• Sonuç bulunamadı

Son ya

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Son ya"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Son yaşadığımız pirinç rezaleti ortada. Stoklama, fiyatları belirleme birkaç spekülatör firmanın eline bırakılmış. Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) gibi Cumhuriyetin temel tarımsal direklerinden birinin beli bükülmüş. Esen

rüzgârların yönünde sallanıp duruyor. Bizim, yargıyı ABD ve AB'ye şikâyet etmek, kendini türbana odaklamakla ünlü hükümetimiz ise işi gücü bırakmış cadı avı peşine düşmüş. Dünyada nelerin olup bittiğinden bihaber bir takım, bu ülkeyi yönettiğini sanıyor. Ama artık Türkiye tarımının iplerinin tamamıyla Dünya Bankası ve IMF'nin elinde olduğu ciddi biçimde ortaya çıkıyor. Türkiye Ziraatçiler Derneği Başkanı İbrahim Yetkin' le pirinç rezaletini ve Dünya Bankası ve IMF eliyle yaratılan tarımdaki çıkmazları konuşuyoruz:

- Son günlerde hem dünyada hem Türkiye'de gıda enflasyonu sözcüğü çok sık kullanılır oldu. Nedir bu gıda enflasyonu ve nereden kaynaklanıyor?

YETKİN - Önce küresel ısınma denen olay ve bunun sonucu olan kuraklık, seller, aşırı sıcak mevsimler üretimi düşüren bir etki yapıyor. Örneğin, geçen yıl Türkiye'de çok önemli bir kuraklık yaşandı. Onun öncesinde seller, don ve fırtınalar tarım ürünlerine önemli zararlar verdi.

İkinci olarak, dünya ölçeğinde üretim şablonu değişiyor. Eskiden sanayi ürünleri, daha doğru bir deyişle ileri teknoloji ürünü sanayi malları, yüksek getiri ve tekel imkânı sağladığı için gelişmiş ülkeler genellikle bu tür ürünler üzerinde yoğunlaşır, tarım gibi daha düşük katma değer getiren ve gıdanın hammaddesini oluşturan ürünleri gelişmekte olan ülkelerden satın alırlardı. Ancak genetik alanında sağlanan gelişmeler tarım ürünlerini de teknolojinin konusu haline getirdi ve özellikle 1970'li ve 1980'li yıllarda gelişmiş ülkeler tarım alanına çok büyük yatırımlar yaptılar.

- Peki, gelişmekte olan ülkeler bu gerçeği görebildiler mi?

- Hayır. Bunun sonucunda da gelişmekte olan ülkeler rekabet edemez duruma düştüler. Daha doğrusu da düşürüldüler. çünkü gelişmiş ülkelerin ürünlerine pazar lazımdı. Bizde bu değişim özellikle 1980'li yıllarda yaşandı. Önce tarıma teşvikler azaltıldı. Sonra 1980'li yılların ortalarında et başta olmak üzere gıda ürünlerinin ithalatı serbest bırakıldı. Tarıma destek veren devlet kuruluşları kapatıldı. Tarımsal KİT'ler finansman imkânından yoksun bırakılarak piyasa koşullarında özel bankalardan borçlanmaya zorlandı. Biriken borçlar nedeniyle bilanço eksiye geçince "KİT'ler zarar ediyor, satıp kurtulalım" edebiyatı başlatıldı.

Bu tür görüşleri savunan profesör unvanlı bazı kişiler medyada karargâh kurup "Tarım kara bir deliktir" görüşünü işlediler. çiftçileri neredeyse imha edilmesi gereken asalak bir katman gibi gösterdiler. Tütün sanayii karalandı; Tütün Kanunu çıkarıldı. _ekerpancarı bir beladır, bundan kurtulmak lazım, diye Şeker Kanunu çıkarıldı; üretime kota getirildi. Bütün bunların sonunda da 2000'li yılların başında IMF patentli bir Tarım Reformu uygulamaya konuldu. Sektörü imha programı

- İyi de bu sözde tarım reformu yüzünden Türkiye tarımı bugünkü durumuna düşmedi mi?

