• Sonuç bulunamadı

Bankalar tarafından gerçekleştirilen faktoring işlemleri nedeniyle düzenlenen sözleşmelerde damga vergisi hk.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Bankalar tarafından gerçekleştirilen faktoring işlemleri nedeniyle düzenlenen sözleşmelerde damga vergisi hk."

Copied!
43
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Bankalar tarafından gerçekleştirilen faktoring işlemleri nedeniyle düzenlenen sözleşmelerde damga vergisi hk.

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

BÜYÜK MÜKELLEFLER VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI (Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü)

Sayı: 64597866-155.01-13839 Tarih: 16.07.2019

Konu: Bankalar tarafından gerçekleştirilen faktoring işlemleri nedeniyle düzenlenen sözleşmelerde damga vergisi

İ l g i d e k a y ı t l ı ö z e l g e t a l e p f o r m u n u z v e e k l e r i n i n incelenmesinden, Başkanlığımız … vergi kimlik numarasında 5411 sayılı Bankacılık Kanunu kapsamında bankacılık faaliyetinde bulunduğunuz, söz konusu Kanunun 4 üncü maddesinde yer alan faaliyet konularından mevduat kabulü, kredi verme işlemleri ve diğer işlemlerle birlikte …/…/2011 tarih ve … sayılı BDDK y e t k i b e l g e s i n e i s t i n a d e n f a k t o r i n g i ş l e m l e r i gerçekleştirdiğiniz, bu kapsamda müşterileriniz ile faktoring sözleşmeleri ve alacak bildirim formları düzenlediğiniz belirtilerek, bahse konu sözleşme ve alacak bildirim formlarının Damga Vergisi Kanununa ekli (2) sayılı tabloda yer alan “IV-Ticari ve medeni işlerle ilgili kağıtlar” başlıklı bölümünün (23) numaralı fıkrası kapsamında damga vergisinden istisna olup olmadığı hususunda Başkanlığımız görüşü talep

(2)

edilmektedir.

488 sayılı Damga Vergisi Kanununun 1 inci maddesinde, bu Kanuna ekli (1) sayılı tabloda yazılı kağıtların damga vergisine tabi olduğu; 3 üncü maddesinde, damga vergisinin mükellefinin kağıtları imza edenler olduğu, resmi dairelerle kişiler arasındaki işlemlere ait kağıtların damga vergisini kişilerin ödeyeceği; 9 uncu maddesinde, bu Kanuna ekli (2) sayılı tabloda yazılı kağıtların damga vergisinden müstesna olduğu hüküm altına alınmıştır.

Anılan Kanuna ekli (2) sayılı tablonun “IV-Ticari ve medeni işlerle ilgili kağıtlar” başlıklı bölümün (23) numaralı fıkrasında, bankalar, yurt dışı kredi kuruluşları ve uluslararası kurumlarca kullandırılacak kredilere, bunların teminatlarına, geri ödenmelerine, devrine ve krediden doğan alacakların temlikine ilişkin kâğıtlar ile bu kâğıtlar üzerine konulacak şerhlerin damga vergisinden istisna olduğu hükmüne yer verilmiştir.

Diğer taraftan, 5411 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinde, bankaların, diğer kanunlarda öngörülen hükümler saklı kalmak kaydıyla gerçekleştirebileceği faaliyetler sayılmış olup faktöring ve forfaiting işlemleri bu faaliyetler arasında sayılmış olup 48 inci maddesinin birinci fıkrasında ise, bankalarca verilen nakdî krediler ile teminat mektupları, kontrgarantiler, kefaletler, aval, ciro, kabul gibi gayrinakdî krediler ve bu niteliği haiz taahhütler, satın alınan tahvil ve benzeri sermaye piyasası araçları, tevdiatta bulunmak suretiyle ya da herhangi bir şekil ve surette verilen ödünçler, varlıkların vadeli satışından doğan alacaklar, vadesi geçmiş nakdî krediler, tahakkuk etmekle birlikte tahsil edilmemiş faizler, gayrinakdî kredilerin nakde tahvil olan bedelleri, ters repo işlemlerinden alacaklar, vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri ile benzeri diğer sözleşmeler nedeniyle üstlenilen riskler, ortaklık payları ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunca kredi olarak kabul edilen işlemlerin izlendikleri hesaba bakılmaksızın bu Kanun uygulamasında kredi

(3)

sayılacağı hususu hükme bağlanmıştır.

Özelge talep formunuz ekinde yer alan …/…/2017 tarihli

“Faktoring Sözleşmesi” başlıklı kağıdın incelenmesinden, sözleşmenin 1 inci maddesinde sözleşmenin konusunun müşterinin mal ve hizmet satışlarından dolayı düzenlenen faturalardan doğan/doğacak her türlü alacaklarının, kambiyo senetlerinin ve benzeri ödeme vasıtalarının temlik/devir ve ciro yolu ile faktora devredilmesi ve bir hizmet komisyonu, faiz ve benzeri menfaatler karşılığında müşterinin faktoring hizmetlerinden yararlandırılması olduğu; 2 nci maddesinde ise alacak bildirim formunun sözleşme kapsamında temlik edilmiş alacağın faktora bildirimini içeren belge olduğu hususlarının yer aldığı, söz konusu sözleşmenin 5411 sayılı Kanunun 48 inci maddesi k a p s a m ı n d a k r e d i s ö z l e ş m e s i m a h i y e t i n d e o l d u ğ u anlaşılmaktadır.

Buna göre, Bankanız ile … San. ve Tic. Ltd. Şti. arasında düzenlenen faktoring sözleşmesi ve taaahüt içeren “Alacak Bildirim Formu” başlıklı kağıdın Damga Vergisi Kanununa ekli (2) sayılı tablonun IV/23 numaralı fıkrası kapsamında damga vergisinden istisna edilmesi mümkün bulunmaktadır.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Uluslararası kuruluşlarca gerçekleştirilecek

faaliyetler nedeniyle

(4)

düzenlenen kağıtların damga vergisi hk.

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı

Gelir Kanunları Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü Sayı: 90792880-155.13.04.99[4886]-E.261414 Tarih: 01.08.2019

Konu: Uluslararası kuruluşlarca gerçekleştirilecek faaliyetler nedeniyle düzenlenen kağıtların damga vergisi

İlgi (a)’da kayıtlı özelge talep formunuz ile “… Atık Su Arıtma Tesisi Yapımı İşi”ne ilişkin olarak Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ile şirketiniz arasında …/…/2018 tarihinde imzalanan sözleşmeye Damga Vergisi Kanununa ekli (2) sayılı tablonun IV/38 fıkrası kapsamında damga vergisi istisnası uygulanıp uygulanmayacağı hususunda görüş talebinde bulunulmuş, cevaben düzenlenen ilgi (c)’de kayıtlı yazımızda söz konusu sözleşmenin herhangi bir kamu kurum ve kuruluşunun talebi olmaksızın uygulanan bir proje olduğu gerekçesiyle ilgili hüküm kapsamında damga vergisi istisnası uygulanmasının mümkün bulunmadığı belirtilmiş olup, Birleşmişler Milletler Kalkınma Programı’ndan alınan yazı eklenerek düzenlenen ilgi (ç)’de kayıtlı özelge talep formunuzda ise görüş talebinizin yeniden değerlendirilmesinin istenildiği anlaşılmıştır.

488 sayılı Damga Vergisi Kanununun 1 inci maddesinde, bu Kanuna ekli (1) sayılı tabloda yazılı kağıtların damga vergisine tabi olduğu; 3 üncü maddesinde, damga vergisinin mükellefinin kağıtları imza edenler olduğu; 9 uncu maddesinde, bu Kanuna ekli (2) sayılı tabloda yazılı kağıtların damga

(5)

vergisinden istisna olduğu hükme bağlanmıştır.

Aynı Kanuna ekli (1) sayılı tablonun ”I-Akitlerle ilgili kâğıtlar” başlıklı bölümünün A/1 fıkrasında, belli parayı ihtiva eden mukavelenamelerin nispi damga vergisine tabi olduğu; (2) sayılı tablonun “IV.Ticari ve Medeni İşlerle İlgili Kağıtlar” başlıklı bölümünün (38) numaralı fıkrasında, kamu kurum ve kuruluşlarının talebi üzerine Türkiye’nin üyesi olduğu uluslararası kuruluşlar tarafından gerçekleştirilecek olan ülke incelemeleri, araştırma, proje ve benzeri faaliyetler nedeniyle düzenlenen kağıtların damga vergisinden muaf olduğu hükme bağlanmıştır.

