• Sonuç bulunamadı

15. HAFTA 1. DİNÎ MERASİMLER

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "15. HAFTA 1. DİNÎ MERASİMLER"

Copied!
14
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

15. HAFTA

1. DİNÎ MERASİMLER

Ülkemizde, sosyal hayatın bir gereği olarak çeşitli merasimler düzenlenmektedir. Bu merasimlerde çeşitli etkinlikler yapılmaktadır. Bu etkinlikler kapsamında, dinî hitâbet açısından dikkat çeken uygulamalar;

duyarlı Müslümanlar tarafından düzenlenen hemen hemen her merasimde icra edilen Kur’ân okuma, ilgili merasimin muhtevasına uygun dinî içerikli konuşma yapma, dinî içerikli şiirler okuma ve duâ yapma faaliyetleridir. Cenaze merasimi ise, zaten başlı başına dinî bir merasimdir. Şimdi, günümüz Türkiye’sinde uygulanmakta olan ve dinî hitâbet açısından önem arz eden merasimlere göz atmak istiyoruz.

1.1. Cenaze Merasimi

İnsan hayatının en önemli gerçeklerinden birisi de ölümdür. Bu bağlamda her Müslüman, Yüce Allah (cc) tarafından kendisi için takdir edilen ömür bitince, öleceğine inanır. Bu hakikat Kur’ân’da şöyle dile getirilmektedir: ‚Her can ölümü tadıcıdır. Sonunda Bize döndürüleceksiniz.‛1 ‚Her ümmetin bir eceli vardır.

Onun eceli geldi mi, ne bir an geri kalabilir, ne de bir an öne geçebilir.‛2 İşte insan için ecel gelip ölüm vaki olduktan sonra, geride kalanlar tarafından onun için yapılan bir dizi işlere cenaze merasimi adı verilir.

Cenaze kelimesi Arapça’da, hem ‚ölü‛ hem de ‚tabut‛ anlamına gelmektedir.3 Bu çerçevede İslâmî literatürde; ölmek üzere olan kişiye muhtazar, ölmek üzere olan kişinin yüzünü kıbleye çevirmeye tevcih, ölen kimseye meyyit, cenaze için yapılan hazırlıklara techiz, cenaze yıkama işlemine gasil, yıkandıktan sonra cenazenin kefenlenmesine tekfin, cenazenin tabuta konulup namazının kılınacağı yere ve ardından kabre kadar taşınmasına teşyi, cenazenin kabre konulmasına defin, cenaze yakınlarına baş sağlığı dilemeye de tâziye denir.4

İnsan, Yüce Allah (cc) tarafından en güzel biçimde yaratılmış olan5 ve şerefli kılınan bir varlıktır.6 Dolayısıyla onun hem dirisi hem de ölüsü değerlidir. Bu yüzden, bizatihi Yüce Allah’ın yarattığı en şerefli mahlûk olması hasebiyle ona saygı duymak gerekir. Hem insana verilen değerin bir göstergesi hem de insani bir görev olarak, onun vefatı öncesinde ve sonrasında yapılması gereken bir dizi işlemler vardır. Bu işlemler şunlardır:

1.1.1. Vefat Öncesi Yapılması Gerekenler

Ölmek üzere olan kişiye yapılması gereken işlemler şunlardır:

- Ölmek üzere olan kişi, mümkünse yüzü kıbleye gelecek şekilde sağ yanına çevrilir veya başı hafifçe yükseltilip ayakları kıbleye doğru uzatılarak sırt üstü yatırılır.

- Ölmek üzere olan hastanın yanında Yâsîn süresi okunabilir.7

- Yanında bulunanlardan sevdiği biri, duyacağı şekilde kelime-i tevhîd ve kelime-i şehâdet getirerek hastanın da söylemesine imkân sağlar.8Fakat sıkıntılar içinde bulunan hastaya kelime-i tevhîd veya kelime-i şehâdet getirmesi teklif edilmemelidir.9 Zira bu durumdaki bir hastaya yapılacak herhangi bir teklif, muhatap tarafından sağlıklı bir değerlendirme imkânından mahrum kalacaktır.

1.1.2. Vefat Sonrası Yapılması Gerekenler

Kişi vefat ettikten sonra yapılması gereken işlemler şunlardır:

1 ‘Ankebût 29/57. Bu anlamda başka bir âyet için bkz. Âl-i ‘Imrân 3/185.

2 A‘râf 7/34. Bu bağlamda başka âyetler için bkz. Yûnus 10/49; Nûh 71/4; v.dğr.

3 İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, c. II, s. 382; Kürşat Demirci, ‚Cenaze‛, DİA, TDV Yay., İstanbul 1993, c. VII, s. 353; Çetin, Hitabet ve İrşad, s. 380.

4 Apaydın, ‚Namaz‛, c. I, s. 355; Demirci, ‚Cenaze‛, c. VII, s. 353; Çetin, Hitabet ve İrşad, s. 380.

5 Tîn 95/4.

6 İsrâ 17/70.

7 Ebû Dâvûd, ‚Cenâiz‛, 20; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. V, s. 26.

8 Müslim, ‚Cenâiz‛, 1; Ebû Dâvûd, ‚Cenâiz‛, 20.

9 Mehmet Şener, ‚Cenaze‛, DİA, TDV Yay., İstanbul 1993, c. VII, s. 354; Çetin, Hitabet ve İrşad, s. 381.

(2)

- Hasta ruhunu teslim ettikten sonra göz kapakları ve ağzı kapatılarak çenesi bağlanır. Başka bir durumda ise, sırt üstü yatırılır ve elleri iki yana uzatılır. Elbisesi çıkarılır ve üzeri tamamen örtülür.

- Cenazenin yanında yaka paça yırtarak ağlamak doğru değildir. Bu, Cahiliye âdetidir.10Ancak, sabretmek daha güzel olmakla birlikte, aşırıya kaçmamak suretiyle cenaze için ağlamakta da bir sakınca yoktur.

- Diğer Müslümanlar, cenazeden haberdar edilir. Hz. Peygamber’in (s), Mute Savaşı’nda şehid olan Zeyd b. Hârise, Ca‘fer b. Ebû Tâlib ve Abdullah b. Revâha'nın şehâdetleri ile Habeş Kralı Necâşî Eshame’nin vefatını ashabına duyurduğu bilinmektedir.

- Ölen kişinin borcu varsa en kısa sürede -mümkünse namazı kılınmadan- terekesinden (ölen kişinin dünyada bıraktığı malvarlığından) ödenmesi veya borcuna kefil olunması gerekir.11

- Ölen kişinin vasiyeti varsa, hemen yerine getirilmesi veya terekesinden vasiyet miktarının ayrılması gerekir.12

1.1.3. Cenazenin Yıkanması

‚Vefat eden bir Müslümanı yıkamak, kefenlemek, onun için namaz kılıp duâ etmek ve bir kabre gömmek farz-ı kifâyedir, bu konuda çocukla yetişkin arasında fark yoktur. Ancak ölü doğan çocukların yıkanması hususunda değişik görüşler ileri sürülmüştür. Malikî mezhebine göre, bu çocukların yıkanması ve dolayısıyla namazlarının kılınması mekruhtur. Hanbelîlere göre, çocuğun anne karnındaki hayatı dört aydan fazla sürmüşse yıkanır ve namazı kılınır. Şafiiler aynı durumdaki çocuğun yıkanıp yıkanmayacağı konusunda iki farklı görüş belirtmişlerdir. Ebû Hanife'ye göre, çocuğun organları belirgin ise, yıkanır, fakat namazı kılınmaz; belirgin değilse yıkanması da gerekli değildir. Herhangi bir sebeple tamamı mevcut olmayan cesedin Şafii ve Hanbelîlere göre mevcut kısmı yıkanır ve namazı kılınır. Hanefi ve Malikîlere göre ise, vücudun yarıdan fazlası varsa yıkanır ve namazı kılınır. Savaşta şehit düşenler yıkanmaz. Yanan veya suda boğulan kişilerin, yıkandıkları takdirde vücutlarının parçalanması söz konusu ise, yıkanmayıp üzerlerine sadece su dökülür. Bu da zararlı olacaksa mümkün olduğu takdirde teyemmüm ettirilir. Ölen erkek, erkekler tarafından; kadın, kadınlar tarafından yıkanır. Eşlerin birbirini yıkaması caizdir. Ancak Hanefiler, erkeğin ölen eşini yıkayamayacağı görüşündedirler. Küçük çocukları karşı cins de yıkayabilir. Cünüp kişilerin ve hayız halindeki kadınların cenaze yıkaması mekruh kabul edilmiştir. Su bulunmadığı takdirde cenazeye teyemmüm ettirilir.‛13

Cenazenin yıkanacağı yerin kapalı olması ve burada cenazeyi yıkayanla yardımcılarından başka kimsenin bulunmaması gerekir. En makbul olanı, cenazeyi en yakın akrabasının yıkamasıdır. Şayet bu mümkün değilse, onun görevlendireceği ehil bir kişi cenazeyi yıkar. Cenaze yıkama işleminde yapılacak olan şeyler sırasıyla şunlardır:

- Mümkünse cenazenin ayakları kıbleye gelecek şekilde teneşir üzerine yatırılır.

