• Sonuç bulunamadı

Roma Roma umumi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Roma Roma umumi"

Copied!
41
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

U A İ U S A '-"İM KLASİK ROMA m M M : F l ' K T l ' M SUÇU

D I K ; . D r . T ü r k â n K u d u

Haksız f i i l l e r bugünkü hukuklarda olduğu gibi Roma hukukunda da borç kaynağı tenkil ederler Bununla beraber. Roma hukuk dilinde haksız fiil mukabili kullanılan delıctum tâbiri mâna itibariyle çok geniştir. Bu tâbire, yalnız modem hukuk nizamlarında borçlar hukuku sahasına giren haksız f i i l l e r değil, ayni zamanda âmme hukuku, yâni ceza hukuku Tarafından müeyyidelenen hütün suçlar da dahildir. Suçlar hususunda Roma hukukunun telakkisi ile modern hukukun görüş (arzı birbirinden ramamiyle farklıdır.

Bu gun her hangi bir haksız f i i l i n i k i cepheden neticelen olabilir Kğer bu İHI. Ceza Kanunu tarafından müeyyidelenmiş bir suç ise buna di ğrudan doğruya devlet müdahale eder ve suçluyu da devlet cezalan­

dırır: veya bu ceza para cezası ise bunu devlet alır. DJtfer taraftan, bu haksız f i i l i n hususi şahıslatın mamelekinde meydana getirdiği rararın kapatılması» tazmini meselesi ise. ceza hukukuna değil hususi hukuka, borçlar hukukuna taallûk eder Haksız f i i l neticesi zarar dönen kimif*

açtığı hususi hukuk dâvasiyle. Borçlar Kanununun umumi hükümlerf dairesinde bu zarannın tazminini talep eder. Suçluyu cezalandırmak maksadiyte açılan ceza riâvasiyle, z m a n n tazminine matuf zarar ziyan davalarının mahiyetleri de, gerek bu dâvaları açan taraflar ve dâvaların aleyhlerine açıldıktan kimseler bakımından, gerekse dâvanın gayesi bnkımından farklıdır. Roma hukukunda İse böyle bir tefrike rastlamak mümkün değildir. Çok eski cemiyetlerde olduğu gibi Roma t a r i h i n i n İlk devirlerinde de prensip itibariyle hususi ferdlere karsı İçlenmiş suçlarda suçlunun takibi içi zarar gören hususi şahsa a i t t i . Bununla heral^en Roma hukuk t a r i h i boyunca suçların cezalandırılması bahsinde, devletin müda­

halesi, zamanla gitgide artmıştır. Böylece tedricen, cezalandırma isi ufak gruplardan, fertlerden, aileden ve kabilelerden devlete geçmiştir. Roma hukukunun i l k devirlerinde ve hu arada XFI Levha Kanununda suçların

(2)

480 I I A t U S ' A f l İ Î H E K L A S I K R O M A H U K U K U N D A F U K T U M 3 U Ç L '

i k i guruba ayrıldıklarını görüyoruz' : delictum publicum ve delictum p r i v a t u m . A m m e suçu diye tercüme edebileceğimiz ve bazen de lâlince crimina denilen birinci halde, devlet kendi menfaatini ihlâl edilmiş görmektedir ve zarar gören şahsın veya gurubun müracaatını bekleme­

den doğrudan doğruya harekete geçmektedir. Bu suçlar bizzat devlet tarafından, yâni magistra veya maglstraların iştirak ettiği ceza mahke­

meleri tarafından cezalandırılır. Yalmz hususî f e r i l e r i n menfaatlerini İhlâl eden suçlara gelince: bidayette bunlar devlet tarafından takıp edilmezlerdi. Suçluyu t a k i p eden, onu cezalandıran veya ona nakdî cezayı ödettiren hususî şahıstı. Hususi f e r t l e r i n menfaatlerini ihlâl eden bu gibi suçlara delictum p r i v a t u m veya sadece delictum deniyordu. Devlet bu gibi hallerde ancak hususî intikamın t a t b i k i n i nizamlamak veya mağdu­

r u n bir karşılık elde edebilmesini temin için yardım ediyordu. Bidayettt devlet ancak çok ağır olan bir kaç halde doğrudan doğruya harekete

geçiyordu. Devletin cemiyete karşı b i r takım hizmetleri olduğu f i k r i n i n gelişmesiyle, bu âmme suçlarının sahası da genişledi. Buna mukabil gitgide hususi suçların sahası da daraldı. Bunların b i r çoğunun Roma

hukukunun inkişafının son devrinde b i r âmme suçu haline geldiğini görüyoruz. Amme suçlarının cezalandırılması selâhiyeti hiç bir tahdide

ikinci b i r merciin kontrolüne tâbi olmadan Imperium selâhiyetini haiz olan magist raya tanınmıştı. Sonradan provacatio usulünün yerleşmesiyle

magistranın verdiği cezaya karşı bir itiraz imkânı hasıl oldu.

A m m e suçlarının sayısı i l k zamanlarda çok mahdut ve cezalan da o nisbette ağırdı. Umumiyetle bu suçlar ölüm cezası ile müeyyideleri- mişti. Bu suçlar bilhassa sitenin emniyet ve bütünlüğüne karşı işlenmiş suçlardır. B u n l a r arasında en mühim olan ikisini zikredebiliriz. Biri perduellio tâbiri ile ifade edilen devletin emniyetine karşı İşlenmiş suçlardır (vatana ihanet, düşmanla iş birliği yapmak, darbei hükümet g i b i ) ; diğeri ise p a r r i c i d i u m , yani bir aile reisinin öldürülmesi halidir Buna da devletin müdahale etmesi, bir aile şefinin öldürülmesiyle muhte­

lif aile grupları arasında dahili bir harbin çıkmasını önlemekti.

B u i k i âmme suçunun sahası zamanla çok genişlemiştir. Nitekim daha i l k zamanlarda her hangi hür bir insanın öldürülmesi parricidium a muadil tutulmuştur ( s i quis hominen liberum dopo sciens m o r t i duif.

1 ) A . B . S c h w a r z , R o m s H u k u k u D e r i l e r i , İ M S , 9 6 v e m . ; H M o n i e r , M a n u r ! . i r . 1944, ı. 4 0 v e m . ; H u b ı p e h l , M n n U r l , I I , 1 9 4 3 . a. 157 v e m , ; F l l n l a u x , C m ı r * d>

ı l r o l ı r o m f t i n , i . 4fl v e m . ; P . K o ı c h n k ı - r . R o m n h u ş u m h u k u k u n u n n n n h a l i m 1*150, ı . 2 3 0 v e m . ; A r a n g l n - R u l / , I ı t t ( u * l n n l . t M f t i . 3fl4. R l o n ü n B l n n d i . l ı l l t u z l o n l , 1945, t, 279 VÎ* m

(3)

T V K K A N K A D O

narrieidas esto). X I I Levha Kanunu bu i k i âmme suçunun yanında yalan yere şahadeti, hâkime rüşvet vermeği, geceleyin başkasının evini veya mahsulünü yakmayı (kundak koymayı), geceleyin başkasının topladığı mahsulü mahvetmeyi, «malûm carmen incantare- ve «iruges excantare- diye anılan büyücülük ve üfürükçülük yoluyla başkasına fenalık etmeyi de âmme suçları arasında saymıştır•'. Bununla beraber De Francisci bunların bazılarının bu mahiyetinden şüphe etmektedir*.

T a r i h i bakımdan âmme suçlarına verilen cezalarda dinî itikatların izlerini görmek mümkündün Supplicium cezası ve onun tatbik şekli bu cezanın bidayette dini bir kefaret mahiyetini haiz olduğunu gösteriyor.

Perduellio'nun cezası olan «suspendi infebci arbori^ de ayni mahiyeti taşımaktadır. Eskiden suç cemiyete bir tecavüz, ilâhların kurduğu nizama karşı gelmek telâkki edildiğinden böyle bir suç site üzerinde ilâhların hiddetini çekebilirdi. Bu sebeple, cemiyet kendini bu suçtan temizlemek ve ilâhların İntikamından k u r t u l m a k için. suçluyu uzaklaştırmak, cemiyet ılışı etmek zorunda i d i . Böylece suçlu consecratio'ya maruz kalıyor, yani sacer esto* formülü ile cemiyet dışı ediliyor, ilâhların ve fertlerin intikamına bırakılıyordu. Böyle birini öldürmenin de hiç bir cezası yoktu*.

Delictum p r i v a l u m ' l a r a . fertlerin menfaatlerini ihlâl eden suçlara pelince, bunlar yukarıda işaret ettiğimiz gibi. devlete, topluluğa bir tecavüz telâkki edilmediklerinden i l k zamanlarda devletin müdahalesin­

den uzak kalmışlar, hızzat zarar gören f e n tarafından rakib edilmişlerdir, ttu bakımdan da hususi suçlara a i t olan hükümler âmme hukukuna, ceza hukukuna değil hususi hukuka, ius civile'ye girmektedir. Haksız fiillere alt hükümler umumiyetle hususi hukukun borçlar hukuku kısmında yer Hİmakla beraber, mağdur açtığı dâva ile prensip itibariyle delictum iâiünin cezalandırılması gayesini güder. Roma hukukunun eski devirleri müstesna, nakdi bir ceza olan bu poena> da devlete, hazineye varidat leşkil etmez, fakat doğrudan doğruya mutazarrıra ödenir.

Bu usulün menşeini izah elmek için çok eski devirlere çıkmak lâzımdır. İptidai devirlerde bu gibi işler devletin fonksiyonları arasına kirmemiş olduğundan, suçlan mağdur olan hakkını bizzat kendi yerine Eelirirdi, Suçlu doğrudan doğruya mağdurun şahsi intikamına bırakıl­

mıştı. Suçun ağırlığı nisbelinde de İntikam hissinin daha şiddeıli tezahür

3 ) A . fi I d M t l R o m u h u k u k u d e m l e r i , 1 M B , * flfî - 0 7 .

3> D e F r a t ı r l i r l S i n i m i ı r i n r l e * d r ) ttftM R o m a n ı » . I M S , u 12IV

4> A . B . flrhwarr. R n m u h u k u k u d e m l e r i . ı**4H. a, flT, D e F r n n e l e e l , S l n r i n d r l D i r i l i n R n m a n o . t. 1 M 3 , ı. M S : F , d e Vlmw>h*rH L e r e ^ r i m e m m u l n d e l a « M t İ d M İ .