- Bu bir reform değil, dünya tarihinde eşine ender rastlanan bir tarımı imha programıydı. Nitekim bu programın en yoğun biçimde uygulandığı iki yıl içinde tarımsal üretim yüzde 4 azaldı; tarımsal üreticiler 1.45 milyar dolarlık net kayba uğratıldılar. Tarımsal ürün fiyatlarında yüzde 13 reel düşüş oldu. Hayvancılıkta yüzde 10 üretim kaybı yaşandı. Ekili alanlarda 450 bin hektarlık azalma meydana geldi. Burada şunu eklemem lazım. Bu verdiğim rakamların tümü Dünya Bankası'nın Türkiye'deki tarım reformunun sonuçlarını inceleyen resmi bir raporundan alınmıştır. Tarım sektörünün lokomotifi diyebileceğimiz tarım satış kooperatifleri de özerkleştirme adı altında bu operasyondan

nasiplerini aldılar. Bu kuruluşlar, geçmişte siyasi iktidarın atadığı genel müdürler eliyle devlet adına alım müesseseleri gibi çalıştırılmışlardı. Bunun sonucunda borçları birikmişti. Özerkleştirilirken bu borç sorunuyla baş başa bırakıldılar. Bu konuda Fiskobirlik'in geçen yıllarda devre dışı edilmeden önce yaşadığı kredi sorununu bir hatırlayalım. Üstelik, özerkleştirildikleri için bu kuruluşların artık desteklemeden yararlanmayacakları da karara bağlandı.

- Bir de enflasyon artış oranının çok üzerinde gübreye, yakıta, ilaca ve traktöre zam gelmedi mi?

(2)

Geçen yıl enflasyon oranı yaklaşık yüzde 10'du. Buna karşılık tarımsal girdilerdeki genel enflasyon ortalama yüzde 27 oldu. Bu yılın ilk üç ayında mazot ve gübre gibi iki önemli girdideki fiyat artışı geçen yılın enflasyon oranını

şimdiden katlamış durumda. Tabii ki bunların üretime yansıması söz konusu. Bütün bunlar sadece Türkiye'de

yaşanmadı. Tüm dünyada geçmişte tarım ürünleri üreticisi olan gelişmekte olan ülkelerde yaşandı. Direnmeye çalışan ülkeler üzerinde çeşitli baskılar kuruldu. Dünya Ticaret Örgütü (WTO) bu amaçla etkin biçimde kullanıldı. Bunun sonucunda da dünya ölçeğinde üretim tablosu tersine döndü. Gelişmiş ülkeler satıcı, gelişmekte olan ülkeler de alıcı duruma girdiler. Bu durum tarım ve gıda ürünlerine yüksek fiyat dayatılmasını mümkün hale getirdi.

- Son günlerin en çok tartışılan konularından birisi pirinç fiyatları oldu. Neler oldu da böyle oldu?

- Pirinçte durum farklı. Bu, karşı karşıya kaldığımız sorunların ne kadar çok ve çeşitli olduğunu gösteren bir örnek. Dünyada pirinç açığı olması ve pirinç fiyatlarının yükselmesi ülkede de bir yükselme beklentisi yaratıyor. Bizde bir de her ramazan geldiğinde bu tür gıda maddelerine ağır zamlar yapıldığı da bir gerçek. Sonuçta bu beklentiler

spekülasyonu tetikledi. Burada Toprak Mahsulleri Ofisi'nin (TMO) piyasayı düzenleyici görevini yerine getirmemesi de önemli bir etken. Pirinç fiyatları dünyada artarken TMO, Türkiye için önemli miktar pirinci az sayıda şirkete sattı. Böylece, bir anlamda, elindeki silahı teslim etti. Aynı şey buğday fiyatlarının artmasında da yaşandı. TMO geçen sezon başlamadan önce elindeki stokları o yılın düşük fiyatından sattı. Yeni sezonda da buğdaya piyasa fiyatının altında bir fiyat verdi. Dolayısıyla yeterli buğday alamadı. TMO'nun elinde stok olmadığını bilen aracı kesim ise bu durumu kullandı.

Sat-kurtul politikası - Nasıl kullandı?

- Dünyada buğday fiyatlarının yükseldiğini, buğday ithal edilse bile iç piyasadaki rakamların üzerinde bir fiyatla geleceğini görünce buğdayı stokladı; yüksek fiyattan piyasaya sürmeye başladı. Bunlar öngörülebilir sonuçlardı. Tüccar nasıl durumu değerlendirip kendi lehine pozisyon alıyorsa TMO da bunu yapmalıydı; ama yapmadı.

Bunun özel bazı nedenleri olup olmadığını bilmiyorum. Tarım Bakanı bu konuda soruşturma başlatıldığını söyledi. Ama bazı nedenler var ki bunları herkes görüyor.

- Nedir o nedenler?

