atılmaya başlanmıştır.21

Uygarlığın temellerinin atıldığı en önemli çağ olan ilkçağ dönemi, yazının bulunmasıyla başlamıştır. Yazının icadı ilk olarak buğday ambarlarının sayılması amacıyla kullanılsa da asıl etkinliğini o dönemlerde toplumsal düzenin sağlanmasında ve yaşanan önemli olayların kayıt altına alınmasıyla göstermiştir. Üretimin artması üretilen ürünlerin yönetimini gerektirmiştir. Antik çağ da denilen İlk Çağ dönemlerinde toplumlar şehirleri oluşturmuş ve bütünlüğü korumak birliği sağlamak amacıyla ilk şehir devletleri bu dönemde oluşmuştur. Tarımın şehir devletlerinin en önemli geçim stratejisi olması, iş bölümlerinin ve otoritelerin farklılığı sebebiyle, köylü, köle, tüccar ve asil soylular gibi toplum içinde çeşitli sınıfların oluşumuna yol açmıştır. Görev ve statü farklılığı yüzyıllar boyu süren sınıf kavramını oluşturmuş, bu sınıflar günlük yaşamlarında da farklı roller ve eylemlerle hayatlarına devam eden toplulukları oluşturmuştur. Üretimi yapan ve üretileni tüketen sınıflar birbirinden ayrı koşullarda yaşamaya başlamıştır.22

Antik çağda önceleri tarımsal faaliyetler için elzem olan yağmurun yağması için dua etmek amacıyla oluşan dini inanç kavramı çok tanrılı dinleri oluşturmuş, antik çağda felsefi düşüncenin başlamasıyla mitolojik tanrılara dönüşmüş, yine bu dönemde Yahudilik ve Hristiyanlık gibi ruhani dinlerin oluşumuyla tek tanrılı inanışa geçilmiştir. Yazılı metinlerle toplumların yaşam şekillerine karar vermek ve ahlaki açıdan yönlendirmek gibi gündelik yaşamlara yansıyan ruhani dinlerin etkileri o çağlardan başlayarak günümüze değin süregelmiştir. Orta Çağ’da kilisenin o dönemde yaşayan insanlar üzerinde önemli etkileri olmuş, yalnız inançları ile ilgili değil sosyal hayatlarının birçok alanında da kilise halk üzerinde karar verici olmuştur. Kilise Orta Çağ’ın başlarında eğitimin ve sanatın temellerini atarak insanların uygarlaşmasında olumlu roller üstlense de Orta Çağ’ın sonlarına doğru

21Taş, Seyhan, Enver Günay, “Antik Çağ Toplumlarının Özellikleri, Geleneksel Statüleri ve İktisadi Yapıyı Belirleyen Kurumları” KSÜ Sosyal Bilimler Dergisi (KSU Journal of Social Sciences), 2015/12 (2), ss. 141-166.

22Taş ve Günay, 2015/12 (2), ss. 141-166.

(23)

kilise kendisini tanrının yeryüzündeki temsilcisi ilan etmiş ve kurulan Endülüs mahkemeleriyle suçsuz insanlara boş yere zulüm eden bir konuma gelmiştir.23

Nüfusun durdurulamayan artışı, devletlerin yıkılıp, insanların yeni yaşam alanları bulmak amacıyla başka yerlere göç etmesine sebep olmuştur. Öyle ki yeni yerlere yerleşen insan kavimleri gittikleri yerlerdeki insanların da başka bölgelere göçmesine sebep olmuş, Kavimler göçü olarak bilinen bu büyük toplulukların göç hareketi, İlk Çağ’ın kapanıp Orta Çağ’ın başlamasına sebep olmuştur. Bugün ki Avrupa ülkelerinin ırklarının oluşumu bu dönemki göçlerin sonucunda meydana gelmiştir. Avrupa’da siyasal ve sosyal yapının yeniden düzenlenmesine sebep olmuştur. Büyük devletler yıkılmış, Avrupa’da feodal24

yapılar oluşmuştur. Kapalı bir yönetim şeklinin olduğu feodal yapılarda, sınıf oluşumu çok net çizgilerle birbirinden ayrılmış, yönetim kral ve din adamlarının tekelinde seyrederken, toprak sahibi olan soylular yönetimin alt tabakalarını oluşturan köylüleri ve köleleri çalıştırıp vergi ve haraçlara tabi tutmuşlardır. Ticaretin etkin olmadığı bu yönetim şekillerinde köleler sınıf değiştiremezken, soylular köylüler üzerinden egemenliklerini sürdürmüşlerdir.