Öte yandan, 6107 sayılı İller Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanunun 1 inci maddesinde, bu Kanun ile düzenlenen hususlar dışında, özel hukuk hükümlerine tabi, tüzel kişiliğe sahip, anonim şirket statüsünde “İller Bankası Anonim Şirketi”

unvanıyla bir kalkınma ve yatırım bankası kurulduğu, bankanın kısaltılmış unvanının “İLBANK” olduğu, bankanın ilgili olduğu Bakanlığın, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı olduğu; 3 üncü maddesinde, bankanın amacının; il özel idareleri, belediyeler ve bağlı kuruluşları ile münhasıran bunların üye oldukları mahalli idare birliklerinin finansman ihtiyacını karşılamak, bu idarelerin sınırları içinde yaşayan halkın mahalli müşterek hizmetlerine ilişkin projeler geliştirmek, bu idarelere danışmanlık hizmeti vermek ve teknik mahiyetteki kentsel projeler ile alt ve üstyapı işlerinin yapılmasına yardımcı olmak ve her türlü kalkınma ve yatırım bankacılığı işlevlerini yerine getirmek olduğu; 13 üncü maddesinde de Bankanın bu Kanunda yer alan hükümler dışında 5411 sayılı Bankacılık Kanunu, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu ve diğer kanunların ilgili hükümlerine tabi olduğu hükme bağlanmıştır.

Bu kapsamda, İller Bankası Anonim Şirketi; 6107 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulan ve kuruluş amacı doğrultusunda faaliyet gösterdiği alanda kamu gücü ve ayrıcalıklarına sahip olduğu anlaşılan dolayısıyla kamu tüzel kişiliğini haiz bulunan bir kuruluştur.

(6)

İlgi (ç)’de kayıtlı özelge talep formu ekinde yer alan Birleşmiş Milletler Kalkınma Programından alınan yazı ve eklerinin incelenmesinden, UNDP, Türk Hükümeti ve İLBANK yetkilileri arasında imzalanan “Türkiye Belediye Hizmetleri Suriye Krizi Müdahale ve Dayanıklılık Projesi” dökümanında, uygulayıcı kurumun İLBANK olduğu ve 1 adet atık su arıtma tesisinin (…) proje kapsamında beklenen ana sonuçlar arasında yer aldığı, …/… Atık Su Arıtma Tesisi İnşaatının “Türkiye Belediye Hizmetleri Suriye Krizi Müdahale ve Dayanıklılık Projesi” kapsamında imzalanarak başlatılan bir iş olduğunun belirtildiği anlaşılmıştır.

Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, “… Atık Su Arıtma Tesisi Yapımı İşi”ne ilişkin olarak Birleşmişler Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ile şirketiniz arasında …/…/2018 tarihinde imzalanan ve kamu kuruluşlarının talebi üzerine gerçekleştirilen proje kapsamında düzenlendiği anlaşılan sözleşmeye, Damga Vergisi Kanununa ekli (2) sayılı tablonun IV/38 fıkrası kapsamında damga vergisi istisnası uygulanması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Döviz kazandırıcı faaliyetler kapsamında sözleşme damga vergisi hk.

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı

(7)

Gelir Kanunları Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü Sayı: 90792880-155.14.02[5562]-E.272719

Tarih: 16.08.2019

Konu: Döviz kazandırıcı faaliyetler kapsamında sözleşme damga vergisi

İ l g i d e k a y ı t l ı ö z e l g e t a l e p f o r m u n u z v e e k l e r i n i n incelenmesinden, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı tarafından şirketinize ihale edilen “… Tıbbi Donanım, Malzeme ve Mobilya Alım İşi”ne ilişkin olarak düzenlenen sözleşmenin döviz kazandırıcı faaliyet kapsamında damga vergisinden istisna olup olmadığı hususunda görüş talep edildiği anlaşılmaktadır.

488 sayılı Damga Vergisi Kanununun 1 inci maddesinde, bu Kanuna ekli (1) sayılı tabloda yazılı kağıtların damga vergisine tabi olduğu, bu Kanundaki kağıtlar teriminin, yazılıp imzalanmak veya imza yerine geçen bir işaret konmak suretiyle düzenlenen ve herhangi bir hususu ispat veya belli etmek için ibraz edilebilecek olan belgeler ile elektronik imza kullanılmak suretiyle manyetik ortamda ve elektronik veri şeklinde oluşturulan belgeleri ifade edeceği; 3 üncü maddesinde, damga vergisinin mükellefinin kağıtları imza edenler olduğu, resmi dairelerle kişiler arasındaki işlemlere ait kağıtların damga vergisinin kişiler tarafından ödeneceği;

8 inci maddesinde, bu Kanunda yazılı resmi daireden maksadın, genel ve özel bütçeli idarelerle, il özel idareleri, belediyeler ve köyler olduğu; Kanuna ekli (1) sayılı tablonun

“I.Akitlerle ilgili kağıtlar” başlıklı bölümünün A/9 fıkrasında, resmi dairelerin mal ve hizmet alımlarına ilişkin yaptıkları ihalelerde, ihaleyi yapan idare ile düzenlenen sözleşmelerin nispi damga vergisine tabi olduğu hükme bağlanmıştır.

488 sayılı Damga Vergisi Kanununun (6728 sayılı Kanunun 27 nci maddesi ile değişik) ek 2 nci maddesinin birinci fıkrasında,

(8)

ihracat ve ihracata ilişkin işlemler; ikinci fıkrasında ise diğer döviz kazandırıcı faaliyetler sayılmıştır.

Özelge talep formunuz ekinde yer alan Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) ile Şirketiniz arasında düzenlenen …/…/2018 tarihli sözleşmenin incelenmesinden, sözleşmenin konusunun İdarenin ihtiyacı olan ve miktarı belirtilen ve teknik özellikleri teknik şartnamede düzenlenen,

“… Donanım, Malzeme Ve Mobilya Alım İşi”ne ait ihale dokümanı ile bu sözleşmede belirlenen şartlar dahilinde yüklenici t a r a f ı n d a n t e m i n i v e i d a r e y e t e s l i m i i ş i o l d u ğ u anlaşılmaktadır.

Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, 488 sayılı Kanunun ek 2 nci maddesinde, istisna uygulanacak ihracat ve ihracata ilişkin işlemler ile diğer döviz kazandırıcı faaliyetler sayılmış olup bu işlemler kapsamında bulunmadığı anlaşılan özelge talep formunuz eki sözleşmeye ek 2 nci madde kapsamında damga vergisi istisnası uygulanması mümkün değildir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Bedel içermeyen ancak cezai şart içeren sözleşmelerde damga vergisi hk.

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı

Gelir Kanunları Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü

(9)

Sayı: 66813766-155[3-2018-60]-E.262388 Tarih: 10/07/2019

Konu: Bedel içermeyen ancak cezai şart içeren sözleşmelerde damga vergisi

İ l g i d e k a y ı t l ı ö z e l g e t a l e p f o r m u n u z v e e k l e r i n i n incelenmesinden, … İletişim Hizmetleri A.Ş.’ye verilmek üzere şirketiniz tarafından …/…/2018 tarihinde “Gizlilik Taahhüdü (Taahhütname)” başlıklı kağıdın düzenlediği, söz konusu kağıdın belli bir tutarı kapsamadığı, sadece cezai şart tutarı olan … Amerikan Dolarına yer verildiği, bu tutarın da taahhütnameden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi durumunda ödeneceği belirtilerek, ilgili “Taahhütname”nin damga vergisine tabi olup olmadığı hususunda Başkanlığımızdan görüş talep edildiği anlaşılmaktadır.

488 sayılı Damga Vergisi Kanununun 1 inci maddesinde, bu Kanuna ekli (1) sayılı tabloda yazılı kağıtların damga vergisine tabi olduğu; 3 üncü maddesinde, damga vergisi mükellefinin kağıtları imzalayanlar olduğu; 4 üncü maddesinde, bir kağıdın tabi olacağı verginin tayini için o kağıdın mahiyetine bakılacağı ve buna göre tabloda yazılı vergisinin bulunacağı, kağıtların mahiyetlerinin tayininde, şekli kanunlarda belirtilmiş olanlarda kanunlardaki adlarına, belirtilmemiş olanlarda üzerlerindeki yazının tazammun ettiği hüküm ve manaya bakılacağı; 6 ncı maddesinde ise, bir kağıtta birbirinden tamamen ayrı birden fazla akit ve işlem bulunduğu takdirde bunların her birinden ayrı ayrı vergi alınacağı, bir kağıtta toplanan akit ve işlemler birbirine bağlı ve bir asıldan doğma oldukları takdirde damga vergisinin en yüksek vergi alınmasını gerektiren akit veya işlem üzerinden alınacağı, pey akçesi, cayma tazminatı, ücret tevkifi, cezai şart gibi bir sözleşmenin müeyyidesi mahiyetinde olan taahhütlerden, başlı başına bir sözleşmeye konu olmadıkça damga vergisi alınmayacağı hükme bağlanmıştır.

(10)

Mezkur Kanuna ekli (1) sayılı tablonun “I.Akitlerle ilgili kağıtlar” başlıklı bölümünün A/1 fıkrasında, belli parayı ihtiva eden mukavelenameler, taahhütnameler ve temliknamelerin nispi damga vergisine tabi olduğu hükme bağlanmıştır.

