TÜRKİYE
TÜRKÇESiNDE KİŞİ
ADLARlNDAKi SESBİLİMSEL
.
DEGİŞMELERDEDiL DIŞI
ETKEN OLARAK "DİN"
Doç. Dr. Muna YÜCEOL ÖZEZEN
Çukurova Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
mozezen @cu
.
edu.tr
ÖZET: Bu
çalışmada,Türkiye Türkçesinde dil
dışı bir etken olarak dinin,
dinsel bir
içeriği,dinsel bir göndermesi olan
kişi adlarının ses bilgisi üzerindeki etkisi üzerinde durulacaktır.Ancak
çalışma doğrudan doğruya bir adbilirni (onomastics) çalışması değildir. Başkabir
deyişle,bu
çalışmada kişi adlarının kaynağı,köken bilgisel
çözümlemeleri üzerinde durulmayacak
,
yalnızca birden çok sesbilgisel görünüme sahipdinsel içerikli adlardaki bu
çokbiçimiiliğin nedenleri değerlendirilecek, böylelikle dininsesbilimsel bir etken olarak dilsel değişmelerdeki yeri tartışılacaktır.
Anahtar Sözcükler:
Türkiye Türkçesi
,
adbilim
,
özeladbilim
,
sesbilimsel
değişme,din
ABSTRACT:
This paper will dwell upon the effect of religion as a meta-language
factor on person names that are related to religion in Turkey Turkish. But this study
·
isn't a directly onomastic study. In other words, this paper will not scrutinize the origin
of person names and their etymological analysis, but the reasons of polymorphism in
person names that are related to religion will be evaluated and in this way the place of
religion as a phonological factor will be discussed.
Key Words:
Turkish
,
onomasiology, onomastics, phonological change, religion
Diller hangi yönleriyle ve
nasıl değişir,sorusunun
yanıtıbildiktir: Diller ya iç
yapılan (kategorileri ve bu kategorilerin dile getirilişiyani grameri) ya da
dış yapılan(söz
varlığı) bakırnlarından değişir; diller ya dil içi etkenlerle ya da dil dışı etkenlerle değişir. Dil içi etkenler, o dilin sesbilgisel özellikleri ile ilgilidir:
ünlüler
,
ünsüzler, ses
uyurnlan, hece yapısı vb
.
Dil dışı etkenler ise çok daha geniş bir alanda çok daha çeşitli
bir görünüm sunar: toplumsal ve kültürel olaylar,
diğer toplumlarla ve dolayısıyla diğerdillerle olan
ilişkiler, yaşam biçimleri,
düşünce sistemleri ve bu bağlamda din.
Bu
çalışmada, Türkiye Türkçesindeki bazı kullanımlar temelinde,
dil
dışıbir etken olarak
dinin, dilin dış yapısına
etkisi üzerinde durulacaktır.
Nelerin
"değişmez, dönüşmez, etkilenmez ezeli ve ebedi bir öz"
taşıdığı, başka bir deyişlenelerin
"
mutlak
"
olduğu,klasik felsefeden bugüne
tartılşıladursun ı,üç büyük
ı"Filozoflar,
varlığın arkasında, gerisinde daima bir şey ararnışlardır;ve buna da
sırf 'varolan'ı tanımlamakiçin
başvurmuşlardır. ÖrneğinAristotales için, bu son-tem
e
l
,
substan
z
ve formdur; d
y
namis
ve
energia'dır;Platon
'
da bu
s
on
şey,yani
varlığıngerisindeki bu son
şey,aeion'dur. (
...
)
Kant'ta bu
temel-varlık,Ding an sich
(kendi
başına şey)'dir.Berkeley için bu son
şey, mind'dır;Hegel'de bu son
şey,mutlak
dinde "mutlak
doğru","mutlak
gerçek",
"mutlak
varlık" sorulannın yanıtı tartışmasızolarak verilmiştir: Tek mutlak
doğru, tek mutlak gerçek ve tek mutlak varlık Tanrı'dır.Tann
kuşkugötürmez bir
içeriğesahip
olduğugibi, bundan dolaylamayla,
Tanrıçevresindeki ikincil inançlar, uygulamalar ve
kişiler de (ibadet biçimleri, günlük yaşarnıdüzenleyici kimi uygulamalar, peygamberler vb.) mutlak bir görünüm
almıştır.Bu
düşünseldurumun dilbilgisini ilgilendiren yönü, dinsel metinterin dilinin de mutlak
olduğuyla ilgili kabullerdir. Buna göre, kutsal metinterin ilk ve değişmez biçimleri enmutlak grameri
verdiğigibi, en
doğruibadet de ancak bu gramerle
yapılır.2Bu gramer
neredeyse
dokunulmazdır ve bu gramerdeki olası değişimler"bozulma"
olarak kabul
edilir.