^ T H ı. 3 2 v e m . D e VLaaeh'.-r'In h u e a c r l , w k l R u m a d u a t i c i m i n m-t « - e l e r i n i i z a h ' • A k ı m ı n d a n t o n d e r e c e k ı y m e t l i d i r .

H u k . F a k . M e c 31

(4)

4SI1 G A I U S ' A G f i R t K L A S İ K R O M A H U K U K U N D A F U R T U M S U C U

edeceği de tabiîdir. Umumiyetle bu intikamın mevzuu da mağdurun şahsı, bedeni i d i . Bununla beraber zaman geçtikçe, suç ile intikam arasında bir muvazene bulunması esası kabul edildi, ve böylece kısas prensibi ileri bir hamle olarak t a k i p edildi". Bilâhare tarafların arala- rmda uzlaşarak miktarını t a y i n edecekleri ve f a i l veya yakınları taralın­

dan ödenecek b i r m i k t a r para mukabilinde, mutazarrırın intikamını tatbikten vazgeçmesi mümkün olmıya başlıyor: ihtiyarî diyet" (compu- sition volontaire) usulü diye tercüme edebileceğimiz bu usul de zamanL mecburî bir mahiyet iktisap etti. önceleri Örf ve âdet hukuku, sonradan kanunlar tarafından muayyen suçlar için ödenecek m i k t a r l a r tesbit edilmek suretiyle şahsî ve k e y f i i n l i k a m usulü t a m a m i y l e berlaraı edilmiş ve yerine mecburi veya kanuni diyet usulü dediğimiz usul geç

miştir. #£

Jşte Roma h u k u k u n u n gerek Cumhuriyet ve gerek klâsik devirinuV rastladığımız vaziyet budur. Suç veya haksız f i i l ( d e l i c l u m ) blzzar mutazarrır kimse tarafından normal muhakeme usullerine uygun olarak takip edilir ve deliclum failinden b i r nakdî cezanın, poena'nın ödenmesi istenir. Suçlunun ödediği bu poena b i r tazminat değil, bir cezadır. Bu noktada eski serbest i n t i k a m usulünün devamını görmekteyiz. Poena f;ul için bir kefaret, mağdur için de i n t i k a m hissinin başka bir yol ile tatmi­

nidir. Burada gaye zarar görenin mâmelekindeki azalmayı yerine g e i h

mekT muvazeneyi temin etmek değildir. Bununla beraber. Roma huku­

kunun İnkişafının seyrinde mamelekteki muvazene bozulmasının gideril­

diğini de görüyoruz. N i t e k i m ceza dâvasının yanında bazı hallerde bu ceza dâvasiyle b i r l i k t e mutazarrırın bir de zarar ve ziyanının tazmini maksadlyle tazminat dâvası açmak hakkı vardır. N i t e k i m furtum'da bu vaziyeti görmekteyiz. Malı çalınan, bu i k i dâvayı ayrı ayrı açabileceği gibi, bazı hallerde yalnız ceza dâvasını, diğer bazı hallerde ise, yalnız tazminat dâvasını ikame edebilir. Deliclum mağdurunun talep ettiği isteı ceza, ister tazminat olsun, suçlu, kendisinden istenen meblâğı Ödemekte mükelleftir. Haksız f i i l dolayısiyle zarar görenle f a i l arasında bir borç münasebeti doğmuştur. Ancak, bu borç münasebeti tamamiyle şahsi

S ) A . B , S c h w a r z . R o m a h u k u k u d e r a l o r l , >. 9 7 - 9K; d e V l ı a r h c r , ı>p. tft *• W v e m , . 3 0 5 v e m .

fl> B a k ı A r a n g l o - R u l z , I n l l t m l o n 1 d l d l r l l l o l i n m a n n , 1949, a. 3fl4; D e V i n t e r ? o p . O t t , p. 1 0 , î R ,

71 AronfTİo - R u l l . T i l l l u / U m t ıll d l r l l l o R o m n n o . 194*1, s. 3 M ; P K o a r h n k c r . Opı C i t , ı. M l : P . V o c l . l a l l l u ı l o n l , 1 9 4 9 . a. Î 7 f l v e m . ; V o c J . R l u n r c l m p n l n e » * M p r i v a t n n c l d l r l t l o r o m a n n r l n a ı l r u , 19.19,

(5)

T Ü R K A N R A D O

183

mahiyettedir ve zararı ika edeni zarar görene poena'yı ödemekle mükellef kılmaktadır tşıe bu bakımdandır k i klâsik hukukçular ve bu arada Gaius, delictum'lan borç kaynakları arasında saymaktadırlar.

Bununla beraber, haksız f i i l l e r i n borç kaynağı teşkil etmeleri bakı­

mından Roma h u k u k u ile modern hukuk arasında büyük bir fark vardır:

Modern hukuklarda ve bu arada Borçlar Kanunumuzda haksız fiilleı hususunda 41 inci madde ile. haksız olarak zarar ika edenin o zararı tazmine mecbur olduğuna dair umumi bir prensip vazedildiği halde Roma

hukukunda, hattâ inkişafının son devirlerinde bile, böyle umumî bir prensipe rastlamak mümkün değildir Tıpkı akitlerde olduğu gibi. Roma borçlar hukukunun haksız fiillere müteallik kısmı da, sayıları mahdut, münferit ve müşahhas haksız fiillerden müteşekkil bir sistem manzarasını arzetmektedir, İptidaları, çerçevesi çok dar olan bu sistem, bilâhar»

pretor'ların faaliyeti neticesi, yeni bir takım ihtimallerin kabuliyle daha elâstikî bir hal almış ise de. Borçlar Kanunumuzun 41 inci maddesindeki tipte u m u m i b i r prensipe hiç b i r zaman erişememiştir

tus çivile, esas mevzuumuzu teşkil eden f u r l u m da dahil olmak üzere esas itibariyle dört t i p haksız f i i l kabul etmiştir ( f u r t u m . rapina, dam- num iniuria datum ve i n i u r i a ) . Hattâ gasp şeklinde ifade elliğimiz rapina'da bir çok müellifler tarafından furtum'un hususî bir şekli olarak telâkki edildiğinden, bunların sayısını üçe irca etmek mümkündür.

F u r t u m tâbirini u m u m i y c i l c dilimizde hırsızlık diye lercüme ediyor­

sak da. Romalıların f u r t u m mefhumu modern hukuklaıdaki hırsızlık mefhumundan çok daha genişlir. Paulus'un gerek I)igeMadaH çenek Justinfanus'un Enstitutiones'inde yer almış olan meşhur larifine göre :

D. 47, 2, 1, 3 Unst. 4, 1. 1)

^ F u r t u m est coııtrectntio rei fraııdulosa lucrl faciendi gratia vel ipsius rei vel eliam usus eius possessionlsve.*

• F u r t u m hir malın, veya kullanılmasının veya zilyetliğinin hileli bir şekilde ve kazanç gayesiyle elde edilmesidir (con- treetatio)»/

Cîörüldüğü veçhile f u r l u m modern hırsızlık mefhumundan başka emniyeti suiistimal ve hattâ dolandırıcılık gibi suçları da içine almaktadır.

F u r t u m , Roma hukukunun tanıdığı en eski suçlardan olmakla bera­

ber. Roma hukuk tarihinin İnkişafı boyunca da büyük değişmelere uğramıştır. Hattâ furtunVun uğradığı bu değişmeler bir hukuk müesse­

s i Ş i m d i l i k cJrtc M ı r u ' k ı l l y r t o r r l l m p e l l l f t l m l ı •••• r u n i r e r l n l l n t n l ı J r l Ü z e r i n d i ' İ l e r i d e d u r u l a c a k t ı r .

(6)

•1*4 f r A İ U S ' A U Ö K E K L A s t K K U M A H U K U K U N D A F U H T U M S U O J

sesinin nasıl inkişaf ettiğini göstermek bakımından alakayı mucip sayı­

labilir. F u r t u m hakkındaki i l k hükümlere X I I Levha Kanununda rastlı­

yoruz. H e r ne kadar X I I Levhanın hükümleri daha eski devirlere nazaran ileri b i r hamle teşkil ediyorlarsa da, iptidaî ve zâlim t a r a f t a n bakımın­

dan şahsî i n t i k a m devrinin bariz izlerini muhafaza etmektedir. Nitekim suç üstü yakalanan hırsızın kırbaçlandıktan sonra öldürülmesi esası (Tab. V I I I , 1 2 - 1 3 ) eski i n t i k a m usulünün bir devamından başka bir şey sayılamaz. Sonradan X I I Levhanın bu sert hükümleri bilhassa pretor'- ların faaliyetile hafiflemiş ve klâsik devirde bu eski ve sert hükümlerden t a t b i k sahası olmayan tarihî bir müessese olarak bahsedilmektedir.

Roma h u k u k u n u n klâsik devrinde f u r t u m ' a dair hükümleri izah etmek başlı başına bir eserin mevzuunu teşkil edecek vüs'attedirl h. Bizim gayemiz ise, bu mevzuun ana hatlarını, Gaius'un Instituliones'inde izah edilmiş olduğu şekilde ve h a t l a ayni plân çerçevesinde belirtmekten ibaret kalacaktır. Malûm olduğu veçhile, Gaius Milâttan sonra ikinci asırda yaşamış, pedagojik meziyetleri ve o devirden beri talebe kitaplarına model olan Institutiones'i ile şöhret kazanmış bir Roma hukukçusudur.

Gaius bazı noktalarda devrinin diğer meşhur hukukçularına nazaran bir az geri kalmakla beraber, eseri, klâsik devirden zamanımıza doğrudan doğruya i n t i k a l etmesi, diğer klâsik hukukçuların Digesta'dakİ metin­

leri gibi interpolatlo yoluyla tâdile uğramamış olması bakımından bizim için büyük kıymet arzetmektedir. Bununia beraber, unutulmamalıdır k i , Gaius'un Institutiones'i hukuka başlayanlar için yazılmış muhtasar bir eser olduğundan burada teferruata ait meselelere rastlamak mümkün değildir. Gaius'un metninin okunmasiyle ancak klâsik devirdeki furıum hakkında umumî bir görüş elde edilebilir. Mamafih, bazı mühim nokta*

l a n k o n t r o l veya i t m a m için diğer klâsik hukukçuların Digesia'da mev­

cut ve maalesef her zaman interpolatlo i h t i m a l i n i ınsıyan parçalarına müracaat icabeder.