Konuyla ilgili olarak 29/9/2016 tarihli ve 29842 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 60 Seri No.lu Damga Vergisi Genel Tebliğinin 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında, “(1) 6728 sayılı Kanunun 24/b maddesiyle 488 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin sonuna, “Pey akçesi, cayma tazminatı, ücret tevkifi, cezai şart gibi bir sözleşmenin müeyyidesi mahiyetinde olan taahhütlerden, başlı başına bir sözleşmeye konu olmadıkça damga vergisi alınmaz.” şeklinde fıkra eklenmiştir.

(2) Buna göre, asıl akit ve işlemle birlikte aynı kağıtta yer verilen pey akçesi, cayma tazminatı, ücret tevkifi, cezai şart gibi bir sözleşmenin yaptırımı olarak belirlenen taahhütlerden damga vergisi alınmayacak, damga vergisi asıl akit konusu işlem üzerinden alınacaktır. Ancak söz konusu taahhütler, ayrı bir kağıtta düzenlenmesi ve başlı başına bir sözleşmeye konu olması durumunda damga vergisine konu teşkil edecektir.”

şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.

Diğer taraftan, 35 Seri No.lu Damga Vergisi Kanunu Genel Tebliğinde, vergiye tabi kağıdın yabancı para cinsinden düzenlenmesi halinde kağıt üzerinde yer alan dövizin, kağıdın düzenlendiği tarihteki T.C. Merkez Bankasınca tespit ve ilan olunan cari döviz satış kuruna göre bulunacak Türk Lirası karşılığı üzerinden damga vergisinin hesaplanacağı belirtilmektedir.

Özelge talep formu ekinde yer alan “Gizlilik Taahhüdü (Taahhütname)” başlıklı kağıdın tetkikinden, taahhütnamenin amacının, … ile şirketiniz arasında kurulmuş ve/veya kurulması planlanan ticari ve akdi ilişki gereğince ve bu iş ilişkisinin amaçlarını gerçekleştirmek için, …’e ait ve gizli bilgi niteliği taşıyan yazılı ve/veya sözlü bilgilere ulaşacak

(11)

olmanız sebebiyle, taahhütnamede yazılı hususlara riayet etmeyi kabul ve taahhüt etmeniz olduğu; “Tazminat ve Cezai Şart” başlıklı 7 nci maddesinden de, işbu taahhütnameden doğan yükümlülüklerinizi tamamen veya kısmen ihlal etmeniz halinde

… ’ i n d o ğ r u d a n v e d o l a y l ı t ü m z a r a r v e z i y a ı n ı karşılayacağınızı ve ayrıca bu zararlara ek ve bu zararlardan bağımsız olarak her bir ihlal için … USD (Amerikan Doları) tutarında cezai şartı nakden ve defaten ödeyeceğiniz anlaşılmaktadır.

Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, 488 sayılı Kanunun 6 ncı maddesine göre asıl akit ve işlemle birlikte aynı kağıtta yer verilen pey akçesi, cayma tazminatı, ücret tevkifi, cezai şart gibi bir sözleşmenin yaptırımı olarak belirlenen taahhütlere yer verilmesi durumunda damga vergisinin asıl akit konusu işlem üzerinden alınacağı, sözleşmenin yaptırımı olarak belirlenen taahhütlerin ayrı bir kağıtta düzenlenmesi ve başlı başına bir sözleşmeye konu olması durumunda damga vergisine konu teşkil edeceği hususları dikkate alındığında, cezai şart tutarı dışında belli parayı i h t i v a e d e n t a a h h ü t i ç e r m e y e n “ G i z l i l i k T a a h h ü d ü (Taahhütname)” başlıklı kağıdın damga vergisine tabi tutulmaması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Kaydi hacze konu alacağın

şüpheli ticari alacak olarak

değerlendirilip

(12)

değerlendirilemeyeceği hk.

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü

Sayı: 11395140-105[323-2015/VUK-1-19060]-10138 Tarih: 04.01.2019

Konu: Kaydi hacze konu alacağın şüpheli ticari alacak olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği hk.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuz ve dilekçenizde;

alacaklarınızın takibine ilişkin gayrimenkuller ve araçlar üzerine konulan hacizlerin, kaydi haciz ve/veya Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) haczi niteliğinde olduğu, haciz sıralarının değişiklik gösterdiği ve ortada bir teminat bulunup bulunmadığının kestirilemediği belirtilerek;

– İhtiyati hacizlerin ve kaydi hacizlerin (UYAP sistemi üzerinden yapılanlar dahil) şüpheli alacak karşılığı ayrılmasında fiili haciz gibi değerlendirip teminat olarak dikkate alınıp alınamayacağı,

– Kaydi hacizlerde (UYAP sistemi üzerinden yapılanlar dahil) haciz sırası nedeniyle tahsilat yapmanın mümkün olmadığı veya yapılacak tahsilatın alacağın çok cüz’i bir kısmını karşılaması durumunda bu kaydi hacizlerin şüpheli alacak karşılığı ayrılmasında teminat olarak dikkate alınıp alınmayacakları,

– Gayrimenkulün Tapu Sicili üzerinde gerçekleştirilen haczinin, teminat olarak dikkate alınması halinde gayrimenkulün; tapuda kayıtlı en son satış değerinin mi, emlak

(13)

vergisi değerinin mi, yoksa ekspertiz değerinin mi teminat tutarı olarak kabul edileceği,

– Gayrimenkulün “ekspertiz değeri”nin teminat tutarı olarak kabul edilmesi halinde; değer belirleme işinin geçerli olabilmesi için kime yaptırılması gerektiği,

– Motorlu taşıtlar üzerine konulan hacizlerin şüpheli ticari alacak karşılığı ayrılmasında teminat olarak dikkate alınması halinde, taşıtın “en son satış değeri”nin mi, “kasko değeri”nin mi, yoksa “emsal değeri”nin mi teminat tutarı olarak kabul edileceği,

– Gayrimenkuller ve motorlu taşıtlar üzerinde gerçekleştirilen hacizlerin teminat olarak dikkate alınması halinde; haciz sıranızın ilk başlarda olmaması, ortalarda veya sonlarda olmasının konulan haczin teminat niteliğini ortadan kaldırıp kaldırmayacağı, teminat niteliğini ortadan kaldıran durumlar var ise kaçıncı sıradan itibaren bu durumun meydana geldiği, hususlarında Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesinde, “Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;

1. Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar;

2. Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar; şüpheli alacak sayılır.

Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir.

Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder.

Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil

(14)

edildikleri dönemde kar-zarar hesabına intikal ettirilir.”

hükümleri yer almaktadır.

Bu bağlamda, ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla; dava ve icra safhasında bulunan alacaklarla, yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş olan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar şüpheli alacak sayılmakta, bu şartlardan herhangi birinin mevcut olmaması durumunda ise şüpheli alacak kaydına imkân bulunmamaktadır.

Diğer taraftan, bir alacağın ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olması için işletme kayıtlarına hasılat olarak girmesi veya ticareti yapılacak mal veya hizmetin maliyetiyle ilgisi olması gerekir.

Bunun yanı sıra, Kanun hükmü, teminatlı alacaklarda bu karşılığı teminattan geri kalan miktarla sınırlamakta, alacağın banka teminat mektubu, ipotek, haciz, rehin, kefil vs. suretlerle teminata bağlanmış olması halinde teminatlı kısım için şüpheli alacak karşılığı ayrılmayacağını kabul etmiş bulunmaktadır. Mezkûr madde uygulamasında, teminat sayılan haller arasında bulunan hacizler (kaydi ve ihtiyati hacizler dahil), alacağın tahsilinin kuvvetle muhtemel olduğunun ve alacağın teminatsız kalmadığının göstergesi olarak (borçluların mal, hak veya alacaklarına haciz konulması suretiyle söz konusu alacağın haciz konulan kısmı teminatlı hale geldiği) değerlendirilmekle birlikte, alacaklıdan önceki toplam haciz alacakları tutarının hacze konu hak, alacak ve malların değerinin üzerinde olması, bir başka deyişle alacaklıdan önceki sırada bulunanların alacaklarını tahsil ettikten sonra paraya dönüştürülecek borçlu mallarından alacaklıya kalacak bir tutar kalmayacağının anlaşılması, dolayısıyla söz konusu alacağın tahsil kabiliyetinin bulunmadığı durumlar için şüpheli alacak ayrılması mümkün bulunmaktadır.

(15)

Alacağın kısmen teminat altına alındığı durumlarda, değerleme günü itibariyle teminatsız kalan kısım kesin olarak biliniyorsa, bu durumda teminatsız kısımla sınırlı olmak üzere karşılık ayrılabilir. Ancak uygulamada kimi durumlarda alacağın ne kadarının teminatlı ne kadarının teminatsız olduğunun tespiti çok güç olabilmektedir. Bu bakımdan değerleme gününde değerleme konusu alacaklardan ne kadarının teminatlı ne kadarının teminatsız olduğunun kesin olarak bilinememesi durumunda alacağın tamamının teminatlı sayılması gerekmektedir.