- Cenazenin göbekle diz kapağı arası örtülür.

- Cenazenin üzerinde elbisesi varsa, hepsi çıkarılır.

- Cenaze yıkayan kişi veya kişiler, yıkama görevini yerine getirmeye niyet eder ve yıkamaya Besmele ile başlar.

- Yıkama bitinceye kadar, Ğufrânekeyâ Rahmân (Artık Senin af ve mağfiretinle baş başa, Sen onu bağışla ey Rahmân olan Allah’ım!) duâsında bulunur.

- Önce ele bir bez sarılarak, örtünün altından cenazenin tahareti yapılır, avret yerleri temizlenir.

- Cenazeye namaz abdesti aldırılır.

10 Müslim, ‚Cenâiz‛, 1; Ebû Dâvûd, ‚Cenâiz‛, 20.

11 Tirmizî, ‚Cenâiz‛, 76; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. V, s. 11; İbn Mâce, ‚Sadâkat‛, 12.

12 Şener, ‚Cenaze‛, c. VII, ss. 354-355; Çetin, Hitabet ve İrşad, ss. 381-382.

13 Şener, ‚Cenaze‛, c. VII, ss. 354-355; Çetin, Hitabet ve İrşad, ss. 381-382.

(3)

- Cenazenin ağzına ve burnuna su verilmez; parmağa sarılan bir bezle dudakları, dişleri, burun delikleri ve göbeği meshedilir.

- Cenaze, sabunlu ılık su ile iki defa yıkanır.

- Cenaze hafifçe kaldırılarak karnı sıvazlanır ve bir şey çıkarsa temizlenir. Şafiî, Malikî ve Hanbelîlere göre cenazenin karnını sıvazlama işi abdestten önce yapılır.

- Cenaze kâfur vb. güzel koku ilave edilmiş su ile üçüncü defa yıkanır.

- Yıkama işlemi bittikten sonra cenaze havlu veya bezle silinip kurulanır ve sonra da kefenlenir.14 1.1.4. Cenazenin Kefenlenmesi

Vefat eden kadın ve erkeğin, bedenleri örtülecek şekilde kefenlenmesi farzdır. Kefen, cenazenin yıkanıp kurulanmasından sonra sarıldığı bezdir. Bu bez, bir taraftan cenazenin bedenini örtme vazifesi görürken, diğer taraftan insanın bu dünyadan hiçbir şey götüremeyeceğini, doğduğu gibi çıplak ve sade gideceğini temsil etmektedir.15 Cenazenin bahsi geçen bez parçasına/parçalarına sarılmasına kefenleme denir. Kefen parçaları şunlardır:

- Kamîs: Boyun kısmından ayaklara kadar uzanan, gömlek yerinde yakasız, yensiz ve dikişsiz bir bezdir.

- İzâr: Baştan ayağa kadar uzanan bir bezdir.

- Lifâfe: Sargı yerinde olup, baştan ayağa kadar uzanan, baş ve ayak taraflarından düğümlenen bir bezdir.

- Başörtüsü: Kadının kefenlenmesinde başı ve yüzü örten bezdir.

- Göğüs örtüsü: Kadının kefenlenmesinde, kefenin açılmaması için, göğüsle göbek arasına gelecek şekilde kuşak gibi enlemesine sarılan bezdir.

Cenazeye sarılan bezin parça sayısına göre üç çeşit kefen söz konusudur:

1. Kefen-i Sünnet: Sünnete uygun kefen erkek için üç (kamîs, izâr, lifâfe), kadın için beş (kamîs, izâr, lifâfe, başörtüsü, göğüs örtüsü) parçadan meydana gelir.

2. Kefen-i Kifâyet: Erkek için iki (izâr, lifâfe), kadın için üç (izâr, lifâfe, başörtüsü) parçadan oluşur.

3. Kefen-i Zarûret: Sünnet veya kifâyet kefenlerinin bulunamadığı durumlarda, cenazenin sarıldığı tek parça bezdir.16

Yıkanıp kurulanan cenaze kefenlenir. Bu bağlamda, cenaze erkek ise, kefenleme şu şekilde yapılır:

- Cenazeye önce kamîs, başından geçirilerek giydirilir ve elleri iki yana bırakılır.

- Saçına, sakalına, secde azaları olan alnına, burnuna, ellerine, diz kapaklarına ve ayaklarına kâfur veya benzeri güzel bir koku sürülür.

- Lifâfe bir tabut veya kilim/halı üzerine yayılır.

- Lifâfenin üzerine izâr serilir.

- Kamîs giydirilmiş olan cenaze, lifâfe ve izârın üzerine konulur.

- İzâr, önce soluna, sonra da sağına sarılır.

- Lifâfe de aynı usulle sarılıp, baş ve ayakuçlarından (kabirde çözülmek üzere) düğümlenir veya bir bez parçasıyla bağlanılır.

- Kefenin açılmaması için (kabirde çözülmek üzere), ortadan bir kuşakla veya ihtiyaç duyulduğu kadar kuşakla bağlanması gerekir.17

14 Şener, ‚Cenaze‛, c. VII, s. 355; Çetin, Hitabet ve İrşad, ss. 382-383; Apaydın, ‚Namaz‛, c. I, ss. 356-358.

15 Apaydın, ‚Namaz‛, c. I, ss. 356-358.

16 Şener, ‚Cenaze‛, c. VII, s. 355; Çetin, Hitabet ve İrşad, ss. 383-384; Apaydın, ‚Namaz‛, c. I, s. 359.

17 Çetin, Hitabet ve İrşad, s. 384; Apaydın, ‚Namaz‛, c. I, ss. 359-360.

(4)

Cenaze kadın ise, kefenleme şu şekilde yapılır:

- Cenazeye önce kamîs, başından geçirilerek giydirilir, elleri iki yana bırakılır, saçları ikiye ayrılarak göğsü üzerine konulur.

- Saçlarını ve yüzünü örtecek şekilde başörtüsü sarılır.

- Lifâfe bir tabut veya kilim/halı üzerine yayılır.

- Lifâfenin üzerine izâr serilir.

- Kamîs giydirilmiş ve başörtüsü sarılmış olan cenaze, lifâfe ve izârın üzerine konulur.

- İzâr, önce sağına, sonra da soluna sarılır.

- İzârın üstüne göğüs örtüsü bağlanır. (Göğüs örtüsü lifâfeden sonra da bağlanabilir.)

- Lifâfe de önce sağına, sonra soluna sarılıp, baş ve ayakuçlarından (kabirde çözülmek üzere) düğümlenir veya bir bez parçasıyla bağlanılır.

- Kefenin açılmaması için (kabirde çözülmek üzere), ortadan bir kuşakla veya ihtiyaç duyulduğu kadar kuşakla bağlanması gerekir.18

1.1.5. Cenaze Namazı

Yıkanıp kefenlenen cenaze, namazının kılınacağı câmii veya musallâya getirilir. Burada Müslümanlar, vefat eden kardeşleri için duâ mahiyetindeki cenaze namazını kılarlar. Cenaze namazının hükmü, farz-ı kifâyedir. Cenaze namazının rükünleri, kıyâm ve tekbirdir. Sünnetleri ise, Yüce Allah’a (cc) hamd ve sena etmek, salât ve selâm getirmek, hem vefat eden kişiye hem de diğer Müslümanlara duâ etmektir. Duânın rükün olduğunu söyleyenler de vardır.19 Cenaze namazı şöyle kılınır:

- Cenaze namazı ayakta kılınır. Buna kıyâm denir.

- Cenaze namazına niyet edilir. Bu niyet şarttır. Bu niyette cenazenin erkek, kadın, erkek çocuk veya kız çocuk olduğu belirtilir. Niyet şöyle yapılır: ‚Niyet ettim, Allah için salâta! Rasûlüllah için salavâta!

Meyyit/meyyite/sabî/sabiyye için duâya. Uydum imama!‛ İmam da bu cenaze namazını kıldırmaya aynı şekilde niyet eder. Cenazenin kim olduğunu bilmeyen kimse, ‚üzerine imamın namaz kıldığı kimse‛ şeklinde niyet eder.

- İmamın önderliğinde ilk tekbir alınır ve subhâneke duâsı ve cellesenâük cümlesiyle birlikte okunur.

- İkinci tekbirden sonra salli-bârik duâları okunur.

- Üçüncü tekbirin ardından, cenazenin durumuna göre, cenaze duâsı okunur.

- Dördüncü tekbirden sonra selam verilir, eller salınır20 ve böylece cenaze namazı tamamlanmış olur.