Ancak, şunu da kaydetmek lâzımdır k i . her ne kadar f u r t u m hususi hukuku, borçlar h u k u k u n u alâkadar ediyorsa da, âmme h u k u k u n u alâka­

dar eden ve bir âmme dâvasını, âmme takibatını İcap ettiren şekilleri de vardır. Daha eskidenberi mevcut olan ve meselâ devlete ait eşyayı veya ilâhlara tahsis edilmiş eşyayı çalmak gibi (peculatus, sacrilegium) haşka isimler taşıyan"1 bu hırsızlık şekilleri yanında gitgide hususî fertlere alı

9k l i u v ü l l n . Etudı-a s u r le t u r l u m Mana U) i r e * n n r i e n d r . r o m . , l ö l ! * ; P n m n a ı l o n l . I t U j d H a u l d e m i n d l f u r t o , İ f l O l ; A f h c r t u r l n . S l u ü l , 3, a. 2 0 9 : d i V l a a r h c r , fctitfM ı, 13!*, 2 1 3 ; J a ! o w l r a , D i f - e i t X L V U 2 D e F u r l l u ;

1 0 i M u m m a t ' n , L e D r n i l I V n n l l i n m n l n , 111, a. V,C, v e m.

(7)

malların furtum'unuıt da lıa/ı hallerde ceza hukuku taralından doğrudan doğruya cezalandırıldığın» görüyoruz. Bunlar gerek âmme hukukuna girmek, gerek pek istisnai haller teşkil etmek hakımmdan mevzuumuz dışında kalmaktadır. Esasen Gaius tarafından da zikredilmemiş olduk­

larından biz de üzerinde durmıyacağız. G a i u s u n i u r t u m hakkındaki görüşünü naklederken bilhassa kendi metinlerinden, bunları tercüme etmek suretiyle, istifade edeceğiz. Bazı lâtince tâbirlerin, diğer ecnebi dillerde karşılıkları hutunduğu halde dilimizde bulunmaması, lercümemizi hayli güçleştirmektedir. Diğer t a r a f t a n lâtince metnin aslına mümkün olduğu kadar sadık kalabilmek için tercümede lisan bakımından kızı fedakârlıklar yapmak zorunda kaldık. Gayemiz, klâsik devirde t u r l u m hukkmda geniş b i r etüd yapmak değil, fakat yukarıda da işaret ettiğimiz gibi. Gaius'a göre, f u r t u m ' u n ana hatlarını belirtmek olduğundan daha ilmi ve sistematik tasniflerden içtinap ederek büyük bir hukuk hocası olan Gaius'un muayyen bir mevzuu izahtaki sistem ve terkibi hakkında

•La hlr f i k i r verebilmek İçin eserindeki paragrafların sırasına mümkün olduğu kadar dokunmamaya çalışacağız.

Gaius, Tnstİtutiones'inin TM kitabında miras hukukunu tamamladık­

tan sonra 88 İnci paragrafla borçlar hukukuna ve kendi tabiriyle 'ad ııhligationesi geçer ve bunların i k i büyük guruba ayrıldıklarına işaret ı*der : *omnes enim oblİgatio vel ex conlractu nascitur vel ex delicto*,

filhakika her borç ya bir akitten veya bir haksız fiilden doğar*. Gaius bu t e f r i k i yaptıklan sonra derhal akitten doğan borçların lasnif ve izahına girişir. Muhtelif akit guruplarını ve bu guruplara giren akitleri leker teker gözden geçirdikten ve nihayel borçları ortadan kaldıran sebepleri de izah e t t i k t e n sonra 182 nel paragrafında borç kaynaklarının ikinci nevine, yani haksız fiilden doğan borçlara şöyle başlar ;

182. *Transeamus nunc ad obligationes, quae ex delicin nascuntur. veluıi si quis furt um fecerii, bona rapuerit, dam­

num dederit, İniuriam commiseril, quarum omnium NTUUI uno genere consist*! obligatio. cum ex contractu obligationes

in HIT gerena diducantur. sicut supra exposuimus.*

«Şimdi haksız fiilden doğan borçlara geçelim, meselâ bir kimsenin hırsızlık i f u r t u m i yapması, mal gaspetmesi. mala zarar vermesi veya şahsiyete tecavüz etmesi gibi. Bütün bunların hepsi h i r tek bnrç nev'i teşkil eder, halbuki yukarıda izah ettiğimiz veçhile, akitten doğan borçlar dört nev'e ayrıl­

maktadır.»

(8)

4 8 6 G A I U S ' A G O R E K l . A S t K İ t O M A H U K U K U N D A F U R T U M S U C U

Gaius dörde ayırdığı bu haksız f i i l l e r i sırasiyle tetkike girişiyor ve birincisi olan f u r t u m ' l a başlıyor, Gaius esas i t i b a r i y l e bu üçüncü kitabın son kısmında f u r t u m ' d a n bahs etmekle beraber, usul hukukuna dair olan dördüncü kitabının muhtelif yerlerinde de çeşitli aclio'ları gözden geçirirken, furtum/un dâvası olan actio f u r t i ' y e de temas etmiştir.

Bundan başka eserinin ikinci kitabında da f u r t u mha dair bir kaç mühim paragraf m e v c u t t u r1 1.

F u r t u m ' u İzaha başlayan Gaius. müptedilere hitap eden bir hoca sıfatiyle evvelâ kendisinden evvel yaşamış, büyük şöhret sahibi bazı hukukçuların f u r t u m , ve bilhassa f u r t u m ' u n muhtelif nevi'leri hakkın­

daki görüşlerine ve bu büyük hukukçular arasındaki f i k i r ayrılığına temas e t t i k t e n sonra, kendi şahsi görüşünü de ilâve etmeği ihmâl etmiyor.

Gaius, evvelâ cumhuriyet devrinin son asrının en büyük hukukçularından b i r i sayılan ve ayni zamanda velût bir m u h a r r i r ve parlak bir hatip olan Servius Sulpicİus'un, sonra da principatus devrinin başlarında R^ma'da raslladıgımız Sabiniani ve Proculiani mekteplerinin müessisleıı sayılan Massurius Sabinus ile l.abeo'nun kanaatlerini zikrediyor. Aslında Sabiniani mektebine mensup olan Gaius bitaraf bir hoca sıfatiyle m u h a l i f mektebin mütalâasını zikretmeyi de ihmâl etmediği g i b i , icabında Lrtbeo'nun mütalâasını manlıkan daha uygun bulduğunu söylemekten de çekinmiyor (rjund sane verius v i d e l u r ) .

183. tfFurtorum aut em genera Ser. Sulpicius et Massuriu Sabinus IIT1 esse dixerunt. manifestum et nec manifestum, conceptum et o b l a t u m : Labeo duo, manifestum Dt nec mani­

festum; nam conceptum et oblaıum species potius aelionis esse f u r t o cohaerentes quam genera fuıtorum; quod W H verius videlur, sicul inferius apparebit.»

-Ser. Sulpicius ile Massurius Sabinus dört nevi" hırsızlık ( f u r l u m ) olduğunu söylüyorlardı: Manifestum (meşhut) ve nec manifestum t gayri meşhul). conceptum ve oblatum;

Labeo ise, i k i olarak kabul ediyor, manifestum ve nec mani­

f e s t u m ; f i l h a k i k a conceptum ve ohlatum t u r t u m nevi olmak­

tan ziyade f u r t u m ' a taallûk eden dâva n e v i d i r . Aşağıda göreceğimiz gibi, bu f i k i r daha makuldür.»

1 1 ) C a l u ı ' u n I n t l t u l l o r u V l m k î f u t l u m o l e m u d c t t l A l lUüvr [ m r n i r a f l n r t u n l a r ­ d ı r ; I , 140 - I I , SO, 3 1 . 7 « . 7 9 * I I I , I S T . 1 8 2 - 3 0 3 . '¿07: 2 0 « ; 3 0 9 - I V , 4, S . 37 , 7 6 , 70, 111. 112, 173, 1 7 8 , 1 8 3 .

(9)

Gaius da mensup olduğu mektebin müesslsinin fikrine muhalif olarak X I I Levha Kanunundan beri devam edegelen ve Labeo tarafından da kabul edilen f u r t u m ' u n manifestum ve nee manifestum seklindeki Eaksimini kabul etmektedir. Gaius'un eserinin plânını takibeden Justini-

•mus'un Inslitutıones'inde de ayni f i k r i görüyoruz. Ancak metinden hukukçuların isimleri kaldırılmıştır :

Inst. 4, 1. 3,

»Furtorum autem genera dun sunt, manifestum et nec mani- f e s t u m : nam conceptum et oblatum species potius actionis sunt f u r t o cohaercntes quam genera furtorum...»

M a m a f i h Justinianus'un eserinde Bizans devri hukukçularının husu­

siyetlerinden b i r i olan t a r i f l e r i n burada da yer aldığım ve faslın birinci paragrafında Paulus'tan alınmış ve Digesta'nın da «de f u r t is» faslının başında bulunan İD. 47. 2, 1, 3.) f u r t u m ' u n t a r i f i n i n ilâve edilmiş oldu*

ğunU görmekteyiz:

Inst. 4. 1, 1.

