• Sonuç bulunamadı

Stoacılardan Alexander Wendt'e dünya devleti düşüncesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Stoacılardan Alexander Wendt'e dünya devleti düşüncesi"

Copied!
128
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANA BİLİM DALI

ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI

STOACILARDAN ALEXANDER WENDT’E DÜNYA

DEVLETİ DÜŞÜNCESİ

Durukan AYAN

154229001006

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

PROF. DR. ŞABAN H. ÇALIŞ

(2)
(3)
(4)

TEŞEKKÜR

Yüksek lisans eğitimim boyunca yardımlarını esirgemeyen, yol gösteren ve bu merak uyandıran konuyu çalışmamı tavsiye eden kıymetli danışmanım Prof. Dr. Şaban H. Çalış’a teşekkürü bir borç bilirim. Tavsiyeleri, eleştirileri ve bu süreçteki bütün destekleri için değerli arkadaşlarım Ümit Feyzioğlu, Şenol Gündoğdu ve Atahan Demirkol’a teşekkürlerimi sunarım.

Düşüncelerimin gelişiminde katkısı olan bütün lisans ve yüksek lisans hocalarım ile arkadaşlarıma ne kadar teşekkür etsem azdır. Yazmakta zorlandığım dönemlerde beni motive eden ve destekleyen Aida Bolotbekova’ya çok teşekkür ederim. Ahlak, erdem ve doğruluğun önemini aşılayarak beni bu günlere getiren, her zaman yanımda olan ve desteklerini hiç eksik etmeyen aileme sonsuz teşekkürler.

(5)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö ğre nc inin

Adı Soyadı Durukan Ayan

Numarası 154229001006

Ana Bilim / Bilim

Dalı Uluslararası İlişkiler / Uluslararası İlişkiler Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Prof. Dr. Şaban H. Çalış

Tezin Adı Stoacılardan Alexander Wendt’e Dünya Devleti Düşüncesi

ÖZET

Dünya devleti, evrensel bir ideal olarak yaklaşık yirmi beş yüzyıl öncesine dayanan bir düşüncedir. Felsefi temelleri Stoacıların kozmopolitan anlayışına kadar uzanmaktadır. Ancak bu düşünce, tam anlamıyla yirminci yüzyılda şekillenmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın son yıllarında Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine atılan atom bombaları, dünya çapında korku ve şok etkisi yaratmıştır. 1945-1950 yılları arasında nükleer bir felaketten korunmak ve savaşları önlemek amacıyla çok sayıda dünya devleti önerisi getirilmiştir. Soğuk Savaş nedeniyle bu düşünce geri planda kalsa da, 1990’lardan itibaren kozmopolitanizmin de yükselişiyle birlikte tekrar gündeme gelmiştir. Dünya devleti düşüncesi, çoğunlukla imkânsız bir düşünce veya bir ütopya olarak değerlendirilmektedir. Siyasal kozmopolitanizm ile onun kurumsal bir projesi olarak görülebilecek dünya devleti, Uluslararası İlişkiler disiplini içinde bazı istisnaların dışında destek görmemiştir. Bu istisnalardan belki de en dikkat çekici olanı, Alexander Wendt’in dünya devletinin kaçınılmaz olduğu iddiasıdır. Dünya devletinin kaçınılmaz bir son olacağını kesin bir şekilde bilemeyiz. Ancak sınırlı bir dünya devletinin mümkün olduğunu öngörebiliriz.

Anahtar Kelimeler: Dünya Devleti, Dünya Hükümeti, Kozmopolitanizm, Dünya Federalizmi

(6)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö ğre nc inin

Adı Soyadı Durukan Ayan

Numarası 154229001006

Ana Bilim / Bilim

Dalı Uluslararası İlişkiler / Uluslararası İlişkiler Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Prof. Dr. Şaban H. Çalış

Tezin İngilizce Adı Idea of the World State From Stoics to Alexander Wendt

SUMMARY

World state as a universal ideal dates back to twenty five centuries ago. The philosophical grounds of it can be traced back to the cosmopolitan idea of Stoics. However, this idea was aroused entirely in the twentieth century. Atomic bombs dropped on Japanese cities of Hiroshima and Nagazaki in the last years of the World War II caused a worldwide fear and shock. Between the years of 1945 and 1950, a vast number of world state proposals have been made in order to prevent wars and a nuclear disaster. After the Cold War, until the rise of cosmopolitanism in the 1990s, this idea remained in back ground. Idea of the world state is mostly considered as an impossible thought or a utopia. Political cosmopolitanism and idea of the world state as its institutional project has not been taken seriously within the discipline of International Relations with some exceptions. Perhaps the most striking of these exceptions is Alexander Wendt’s claim that the world state is inevitable. We cannot know for certain that the world state will be an inevitable endstate. However, we can foresee that a limited world state is possible.

Key Words: World State, World Government, Cosmopolitanism, World Federalism

(7)

KISALTMALAR

AB Avrupa Birliği

ABD Amerika Birleşik Devletleri BM Birleşmiş Milletler

FUDN Federal Union of Democratic Nations MC Milletler Cemiyeti

NATO North Atlantic Treaty Organization

(8)

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI... i

TEZ KABUL FORMU ... ii

TEŞEKKÜR ... iii

ÖZET ... iv

SUMMARY ... v

KISALTMALAR ... vi

GİRİŞ ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM - KOZMOPOLİTANİZM VE DÜNYA DEVLETİ: KAVRAMSAL VE KURAMSAL BİR GİRİŞ ... 7

1.1. Kozmopolitanizm İdeali ... 7

1.1.1. Ahlaki ve Siyasal Kozmopolitanizm Ayrımı ... 10

1.1.2. Siyasal Kozmopolitanizm ve Dünya Devleti ... 14

1.2. Milliyetçilik ve Vatanseverlik ... 15

1.2.1. Vatanseverlik ve Kozmopolitanizm İlişkisi ... 18

1.2.2. Milliyetçilik ... 21

1.3. Dünya Devleti, Hükümeti ve Federasyonu ... 24

1.3.1. Devlet Nedir? ... 24

1.3.2. Dünya Devleti ... 29

İKİNCİ BÖLÜM - DÜNYA DEVLETİ DÜŞÜNCESİNİN GEÇMİŞİ ... 33

2.1. Kozmopolitanizmin Sinik Kökenleri ve İlk Kozmopolitanlar ... 34

2.2. Stoa Düşüncesinde Kozmos ve Kozmopolis... 37

2.2.1. Stoa Okulu ve Dünya Anlayışı ... 38

2.2.2 Evrensellik, Evrendeşlik ve Evrensel Duygudaşlık Üzerine ... 39

2.2.3. Stoada Erdem ve Bilge İnsan ... 39

(9)

2.2.5. Zenon ve Politeia İdeali ... 44

2.2.6. Cicero ve Roma İmparatorluğu Üzerine Düşünceleri ... 45

2.3. Aydınlanma ve Kozmopolitanizm ... 47

2.3.1. Kant’ın Aydınlanma Düşüncesi ... 47

2.3.2. Savaşın Önlenmesi ve Ebedi Barışın Koşulları ... 49

2.3.3. Kant’ın Kozmopolitan İdeali ve Devletler Ligi Önerisi ... 52

2.4. Yirminci Yüzyıl: Dünya Savaşları ve Dünya Devleti ... 55

2.4.1. Savaşın Önlenmesi Amacıyla Getirilen Dünya Devleti Önerileri ... 57

2.4.2. Önerilerin Sorunları ve Yeni Düşünceler ... 61

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM - DÜNYA DEVLETİNİN KAÇINILMAZLIĞI VE OLANAĞI ÜZERİNE ... 66

3.1. Uluslararası İlişkiler ve Dünya Devleti ... 66

3.1.1. Anarşi ve Dünya Siyaseti ... 66

3.1.2. Uluslararası İlişkilerde Kozmopolitanizm ve Dünya Devleti ... 69

3.1.3. Alexander Wendt ve Dünya Devletinin Kaçınılmazlığı ... 73

3.2. Dünya Devleti Yerine Sunulan Alternatifler ... 78

3.2.1. Egemen Devletler ve Kozmopolitan Hukuk Düzeni ... 79

3.2.2. Egemen Devletler ile Dünya Federasyonu Arasında Orta Yol ... 82

3.3. Dünya Devletinin Olanağı... 86

3.3.1. Dünya Devleti Mümkün mü? ... 86

3.3.2. Nasıl Bir Dünya Devleti? ... 91

3.4. Dünya Devleti Düşüncesinin Karşıtları ... 94

3.4.1. Mümkün Olmayan Bir Düşünce ... 95

3.4.2. İstenilmeyen Bir Siyasal Sistem ... 97

SONUÇ ... 101

(10)

GİRİŞ

Dünya devleti, evrensel bir ideal olarak yaklaşık yirmi beş yüzyıl öncesine dayanan bir düşüncedir. Esasında bu, kozmopolitanizmin geçmişidir. Kozmopolitanizm en basit ifadesiyle, dünya vatandaşı olmak ve bu yönde hareket etmektir. Bu ifade, her bireyin eşit ahlaki değere sahip olması ve herkesin evrensel hak ve yükümlülüklere bağlı olması düşünceleriyle genişletilebilir. Bu geleneksel tanımdan çıkan sonuç, kozmopolitanizmin ahlaki ve siyasal olmak üzere iki boyutu olduğudur. Dünya vatandaşı olmak ahlaki boyutu oluştururken, bu yönde hareket etmek ise düşüncenin siyasal yönünü oluşturur. Ancak ahlaki ve siyasal kozmopolitanizm arasında keskin bir ayrım yoktur. Aksine bir bütünlük ilişkisi vardır.