1.1.6. Cenazenin Taşınması/Teşyi

Cenazenin namaz kılınan yerden kabre kadar taşınmasına teşyi denir. Cenazenin musallaya ve kabristana taşınmasına katılmak sünnettir. Kadınlar, cenaze taşımasına katılmazlar. Cenazeyi taşıyan kimsenin, tabutu her taraftan taşımasının sünnet olduğu yönündeki rivayeti21esas alan fakihler, bunun en uygun şeklinin, tabutu önce sağ omuzla önden, sonra arkadan, daha sonra sol omuzla önden, sonra arkadan bir müddet taşımak olduğunu belirtmişlerdir. Cenazenin taşınması sırasında yüksek sesle Kur’ân okumak veya zikir yapmak mekruhtur. Uzaklığı sebebiyle cenazeyi kabristana araba ile götürmekte bir sakınca yoktur.

Küçük çocuğun cenazesini yalnız bir kişi elleri üstünde taşıyabilir.22Cenaze taşınması sırasında diğer insanlar, cenazenin arkasından veya önünden sessizce yürürler, gürültü yapmazlar, çalgı ve ıslık çalmazlar, alkışlamazlar.

18 Çetin, Hitabet ve İrşad, s. 384; Apaydın, ‚Namaz‛, c. I, ss. 359-360.

19 Apaydın, ‚Namaz‛, c. I, ss. 360-361.

20 Çetin, Hitabet ve İrşad, ss. 384-385; Apaydın, ‚Namaz‛, c. I, ss. 360-363.

21 İbn Mâce, ‚Cenâiz‛, 15.

22 Şener, ‚Cenaze‛, c. VII, s. 356; Çetin, Hitabet ve İrşad, s. 388; Apaydın, ‚Namaz‛, c. I, ss. 365-366.

(5)

1.1.7. Cenazenin Defnedilmesi

Kabrin derinliğinin, bir insan boyu ya da en azından göğüs hizası kadar, uzunluğunun cenazenin boyundan biraz fazla, genişliğinin de cenazenin rahatlıkla defnedilebileceği şekilde olması gerekir. Kabir içinin kıble tarafı oyulur. Buna lahit denir. Cenaze, kıble tarafından kabre indirilir. Yüzü kıble istikametine gelecek şekilde sağ yanı üzerine lahite konulur. Kefen üzerinde bağ varsa, çözülür. Cenazeyi kabre indiren ve lahite yerleştiren kişiler, Bismillâhi ve ‘alâ Milleti Rasûlillâh ‚Allah’ın adıyla ve elçisinin dini üzere‛ derler.

Kadınları kabre yerleştirecek kişilerin, cenazeye akrabalık yönünden mahrem kimseler olmaları gerekir.

Ayrıca kadınlar kabre yerleştirilinceye kadar kabirleri üzerine bir örtü çekilir. Lahitin önüne, atılan toprak doğrudan cenaze ile temas etmesin diye tahta, kerpiç ve benzeri malzemeler konulur. Bu, insanın dirisine olduğu gibi ölüsüne de saygı göstermenin bir gereğidir. Daha sonra kabir, toprakla kapatılır ve üzeri yerden bir-iki karış yükseklikte tümsek haline getirilir.23

1.1.8. Mezarlıkta Kur’ân Okunması

Hz. Peygamber’in (s) uygulamasında olmamakla birlikte, bazı toplumlarda cenaze defnedildikten sonra kabri başında Kur’ân okumak hoş karşılanmıştır. Bu bağlamda genellikle Yâsîn, Mülk, Vâkı‘a, Tekâsür, İhlâs, Felak, Nâs ve Fâtiha sureleri ile Bakara sûresinin ilk beş âyeti Allah rızası için kabir başında okunur.24Ardından, Hz. Peygamber’in (s) tavsiyelerinde de olduğu gibi ilgili cenazenin ve tüm mü’minlerin bağışlanması için duâ edilir.25Daha sonra da cemaat yavaşça dağılır.

1.1.9. Taziye

Taziye, vefat eden kişinin yakınlarına baş sağlığı dilemek, sabır tavsiye etmek, onları teselli edici ve rahatlatıcı sözler söylemek ve üzüntülerinin paylaşıldığını ifade etmektir. Taziye için genellikle ‚Başınız sağ olsun!‛, ‚Allah sabır versin!‛, ‚Hüküm Allah’ındır!‛, ‚Mekânı cennet olsun!‛, ‚Allah, geride kalanlara bereketli ömür versin!‛ gibi sözler sarf edilir. Cenaze yakınları da َنوُع ِجا َر ِهْيَلِا آََّّنِا َو ِ ه ِلِلّ اَّنِا İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râci‘ûn ‚Allah’tan geldik ve O’na döneceğiz!‛, ‚Allah sizlerden razı olsun!‛, ‚Sizler de sağ olun!‛ gibi ifadelerle karşılık verirler.26

Taziyenin süresi üç gündür ve bir defa icra edilir. Acıların tazelenmemesi ve cenaze yakınlarının normal hayata daha çabuk bir şekilde dönebilmesi için taziyenin üç günden fazla sürmesi hoş karşılanmamıştır.

Taziye için gidilen evde, cenaze sahiplerini üzecek söz ve davranışlarda bulunulmaz. Öte yandan taziye sadece söz ile de olmaz. Gerçek taziye, cenaze sahiplerine maddi ve manevi açıdan yardım etmeyi de gerekli kılar.27 Ayrıca ilk günlerde cenaze evine yemek götürmek de Hz. Peygamber’in (s) tavsiye ettiği28 hususlardandır.

1.2. Şehitleri Anma Merasimi

Şehit, ‚Yüce Allah’ın (cc) dinini, kendi vatanını, canını, namusunu, malını, ülkesinin ve milletinin istikbâl ve istiklâlini korurken öldürülen Müslüman kişi‛ demektir. Ona verilen makam ve mertebe de şehitlik mertebesidir.29Şehitlik, çok yüce bir makamdır. O kadar yücedir ki, bir beşerin peygamberlik ve sıddîklikten (özü-sözü bir, dosdoğru olmaktan) sonra yücelebileceği en üst makamdır.30

Şehitler, ölmez. Bu hakikat Kur’ân’da şöyle vurgulanmaktadır: ‚Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’

demeyin! Aksine onlar diridirler, fakat siz bunu bilemezsiniz.‛31, ‚Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma! Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın lütfundan verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak

23 Apaydın, ‚Namaz‛, c. I, ss. 366-367; Çetin, Hitabet ve İrşad, ss. 388-389.

24 Apaydın, ‚Namaz‛, c. I, ss. 360-363.

25 Ebû Dâvûd, ‚Cenâiz‛, 67-69.

26 Apaydın, ‚Namaz‛, c. I, s. 369; Çetin, Hitabet ve İrşad, s. 391.

27 Çetin, Hitabet ve İrşad, s. 391; Apaydın, ‚Namaz‛, c. I, ss. 369-370.

28 İbn Mâce, ‚Cenaiz‛, 59.

29 Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, ss. 2211-2212; Karagöz, ‚Duanın Önemi‛, s. 99.

30 Nisâ’ 4/69.

31 Bakara 2/154.

(6)

rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağını ve onların üzülmeyeceklerini müjdelerler.‛32

Şehitlik, gönül işidir. Çünkü şehit, sadece Allah rızası için canından, malından ve sevdiklerinden vazgeçmektedir. Hz. Peygamber (s), ‚Bir kimse Allah yolunda şehit olmayı can-ı gönülden isterse, yatağında bile ölse, Allah onu şehitler derecesine ulaştırır.‛33 sözleriyle şehitliğin ne denli samimi duygular sonucu ulaşılan bir mertebe olduğunu vurgulamaktadır.

Aziz milletimiz, şehitlerine karşı o kadar saygılıdır ki, bu kutsal coğrafyanın onlar sayesinde bizim vatanımız olduğunun bilinci içerisindedir. Bu noktada, istikbâl ve istiklâl şairimiz Merhum Mehmed Âkif Ersoy’un, ‚Sahipsiz vatanın batması haktır; sen sahip çıkarsan, bu vatan batmayacaktır.‛ sözü, her Müslüman evladının kulaklarında çınlamaktadır. Hatta ülkemizde 15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişiminde şehit olan 250’den fazla kardeşimizin ve tüm şehitlerimizin aziz hatıralarına saygının bir göstergesi olarak, milletimizin vicdanında derin yaralar açan bu hadisenin yaşandığı tarih, ‚15 Temmuz Şehitleri Anma, Demokrasi ve Milli Birlik Günü‛ ilan edilmiş ve resmi tatil sayılmıştır.

Ülkemizde belli zamanlarda ve sıklıkla şehitleri anma merasimleri düzenlenmektedir. Bu bağlamda, özellikle şanlı tarihimizdeki Mekke’nin Fethi, Malazgirt Zaferi, İstanbul’un Fethi, Çanakkale Zaferi gibi büyük zaferlerin seneidevriyelerinde şehitleri anma programları icra edilmektedir. Bu programlar kapsamında, şehitlikler ve şehit aileleri ziyaret edilmekte, Allah rızası için Kur’ân-ı Kerîm okunmakta, şehitlere duâ edilmekte, şehitliğin önemini vurgulayan konferans, panel, sempozyum gibi bilimsel faaliyetler gerçekleştirilmektedir.