Nüfusun üretimin gerekliliğinden daha hızlı artması tarım dışındaki üretimler için iş gücünün oluşmasında etkili olmuş, tarım dışı ürünlerin artması ve bu ürünlerin kentlerde ticaretinin yapılması, ticaret zenginleri olan burjuva sınıfının oluşmasına sebep olmuştur. Servetini toprak sahibi olarak değil, insanların ihtiyaçları kıstas alınarak meta üretimle sağlayan Burjuva tüccarlar, ürettiği ürünlere soylularında ihtiyaç duymasıyla biranda önemli konuma gelmiş, kentler ve köylüler arasında ticari bağın kuvvetlenmesiyle zamanla egemenlik soylulardan burjuva tüccarların eline geçmiştir. Kentlerden alış-verişi sağlayan para, bir anda önem kazanmaya başlamış, kentlerle gelişen ticaret uluslararası ticarete dönüşerek bankaların kurulmasına, borsanın oluşmasına kadar yol almıştır.25

Orta Çağ insanların uygarlık düzeyine büyük etkilerde bulunmuş bir çağdır, insanlığı Yeni Çağ’a hazırlayan siyasi, dini, askeri, hukuki, ekonomi ile, bilimle, sanatla ve sosyal alanlarla ilgili birçok temel kavramlar bu dönemde yerlerini bulmuş ve anlaşılmıştır. Yeni Çağ’ın başlangıcı İstanbul’un Müslüman Türkler tarafından fethedildiği tarih olarak kabul

23Tanilli, Server, Uygarlık Tarihi, (22.baskı), Cumhuriyet Yayınları, İstanbul 2006, s. 65.

24A.g.e, İstanbul 2006, s. 53.

25Tanilli, Server, İstanbul 2006, s. 56.

(24)

görmektedir ancak bu tarihe gelene kadar, farklı inanç sistemlerini kabul eden birçok imparatorluğun olduğu bir alana dönüşmüştür dünya. Sonrasındaki yıllar bu ülkelerin bu farklılıklardan ötürü birçok kez karşı karşıya gelip ülkeler arası savaşların çoğaldığı dönemlere gebe kalacaktır.26

Yeni Çağ döneminde gelişen teknolojik imkanlar, pusulanın icat edilmesi ve ticaret yollarının oluşması, yeryüzünün bilinmeyen topraklarının keşiflerinin ve uluslararası büyük ticaretlerin önünü açmıştır. Daha önce bilinmeyen yeni topraklar hatta kıtalar keşfedilmiş, nüfusun dünya geneline yayılması küresel dünyayı oluşturmaya başlamıştır. İnsanlık oluşumundan itibaren durdurulamaz bir gelişim evresine girmiştir. Gelişimin hızı ve ulaştığı nokta her insanlık topluluğu için aynı derecede olmamış, Yeni Çağ döneminde gelişmiş olan insanlık keşifler sırasında karşılaştıkları ve hâlâ avcı toplayıcı kabileler halinde yaşayan insan toplulukları üzerinde sahip oldukları doğal kaynaklara hükmetmek amacıyla sömürge düzenlerini oluşturmuşlardır. Bu eşitsizlik koşulları sömürge devletlerinin çıkarlarına kolaylıkla ulaşmalarını sağladığı için insanlığın gelişim düzeyleri arasındaki uçurum çoğunlukla korunmuş, sömürgelik anlayışı hala günümüze kadar devam edegelmiştir.

Rönesans Yeni Çağ’da gerçekleşen, etkisi birçok alanda insanların yaşamına etki eden çok önemli bir dönemdir Avrupa’da. Rönesans matbaanın bulunması, coğrafi keşifler ve yükselen burjuvazinin etkisiyle, baskıcı bir dayatma düzenine dönüşen Kilise yönetimine karşı başkaldırı ile ortaya çıkmış, yeniden oluşumu simgeleyen ve etkisi çok büyük çaplı olan bir hareketlenmedir. Orta Çağ’ın birleşmiş toplum anlayışı yıkılarak bireycilik önem kazanmıştır. Burjuvalığın getirdiği özgürlük ve maddi refah seviyesinin yükselmesi, kilisenin öğretilerinin sorgulanmasını başlatmıştır. Büyük bir Reform hareketiyle önce Hristiyanlık inancındaki dayatmaların kısmen kabul edildiği Protestanlık anlayışı oluşmuş, sonraları ise hümanist anlayışın etkisiyle dinden bağımsız bir yaşam kültürü arayışına dönülmüştür. Reformun getirdiği bunalım o dönemki insanların günlük yaşamlarında büyük sorgulamalara gitmelerine sebep olmuştur. Orta Çağ’dan modernizme geçişi sağlayan büyük bir basamak rolü üstlenen Rönesans dönemi, özgürlük anlayışında varılan ilerlemenin düşünce eserlerine de yansımasıyla etkilerini hissettirmiştir. Aradan büyük ölçüde kalkan

