• Sonuç bulunamadı

Ünite 1. - Ege Dünyasının Coğrafyası - Ege Adının Kökeni - Ege nin Dünyasının Prehistoryası EGE DÜNYASININ COĞRAFYASI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Ünite 1. - Ege Dünyasının Coğrafyası - Ege Adının Kökeni - Ege nin Dünyasının Prehistoryası EGE DÜNYASININ COĞRAFYASI"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Ünite 1

- Ege Dünyasının Coğrafyası - Ege Adının Kökeni

- Ege’nin Dünyasının Prehistoryası

EGE DÜNYASININ COĞRAFYASI

Eskiçağ’da Ege dünyası, Ege Denizi’nin çevresinde meydana gelen siyasi, sosyal ve kültürel oluşumları ifade eder. Ege dünyası ve Ege Denizi’nin her iki yakası ve güneyinde ve içinde bulunduğu adalarla birbirinden ayrılmaz bir bütün oluşturur. Ege Denizi, doğusunda Batı Anadolu, kuzeyinde Trakya ve Makedonya, batısında Yunan anakarası, güneyinde ise Girit ve diğer adaların bulunduğu alanı kapsamaktadır. Bu adalar, Ege Denizi’nin kuzeyinde Thasos (Taşoz), Samothrake (Semadirek), İmbros (İmroz/Gökçeada), Tenedos (Bozcaada), Lemnos (Limni) bulunmaktadır. Batı Anadolu’ya yakın olan adalar, Lesbos (Midilli), Khios (Sakız), Samos (Sisam), Kos (İstanköy) ve Rhodos (Rodos) adalarıdır. Yunanistan’a yakın olan adalar Euboia (Eğriboz), Kiklad Adaları ve Girit Adası’dır. Eskiçağ’da Ege dünyası sadece bu ismi geçen yerlerle sınırlı değildir. MÖ 750’den itibaren Yunanlılar, Akdeniz’in batısındaki Cebeli Tarık boğazından (Yunanlılar buraya Herakles Sütunları demekteydi) İtalya’ya, Anadolu’nun batısından Propontis’e (Marmara Denizi), oradan da Karadeniz’in kuzeyindeki Kırım’a kadar yayılmışlardı. Bu yayılım Ege ve Yunan kültürünü uzak noktalara kadar taşımıştır. MÖ 5.

yüzyılda yaşayan Platon, Phaidon adlı eserinde Yunanlıların yaşadıkları yeri anlatmak için “bir göletin etrafında tünemiş kurbağalar gibi” denizin etrafında yaşadıklarını belirtmektedir. Bu sebeple Ege kültürü aynı zamanda Yunan medeniyetinin filizlendiği alan demektir. Yunanlılar sayesinde Ege Denizi ve çevresinde kültürel bir bütünlük oluşmuştur. Bu sebeple Ege kültürü ve Ege coğrafyası bir bütünlük oluşturur.

(2)

EGE ADININ KÖKENİ

Ege adının nereden geldiği bilinmemektedir. Yunanlılar, kıyısında yaşadıkları bu denize başlangıçta bir isim vermeden pontos yani deniz dediler. Daha sonra bu denizi diğer denizlerden (Karadeniz, Marmara Denizi) ayırmak için Aigaios Pontos (Ege Denizi) adını kullandılar. Eski Yunanlılar, Aigaios Pontos adlandırmasını iki mitolojik olaya bağladılar. Bunlardan ilki Atina’nın efsanevi kralı Theseus’un babası Aigaios’un ölümüyle ilgili olandır. Aigaios, oğlu Theseus’un Girit’teki insan bedenli, boğa başlı Minotauros isimli canavarı öldürmek için yurdundan Girit’e gitmesi ve dönüşünde oğlunu öldü sanarak kendini denize atıp intihar etmesiyle bu denizi Aigaios Pontos (İng. Aegean Sea/ Ege Denizi) olarak adlandırmaya başladılar. İkinci olarak bu denize Aigaios denmesinin nedeni Khios Adası yakınlarında bulunan bir adanın siluetinin keçi sıçrayışına benzemesidir. Bu sebeple bu denizin adı Keçi Denizi anlamında Aigaios Pontos’tur.i Ege Denizi her iki yakayı (Batı Anadolu ve Yunanistan)