1.3. Yeni Doğan Çocuğa İsim Verme Merasimi

İsim, bireyin toplumda bilinip tanınmasını sağlayan bir simgedir. Bu sebeple isim, insan için çok önemlidir. Zira kişi, hem dünya hayatı boyunca bu ismi kullanacak hem de ahirette bu isimle çağrılacaktır. Bu konuda Hz. Peygamber (s), ‚Kıyamet gününde kendi isminiz ve babanızın ismi ile çağırılacaksınız. Bu nedenle (çocuklarınıza) güzel isim veriniz.‛34 buyurmuştur. Dolayısıyla ana-babalar çocuklarına, İslâm inancı ile örtüşen, söylendiği zaman çocuğun Müslüman ana-babanın evladı olduğu anlaşılan, alay konusu yapılamayacak düzeyde güzel ve anlamlı bir isim vermekle mükelleftirler.35

Hz. Âişe, Hz. Peygamber’in (s), bazı insanlara verilen isimleri değiştirdiğini bildirmektedir.36Bu bağlamda Hz. Peygamber (s), ‚güçlük‛ manasına gelen Hazn ismini, ‚kolaylık‛ anlamına gelen Sehl ismi ile,37‚sıkıntı‛ manasına gelen Zahm ismini, ‚müjdeci‛ anlamına gelen Beşîr ismi ile,38 ‚isyan eden‛ manasına gelen Âsi ismini, ‚itaatkâr‛ anlamına gelen Muti‘ ismi ile,39 ‚karga‛ manasına gelen Gurab ismini, ‚Allah’a teslim olan‛ anlamına gelen Müslim ismi ile40değiştirmiştir.

Ülkemizde yeni doğan çocuk emanetine sahip olan ana-babalar, bir din görevlisine müracaat ederek, ondan hem çocuklarına isim vermesini hem de onun kulağına ezân okumasını isterler. Bu isteğe, hiçbir dünyevi beklenti içerisinde olmaksızın gayet olumlu yaklaşan fedakâr din görevlisi, küçük de olsa bir hediye alır ve aileyi ziyaret eder. Evde bulunanlara selam verir, hal-hatır sorar. Ardından uygun bir yere oturur.

Konuşmak için müsait zamanı bekler, hazırlıklar tamamlanınca, başta yeni doğan çocuğun ana-babası olmak üzere orada bulunanlara İslâmî hassasiyetlerinden dolayı teşekkür eden, sağlık-afiyet temennisinde bulunan, bebeğin ebeveynini tebrik eden, ana-babaların çocuklarına karşı görevlerini hatırlatan bir konuşma yapar.

32 Âl-i ‘Imrân 3/169-170.

33 Müslim, ‚İmâre‛, 57; Tirmizî, ‚Cihâd‛, 19.

34 Ebû Dâvûd, ‚Edeb‛, 69.

35 Karagöz, ‚Duanın Önemi‛, ss. 74-75.

36 Tirmizî, ‚Edeb‛, 99.

37 Buhârî, ‚el-Edebü’l-Müfred‛, 841.

38 Buhârî, ‚el-Edebü’l-Müfred‛, 831.

39 Buhârî, ‚el-Edebü’l-Müfred‛, 826.

40 Hakim, Müstedrek, c. VII, s. 2756.

(7)

Ardından çocuğun sağ kulağına ezân, sol kulağına da kâmet okur ve ilgili törenin muhtevasına uygun bir duâ ile merasimi sonlandırır.

Çocuğun sağ kulağına ezân, sol kulağına da kâmet okumak sünnettir. Zira Hz. Peygamber’in (s), Hz.

Hasan’ın kulağına ezân okuduğu41 ve yeni doğan çocukların sağ kulağına ezân, sol kulağına da kâmet okunmasını salık verdiği42 rivayet edilmektedir.

1.4. Sünnet Merasimi

Sünnet, Müslümanlığın şiarı, yani simgesidir. Bu bağlamda, erkek çocukları sünnet ettirmek, Hz.

Peygamber’in (s) tavsiye ettiği bir husustur. Zira o, Hz. İbrâhîm’in (s) sünnet olduğunu bildirmiş43 ve bu konuda, ‚Fıtrat (doğuştan insan ruhuna yakışan hususlar) beş tanedir: Sünnet olmak, bıyıkları kısaltmak, tırnakları kesmek, koltuk altındaki ve etekteki kılları gidermek.‛44sözleriyle, sünnetin fıtrattan olduğunu beyan etmiştir.

İslâm âlimlerinin ekseriyetine göre sünnet olmak vaciptir. Zira Hz. Peygamber (s), torunları Hasan ve Hüseyin’i doğumlarını takip eden yedinci günde sünnet ettirmiştir. Bu nedenle, çocuklarını ergenlik çağına gelmeden sünnet ettirmeleri, ana-babaların üzerinde hem çocuğun bir hakkı hem de bir vazifedir. Bu çerçevede, 15 yaşına geldiği halde çocuk hâlâ sünnet ettirilmemişse, onun sünnet olması kendisi üzerine vacip olur.45

Ülkemizde çocuğunu sünnet ettiren bazı ana-babalar, ayrıca bir sünnet merasimi de tertip etmekte ve kendi evlerinde veya düğün salonlarında eş, dost ve akrabalarıyla bir araya gelmektedirler. Bu merasimde genellikle Kur’ân-ı Kerîm okunmakta, söz konusu merasimin anlam ve önemine uygun konuşmalar yapılmakta, misafirlere ikramda bulunulmakta, sünnet olan çocuğa hediye takdimi ve duâ ile tören son bulmaktadır. İlk bakışta, akrabaların buluşması ve insanların bir araya gelip kaynaşmaları adına önemli bir organizasyon olarak değerlendirilen bu merasimin, İslâmî kurallar çerçevesinde sürdürülmesi için, bazı hususlara dikkat edilmesi gerektiği de açıktır. Bu hususlar şunlardır:

- Merasim, İslâmî kurallara aykırı olmamalıdır.

- Merasim, içki ve benzeri haramlara vasıta yapılmamalıdır. Zira bu tür eylemler, büyük günahtır.46 - Okunan Kur’ân âyetleri dikkatle takip edilmelidir. Bu konuda, ‚Kur’ân okunduğu zaman ona kulak verip dinleyin ve susun ki, size merhamet edilsin!‛47 ikazı sürekli hatırda tutulmalıdır.

- Okunan âyetlerin, Türkçe meâli verilmelidir.

- İkramda, israfa girilmemelidir.

- Merasim, gösterişe dönüşmemelidir.

- Asla, silahla kutlama yapılmamalıdır.

- Katılımcılar, sünnet olan çocuğa hediyelerini gizlilik içerisinde takdim etmelidirler.

1.5. Hafızlık Merasimi

Arapça’da ‚korumak, muhafaza etmek, ezberlemek‛ anlamlarına gelen h-f-z kök harflerinden türetilmiş bir sıfat olan hâfız/hâfiza, bir kıraat terimi olarak, ‚Kur’ân-ı Kerîm’in tamamını ezberleyen kimse‛ demektir.

Kur’ân’ın tamamını ezberleme işine ise, hâfızlık denir.48

Yüce Allah’ın (cc) katında önemli bir fazilet olan hâfız olmak, sünnet-i kifâyedir. Bu doğrultuda, Kur’ân- ı Kerîm’in tamamını ilk ezberleyen, dolayısıyla ilk Kur’ân hafızı Hz. Peygamber’dir. Onun döneminde pek çok

41 Ebû Dâvûd, ‚Edeb‛, 107; Tirmizî, ‚Edahî‛,16; Ahmet b. Hanbel, Müsned, c. VI, ss. 9, 291.

42 Gazzâlî, İhyâ-u ‘Ulûmi’d-Dîn, c. II, s. 55.

43 Müslim, ‚Fedâil‛, 151; Tirmizî, ‚İsti’zân ve Âdâb‛, 48.

44 Buhârî, ‚Libâs‛, 63.

45 Karagöz, ‚Duanın Önemi‛, s. 94.

46 Karagöz, ‚Duanın Önemi‛, s. 94.

47 A‘râf 7/204.

48 İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, c. III, s. 242; Isfehânî, Müfradât, ss. 244-245; Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, ss. 1023-1024; Nebi Bozkurt, ‚Hâfız‛, DİA, TDV Yay., İstanbul 1997, c. XV, s. 74.

(8)

sahabenin hâfız olduğu bilinmektedir. O dönemden günümüze kadar, milyonlarca Müslüman hâfız olmuş ve dünyadaki İslâm ülkelerinin tamamında bugün de hâfız olmaya devam etmektedir.49 Görüldüğü üzere Hz.