26Gündüz, Ahmet, “İstanbul'un Osmanlılar Tarafından Fethi, Türk-İslam ve Avrupa Açısından Önemi”

Karadeniz Araştırmaları, Bahar 2008/5 (17), ss.51-66.

(25)

kilise perdesi, insanların doğrudan doğayı çözümleyerek anlamalarını sağlamış, bilimsel fark edişler ve buluşlar hız kazanmıştır.27

Yeni Çağ döneminin değişimlere sebep olan en önemli hareketlerinden biri de Fransız ihtilalidir. Feodal yönetim şeklinde dengelerin zamanla değişmesi sonucunda burjuva sınıfının maddi ve sosyokültürel olarak kuvvetlenmesine ve soyluların ise köylü halk üzerinde otoritelerini kaybetmelerine sebep olması yönetim şeklinde değişiklik isteğini büyük bir kaos ortamında meydana getirerek ihtilalin önce Fransa’da sonrada Avrupa’da yankı bulmasına sebep olmuştur. Fransız ihtilali alışılagelmiş adaletsizlikler düzeninin sorgulanıp, daha önce söz konusu olmamış, eşitlik, özgürlük, milliyetçilik, insan hakları, demokrasi ve işçi hakları gibi kavramların gündeme gelmesini sağlamıştır. Kralla yönetilen monarşi yönetim biçimi Fransız ihtilalleri döneminin sonrasında egemenliğin ulus olduğu cumhuriyet sistemine devşirilmiştir.28

Rönesans dönemi ile bireylerin düşünce yapılarında değişiklikler meydana gelerek kitle toplum anlayışının yavaş yavaş yok olması, insanların özgür düşünce yapılarının oluşması, Fransız ihtilali ile yönetimlerde de değişikliğe sebep olarak soyluları ve din adamlarının üstünlüklerinin yerini eşitlikçi halk yönetimi anlayışına bırakması ile sonuçlanmıştır. Bu devrimsel değişiklikler halkın yararına görünse de sonuçları etkisi günümüze de sürecek geri dönüşü olmayan, insanlığın yaşamını ele geçiren sanayi devriminin olduğu Yakın Çağ’ın başlamasına yol açacaktır. Bugün içinde yaşadığımız modern dünya, sanayi devriminin etkisi altında olan nüfusun hızla arttığı, makineleşmenin ileri boyutlara taşındığı, insanın üretimdeki yaratıcı rolünün yerini endüstriyel basmakalıp ürünlere bıraktığı bir düzeni barındırmaktadır. Bilimde ilerlemenin artmasıyla her alanda üretimi hızlandıran makineleşme, büyük kitlelere ürün sağlayabilen büyük fabrikaların kurulması ile endüstriyel üretimi ayrıcalıklı konuma getirmiştir. Enerji kaynaklarına yakın olma ihtiyacı ile kentlere konumlandırılan fabrikalar, kentlerdeki iş ve yaşam olanaklarının oluşmasıyla, köylerden kentlere göçlerin artmasına sebep olmuştur. Kentler sanayi ve ticaretin merkezi haline dönüşmüş, köyler ise tarımsal faaliyetlerin yürütülmeye devam edildiği alanlar olarak kalarak, her iki bölgede yaşayan insanların yaşam koşullarında büyük

27Tanilli, Server, İstanbul 2006, s. 81.

28Tanilli, Server, İstanbul 2006, s. 111.