Ahlaki kozmopolitanizmin savunduğu eşitliğin, adaletin, evrensel hak ve yükümlülüklerin gerçekleşebilmesi, siyasal kozmopolitanizmin bütünleşme ve kurumsallaşmayı amaçlayan düşüncelerinin hayata geçmesine bağlı olacaktır. Kozmopolitanizmin siyasal bir projesi olarak dünya devleti, kozmopolitan ilkeleri gerçekleştirecek bir siyasal sistem oluşturabilir.

İnsanlığın tamamını kapsayacak bir siyasal örgüt olan evrensel bir dünya devleti düşüncesi Antik Yunan döneminden günümüze kadar, bir süreklilik göstermese de, belirli dönemlerde insanlığın ilgisini çekmiştir. Bununla birlikte çağdaş anlamda (evrensel bir sözleşmeyle barış koşulları içinde oluşturulacak, sadece savaşları önlemeyi değil, aynı zamanda dünyadaki insani durumun ilerlemesi amaçlarını da içeren) dünya devleti düşüncesi yirminci yüzyıla kadar tam anlamıyla şekillenmemiştir.

Dünya devleti düşüncesi, 1945-1950 tarihleri arasında, yani İkinci Dünya Savaşı ile Kore Savaşı arasındaki dönemde çok büyük bir destek görmüştür. Bunun sebebi, Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki şehirleri üzerinde kullanılan nükleer silahların yol açtığı yıkım ve ölümlerin, insanlar üzerinde oluşturduğu korku ve şok etkisiyle açıklanabilir. Bu dönemde, çok sayıda merkezi ve otoriter dünya devleti önerileri getirilmiştir. Önerilerin hepsindeki ortak düşünce, nükleer silahların

(11)

kontrolünün, denetiminin ve sahipliğinin kurulacak egemen dünya devletine aktarılmasıydı. Yalnızca egemen bir dünya devleti, ulus devletlerarası savaşları önleyebilir ve nükleer bir felaketin yaşanmasına engel olabilirdi. Ancak dünya devleti önerilerinde yaşanan bu kısa süreli patlama dönemi Soğuk Savaş ile birlikte sona ermiştir. Soğuk Savaş’ın sona erdiği 1990’lara kadar, dünya devleti düşünceleri rafa kaldırılmıştır. 1990’lardan itibaren küreselleşmenin hızlanması ve kozmopolitanizmin yükselişinin de etkisiyle, dünya devleti düşüncesi yeniden gündeme gelmeye başlamıştır.

1990’ların ve yirmi birinci yüzyılın eşitlik, adalet, özgürlük talepleri ve küresel sorunları; yirminci yüzyılın korkularıyla birleşerek, küresel siyaseti dönüştürmeyi amaçlayan yeni düşünceleri ve talepleri ortaya çıkarmıştır. Dünya devleti bu düşüncelerden yalnızca bir tanesidir.

1. Araştırmanın Konusu

Stoacılar tarafından dile getirilen yalnızca bilge ve erdemli kişilerin vatandaşı olabileceği evrensel bir devletten, Alexander Wendt’in belirsiz bir gelecekte dünya politikasının nihai aşamasını oluşturacağını iddia ettiği son derece merkezi ve otoriter bir dünya devletine kadar, neredeyse iki bin beş yüz yıllık bir tarihe sahip olan bu düşünce tezin asıl konusunu oluşturmaktadır. Dünya devleti düşüncesi, bu geniş tarihsel aralık içinde sürekli bir görünüme sahip olmasa da gündeme geldiği belirli dönemlerde düşünürlerin, akademisyenlerin ve toplumların ilgisini çekmeyi başarmıştır.

2. Amacı

Bu tezin temel amacı, felsefi temellerinden de destek alarak, dünya devleti düşüncesinin farklı süreçler içinde geçirdiği dönüşümü gözler önüne sermek, bilinmeyen bir gelecekteki olanağını ve arzu edilebilirliğini sorgulamaktır. Ulus devletlerin egemenliğini sınırlayarak, bütün devletlerin üstünde yer alacak merkezi bir yapıya savaşları önleme; her türlü ayrımcılık biçimlerini reddederek küresel adaleti, eşitliği ve özgürlüğü sağlama amaçlarıyla sınırlı bir egemenlik tanıdığımızda

(12)

kozmopolitan idealleri kozmopolitan yasalara dönüştürme kapasitesine sahip siyasal bir otoriteye erişebiliriz. Buradan hareketle bir diğer amaç, uluslararası hukukun cevap vermekte zorlandığı küresel sorunlara, ulusal ve uluslararası düzenin üstünde yer alacak benzersiz bir siyasal otoritenin ne ölçüde cevap verebileceğini görmek olacaktır.

3. Önemi

Dünya devleti, yeni bir küresel siyasal düzenin oluşumuna ve dönüşümüne kaynak oluşturan fikirler arasında belki de en az destek gören düşüncedir. Dünyanın ve insanlığın yaşadığı dönüşümlerden yola çıkarak, dünya siyasetinin geleceğine yönelik idealize edilen düşünceler arasında bu düşüncenin alternatiflerine kıyasla nasıl bir pozisyona sahip olduğunu görmek önemlidir. Kozmopolitanizmin eşitlik, adalet ve özgürlük idealleri; uluslararası ilişkilerin aktüel kurumları ve anlayışları ile ulaşılması son derece zor hedeflerdir. Bu idealleri gerçekleştirebilmek için hem ulus devletlerin üstünde yer alacak kurumlara hem de modern devletin ötesinde siyasal yapılara ihtiyaç duyarız. Siyasal kozmopolitanizmin önerdiği dünya devletinin alternatiflerine kıyasla bu hedefleri yerine getirme kapasitesini gözler önüne sermek son derece önemlidir. Bu sayede 1990’larda yükselişe geçen ve yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde de geçerli olan bireylerin küresel konularda daha fazla söz hakkına sahip olma istekleri neticesinde, doğrudan bireylerin siyasal denetimine tabi bir dünya devletinin ne ölçüde destekleneceğini görebiliriz.

4. Kapsamı ve Sınırları

Bu tez kapsamında dünya devleti olarak adlandırılan siyasal yapı, modern devletin belirli özelliklerine aynen sahip olmakla birlikte en başta egemenliğinin kendine özgü yapısı nedeniyle ulus devletlerden farklıdır. Ulus devletin, içeride mutlak dışarıda ise eşit bir egemenliğe sahip olduğu varsayılır. Dünya devletinin içeride egemen olmasının yanında dışarıda egemenliğine meydan okuyacak başka bir yapı yoktur. İnsanlığın tamamı bu devletin vatandaşıdır. Dolayısıyla kozmopolitanizmin karşı çıktığı etnisite, din, dil, kültür gibi kimliklere bağlı ayrımlar veya bu ayrımları destekleyici ideolojilerin tanımladığı, diğerlerini dışarıda bırakıcı

(13)

olmaları nedeniyle sınırlı bir evrenselliğe sahip düşünceler ve pratikler bu tezin ele aldığı dünya devleti kapsamına girmez. Bu nedenle de tek bir dinin, ideolojinin, sınıfın hâkim olduğu veya tek bir devletin diğerlerini egemenliği altına aldığı Roma İmparatorluğu, Orta Çağ Kilisesi, İslam devleti, sosyalizm veya küresel kapitalizm gibi evrenselliğe örnek olarak sunulan düşünce veya pratikler bu tezin çerçevesini çizdiği bir dünya devletine kaynak oluşturmaz.

5. Yöntemi

Düşüncenin bugün ifade ettiği anlam kadar felsefi temelleri ve tarih içinde gündeme geldiği bütün süreçlerde taşıdığı ayrı anlamlar da özünü kavramak bakımından son derece önemlidir. Kozmopolitan anlamda evrensel devlet düşüncelerinin ortaya çıktığı dönemlerin kendine özgü koşulları veya bu düşünceleri dile getirenlerin dünyaya bakışları, geçmişten geleceğe bir yol haritası sunmaları nedeniyle, mümkün olabilecek bir dünya devleti hayal etmemize yardımcı olabilir. Bu doğrultuda dünya devleti düşüncesine ilişkin güncel tartışmalar, geçmişinden bağımsız olarak ele alındığında çıkarılacak sonuçlar bakımından bazı eksiklere sahip olacaktır. Dünya devleti düşüncesinin belirsiz bir gelecekteki olanağını ve arzu edilebilirliğini sorgulayabilmek için bu tez kapsamında başvurulacak yöntem öncelikle kozmopolitanizmin güncel teorik çerçevesini çizmek ve dünya devletini bu çerçeve içinde konumlandırmak olacaktır. Sonrasında kozmopolitanizmin ve dünya devletinin geçmişine dönerek parçalı ama bütünsel bir süreç ortaya çıkarılacaktır. Nihayetinde güncel tartışmalardan da hareketle, düşüncenin geçmişinden destek alarak geleceğine dair çıkarımlarda bulunabiliriz.

6. Araştırma Soruları

Bu tezin temel araştırma sorusu şu şekilde ifade edilebilir: Kozmopolitan ilkeleri gerçekleştirebilecek bir dünya devleti mümkün müdür? Bu soruya verilecek cevap ise, sınırlı bir biçimde egemen federal bir dünya devletinin belirsiz bir gelecekte mümkün olacağıdır. Dolayısıyla dünya devleti, gerçekleşmesi imkânsız bir düşünce veya bir ütopya değildir. Gerçekleşme olasılığına sahip bir düşüncedir. Tezin üçüncü bölümünde ele alınacak olan Wendt’in dünya devletinin kaçınılmazlığı

(14)

görüşü ise ayrı bir konudur. Dünya devletinin kaçınılmaz olacağını bilemeyeceğimiz gibi, aynı şekilde kaçınılmaz olmayacağını da bilemeyiz. Daha sonra cevaplamak üzere, temel araştırma sorusuna birkaç yardımcı soru da ekleyebiliriz: Dünya devleti anarşiyi sona erdirir mi? Nasıl bir dünya devleti hem bireyler hem de devletler tarafından arzu edilebilir bir siyasal sistemi oluşturur?