(3)

birbirine bağlasa da coğrafi olarak farklılıklar vardır. Batı Anadolu nehirler tarafından sulanan geniş ve verimli ovalara sahiptir. Bunun yanında Magna Graecia denilen Sicilya ve İtalya’nın güneyinde de verimli ovalar bulunmaktadır.

YUNANİSTAN COĞRAFYASI

Ege denizi aynı zamanda adalar denizidir. İrili ufaklı onlarca adaya sahip olan bu coğrafya, doğu-batı arasında ticaret için bir köprü görevini görmüştür. Birbirine yakın olan bu adalar insanların denize daha güvenle bakmasına neden olmuştur. MÖ 8. yüzyılda yaşamış Hesiodos zamanında deniz, hala korkulan bir yer olarak tanımlanır. O, İşler ve Günler (Erga kai Hemerai) isimli eserinde “deniz zavallı ölümlülerin gelir kapısı ama dalgaların arasında ölmek korkunç bir kader” diyerek eski Yunan dünyasında yaşayan insanın denize bakışını çok iyi anlatır.ii Ege denizinde bulunan adalar kadar yarımadalar da önemli bir yere sahiptir. Yunanistan’ın güneyinde Yunanlıların Peloponnesos dedikleri Korinthos kıstağı ile anakaraya bağlı bir yarımada bulunmaktadır. Dut yaprağına benzediği için (Latince’de Mora dut yaprağı demektir) Mora olarak da bilinen yarımada eskiçağda Spartalıların ülkesiydi. Kuzeyde eskiçağda Makedonya sınırları içinde kalan Kalkhidike ve bugün Türkiye topraklarında olan Yunanlıların Khersonensos dedikleri Gelibolu bulunmaktadır.

Ege kültürünün oluşmasında bu coğrafyada bulunan dağların önemli bir rolü vardır. Dağların uzanış yönü ve dağlık alanların çokluğu burada yaşayan halkların yaşamlarını biçimlendirmiştir. Yunanistan’ın kuzeyinden güneyine kadar inen sıradağların en ünlüsü 12 Yunan tanrısının saraylarının bulunduğu Olympos Dağı’dır. Bu sıradağlar, Yunanistan’daki bölgeleri birbirinden doğal bir şekilde ayırdığı için aynı anakarada Yunanlılar birbirine yabancı yaşamışlar ve hiçbir zaman kendi başlarına siyasi birlik kuramamışlardır. Ancak yine de onlar yaşadıkları ülkeye Hellas, kendilerine de Hellen demişlerdir.

Yunanlılar, dağlarla doğal olarak bölünmüş bölgelerde yaşıyorlardı. Bu bölgeler, Epeiros, Akarnania, Tesalya, Aitolia, Phokis, Boiotia, Attika, Akhaia, Elis, Messenia, Lakonia, Arkadia, Argolis’tir. Eskiçağ Yunan dünyasının iki önemli kenti olan Atina Attika bölgesinde, Sparta ise Lakonia bölgesinde bulunmaktaydı.