İslamiyetçerçevesinden söylemek gerekirse, en
"doğru",en
"fasih"
Arapça
gramer,
Kur'an'ındilinin grameridir. Bu
düşünceyle,giderek
Arapçanında
İslamiyet'int
.
ek dili
olduğu düşüncesini paylaşanlarbile
vardır.Öte yandan, dindeki mutlakiyet
kavramına karşıtolarak dilbilgisinde mutlakiyet veya mükemmeliyet
olmadığıgibi
"halis" dil
arayışlan da araştırınacıyıancak
değişmiş ve evrilrnişen eski ilk biçime
götürür. Buna göre, dil sürekli bir
değişimiçindedir ve
değişmeyen diller ya ölür-Dünya dil tarihi ölü diller tarihidir, demek çok da
yanlış olmayacaktır.-ya da statik
hatta arkayik bir görünüm kazanarak ancak sınırlı alanlarda kullaiulır.
Ancak din, dilin
dış yapı değişimlerindeöylesine bir dil
dışıetkendir ki, dil içi
etkenierin bütün
zorlamasına rağmen, dinsel sözcükler bilinen en eski ilk biçimleriyle "aynılık"lannıkoruyabilirler. Çünkü dinsel
bağlarnlarda,yukanda sözü edilen
mutlakiyet olgusunun uzak bir etkisi olarak dondurma,
kalıplaştırmahatta bir
çeşitetiketierne
ve markalama sözkonusudur
(Kavramınifedesi için elbette daha uygun
terimler önerilebilir.). Böylelikle, kutsal
sayılanın gülünç bir hal alması veya anlamkaymalan
önlenmişolur
(Özakıncı,2001: 100-108), Arapçada seecad
"her
türlü
halı,Geist'tir.
Schopenhaur için bu
son
şey, isteme(irade)'dir.
E. Husserel için bu son şey,
'saf
ben
'dir."
(Mengüşoğlu,2000: 115). T.
Mengüşoğlu,günümüzdeki ontoloji
yaklaşımlannın varolanınkendisini yani reel varlığı
esas
aldığını, bunun gerisinde artık başkabir en son şey, asıl
mutlak
varlık aranmadığını, böylelikle günümüzde ontolojinin artık metafizik bir yük taşımadığını belirtmektedir (age.:115).
2
Bu noktada, bir dergahta dinsel
sohbetlere ve
dinsel
ibadetlere
katılanbir Çukurova
Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve
Edebiyatı öğrencisinin, Osmanlıcadersindeki
açıklamasıdikkat
çekicidir.
Öğrenci,kendisine
"vallah"
sözünün ancak
"vallahi" biçiminde
söylenirse
amacına ulaşacağının öğretildiğini belirtmiştir. Bilindiğigibi
"fasih"
Arapçada sözcük sonu harekelerine yani
"i 'rab"
konusuna son derece önem
verilir ve Arapçada harf-i cerlerden
(çekim
edatlanndan)
ve
yernin edatlanndan sonra
gelen isimterin sonu
mecrı1r(kesreli) olur. Ancak bu
kural,
aynı zamanda konuşmadilinde en çok ihmal edilen kurallardan biridir.
C. Özakıncı, insanıngücünün
sınırsızlığına inandığı Tanrı'ya yakarmasının,ondan
yardımbeklemesinin
doğal olduğunu,ancak
Tanrı'ya yalnızcaArapça sözcüklerle
seslenirse
ondan
yardım geleceğine inanmasının doğal olmadığınıbelirtmektedir
(Özakıncı,2001:
117-118)
.
Ona göre, Kur'an'da Arap dilinin kutsal
olduğu düşüncesiyer
almamaktadır.Nitekim
,
Tanrı'nın elçilerininiçinde
yaşadıklantoplurnlara o
topluınianndilleriyle bildirimlerde
bulunmalan da
Arapçanın kutsallaştınlmaması gerektiğininbir
kanıtıdır(age
.:
kilim
vb."
demekken
Türkiye Türkçesinde
seccade yalnız "namaz
kılarken kullanılan,üzerinde
secdeye
varılannesne"
demektir.
Arapçada
rükü'genel olarak
"eğilme"demekken Türkiye
Türkçesinde
rüku yalnız "namazınbir bölümü olarak
eğilme,namazda
eğilinenbölüm"
demektir.