Tezin araştırma sorularıyla bağlantılı olarak birinci bölümde, ilk önce dünya devleti düşüncesine kaynak oluşturan kozmopolitanizm ideali ele alınacaktır. Ahlaki ve siyasal kozmopolitanizm arasında yapılan geleneksel ayrımlara karşın, iki kozmopolitanizmin birbirinin tamamlayıcısı olduğu savunulacaktır. Sonuçta, ahlaki ve siyasal kozmopolitanizmin kavramsal olarak birbirinden ayrılabilir olması, onların yakın bir şekilde ilişkili olmalarına engel oluşturmayacaktır. İkinci başlıkta, kozmopolitanizmin ve dünya devletinin önünde bir engel olduğu varsayılan milliyetçilik ve vatanseverlik üzerinde durulacaktır. Bir ideoloji olarak milliyetçilik, kozmopolitan aidiyetlerin önünde bir engel olarak bulunsa da; bir bağlılık duygusu olarak vatanseverlik, yaygın düşüncenin aksine kozmopolitan aidiyetlerle uyumlu olabilir ve hatta bu aidiyetleri destekleyici bir duyguya dönüştürülebilir. Birinci bölümün son başlığında, öncelikle modern devletin en belirgin özellikleri sıralanacak ve bunun üzerinden genel anlamda bir dünya devleti tanımlaması yapılacaktır.

İkinci bölümde, kozmopolitanizmin ve dünya devleti düşüncesinin geçmişi incelenecektir. Çağdaş anlamıyla dünya devleti düşüncesi yirminci yüzyılın yıkıcı savaşları sonucunda oluşmuş bir düşüncedir. Ancak, evrensel bir devlet idealinin doğuşu Zenon’a kadar götürülebilir. Ayrıca, Kant’ın aydınlanma ve ebedi barış idealleri ile devletler ligi önerisi, günümüzde hem dünya devletini savunanlar hem de karşı çıkanlar tarafından başvurulan düşüncelerdir. Bu sebeplerle, öncelikle kozmopolitan düşüncenin çıkış noktası sayılabilecek Sinoplu (Sinope) Diogenes’in düşüncelerine yer verilecektir. Sonrasında Stoa düşüncesinde evrensellik, kozmos ve

kozmopolis kavramları, Zenon’un Politeia ideali ile birlikte incelenecektir. Üçüncü

başlıkta, Kant’ın kalıcı bir barış için öne sürdüğü koşullar ve devletler ligi önerisi, Aydınlanma düşüncesi kapsamında değerlendirilecektir. İkinci bölümde son olarak,

(15)

dünya devleti düşüncesinin asıl tarihini oluşturan yirminci yüzyıldaki önerilere ve alternatiflerine yer verilecektir.

Üçüncü ve son bölümde, dünya devletinin kaçınılmazlığı ve olanağı ele alınacaktır. Öncelikle dünya devleti düşüncesinin uluslararası ilişkiler disipliniyle olan ilişkisi incelenecektir. Bu başlık altında, Alexander Wendt’in öne sürdüğü, dünya devletinin kaçınılmaz olduğu iddiası da incelenecektir. İkinci başlıkta, küresel siyasal düzende bir değişimin yaşanması gerektiğini savunmakla birlikte, dünya devletine şüpheyle yaklaşanların bu düşünceye alternatif olabilecek görüşleri sıralanacaktır. Üçüncü başlıkta, dünya devletinin olanağı ele alınacak ve sınırlı biçimde egemen federal bir dünya devletinin hem mümkün hem de arzu edilebilir bir düşünce olduğu savunulacaktır. Son başlıkta, dünya devleti düşüncesine yöneltilen önemli eleştirilere yer verilecek ve bu eleştirilere sınırlı bir federal dünya devleti düşüncesi üzerinden cevaplar aranacaktır.

(16)

BİRİNCİ BÖLÜM - KOZMOPOLİTANİZM VE DÜNYA DEVLETİ: KAVRAMSAL VE KURAMSAL BİR GİRİŞ

1.1. Kozmopolitanizm İdeali

Uzun tarihi boyunca kozmopolitanizm düşüncesi 1990’larda olduğu kadar ciddi bir aşama kaydetmemiştir. Geçmişe dönük bir bakış ile bunu birbirine bağlı dört nedenle açıklayabiliriz. Birincisi, küreselleşme sözcüğünde karşılığını bulan; insanların, paranın, malların, teknolojinin imgelerin ve fikirlerin ulusal sınırların ötesinde gittikçe artan hareketliliğidir. Bu hareketliliğin sonucunda bireylerin ve toplumların etkileşim bakımından birbirlerine yaklaştığını, karşılıklı bağımlılıklarının arttığını, bu anlamda bir bütünleşmenin oluşmaya başladığını ve dünyanın ‘daha global’ bir hale evrildiğini söyleyebiliriz.1 İkincisi ise Soğuk Savaş’ın ve onun

meydana getirdiği jeopolitik ikiliğin sona ermesidir. 1990’ların başındaki iyimser havanın kısa sürede başka çatışmalarla ve eşitsizliklerle ortadan kalkmış olmasına karşın, Soğuk Savaş’ın sona ermesi dünyanın tek bir eksenden ayrılmış iki parçadan oluşmadığını kesinleştirmiş olması bakımından önemlidir.2 Üçüncüsü, insan

haklarının ve demokrasinin siyasal meşruiyetin evrensel dili haline gelmesidir. 1948’de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile başlayan ve 1975’te Helsinki Belgesi olarak da bilinen Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı Sonuç Bildirgesi ile güç kazanan bu dil 1990’lardan itibaren etkisi giderek artarak siyasal meşruiyetin bir parçası haline gelmiştir.3 Dördüncüsü ve sonuncusu ise çok taraflılığın,

uluslararası işbirliğinin ve küresel yönetişimin yükselişidir. Çok taraflılık, küresel yönetişim ve işbirliği gibi konular çok daha önce tartışılmaya başlanmış olmasına rağmen, bugün daha baskın bir eğilimi yansıtmaları açısından önemlidir.4

1 Terhi Rantanen, The Media and Globalization, London: Sage Publications, 2005, s. 74; David Held, Democracy and the Global Order: From the Modern State to Cosmopolitan Governance, Stanford:

Stanford University Press, 1995, s. 90.

2 Vittorio Cotesta, “Introduction”, Vittorio Cotesta, Vincenzo Cicchelli, Mariella Nocenzi (eds.), Global Society, Cosmopolitanism and Human Rights, Cambridge: Cambridge Scholars Publishing,

2013, s. xx.

3 Francesco Villa, “Globalisation, Cosmopolitanism, Democracy and Human Rights: What Kind of

Relationship”, Vittorio Cotesta, Vincenzo Cicchelli, Mariella Nocenzi (eds.), Global Society,

Cosmopolitanism and Human Rights, London: Cambridge Scholars Publishing, 2013, s. 70. 4 Cotesta, a.g.e., s. xxi.

(17)

‘Kozmopolitan’ sözcüğü, dünya vatandaşı olmak ve bu yönde hareket etmek anlamında kullanılmış bir Antik Yunan terimi kosmopolitês’ten gelmektedir.

Kosmopolitês terimi de dünya ve evren anlamlarında kullanılan kosmos ile yönetim,

siyaset biçimi ve devlet ya da şehir devleti kavramları yerine kullanılan politeia’dan türetilmiş vatandaş anlamına gelen politês’in birleştirilmesiyle oluşmuştur.5

Kozmopolitanizm, özgürlükçü ve eşitlikçi dinamiklere sahip evrensel bir ideali tanımlayan bir kavramdır. Bir öğreti, kılavuz ve normlar setinden daha fazlasını içinde barındıran, evrenselleşme sürecini anlatan bir idealdir. Tüm insanlığın birliğini, tek bir toplum oluşunu resmeden bir idealdir. Bütün insanların her türlü farklılıklarının ötesinde tek bir toplumun parçası olmalarından yola çıkarak; sorumlulukları, hakları ve ortak bir gelecek hakkında birlikte karar verme güçleri olduğunu anlatır. Kozmopolitanizm içinde sadece moral, kültürel, sosyal, kurumsal, siyasal ve ekonomik boyutlara odaklanan kozmopolitan görüşler olduğu gibi bu boyutların birkaçını veya hepsini birleştiren görüşler de vardır.6 Siyaset felsefesi

içinde kozmopolitanizme geniş bir yelpazede anlamlar yükleyen farklı görüşler mevcuttur. Dolayısıyla birbirlerinden farklılaşan ya da benzer yönleri bulunan ve düşünce çeşitliliğine sahip çok sayıda kozmopolitanizm olduğunu en başta belirtmek doğru olacaktır.

Steven Vertovec ve Robin Cohen, kozmopolitanizmin günümüzde altı farklı anlamda kullanıldığını belirtirler: “Sosyokültürel bir durum, bir felsefe veya dünya görüşü, uluslarüstü kurumlar inşa etme amaçlı siyasal bir proje, birden çok kimliğin kabul edilmesine yönelik siyasal bir düşünce, davranışsal bir yönelim ve/veya bir eylem veya yeterlik biçimi…”7

5 Lisette Josephides, “Cosmopolitanism as the existential condition of Humanity”, Social Anthropology, Vol. 18, No. 4, 2010, s. 389.

6 Lorena Cebolla Sanahuja, Cosmopolitanism: Between Ideals and Reality, Cambridge: Cambridge

Scholars Publishing, 2015, s. 4.

7 Steven Vertovec, Robin Cohen, “Introduction: Conceiving Cosmopolitanism”, Steven Vertovec,

Robin Cohen (eds.), Conceiving Cosmopolitanism: Theory, Context and Practice, Oxford: Oxford University Press, 2002, s. 9.