(26)

farklılıkların olduğu ve birbirlerinin üretim faaliyetlerine muhtaç olduğu bir düzeni meydana gelmiştir. 29

İhtiyaçlar zaman içerisinde sanayileşme ve endüstrileşmeye zemin hazırlamış, hızla gelişen büyüyen büyük sanayi toplumlarına yol açmıştır. İnsan iş gücüne ihtiyaç azalmış bunun sonucunda toprakla iç içe olan birey yaşadığı mekanlardan büyük kalabalık kentlere göç etmeye başlamıştır. Sanayileşmenin sürükleyici etkisi sonrasında, tarıma dayalı yaşam koşullarında doğanın natürelliğinde yaşayan insanlar, köylerden kentlere göçerek betonarmeler arasında sentetik ve kurgusal bir yaşam tarzına mahkûm olmuşlardır. Sanayi devriminin getirdiği her şeyin daha modern algılandığı bu yeni dünya düzeninde insanların eskisine göre maddi ihtiyaçlarını karşılamaları ve ulaşılabilirlik daha kolay olsa da kolay elde edilen ihtiyaçların kolaylığına göre bir bedelinin oluşu, kaybetme korkusunu beraberinde getirerek, insanlar daha çok çalışmalarını gerektiren çarkların dişlilerine takılıp kalmaktadırlar. Endüstrinin ve ticaretin, devletin değil özel sektörlerin elinde olduğu kapitalist sistemde, işçi sınıfını oluşturan insanlar sürekli çalışarak günlük yaşamlarının büyük bölümünü işyerlerinde geçirmekte, boş vakitleri olan zamanları da dinlenerek geçirmektedirler. Sınıfsal ayrımların ve eşit olmayan yaşam koşullarının devam etmesi, kimi uluslarda sosyalist bir toplum arayışını doğurmuştur. Bugün içinde yaşadığımız dünya çok çeşitli yönetim anlayışlarıyla farklı ulusların bir arada bulunduğu ülkelerin insanlarının yaşam alanlarını oluşturmaktadır. 30

Yabancılaşma insanların yaşadıkları doğa ile iç içe olan hayatlarından çalışmak ve üretmek amacıyla uzaklaşmalarıyla başlar der Fischer.31 Önceleri kendi ihtiyaçlarını kendisi karşılayan, hatta ihtiyaçlarını karşılamak adına birçok üretimde bulunan insan, artık bir iş bölümü içeresindedir ve yalnız kendisi için değil yaşadığı toplum için çalışmaktadır. Kentsel hayatta modern insanın katkıda bulunduğu üretimin başından sonuna kadar söz sahibi olması artık mümkün olmayıp, yaptıkları işlerin günlük hayatlarının rutinine dönüşmesi çoğu zaman hangi amaca hizmet ettiklerini dahi unutturmaktadır.

29A.g.e., İstanbul 2006, s. 125.

30Tanilli, Server, İstanbul 2006.

31Fischer, Ernst, Sanatın Gerekliliği, (çev. Cevat Çapan ), (2. Baskı), Sözcükler Yayınları, İstanbul 2012, s. 160.

(27)

“Sanayileşmiş toplum yalnız toplumsal ilişkilerin bu nesnelleşmesiyle değil, aynı zamanda iş bölümünün ve uzmanlaşmanın artmasıyla da kendini belirler. Çalıştıkça parçalanır insan. Bütünle olan bağı kopar, bir araç, büyük bir makinenin küçük bir parçası olur. Bu iş bölümü insanın önemini azaltırken, görüş açısını da daraltır; çalışma süreci ne kadar iyi düzenlenirse bireyin yaptığı işten o kadar az ustalık beklenir ve kendisinin bütüne yabancılaşması o denli derin olur.”32

Modern hayatın kapitalist düzeninde üretimde rol alan insan artık kendi ürettiği ürünle duygusal bir bağ kuramamakta, ondan kolaylıkla vazgeçerek seri üretim sonucu insanların ihtiyaçlarına sunmaktadır. İnsan bu bağlamda ürettiği ürüne yabancılaşmıştır. Özet olarak yabancılaşmayı Koç33 “…insanın kendi özünden, ürününden, doğal ve sosyal çevresinden koparak başkalarının egemenliği altına girmesi” olarak tarif eder. Kapitalist sistemde iktidar sahibi olan yöneticilerin direktifleriyle üretimde yer alan işçi, aidiyet duygusu olmadan durmadan çalışmakta, ürettiğinden tatmin olma ve haz duyma duygusundan uzakta, adeta makinenin bir parçası rolüne bürünerek kendisi de makineler gibi hissizleşmektedir.

Tek amacı para kazanmak haline gelen modernleşmiş kültürün nesneleşmiş insanları, elde ettiği kazancı tüketim zemininde oluşturulmuş ortamda tüketerek bir kısır döngüde kaybolmaktadır. Para kazanmak adına artık pazarladığı kendi öz ürünü değil, öz benliğidir.