Peygamber’le (s) başlayan bu gelenek, onun, ‚Sizin en hayırlınız, Kur’ân’ı öğrenen ve başkalarına da öğretendir.‛50 teşvikiyle günümüze kadar kesintisiz devam etmiştir.

Ülkemizde hafızlık, son derece önem atfedilen eğitim faaliyetlerinden birisidir. Zira din hizmetleri personelinde aranan yeterliklerin başında Kur’ân-ı Kerîm bilgisi gelmektedir. Hafızlık eğitimi bu alana yönelik yeterliliğin elde edilmesinde önemli rol oynamaktadır. Dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığı, aradığı yeterliliklere sahip personelin yetiştirilmesinde vazgeçilmez bir unsur olarak hafızlık eğitimini görmekte ve tecrübeye dayalı metotlarla devam ettirilen bu eğitimi daha da geliştirmeyi hedeflemektedir.51 Bu bağlamda, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesindeki Kur’ân kurslarında, erkek ve kız öğrencilere yönelik, yatılı ve gündüzlü şeklinde, yoğun bir hafızlık eğitimi yapılmaktadır. Hatta son yıllarda, İmam-Hatip Lisesi ve İmam- Hatip ortaokullarında eğitim görmekte olan öğrencilerden hafızlık yapmak isteyenlere, sene kaybetmeksizin bir yıl örgün eğitim-öğretime ara verme imkânı dahi sunulmaktadır. Yine İlahiyat fakültelerinde lisans düzeyinde öğrenim gören öğrencilerin bazılarının gönüllü olarak hafızlık yaptıkları bilinmektedir. Bu öğrencilerden, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından açılan ‚Hafızlık Tespit Sınavı‛na katılıp başarılı olanlar

‚Hafızlık Belgesi‛ almaya hak kazanmaktadırlar.52

Hıfzını tamamlayan hâfızlar için icazet/hafızlık merasimi düzenlenir. Bu kadim bir gelenektir. Bu istikamette, Osmanlılarda hâfızlara çok önem verilir, onlar için hafızlık merasimi tertip edilir,53 câmilerde Kur’ân okunur ve duâ yapılırdı. Bu bağlamda Osmanlılarda, hıfzını tamamlayan çocuk, en güzel biçimde giydirilir, başına yeni bir abani sarılır, omzuna bir şal atılır; böylece merasim için hazırlanırdı. Bu şekilde giydirilen çocuk, yanına hâfız adayı birkaç arkadaşını alır, sırasıyla bütün mektepleri dolaşır ve hocaları ve mektepteki talebeleri hafızlık merasimi için davet ederdi. Hâfız, bir mektebe uğradığında, bütün hâfız adayları dikkat kesilir, gıpta ile davetçi hâfıza bakarlardı. Zira artık o, mektebe veda etmek üzere idi.54

Hafızlık merasiminin yapılacağı gün, duâ hangi câmide icra edilecekse, hafızın babası ve akrabalarından birkaç kişi, merasim esnasında hâfız içeride ‘Amme cüzünü okurken, misafirlere ikram edilecek olan şerbet güğümlerini hazırlamak üzere ilgili câmiye erkenden giderlerdi. Bu arada, şehirdeki ulu câminin çeşitli yerlerine buhurdanlıklar konur ve etrafa güzel kokular yayılırdı. Hâfızın ‘Amme cüzü tilavetinden sonra, güzel sesli başka bir talebe aşır okur, ardından duâ yapılır, insanlar yavaş yavaş câminin dışına çıkarlar, dışarıda kadınlar, hâfızın annesini tebrik ederler ve böylece merasim tamamlanırdı.55

Günümüzde de Diyanet İşleri Başkanlığı’nca açılan sınavlarda başarılı olan hâfızlar için her yıl belli dönemlerde, il ve ilçe müftülükleri tarafından ‚Hafızlık Merasimi‛ düzenlenmektedir. Bu merasimlerde, ilgili hafızlar ve misafir hocalar tarafından Kur’ân-ı Kerîm okunmakta, ilim adamları da hem hafızlığın önemi hem de Kur’ân’ın muhtevası hakkında vaaz ve nasihat etmektedirler. Söz konusu merasim, hâfızlara cübbe ve sarık, hâfızalara da tâc giydirme töreninin ardından, hâfız ve hâfızalara çeşitli hediyelerin takdimi ile sona ermektedir.

49 Karagöz, ‚Duanın Önemi‛, ss. 74-75.

50 Buhârî, ‚Fedâilü’l-Kur’ân‛, 21.

51 http://www2.diyanet.gov.tr/EgitimHizmetleriGenelMudurlugu/KuranKursuOgretimProgrami/Haf%C4%B1zl%C4%B1k% 20E%C4%9Fitimi%20 Program%C4%B1%20-%202010.pdf., 01.01.2020.

52 Bu çerçevede, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde öğrenim gören dokuz öğrenci, 2016 yılı Ağustos ayında girdikleri sınavda başarılı olarak ‚Hafızlık Belgesi‛ almaya hak kazanmışlardır.

53 Hatice Şahin Aynur, ‚İslam Ülkeleri ve Trabzon’da Uygulanan Geleneksel Hafızlık Sistemlerinin Karşılaştırılması‛, I. Uluslararası Geçmişten Günümüze Trabzon’da Dini Hayat Sempozyumu, Değişim Yay., İstanbul 2016, s. 598.

54 Hatice Şahin Aynur, Kur’an Hıfzı Geleneği ve Günümüzdeki Uygulama Biçimleri, DİB Yay., Ankara 2015, s. 55.

55 Caner Arabacı, Osmanlı Dönemi Konya Medreseleri, Konya Odası Kültür ve Eğitim Yay., Konya 1998, ss. 128-130; Şahin, Kur’an Hıfzı Geleneği, s. 55.

(9)

1.6. İhtidâ Merasimi

Arapça’da ‚doğru yolu bulmak, gerçeğe ulaşmak, yol göstermek‛ anlamlarına gelen h-d-y kök harflerinden türetilmiş olan ihtidâ, ‚herhangi bir inancı bulunmayan veya başka bir dine mensup olan bir kişinin Müslüman olması‛ demektir.56İhtidâ eden kimseye mühtedî denir.

Kelime-i şehadet getirerek, Yüce Allah’ın (cc) varlığına ve birliğine ve Hz. Muhammed Mustafa’nın (s) peygamberliğine, Kur’ân’ın Yüce Allah’ın katından indirilen hak kitap olduğuna ve diğer iman esaslarına inanmak, ihtidânın şartlarıdır. Bu inancı ifade etmesinin ardından, mühtedîden öncelikli olarak beklenen iş, gusül abdesti almasıdır. Daha sonra da İslâm dininin temel esaslarını öğrenmesi beklenir. İslam’a aykırı bir çağrışım yapmıyorsa, ismini değiştirmesi zorunlu değildir. Erkek mühtedînin sünnet olması tavsiye edilir.

İhtidâ eden kişi manevi açıdan yeniden doğmuş gibidir. Zira Yüce Allah’ın, mühtedinin geçmişteki günahlarını bağışlaması umulmaktadır.57

İhtidânın herhangi bir merasimle ya da dini bir kurumun huzurunda gerçekleştirilmesi zorunlu değildir.

Ancak, en az iki Müslüman bireyin yanında şehâdet getirerek İslâm’a girmek gelenek haline gelmiştir. Ayrıca ülkemizde, Müslüman olmak isteyen gayr-ı müslimler için bir ihtidâ merasimi düzenlenmekte ve bu kimselere Diyanet İşleri Başkanlığı yetkililerinden bir kişi ile iki şahidin imzasını taşıyan ‚İhtidâ Belgesi‛ verilmektedir.

‚Bu belgenin ihtida eden kişiye verilebilmesi için, kişinin ilgili mevzuat gereğince58 bir dilekçe ve dört adet fotoğraf ile birlikte, yurt içinde mahallî müftülüklere, yurt dışında ise, bir dilekçe, kimlik belgesi ve üç adet fotoğraf ile müşavirlik, ataşelik veya koordinatörlüğe başvurması gerekmektedir.‛ Bu bağlamda, Müslüman olmak isteyen kimseye İslâm dini hakkında gerekli telkinler ve özlü bilgiler, usulüne uygun biçimde müftü, müşavir, ataşe ya da koordinatör tarafından verilmektedir.59 Bütün bu yapılanlar, mühtedîde İslâm’ın kendisine değer verdiği hissini uyandırır; onun dinî emir ve tavsiyelere daha bir iştahla sarılmasına neden olur.