(18)

Derek Heater; kimlik, ahlak, hukuk ve siyaset kavramları ile kozmopolitan aidiyet üzerinden bir açıklama yapmayı tercih etmiştir. Bu açıklamaya göre kozmopolitanizmde kimliğin karşılığı, insanlığın bir üyesi olduğunun farkında olmak ve bu şekilde hissetmektir. Ahlakın karşılığı, gezegene ve üzerinde yaşayanlara karşı sorumluluktur. Hukukun karşılığı; doğal ve uluslararası hukuk ile potansiyel dünya hukukunun tanınmasıdır. Siyasetin karşılığı, ulus ötesi veya üstündeki siyasal aktivite veya kurumlara katılım ve bunlara duyulan inançtır.8

Kwame Appiah ise kozmopolitanizmi farklı insanların kimliklerini oluşturan kültürel ve tarihsel farklara karşı hoşgörü ve açıklık olarak tanımlamıştır. Appiah’a göre kozmopolitan, diğer insanların kültürlerine ve yaşam biçimlerine yakın ilgi duyan ve diğerlerinin ilgisine de aynı şekilde karşılık verendir. Yalnızca kültürel farklılıklara tolerans göstermekle kalmaz aynı zamanda onlarla saygı çerçevesinde bir diyaloğa da girmeye hazırdır.9

Kozmopolitanizm, bütün bireylerin insanlığın birer parçası olmaları gereğince üyesi oldukları küresel bir topluluk görüşü ile de ifade edilebilir. Eğer böyle bir topluluğun var olduğu öne sürülüyorsa, bu durumda bu topluluğun üyeliği, üyeler arası sorumluluklara ve beklentilere dayanmalıdır.10

Thomas Pogge kozmopolitanizmi şu ifadelerle açıklamıştır:

“Bütün kozmopolit pozisyonlar içinde hepsinin paylaştığı üç unsur vardır. Birincisi, bireycilik: odağındaki temel birim aileler, kabileler, etnik, kültürel, dinsel topluluklar, milletler veya devletler değil insanlar ya da kişilerdir. Sonraki birimler yalnızca dolaylı olarak, kişiler nedeniyle odak noktasını oluşturabilir. İkincisi, evrensellik: temel birimin statüsü erkekler, aristokratlar, Hintliler, beyazlar veya Müslümanlar gibi yalnızca belirli bir alt kümeye değil, bütün insanlara eşit biçimde bağlı bir durumu tanımlar. Üçüncüsü, genellik: bu özel statü küresel bir zora sahiptir. Kişiler sadece

8 Derek Heater, What is Citizenship?, Cambridge: Polity Press, 2008, s.136.

9 Kwame Anthony Appiah, Cosmopolitanism: Ethics in a World of Strangers, London: Penguin

Books, 2015, s. xv.

10 David Miller, National Responsibility and Global Justice, Oxford: Oxford University Press, 2007,

(19)

kendi ülkelerinin vatandaşları, dinlerinin mensupları ve benzeri aidiyetler için değil, herkes için temel odak birimidir.”11

Samuel Scheffler, Pauline Kleingeld ve Eric Brown gibi yazarlar yaptıkları tanımlamada üç tip kozmopolitanizmden söz ederler.12 Birincisi, ahlaki veya moral

kozmopolitanizm, bireylerin insanlığın geri kalanına borçlu olduğu ahlaki yükümlülükleri tanımlar ve bu yükümlülüklerle bağlı etik bir toplum öngörüsüne sahiptir. İkincisi, siyasal kozmopolitanizm, bütün insanlığı kapsayacak siyasal ve meşru kurumların gerekliliğine vurgu yapar. Bu kurumlar, merkezi bir dünya devletinden, federasyon sistemine, kozmopolitan hukuku ve vatandaşlığı güvence altına alan siyasal meşru kurum ve kuruluşlar grubuna kadar çeşitlilik gösterebilir. Üçüncüsü, kültürel-varoluşsal kozmopolitanizmdir. Kültür, kültürel kimlikler ve herkes tarafından kabul ve takdir görerek dünyada var olmanın uygun yolları ile ilgilenir. Şovenizm, milliyetçilik ve diğer aşırılıkları reddederek kültürel çeşitliliği destekler ve bir çeşit karma kültürel yapı içinde yaşamamız gerektiğini savunur. Bütün bu kozmopolitan görüşler tarafından paylaşılan temel düşünce, sosyal ve siyasal bağlantılarına bakılmaksızın bütün insanların tek bir toplumun, insanlık toplumunun üyesi olmasıdır.13

1.1.1. Ahlaki ve Siyasal Kozmopolitanizm Ayrımı

Küreselleşme, siyasal düşüncenin sınırları belli siyasal toplum ile olan geleneksel meşguliyetine yönelik bir sorgulama sürecinin de önünü açmıştır. Bu sorgulama sürecinin karşılığını ise kozmopolitanizm idealinde bulabiliriz. Hem dünya vatandaşları olarak düşünmemiz ve hareket etmemiz gerektiği fikrini ortaya koyan ahlaki kozmopolitanizm, Hem de küresel siyasete, kurumlara ve topluluk biçimlerine ihtiyacımız olduğunu vurgulayan siyasal kozmopolitanizm; siyasal

11 Thomas W. Pogge, “Cosmopolitanism and Sovereignty”, Ethics, Vol. 13, No. 1, 1992, s. 48. 12 Samuel Scheffler, “Conceptions of Cosmopolitanism”, Utilitas, Vol. 11, No. 3, 1999, s. 255-256;

Pauline Kleingeld, Eric Brown, “Cosmopolitanism”, Edward N. Zalta (ed.), The Stanford

Encyclopedia of Philosophy, 2014,

https://plato.stanford.edu/archives/fall2014/entries/cosmopolitanism (17.07.2018).

13 Pauline Kleingeld, “Six Varieties of Cosmopolitanism in Late Eighteenth-Century Germany”, Journal of the History of Ideas, Vol. 60, No. 3, 1999, s. 505.

(20)

teorinin ulus devlet tarafından sınırlandırılmış toplumunu aşma yönünde sorulara ve cevaplara sahiptir.

Charlez Beitz yaptığı siyasal ve ahlaki kozmopolitanizm ayrımında siyasal kozmopolitanizmin, uluslararası siyasal yapının yeniden biçimlenmesi ve bunun sonucunda devletlerin ve diğer siyasal birimlerin bir çeşit uluslarüstü aktör veya aktörlerin otoritesi altına girmesi düşüncesine dayandığını belirtir. Ona göre ahlaki kozmopolitanizm ise, siyasal kurumların ve yapıların bizzat kendisiyle değil ama hangi kurumların, uygulamaların ve hareket biçimlerinin ahlaki açıdan doğru veya yanlış, haklı veya eleştirilebilir olduğu üzerinde durur.14

David Miller da Beitz gibi kozmopolitanizmi ahlaki ve siyasal olarak ayırma yoluna gitmiştir. Miller’a göre, ahlaki kozmopolitanizm, bütün insanların aynı ahlaki yasalara uygun olarak yaşaması gerektiğini önermektedir. Siyasal kozmopolitanizm ise insanları, etik yasaları yürürlüğe koymada güvenilirliğe sahip olan tek bir siyasal otoriteye yükümlü olarak görmektedir.15

Patrick Hayden’e göre aktüel anlamda kozmopolitanizm birbirine bağlı üç düşünce yardımıyla anlaşılabilir. İnsan bireyleri siyasal ve etik alanın temel varlıklarıdır; Evrenselcilikten türetilerek, her insan aynı ve eşit etik statüye sahiptir; dolayısıyla herkes diğer kişilerin eşit ahlaki statülerine saygı duymalıdır.16 Hayden

ve Harry Brighouse, bütün bireylerin eşit ahlaki değere sahip olması bir hak ise, herkesin eş zamanlı olarak belirli evrensel ahlaki sorumlulukları yerine getirmesi gerektiğini ve bu sayede hak iddialarının anlam kazanacağını söylemişlerdir.17 Bu

bakımdan kozmopolitanizm, tanımadığımız veya doğrudan bağlantımız olmayan ve

14 Charlez Beitz, “Cosmopolitanism and Global Justice”, The Journal of Ethics, Vol. 9, No. 1/2, 2005,

s. 12-13.

15 Miller, a.g.e., s. 24.

16 Patrick Hayden, Cosmopolitan Global Politics, Aldershot: Ashgate Publishing, 2005, s. 11.

17 A.g.e., s. 3; Harry Brighouse, Gillian Brock, “Introduction”, Harry Brighouse, Gillian Brock (eds.), The Political Philosophy of Cosmopolitanism, New York: Cambridge University Press, 2005, s. 4.