Aklını, gücünü, becerisini, yeteneğini para kazanmak için ortaya koyar ve bu yarış rekabete girdiği insanlarla yabancılaşmasını gerektirir. Simmel’ e göre34 “dünyanın bütünüyle dinamik karakterinin, paradan daha çarpıcı bir simgesi olamaz ... hareket halinde olmayan her şeyin tamamen sönüp gittiği bir hareketin aracıdır para.” Metropol şehirlerin sembolü olan para kentlerdeki birbirine yabancılaşmış kalabalığın asıl sebebidir belki de… Para uğruna insanlar canlılık tabiatlarına uygun olan ortamları terk etmiş, daha fazlasını elde etmek, daha fazlasına dokunmak, daha fazlasını tüketmek için kendi bireyselliklerinden ödün vererek yabancılaşmış nesneler olmayı seçmişlerdir.

32Fischer, Ernst, Sanatın Gerekliliği, (çev. Cevat Çapan ), (2. Baskı), Sözcükler Yayınları, İstanbul 2012, s. 160.

33 Koç, Bekir, “Yabancılaşma ve Modern Tüketim Mabetleri Üzerine Bir Çözümleme” Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2013/2, ss. 205-225.

34Frisby, David, İstanbul 2006, s. 34.

(28)

1.3. Resim Sanatında Günlük Yaşam Konusunun Oluşumunun Tarihi Süreci

Günlük yaşam resimleri, insanların gündelik hayatlarında sıklıkla karşılaştıkları durumları ya da sıklıkla yaptıkları eylemleri içeren anlara ait sahnelerin resim sanatıyla dışa vurulmasının ürünüdür. Bu bağlamda sanatın insanlığın oluşumuyla başladığı düşünüldüğünde ilk günlük yaşam resimleri de ilk insanların mağara duvarlarına çizdikleri av hayvanlarının siluetleri kabul edilebilir. 19. yy’ da İspanya ve Güney Fransa’da mağara duvarlarında ve kayalar üzerinde ilk kez görülen resimlerin (Resim1) Buzul Çağı döneminde yaşayan insanlar tarafında yapıldığı, yapılan kazılardan elde edilen sonuçlarla kesin olarak ortaya konmuştur.35 Bu resimlerde; gündelik hayatının en önemli eylemi avlanmak olan insan; bizon, mamut, ren geyiği, boğa ve at gibi çok iyi tanıdığı hayvanları mağara duvarlarına çizmiş ve ilk günlük yaşam resimleri bu şekilde oluşmuştur.

Resim 1: At, M.Ö. 15.000-10.000 dolayları Mağara resmi; Lascaux, Fransa Eski çağlardaki günlük yaşam resmi olarak kabul edilebilen bir diğer örnek ise (Resim 2) Mısır dönemlerinde yapılan mezar resimleridir. Bu mezar resimleri ölen kişilerin yaşadıkları dönemde sürdürdükleri hayatın tasvirini içermektedir. Her ne kadar ölümden sonraki hayata inanılması sebebiyle ölen kişinin kullandığı eşyalar o dönemde ölülerle birlikte gömülseler de kişilerin yaşadıkları hayatın ayrıntıları mezarları başına yapılan bu resimlerle aydınlığa kavuşmuştur36. Mısırlı ressamların resimsel ifade anlayışları kabul

35Gombrich, 2004, s. 40.

36Tansuğ, Sezer, Çağdaş Türk Sanatı, (8. Baskı), Remzi Kitabevi, İstanbul 2008, s. 28.

(29)

gören tarzlardan oldukça farklı olup, binlerce yıl öncesinde ölen insanların günlük yaşam koşullarının nasıl olduğu hakkında bilgi vermek adına yeterli ifadeleri taşımaktadır.37

Resim 2: Chnemhotep' in mezarından bir duvar resmi, M.Ö. 1900 dolayları İnsanlığın tarihi sürecindeki dönemlerin etkisi altında yapılan sanat eserlerinin dönemlerindeki yaşam koşullarını yansıtan imgeler barındırması hemen hemen her dönemde karşılaşılan eserlerde kedini göstermektedir. Orta Çağ dönemlerinde günlük yaşam süreçlerinde insanların etkisi altında oldukları en önemli olayların Hristiyanlıkla ilgili dini konular olması, o dönemdeki sanat eserleriyle de yansıtılmıştır. Resimleri yaptıran kişilerin önemli din adamları ve krallar olması; o dönemdeki resimlerin, yapan kişilerin değil, din adamları ve kralların istekleri yönünde şekillenmesine neden olmuştur. Rönesans Reformlarının gerçekleştiği dönemlerde dini baskılara karşı yapılan başkaldırı sonrasında sanat ve sanatçı adına bu koşullar tersine dönerek, sanatçılar eserlerine imza atar olmuş, eserlerde dini konulardan uzaklaşmaya başlamıştır.