Diğer taraftan, teminat, bir hakkı güvence altında bulundurmak, bir borcun ifa edileceği ya da ifa edilmemesi halinde tazmin edileceğine ilişkin güvence ya da karşılık vermek olarak tanımlanabilir. Teminatlar ayni ve şahsi olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Ayni teminatlar; taşınır rehni, taşınmaz rehni, ticari işletme rehni; şahsi teminatlar ise g a r a n t i v e k e f a l e t s ö z l e ş m e l e r i i l e b a n k a t e m i n a t mektuplarıdır. Ayrıca borcun ödenmemesi üzerine cebri icra yoluyla borçlunun mal varlığına haciz konulması halinde de alacağın karşılıksız kalmadığı değerlendirilmektedir.

Teminatların, alacak karşısında nasıl uygulanacağı her bir teminat türüne göre farklılık arz etmekte olup, teminatların alacaklara uygulanması açısından her alacak ve teminat cinsinin ayrı ayrı değerlendirilmesi ve değerlendirmeler neticesinde teminatın türüne göre ilgili mevzuat hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Bu kapsamda, ticari işletme rehni, bizatihi 6750 sayılı Ticari İşletme Rehni Kanunu ile özel olarak düzenlenmiş olup, alacağın ticari işletme rehni ile teminatlandırılması durumunda söz konusu mevzuat hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Birtakım rehinlerin geçerliliği, gemi rehni gibi, malın kendi özel siciline tescili ile gerçekleşmektedir. Şahsi teminatlardan kefalet sözleşmesine ilişkin hususlar ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 581 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş, ancak garanti sözleşmelerine dair hukukumuzda açık düzenleme mevcut değildir.

(16)

Teminatların hangi bedelle değerlendirileceği hususu ise yine her bir teminatın özelliğine göre belirlenmektedir. Örneğin;

banka teminat mektupları net parasal miktar içermekte olup, alacağı o oranda temin etmektedir.

Ancak borcun ödenmemesi halinde teminatın paraya çevrilmesi veya haciz konulan malın satılması durumunun gündeme gelmesi halinde, teminatın ya da hacizli malın değerlemesine ilişkin 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümlerinin uygulanacağı açıktır. Bu Kanunun;

– 87 nci maddesinde, haczi yapan memurun, haczettiği malın kıymetini takdir edeceği, icabında ehli vukufa müracaat edebileceği,

– (128/a) maddesinde, kıymet takdirinin tebliğ edildiği ilgililerin, raporun tebliğinden itibaren yedi gün içinde raporu düzenleten icra dairesinin bulunduğu yerdeki icra mahkemesine şikâyette bulunabilecekleri, şikâyet tarihinden itibaren yedi gün içinde gerekli masraf ve ücretin mahkeme veznesine yatırılması halinde yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılabileceği, aksi hâlde başka bir işleme gerek olmaksızın şikayetin kesin olarak reddedileceği, kesinleşen kıymet takdirinin yapıldığı tarihten itibaren iki yıl geçmedikçe yeniden kıymet takdiri istenemeyeceği, ancak doğal afetler ve imar durumundaki çok önemli değişiklikler meydana getiren benzer hallerde yeniden kıymet takdiri istenebileceği hükme bağlanmıştır. Taşınırlar için yapılan kıymet takdirine ilişkin olarak 2004 sayılı Kanunda açık bir düzenleme yer almamakla birlikte, taşınırlara ilişkin kıymet takdirine de memur muamelesini şikâyet yoluyla itiraz edilebileceği kabul edilmektedir. Kıymet takdirine dair hususların kesinleşmesi akabinde hacizli malın satışına ilişkin işlemler söz konusu kıymet takdiri esas alınarak sürdürülmektedir. Satışa ilişkin hususlar ise taşınırlar için 2004 sayılı Kanunun 112 ve devamı maddelerinde, taşınmazlar için ise 123 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.

(17)

Bu bağlamda, 2004 sayılı Kanun kapsamında icra konusu olan ve haczedilen taşınır veya taşınmaz malların değerlerinin taşınırlarda icra memuru, taşınmazlarda haciz memurunca (icabında borsaya/ticaret odasına veya bilirkişiye danışarak) takdir edilmekte, bu değerlere itiraz olması halinde ilgili sürede şartların yerine getirilmesi halinde yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılarak kıymet takdiri kesinleştirilmekte, bunun akabinde hacizli malın satışına ilişkin işlemler söz konusu kıymet takdiri esas alınarak sürdürülmektedir.

Buna göre, esas itibariyle, faktoring şirketlerince devir alınan alacaklar hasılat hesaplarına intikal ettirilmediği gibi, devir alınan alacaklar için ödenen tutarlar ticari faaliyetin devamı için ileride yapılacak mal ve hizmet alımları için yapılmış bir ödeme de olmadığından, faktoring şirketlerinin tahsil edemediği söz konusu alacakları için şüpheli alacak karşılığı ayırması mümkün bulunmamaktadır.

Diğer taraftan faktoring şirketlerince hasılat olarak hesaplara intikal ettirilmiş olan alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün bulunmakta olup, bu durumda – İhtiyati, kesin ve kaydi (UYAP sistemi üzerinden yapılanlar dahil) hacizler, Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesi hükmü gereği teminat kapsamında kabul edildiğinden, alacakların bu şekilde hacze konu edilmiş kısmı için (değerleme gününde değerleme konusu alacaklardan ne kadarının teminatlı ne kadarının teminatsız olduğunun kesin olarak bilinememesi durumunda alacağın tamamının teminatlı sayılacağından) şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün bulunmamaktadır. Ancak;

şirketinizden önceki toplam haciz alacakları tutarının, hacze konu kıymetlerin değerinin üzerinde olması, bir başka deyişle sizden önceki sırada bulunanların alacaklarını tahsil ettikten sonra paraya dönüştürülecek borçlu mallarından tarafınıza kalacak bir tutar kalmayacağının anlaşılması durumunda şüpheli alacak karşılığı ayırmanız mümkün bulunmaktadır.

– Hacze konu motorlu taşıtlar ile taşınmaz kapsamındaki bina,

(18)

arsa ve arazilerin yukarıda belirtilen çerçevede, ilgili mevzuatı çerçevesinde belirlenecek değerinin, Kanunun 323 üncü maddesi uygulamasında teminat olarak dikkate alınması ve bu tutarı aşan kısmın şüpheli alacak karşılığına konu edilmesi icap etmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Almanya’da mukim ve hisselerinin tamamına sahip olunan şirketten alacakların tahsil edilememesi hk.

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı

Gelir Kanunları Usul Grup Müdürlüğü Sayı: 67854564-105[6172]-E.11117 Tarih: 08.01.2019

Konu: Almanya’da mukim ve hisselerinin tamamına sahip olunan şirketten alacakların tahsil edilememesi hk.

İ l g i d e k a y ı t l ı ö z e l g e t a l e p f o r m u v e e k l e r i n i n incelenmesinden; …, şirkenizin paylarının tamamına sahip Almanya’da bulunan … ünvanlı bağlı ortaklığı bulunduğu, bu ortaklıktan alacağınızın bulunduğu, bağlı ortaklığın borca batık olması nedeniyle iflas başvurusunda bulunduğu, yetkili

(19)

Alman Mahkemesi tarafından başvurunun 10.07.2018 tarihinde işleme alınarak bilirkişiye havale edildiği, bağlı ortaklığın yeniden yapılandırılması ve sürdürülmesinin düşünülmediği, mahkeme kararıyla tasfiye edilmesinin beklendiği belirtilerek bağlı ortaklıktan olan alacaklar için bu aşamada mı yoksa mahkemenin nihai iflas kararı ile mi karşılık ayrılacağı h u s u s u n d a B a ş k a n l ı ğ ı m ı z g ö r ü ş ü n ü n t a l e p e d i l d i ğ i anlaşılmıştır.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun “Şüpheli Alacaklar” başlıklı 323 üncü maddesinde, ” Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;

1. Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar;

2. Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar; şüpheli alacak sayılır.

Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir.

Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder.

Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kar zarar hesabına intikal ettirilir.”

hükümleri yer almaktadır.

Bu maddeye göre, ticari ticari ve zirai kazancın elde edilmesi veya idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla; dava veya icra safhasında bulunan alacaklarla, yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş olan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar şüpheli alacak sayılmakta, bu şartlardan herhangi birinin mevcut olmaması durumunda ise şüpheli alacak kaydına imkan bulunmamaktadır. Bir alacağın

(20)

dava safhasında olduğunun kabulü için, mahkemeye dava, icraya takip için dilekçe verilmiş olması, ancak gerek mahkemeye, gerek icraya yapılan başvuruların ciddiyetle takip edilmesi gerekmektedir. Ayrıca, şüpheli alacak karşılığı ayrılmasında temel unsur, ortada bir alacağın söz konusu olması ve bu alacağın tahsilinin şüpheli hale gelmiş bulunması olup, Kanunun 323 üncü maddesinde bir ayrım yapılmaksızın, ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla, dava ve icra safhasında bulunan bütün alacaklar için karşılık ayrılabileceği öngörülmüştür. Ayrıca, şüpheli alacaklar için dava veya icra takibine başlanıldığı yılda karşılık ayrılması gerekmekte olup, şüpheli hale geldiği hesap döneminde karşılık ayrılmayan alacaklar için daha sonraki dönemlerde şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün olmamaktadır.