(21)

belki de hiç bağlantımız olmayacak diğerlerine karşı sorumluluklarımızı vurgulamaktadır.18

Stan van Hooft’a göre kozmopolitanizm, bütün insanların ve yeryüzündeki her bir bireyin moral statüsünün eşitliği görüşüdür. Bireyler; kendi ülke vatandaşlarına, aynı dine mensup kişilere ve kendi içlerinde bulundukları kimlik gruplarına, sahip oldukları bu aidiyetler veya bağlılıklar nedeniyle ahlaki açıdan bir üstünlük ve ayrıcalık tanımamalıdır.19

Kozmopolitanizmi diğer eşitlikçi düşüncelerden ayıran özelliği, hedefinde farklı ulus, etnisite, din, dil veya diğer herhangi bir kimlik tanımlaması vasıtasıyla insanları farklı gruplara bölen ayrımcılık biçimleri olmasıdır. Dolayısıyla kozmopolitanizmin hedefindeki alan; din, ırk, milliyet ve etnisite gibi kimlikler tarafından oluşturulan insanlar arasındaki ayrımlardır. Bu ayrımların büyük ölçüde ulus devletlere dayanan tarihsel, demografik ve coğrafi izleri de bulundurması nedeniyle kozmopolitanizm çalışmalarının konusunu oluşturur.20

Bütün insanların sınıflandırıldıkları gruplar ve kimlikleri ne olursa olsun eşit bir ahlaki statüye sahip oldukları görüşü ve bu nedenle de uygunsuz nedenlere bağlı olarak bir ayrımda bulunmamayı vurgulaması, kozmopolitanizmin negatif bir nitelendirmesini oluşturur. Pozitif olarak nitelendirilebilecek bir kozmopolitanizm anlayışı ise bütün insanlara eşit bir biçimde saygı göstermenin bir anlaşma biçiminde hayata geçişini ifade eder.21 Bu düşünce insanlar arasındaki ayrım yapmanın meşru

sayıldığı, başarıları ve becerileri gibi, farkları görmezden gelmeyi ima etmemektedir. Ama saygıyı en az hak ettiği düşünülen kişiye dahi, dışarda bırakmayacak bir biçimde, belirli seviyede saygı göstermeyi önerir. Bu düşüncelerin insan hakları diline paralel olduğu rahatlıkla söylenebilir. Herkesin vazgeçilemez ve temel insan haklarına sahip olması, kimsenin ayrımcılığa tabi tutulmaması gerektiği ve herkese

18 Brighouse, a.g.e., s. 3.

19 Stan van Hooft, Cosmopolitanism: A Philosophy For Global Ethic, New York: Routledge, 2014. s.

4.

20 A.g.e., s. 5. 21 A.g.e., s. 5-6.

(22)

temel düzeyde saygının tanınması ile herkesin insanlık onuruna sahip olması ve kaliteli bir yaşam sürebilmesi için onurunun korunması bu görüş ile uyumludur.22

Ahlaki ve siyasal kozmopolitanizmin kavramsal olarak birbirinden ayrılabilir olması, onların yakın bir şekilde ilişkili olmalarına engel oluşturmaz. Brain Barry’e göre, kozmopolitanizmin etik ilkeleri, siyasal kozmopolitanizmin kurumları aracılığıyla gerçeklik kazanır. “Bir kişi kozmopolitanizmin ilkelerinin, en iyi kurumsal kozmopolitanizm aracılığıyla benimseneceğine inanmıyorsa, kendini ahlaki kozmopolitan olarak adlandırabilir.”23 Dolayısıyla siyasal kozmopolitanizmden, hatta

dünya devleti biçiminde bir siyasal kozmopolitanizmden söz edilmeden, kozmopolitan ilkelerin farkına varılması ve benimsenmesi pek mümkün değildir. Kozmopolitan ilkelerin evrensel yasalara dönüşmesi sürecinde, ahlaki ve siyasal kozmopolitanizmin ayrı düşünülmesi mantıklı olmayacaktır.24

Farklı yönlerden ele alındığında farklı görünümlere sahip olmasına karşın kozmopolitanizm, kişinin dünya vatandaşı olduğu, olabileceği veya olması gerektiği ifadesinde anlam bulan, sözcük kökeninde gizli olan temel önermesini korumaktadır. Kozmopolitanizm, bu sayede, insanlığın fiilen veya potansiyel olarak birliğini; mutlak bir evrenselliğin kaçınılmazlığını veya olanağını ifade etmektedir. Ayrıca bu evrensellik, dünyanın yalnızca belirli toplumlarının veya bölgelerinin değil, kürenin veya kozmos gibi daha geniş bir bütünün bir ifadesi olmalıdır. Tam da bu noktada kozmopolitanizmin karşı karşıya kaldığı temel zorluğu görebiliriz.Hannah Arendt’in de ifade ettiği gibi: “Hiç kimse kendi ülkesinin, devletinin vatandaşıyken dünyanın vatandaşı olamaz. Dünya ne bugün ne de geçmişte birinin doğrudan onun vatandaşı olabileceği, bir yapıya veya mekanizmaya sahip olmamıştır.”25

22 Villa, a.g.e., s. 74.

23 Brain Barry, “International Society from a Cosmopolitan Perspective”, David R. Mapel, Terry

Nardin (eds.), International Society: Diverse Ethical Perspectives, New Jersey: Princeton University Press, 1999, s. 145.

24 James Ingram, Radical Cosmopolics: The Ethics and Politics of Democratic Universalism, New

York: Columbia University Press, 2013, s. 142.

25 Hannah Arendt, “Karl Jaspers: Citizen of the World?”, Hannah Arendt (ed.), Men in Dark Times,

(23)

1.1.2. Siyasal Kozmopolitanizm ve Dünya Devleti

Bütün kozmopolitan görüşler, her insanın eşit değere sahip olduğunu ifade ederler. Bu eşitlik, ahlaki bir hak ve sorumluluk anlayışı içerir. Kozmopolitanizm, kişinin kendisini dünya vatandaşı olarak görmesi ve bu yönde hareket etmesidir. Dünya vatandaşı olarak hareket edebilmemiz için, değerleri siyasal alana taşımamız ve dolayısıyla ahlaki kozmopolitanizmden siyasal kozmopolitanizme doğru hareket etmemiz gerekir.26

Siyasal kozmopolitanizmin çıkış noktası siyasal düşüncedeki adalet ve eşitliğin modern siyasal toplumlarının sınırlarında sona erdiği varsayımına dayanır. Kozmopolitan bakış açısına göre bu hâlihazırda ciddi bir adaletsizliktir. Ulus devletin kendi içinde sahip olduğu adil, kapsayıcı ve demokratik pozisyonu; yabancılar söz konusu olduğunda ayrımcı, dışlayıcı ve çıkarcı bir görünüme dönüşebilir. Bu konu aynı zamanda milliyetçilik ve kozmopolitanizm tartışmasının da kaynağını oluşturur. Bu durumda her bireyin evrensel olarak eşit ahlaki değere sahip olmasının siyasal karşılığı nedir? Siyasal kozmopolitanizme göre bunun karşılığı, adalet ve eşitliğin ulus devletlerin sınırlarının ötesine geçmesidir. Kozmopolitanizmin etik ideallerinin gerçekleşebilmesi için siyasetin ulusal düzlemden evrensel düzleme doğru genişlemesi gerekir. Siyasal kozmopolitanizmin ve onun siyasal projesi olarak adlandırılan dünya devletinin yokluğunda ahlaki kozmopolitanizmin hedefleri tam olarak amacına ulaşamaz ve ilkeleri evrensel yasalara dönüştürülemez.27

Hiç kimsenin kendi ülkesinin, devletinin vatandaşıyken dünyanın vatandaşı olamayacağı görüşüne tekrar dönecek olursak, Arendt bu ifadeyi, ulus devletlerin egemenliğine ve bir dünya devletinin var olmayışına (veya ona göre imkânsızlığına) dayanarak kullanmıştır.28 Bu nedenle, gerçek anlamda bir dünya vatandaşlığından söz edebilmemiz için bir dünya devletine ihtiyaç duyarız.

26 Ingram, a.g.e., s. 104.

27 A.g.e., s. 105. 28 Arendt, a.g.e., s. 81.

(24)

1.2. Milliyetçilik ve Vatanseverlik

Milliyetçilik ve vatanseverlik kozmopolitanizmin ve dolayısıyla dünya devleti düşüncesinin önünde bir engel midir? Bu başlık altında bu soruya cevap aranacaktır. Bunu yapabilmek için öncelikle, milliyetçilik ve vatanseverlik ile kozmopolitanizm arasında geçen tartışmaya yer verilecektir. Sonrasında, vatanseverlik ve milliyetçiliğin kozmopolitanizm ile ilişkileri ayrı başlıklar altında incelenecektir.

Maurizio Viroli, milliyetçilik ve vatanseverliğin hem akademik yazınlarda hem de halk dilinde eş anlamlı olarak kullanıldığını ve bu nedenle birbirlerinden ayrılması gerektiğini ifade etmiştir.29 Bu ayrımı ortaya koymanın belki de en iyi yolu;

vatanseverliği psikolojik kaynaklı bir bağlılık, milliyetçiliği ise bir ideoloji olarak düşünmektir.30

Milliyetçilik ve Vatanseverliği 1990’larda kozmopolitan düşüncenin odağına yerleştiren gelişme, Martha Nussbaum’un Patriotism and Cosmopolitanism başlıklı makalesi, bu makaleye yöneltilen eleştiriler ve eleştirile verilen cevapların oluşturduğu tartışmadır.31 Makalede, Amerikan eğitim sisteminin milliyetçilik

uğruna dar görüşlü bir politikaya sahip olduğu ve bu yüzden de daha geniş bir dünya ve daha büyük bir toplum içinde yaşadığının farkında olan bireyler yetiştirme konusunda başarısız olduğu belirtilmiştir.32

Nussbaum’un savunduğu eğitim metodu öğrencilerin ufuklarını, yalnızca uzak mesafelerdeki insanlarla etkileşimlerini kavratmak değil aynı zamanda küresel adalet ve insan onuru kavramlarının sınırları olmadığını da göz önünde bulundurmayı içermektedir. Nussbaum öğrencilere onların dünyayı bütün insanlıkla paylaştıklarının

29 Maurizio Viroli, For Love of Country: An Essay on Patriotism and Nationalism, Oxford: Clarendon

Press, 1995, s. 1.

30 Brett Bowden, “Nationalism and Cosmopolitanism: Irreconcilable Differences or Possible

Bedfellows?”, National Identities¸ Vol. 5, No. 3, 2003, s. 238.

31 Martha C. Nussbaum, “Patriotism and Cosmopolitanism”, Joshua Cohen (ed.), For Love of Country?, Boston: Beacon Press, 1996, s. 3-20; Martha C. Nussbaum, “Reply”, Joshua Cohen

(ed.), For Love of Country?, Boston: Beacon Press, 1996, s. 131-144; Martha C. Nussbaum,

Frontiers of Justice: Disability, Nationality, Species Membership, Cambridge: Harvard University

Press, 2006.