İnsanların günlük yaşam aktivitelerinin sanat eserleriyle işaret bulması sonraki dönemlerde de yer yer kendini gösterse de günlük yaşam resimlerinin resim sanatında bir tür resmi olarak ele alınmasının kökeni Orta Çağ el yazmalarının sayfa kenarlarında bulunan dröleries38 adı verilen eğlenceli resimlere dayanmaktadır. İşte bu resimlere daha sonrasında ressamların konularının sınırlanmasından dolayı daha çok yoğunlaşmalarının sonucunda, günlük yaşam sahnelerine ait konular bilerek resmedilmeye başlanmış ve bu tür resimlerine

37Gombrich, 2004, s. 62.

38Gombrich, 2004, s. 381.

(30)

genre resimleri ya da Janr resimleri denilmeye başlanmıştır. Janr resminin kelime anlamı ve tanımı hakkında detaylı bilgi İskender tarafından aşağıdaki ifadelerle dile getirilmiştir.

“Janr resmi İngilizce: Genre painting, Fransızca: Peintüre de genre, Almanca:

Genremalereidir. Fransızca genre (janr) sözcüğü, ''tür, çeşit ve cins anlamlarına gelir. Rönesans Döneminde epik, dramatik ve lirik gibi edebiyat biçimleri için kullanılmıştır. Sonradan resim sanatının dinsel konular ve tarihsel konulardaki resimleri, portre, manzara ve ölü doğa gibi geleneksel biçimleri için de geçerli bir anlam kazanmıştır. 17.yy' a değin yaygın resim türleri, dinsel ve tarihsel konular ile portredir. 17. yy' la birlikte ölü doğa, manzara ve tür resmi yaygınlık kazanmıştır.”39

16.yy. döneminde yaşamış günlük yaşam konularını ele alan en önemli sanatçı Flaman Pieter Bruegel’ dir. Ancak bu sanatçı feodal dönemde yaşayan bir soylu olup, o dönemdeki alt tabakada yaşayan köylülerin günlük yaşamlarını resimlerine konu alırken onları cahil taşralılar olarak görmüş ve eğlence figürleri olarak eserlerinde yansıtmıştır. Oysaki Fransız devrimi sonrasında yaşayan bir başka ünlü ressam Millet ise yine benzer şekilde köylülerin günlük yaşamlarını konu alan eserler yaratsa da onun eserlerinde yer alan köylüler komik ya da eğlenceli olmaktan uzaktır. Köylülerin yaşadıkları sıkıntıları adeta köylülerin bakış açısıyla anlatıyor, resimlerindeki köylü figürleri gerçekteki gibi yansıtarak, başak toplarken, emek verirken, çalışırken resmediyordur.40Dönemlerde gerçekleşen olayların akabinde değişen algıların ve bakış açılarının resim sanatına günlük yaşam resimleriyle aktarılmasına iyi bir örnektir bu çelişki.

“Tür resmi orta sınıfların ve özellikle de köylülerin günlük yaşamlarına karşı duyulan ilgi üzerine temellenir. Konusu genellikle güncel uğraşlar, halk gelenekleri, çeşitli biçimleriyle toplumsal yaşamla ilgili öyküsel, duygusal, acayip, komik durumlardır. Tür resminde yaşam biçimleri verilen köylülerin yanında ya da karşısında bir tutum sergilemek söz konusu değildir. Bu yüzden köylüler tüm insansal boyutları içinde ve idealize edilmeksizin resimlenir. Tür resmi konuyu işleyenin bakış açısına dayanır. Bu anlayışın gerçek teması konu değil, yer almakta olan olayı biçimleyen koşullardır. Bu da tipleştirilmiş insan figürünün gene tipleştirilmiş güncel uğraşlar içinde ele alınmasıyla sağlanır. Tipleştirme, başta yaş dönemleri, yüz ifadeleri, beş duyuyla ilgili eylemler olmak üzere her şeyi kapsar. Gerçekçi bir üslup içermek zorunda olan tür resminde anlatım önyargılardan olduğu kadar mecazi ve simgesel anlamlardan da bağımsızdır. Bu yüzden her türlü

39İskender, Kemal, 1997, s. 1832 40Fischer, Ernst, 2012, s. 160.