Arapçada
'timal"her
türlü
iş,hareket" demekken
(ÖrneğinArapçada
"resim yapma!('
için
rlismmastart
kullanıldığıgibi,
'amali'r-rlismde
kullanılabilir.)Türkçede
amelneredeyse
yalnızca "Tanrının karşısındabir kul olarak
insanın yapıpettikleri"
anlamında kullanılır.Öte yandan, Eski Anadolu Türkçesinde
eski
yazım özelliğini (Uygur yazım özelliği)uzun
yıllarkoruyan
tengri (>
*tenri>
tanrı> tanrı) sözcüğününbu özelliğini korumasında, sözcüğün artık
unutulan
"gök,
gök
kubbe"
anlamı değil,sonradan
kazandığıve
İslamiyet'le pekişen "yaratıcıgüç:
Tanrı,Allah"
anlamınınetkili olduğu düşünülebilir.
Allah sözcüğününArap harfleriyle en eski
yazımlanndatercih
edilen
"uzun
elif, ondan
kısabir
lam
ve
birinci lamdan
daha
kısaikinci lam" düzeninin neredeyse
kalıp bir hal almasında dabenzer bir tutumun etkisi
tartışılabilir.Bu örneklerden
anlaşıldığıüzere
din, dilsel
dinarnizınİbelli ölçülerde
donduran veya bu dinamikleri
yönlendiren, hatta
zaten
statik
bir görünümdeki
yazımıbir
fenomene
dönüştürenbir özelliğe sahiptir.
3Oysa
örneğin Allah'ın zatıgerçek (reel,
fenomene!) veya mutlak
(ideal)
bir
varlık olarak kabuledilebilmesine
rağmen,onun
adımutlak
(ideal)
bir
varlık değildir.
Çünkü
adlar
dilin
kategorileridir ve
dil
değişir
4, bir
oluşiçinde var olur,
zaman ve mekandan
bağımsız değildir,ölebilir, yeniden
canlandırılabilirvb.
Öte
yandan
varlıklarla onlarıngöstergeleri yani
adları arasındabir
bağyoktur. Çünkü bir
varlığın adı, o varlığınona
yapışıkgerçek bir
görünüşü değildir;mutlakiyet
taşımadığıgibi
"gerçek
bir
fenomen" de olamaz.
(Eğeröyle
olsaydıTürkçedeki
Yakup,Arapçadaki
Yiikübsözcüklerinin veya
diğer bazıdillerdeki
Jakop,Jakov, Jakofvb.
biçimlerinin
aynı kişiyiyani
Hz. Yakup
'u
veya daha
çarpıcıbir örnek
olarak
Arapça'daki
'İsaile
İngilizcedeki Christveya
Jesus'unHz.
İsa'yı gösterınemesigerekirdi.) Buna
rağmen,öyle
görün
üyor ki toplumsal
yaşamdadinsel ontolojiler,
zaman
zaman
dilsel
ontolojilere dönüşebilmektedir.
Bu bildirinin
amacıdinin
etkisini Türkiye
Türkçesindeki örnekler üzerinden ele
almaktır.Ancak
zihinlerde şöyle
bir soru
da uyanmaktadır
:Acaba bu
yalnızcaTürkçede
mi böyledir,
yoksa dinin dil
değişimlerindeki
etkisi,
bütün
dinler ve
toplumı}ır
için
birbirine benzer midir? Bu noktada
iki dil ile
ilgili
belirlemeler
fikir vericidir: Arapça
"Kur'an dili" yani
"İslarniyet'indili" olarak
görülmesi sonucunda,
yaklaşık1400
yıldır 3Yazı-yazım-din ilişkisi
bu bildirinin
doğrudan
konusu
değildir.
Ancak,
yazı
devriminin
Türklerin
Müslümanlığına vurulmuş birdarbe gibi
görülemeyeceğini,Arap alfabesinin
Kur'an alfabesi ile bir
ve
aynı olmadığını, Kur'an'ınilk nüshalanndaki
yazınınbugün
ancak
uzmanlarıncaokunabilen
eski
bir yazı
sistemi
olduğunu, dolayısıylaArap
yazısınıbilmenin Müslüman
olmanınbir
koşuluveya
gerekliliğigibi
değerlendirilemeyeceğinibelirtmekte yarar
vardır.Buna
göre "kutsal sözcük"
olmadığıgibi
"kutsal
yazı"da
yoktur. Ancak bu
sözcüklerin
gösterdiğiveya
yazıların işaret ettiğikavrarnlar kutsal
olarak
değerbulabilir.