Alacağın yurt içinden veya yurt dışından olması bir önem taşımadığından yurt dışından olan alacaklar için de söz konusu madde hükümleri geçerlidir. Ancak yurt dışından olan alacakların şüpheli hale geldiğinin ispatlanabilmesi için, esas itibariyle, ticari iş yapılan firmanın mukim olduğu ülkenin mahkemelerinde dava açılması veya icra takibinde bulunulması gerekmektedir.

Diğer taraftan, bir alacağın ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olması için işletme kayıtlarına hasılat olarak girmesi veya ticareti yapılacak mal veya hizmetin maliyetiyle ilgisi olması gerekir.

Diğer taraftan, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun sözleşmeden doğan borç ilişkilerinde uygulanacak hukuku düzenleyen 24 üncü maddesine göre, tarafların sözleşmeden doğan borç ilişkilerinin tarafların açık olarak seçtikleri hukuka tâbi olacağı, hukuk seçimi yapmamış olmaları hâlinde sözleşmeden doğan ilişkiye, o sözleşmeyle en sıkı ilişkili olan hukukun uygulanacağı; bu hukukun, karakteristik edim borçlusunun, sözleşmenin kuruluşu sırasındaki mutad meskeni hukuku, ticarî veya meslekî

(21)

faaliyetler gereği kurulan sözleşmelerde karakteristik edim borçlusunun işyeri, işyeri bulunmadığı takdirde yerleşim yeri hukuku, karakteristik edim borçlusunun birden çok işyeri varsa söz konusu sözleşmeyle en sıkı ilişki içinde bulunan işyeri hukuku olarak kabul edileceği düzenlenmiştir. Uygulanacak hukukun belirlenmesi açısından karakteristik edim borçlusu ifadesinden ne anlaşılması gerektiği de önem arz etmekle birlikte, karakteristik edim kavramı Kanunda açıklanmamıştır.

Doktrinde ise bu kavram “akdi karakterize eden, akde ağırlığını veren, akde damgasını vuran ve hukuki özelliğini veren, diğerine nazaran daha rizikolu konumda bulunan edim”

tarifle tanımlanmaktadır. Bu konuya önerilen bir başka tarif ise “Para ödenmesine ilişkin edimin karakteristik olamayacağı”dır. Bunun yanı sıra, 5718 sayılı Kanunun 40 ıncı maddesinde, “Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini, iç hukukun yer itibariyle yetki kuralları tayin eder.” hükmü düzenlendiğinden, bu kapsamda bir uyuşmazlık hakkında 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun yetki ile ilgili hükümlerinin dikkate alınması gerektiği, bu bağlamda Hukuk Muhakemeleri Kanununun genel yetkiyi düzenleyen 6 ncı maddesi gereğince davalının davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesinin yetkili olduğu; sözleşmeden doğan davalarda bu yetkiye ilaveten sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinin de yetkili mahkeme olabileceği değerlendirilmektedir. Öte yandan, sözleşmeden doğan davalarda yetki kuralını düzenleyen 6100 sayılı Kanunun 10 uncu maddesine göre, sözleşmeden doğan davaların sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilmesi mümkün olup, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinden ne anlaşılması gerektiği hususunda ise, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 89 uncu maddesinin, “Borcun ifa yeri, tarafların açık veya örtülü iradelerine göre belirlenir.

Aksine bir anlaşma yoksa, aşağıdaki hükümler uygulanır;

1. Para borçları, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde,

2. Parça borçları, sözleşmenin kurulduğu sırada borç konusunun

(22)

bulunduğu yerde,

3. Bunların dışındaki bütün borçlar, doğumları sırasında borçlunun yerleşim yerinde, ifa edilir…” hükümlerine başvurulması mümkün bulunmaktadır.

Bu bağlamda, alacağı doğuran sözleşmede, bu sözleşmeden doğan borç ilişkisinde uygulanacak hukukun tespit edilmediği ve alacaklının sözleşmeye ağırlığını veren edim borçlusu olduğu durumlarda, 5718 sayılı Kanunun 24 üncü maddesi uyarınca sözleşmeden doğan ilişkiye, o sözleşmeyle en sıkı ilişkili olan hukukun (edim borçlusunun sözleşmenin kuruluşu sırasındaki mutad meskeni hukukunun, ticarî veya meslekî faaliyetler gereği kurulan sözleşmelerde edim borçlusunun iş yeri, bulunmadığı takdirde yerleşim yeri hukukunun, edim borçlusunun birden çok iş yeri varsa söz konusu sözleşmeyle en sıkı ilişki içinde bulunan iş yeri hukukunun) uygulanması gerektiğinden; mükellefler tarafından 6100 sayılı Kanunun 6 ncı ve 10 uncu maddeleri uyarınca Türkiye’de başlatılan yasal takibe dayanılarak da yurt dışından olan ticari alacak için şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün bulunmaktadır.

Diğer taraftan, iflas halinde, alacaklının borçluyu dava etmesi veya icra yoluyla takip edebilmesi yasal olarak mümkün bulunmamaktadır. İcra ve İflas Kanunu bu takip yollarını kapatarak sadece iflas masasına kayıt olma hakkını verdiğinden, cebri icra ve külli tasfiye yolu olan iflas halinde bütün alacaklılar eşit şekilde işlem görmekte ve bu nedenle ferdi icra takiplerine izin verilmemektedir. İflas bir icra yolu olup, alacaklı yönünden normal icradaki gibi amaç alacağa kavuşmak olduğundan iflas masasına kaydı yaptırılan alacaklar iflas idaresi tarafından kabul edilmesi ile icra safhasına intikal ettirilmiş sayılmaktadır. Bu bakımdan şüpheli alacak karşılığı, alacağın masaya kaydının yapıldığı, diğer bir deyişle icra safhasına intikal ettiği hesap döneminde ayrılmalıdır. İflas masasına kaydı yaptırılmayan, bir başka deyişle icra takibine girişilmemiş olan alacaklar için ise 213 sayılı Kanun uyarınca alacağın şüpheli olma

(23)

vasfında olduğundan söz etmek mümkün bulunmamaktadır.

Buna göre, şirketinizin paylarının tamamına sahip olduğu bağlı ortaklığınız … ünvanlı şirketin iflas talep etmesine rağmen Alman mahkemesi tarafından iflas için gerekli şartların oluşup oluşmadığının incelenmesi amacıyla 10.07.2018 tarihinde bilirkişiye havale edilen somut olayda, henüz iflas halinin mevcut olmadığı dikkate alındığında, ticari kazancın elde edilmesine ilişkin bir alacak olması şartıyla, söz konusu bağlı ortaklıktan olan alacaklar için yukarıda yer verilen açıklamalar çerçevesinde takibe başlanıldığı dönemde, aksi halde ise ticari nitelikteki alacakların iflas masasına kaydının yapıldığının, diğer bir deyişle müşterinizin iflas ettiğinin ve bu müşteriden alacaklı olduğunuzun o ülkede geçerli bir belgeyle ispat edilmesi kaydıyla iflas masasına kaydının yapıldığı dönemde bu alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün olabilecektir.

Diğer taraftan, söz konusu alacağın ticari kazancın elde edilmesine yönelik bir ilişkiden doğmuş olmaması halinde (borç v e r m e v b . n e d e n l e r g i b i ) m e z k û r m a d d e h ü k m ü n d e n yararlanılamayacağı tabiidir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

İnternet üzerinden özel

matraha tabi alışveriş

şifrelerinin satılmasında

(24)

belge düzeni ve ödemeler üzerinden kesinti yapılıp yapılmayacağı hk.

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü

Sayı: 11395140-105[229-2012/VUK-1- . . .]–19676 Tarih: 08.01.2019

Konu: İnternet üzerinden özel matraha tabi alışveriş şifrelerinin satılmasında belge düzeni ve ödemeler üzerinden kesinti yapılıp yapılmayacağı.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda; internet üzerinden nihai tüketicilere çeşitli alışverişlerde kullanılmak üzere alışveriş şifrelerinin satışını yaptığınızı, müşterinin ödemeyi banka kanalıyla yaptığını, şifrenin de müşteriye mail ya da mesaj yoluyla iletildiğini belirterek;

– Yaptığınız satışlara istinaden düzenlenecek faturalarda müşterinin adres, T.C. kimlik numarası (TCKN), vergi kimlik numarası (VKN) bilgilerinin bulunmaması nedeniyle sadece ad- soyadının olmasının yeterli olup olmadığı,

– Ba-Bs bildirim formlarında, TCKN/VKN verilmemesi nedeniyle, sadece ad-soyad bilgisinin olmasının yeterli olup olmadığı, – Söz konusu satışlarınıza istinaden toplu fatura düzenleyip düzenleyemeyeceğiniz,

– Faturaların bir nüshasını mükellefe göndermenizin zorunlu

(25)

olup olmadığı,

– Nihai tüketicilere yaptığınız satışlara istinaden fatura y e r i n e ö d e m e k a y d e d i c i c i h a z f i ş i d ü z e n l e y i p düzenleyemeyeceğiniz,

– Başka firmalar tarafından satılan şifrelerden nihai tüketiciler tarafından kullanılmayanların tarafınızca satın alınması durumunda düzenleyeceğiniz gider pusulasının nihai tüketiciye imzalattırılıp imzalattırılmayacağı

hususlarında Başkanlığımız görüşünü talep etmektesiniz.

I- KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU UYGULAMASI 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun;

– (1/1) maddesinde, Türkiye’de ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin KDV’ye tabi olduğu,

– (10/a) maddesinde, mal teslimi veya hizmet ifası hallerinde, malın teslimi veya hizmetin yapılması anında, (10/b) maddesinde ise malın tesliminden veya hizmetin yapılmasından önce fatura veya benzeri belgeler verilmesi hallerinde, bu belgelerde gösterilen miktarla sınırlı olmak üzere fatura veya benzeri belgelerin düzenlenmesi anında vergiyi doğuran olayın meydana geldiği,

– 20 nci maddesinde, teslim ve hizmet işlemlerinde matrahın, bu işlemlerin karşılığını teşkil eden bedel olduğu; bedel deyiminin, malı teslim alan veya kendisine hizmet yapılan veyahut bunlar adına hareket edenlerden bu işlemler karşılığında her ne suretle olursa olsun alınan veya bunlarca borçlanılan para, mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamını ifade ettiği

hüküm altına alınmıştır.

(26)

Buna göre, gerek ….’nin internet üzerinden nihai tüketicilere çeşitli alışverişlerde kullanılmak üzere bedel karşılığında alışveriş şifrelerinin satışı, gerekse başka firmalar tarafından satılan şifrelerden nihai tüketiciler tarafından kullanılmayanların Şirket tarafından satın alınması herhangi bir teslim veya hizmetin karşılığını teşkil etmediğinden KDV’ye tabi değildir.

Ancak, bu alışveriş şifreleri kullanılarak mal veya hizmet satın alınması halinde, ilgili işyeri tarafından düzenlenecek faturada yapılan teslim veya hizmetin karşılığını teşkil eden bedel üzerinden KDV hesaplanması gerekmektedir.

II- GELİR VERGİSİ KANUNU UYGULAMASI 93 sayılı Gelir Vergisi Kanununun;

– 37 nci maddesinde, her türlü ve sınai faaliyetten doğan kazancın ticari kazanç olduğu,

– 82 nci maddesinde, arızi olarak ticari muamelelerin icrasından veya bu nitelikteki muamelelere tavassuttan elde edilen kazançların vergiye tabi arızi kazanç olduğu hükme bağlanmıştır.

Aynı Kanunun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasında, kamu idare ve müesseseleri, iktisadi kamu müesseseleri, sair kurumlar, ticaret şirketleri, iş ortaklıkları, dernekler, vakıflar, dernek ve vakıfların iktisadi işletmeleri, kooperatifler, yatırım fonu yönetenler, gerçek gelirlerini beyan etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabı, zirai kazançlarını bilanço veya zirai işletme hesabı esasına göre tespit eden çiftçilerin maddenin bentlerinde sayılan ödemeleri (avans olarak ödenenler dahil) nakden veya hesaben yaptıkları sırada, istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben tevkifat yapmaya mecbur oldukları hükme bağlanmıştır.

Buna göre, Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinde, vergi mükellefiyeti bulunmayan şahıslardan yapılan alımlar için

(27)

g e l i r v e r g i s i t e v k i f a t ı y a p ı l a c a ğ ı n a d a i r h ü k ü m bulunmadığından, anılan şirketin kendi müşterilerinin, diğer satıcılardan aldıkları ve kullanmadıkları ihtiyaç fazlası alışveriş şifrelerinin şirket tarafından satın alınmasında gelir vergisi tevkifatı yapması söz konusu olmayacaktır.

Öte yandan, bahse konu alışveriş şifrelerinin alışverişlerde kullanmak yerine, bu şifrelerin alış ve satış fiyatlarındaki farklılıklarından gelir elde etme amacıyla, devamlı veya arızi olarak alım satım yapan gerçek kişilerin elde ettikleri kazançların, 193 sayılı Kanunun ticari ve arızi ticari kazanç hükümlerine göre vergilendirilebileceği ise tabiidir.

III- VERGİ USUL KANUNU UYGULAMASI

213 sayılı Vergi Usul Kanununun “İspat edici kağıtlar”

başlıklı 227 nci maddesinde, “Bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça, bu Kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsiki mecburidir.” hükmü yer almakta olup, söz konusu kayıtların ise, esas itibariyle, aynı Kanunun 229 ve müteakip maddelerinde yer alan belgelerden herhangi biri ile tevsik edilmesi gerekmektedir.

Bu kapsamda, mezkûr Kanunun;

– 229 uncu maddesinde faturanın, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olduğu,

– 230 uncu maddesinde, faturada, faturanın düzenlenme tarihi seri ve sıra numarası, faturayı düzenleyenin adı, varsa ticaret unvanı, iş adresi, bağlı olduğu vergi dairesi ve hesap numarası, müşterinin adı, ticaret unvanı, adresi, varsa vergi dairesi ve hesap numarası, malın veya işin nev’i, miktarı, fiyatı ve tutarı, satılan malların teslim tarihi ve irsaliye numarasının bulunmasının zorunlu olduğu,

(28)

– 231 inci maddesinin birinci fıkrasının (5) numaralı bendinde faturanın, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenleneceği ve bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturaların hiç düzenlenmemiş sayılacağı; (6) numaralı bendinde ise Kanunun 232 nci maddesinin birinci fıkrasına göre fatura düzenlemek zorunda olanların, müşterinin adı ve soyadı ile bağlı olduğu vergi dairesi ve hesap numarasının doğruluğundan sorumlu oldukları ancak bu sorumluluğun aynı maddenin ikinci fıkrasının uygulandığı halleri kapsamadığı hüküm altına alınmıştır.

Anılan Kanunun 232 nci maddesi hükmüne göre, tüccarlar sattıkları emtia veya yaptıkları işler için fatura vermek ve aldıkları emtia veya hizmet için de fatura istemek ve almak mecburiyetinde olup, bu maddede sayılanlar dışında kalanların, tüccarlardan satın aldıkları emtia veya onlara yaptırdıkları iş bedelinin 2018 yılı için 1.000 (2015 yılı için 880, 2016 ve 2017 yılları için 900) TL’yi geçmesi veya 2018 yılı için 1.000 (2015 yılı için 880, 2016 ve 2017 yılları için 900) TL’den az olsa dahi istemeleri halinde emtiayı satanın veya işi yapanın fatura vermesi mecburidir.

Mezkûr Kanunun 234 üncü maddesi de; tüccarların vergiden muaf esnafa yaptırdıkları işler veya onlardan satın aldıkları emtia için tanzim edip işi yapana veya emtiayı satana imza ettirecekleri gider pusulasının vergiden muaf esnaf tarafından verilmiş fatura hükmünde olduğu, gider pusulalarının, seri ve sıra numarası dâhilinde teselsül ettirileceği hükmüne amirdir.

Ayrıca, 3100 sayılı Katma Değer Vergisi Mükelleflerinin Ödeme Kaydedici Cihazları Kullanmaları Mecburiyeti Hakkında Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrasında, satışı yapılan malları aynen veya işlendikten sonra satışını yapanlar dışındaki kimselere satan veya aynı kimselere hizmet veren birinci ve ikinci sınıf tüccarların, bu Kanuna göre ödeme kaydedici cihaz kullanmak mecburiyetinde oldukları hükme bağlanmıştır.

Diğer taraftan, Vergi Usul Kanununun 148, 149 ve Mükerrer 257

(29)

nci maddelerinin Hazine ve Maliye Bakanlığına verdiği yetkiye dayanılarak yayımlanan 396 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğiyle bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerin belirli bir haddi aşan mal ve hizmet alımlarını “Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba)” ile; mal ve hizmet satışlarını ise “Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs)” ile bildirmeleri yükümlülüğü getirilmiştir. Söz konusu Tebliğin “Bildirime Konu Alış/Satışlar ve Hadler” başlıklı (1.2) bölümünde; “1.2.1.

Bildirim mecburiyeti bulunan mükelleflerce, belirlenen hadler çerçevesinde yapılan her türlü mal ve/veya hizmet alış ve satışları, bunlara, ilişkin belgenin türüne (Fatura, irsaliyeli fatura, serbest meslek makbuzu, müstahsil makbuzu, gider pusulası, akaryakıt pompalarına bağlı ödeme kaydedici cihaz fişi, sigorta komisyon gider belgesi ve yolcu bileti gibi) bakılmaksızın Ba-Bs bildirim formlarına dahil edilecektir.