Her üç yanı denizle çevrili Yunanistan’da tipik Akdeniz iklimi görülmektedir. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılıman ve yağışlı geçer. Yunanistan’ın sadece %20-30’u tarıma elverişlidir. Yaz yağmurlarının az olması Yunanistan’da ekilen ürün çeşitliğini kısıtlamaktaydı. Tarım sadece bazı ovalarda yapılabilirdi. Toprağın kireçli olması zaten az yağan yağmurun toprak tarafından

(4)

tutulamamasına neden oluyordu. Bu sebeple Yunanistan’ın pek çok bölgesinde hayvancılık yapılır, zeytin tarımı yapılır ve toprağı müsait olmadığı için buğday yerine arpa ekilirdi. Birkaç bölge hariç verimli büyük ovalar bulunmamaktadır. Tesalya, Yunanistan’ın kuzeyinde verimli ovaları olan bölgelerin başında gelmektedir. Hemen ardından geniş düzlükleri ve zengin bitki örtüsü ile kaplı Peloponnesos yarımadasında bulunan Messenia gelmekteydi. Lakonia, Elis, Argolis, Boiotia ve Attika bölgelerinde de geniş ovalar bulunmaktaydı. Bu ovalar, yazın suyu azalan ırmaklar tarafından sulanmaktaydı.

BATI ANADOLU COĞRAFYASI

Eskiçağ’da bugünkü Anadolu’nun tamamı hiçbir zaman Yunan dünyası ile bir bütünlük oluşturmamıştır. Yunan dünyası ile kültürel ilişkileri olan Ege Denizi’nin doğusunda kalan bugünkü Batı Anadolu ve Akdeniz kıyı kesimidir. Çanakkale Boğazı’nın (Hellespontos) kuzeyinde Trakya bulunur. Etnik olarak Traklar Yunan değildir. Ancak Propontis’in (Marmara Denizi) kuzeyinde kurulan Yunan kolonileri sayesinde bölgede Yunan kültürü oldukça baskındı. Propontis’in güneyinde Troas bölgesi bulunmaktaydı. Bugün kabaca Çanakkale iline tekabül eden Troas bölgesi efsanevi Troia Savaşı ile ünlüydü. Bölgenin güneyinde İda Dağı (Kaz dağları) bulunmaktaydı. Troas’ın doğusunda bazen Hellespontos Phrygia’sı adını alan Mysia’nın kuzeyi bulunmaktaydı. Mysia bölgesi bugünkü Balıkesir ilinin tamamı ile Bursa’nın dağlık batı kesimleri ve Kütahya’nın dağlık batı kesimleri ile Manisa’nın kuzeyini kapsamaktaydı. Mysia bölgesi adını MÖ 13. yy'da Trakya’dan gelen kavimlerden aldı ve bu kavimler MS 2. yy'a kadar kabileler halinde dağınık bir şekilde yaşadılar.

Mysia bölgesi ile Ege denizi arasında ve kuzeyde Troas’tan güneyde Smyrna’ya (İzmir) kadar olan bölge Aiolis idi. Bölge adını, Yunanistan’ın Teselya ve Boiotia bölgesinden göçüp gelen Aiollerden almıştı. Herodotos, (I, 149) on iki Aiol kentinden söz eder. Bu kentler, Kyme (Aliağa/Nemrut Koyu), Larissa (Buruncuk), Neontheikhos (Yanıkköy), Temnos (Görece), Killa (Akçay/Zeytinli Köyü yakınlarında ?), Notion (Ahmetbeyli), Aigiroessa (Kavaklıdere), Pitane (Çandarlı), Aigai (Nemrutkale), Myrina (Kalabaktepe), Gryneion (Yenişakran) ve Smyrna’dır (İzmir). Ancak Herodotos’un aktardığına göre Smyrna sonradan Ionia’ya dahil olmuştur. Eskiçağda Lesbos Adası (Midilli) da bir Aiolis kenti olarak sayılamaktaydı.

Aiolerden sonra Batı Anadolu’ya göç eden bir diğer Yunan boyu da İonlar idi. Bu sebeple onların yaşadığı yere İonia dendi. Ionia’nın kuzeyinde Aiolis, batısında Lidya, güneyinde Karia bulunmaktaydı. Herodotos (I, 142), on iki ünlü İon kentinden bahsetmektedir. Bu kentler;

Miletos (Balat), Myus (Avşar Köyü), Priene (Güllübahçe), Ephesos (Selçuk), Kolophon

(5)

(Değirmendere), Lebedos (Gümüldür), Teos (Sığacık), Klazomenai (Urla), Phokaia (Eski Foça), Khios (Sakız Adası), Erythrai (Ildırı) ve Samos’tur (Sisam Adası).