1.7. Asker Uğurlama ve Karşılama Merasimi

İslâm inancına göre askerlik, vatan borcudur. Bu kapsamda, ülkemizin, devletimizin ve milletimizin dâhili ve harici her türlü düşman saldırılarına karşı korunması için her Türk gencinin yerine getirmesi zorunlu olan bir borçtur. Hz. Peygamber (s), ‚İki göze ateş dokunmayacaktır. Birisi, Allah korkusundan ağlayan göz, diğeri de Allah yolunda gece vakti (karakol) bekleyen ve (nöbet tutarak) düşman gözleyen göz.‛60 ifadeleriyle, Allah yolunda olduğu bilinci içerisinde askerlik görevini yapan ve nöbet tutan bir Müslümana Yüce Allah (cc) tarafından ikram edilecek büyük mükafatı müjdelemektedir. Yine Hz. Peygamber (s), Allah yolunda bir gece nöbet tutan Müslümanlara bir aylık oruç ve namaz sevabı verileceğini, askerliği sırasında vefat edenlere (şehit olanlara) sağ iken elde edecekleri sevabın aynısıyla ikram edileceğini ve onların Allah katında muhteşem biçimde rızıklandırılacaklarını müjdelemektedir.61

Ülkemizde askerlik son derece önemli ve değer atfedilen bir görevdir. Bu çerçevede, kadim tarihimizde, askerlik çağı gelen gençleri yolcu etmek için düzenlenen askere uğurlama merasimlerinin mazisi epey eskidir.

Hatta Kurtuluş Savaşı yıllarında kınalı kuzularını askere gönderen anaların ağıtları hâlâ kulaklarda çınlamaktadır. Bu istikamette, günümüzde de sözü edilen merasimler düzenlenmekte, aziz milletimiz, bir şeref payesi olarak evlatlarını duâlarla ve vatana kurban olsun diye ellerine kına yakarak askere göndermektedir. Askere uğurlama merasiminde misafirlere ikramda bulunulmakta ve askere gidecek olan gençler için bir takı/hediye merasimi icra edilmektedir. Bu güzel bir gelenektir. Zira bir yandan, kardeşliği, milli birlik ve beraberliği kuvvetlendirirken, diğer taraftan gençlerin moral değerlerini yükseltmekte ve onları askerlik hizmetini üst düzeyde yapmaya teşvik etmektedir.

56 İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, c. XV, ss. 59-60; Isfehânî, Müfradât, ss. 835-840; Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, s. 1159; Ali Köse, ‚İhtidâ‛, DİA, TDV Yay., İstanbul 2000, c. XXI, s. 554.

57 Köse, ‚İhtidâ‛, c. XXI, s. 555.

58 http://www2.diyanet.gov.tr/DinHizmetleriGenelMudurlugu/Sayfalar/ Ihtida.aspx, 01.01.2020.

59 Karagöz, ‚Duanın Önemi‛, s. 116.

60 Tirmizî, ‚Fedâilü’l-Cihâd‛, 12.

61 Tirmizî, ‚Cihâd‛, 12; Nesâî, ‚Cihâd‛, 2.

(10)

1.8. Söz Kesme, Nişan, Nikâh ve Düğün Merasimi

Söz kesme, gençlerin evlilik kararlarının hayata geçirilmesindeki ilk adımdır. Bilindiği üzere ülkemizde gençler, ya birbirlerini değişik vesilelerle tanıyıp beğenerek ya da görücü usulü ile evlenirler. Bu bağlamda, evlilik çağındaki bir erkeğin, yine evlilik çağındaki bir kıza tarafların karşılıklı rızası istikametinde talip olması üzerine, erkeğin ailesi çeşitli hediyelerle kızın ailesine dünür olarak gider. Aileler arasında bir müddet sohbetten sonra, bir aile büyüğü veya cemiyette bulunan bir din görevlisi ziyaret sebebini izhar eder ve

‚Allah’ın emri ve Hz. Peygamber’in (s) sünneti üzere kızınız <<.’yi, oğlumuz <<.’e istiyoruz.‛ der. Bunun üzerine kızın ailesinden aile büyüğü ve söz sahibi bir kimse, ‚Hayırlı ve mübarek olsun!‛ der, böylece söz kesilmiş olur. Kısa bir duâ ile söz kesme merasimi tamamlanır.62

Söz kesilmesinin ardından gelin ve damat adayları, her iki ailenin büyüklerinin ellerinden öperler, diğer misafirlere de katılımlarından dolayı teşekkür ederler. Daha sonra kızın ailesi tarafından misafirlere ikramda bulunulur. Bu ikramlar arasında, damat adayına içirilen hayli tuzlu kahvenin ayrı bir yeri vardır.

Nişan, daha evvel sözlenen gençlere yüzük takmak için yapılan bir merasimdir. Bu kapsamda, artık akraba olma yolunda karar veren her iki aile ile yakınları ve dostları evde veya bir salonda bir araya gelirler.

İslâm adabına uygun şekilde eğlenirler. Gelin ve damat adaylarına nişan yüzükleri takılır, yapılan kısa bir duâ ile bu merasim sonlandırılır ve böylece gençler nişanlanmış olurlar.63

Nişan merasiminde katılımcıların, sonrasında ise, gençlerin dikkat etmesi gereken hususlar şunlardır:

- Merasim, İslâmî kurallara aykırı olmamalıdır.

- Merasim, içki ve benzeri haramlara vasıta yapılmamalıdır. Zira bu tür faaliyetler, büyük günahtır.

- İkramda, israfa girilmemelidir.

- Merasim, gösterişe dönüşmemelidir.

- Asla, silahla kutlama yapılmamalıdır.

- Katılımcılar, gelin ve damat adaylarına hediyelerini gizlilik içerisinde takdim etmelidirler.

- Nişanlılık, tarafların birbirlerini tanıma dönemidir. Asla bir evlilik değildir. Dolayısıyla gençler, nişanlılık dönemini bu durumu dikkate alarak geçirmek zorundadırlar.

- Nişanlılık döneminde bazı ailelerin çeşitli gerekçelerle nikâh kıydırmak istemeleri kesinlikle doğru değildir. Zira bu dönemde taraflar ayrılmak istediklerinde, özellikle gelin adayı ayrılmak isteyip de damat adayı istemezse, ciddi problemler ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla resmi nikâh öncesinde, başka herhangi bir nikâh kıyılmaması en doğru yoldur.64

Sözlükte ‚birleştirme, bir araya getirme, evlenme, evlilik; cinsel ilişki‛ anlamlarına gelen nikâh, bir fıkıh terimi olarak, ‚şer‘an aranan şartlar çerçevesinde aralarında evlenme engeli bulunmayan bir erkekle bir kadının hayatlarını geçici olmaksızın birleştirmelerini sağlayan akit ve bu yolla eşler arasında meydana gelen evlilik ilişkisi‛ demektir.65

Nikâh, belli şart ve rükünleri olan bir evlilik sözleşmesidir.66Bu doğrultuda nikâhın şartları, ehliyet, meclis birlikteliği, evliliğin kuruluşunun şarta bağlanmaması, üzerinde ittifak edilen evlenme engelinin bulunmaması, şahitler huzurunda akdedilmesi ve hakkında ihtilaf edilen evlenme engelinin bulunmamasıdır.

Nikâhın rüknü ise, icap ve kabuldür. Bu da evlenmek isteyen kadın ve erkeğin karşılıklı irade beyanları, yani birinin evlenmeyi teklif etmesi, diğerinin de bunu açık bir şekilde onaylamasıdır. İcap ve kabulün geçerli olması için, aynı mecliste, kesin bir üslup ve sarih (açık, anlaşılır) bir sözle yapılması, akıllı ve ergenlik çağına gelmiş en az iki şahidin bulunması, şahitlerin bu sözü duyması, anlaması ve Müslüman olmaları gerekir.

62 Karagöz, ‚Duanın Önemi‛, s. 101.

63 Karagöz, ‚Duanın Önemi‛, s. 101.

64 Karagöz, ‚Duanın Önemi‛, s. 102.

65 İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, c. XIV, s. 279; Isfehânî, Müfradât, s. 823; Cürcânî, et-Ta‘rîfât, s. 242; Fahrettin Atar, ‚Nikâh‛, DİA, TDV Yay., İstanbul 2007, c. XXXIII, s. 112.

66 Akalın v.dğr., Türkçe Sözlük, s. 1771.

(11)

Nikâh akdinde en az iki şahit bulunmasının sebebi, evliliğin herkesçe bilinmesi, ciddi bir sözleşme olduğunun ve nikâh akdinin meşru şekilde yapıldığının ilan edilmesidir.67

Hanefî mezhebine göre, buluğ çağına gelen kadın ve erkek kendi iradeleriyle evlenebilirler. Şâfiî mezhebine göre ise, nikâh akdinin geçerli olabilmesi için buluğ çağına ermiş olmanın yanı sıra velinin izni de şarttır.68

Nikâh kıyılırken yapılması gerekenler sırasıyla şunlardır:

- Nikâhı kıyacak görevli, gelin ve damadın abdest alarak gelmelerini, şahitlerin de hazır olmalarını söyler.

- Görevli, evlilikle ilgili birkaç âyet69 ve hadis70 okur.