«Furtum est eontrectatio rei fraudulosa vel ipsius rei vel etiam usus eius possessionisve : quod lege naturali prohibilum est admittere.ı

F u r t u m ' u n nevileri hususunda yapılan lasniflere işaret ettikten sonra. Gaius bunların her b i r i n i ayrı ayrı izah etmiştir. F u r t u m nevile­

rine temas ederken de, bilhassa f u r t u m manifestum için. muhtelif hukuk­

çuların birbirinden farklı görüşlerine de bir hayli uzun olan 184 üncü paragrafında işaret etmektedir :

184. «Manifestum f u r t u m quidam id esse dixerunt. quod dum f i t . deprehenditur. alii vero ulterius, quod eo loco depre*

hendilur, ubi f i t , velut si in olivelo olivarum. in vineto uvarum f u r t u m factum est. quamdiu in eo oliveto aut vineto für s i t ; aut si i n domo f u r t u m factum sit. quamdiu in ea domo für sit. alit adhuc ulterius eo usque... manifestum f u r t u m esse dixerunt, donec perferret eo, quo perferre für destinasseL alii adhuc ulterius, quandoque eam rem für tenens V i s u s

f u e r i t ; quae sententia non oplinuit. sed et i l l o r u m sententia.

qui existimaverunt. donec perferret eo. quo für destinasset, deprehensum f u r t u m manifestum esse, ideo non videtur pro¬

bari, quia magnam recepit dubltatlonem, uFrum unius diei an etiam p l u r i u m dierum spatio id terminandum s i t : quod

(10)

488 G A İ U S ' A C O R K K L A S İ K R O M A H U K U K U N D A F U R T U M S U C U

eo perlino!, quia saepe in alüs c i v i l a t i h u s surreptas res İn alias cıvıtates vcl i n alias provincias destinan! fures perferre ex duabus itaque suporioribus oplnionibus a l t e r u l r a ad pro ha

t u r ; magis tamen plerique posteriorem probant.*

- F u r t u m maniiestum (meşhut hırsızlık) bazılarına göre ika edilirken farkedilen hırsızlıktır. Daha İleri giden diğer bazı¬

larına göre. ika edildiği yerde yakalanan hırsızlıktır, mesel.' zeytinlikten zeytin veya bağdan üzüm çalmışsa, hırsız o zeytinlik veya bağda bulunduguH veya hırsızlık bir evde ika edilmiş İse. hırsız evde olduğu müddet içinde- Çok daha ilen giden bazıları ise, hırsız o şeyi götürmeği tasarladığı yere götürüneeye kadar ve daha da aşırı giden bazıları ise, o şe>

ne zaman olursa olsun, hırsızın elinde görülürse furtum manifestum (meşhut hırsızlık) mevcut olduğunu söylüyorlar

Bu sonuncu f i k i r kabul edilmemiştir. Fakat hırsız o şeyi götürmeği tasarladığı yere götürünceye kadar farkedilen hır­

sızlığın f u r t u m manifesium olduğunu kshul edenlerin f i k r i de bu bir tek gün içinde m i yoksa, bir kaç günlük müddet İçindi- mi sona ermelidir diye büyük bir şüphe ortaya çıkarması bakımından kabule şayan gözükmemektedir. Şöyle k i , ekse­

r i y a hırsızlar bir şehirde çaldıklarını başka bir şehre voy;

başka bir eyalete götürmeği tasarlarlar, t i k i k i kanaatten biri veya diğeri kabul edilmektedir; fakat ikincisi umumiyetle daha büyük bir ekseriyet tarafından terviç edilmiştir.»

Anlaşılıyor k i . f u r t u m ' u n ne zaman manifestum olacağı, yani hırsızın ne zaman suçüstü yakalanmış sayılacağı Romalı hukukçular arasında ihtilaflı i d i . Metnin ifadesine nazaran dört farklı görüş tarzını birbirinden ayırmak icabedíyor ¡ bazı hukukçulara göre, hırsız, suçu İşlerken, yani malı çalarken yakalanırsa, f u r manifestus sayıldığı halde1- diğer tazılar hırsız, hırsızlığı işlediği mahalde, meselâ evde çalmış İse, evden çıkın­

caya kadar, bağ veya zeytinlikten üzüm veya zeytin çalmışsa. buralardan çıkıncaya kadar, bilfarz çaldığı üzümleri yedikten sonra dahi yakalanırsa f u r manifestus telâkki edileceği fikrindedirler. Paragrafın son kısmında işaret edildiği veçhile, hukukçuların çoğu bu i k i kanaatten birine VI bilhassa ikincisine iştirak ediyorlardı. Mamafih, f u r t u m maulfestum'mı tarifinde daha aşırı gidenler de vardır : bunlara göre, hırsız çaldığı şeyi.

1 3 ) S o b l n m ' u n k n n n a l j u ü r>,. ı ki rtr-ltr. B a k : 11 M o n i e r . M a n u e l ¿ l ^ r n e n i a l n d e D r o i t R o m a i n , I I . 19*4, > 6 4 ; A , G o l l l u i . N o c l f e A i n - . , . X I . 18. 1 1 .

(11)

götürmeği tasarladığı yere götürünceyc kadar ve her halde sayıları az olan bazı müfritlere göre de D şey neıede ulursa olsun, hırsızın elinde görülürse f u r t u m manifeslum sayılır.

F u r t u m nec manifeslum'a gelince: bu. diğerinin mefhumu muhalifi olduğundan. Gaius ayrıca izaha lüzum görmüyor:

185. *-Nec manifestum f u r t u m quid s i l . ex Üs quae diximus, iniellegitur. nam quod manifestum non esi. id nec manifes­

t u m est.»

«Furtum nec manifestum'un (meşhut olmayan hırsızlığın) ne olduğu yukarıda söylediklerimizden anlaşılıyor. Filhakika meşhut olmayan nec manifestum'dur.

F u r t u m ' u n bu i k i büyük nev'ini gözden geçirdikten sonra Gaius 186-188 İnci paragraflarda f u r t u m conceptum. oblatum ve actio furtı prohihiti'den bahsetmekledir. F u r t u m conceptum ve bilhassa ohlaium Koma h u k u k u n u n aydıniatılamamis mesetelerindendir. Bunlar, Visschcr'- in de dediği g i b i1 1 kelimenin tam manisiyle furtum'dan, hırsızlıktan doğan dâvalar değil, fakat f u r t u m dolayısiyle, «furto cohaerentes. doğan dâvalardır. Esasen Labeo'nun da f u r t u m conceptum ve f u r t u m oblatum diye b i r t e f r i k kabul etmemesinin sebebi de budur. Gaius hu i k i mefhumu şöyle izah etmektedir :

186. ^Conceptum f u r t u m dicitur. cum apud aliquem lesiihus praesentibus f u r t i v a res quaeslta et invenla est. nam in eum propria actio constituta est. quam vis für non sit, quae appellatur conceptl.»

-Çalınan şey bir kimsenin evinde şahiıler önünde aranır ve bulunursa, buna f u r t u m conceptum denir. Zira bu halde o kimse hırsız olmasa bile, ona karşı concepti denilen hususi bir actio tanınmıştır.>

187. «Oblatum f u r l u m dicitur, cum res furtiva tibi ah aliquo ohlata sit eaque apud te concepta sit. utique si ea mente dala t i b i fuerit. ut apud te potius quam apuıl eum, qui dederil.

concİperelur. nam tibi, apud quem concepta est, propria adversus eum. qui optutit, quamvis für non sit. constituta est actio, quae apjwllatur oblati.»

^Eğer çalınan şey hir kimse tarafından sana verilmiş ve sende

1 8 ) D e V l u c h e r . E t i l d e n d e I i r o l ı I t u m m n , I ' n W d u r r i l i - n q u e l * I n n r e H e t o r r j e ,

• 226 v e m .

(12)

G A I U S ' A C O K E K L A S İ K K O M A H U K U K U N D A K U K T U M S U C U

bulunmuşsa, bilhassa onu veren, o şeyi kendisinde değil de.

sende yakalanması kasdiyle elinden çıkarmış ise. f u r t u m oblatum'dan bahsedilir. F i l h a k i k a , çalınan şey sende bulun­

duğundan, hırsız olmasa bile o şeyi verene karşı kullanılmak üzere sana oblati denilen bîr actio tanınmıştır.»

188. *Est etiam p r o h i b i t ! f u r t l actio ad versus eum. qui f u r t u m quaerere volentem prohibucrit.»

«Bundan başka, çalınan şeyi aramak isteyene mani olana karşı da bir actio f u r t l p r o h i b i t ! tanınmıştır,»

Gaius actio concept! ile oblati'nin X I I Levha Kanununda mevcut olduğunu söylemesine rağmen (Concept! et oblati poena ex lege X I I

labularum t r i p l i e s t ) , bu actio'lann mezkûr kanundan daha sonra ihda^

edildiği bazı romanistler tarafından ileri sürülmüştür'1. Gaius'un ifade­

sine dayanarak bu dâvaların X I I Levhada mevcut olduğunu kabul eden Visscher'e göre İse, arama neticesinde çalınan şeyin b i r kimse nczdindu bulunması halinde, eğer magislra bu kimsenin hırsız olduğuna dair delil bulamazsa, bu takdirde X I I Levhaya göre mal yedinde bulunana karşı '•quamvis f u r non s i t * , hırsız olmasa bile çalman şeyin değerinin üf misline müteallik b i r actio concepti tanımıştır. Demek k i . bu dâva hırsız olmayan ve fakat çalınan malı bilerek veya bilmiyerek saklamış olana karşı açılıyor. Bu kimse mahkûm olduğu takdirde, kendisine saklanmak üzere çalınmış malı teslim edene karşı. «quamvis fur non sit» hırsı/

olmasa bile, yine üç misline müteallik bir dâva açabilirdi k i , o da actio oblaü'dirl\ F a k a t b i r kimse araştırma yapılmasına mani olduğu takdirde, ona karşı actio p r o h i b i t ! denilen ve pretor beyannamesi tarafından konu¬

lan dört misline müteallik bir dâva ikame edilir. Galus 192 nci parag­

rafta bu actio'dan bahsederken bunun pretor beyannamesi tarafından vazedildiğini, halbuki X I I Levhanın bu hususta hiç bir müeyyide koyma­

dığını, ancak araştırmanın «lanco llcioque* yapılmasının şarl olduğum*

ve böyle bir araştırma neticesi çalınan mal bulunursa, f u r t u m manifes­

tom hükümlerinin tatbik edileceğini söyliyor. Müteakip paragraflarda da X I I Levha zamanında câri olan «lanoe licioque* araştırmanın ne olduğunu ve ne şekilde cereyan ettiğini an!atıvorT , i !

141 H U V P I I I I . f u r t u m , 42, M . 131 D p V l u c h e r . O p . c l l , . i . 2 V " .

16) B a k : W C I M , I • pt / . m . S a v . H i m . 43. • . v o m ; D r V\mrhrr.

L n p T O O M U N d ' t ' n q u H p I n n r r l l r i n q u r pi - - ac l k ı m ı r u n ç i ' p l l c l n l ı l n h . E l u d f * . " 1 5 V P m .