1.2.2. Mükelleflerin 2010 yılı ve müteakip yılların aylık dönemlerine ilişkin mal ve/veya hizmet alışları ile mal ve/veya hizmet satışlarına uygulanacak had 5.000 TL olarak yeniden belirlenmiştir. Buna göre, bir kişi veya kurumdan katma değer vergisi hariç 5.000 TL ve üzerindeki mal ve/veya hizmet alışları, “Mal ve Hizmet Alımlarına ilişkin Bildirim Formu (Form Ba)” ile; bir kişi veya kuruma katma değer vergisi hariç 5.000 TL ve üzerindeki mal ve/veya hizmet satışları ise

“Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs)”nun Tablo II alanında bildirilecektir.

Söz konusu hadlerin uygulanmasında, özel matrah şekline tabi mal ve/veya hizmet alış/satışlarında katma değer vergisi, özel tüketim vergisine tabi işlemlerde ise özel tüketim vergisi dâhil tutarlar dikkate alınacaktır.

Belirlenen hadlerin altında kalan alış ve satış bedellerinin bildirildiği, “Diğer Mal ve Hizmet Bedeli Toplamı” (Tablo III) bölümü Ba-Bs bildirim formlarından çıkartılmıştır.”

düzenlemesine yer verilmiştir.

(30)

Bunun yanı sıra, 3 Seri No.lu Vergi Kimlik Numarası Genel Tebliğinin “1.1-Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı Olan Kişiler”

başlıklı bölümünde; “Bugüne kadar vergi kimlik numarası almış olan Türkiye Cumhuriyeti tabiyetinde bulunan gerçek kişilerin vergi kimlik numaraları ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numaralarının eşleştirilmesi sonucunda, vergi dairesi kayıtlarında Türkiye Cumhuriyeti tabiyetinde bulunan gerçek kişilerin vergi kimlik numaraları onbir haneli rakamdan oluşan Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarasına dönüştürülmüş olup, 1/7/2006 tarihinden itibaren vergi dairelerince fiilen Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası kullanılmaya başlanılmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti tabiyetinde bulunan gerçek kişiler için vergi kimlik numarası olarak Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarasının kullanılmaya başlanıldığı tarihten itibaren belgelerde vergi kimlik numarası satırına onbir haneli Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası yazılacaktır.” açıklamalarına yer verilmiştir.

Buna göre;

– Firmanızca yapılan satışlar için düzenlenecek faturalarda Vergi Usul Kanununun 230 uncu maddesinde belirtilen bilgilerin tamamının bulunması gerekmektedir. Ancak, nihai tüketicilere düzenlenen faturalarda bunların TCKN bilgisine yer verilme zorunluluğu bulunmamaktadır.

– Yaptığınız satışlar karşılığında düzenlediğiniz belgelerin, 396 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde yer alan usul ve esaslar çerçevesinde TCKN/VKN belirtilerek Bs bildirim formuna dâhil edilmesi gerekmektedir.

– Düzenlenen faturaların müşterilere gönderilmesi zorunludur.

– İnternet üzerinden yaptığınız satışlar haricinde işyerinizde müşterilerinize yüz yüze hizmet veriyor ya da satış yapıyor olmanız halinde, ödeme kaydedici cihaz kullanmanız gerekmektedir.

(31)

– Gider pusulası, toplu ya da imzasız düzenlenmesi mümkün olmayan bir belge olup, söz konusu belgede, başka firmalardan aldığı şifreleri internet üzerinden şirketinize satan kişilerin adının, adresinin ve imzasının bulunması kanuni bir zorunluluktur.

Öte yandan, satışlarınız için “muhtelif müşteriler” ibareli tek bir fatura düzenlenmesine izin verilmesine ilişkin yetkinin Hazine ve Maliye Bakanlığına ait olması nedeniyle, bu hususa ilişkin talebiniz için Hazine ve Maliye Bakanlığına (Gelir İdaresi Başkanlığına) müracaat etmeniz gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Anapara Alacak Tutarı ve Alacağa Eklenen Önceki Dönem Adat Faizi Üzerinden Hesaplanan Kur Farkının Vergilendirilmesi hk.

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü Sayı: 11395140-105[VUK-1-20462]-35118 Tarih: 11.01.2019

(32)

Konu: Anapara Alacak Tutarı ve Alacağa Eklenen Önceki Dönem Adat Faizi Üzerinden Hesaplanan Kur Farkının Vergilendirilmesi İlgide kayıtlı özelge talep formunuzun incelenmesinden;

şirketinizin ilişkili kişi kapsamındaki bir grup şirketine borç verdiği, 2014 yılında finansman amaçlı döviz cinsinden verilen söz konusu borcun 2017 yılında tahsil edileceğinden bahisle, tahsil tarihinde anapara alacak tutarı üzerinden hesaplanan kur farkı ile alacağa eklenen önceki dönem (2014-2016) adat faizleri üzerinden hesaplanacak kur farkı için fatura düzenlenip düzenlenmeyeceği KDV hesaplanıp hesaplanmayacağı hususunda Başkanlığımızdan bilgi talep edildiği anlaşılmıştır.

I- KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun;

– (1/1) maddesinde; Türkiye’de ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin KDV’ye tabi olduğu,

– (10/a) maddesinde; mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde, malın teslimi veya hizmetin yapılması ile vergiyi doğuran olayın meydana geleceği,

– (20/1) maddesinde; teslim ve hizmet işlemlerinde matrahın, bu işlemlerin karşılığını teşkil eden bedel olduğu, 20/2 nci maddesinde; bedel deyiminin malı teslim alan veya kendisine hizmet yapılan veyahut bunlar adına hareket edenlerden bu işlemler karşılığında her ne suretle olursa olsun alınan veya bunlarca borçlanılan para, mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamını ifade ettiği,

– 24 üncü maddesinde; teslim alanın gösterdiği yere kadar satıcı tarafından yapılan taşıma, yükleme ve boşaltma giderleri; ambalaj giderleri, sigorta, komisyon ve benzeri gider karşılıkları ile vergi, resim, harç, pay, fon karşılığı

(33)

gibi unsurlar ve vade farkı, fiyat farkı, faiz, prim gibi çeşitli gelirler ile servis ve benzer adlar altında sağlanan her türlü menfaat, hizmet ve değerlerin KDV matrahına dahil olduğu hüküm altına alınmıştır.

Ana ortak veya ilişkili firmalar arasındaki borç verme işlemleri, mezkûr Kanunun (1/1) maddesine göre finansman temin hizmeti olarak değerlendirilmekte ve bu işlemler nedeniyle hesaplanacak faiz tutarı KDV’ye tabi bulunmaktadır.

Öte yandan, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun (12/7) maddesi gereğince, örtülü sermaye üzerinden kur farkı hariç, faiz ve benzeri ödemeler veya hesaplanan tutarların, Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunlarının uygulanmasında, gerek borç alan gerekse borç veren nezdinde, örtülü sermaye şartlarının gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kar payı veya dar mükellefler için ana merkeze aktarılan tutar sayılması nedeniyle, kurumlarla ilişkili kişiler arasında gerçekleşen ticari faaliyetlerin sonradan Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunlarının uygulanmasında örtülü sermaye olarak değerlendirilerek dağıtılmış kar payı sayılması, KDV açısından işlemin finansman temin hizmeti olmasını etkilememektedir.

Buna göre, ana ortak veya ilişkili firmalar arasındaki borç verme işlemlerinden kaynaklanan alacağa eklenen önceki dönem (2014-2016) adat faizleri üzerinden hesaplanacak kur farkı işlemin karşılığını teşkil eden bedele dahil olduğundan KDV’ye tabidir.

Diğer taraftan, ana ortak veya ilişkili firmalar arasındaki borç verme işlemlerinden kaynaklanan anapara alacak tutarı üzerinden hesaplanan kur farkı, işlemin karşılığını teşkil eden bedel kapsamında olmadığından, anapara alacak tutarı üzerinden hesaplanan kur farkı üzerinden KDV hesaplanmasına gerek bulunmamaktadır.

II- VERGİ USUL KANUNU YÖNÜNDEN

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 227 nci maddesinde; bu Kanunda

(34)

aksine hüküm olmadıkça, bu Kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsikinin mecburi olduğu hükme bağlanmış, 229 uncu maddesinde, fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olarak tanımlanmış, 232 nci maddesinde de fatura kullanmak mecburiyetinde olanlar sayılmıştır.

Diğer taraftan, anılan Kanunun 280 inci maddesinde, yabancı paraların borsa rayici ile değerleneceği, borsa rayicinin takarrüründe muvazaa olduğu anlaşılırsa bu rayiç yerine alış bedeli esas alınacağı; yabancı paranın borsada rayici yoksa, değerlemeye uygulanacak kurun Maliye Bakanlığınca tespit olunacağı; bu madde hükmünün yabancı para ile olan senetli veya senetsiz alacaklar ve borçlar hakkında da cari olduğu hüküm altına alınmıştır.