- Nikâh kıyılmadan önce istiğfâr ve tevbe edilir.

- Mehir belirlenir. Sözlükte ‚ücret‛ anlamına gelen mehir, ‚erkeğin evlenirken nikâh akdinin sonucu olarak, eşine verdiği ya da vermeyi taahhüt ettiği para veya maldır.‛71

- Görevli, nikâh kıymaya başlamadan önce gelin, damat ve babalarının isimlerini sorar ve öğrenir.

- Görevli, önce geline hitap ederek: ‚<<. kızı <<.! Yüce Allah’ın (cc) emri ve Hz. Peygamber’in (s) kavli üzere, belirlenen mehri kabul ederek, <<. oğlu <<.’i hiçbir baskı altında kalmadan, özgür iradenizle eş olarak kabul ettiniz mi?‛ diye sorar. Gelin de, ‚Evet, kabul ettim!‛ derse evliliği onaylamış demektir. Bu soru ve cevap üç defa tekrar edilir.

- Görevli, sonra damada dönerek: ‚<<. oğlu <<.! Yüce Allah’ın (cc) emri ve Hz. Peygamber’in (s) kavli üzere, belirlenen mehri kabul ederek, <<. kızı <<.’yi hiçbir baskı altında kalmadan, özgür iradenizle eş olarak kabul ettiniz mi?‛ diye sorar. Damat da ‚Evet, kabul ettim!‛ derse evliliği onaylamış demektir. Bu soru ve cevap da üç defa tekrar edilir.

- Ardından şahitlere bu nikâha şahit olup olmadıkları sorulur. Onların da onaylarıyla nikâh kıyılmış olur.

- Nikâh duâsı yapılarak merasim tamamlanır.72

Düğün, söz kesme ve nişan merasiminden sonra ailelerin birlikte kararlaştırdıkları bir tarihte yaptıkları ve artık gençlerin evlendiği merasimdir. Ülkemizde düğün merasimleri yöresel olarak farklılık arz etse de bu merasim -henüz nikâh kıyılmamışsa-, resmi nikâh kıymakla başlar. Düğün merasimlerinde, nikâh töreninin ardından genellikle Kur’ân okunur, dinî içerikli şiirler söylenir, konuşmalar yapılır, düğün yemeği (velime) ikram edilir. Daha sonra katılımcılar, yeni evlenen çiftleri tebrik ederler, hediye takdiminde bulunurlar ve yapılan duâ ile merasim sona erer.

Düğün merasiminde dikkat edilmesi gereken konular şunlardır:

- Merasim, İslâmî kurallara uygun olmalıdır.

- Merasim, içki ve benzeri haramlara vasıta yapılmamalıdır. Zira bu tür eylemler, büyük günahtır.73 - Okunan Kur’ân âyetleri dikkatle takip edilmelidir.74

- Okunan âyetlerin hiç değilse, Türkçe meâli verilmelidir. Bu hususta ideal olanı, ilgili âyetlerin açıklanmasıdır.

- İkramda, israfa girilmemelidir.

- Düğün merasimi, gösterişe dönüşmemelidir.

67 Atar, ‚Nikâh‛, c. XXXIII, s. 114; Karagöz, ‚Duanın Önemi‛, s. 104.

68 Ebu’l-Hasen Burhâneddîn ‘Ali b. Ebî Bekr el-Merğînânî, el-Hidâye, Bulak 1316H, c. I, 189-191.

69 Nisâ’ 4/3; Nûr 24/32.

70 Tirmizî, ‚Nikâh‛, 1; İbn Mâce, ‚Nikâh‛, 1; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. V, s. 421.

71 İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, c. XIII, ss. 207-208; Mehmet Âkif Aydın, ‚Mehir‛, DİA, TDV Yay., İstanbul 2003, c. XXVIII, s. 189.

72 Karagöz, ‚Duanın Önemi‛, ss. 105-108.

73 Karagöz, ‚Duanın Önemi‛, s. 103.

74 A‘râf 7/204.

(12)

- Asla, silahla kutlama yapılmamalıdır.

- Katılımcılar, gelin ve damada hediyelerini gizlilik içerisinde takdim etmelidirler.

1.9. Hac ve Umreye Gidenleri Uğurlama ve Karşılama Merasimi

İslâm’ın beş şartından birisi olan hac, ‚imkân sahibi Müslümanların, Zilhicce ayı içerisinde, ihramlı olarak Mekke ve civarında, Arafat’ta vakfe ve Ka‘be’yi ziyaret ve tavaf şeklinde gerçekleştirdikleri ibadettir.‛

Bu ibadeti yapanlara hâcc (ç. huccâc) denir.75

Umre ise, ‚imkânı yerinde olan Müslümanların belli bir zamana bağlı olmaksızın, ihramlı bir şekilde Ka‘be’yi tavaf ederek ve Safâ ile Merve arasında sa‘y yaparak gerçekleştirdikleri ibadettir.‛ Umre yapan kişiye, mu‘temir denir.76

Ülkemizde hacca ve umreye gidenler için, hem uğurlama hem de karşılama merasimleri yapılmaktadır.

Bu merasimler, kardeşliğin, birlik ve beraberliğin pekişmesine sebebiyet veren güzel uygulamalardır. Hatta bu merasimler, bir yönüyle hac ve umre adaylarının manevi motivasyonlarını artırırken, diğer yönüyle insanları hac ve umreye teşvik etmektedir. Bu bağlamda, çeşitli hediyelerle ve yapılan duâlarla uğurlanan hac ve umre adayları, dönüşte de büyük coşkuyla karşılanmaktadır. Bu adayların evlerinin balkon veya damına Türk Bayrağı asılmakta, Müslümanların cömertliğinin bir nişanesi olarak, hem gidişte hem de dönüşte misafirlere ikramda bulunulmaktadır. Ancak zaman zaman bu merasimlerde, hem adaylar hem de merasime katılan misafirler tarafından, arzu edilmeyen ve sonuçları itibarıyla yapılan ibadetin sevabını da götürebilecek olan sorumsuzluklar da yaşanmaktadır. Örneğin, hac ve umre gibi kutsal yolculuklar öncesinde ve sonrasında, sevincini silaha sarılarak sağa-sola ateş etmek suretiyle yaşamaya çalışan bazı şahıslar, kazara da olsa insanların yaralanmasına veya ölümüne sebep olmaktadırlar. Bu, Müslüman duyarlılığıyla asla bağdaşmayan bir durumdur.

1.10. Temel Atma ve Açılış Merasimi

Ülkemizde câmii, okul, Kur’ân kursu, hastane, ev, işyeri ve benzeri eserler inşa edilirken, başlangıçta temel atma, inşaat süreci tamamlanınca da daha evvel temeli atılan esere açılış yapma merasimi düzenlenmektedir. Dinî hitâbet açısından bu merasimlerde, Kur’ân âyetleri okunmakta, ilgili eserin toplumsal hayat açısından önemini vurgulayan konuşmalar yapılmakta, eserin hayırlı bir şekilde tamamlanması ve hizmete açılması, hizmete giren eserin de devletimize ve milletimize faydalı olması için duâ edilmektedir.

2. DİNÎ ZİYARETLER

Bugün Müslümanlar, hem insan olmanın yüklediği sorumlulukla hem de ibadet anlayışıyla bir dizi ziyaretler gerçekleştirmektedirler. Bu ziyaretler esnasında Müslümanlar tarafından Kur’ân okuma, ilgili ziyaretin muhtevasına uygun dinî içerikli konuşma yapma, dinî içerikli şiirler okuma ve duâ etme gibi bir dizi dinî hitâbet uygulaması yerine getirilmektedir. Hac ve umre yolculuğu için kutsal topraklarda yapılan yolculuklar ise, başlı başına dinî ziyaretlerdir. Şimdi, günümüz Müslümanları tarafından gerçekleştirilen ve dinî hitâbet açısından önem arz eden ziyaretlere değinmek istiyoruz.

2.1. Hasta Ziyareti

Hasta ziyareti, İslâm dininin önemle üzerinde durduğu hususlardan birisidir. Zira hastalık zamanları, insanın en fazla ilgiye ihtiyaç duyduğu anlardandır. Bu itibarla, söz konusu ziyaret, Müslümanlar tarafından bir ibadet şuuru içerisinde yerine getirilmektedir.77 Bu bağlamda, hasta ziyaretine ilişkin Hz. Peygamber’in (s) şu teşvik edici sözleri son derece dikkat çekicidir:

‚Hasta ziyaretine giden kişi, ziyaretinden dönünceye kadar cennet bahçesindedir.‛78

75 Isfehânî, Müfradât, ss. 218-219; İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, c. III, ss. 52-54; Ömer Faruk Harman, ‚Hac‛, DİA, TDV Yay., İstanbul 1996, c. XIV, s. 382.

76 Isfehânî, Müfradât, ss. 586-587; İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, c. IX, ss. 393-394; Mehmet Boynukalın, ‚Umre‛, DİA, TDV Yay., İstanbul 2012, c. XLII, s.