4
Buradaki dil'i F. de
Saussure
'in
"parole"ü
veya N. Chomsky'nin
'"edim"i
olarak
düşünüyoruz."Parole"
veya
"edim"
ikincil
fenomenlerdir,
değişirler, gelişirler,evrilirler,
bazan
yok olurlar. Oysa F. de Saussure'in
"Jangage"ıveya N. Chomsky'nin
"edinç"i
gerçek varlıklar, gerçek fenomenlerdir.
en
azındandilbilgisi özellikleri
bakımından değişim göstermemiştir. Değişenve kendi
diyalekt
adalarını oluşturanArapçalar (Suriye
Arapçası, Mısır Arapçası,Bedevi
Arapçasıgibi)
yazıdili olarak
kullanılmamaktadır.Latince
ortaçağakadar
Hristiyanlarınkutsal
kitaplarınınyani
İncil'in dili idi. Sonradan bilim ve prestij dili
olmasında,16.
yüzyılakadarki tek
yazıdili olarak
kullanılmasındaveya bugün
sembolik de olsa Vatikan'da
kullanılıyor bulunmasındaonun
İncil'indili
olmasınınetkisi büyüktür.
Ayrıcadünyada din-dil
ilişkisiüzerine
yapılan çalışmalar5da din-dil
ilişkisininve dinin dil üzerindeki etkisinin evrensel düzeyde
olduğunugöstermektedir.
Dil
dışıbir etken olarak
İslamdininin, dinsel bir göndermesi bulunan ve Türkiye
Türkçesinde
kullanılan bazı kişi adiarınaetkisine gelince: Bu
bağlamdaüzerinde
durulabilecek olan
kişi adları, baştaHz. Muhammet olmak üzere Kur'an'da
adıgeçen
bazıpeygamberlerin, 4 halifenin, 12 imamlardan
bazılarının, bazısahabelerin ve Hz.
Muhammet'in
yakınçevresindeki
bazı insanların adlarıdır. "Kişiolma"
vasfındanuzak
olmakla birlikte Allah
adınında bu
bağlamdaincelemeye
değer yanları vardır(Adlar
alfabetik
sırayla incelenmiştir):Abdullah:
Arapça özgün
yazım ~bdu 'llah'tır.Sözcük
Yazım Kılavuzu'ndayer
almamaktadır.Bu sözcükle kastedilen Hz. Muhammet'in
babasıise,
yazımdave
telaffuzda
Abdullah biçimi
korunmaktadır.Ancak
eğerkastedilen
kişiTürkiye
Cumhuriyeti'nin herhangi bir
vatandaşıise
sözcüğünen
azındantelaffuzu
Aptullah,
Aptulla, Apo hatta Apti biçimini alabilmektedir.
Adem:
Arapça özgün
yazımAdem'dir.
Yazım Kılavuzu'ndailk insan ve ilk
peygamber olarak kabul edilen Hz. Adem için
yalnızAdem
yazımı,"insan"
anlamındaadem
yanındaadam
yazımıyer
almaktadır.Ancak bugün Türkiye Türkçesinde
"insan"
anlamıyla
adem
kullanımınınson derece nadir
olduğusöylenebilir ve sözcük ancak
dinsel
bağlamdan kopanldığındaadam'a
dönüşmektedir.Ali:
Arapça özgün
yazım ~B-dir. Yazım Kılavuzu'ndaAli biçimindedir. Sözcük
dördüncü halife Hz. Ali kastedilerek
kullanıldığında yalnızcaAli olurken, günlük dilde
özellikle bebek ve çocuklara yönelik olarak
Alişbiçimini alabilmektedir.
Allah:
Arapça özgün
yazım Allah'tırve ikinci la/'daki uzunluk
"sema!
med"dir.
Yazım Kılavuzu'ndaAllah biçiminde yer
almaktadır.Sözcükle
yalnızca İslamiyet'in"Tek
Tanrı"sı kastedildiğiiçin
başkabir
yazımsöz konusu
değildir.Telaffuzda da
yaygınolarak
Allah
kullanılır.Ancak /h/'nin
düşebilme özelliğiylesözcük Arapçada
olduğugibi Türkçede de
Alla biçiminde telaffuz edilebilir. Ancak bu telaffuz biçimi
"özü
zedelemediğinden"veya belki henüz dikkat çekici bir noktaya
gelmediğinden, insanlarınkendilerinin veya birbirlerini denetleme konusuna
dönüşmemiştir.Türkiye
Türkçesinde
Tanrı,Allah veya
Tanrı/Allah ikili
kullanımlarıve bu konulardaki
5 ÖrneğinD.
Crystal'ın1965 tarihli
Linguistics, Language and Religion (Burns Oates,
Londra; Hawtorn
Kitapları,New York)
kitabıveya 1966 tarihli,
"Language
and
religion"
(Twentieth Century Catholicism,
Yayımlayan:L. Sheppard, Hawtorn
Kitapları,New York, ss. 11-28)
adlımakalesi ile 1969 tarihli
"Linguistics
and liturgy"
(The Church Quarterly, S.
2, ss
.