(25)

ve onların Amerikan olmalarının herhangi bir öncelik veya ayrıcalığa sahip oldukları anlamına gelmediğinin öğretilmesi gerektiğini savunmuştur. Böyle bir eğitimin öğrencilere, başka kültürlerle kıyas yapma imkânına sahip olacakları için, kendi hayat standartları ve koşulları hakkında daha fazla bilgi sahibi olma şansı vereceğini söylemiştir. Bu sayede küresel yoksulluk ve çevrenin tahribatı gibi önemli sorunların farkına varılarak bunların uluslararası işbirliği ile çözülebileceğini, Amerikalıların sahip olduğu moral değerlerin dünyanın geri kalanında da geçerli olduğu veya olabileceğini (ya da olması gerektiğini) görme imkânı bulacaklardır. İnsan onuru, adalet ve insan haklarının küresel olarak algılanması gerektiğini öğreneceklerdir.33

Nussbaum’un düşüncesine karşı Richard Rorty Amerikalıların etnik, dinsel veya diğer yerel aidiyetler yerine ulusal kimliklerine göre kendilerini tanımladıklarını öne sürerek vatanseverliği ve milliyetçiliği savunmaktadır. Rorty, vatanseverliği pozitif bir duygu olarak değerlendirmiş. Bu duyguya sahip olanların din, etnik veya başka diğer yerel bağlılıklarından daha geniş ve daha kapsayıcı bir bütünlüğe sahip olduğuna vurgu yapmıştır. Milliyetçi ve vatansever duygu, Amerikan vatandaşlarının farklılıklarının altını çizmekten ziyade insanları ortak mensubiyet ve arzularda birleştirmektedir.34 Bu görüşlere karşı Nussbaum, bu geniş kapsamlı olduğu

varsayılan mensubiyetin son derece yerel olduğunu ve bütün insanlığın paylaştığı evrenselliği dışarda bıraktığını savunmaktadır. Milliyetçiliğin siyasal sonuçları, ne kadar kapsayıcı olduğu iddia edilirse edilsin, yine de mezhepsel/grupsal çıkarları içermektedir. Milliyetçiliğin veya vatanseverliğin bütün biçimlerine karşı Nussbaum şu ifadeleri kullanmıştır: “Yalnızca kozmopolitan bir duruş… bu türde ayrımları, sınırları aşacak kapasiteye sahiptir. Çünkü sadece bu pozisyon en temel bağlılığımızı ahlaken iyi olana vermemizi ister. Bu sayede, iyi olarak, tüm insanlara değer verebiliriz…”35

Benjamin Barber kozmopolitanizmin tamamen entelektüel bir kanaate dayanması ve sınırları daha belirgin (dar) bağlılıklara kıyasla duygulara (vicdana

33 Nussbaum, “Patriotism and Cosmopolitanism”, s. 3-4. 34 Hooft, a.g.e., s. 23.

(26)

veya kalbe) hitabının olmaması nedeniyle çok zayıf bir bağlılık biçimi olduğunu belirtmiştir. Kant’a gönderme yaparak, bu bağlılığın ‘saf akıl’ ile erişilen bir durum olduğunu ve vatan, ulus veya millet gibi sevgisel inanca bağlı bir çekim gücüne sahip olmadığını söylemiştir.36 Hobbes’un toplum sözleşmesine benzer bir şekilde

kozmopolitanizm, hak sahipleri olarak bireylerin diğer bireylerle, pragmatik olarak oluşturulmuş yurttaşlık ilişkisi kadar duygusal olmayan bir ilişki biçimine girmesi olarak tasarlanmıştır. Buna bağlı olarak da asıl ihtiyacımız olanın soyut evrensellik ve zayıf sözleşme ilişkileri karmaşası yerine, yerel toplumların sağlıklı demokrasi biçimleri ve yaşanılan yere duyulan yurtseverlik bağı olduğunu belirtmiştir.37

Nussbaum’a göre tüm ilişki çevreleri, eş zamanlı olarak, karmaşık ve birbirleriyle ilişkili bir hareket halinde gelişir. Ancak en dıştaki çember kesinlikle en son oluşan değildir. “Çocuklar millet düşüncesiyle tanışmadan çok daha önce açlık ve yalnızlığı öğrenirler. Vatanseverlikle karşılaşmadan çok önce, muhtemelen ölümle karşılaşırlar. İdeolojilerin karmaşasından çok önce, insanlık hakkında bir şeyler bilirler.”38

Nussbaum’u eleştirenler, çocuğun eğitiminde kozmopolitan bağlılıkların, milliyetçilik ve vatanseverliğe kıyasla en azından duygu düzeyinde imkânsız olduğunu belirtmişlerdir. Milliyetçiliğin veya vatanseverliğin kozmopolitanizme göre daha gerçekçi ve elle tutulur bir bağlılık duygusu olduğunu ve bu nedenle de kozmopolitanizmin zayıf ve hayalci bir bağlılık biçimi olduğunu öne sürmüşlerdir. Nussbaum’a göre, bir kişinin insanlığı sevebilmesinin önünde, öncelikle milletini sevmesi gerekir gibi bir öncül yoktur. Birey insanlığı sevmeyi ailesini, toplumunu ve ülkesini sevmeyi öğrendiği aynı zamanda ve biçimde öğrenebilir. Başka birinin ailesine, arkadaşlarına veya toplumuna sevgi duyması aslında bütün insanlığa duyduğu sevgiye bir örnektir. Eğer bir kişi kendi ailesi veya toplumu dışında kalan başka bir kişinin ahlaki açıdan daha az saygıya değer olduğunu düşünüyorsa, bunun

36 Benjamin Barber, “Constitutional Faith”, Joshua Cohen (ed.), For Love of Country?, Boston:

Beacon Press, 1996, s. 31.

37 A.g.e., s. 32.

(27)

nedeni kasıtlı bir biçimde kendi çevresinin ötesinde kalanı dışarda bırakıcı politikalar ve bu şekilde düşünmeleri amacıyla verilen milliyetçi eğitimdir.39

1.2.1. Vatanseverlik ve Kozmopolitanizm İlişkisi

Stephen Nathanson’a göre vatanseverlik şu özellikleri içinde bulunduran bir davranış biçimidir: Birinin kendi ülkesine duyduğu özel sevgi, ülke ile kişisel özdeşleşme hissi, kimlik bağı, ülkenin iyi durumda olması için sahip olunan özel endişe, ülkenin yararı ve çıkarı için fedakârlık göstermeye istekli olmak.40

Vatanseverlik ve kozmopolitanizm ilişkisinde birbirine zıt iki düşünceye ulaşılabilir. Birinci düşünceden, daha önce de belirtildiği gibi, kozmopolitanizmin vatanseverliğe kıyasla daha zayıf bir bağlılık biçimi oluşturacağı çıkarılabilir. İkincisi ise, vatanseverliğin kozmopolitanizme bir engel oluşturmadığı tersine onu tetikleyici bir unsur olduğu ve olabileceği düşüncesidir.

Price’a göre insan, doğası gereği kendisine yakınlık derecesine ve kendisinin başkalarına faydalı olma gücüne bağlı olarak, bütün insanlık içinde bazılarına diğerlerinden daha fazla ilgi gösterip değer verir. İnsanın ilgi ve endişesi önce kendisinden başlar. Herkes önce kendi başının çaresine bakmaya odaklanır. Kişinin kendisinden sonra ailesi, arkadaşları, yakın çevresi ve ülkesi gelir. Bu bakımdan insanlığın bütününün faydası için çok az şey yapabilir. Fakat insanlığın faydasına ve genel iyiliğine kıyasla dar çevresine gösterdiği ilgi ikincil öneme sahiptir. İnsan doğasındaki en soylu ilke, ayrım gözetmeksizin bütün insanları kapsayacak biçimde genel adaleti ve iyi niyeti gözetmektir.41 Her ne kadar öncelikli endişemiz kendimize ve daha sonra bağlantılı olduğumuz yakın çevremizin çıkarına yönelik olsa da, yakın çevrenin çıkarı ile daha geniş bir çevrenin çıkarlarının ilişkili olduğu unutulmamalıdır. Bu doğrultuda ülkemizin çıkarını düşünürken görüşlerimizi onun ötesine taşımamız gerekir. Ülkemizi tutkuyla ve gayretle sevebiliriz, bunda herhangi

39 Nussbaum, “Patriotism and Cosmopolitanism”, s. 11-12.

40 Stephen Nathanson, Patriotism, Morality and Peace, Lanham: Rowman and Littlefield Publishers,

1993, s. 34-35.