(13)

192, ^Prohibit! actio quad rupi I esi ex edicto praetons intro­

ducta, lex autem eo nomine nullam poena m eonstituit; hor solum praecipit, ut qui quaerere velit, nudus quaerat. ücio cinctus, lancem habens: qui si q u i d > n v e n e r i t . iubet id lex f u r t u m manifestum esse.*

*Dört misline dair actio prohibiti pretor beyannamesi tara­

fından ihdas edilmiştir. Kanun bu hususta hiç bir ceza vaz'el- memişttr: ancak» aramak isteyen kimsenin çıplak, belinde bir peştemal ve elinde bir tepsi olarak araması esasını koymuştur Eğer bu kimse bir şey bulursa, kanun furtunVun manifestum sayılmasını emrediyor.»

193, «Quid s i l autem ticium. quaesitum e s i : sed verius est

* consuti genus esse, quo necessariae partes tegerentur.>

• L l c i u m ' u n ne olduğu İhtilaflı i d i : B u her halde vücudun mahrem kısımlarını Örtmeğe yarayan dikilmiş bir çamaşııtlır.

193 a. «Quae fres) lex tota ridicula est; nam qui vestitum quaerere prohihet, is et nudum quaerere prohibiturus est. eo magis quod i t a quaesila re et inventa maiori poenac suhici- atur. deinde quod lancem clve ideo hattori iubeat. ut manibus occupatio n i h i l subiciat. sive ideo, u l quod In venen t, ihi impo- nat. neutrum eorum procedlt, R i i d . quod quaeratur. eius magnitudinis aut naturae sit. ut ñeque subici nequc i h i inponi possit. certe non dubitalur, cuiuscumque materiae sit ea lanx.

satis legi f i e r i . >t f

<Bu hüküm tamamiyle manasızdır: filhakika giyinmiş bir kimsenin aramasına müsaade etmeyen, evleviyelle çıplak b i r kimsenin aramasına müsaade etmiyecektır. zira bu şekilde o şey bulunursa, daha hüyük cezaya maruz kalaraktır. Bundan başka kanun, ya, ellerin meşgul olup gizliden bir şey g e t i r i l ­ memesi, yahut da bulunanın içine konması için b i r tepsi alınmasını emretmektedir; fakat aranılan şey ele alınamıya- cak veya tepsiye konamıyacak büyüklükle veya mahiyelte ise, bu İki sebepten hiç hiri varit olamaz. Ancak, şunda şüphe y o k t u r k i . bu tepsi neden yapılmış olursa olsun, kanunun hükmü yerine getirilmiştir.»

İT» B u m e t n i n h a k i k i l i ğ i m m o l m l m m i n İ t i l i r n r m j n ı t j ı c o k ı ı i p t ı r u > n n r l ı r - m i t t i r . B e t e l e r , H u v e ] i n v e A p p l r t o t ı m r l n l n I n t e r p o l e e d i l m l * o l d u t u f l K r l n d e d l r l e r :

H e v , H J ı r İPTO, t. 3 1 3 v e m

(14)

G A İ U S A G O R E K L A S İ K R O M A H U K U K U N D A TORTUM S U C U

G a i u s u n metninin vardığı neticeye göre, X I I Levha Kanunu f u r t u m hususunda i k i araştırma şekli kahul etmiştir: b i r i «lance Utfoqueft denilen araştırma, diğeri ise. şahitler önünde yapılan şekilsiz araştırma. Şekil­

siz araştırma neticesinde çalınan m a l bir kimse nezdinde bulunurca, kendisine karşı, hırsız olmasa bile actio f u r t i concepti açılır ve malın değerinin üç m i s l i n i ödemeğe mahkûm o l u r ; ancak, kendisine şu imkân verilmiştir : o da, kendisinin hiç bir kusuru yoksa, malı kendisine bıra­

kana yine üç misline müteallik actio oblati'yi ikame edehillr.

X I I Levha devrinde böyle a y n ayrı i k i araştırma usulünün mevcut ılabileceği i h t i m a l i bazı müellifler tarafından tenkit edilmiştir. N i t e k i m Visscher böyle i k i türlü araştırma olması imkânını reddediyor. X I I Levhf*

zamanında ancak bir tek araştırma usulünün bulunduğunu ve bunun lex Aehutia1dan sonra gayrı resmî araştırma şeklini aldığını ve hakikatle her ikisinin de ayni müesseseler olduğunu söylemektedir. Bu neticeye ile G a i u s u n 192 nci paragrafta kullandığı lisandan varmaktadır. Bu esası kabul edince «lance Iicioque> araştırma neticesinde çalınan şey bulunduğu takdirde vaziyet meşhut hırsızlığa muadil sayılacağına göre actio conceptİ'nin mânası ne olacaktır ? Zira onun b i r sebebi mevcudiyeti kalmamış gibi gözüküyor. Visscher, bu vaziyeti şöyle İzah etmektedir : araştırma neticesinde çalınan şey bir kimse nezdinde bulunur ve fakat o kimsenin hırsız olduğu sabit olamazsa, bu kimse de kendi İsteği ile o şeyi iade ederse, araştırmanın bütün cezai nelİçelerinden k u r t u l u r . Ancak, iade etmediği takdirdedir k i , actio concepti ile üç misli değerinde U r cezaya mahkûm olur ve bu halde de o şeyi kimden elde etmiş ise, ona karşı actio oblati'yi ikame edebilir. Hattâ malı çalınan actio conceptTden başka, malı elinde bulundurana karşı istihkak dâvası da açabilir. Bu takdirde, vazül'yed o malı kimden elde etmiş ise, ondan, dâvaya müdahale ederek kendisini kurtarmasını İster ve aksi takdirde de ona karşı bir actio auetoritatis ikame eder. Demek oluyor k t , üç misline müteallik actio concepti, suçlu olduğu sabit olmayan vaziülyede karşı tanınmıştır";

m a m a f i h bu sahada derin araştırmaları bulunan Visscher'in bu f i k r i de cerh edilmiştir. N i t e k i m i k i türlü araştırma f i k r i n i n kolayca kahul edilc- miyeceğini, zira resmi bir araşlırmanın şahitsiz yapılması f i k r i n i n insana makul gelmediğini söyliyen Jolowicz bile aksi kanaatledir ve Rabel'in de bu f i k r e muarız olduğunu ileri sürmektedir1". N i t e k i m Habel, çalınmış, eşyayı teslim eden şahsın actio conceptİ'nin cezasından kurtulmasını

181 V i M r h e r , O p . C t t ı . M « 3 H

l ö l J o l o w l c - i . D l g m l X L V I L 2. i l e f u r t l ı , » 7 » - 7 9 .

(15)

T ü t U C A M I Î A Ü U 493

makul bulmadığı gibi, çalınmış malı saklamış kimsenin de suçsuz sayıla- mıyacağı fikrindedir.

Caîus'un noklai nazarına uyarak, i k i araştırmanın da mevcu­

diyetini kabul eden Monier İse aclîo concepti'nu menşei İle f u r t u m nee manifestum'un cezalandırılmasının ayni f i k r e , ayni esasa dayandığını söylemektedir. Ona göre, bu dâva hırsız olup olmadığı mevzubahs olmak­

sızın yataklık edeni, çalınan mal hırsızlıktan muayyen bir müddet sonra onun yanında bulunduğu takdirde, cezalandırmağa yaramakladır. Halbuki araştırma suçun akabinde, hırsızın aranması vesilesiyle yapılmış ise, meselâ çalınan öküzün ayak izleri doğrudan doğruya çalındığı ahırdan yataklık edenin evine gölürüyorsa, fur manllestus'a suçüstü yakalanan hırsıza terettüp eden ceza tatbik edilir-". Halbuki Mommsen *lanco licioque* araştırma neticesi çalınan şeyin bulunması halini f u r t u m conceptum saymaktadır-'. F u r t u m manifestum halinde dön mislinin, conceptum halinde ise, üç mislinin alınmasını şöyle izah ediyor : f u r t u m manlfestum'da çalınan şeyin geri alınabileceği muhakkak değildir. Bunun için ceza olarak dört misli istenir: " f u r t u m conceptum'da İse, çalınan şey geri alındığından ceza olarak ancak üç misli talep e d i l i r * . Bu sebeple Mommsen netice itibariyle, f u r t u m manifestum ile conceptum'un ceza­

larının ayni olduğunu, yani dört misline müteallik olduğunu kabul etmekledir,

Gaius. f u r t u m un muhtelif nevilerini gözden geçirdikten sonra, müeyyidelerine geçiyor. Unutulmamalıdır k i , burada mevzuhahs olan müeyyideler, bugün olduğu gibi, âmme hukukunun, ceza hukukunun müeyyideleri değil, fakat eski şahsi İntikam usulünün çok hafifletilmiş bir devamı olan hususî cezalardır Klâsik devirde f u r t u m failine yükleti­

len ceza her zaman nakdî b i r cezadır, F u r t u m neticesi hırsız malım çaldığı kimseye karşı muayyen mikdar parayı (çaldığı malın değerinin iki veya dört mislini) ödemek borcu altına girmiştir. İşte hu bakımdan­

dır k i , f u r t u m bir haksız f i i l ve borçlar hukuku sahasında hir borç kay nağı sayılıyor. Modern hukukumuzla Roma hukuku arasındaki en hüyük fark da bu noktada kendini göstermektedir. Modern hukukta. Borçlar Kanununun hükümlerine göre haksız fiil neticesi, failin mutazarrıra '»dediği, vermiş olduğu zararın tazminine mülealliktir, bir eeğa değildir.

Halbuki Roma hukukunda bu, h a k i k i manada bir cezadır. Ancak bugün olduğu gibi devlete ödenen bir ceza değil, fakat / a r a r görene inlenen

301 H . M , . i , , , M ı ı n U F İ . 11. 1944, t. 3 7 .

311 M o m m ı ı - n , D r o l t P f r ı u l R o m a l n4 İ l i , * 5 4 - M M u m m ı e n . 0|i. d i • . ft?4 n o l D.

(16)

494 G A l U S ' A U O R E K L A S İ K R O M A H U K U K U N D A F U R T U M S U C U

hususî mahiyette bir cezadır. F u r t u m neticesi açılan dâvaların bu husu­

siyetine Gaius, eserinin actio'iardan bahseden dördüncü kitabının has, kısmında işaret etmektedir :

V I , 8. *Poenam t a n t u m persequimur velut actione f u r t i et i n i u r i a r u m et secundum quorundam opinionem actione vi bonorum r a p t o r u m ; nam ipsius rel et vindicatio et condictio no bis conpetit.»