23-30)
adlımakalesi ve
diğerleri.tercihler ise, dinin dil
dışıbir etken olarak dile etkisinin
yalnızcasesbilgisel veya
biçimbilgisel görünümlerde
değil sözvarlığındada ortaya
çıktığınıgöstermektedir.
Bugün büyük ölçüde
Tanrıyerine Allah
sözcüğününtercih edilmesi, bu konuda
insanlarınbirbirini
uyarması,bu uyanlara
Allah'ın99
adıiçinde
Tanrı sözcüğününyer
almadığı
gibi dilbilimle
bağdaşmayanbir gerekçe
sunulması,hatta Allah yerine
Tanrıkullanılmasının
"küfür"
sayılmasıbunun Türkçe
İçinen tipik
ömeğidir.Bunun
yanındaTürkiye Türkçesinde
aynıbiçimbilgisel görünüme sahip iki
sözcüğünsalt telaffuzdan
kaynaklanan bir
farklılıkları vardır: "Tanrı,Allah"
anlamındakiYaradan
ve genel
anlamıyla
yaratan
.
Burada da birbiriyle
çelişen. şöylebir durum
vardır:Ses
olayiarınamaruz kalarak daha Anadolu
'
daki en eski metinlerde
"değişmiş"olan biçim daha sonra
dokunulmaz bir hal
almıştır.Çünkü bu sesbilimsel
yapısıylaYaradan
sözcüğü,yaratan'dan
"daha dolu", "daha
ağır","daha ciddi" gibi
algılanmıştırki bu
betimlemeler dilbilgisinin betimlemeleri olamaz. Öyleyse tercihlerdeki etkenler
tamamen dil
dışıdır.Emine: Arapça özgün
yazım Amine'dır.Sözcük
Yazım Kılavuzu'ndayer
almamaktadır.Türkiye Türkçesinde Hz. Muhammet'in annesi
kastedildiğindesözcük
Arnina (Amine)
olarak
kullanılmaktadır.Bu noktada Süleyman Çelebi'nin Mevlid'i
dikkat çekicidir
.
Bu metinde de sözcük Arnina (Amine) biçimindedir. Süleyman
Çelebi
'
nin Mevlid'i bir Eski Anadolu Türkçesi metnidir ve denilebilir ki
yalnızbu metin
bile dinsel
içeriğindilsel
dokunulmazlığaetkisi için iyi bir örnektir. Bugün Türkiye'de
Mevlid
okuyucularıve dinleyicileri bu dili
yaşayanbir dil gibi
kullanmaktadırlar.Metnin dilinin
donmuşbir hal
almasındasürekli
tekrarlanmasıkadar dinsel
içeriğide
etkendir. Bu gönderimin
dışında,Arnina
sözcüğüTürkiye Türkçesinde Emine,
Emoş,Emiş
ve hatta
İ miş·biçimlerinde
kullanılabilmektedir.Ancak burada bir sesbilgisel ve
biçimbilgisel bir
örtüşmedende söz etmek gerekmektedir. Buna göre bugün Türkiye
Türkçesinde
kullanılanEmine,
Emoş, Emişve hatta
İmişsözcükleri büyük oranda Hz.
Muhammet
'
in annesine
saygıyla konulmuşArapça ism-i fail türündeki Arnine
sözcüğünün değişmişbiçimidir. Ancak Arapçada "güvenilir, kendisine
inanılır kadın" anlamıyla sıfat-ı müşebbehetüründe Arnine biçiminde bir sözcük de
vardır.Bu iki
ayrıtürde sözcük, Türkiye Türkçesinde sesletim
bakırnından örtüşmüşgibi görünmektedir
.
Danyal/ Danyel: Arapça özgün
yazımDanyal'
dir. Sözcük
Yazım Kılavuzu'ndayer
almamaktadır.
Bugün
Türkiye
Türkçesinde
Danyal
veya
Danyel '
olarak
kullanılmaktadır. Sözcüğün
Hz. Danyal'i
göstermediğidurumlarda da özgün biçimine
en
yakınbiçimini
korumasında,Türkiye'de özel ad olarak
kullanım sıklığının düşüklüğüve sesbilgisel olarak
değişimeçok fazla olanak vermeyen sebirimlere sahip
oluşuetkili
olmuşolabilir.
Davud: Arapça özgün
yazımDiivüd
'
dir
.
Sözcük
Yazım Kılavuzu'ndayer
almamaktadır.
Türkiye Türkçesinde Hz. Davut
kastedildiğindeDô.vud, Dô.vud
veya
Davud olarak
kullanılansözcük, genel
kullanımdaDavut olabilmektedir
.
Eyüp:
Arapça özgün
yazımEyyüb
'
dur.
Sözcük
Yazım Kılavuzu'nda yalnızcabir ilçe
adıolarak Eyüp biçiminde yer
almamaktadır.Sözcük
sabırtimsali peygamber Hz.