Buna göre, ana ortak veya ilişkili firmalar arasındaki borç verme işlemlerinden kaynaklanan anapara alacak tutarı üzerinden hesaplanan kur farkı için fatura düzenleme zorunluluğunuz bulunmamaktadır. Bununla birlikte verdiğiniz f i n a n s m a n h i z m e t i k a p s a m ı n d a h e s a p l a d ı ğ ı n ı z v e faturalandırdığınız adat faizlerinin tahsili tarihinde hesaplanan kur farkı tutarı için alacaklı olduğunuz ilgili şirketler adına fatura düzenlemeniz gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Sipariş verilen ancak teslim

(35)

alınamayan mallara ilişkin verilen çeklerin 3.kişiye ciro edilmiş olması ve bu kişi tarafından dava konusu yapılması sonucu ödenmesi halinde gider yazılıp yazılmayacağı hk

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü Sayı: 62030549-120[40-2017/501]-96708

Tarih: 30.01.2019

Konu: Sipariş verilen ancak teslim alınamayan mallara ilişkin verilen çeklerin 3.kişiye ciro edilmiş olması ve bu kişi tarafından dava konusu yapılması sonucu ödenmesi halinde gider yazılıp yazılmayacağı.

İlgide kayıtlı başvurularınızda, kumaş siparişi verilen firmaya 70.000 TL- değerinde 5 adet çek keşide edildiği, firmanın çekleri ciro ederek başka firmaya verdiği, anılan kumaşların gönderilmediği, keşide edilen çekler için … Asliye Ticaret Mahkemesinde ihtiyati tedbir talepli dava açıldığı, söz konusu çekler hakkında ihtiyati tedbir kararı verildiği, diğer taraftan çeklerin kendisine ciro edildiği üçüncü kişi tarafından … Asliye Ticaret Mahkemesine dava açılması üzerine

(36)

verilen ihtiyati haciz kararına istinaden 56.000-TL’lik tutarın söz konusu üçüncü kişiye ödendiği belirtilerek, yapılan ödemelerin gider yazılıp yazılmayacağı hususunda Başkanlığımızdan görüş talep edilmiştir.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 38 inci maddesinde, bilanço esasına göre ticari kazancın teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonundaki ve başındaki değerleri arasındaki müspet fark olduğu; bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce işletmeye ilave olunan değerlerin bu farktan indirileceği, işletmeden çekilen değerlerin ise farka ilave olunacağı, ticari kazancın bu şekilde tespit edilmesi sırasında Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile bu Kanunun 40 ve 41 inci maddeleri hükümlerine uyulacağı hükmüne yer verilmiştir.

Aynı Kanunun 40 ıncı maddesinde safi kazancın tespit edilmesinde indirilecek giderler sayılmış olup, anılan maddenin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde, ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin; (7) numaralı bendinde de Vergi Usul Kanununa göre ayrılan amortismanların gider olarak indirilebileceği hükme bağlanmıştır.

Bunun yanı sıra, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 322 nci maddesinde; “Kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkân kalmayan alacaklar değersiz alacaktır.

Değersiz alacaklar, bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleriyle zarara geçirilerek yok edilirler.

İşletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin bu madde hükmüne giren değersiz alacakları, gider kaydedilmek suretiyle yok edilirler.” hükümlerine yer verilmiştir.

Görüldüğü gibi değersiz alacak; kaybedilmiş, tahsiline artık imkân kalmamış, değeri sıfıra inmiş bir alacaktır. Kanuni düzenlemeye göre alacağın tahsil imkânının kalmadığının, kazai

(37)

bir hükümle veya kanaat verici bir vesika ile tevsik edilmesi icap etmektedir. Kazai bir hükümden anlaşılması gereken, alacağın tahsili için kanun yollarına başvurulmuş olması, icra takibinin yapılmış bulunması, bu müracaatlar ve takipler sonunda, alacağın ödenmeyeceğine hakim tarafından hükmedilmiş olması; kanaat verici vesika teriminden ise ödemeyi imkansız hale getirmiş hal ve sebepler sonucu ortaya çıkmış belgeler anlaşılmalıdır. Alacağın tahsil güçlüğünün objektif ve inandırıcı belgelerle ortaya konması değersiz alacak uygulaması bakımından büyük önem taşımaktadır. Aksi takdirde alacakların tahsilinin mümkün olmadığının takdiri mükellefe bırakılmış olur. Böyle bir boşluk bırakmamak amacıyla kanun koyucu değersiz hale geldiği ileri sürülen alacağın ciddi olarak takip edildiğine ilişkin çabaların kazai bir hüküm veya kanaat verici bir vesika ile tevsikini öngörmüştür.

Kanaat verici bir vesikadan ne anlaşılması gerektiği hususunda ise kanunda yeterli açıklık bulunmamaktadır. Ancak, vergi hukuku uygulaması bakımından kanaat verici vesikalara örnek olarak aşağıdaki belgeler sayılabilir.

-Borçlunun herhangi bir mal varlığı bırakmadan ölümü veya Medeni Kanunun 31 ve izleyen maddelerine göre mahkemelerce borçlu hakkında verilen gaiplik kararı ve mirasçıların da mirası reddettiklerine dair sulh hukuk mahkemelerince verilmiş bulunan mirası red kararı,

-Borçlu aleyhine alacaklı tarafından açılan davayı borçlunun kazandığına dair mahkeme kararı,

-Mahkeme huzurunda alacaktan vazgeçildiğine ilişkin olarak düzenlenmiş belgeler,

-Alacaktan vazgeçildiğine dair konkordato anlaşması,

-Borçlunun dolandırıcılıktan mahkum olması ve herhangi bir malvarlığı bulunmadığını belgeleyen resmi evrak,

-Borçlunun adresinin saptanamaması nedeniyle icra takibat

(38)

dosyasının kaldırıldığını ve yasal süresi içerisinde yenileme talebinde de bulunulmadığını gösteren icra memurluğu yazısı, -Gerek doğuşu gerekse vazgeçilmesi bakımından belli ve inandırıcı sebepleri olmak şartıyla alacaktan vazgeçildiğini gösteren anlaşmalar, (Alacaklının tek taraflı irade beyanı ile alınmasından vazgeçilen alacakların, değersiz alacak olarak zarar kaydı mümkün değildir.)

-Ticaret mahkemesince borçlu hakkında verilmiş ve ilgili masa tarafından tasfiyeye tabi tutulmuş bulunan iflas kararına ilişkin belgeler.

Öte yandan, mezkûr Kanunun 323 üncü maddesinde; ” Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;

1. Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar;

2. Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar; şüpheli alacak sayılır.

Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir. Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder. Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kar zarar hesabına intikal ettirilir.” hükümleri yer almaktadır.

Bu bağlamda, dava veya icra safhasında bulunan alacaklarla, yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş olan dava ve icra takibine değmeyecek derecedeki küçük alacaklar şüpheli alacak sayıldığından, yukarıda belirtilen şartları taşıyan alacakların bu kapsamda kabulü mümkün bulunmakta olup, bu şartlardan herhangi birinin mevcut olmaması halinde ise

Referanslar

Benzer Belgeler

488 say›l› Damga Vergisi Kanununun 1’inci maddesinde; bu Kanuna ek- li (1) say›l› tabloda yaz›l› ka¤›tlar›n damga vergisine tabi olaca¤›, 2’nci mad- desinde

Bilindiği üzere, 488 sayılı Damga Vergisi Kanununun 1 inci maddesinde, bu Kanuna ekli (1) sayılı tabloda yazılı kağıtların damga vergisine tabi olduğu; 4

488 sayılı Damga Vergisi Kanununun 1 inci maddesinde, bu Kanuna ekli (1) sayılı tabloda yazılı kağıtların damga vergisine tabi olduğu; 4 üncü maddesinde, bir kâğıdın

(3) Belge ihracat taahhütleri kapatılırken, döviz karşılığı yapılan ihracat sayılan satış ve teslimler ile döviz kazandırıcı hizmet ve faaliyetlerde

Geçici Madde 1 – Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar (bu tarih dahil) her bir vergi türü, vergilendirme dönemi ve vergi dairesi itibariyle

a) Resmi daireler tarafından yapılan mal ve hizmet alımlarına ilişkin ödemeler (avans olarak yapılanlar dahil) nedeniyle, kişiler tarafından resmi dairelere verilen ve

488 sayılı Damga Vergisi Kanununun 1 inci maddesinde, bu Kanuna ekli (1) sayılı tabloda yazılı kağıtların damga vergisine tabi olduğu; 3 üncü maddesinde,

Herhangi bir ihale kararı veya sözleşme yapılmamış alımlarda bile kamu kurumları ödeme esnasında Damga Vergisi Kanunu’na ekli (1) sayılı tablonun IV/1-a hükmüne