• F u r t u m ve iniuria dâvalariyle ve bazılarının kanaatine göre zorla gasbedilmiş mallar dâvasiyle (actio v i bonorum rapto- rum> b i r ceza t a k i p ederiz» zira §eyi aynen İstemek için istih­

kak dâvamız (vindicatio) ve condictio'muz vardır.*

Gaîus, zamanında mer î hükümlerden bahsetmezden evvel eski devir­

lerdeki vaziyete temas ediyor. XIT Levha Kanununun, bilhassa intikam hissinin çok daha şiddetle tecelli edeceği f u r t u m manifestum halinde hırsıza karşı koyduğu müeyyideler çok ağırdır-": en ağır ceza bahis mevzuudur (poena capitalis). Bu ceaanın şekli de suçlunun şahsî duru­

muna göre değişmektedir. B i r g a y r i baliğe, hür bir kimseye veya bir köleye verilen cezalar farklıdır (levha V I I I , 1 2 - 1 3 - 1 6 ) .

189. «Poena manifesti f u r t i ex lege X I I tabularum eapilalis erat. nam über verlwratus addicobatur ei cui f u r t u m feeerat:

u t r u m autem servus efficeretur ex addictione, an adiudicutı loco constitueretur, veteres quaerehant. i n servum aeque verberatum animadvertebatur. Sed postea inprohata est aspe¬

ritas poenae el tarn ex servi persona quam ex liberi quadruple actio praetoris edicto constituía est.»

" X I I Levha Kanununa göre, f u r t u m manifestum'un cezası poena capitalis'dir (en ağır cezadır). F i l h a k i k a , hür insan döğüldükten sonra malını çaldığı kimseye teslim edilirdi

( a d d i c e b a t u r ) : Fakat bu kimsenin addictio ile (magisiru tarafından teslimi ile) köle m i olduğu, yoksa mahkûm edil­

miş bir kimse vaziyetine m l düştüğü eski hukukçular arasın­

da ihtilaflı i d i . Köle de ayni şekilde doğulur ve Öldürülürdü F a k a t daha sonraları cezanın ağırlığı haksız görüldüğünden pretor beyannamesiyle gerek köleye, gerek hür insana karşı dört misline dair bir actio ihdas edildi.-

M ı Ü u m e v * u < 1 n b a k : A i ı l u n , H e l l i m . N n r l P » A t i i r n ı - , İ S . 1 1 .

(17)

T Ü R K A N K A D O

Görülüyor ki, meşhut hırsızlığın müeyyidesi X I I Levha Kanununa göre çok şiddetlidir: köle İçin hakiki bir ölümdür. Evvela kırbaçlanır, sonra da Tarpeia tepesinden aşağı atılırdı. Hür insanlar için bir az daha hafiftir: bu cezayı medeni bir ölüm olarak tavsif etmek mümkündür ! suç üstü yakalanan hırsız kırbaçlandıktan sonra malını çaldığı kimsenir1. manus iniectio'suna maruz kalır, yani magistra tarafından o kimseye teslim edilirdi. O da hırsızla aralarında nakdi bir uzlaşmaya varmamış- larsa, hırsıza istediği muameleyi yapabilirdi; islerse, köle olarak satar, isterse kendi hesabına çalıştırırdı. Mommsen-1, buradaki addictio'dan bahsederken bunun borçlar hukukunda bahis mevzuu olandan tamamiyle farklı olduğuna, burada hakikî bir hürriyet kaybının, vatandaşlar cami­

asının dışına atılmanın, hattâ şekli i f o r m e l ) bir kölelik durumunun mevcudiyetine işaret etmektedir. İşte bu bakımdan köleler için olduğu kadar hür insanlar için de X I I Levhanın meşhut hırsızlığa karşı koyduğu müeyyide bir poena capitalis'tir ( h a k i k i veya medeni bir ölüm cezasıdır;

ve b i r çok romarüstlere göre hırsız için capitis deminuıio'yu neticelen­

d i r i r " .

Bununla beraber, son senelerde neşredilen bir eserinde Pierre Noail les, nexum münasebetiyle addicius'lardan bahsederken Quintilianus'un bir metnine dayanarak addictus un teslim edildiği kimse nezdinde bor cunu ödemek için çalıştığı müddeı zarfında hür insan durumunu ve mamelek sahibi olma kabiliyetini muhafaza ettiğini ve X I I Levha Kanu­

nundaki «si volet suo v i v h o * hükmünün de mamelekini muhafaza e t t i ­ ğine delil sayılabileceğini söyliyor:\ Addictus durumundan kurtulan kim­

se yine bir ingenuus'tur, halbuki azat edilen köle bir azatlı, llbertİnusHtur.

Addictus'un durumu hakkındaki İhtilâfın da i l k defa suçüşlü yakalanan ve çaldığı kimseye addictus olan hırsız münasebetiyle ortaya çıktığını ve fakat Quintilianus'un ve evleviyetle* Gaiusun zamanında hırsızın

2 * ) M o m m ı e n . D r o i l . P t f n n l . I I I . -

3 5 } B l o n d c ı B l o n d L I I I I l u z l t ı n l . : *. ŞB?I l.ı*vy - B r u h l . A n n u l ? * S u t - b d o e l q u e i .

:'''<'• i, aa vc m.

W ) N o a l l l e * . F a t e l i u « . 1 3 4 S , a . 1 1 4 - 1 1 7 V I R e v . Hlftt. 1 S 4 0 - 4 1 . ı. 2 0 S v e m . Q u I n t U i u n u i . İ n i l O r a l . 7, 3, 2fc i A n a d d l r t u n qut-m l e x s e r v l r e ıt-mn-

" I v p r l t . l u b e l ( t f r v m » I I ? A l t e r a part ( m u İ l a . a e r v u » « 1 q u i « 1 l u r e İn a e r v l t u U ' ; ı ı l t r r a . q u i İn a o r v l t u l e e ı l e n l u r e q u o n v r v u * ; n u t . u l n n t l q u l d l s e r u n t , q u i M M fi M M i l I ' e r v l l aervUft. q u u u m m a n u r n i t t l t u r , l l b e r t l n u a : a d d l r t u * . r e r c p t n t l b e r t i i e . i n ^ e n u u » ; « c r v u v i n v i t o d o m i n o n o n r o n n o q u e l u r ; a d i r r v u m n u l l a \r\ p c r l l n e l ; n d d l r l u f t l e e e m h a b e t . »

(18)

•Hlb U A t U S A C î O K E K L A S İ K K O M A H U K U K U N D A F U K T U M S U C U

malını çaldığı kimseye addietlo'sunun ancak bir hatıradan ibaret oldu­

ğunu da İlâve ediyor1''.

Ancak şunu da kaydetmek lâzımdır k i . hususî hukukta t a t b i k edilen bu poena capitalis, âmme h u k u k u sahasındakinden tamamiyle farklıdır.

Zira âmme h u k u k u sahasında hükmedilen cezanın, infazı sırasında değiştirilmesine imkân y o k t u r . Halbuki hırsızın addictiosundan sonra malı çalman, muayyen b i r meblâğ mukabilinde hırsızı serbest bırakabilir, cezadan feragat e d e b i l i r T a r a f l a r arasında uzlaşma ( i h t i y a r i diyet) imkânı her zaman mevcuttur--'. Kanunda bu hususta bir mikdar tesbit edilmediğinden malı çalınan kimse hırsızı serbest bırakmak için istiyeceği

parayı serbestçe tayin edebilirdi. Bunu da hırsızın şahsına karşılık için aldığından m i k d a n umumiyetle yüksekti. Mutaden çalınan şeyin kıyme­

t i n i n dört misli ödeniyordu Gaius'un da işaret ettiği gibi pretorlaı mecburi diyet usulünü koyarlarken, ayni mikdarı yani dört mislini ceza olarak muhafaza ettiler. Klâsik devirde ise, suçüstü yakalanan hırsıza verilen ceza ister hür, ister köle olsun dört misline müteallik nakdî ceza­

dır. Ancak, kölenin mameleki olmadığına göre, bu nakdi cezayı ister dört m i s l i olsun, ister f u r t u m nee manifestum halinde olduğu gibi i k i misli olsun k i m ödeyecektir ? Köle b i r res sayıldığına göre ona bir dâva açmak imkanı olamıyacağından, vaziyet ne olacaktır ? Bu bakımdan kölelerin vaziyeti tıpkı aile evlâtla nnınkin in aynidir. Bunların haksız fiillerinden prensip i t i b a r i y l e şahsen mesut olmaları icabettiği halde, mamelekleri bulunmaması sebebiyle, kısmen üçüncü bir şahıs mesul tutulmuştur. N i t e k i m , f u r t u m , hâkimiyet altındaki bir kimse, yani bir âile evlâdı veyahut da b i r köle tarafından işlendiği takdirde actio f u r t i doğrudan doğruya âîle reisi veya efendiye karşı da nnjcalis şeklinde açılır.

Böylece âile reisine veya kölenin efendisine bir m u h a y y e r l i k tanınmıştır:

isterse actio f u r t i neticesinde, mahkemece ceza olarak t a k d i r edilen mikdarı öder veyahut, bu mikdarı fazla buluyorsa, suçu işlemiş olan evlâdı veya köleyi karşı t a r a f a teslim ederek (noxae datiu) suçun neti­

celerinden k u r t u l u r . De Vissscher, Gaius'un Institutiones'de zamanının hukukuna dair verdiği tablonun az çok eskimiş bir manzara arzettiğini ilâve e t t i k t e n sonra, Papınianusun şahadetine müracaat ediyor ve

deditio* suretiyle zarar görene verilmiş olan aile evlâdının, işlediği haksız fiilden mütevellit zararı ödeyecek kadar çalışması halinde preto- run o kimseyi, evlâdı azat etmeğe icbar edebileceğini yazıyor. Kezn

3 S t N o û l l l e n . O p . c l t . i , I I B . n o l 3.

a f i l A . R S c h w a r z , R o m a h u k u k u t i m l e r i . IfMR. a. flu 3 0 ) R , M o n i e r , M a n u r E I I . 1944. ı. 5 S .