Eyüp'e
açıkgöndermelerin
bulunduğudinsel
iletişimdüzlemlerinde Eyyub
,
Eyyub,
Eyyüb
nadiren de Eyüp biçimlerinde
kullanılmaktadır.Türkiye Türkçesinde bu
göndermenin
zayıftadığı durumlarda ise yaygın olarak tercih edilen yazım ve söyleyişEyüp'tür.
Fatma:
Arapça özgün
yazım Fatima'dır.Sözcük
Yazım Kılavuzu'ndayer
almamaktadır. Sözcük Hz. Muhammet'in kızı ve Hz. Ali'nin eşi
Fatima
kastedildiğinde,özellikle dinsel metinlerde ve dinsel
araştırmalardaFatima
biçiminde
kullanılmaktadır.Türkiye Türkçesinde yine ayru gönderimle günlük kullanuru Fatma (yerel
ağızlardabunun yaru
sıra Fadımave Fadime) olabilmektedir. Ancak bu gönderimin
zayıftadığıgenel
kullanımlardasözcük Fato hatta
Fatoş (ayrıcabelki Fadik) olarak
kullanılabilmektedir.
Hasan:
Arapça özgün
yazım..(iasan'dir.
Sözcük
Yazım Kılavuzu'ndayer
almamaktadır.
Sözcük Türkiye Türkçesinde, Hz. Muhammet'in torunu, Hz. Ali'nin
oğluHz. Hasan'a gönderirnde
bulunduğunda yalnızcaHasan
olarak
kullarulmaktadır.Bu
gönderimin
zayıftadığı,bu ilginin
azaldığıdurumlarda sözlü
iletişimdeHaso
olarak
kullarulabilmektedir. Bununla birlikte Türkiye Türkçesinde, her durumda ve her
iletişimdüzleminde
Hasan'ın kullanırındaha
yaygındır.Hüseyin:
Arapça özgün
yazım..(iuseyn'dir.
Sözcük
Yazım Kılavuzu'ndayer
almamaktadır.
Sözcük Türkiye Türkçesinde, Hz. Muhammet'in torunu, Hz. Ali'nin
ikinci
oğluHz. Hüseyin'e gönderirnde
bulunduğunda,özgün biçime en
yakınolan
Hüseyin
biçiminde
kullanılmaktadır.Buna
karşıtdurumlarda Hüsnü ve Hüso
tercihleriyle
karşılaşılabilir.İbrahim:
Arapça özgün
yazım İbralıfm'dir.Sözcük
Yazım Kılavuzu'ndayer
almamaktadır.Hz.
İbrahim'egöndermeyle
kullanılandinsel
iletişimdüzlemlerinde
İbrahim, İbrahimveya
İbrahimolarak
kullanılmaktadır.Bu göndermenin
zayıftadığıdurumlarda
İbo, İboşhatta
İbiştercihleri söz konusu olabilmektedir.
Mehmet:
Arapça özgün
yazım Mul,ıammed'dir.Sözcük
Yazım Kılavuzu'ndayer
almamaktadır.
Sözcük, Hz. Muhammet'i
gösterdiğidurumlarda Türkiye Türkçesinde
Muhammed
veya Muhammet olarak
kullanılır.Ancak herhangi bir
vatandaşıgösterdiğinde yaygın
olarak Mehmet, Memet, Memo hatta
adı taşıyan kişibebek veya
çocuksa
Memoşveya
Memiş kullanılabilir. Yazıdilindeki
yaygın kullanımMehmet
biçimindedir. Son on
yıldaTürkiye'de çocuklara Mehmet yarunda Muhammed veya
Muharnmet'in ad olarak
verildiğigözleminin
doğrulanmasıiçin istatistiksel verilere
gereksinim
vardır.Aynca aynca
doğrudandinsel bir
özelliği olmadığıveya Yavuz
Sultan Selim'den sonra gelen halitelikle ancak
dolaylıbir dinsel
özelliği olduğuhalde
,
Osmanlı Padişahlanndanen
azından"Mehmed",
"Ahmed",
"Mahmud"
veya
"Murad"
diye söz edilmesi de dikkate
değer.Öyle görünüyor ki, dinsel olsun veya
dindışıolsun
"saygı"
kavrarru özel isimlerin sesbilgisel serüvenlerinde son derece etkilidir.
Osman:
Arapça özgün
yazım 'Uşman'dir.Sözcük
Yazım Kılavuzu'ndayer
almamaktadır. Bu ad aslında hem günlük hem de dinsel kullanım düzlemlerinde genel
olarak birbirinden
farklı değildirve her iki düzlem de de
yaygınbiçim
Osman'dır.Dinsel
bağlamlarda sözcüğünhalife Osman' a gönderme
yaptığıdurumlarda Osman
yazırruyla karşılaşmak
da
olasıdır.Bu sözcükle ilgili olarak
asıldikkati
çeken
şey,bu
Ataman'ın
yerini
almasıyönündeki
görüşlerdir.Bu konudaki
görüşler, Osmanlıdevletinin kurucusu
I.