41 Richard Price, “A Discourse on the Love of Our Country”, D. O. Thomas (ed.), Political Writings,

(28)

bir sakınca yoktur. Ancak yalnızca ülkemizi sevmemiz gerektiği gibi bir sınırlama içine düşmemiz anlamsızdır. Elbette, farklı durumlarımız ve kabiliyetlerimiz ne olursa olsun hepimiz içinde doğduğumuz ve yaşadığımız ülkenin iyiliğini isteriz. Ama aynı zamanda kendimizi dünya vatandaşı olarak da görebiliriz ve diğer ülkelerin haklarını adil bir biçimde gözetebiliriz.42 Bu düşünceyi destekler biçimde Nussbaum şu ifadeleri kullanmıştır:

“İnsanları ahlaki açıdan eşit saymak milliyeti, etnisiteyi, sınıfı, ırkı ve cinsiyeti ‘ahlaken konu dışı’ - eşitlikle bağlantısız kabul etmektir. Elbette bu unsurlar tartışmalarımıza birçok bağlamda girerler. Fakat şans eseri Sri Lankalı, Yahudi veya kadın olarak doğmamız… doğumun rastlantısından başka bir şey değildir. Bu ahlaki değerin belirleyicisi değildir ve olmamalıdır.”43

John Stuart Mill, Tocqueville’in görüşlerini takip ederek iki çeşit vatanseverlik olduğunu öne sürmüştür. Birincisi; anlamını çocuksu, karşılıksız, çıkarsız, tarifsiz ve neredeyse içgüdüsel bir ülke sevgisinde bulan kişinin doğduğu yere olan kalpten bağlılığıdır. İkincisi ise ilkinden daha akılcı olan, daha az tutkulu ama belki de daha faydalı ve tutarlı bir vatanseverlik biçimidir. Birincisi görece ilkel bir duygudur. İkincisi ise öğretimin bir sonucudur; siyasal hakların kullanılması ile büyür ve gelişir. Kişisel çıkar ile birlikte tanımlanarak son halini alır.44 Birey, ülkenin

iyiliğinin kendi iyiliğinin üzerinde tutulmasının etkisinin farkındadır. Ülkesinin iyiliği için kendi payına düşeni yapmayı hukukun imkân tanıdığını da bilir ve hem kendine fayda sağladığı için hem de ülkenin iyiliği yolunda kendi çabalarının karşılığını almak için ülkesinin refahını gözetir.45

Vatanseverlik ile kozmopolitanizm arasındaki ilişki üzerindeki tartışmalarda bireyin en üst düzey mensubiyetinin hangi gruba bağlı olacağı varsayımı önemlidir. Mill, en yüksek bağlılık düzeyinin neresi olacağı hususunda kozmopolitan bir bakış

42 A.g.e., s. 181.

43 Nussbaum, “Reply”, s. 133.

44 Georgios Varouxakis, Mill on Nationality, New York: Routledge, 2002, s. 112.

45 A.g.e. s. 112; John Stuart Mill, “De Tocqueville on Democracy in America”, J. M. Robson, (ed.), Essays on Politics and Society by John Stuart Mill, Toronto: University of Toronto Press, 1977, s.

(29)

açısına sahiptir. Mill’in vatanseverlik anlayışı kozmopolitan bir bağlılık düzeyine hizmet etmek amacıyla oluşturmuştur.46 Onun görüşlerinden destek alarak vatanseverliğin yalnızca ulusal düzeyde değil, aynı zamanda küresel düzeyde de mümkün olduğunu öne sürebiliriz. Diğer bir deyişle, vatanseverliğin etki ve hareket alanı ulus devlet ile sınırlı bir duygu olarak varsayılması yapay bir düşüncedir.

Mill’e göre insanlar arasında yalnızca üstün veya seçkin sayılanlarının kalp veya akıl aracılığıyla dünya üzerindeki bütün insanlara dair duygu ve düşüncelere sahip olabileceği varsayımı yanlıştır. Mill, insanların vatanseverlikten ilham alarak, yalnızca kendilerini düşünmeyerek oluşturdukları fedakârlık ve bağlılık derecesini, vatan sevgisini, insanlığın kapasitesinin bir kanıtı olarak göstermiştir. Yaşadığı ve doğduğu ülkeyi kendi çıkarlarıyla birleştirerek sevmek ve onun refahını gözetmek yalnızca seçkinlere ait bir duygu değildir. Dolayısıyla ülkesel düzeydeki duygusal bağlılık küresel düzeyde bir bağlılığa engel değildir. Eğer ortada bir engel varsa o da vatanseverliğin ‘belirlenmiş’ sınırları ile ilgili bir meseledir. Mill, insanların uygun biçimde eğitilip yönlendirildiğinde, önyargısız ve karşılıksız bir şekilde bu duygusal bağlılığı bütün insanlığın iyiliği için genişletebileceğini öne sürmektedir.47

Bir duygunun, ülke sevgisinin, ne kadar tutkulu olduğunu değerlendirdiğimizde, eğitim politikalarının etkisini de göz önünde bulundurarak, daha büyük bir ülkenin, dünyanın, sevgisinin imkânsız olduğuna hükmedemeyiz. Belki her ikisinin de yüceltilmiş bir duygu ve sorumluluk ilkesi kaynağı olarak benzer bir güce doğru beslenebileceği söylenebilir.48 Mill’in bu düşüncesi Nussbaum

tartışmasındaki eğitim meselesi ile bağlantılıdır. Nussbaum’un vatanseverlik eğitimi üzerine yorumu Mill’in görüşünü destekler niteliktedir. Her ikisinde de vatanseverlik, kozmopolitanizmin doğrudan karşısında yer alan bir bağlılık değildir. Mill’in düşüncesinde bundan da öte vatanseverlik, kozmopolitan bir bağlılığın ön

46 Varouxakis, a.g.e. s. 114.

47 John Stuart Mill, Three Essays on Religion, New York: Henry Holt and Company, 1874, s.

106-107.

(30)

koşuludur. Dolayısıyla vatanseverlik, kozmopolitan bir aidiyetin ve bağlılığın önünde bir engel olarak görülmemelidir.

1.2.2. Milliyetçilik

1990’lı yıllardan itibaren kozmopolitanizmin yükselişinin yanında etnik ve ekonomik milliyetçiliğin yeniden güç kazanması da dikkat çekicidir. Kozmopolitan ve milliyetçi görüşler yan yana getirildiğinde, en ılımlı yaklaşımlarında bile aralarındaki uyumsuzluk görülebilir düzeydedir. Vatanseverlik ve kozmopolitanizm ilişkisinde ikisini birbiriyle uyumlu olduğunu ve hatta ikisinin birlikteliğini gerekli bulan yazarlar dahi, milliyetçilik söz konusu olduğunda böyle bir ilişkiyi doğrudan tespit etmekte zorlanmışlardır. Çoğu yazar, milliyetçiliği kozmopolitan bir idealin önündeki engel olarak görmüştür. Ulrich Beck’e göre milliyetçilik, kozmopolitan toplumların en büyük düşmanlarından birisidir.49 Bennedict Anderson hiçbir ulusun

kendisini, insanlığın tümüyle örtüşür biçimde hayal etmeyeceğini söyleyerek milliyetçilik ile kozmopolitanizm arasındaki mesafeye işaret etmiştir.50

Bir ulusun ortak bir amaç, kültür veya soy tarafından birleştirilen ‘hayali bir topluluk’ olarak kabul edilmesi milliyetçiliğin kaynağını oluşturur.51 Hooft’a göre

milliyetçilik, Avrupa’da öne çıktığı on dokuzuncu yüzyıl boyunca devletlerin yöneticileri tarafından, diğer ulus devletlere karşı düşmanlığı, nefreti körüklemek, insanları orduya ve savaşlara katılmaya motive etmek amacıyla kullanılmıştır. Bir ideoloji olarak, yönetici sınıfların sömürgecilik faaliyetlerinde ve diğer devletlerle yürüttükleri zenginlik yarışında çıkarlarına hizmet etmiştir. Ayrıca sosyoekonomik güvensizliği ve sosyal adalet arayışlarını yabancı güçlerin nefretine yönlendirme amacıyla da kullanılmıştır.52

49 Ulrich Beck, “The Cosmopolitan Society and Its Enemies”, Theory, Culture and Society, Vol. 19.

No. 1-2, 2002, s. 18.

50 Bennedict Anderson, Hayali Cemaatler: Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayılması, İstanbul: Metis

Yayınları, 2011, s. 21.

51 A.g.e., s. 19-20. 52 Hooft, a.g.e., s. 38.

(31)

Ulus inşası süreçleri, on dokuzuncu yüzyıl Avrupası’nda ve genel olarak sömürgecilik sonrası dünyasında; insanları ortak çıkarlardan ve karşılıklı görevlerden daha fazlasına dayanan bağlarla ulus devlete bağlama girişiminde bulunmuştur. Milliyetçilikte vatanseverlikteki sevginin ötesine geçen şey; ulusa bağlılık ve sadakattir.53

Milliyetçilik, bir kişinin kimliğini biçimlendiren toplumu ile ulus devletin uyuşması sonucunda hissedilen durum olarak ifade edilebilir. Bir milliyetçi için, birinin ulus devleti ile arasındaki bağı tercihe dayalı ya da sadece pragmatik bir ilişki değil aynı zamanda yoğun bir duygudur. Kimliğin ayrılmaz bir parçası olarak hissedilen bir duygudur. Milliyetçi; etnik, dilsel, dinsel veya kültürel topluluğu için hissettiği bağları vatandaşı olduğu ulus devlete aktarır. Kozmopolitanlar ise bu tür bir bağlılık veya sadakate şüpheyle yaklaşır ve onları uzak durulması gereken milliyetçilik biçimleri olarak görür. Kişinin kimliğini oluşturan toplumuna sadakati geçerli ve anlaşılır bir aidiyet biçimidir. Ancak kozmopolitanın gözünde milliyetçilik tehlikeli bir ideolojidir.54

Nathanson ‘vatanseverliğin aşırı biçimlerinin’ özelliklerini şu şekilde tanımlamıştır: “Bir ülkenin üstünlüğüne yönelik inanç, diğer ülkeler üzerinde hâkimiyet kurma arzusu, kişinin kendi ülkesi için hissettiği özel endişe, ülkenin hedeflerine ulaşması için her yolun mubah görülmesi ve bir ülkenin askeri politikalarının otomatik olarak desteklenmesi.”55 Hooft’un tanımladığı milliyetçiliğin

bu özelliklere sahip olduğun söyleyebiliriz. Bu durumda milliyetçilik ile vatanseverlik arasındaki farklardan biri ulus devlet olmakla kalmaz aynı zamanda, fanatizm düzeyinde irrasyonel bir bağlılık inancı da olmaktadır. Ülkeye duyulan

53 Kwame Anthony Appiah, “Cosmopolitan Patriots”, Joshua Cohen (ed.), For Love of Country?,

Boston: Beacon Press, 1996, s. 27.