- En başta, yıllardan beri uygulanan kamu kurumlarını tarımdan sürüp çıkarma, tarımı ve tarım ürünlerini tümüyle piyasanın eline teslim etme politikası var. Devlet üretimden çekildi. çok önemli devlet üretme çiftlikleri vardı. Bir-ikisi bitkisel yaşamda. Öbürleri tümüyle tasfiye edildi. Zirai Donatım Kurumu gibi kurumlar da tasfiye edildi. Sigara sanayii özelleştirildi. _eker sanayii özelleştiriliyor. Yem, et, süt alanındaki işletmeler satıldı. Geriye TMO kaldı. O da yeterli kaynak ayrılmadığı için alım yapamıyor; elinde en geniş depolama olanakları var ama depolarını özel şirketler kiralıyor. Fındık olayında olduğu gibi alım yapmasına gerek olmayan durumlarda ise Fiskobirlik'i dışlayıp çok büyük alımlar yapabiliyor. Bugün ise depolarında çürümeye yüz tutan fındığı ne yapacağını bilemiyor. Türkiye o fındıktan iki yıl önce iki milyar dolar kazanmıştı, üstelik hiçbir ithal girdi olmadan... Yani ortada anlaşılması güç bir durum var. Devletin elinde piyasaya müdahale edebilecek bir-iki araç kaldı. Onlar da yapmaları gerekeni değil, yapmamaları gerekeni yapıyorlar.

- Spekülasyon eğilimi üretimde yeni sezonun başlamasıyla ortadan kalkacak mı?

- Biraz zor görünüyor. çünkü spekülasyon olayı sadece bizimki gibi buğday açığı veren ve acil ithalata ihtiyaç duyan ülkelerde değil, ABD gibi en büyük buğday ihracatçısı ülkelerde de yaygınlaşıyor. Bunun en büyük nedeni, son aylarda gayrimenkul piyasasından başlayıp öbür finansal alanlara yayılan kriz belirtilerinin uluslararası spekülatörleri daha garantili bir alan olarak gördükleri gıda piyasasına yöneltmiş bulunması. Buğday başta olmak üzere hububat fiyatları artık piyasaya çıkmadan beklenti üzerinden şekilleniyor. Küresel ısınmaya bağlı kuraklığın süreğen bir nitelik taşıyacağı yolundaki beklentinin yaygınlaşması spekülasyon eğilimini körüklüyor.

(3)

arttırmaya teşvik ediyor. Nitekim ABD, piyasadaki gelişmeler üzerine bu yıl kışlık buğday üretimini büyük ölçüde arttırmaya karar verdi. Geçen yıl Avustralya'da hüküm süren kuraklığın azalması da bu ülkenin dünya piyasasına arzını önemli ölçüde arttıracak gibi görünüyor. ABD ve Avustralya ile sınırlı kalmayacak bu gelişmeler sonucu dünya buğday üretiminde önümüzdeki yıl 50 milyon tonun üzerinde bir artış öngörülüyor.

SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU Cumhuriyet 20.04.2008

Referanslar

Benzer Belgeler

Bakanlıkça belirlenecek alanlarda en az lisans derecesine sahip Ar-Ge personeli istihdam eden Teknoloji Geliştirme Bölgeleri firmaları ile Teknoloji Geliştirme Bölgeleri

[r]

Tasarım faaliyetlerini gerçekleştirmek üzere kurulan ve dar mükellef kurumların Türkiye’deki iş yerleri dâhil, kanuni veya iş merkezi Türkiye’de bulunan sermaye

Kanun kapsamında yürütülen Ar-Ge, yenilik ve tasarım projeleri ile ilgili araştırmalarda kullanılmak üzere ithal edilen eşya, gümrük vergisi ve her türlü fondan, bu

Gizli işlem olan bağışlama sözleşmesi ise şekil koşuluna uygun olarak yapılmışsa taraf iradelerine uygun olduğu için geçerli kabul edi- lecektir; ancak yasada

[r]

GLOBAL MENKUL DEGERLER ANONIM SIRKETI’NIN 19.08.2011 TARIHINDE YAPILAN OLAGAN GENEL KURUL TOPLANTISINA AIT HAZIRUN CETVELI1. PAY SAHIBININ ADI SOYADI/UNVANI UYRUGU

Bakanlıkça belirlenecek alanlarda en az lisans derecesine sahip Ar-Ge personeli istihdam eden Teknoloji Geliştirme Bölgeleri firmaları ile Teknoloji Geliştirme Bölgeleri