Osman'a
atfen
İslam Ansiklopedisi'nde şöyle sualanmaktadır:"Osman
adı hakkındaki ayrı görüşlerdenbiri
,
Moravcsik
Gyala'nınBizans
kaynaklannın
tetkikinden
elde
ettiğineticeye göre, XIV.
asırda Osmanlılarındevlet
ve
hanedana
adınıveren
adamıAtaman olarak
tanıdıkları,bu ismin ya arap
asıllıOsman
adının türkçeleştirilerek,halk
iştikakıile bu hale
getirildiğiveya
daha büyük bir ihtimal
ile,
babasının Ertuğrul, kardeşlerininGündüz,
Savcı, Saruyatı, oğlununOrhan gibi tam
türkçe isimler
taşıdıklangöz
önüne
alınarak,onun
adınında aslen Ataman
olduğu,fakat
islam medeniyeti tesiri ile ve
islarrılbir isim ve
resınlleşmişolarak
Osman
şeklinebüründüğü hakkındaki
nazariyesidir
(İkinciTürk tarih kongresi
zabıtlan,1937,
İstanbul,1943
,
s
.
498). Bu husustaki ikinci bir
görüş,H. Adnan Erzi
'
nin olup,
Şihabal-Din Fat!
Allah al-'Omari'deki
(Tuman)
ve
Yazıcı-zadeAli'nin Tarih-i al-i Selçuk'undaki
(Otman)
ve bir
Hacı BektaşVeli
velayetnamesindeki
Otman
kayıtlarınadayanarak ve
Moravcsik'in
iddiasına yaklaşarak, Osman'ınbu isimlerden birini
taşımış olduğunukuvvetle ileri sürmesi
şeklindekihüküm ve kanaattir
(Osmanlıdevletinin kurucusunun
ismi meselesi, TM, 1942
,
VII-VIII
1
I, s. 323- v.d.)."
(Gökbilgin,
1988: 432)
.
Yine
aynıansiklopedide, bu
görüşlerin genelleşmediğive
Osman'ın aslı,nesli, boyu
konularınınonun
adındandaha çok
araştırmakonusu
edildiğibelirtilmektedir
(age:
432). Bununla
birlikte,
olasıbir Ataman
>
Osman
ilişkisinin,dinin dil üzerindeki etkisini gösteren
önemli bir veri
olacağı kuşkusuzdur.Süleyman: Arapça
özgün
yazım Suleymiin'dir. Sözcük Yazım Kılavuzu'ndayer
almamaktadır.
Sözcük Türkiye Türkçesinde Hz. Süleyman'a gönderirnde bulunurken,
özgün biçime
en
yakınbiçimle Süleyman veya Süleyman olarak
kullanılmaktadır.Ancak
sözlü
iletişimde,Hz
.
Süleyman
çağrışımın azaldığıdurumlarda Sülü ve Sülo
biçimilerinde
kısalabilmektedir.Şuayip:
Arapça özgün
yazım Şuuyb'dir. Sözcük
Yazım Kılavuzu'ndayer
almamaktadır.
Dinsel
bağlamlarda Şuaybveya
Şuayibbiçimi tercih edilirken genel
kullanımda
sözcük
Şuayipbiçiminde
yazılıpsöylenebilmektedir.
Yakup: Arapça özgün
yazımYii 'küb'dur. Sözcük
Yazım Kılavuzu'ndayer
almamaktadır.
Türkiye Türkçesinde dinsel
bağlamlardave dinsel
iletişimdüzlernlerinde
Yaküb
,
Yakub
veya
Yakub biçiminde tercih
edilirken,
diğerdüzlernlerde
yaygınbiçim
Yakup'tur.
Din büyüklerinin
adlarında,Arapça özgün biçimlerle Türkiye Türkçesindeki bütün
iletişim
düzlemlerindeki tercihler
arasındaTürkçenin temel
sebilgisel
özelliklerinden
kaynaklanan
şuortak tutumlar vardu: Arapçadaki /Q/,
lt) yanında/'/ ünsüzleri telaffuz
edilmemektedir.
Arapça uzun ve
kısa açıkünlüleri Türkiye Türkçesinde /al ve /a/ olarak
sesletilmektedir. Bu ortak
tutumların dışında,Türkiye Türkçesindeki dinsel
iletişimdüzlemlerindeki
kullanımlarladinsel
çağrışırnların zayıftadığı diğergenel
kullanımlar arasında farklıirnla ve
sesletim
tercihleri dikkati
çekmektedir.