150.

77 Hayrettin Karaman, ‚Ölüm Gerçeği ve Ahiret Yolcusuna Sunulacak Hizmetler‛, Din Görevlisi Rehberi, DİB Yay., Ankara 2016, s. 142.

78 Müslim, ‚Birr‛, 39.

(13)

‚Açları doyurun, hastaları ziyaret edin, esirleri hürriyetine kavuşturun!‛79

‚Müslümanın Müslüman üzerindeki hakkı altıdır. Onunla karşılaştığında, kendisine selam ver. Seni davet ettiğinde, davetine icabet et. Senden nasihat istediğinde, ona nasihat et. Hapşırıp Allah’a hamd ettiğinde, ona ( ُالل َكُمَح ْرَي Yarhamükellâh: ‘Allah sana merhamet etsin’ diyerek) karşılık ver. Hastalandığında onu ziyaret et ve öldüğünde cenazesine katıl.‛80

Hasta ziyareti, adeta Yüce Allah’ı (cc) ziyaret etmekle eş tutulmaktadır. Bu çerçevede Hz.

Peygamber’den (s) rivayet edilen şu sözler manidardır: ‚Yüce Allah kıyamet günü, ‘Ey Âdemoğlu! Ben hasta oldum da sen Beni ziyarete gelmedin!’ diyerek kuluna sitem eder. Buna şaşıran insan: ‘Ey Rabbim! Sen alemlerin Rabbisin! Ben seni nasıl ziyaret edebilirdim ki?’ der. Bunun üzerine Yüce Allah: ‘Bilmiyor muydun?

Falan kulum hasta oldu, fakat sen onu ziyarete gelmedin. Ziyaret etseydin, Beni onun yanında bulacağını bilmiyor muydun?’ buyurur.‛81

Hasta ziyaretinin hem ziyaret edene hem de ziyaret edilene sağladığı bazı kazanımlar vardır. Bu kazanımlar şunlardır:

- Ziyaret eden kişi, bol sevap elde eder.

- Ziyaret eden birey, Yüce Allah’ın (cc) rızasını kazanma adına bir vesile bulmuş olur.

- Ziyaret eden, bir gün kendisinin de hasta olabileceğini aklından çıkarmaz.

- Ziyaret edilen, ilgili ziyaret nedeniyle son derece mutlu olur.

- Ziyaret edilende gördüğü yüksek memnuniyet, kişiyi daha fazla hasta ziyaretine teşvik eder.

Öte yandan hastaya acil şifa temennisinde bulunmak, sabır ve tahammül telkin etmek, gayet iyi göründüğünü ve daha iyi olacağını söylemek ve ziyareti kısa tutmak, hasta ziyaretinin adabındandır.82 Şayet hasta ısrar ederse, herhangi bir bulaşıcılık durumu da söz konusu değilse, ziyaret biraz uzun tutulabilir.

2.2. Câmii/Mescid Ziyareti

Yeryüzündeki câmii ve mescidlerin her biri, ayrı bir mimari ve manevi güzelliğe sahiptir. Bu nedenle Müslümanlar, başta Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Aksa olmak üzere pek çok mescid ve câmiyi ziyaret etmektedirler.

Câmii ve mescid ziyaretlerinde ilk yapılması gereken, iki rek‘at tahıyyetü’l-mescid namazı kılmaktır. Bu konuda Hz. Peygamber (s), ‚Biriniz mescide girdiğinde, oturmadan önce iki rek‘at namaz kılsın.‛83 buyurmuştur. Bu namaz, her ne kadar ‚mescidin selamlanması, mescide saygı gösterilmesi‛ anlamına gelse de asıl selam, saygı ve hürmet, câmii ve mescidlerin gerçek sahibi olan Yüce Allah’adır. Zira yeryüzündeki bütün mescidler O’nundur.84

Kerahet vaktinde veya Cuma vakti, hatip hutbede iken mescide giren kimsenin tahıyyetü’l-mescid namazı kılması mekruhtur. Mescide günde birden fazla giren kişinin, bir defa tahıyyetü’l-mescid namazı kılması yeterlidir. Bir mescide herhangi bir namazı kılmak niyetiyle giren kişinin, oturmadan namaza başlaması da tahıyyetü’l-mescid namazı yerine geçer.85

Tahıyyetü’l-mescid namazından sonra, bu kutsal vatanı bizlere emanet edenlere, ziyaret edilen mescidin yapımında emeği geçenlere, maddi-manevi desteği olanlara, ilgili mescidde görev yapmış olan hoca efendilere ve tüm Müslümanlara duâ edilir.

79 Buhârî, ‚Et‘ıme‛, 1.

80 Müslim, ‚Selâm‛, 5.

81 Müslim, ‚Birr‛, 43.

82 Karaman, ‚Ölüm Gerçeği‛, s. 143.

83 Müslim, ‚Salâtü’l-Müsâfirîn‛, 11.

84 Cinn 72/18.

85 Apaydın, ‚Namaz‛, c. I, s. 316.

(14)

2.3. Kabir Ziyareti

Hz. Peygamber (s), Cahiliye anlayışından yeni kurtulan Müslümanların birtakım batıl inanç ve adetleri hatırlamalarını ve böylece yanlışa düşmelerini engellemek için, önceleri kabir ziyaretini yasaklamıştır. Daha sonra Müslümanlar olgunlaşıp İslâm kalplere yerleşince o, kabir ziyaretine müsaade etmiştir. Hatta Hz.

Peygamber (s), ‚Ben size kabirleri ziyareti yasaklamıştım. Artık kabirleri ziyaret edebilirsiniz. Çünkü o kalbi inceltir, gözden yaş akıtır, ahireti hatırlatır. Bununla birlikte batıl bir söz söylemeyin.‛86 ifadeleriyle söz konusu ziyaretin hikmetini de açıklamıştır.87

Hz. Peygamber (s), bizzat kabir ziyaretinde bulunmuş, kabirdeki mü’minler topluluğuna selam vermiş ve ölüm gerçeğine olan sarsılmaz inancını vurgulamıştır.88

Kabir ziyaretinde bulunan kişi, kabrin baş tarafına döner, selam verir ve duâ eder. Ziyaret sırasında gizlice ağlamakta bir mahzur yoktur. Ancak kabri öpmek, kabre yüzünü sürmek, kabrin etrafını tavaf etmek bid’attır, yasaktır. Ayrıca kabirde yatanı aracı kılarak Yüce Allah’tan (cc) bazı isteklerde bulunmak kesinlikle caiz değildir, şirktir, haramdır. Kabirleri süslemek, üzerlerine mescid inşa etmek, kabir başında namaz kılmak veya kurban kesmek, kabirlerde mum ve ışık yakmak gibi tutum ve davranışlar, Cahiliye âdeti olmasının yanı sıra tevhîd inancına da aykırıdır.89Dolayısıyla bu türden olumsuz tutum ve davranışlar İslâm dininde yasaklanmıştır. Müslümanların bunlardan kaçınmaları gerekmektedir.

86 Hakim, Müstedrek, c. I, s. 376.

87 Karaman, ‚Ölüm Gerçeği‛, s. 162.

88 Müslim, ‚Tahâre‛, 39.

89 Karaman, ‚Ölüm Gerçeği‛, s. 163.

Referanslar

Benzer Belgeler

Görmeden ölmek, bu doğrultuda iki anlamıyla düşünülmelidir: Modern hayatın şaşa- lı ilişkileri ve hedonist zevkleri içinde olmak istemediği için dünyanın her

 İş yaşam kalitesinin meslekte geçirdiği süreye göre değerlendirildiğinde mesleğin ilk yıllarında ve uzun süre çalışmış olan hemşirelerin iş yaşam kalitelerinin

Fakat anlam kapalılığı bir uçtan da sembolizme bağlandığı için o yönde yorum­ lanmış, sonuç olarak, bulunan bu mesnetle, Haşim’in şiirinin kesin

Any medicine containing bismuth or calcium, such as MacLean's powder, should be discontinued for 48 hours prior to the

Eserin telif tarihi belli olmasa da “Geçdi ḳırḳı çünki artuḳ çāre yoḳ / Geçeni döndermege müdāre yoḳ” (Hasan Hâce, a, vr. 131a) ifadesinden

Kısacası İzzet Fuat Paşa –özellikle– ismi dolayısıyla dedeleri İzzet Molla ve Mehmet Fuat Paşa, ayrıca Müşir Fuat Paşa, Mehmet İzzet Paşa ve Ahmet İzzet

tan serini pembelerle yüzüme burcu burcu öpüşlerle yüzüme kuytu uzak kaçışlarla yüzüme sessiz yalın ağıtlarla yüzüme sıcak sıcak sitemlerle yüzüme

Therefore, the French built in Cochinchina a number of important military works such as the fort in Nui Lon, Vung Tau Province and Rach Cat Fort on Long Huu Island, Can