(19)

De Visscher. klâsik devirde pretorların müdahaleleri neticesinde deditio»

müessesesinin esaslı bir değişmeye uğradığına da işaret ediyor. Deditio artık i n t i k a m hissinin t a t m i n i için aile evlâdının tam ve mutlak terki değildir Bu. suçlu için babasının Ödemeği reddettiği bir borcu ifa eıme sekli, borçluya karşı yapılan b i r tazyik, borç için hir nevi hapistir.

Efendiye ve aile reisine karşı açılan a d i n f u r t i noxahs de kanun tarafından tanınmış dâvalardandır; filhakika actio noxalis'lerin pretor beyannamesi tarafından tanınmış olanları da mevcuttu-1 1.

4, 75, Ex maliflcio f i l i o r u m familias servorumque, veluti si f u r t u m fecerint aut iniuriam commiserint. noxales actiones proditae sunt. u t i liceret p a t r i dominove aut Htis aestimatıo- nem sufferre aut noxae dedere. erai enim İnİquum nequitiam eorum u l t r a ipsorum corpora parentibus dominisve damnosam esse.*

4, 76. ffConstiıuiae sunt autem noxa1es actiones aut legibus aut edicto praetoris : legibus» veluti f u r t i lege X I I tabulaı-um, damni iniuriae ( v e l u t i ) lege aquilia: edicto praetoris. veluti i n i u r i a r u m et v i bonorum raptorunv*

Hırsızın suçüstü yakalanmaması, yani f u r t u m nec manifestum halin­

de ise, X I I Levha, mutazarrırın i n t i k a m hissinin, aradan vakit geçme­

siyle, eski şiddetini kaybedeceğini gözönünde tutarak, kanuni ve mec­

buri diyet esasını koymuştur. Bu ceza şahıslar arasında bir tefrik göze- lilmeksizin, i k i misli nedir Gaius'un da işaret ettiği gibi durum klâsik hukukta değişmemiştir :

190. »Nec manifesti f u r t i poena per lepem X N tabularum dupti inrogatur. eamque etiam praetor conservat,*

* X I I Levha Kanununa göre f u r t u m nec manifestumun cezası i k i misline olarak tayin edilmiştir: bunu pretor da muhafaza etmiştir.»

Actio con cepti ve actio oblati'den dolayı mahkûm olan kimsenin tezası da, bu mesele modem müellifler arasında münakaşalı olmakla beraber, Gaius'un ifadesine göre X I I Levha iarafından üç misline olarak tesblt edilmişti. Halbuki actio prohibiıi ninki pretor beyannamesiyle dört misline olarak konmuştur:

A l ı B u m e v z u d a D r V i t t c h e r ' J n L e H e r i m e R n m M n d e ! • N o x a [ H 4 . 1947. r i c r i en »on v e e * n ı ) t * ı r a * U r m a İ H n n m a h s u l ü d ü r .

H u k F a k . M P T . 3 2

(20)

498 • ..:\ - \ G Ö R E K I . A s t K R O M A H U K U K U N D A F U R T U M S U C U

191. »Concepti et oblati poena ex lege XTl tabularum tripli est, eaque similiter a praetore servatur.»

' A c t i o concept! ve oblati nin cezası X I I Levha Kanununa göre üç misiinedir. Bu da, ayni şekilde pretor tarafından muha­

faza edilmiştir,»

192. «Prohibiti actio quadrupli est ex edicto praetoris intro­

ducta: lex autem eo nomine nullam poenam constituit; hoc solum praecipit, u t q u i quaerere velit. nudus quaerat. lido cinctus, lancem habens; qui si quid invenerit iubet id lex f u r t u m manifestum esse.»

, «Dort misline dair actio prohibits pretor beyannamesiylo ihdas edilmiştir. Kanun bu hususta hiç bir ceza vaz'etmemis- t i r ; ancak aramak isteyen kimsenin çıplak, belinde bir peşte- mal t l i c i u m ) ve elinde bir tepsi olarak araması esasını koy­

muştur. Eğer bu kimse b i r şey bulursa, kanun furtum'un manifestum sayılmasını emrediyor.»

Pretorlar tarafından ihdas edilen ve evinde herhangi bir araştırma­

nın yapılmasına mani olana karşı açılan, mahkûmiyeti tıpkı furtum manifestum'unki gibi dört misline olan actio p r o h i b i t ! yanında yine klâsik devirde bir de actio f u r t i nec exhibit! (Just. Inst. 4. 1, 4 ) vardır k i , bu da çok muhtemel olarak araştırma neticesi evinde bulunan çalın mış eşyayı derhal teslimden imtina edene karşı açılırdı •'.

Suçu müteakip yapılan araştırma neticesi çalınan şeyin hırsız nez- dinde bulunması halinde bu hırsızlığın f u r t u m manifestum telâkki a h i diğine işaret etmiştik. Kezâ hırsız olmasa bile evinde herhangi bir araş­

tırmaya mani olan da ayni mucip sebeplerle yine f u r manifest us gibi muamele görerek dört misline mahkûm edilmekledir. Demek oluyor k l . bazı hallerde hırsız, hakikaten suçüstü yakalandığı için. diğer bazı hal­

lerde ise, suçüstü yakalanmamakla beraber, hırsızın d u r u m u suçüstü yakalanmış gibi telâkki edilerek dört misli cezaya maruz kalmaktadır Gaius hurada bir t e f r i k yapmak ihtiyacını duymuştur:

194. * Propter hoc tarnen, quod lex ex ea causa manifestum f u r t u m esse iubeı. sunt qui scribunt f u r t u m manifestum BUT lege intellegt aut n a t u r a : lege id ipsum de quo loquimur.

natura illud, de quo superius expoauimus. sed verlus est natura t a n t u m manifestum f u r i u m íntellegi; neque enlm lex faceré potest, ut qui manifesius f u r non sit. manifestum sit.

3 3 » M o n i e r . M a n u e l I I . 1 9 4 4 . s i n . ı 1 M a n u e l T L 1943. t 1 7 3 .

(21)

non magis quam qui omni no fur non sit. f u r sit, ez qui adulter aut homicide nun sit. adulter vet homincut s i t ; at illud sane

Lex faeere potest, u l proinde aliquis poena teneaiur, atque si f u r t u m vel adulierium vel homieidium admisisset. quamvis n i h i l eorum admiserit.»

' A n c a k şu v a r k i , kanun bu halde t u r l u m u n manifestum olacağım emrettiğinden, bazdan f u n u m ' u n ya kanun icabı veya f i i l i n mahiyeti irabı manifestum olacağını yazıyorlar : simdi bahsettiğimiz halde kanun icabı, yukarıda bahsettiğimiz halde İse. f i i l i n mahiyeti icabı furıum mani fest um'dur. Fakat f u r t u m ' u n mahiyeti İcabı manifestum olduğunu kabul etmek daha yerindedir; f i l h a k i k a , kanun, zina veya k a t i l suçlumu olmayanı zina suçlusu veya k a a l i l yapamıvaoağı gibi. suçüstü yakalanmayan hırsızı suçüstü yakalanmış ve evlevlyetle hiç bir suretle hırsız olmayanı hırsız yapamaz; kanun, sadece şunu yapabilir, o da bir kimsenin, bunlardan hie birini isle­

memiş olmakla beraber, b i r zina veya k a t i l suçu işlemiş gibi ceza görmesidir.»

Ancak, actio f u r t f n i n kime karşı ve k i m taralından açılabileceği meselesine geçmezden evvel. G a i u s u n eserinin actio 1ar kısmı olan dör­

düncü kitabında f u r t u m dâvasının mahiyeline işaret eden bazı paragraf­

lara da burada temas etmek lâzım geliyor. B i r kere. şimdiye kadar söylediklerimizden de anlaşıldığı veçhile, furium'dan doğan dâva bir r<-*~

davasıdır, yani bir actio poenalis'ttr.

4, 8. «Pocnam tantum persequimur. velutt actione f u r t l et iniurianum et...»

üıün ceza davalarının mahiyetine uygun olarak aclio f u r t i de hırsızın mirasçılarına karşı açılamaz Ancak, haksız f i i l neticesi fâil ile muta­

zarrır arasında cezanın ödenmesi mecburiyeti bakımından bir borç münasebeti teessüs ettiğinden, dâva hakkı, iniuria hali müstesna, bütün ceza dâvalarında olduğu gibi f u r l u m d a da ceza görenin mirasçıları tarafından kullanılır :

4, 112. »Non omnes actiones, quae in aliquem aut Ipso iure conpetunt aut a praetore danluı. etiam i n neredem aeque

Sfth B u T u t r n û r i t r ı n — ı v p r l u » « t * d r n » n n r . ı k l h ı ı m ı n ı n l ı l r ı n r ı -' ı- >-ıîi" mM U A U ö e n a U r t l l m i l ı t t i r : b a k : C h A p p I H n i t . ].*s i n t o r ^ ı l n i l f i n ı d a n s G A I U * , R e v . HM.

i t e * ı. aıa ve m .

(22)

competUTVt a u l dari soient, est enim ceıtissima iuris regula ex maleficiis poenales actiones in neredem nee competeré ne?

dari soleré, veîuti f u r t i . v i bonorum raptorum. iníuriarum, damni iuiurae. sed... acloris hulusmodi actiones competum nec denegantur, excepta m i u r i a r u m actione et si qua alia similis inveniatur actio.*

Diğer taraftan actio f u r t i bir ceza dâvası olmak bakımından, muay­

yen müddete tâbi değildir, yani perpetuahdır. Ceza dâvaları umumiyetle i k i guruba ayrılmaktadırlar : bazıları daimîdirler, diğer bazıları İse.

ancak b i r sene içinde açılırlar. D a i m i olanlar ius civile tarafından tanın­

mış olanlardır, diğerleri ise, pretor beyannamesine dayananlardır.

4. 110. <rQuo loco admonendi sumus eas quidern actionem quae ex lege senatusve consuitis proficiscuntur, perpetuo soleré praelorem accommodare, eas vero, quae ex propria ipsius iurisdictione pendent, plerumque i n t r a annum dare."

Bu prensibe göre. f u r t u m ' u n ius civile tarafından tanınmış bir haksız f i i l olması dolayısiyle dâvalarının da d a i m î perpetuo olması icabeder.