Bu tercih
farklarıbirinci
düzlemde
kullanımlarınözgün Arapça biçime
yaklaşılmasıbiçiminde ortaya
çıkmaktadır.
En dikkat çekici
yaklaştırmalarise özgün biçimlerdeki uzun ünlülerin
ve
Özgün biçime
yaklaştırma kaygılan,dinsel
şahsiyetlerin adında olduğu gibi,dinsel-tarihsel ve kimi zaman da
yalnızcatarihsel
şahsiyetlerin adlarındada ortaya
çıkmaktadır.Yukanda söz
edildiğigibi
Osmanlı padişahlannınadianndaki kimi
tercihler gibi, Hoca Ahmed
.
Yesevf,
Hacı BektaşVeli, Mevlana Celaleddin Rumi,
Selahaddin Eyyubl, Muhyiddin Arabf, Mehmed Akij Ersoy gibi
şahsiyetlerin adlannın yazımve telaffuzlanndaki tercihler de bunu
doğrulamaktadır.Son olarak
şunoktaya da dikkat çekmek gerekiyor: Kendi özel
adı,dinsel bir
şahsiyetin adıyla aynıolan
kişilerinkendi
adlarının yazımve
söyleyişleriyleilgili
tutumlarıda birbirinden
farklıözellikler göstermektedir.
Eğer kişi,dindar
olduğunu, adını taşıdığıdinsel
kişilere bağlılığını, saygısınıvurgulamak istiyorsa,
adının yazımözelliklerini büyük ölçüde Arapça ya veya
.
Arapça gibi
gördüğüses
.
yapısına uydurmaktadır. Eğer kişibu türden bir
bağlılığasahip
değilse adının yazımıkonusunda
özel tercihlerde
bulunmadığıgibi,
adınıTürkiye Türkçesinin genel ses özelliklerine göre
değişmişson biçimiyle kullanmakta da bir
sakıncagörmemektedir.
Değerlendirme:
Dil
değişmelerininbirçok nedeni
vardır.Bu nedenlerden biri de dil
dışı
bir etken olarak din'dir. Ancak belki konunun tersinden ele
alınıpdinin dildeki
olağan değişmeleri
engelleyen bir olgu
olduğundansöz etmek gerekir. Dinin bu etkisi,
bugün Türkiye Türkçesinde
kullanılanve dinsel bir göndermesi bulunan
kişiadlannda
açıkçagörülmektedir. Nitekim, günlük
olağan kullanımlannda-içerdikleri sesbirimlerin
olanak
verdiğiölçüde- sesbilgisel
değişimleremaruz kalabilen, küçülebilen veya
kırılabilenbu
kişiadlan, dinsel
bağlamlardadaha
fixbir görünüm sunabilmektedir.
Üstelik bu fix görünüm dinsel
şahsiyetlerin adlannın yazımve sesJetimi kadar,
dinsel-tarihsel veya
yalnızcatarihsel
şahsiyetlerinadlannda da ortaya
çıkabilmektedir,Bu
görünüm, söz konusu adlan
taşıyanveya bu adlan dillendiren insaniann dinsel konulara
ve
geçmiş değerlerehassasiyetleri ölçüsünce
artıpazalabilmektedir. Öyle görünüyor ki
bunun psikolojik nedenleri korku veya korkuyla
karşık saygıdır.Ancak bu
gibi
psikolojik
değerlendirmelerpsikologlara
bırakılıpdenilebilir ki, dindeki mutlakiyel
kavramı,gramerin de en eski ilk biçimiyle daha
"mutlak"
ve daha
"doğru" oldu~ve en
eski ilk biçimlerin bu
"mutlak
öz" e daha uygun
bulunduğugibi bir
algı yaratmıştır.KAYNAKÇA
Crystal, D. (1965) Linguistics
,
Language and Religion, Burns Oates, Londra; Hawtorn
Kitaplan, New York.
... .. .... .. (1966),
"Language
and religion", Twentieth Century Catholicism,
(Yayımlayan:L.
Sheppard), Hawtorn Kitaplan, New York, ss. 11-28.
·
... (1969), "Linguistics and liturgy", The Church Quarterly, S. 2, ss. 23-30.
Gökbilgin. M. T. (1988),
"Osman"
maddesi,
İslamAnsiklopedisi, C. 9, Milli
EğitimGençlik ve Spor
Bakanlığı Yayınlan, İı;tanbul;ss. 431-443.
Özakıncı,
C. (2001),
Dünden Bugüne Türklerde Dil
ve
Din, 5
.
BaskıOtopsi
Yayınları,İstanbul.