(31)

dramatik, tarihsel, yergisel, öğretici, romantik ve duygusal özelliklerin en aza indirgenmesi bir zorunluluktur.”41

17. yy’ da gerçekleşen Reform hareketi sonrasında Protestan anlayışı kabul eden kuzey bölgelerde kilise için yapılan resim ve heykellerin Katolik putperestliğini yansıttığı görüşünde olduklarından bundan sonrasında resim sanatına devam edilip edilmeyeceğinin karmaşası yaşanmıştır. Reform karmaşasından ders çıkaran kilise kendini toparlamaya çalışmış, hala Katolikliğe bağlı kalmış güney ülkelerinde Protestanlığa “Karşı-Reform”42 ile savunmaya geçmişlerdir. Kilise, kuzeydeki ülkelerin aksine yeni ya da farklı bir tarzda nasıl resim sanatını devam ettirebileceğini düşünmüştür. İşte böyle bir karmaşa ve arayış ortamında tür resmi açığa çıkmıştır. 17. yy. sonrasında tür resmi o dönemde yaşayan her türlü günlük yaşam eylemlerini resimlerde konu alarak gerçekçi bir üslupla dönemdeki koşulları yansıtmak için kullanılmıştır. O dönemlerde önemlilik bakımından etkin rol oynayan tür resimleri değişen koşullarla birlikte 19. yy’ da Fransız ihtilali sonralarında sınıf ayrımının kısmen ortadan kalkmasıyla etkinliğini devam ettirmemiştir.

“Resimde kutsal ve dini olandan arınıp uzaklaşma böylece başlamış oluyordu. Metsu, Brueghel' ler, Vermeer, Hogarth gibi sanatçılar portrelerin dışında, yaşamı betimleyen tablolar yaptılar. Böylece folk 'un yaşam ortamları tarlalar, mutfaklar, dükkanlar, sokaklar, vb. ve günlük yaşama, toplumsal olaylara ilişkin sahneler düğün, panayır, paten kayma, vb. görüntülendi. Dinsel nitelik taşımayan portrelerden farklı olarak bu resimlerin temel özelliklerinden biri, hareket ve eylem içermeleriydi. Bir başka özellik ise, seçilen konular kadar, bu konulara yönelik tavırlarda yatıyordu.

Artık dinsel ya da mitolojik öykülerin betimlenmesi için gerekli olan düş gücüne bağımlılık azalıyor;

insan tipleri, çevre ve kostümler gerçeğe uygun olarak resmediliyordu. Ressamlar, öteki tablolarda yer alan öznellikten de sıyrılmaya çalışıyor, duygusal, dinsel, dramatik, törensel, tarihsel ve satirik öğelerden kaçınıyorlardı. Ancak bu durum kuşkusuz, renk, biçim, doku uyum ve güzelliğin önemsenmediği anlamına gelmemekteydi. Günlük hayatın resmedilmesi yaklaşımı, sonraki dönemlerde doğalcılığa (natüralizm) ve gerçekçiliğe (realizm) giden yolu açmıştır.”43

Günlük yaşamdan olağan sahnelerin resimlere taşındığı gerçekçilik anlayışının temellerinin oluştuğu bu dönemde renkler üzerinde önemli arayışları beraberinde getirmiş,

41İskender, 1997, s. 1832.

42Tanilli, Server, İstanbul 2006, s. 91.

43Abisel, Nilgün, Popüler Sinema ve Türler, (I. Baskı), Alan yayıncılık, İstanbul 1995, s. 15.

(32)

gerçeklere bağlı kalınarak doğal ışık yansımalarının ifade şekillerinin farklı teknik ve yöntemlerle alternatifleri araştırılmıştır. Bu anlayışla gerçeğe dayanan konu ve olaylar doğrudan resmedilmiş ancak biçim renk ve tonlarda meydana gelen ifade arayışı modern sanatın temelini hazırlamıştır. İzlenimcilik akımı olarak isim bulan bu dönem doğa ve manzara resimlerinin yanı sıra günlük yaşam resimlerinin doğal gerçekçiliğiyle yoğun olarak ele alındığı bir dönemdir.