54 Appiah, yerel bağlılık ve aidiyet biçimlerini kabul ederken milliyetçiliğe karşı çıkmaktadır. Kwame

Anthony Appiah, The Ethics of Identity, Rooted Cosmopolitanism, Princeton: Princeton University Press. 2005, s. 6.

(32)

sevgi veya birinin kendi çıkarlarını ülkenin çıkarlarıyla aynı düşünmesi, bu tür bir milliyetçilik biçimini alırsa bu durum ahlaki açıdan değerli bir duruş olmayacaktır.56

Nathanson’a göre vatanseverliğin aşırı biçimleri veya milliyetçilik olarak yukarıda ifade edilen beş davranış biçimi irrasyoneldir. Öncelikle, herkes kendi devletinin en iyisi olduğuna inanıyorsa, böyle düşünenlerin çok büyük bir çoğunluğu yanlış olmak zorundadır, çünkü mantıken bir tanesi en iyisi olabilir. Bir ülkenin diğerleri üzerinde hâkimiyet kurma arzusu kralları ve yöneticileri yüzyıllar boyunca birbirleriyle savaşmaya iten şan, itibar ve unvan arzusuyla aynıdır. Bu biçimdeki üstünlük kurma mücadeleleri kaçınılmaz olarak çatışmaya ve savaşa yol açmaktadır. Başkalarının daha kötü bir konuma gelmesi, dışlanması ya da tamamen görmezden gelinmesi pahasına bir kişinin ülkesi ile ilgilenmesi basitçe bencilliktir.57 Nasıl ki

başkalarının sömürülmesinde bir yanlış görmeyerek veya başkalarına ne olacağı umursanmadan desteklenen bir bencillik ahlaken kötü bir şey ise, aynı yönde yürütülen bir ulusal çıkar da etik olarak haksız olacaktır. Bir devletin hedeflerine ulaşması için her yolu mubah gören bir kişi; devletinin gücünü ve çıkarını korumak adına kişi haklarını, uluslararası hukuku ve ahlaki normları da çiğnemeye hazır olacaktır.58

Milliyetçilik ile militarizm arasında yaygın olarak kurulan bağlantı, genellikle bir devletin askeri politikalarının sorgulanmadan, otomatik olarak onaylanmasında görülebilir. Böyle bir durumda “bir savaş ne kadar haksız gerekçelerle yapılırsa yapılsın, bunu sorgulayan herkes sadakatsiz veya hain sayılır.”59 Eğer milliyetçilik

vatanseverliğin aşırı bir biçimi ve makul bir incelemeye tabi tutulamayacak bir duygu ise bu irrasyonel anlayıştan kozmopolitanizm uğruna nasıl kaçınılacağını söylemek oldukça zordur.

Milliyetçilik ulusal çıkarların küresel sorumluluklar karşısında öncelikli kabul edilmesine kolaylıkla yol açabilir. Kozmopolitanizmle uyumlu olacak türde bir

56 Hooft, a.g.e., s. 38.

57 Nathanson, a.g.e., s. 39. 58 A.g.e., s. 39.

(33)

vatanseverlik ise; kişinin siyasal topluluğunu gözü kapalı bağlandığı bir nesne olarak algılamasından ziyade, bu topluluğa pragmatik ve araçsal bir gözle bakmasıyla mümkün olabilir. Vatanseverlik, yerel bir sadakat ile sınırlı kalmayarak, küresel sorumlulukları da kapsayacak şekilde insan haklarına ve sosyal adalete de siyasal bir bağlılık getirirse kozmopolitanizm ile arasında kayda değer bir uyumsuzluk olmayacaktır.

1.3. Dünya Devleti, Hükümeti ve Federasyonu

Dünya devletini tanımlayabilmek için öncelikle modern anlamdaki devletin belirli özelliklerinden bahsedilmesi gereklidir. Bu doğrultuda devletin ne olduğu sorusuna verilecek cevaplar yapacağımız dünya devleti tanımlaması için kaynak oluşturacaktır.

1.3.1. Devlet Nedir?

Devlet bir soyutlamadır. Devlet siyasal otoritenin soyutlanmış bir ifadesidir. Modern devletin doğuş hikâyesi hükümdarlığın kişiselliğinden bir siyasal otorite kavramsallaşmasına “hem yönetilenin hem de yöneticinin üzerinde yer alan sürekli bir kamusal güce” kademe kademe dönüşümünü anlatır.60 Yönetim biçimleri karmaşıklaştıkça, kral veya hükümdar yerine bürokrasi dediğimiz giderek profesyonelleşmiş bir yapının devletin işleyişini devraldığını görebiliriz. Kral ve krallığın kavramsal olarak birbirinden ayrılması sonucunda, krallık kralın mülkü yerine kendi mülkiyetini elinde bulunduran bir tüzel kişi olarak anlaşılmaya başlamıştır.61 Bu tüzel varlığın kurucu üyeleri de sadece bürokrasinin bir üyesi

olmakla kalmayıp zamanla bu varlığa kalıcı olarak tabi olmuşlardır. Hobbes’un

Leviathan adlı eserinin ilk baskısının kapağında yer alan, birbirleriyle bütünleştikçe

bulanıklaşan binlerce bireyden oluşan ve göğe kadar yükselip yeryüzüne tepeden bakan hükümdar (egemen) tasviri bu soyutlamayı anlamak bakımından belki de en

60 Andrew Vincent, Theories of the State, Oxford: Blackwell, 1987 s. 19.

61 Martin van Creveld, The Rise and Decline of the State, Cambridge: Cambridge University Press,

(34)

güzel örnektir. Çünkü devletin özünde soyut bir düşünce olarak ortaya çıkışında zihinlerde nasıl canlandığı önemlidir.62

Devlet sınırları belli olan bir hâkimiyet alanına sahiptir. Devlet ondan önceki siyasal sistemlerin aksine net bir biçimde tanımlanmış bir alana sahiptir. Devletin modern öncesi imparatorluklardaki muğlak sınırlara kıyasla kesin sınırları vardır. Devlet bu sınırları ve dolayısıyla paranın, malların ve insanların dolaşımını kontrol etme hakkını elinde bulundurur.63

Devlet egemendir. Bu ifade devleti tanımlarken başvurulan en basit tabirdir. Egemenliğin anlamı bir toprak parçası üzerindeki en üstün ve tek otorite olmaktır. Bu tanımdan genellikle egemenliğin iki kavramsal sonucuna ulaşılır: İç ve dış egemenlik. İç egemenliğin karşılığı, bu toprak parçası üzerinde devletin egemenliğine meydan okuyacak başka bir otoritenin bulunmamasıdır. Ancak en basit biçimiyle devletin içeride egemen olduğunu söylemek iç ve dış egemenlik ayrımını tespit etmemizi zorlaştırır. Eğer devlet, bir siyasal topluluktan ve onun siyasal sisteminin birleşiminden oluşuyorsa ve içerde egemense, bu durumda kendi alanından başka hiçbir şeye egemen olmadığı sonucuna ulaşılabilir. Ama bu yalnızca siyasal bağımsızlığının bir ifadesidir ve bu şekilde dile getirildiğinde dış egemenlikten ayırt edilmesi zorlaşır. İç egemenliğin anlamını kavramak için devletin hangi unsurlarının diğerleri üzerinde egemenliğe sahip olduğunu görmemiz gereklidir.64

Hobbes’a göre egemen olan; belirli bir kişi, hükümet ya da bir bütün olarak devletten ziyade hükümetin veya monarkın sahip olduğu ‘makamdır’. Egemenin bu makamı devletin insan topluluğu üzerinde egemendir. Hobbes birden fazla makama egemenliğin bölünmesi düşüncesine karşı çıkarken, günümüzde egemenliği yasama, yürütme ve yargı ‘makamlarının’ bir birleşimi olarak anlayabiliriz. Bütünleştirici bir

62 Justin Champion, “Decoding the Leviathan: Doing the History of Ideas through Images,

1651-1714”, Michael Hunter (ed.), Printed Images in Eearly Modern Britain: Essays in Interpretation, London: Ashgate, 2010, s. 260-261.

63 Anderson, a.g.e., s. 21.

64 A.g.e., s. 21-22; Gencay Şaylan, Değişim, Küreselleşme ve Devletin Yeni İşlevi, Ankara: İmge

Referanslar

Benzer Belgeler

Göç ettikleri bölgelerde bulunan Cermen kabilelerinin (Ostrogotlar, Vizigotlar, Vandallar, Anglesler, Saksonlar vb) bu kitlesel göç karşısında bölgelerinde.. tutunamayarak

yüzyıla gelindiğinde ise tüm Avrupa’da ticaret merkezleri olarak işlev gören yeni kentler ortaya çıkmaya başladı. Bu dönemde özellikle İtalya’da yoğunlaşan

yetkisini elinde bulundurması, Haçlı seferleri düzenlemesi gibi olgular Kilise’nin siyasi güç ve otoritesini gösterir.. Ayrıca, Kilise’nin elinde geniş

çalışan İsmail Gökçe ve öğrencileri, toplum tarafından dışlanan ve görmezlikten gelinen zihinsel ve fiziksel engelli bireyler ile birlikte bir sergi

Romalılar, Keltleri mağlup ettikten sonra Tuna dirseğine, yani Kuzey Macaristan’a kadar ilerleyerek imparatorluğun doğu sınırlarını genişletmiştir.. Fetihleri

Kuzey Kutbu Deniz Buzu Grönland Buz Tabakası Kolombiya Buzulu Glacier National Park Antarktika Deniz Buzu Pine Adası Buzulu Larsen B Buz Tabakası Tasman Buzulu Meren, Carstenz ve

Papua Yeni Gine – Biyoçeşitlilik açısından dünyanın ilk onu içine giren Papua Yeni Gine’deki tropik ormanlar yeni bir rapora göre kimsenin fark etmediği bir hızla yok

1) Open or suppressed inflation: If inflation is open, the market economy basically continuos to function as a process in which prices are set. Any excess demand leads to an