F i l h a k i k a actio f u r t i nec manifest! için d u r u m böyledir. Fakat actio f u r l i manifesti. X I ! Levhadaki i l k şeklini kaybetmiş ve pretorların faaliyeti ile dört misline müteallik bir dâva seklini almıştır. Bununla beraber, bu husus actio f u r t i ' n i n objektif bakımdan mahiyetini değiştirmemiştir.

N i t e k i m , esas prensibi vaz'ettikten sonra, müteakip paragrafta Gaius.

preiorun bazı dâvaları d a i m i olarak tanıyabileceğine İşaret ederek actio f u r t i ' y i de bu arada misâl olarak zikrediyor :

4, 111. *Aîiquandn tamen et perpetuo eas dat, velut quihus İmitatur ius l e g i t i m u m quales sunt eae. quas bonorum posse- sorlbus ceterisque, qui heredis loco sunt, accommodât, f u r l i quoque manifesti actio, quamvis ex Ipsius praetoris iurisdic­

tione profíciscatur, perpetuo d a t u r ; et mérito, cum pro capitali poena pecuniaria constituía sit.>

Metnin son cümlesi esbabı mucibe mahiyetindedir ; buradaki dört misline ceza, en yüksek cezanın bazı hallerde ölüm cezasının yerine geç­

mektedir. Galus'a göre. bu bakımdan da dâvanın daimî olması gerekir Nihayet actio f u r t i neticesi mahkûmiyet şerefsizliği ( i n f a m i a ) mucip olur.

Hattâ hırsız mahkûm olmadan evvel, bu kötü neticeyi bertaraf etmek için malını çaldığı kimse ile uzlaşsa dahi şerefsizlikten kurtulamaz. Bu noktada mahkûmiyeti şerefsizliği mucip olan akillerle haksız fiiller arasında f a r k vardır.

(23)

4, 1H2. íQuibusdam iudieiis damnati ignominiosi f i u n t . veluti f u r t i , v i bonorum raptorum. Iniuriarum. item p i n socio, fidu- ciae, tutelae, roandatí. deposit), sed f u ñ í aut vi bnnorum r a p t o r u m aut i n i u r i a r u m non solum damnati notantur igno­

minia, sed etiam pacti, ut ín edicto praeioris s c h p i u m est:

et recte p l u r i m u m enim interest u t r u m ex delicto aliquis an ex contractu debitor s i l , . . *

F u r t u m ' u müeyyidelendiren actío'lan gözden geçirdikten sonra Gaius İki meseleyi daha tetkik edecektir • furtum dâvası kime karşı açılır ve k i m tarafından açılır. Birinci meseleyi incelerken mevzuun mahi­

yeti icabı f u r t u m ' u n tarifine, şartlarına, hususi şekillerine, mevzuuna ve suça iştirak hallerine temas edecektir. Bu sebeple ilk olarak furıum'un tarifi İle, daha doğrusu hangi hallerde bir furtum'un bahis mevzuu olacağına işaret etmekle başlıyor :

3, 195. «Furtum aulem fit non solum, cum quis inlereipıendi causa rem altenam arntivit. sed generaliter cum quis rem aiienam invitu domino conıreciat.»

* P - «Furtum. yalnız bir kimsenin başkasına ait malı temellük maksadiyle alması halinde değil, fakat umumiyetle bir kim­

senin başkasına ait mala malikinin rızası hilâfına el koyması halinde işlenir.»

Klâsik hukukun turlum hakkındaki noklai nazarını İfade bakımın­

dan Paulus'un Digesla'da bulunan ve Jusünianus un Institutiones'inde de yer almış olan meşhur tarifi daha mükemmeldir :

D. 47, 2. 1. 3. Faulus, libro ırigensimo nono ad edietum (İnst. 4, 1, 1)

• F u r t u m esi contreetatio rei fraudulosa lucri faciendi gralia vel ipsius rei vel etiam usus eius posses sin n i sve quod lege naturali prohibitum est admitieren

Paulus'un tarifinde. Gaius'unkinden fazla olarak *lucri faciendı . kazanç, menfaat unsuru vardır Bununla beraber, Biondi bu lucrum unsurunun hırsızlığın sübjektif unsuru olan kast, animus rurandi unsu­

runa bağlı olmaması icabettiğine, nitekim lucrum unsuru mevcut olma­

dan da f u r t u m işlenebileceğine işaret ediyor ve bir kimsenin sırf cinsi arzularım t a t m i n için, libidinis causa, luşkastna ait bir kadın köleyi çalmasını da buna misal olarak gösteriyor".

» 4 ı BlnnrlL, l i t l l l ı z l n n l , ISflti. • JW7

(24)

O A I U S A HÜRE K L A S İ K « O M A H U K U K U N D A F l f H T U M S U C U

Biondi bu kanaatini izhar ederken bu mevzuda esaslı araştırmalarda bulunmuş olan Huvelin'in f i k i r l e r i n e dayanıyor, Huvelin. furtum'da luerum şartını koyan klâsik metinlerin hepsinin interpolatio ile değişti­

rilmiş olduğunu, mezkûr metinlerin ve bu arada Paulus'un esas metninin lucrum'dan bahsetmediğini ileri s ütüyor. Kendisinin bu sahada hareket noktası da, Paulus'un metninin Digesia'daki şeklinde lucrum'dan bahse- dilmesine mukabil ayni metni t e k r a r eden Justinianus'un Institutiones"- inde Htlucri faciendi" kelimelerinin bulunmamasıdır. H u v e l i n tetkiklerinin neticesinde cumhuriyet devrinin sonunda ve imparatorluğun başında animus l u c r i faciendi'nin her f u r t u m ' u n esaslı bir unsuru olmadığı ve bunun ancak Justinİanus devrinde hırsızlığın umumî b i r şartı haline geldiği kanaatine varıyor ve bu f i k r i n i isbat için de bir çok metinler zikrediyor '1. Huvelin'in bu f i k r i esas i t i b a r i y l e klâsik devir için . kabul edilirse — k i tetkik ettiğimiz metinde yani Gaius'da da luerum unsu­

rundan bahsedilmemektedir— f u r t u m , temellük maksadiyie başkasına ait bir malın veya ztlyedliğinin veya kullanılmasının hileli olarak e l d e

edilmesidir (contreetatio). Bahis mevzuu İki t a r i f i karşılaştırırsak, fUT¬

t u m için başlıca i k i unsur görüyoruz : b i r i o b j e k t i f , diğeri sübjektif unsur. O b j e k t i f unsur contreetatio, yani malın hileli olarak ele alınması, sübjektif unsur ise bunun m a l i k i n rızası hilâfına, kasden yapılmasıdır, Contreetatio tâbirini türkçe olarak ifade etmek gayet güçtür. Fransızcada manipulation şeklinde ifade edilmekledir (ellemek, el sürmek g i b i ) . Bu tâbir, yukarıki t a r i f t e n de anlaşıldığı veçhile temellük maksadiyie bir şeyi almak, kaldırmak mânasına geldiği gibi, kullanma hakkının hudut­

larının haksız olarak aşılmasını'1 veya hakkı olmadan bir kimsenin bir şeyin zilyedliğini elde etmesini de ifade etmekledir. Mommsen. hırsızlık için kullanılan bir çok tâbirler bulunduğunu, hunlar umumiyetle ayni şeyi ifade ettiğini ve aralarında ince f a r k l a r aramaya lüzum olmadığın' söylüyor'7 (meselâ hukuk dilinde: attreetare. rontreetare. attingere;

gündelik dilde: amovere. auferre. tnllere, expilare, compilare: cebir ve şiddet kullanıldığı zaman: rapere; gizli hırsızlıklar için: clepere, subrî- pere, subtrahere, sublegere).

Gaius'un İnstitutiones'inde. Justinianus'unkinde olduğu g i b i , f u r t u m ' un, f u r t u m r e l , f u r t u m possessionis ve f u r t u m usus şeklinde açıkça ü ç e tefrik ve t a s n i f i n i görmüyoruz. Bununla beraber 196 ncı ve müteakip

3 5 ) H u v e l i n , L ' j ı n l m ı m İOCTİ l a d e n d i H n n * İn I h ^ ı r l r r o t a t i f t e <1u V o l , N . TTev, H U t . I 9 1 R , n. 7 3 v e m .

361 M u m m s c n , D n ı l r P t f n u l . TIT, n. flfi v * m 3 7 ı Mummst-n. Op, Cfo s. 3fi.

Referanslar

Benzer Belgeler

Genellikle biyolojik ili ş kilerin simulasyonu bütün bu say ılan faktörlerin (su s ıcak- lık topraktaki besin maddesi vb.) etkisi alt ındad ır. Dolay ısıyla bir yandan bitki

pecya.. operatiflere ihtiyaç yoktur. Aksi durumda kooperatiflere ihtiyaç duyulmakla birlikte, in- sanlar faaliyetin yürütülmesinde i şbirliği yapma arzusunda olmadıkları

Geli ş mekte olan ülkelerin sür'atle kalk ınması elde mevcut kaynaklar ı n verimli bir şekilde kullanmalarına bağl ıdır. Kalkınmakta olan bir ülke durumundaki Türkiye'de de

ix) Türkiye'deki kooperatiflerin ürün al ı m, ödeme ve sat ış ile ortakla ili ş kiler konuları n- da, İ ngiltere'de gözlenen, &#34;piyasa ş artları içerisinde ve

cin' ta şı yan tüm i ş letmelerde önemli bir fonksiyondur ve sözkonusu fonksiyonun i ş let- me içindeki yerinin do ğru olarak belirlenip, di ğer fonksiyonlarla ili ş kisinin

dü ğünden, bu olaya fı rsat maliyeti prensibi ad ı verilmektedir (Aksöz,1972 s. Ülkemizde ş eker pancar ı üretim bölgelerinde tarla ziraat' olarak bu ğday ve ayçiçe ği,

tılmak zorundadır. Bu nedenle, şiddetli fiyat dalgalanmalar ına konu olan bu ürünlerin biriktirme dönemleri çok k ısaChr. Ancak, ya ş meyva ve sebzelerin bir k ısmı

Aynı metodla yap ılan hesaplar sonunda, diğer alet ve ekipmanlar ın masraflar ı da ; yıllık kullanma müddetleri artt ıkça; azalaca ğı görülecektir (Sabit Masraflar).