Sanatın her dalı toplumların içinde bulunduğu koşullardan doğrudan etkilenmektedir.

Olayların önem düzeyi sanatta meydana gelen kökten değişimlerin, yeni akımların, yeni arayışların doğuşuyla paralellik göstermektedir. 20. yy’ da meydana gelen I. ve II. Dünya savaşlarının da sanata ve resim sanatına etkisi büyük ölçüde dramatik olmuştur. Savaşların beraberinde toplumsal düzen, teknoloji ve bilimdeki hızlı ilerlemelerin de etkisiyle büyük değişikliklere uğramış, insanların duygu ve düşünceleri altüst olmuştur. Oluşan kaos algısı sanatçıların savaş dönemlerinde dış dünyanın gerçekliklerinden kendi iç dünyalarında hissettikleri gerçekliklere yönelmelerine sebep olmuştur.

“Endüstri ve teknolojideki gelişmeler insanın hem yaşadığı çevresinin hem de bedenin ve ruhunun başkaları tarafından kontrol edilmesine yol açmıştır. Toplumsal yapının basamaklarını da etkileyen ve yaşamı maddi gücü olanların eline veren bir anlayışın yükselişi görülmektedir.

Yaşamını daha da kolaylaştırmak ve vakit kazanmak için gerekli olan bir teknolojinin dişlileri içinde varlığını kanıtlamaya aynı zamanda sürdürmeye çalışan bir insan grubu oluşmuştur. Bu nedenle sanatçının olaya yaklaşımı daha farklı olmaktadır. Sanatçı çalışmalarında yaşamın bu kaos halini ortaya koyma çabasındadır. Teknoloji ve makinenin varlık-yokluk diyalektiği sanatçıyı daha çok düşünce ve kavrama yöneltmektedir. Sanatçı yaşamındaki herhangi bir sıradanlığı eserlerine aktarabildiği gibi büyük karşı çıkışlarını da gerekirse kendi bedeninde eklentilerle ve/veya değişikliklerle aktarabilmektedir.”44

Endüstrileşmenin yaygınlaştığı, teknolojinin her geçen zaman büyük yeniliklerle insanların hayatlarında sunduğu kolaylıklar sayesinde kendini kabul ettirdiği bu dönem, insanları değersizleştirerek yaşayan nesnelere dönüştürmüş, yaşadığı hayatı yorumlama yetisi elinden alınarak hiçe sayılan insan, bütün bu süregelen yoğun baskılara

“dışavurumculuk” adı verilen yeni bir akımla sanatıyla cevap vermeye başlamıştır. Yaşadığı

44 Kozlu, Düriye, “Teknolojik Gelişmelerin Toplum ve Sanata Yansımaları” Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Hakemli Dergisi, 2009-03, s. 1-14.

Referanslar

Benzer Belgeler

藥科心得  吳建德老師  藥三 A 賴品蓁 B303097075 

Levinson’a (1986, 1996) göre bireysel yaşam yapısı, yaşam döngüsü içerisinde ilk, orta ve ileri yetişkinlik yılları süresince yaşa göre değişen yerleşik ve

Şiirin anlam düzeyini oluşturan kavramlar incelen- diğinde yüzey ve derin yapıda çözümlemeye çalıştığımız bu şiirin ruhun be- denden kurtuluş teması üzerine kurulduğu

Çalışma hayatında işçilere çocuk bakım hizmetlerinde yardımcı olmak amacı ile yaşları ve medeni halleri ne olursa olsun, 150 den çok kadın işçi

RESİM LİSTESİ ... RESİM SANATINDA KADIN FİGÜR YORUMLARINA GENEL BİR BAKIŞ ... İlk Çağlardan Modern Sanat Akımlarına Kadar Kadın Figürüne Genel Bir Bakış ...

Sonuç olarak klasik BHK tanısında BHKb pozitifliği ve CK7 ile CD117 negatifliği, kromofob BHK tanısında, EpCAM, CK7 ve CD117 pozitifliği ile GST-α, BHKb ve

Staphylococcus aureus ve Pseudomonas aeruginosa bakterilerine karşı balın etkisini araştırdıklarını ve sonuç olarak balın antioksidan özelliğini ve bakterilere karşı

mayeli “ özbatrans Nakliyat Ticaret A.Ş.” , aile fertlerini ortak ettiği 36 milyon sermayeli “ Aköz Ticaret Müşavirlik. A.Ş.” , “ Bahattin