Ionia’nın güneyinde Karia bölgesi bulunmaktaydı. Eskiçağ haklarından olan Karların ismiyle bu bölge Karia olarak adlandırılmaktaydı. Bölge kabaca bugünkü Muğla ilinin batısı ve Teke Yarımadası’nın batısına tekabül etmekteydi. Yunanistan’ın güneyinden göç eden Dorlar Karia bölgesine ve Rodos ve Kos Adası’na (İstanköy) yerleştiler. Halikarnasos (Bodrum), Knidos (Datça), Lindos, Ialysos, Kameiros (bu üç kent Rodos adasındadır) ve Kos kentleri önemli Karia kenti olarak bilinmektedir.

Lykia, Pamphylia ve Kilikia bölgeleri Akdeniz’in kıyısında bulunmaktadır. Lykia, Karia’nın doğusundan (Köyceğiz Antalya arası) Pamphylia Ovasına (Antalya Ovası) kadar dağlık bir alandadır. Bölgenin en büyük kentleri, Ksanthos (Kınık), Telmessos (Fethiye), Phaselis (Tekirova), Tlos (Düver), Patara (Gelemiş) ve Myra’dır (Demre). Myra Noel Baba olarak bilinen Aziz Nikolas’ın piskoposluk yaptığı yerdi. Pamphylia’nın batısında Lykia, Kuzeyinde Psidia, doğusunda Kilikia bulunmaktaydı. Eskiçağ’da korsanların barınma yeri olan Pamphylia’nın en önemli kentleri Aspendos (Belkıs), Perge, Side ve Attaleia (Antalya) idi.

Kilikia bölgesi ise kuzeyde Lakonia, Kapadokya ve Syria ile çevrelenmişti. Eskiçağda Kilikia ikiye ayrılmıştı: Kilikia Trakheia (Dağlık Kilikia/Taşeli) ve bugünkü Çukurova’ya tekabül eden Kilikia Pedias (Ovalık Kilikia).

EGE DÜNYASININ PREHİSTORYASI

Ege dünyasında ilk yerleşim Paleolitik döneme kadar uzanmaktadır. Bugün Türkiye topraklarında olan Antalya yakınlarındaki Karain, Öküzini, Çarkini, İstanbul Küçük Çekmece Gölü’nün kuzeyinde Yarımburgaz mağarası Ege dünyasında ilk insan izlerinin görüldüğü yerlerdir. Yunanistan’da Peloponnesos yarımadasında Argolis bölgesinde bulunan Frankti Mağarası en önemli Paleolitik yerleşmesi olarak karşımıza çıkar. Mağarada yaşam yaklaşık MÖ 40000’li yıllarda başlamış ve Tunç Çağı’na kadar devam etmiştir. Yapılan arkeolojik kazılar bize, Frankti Mağarasını mesken olarak kullanan insanların buğday, arpa, burçak, yulaf, mercimek gibi tahılları tükettikleri ve yabandomuzu ve geyik gibi hayvanları avladıklarını göstermektedir.iii Frankti Mağarası’nda bulunan obsidyen onların bir şekilde kendileri dışında bulunan dünyadan haberdar oldukları ve deniz yolculuğu yaparak 150 km uzaklıkta bulunan Melos Adası’ndan bu volkanik camı aldığını göstermektedir. İklim değişikliği ile suların yükselmesi sonucu mağara terk edilmiştir. Yunanistan’da Epeiros, Makedonya, Tesalya, Elis ve Korkyra’da da Paleolitik yerleşmeler saptanmıştır.

(6)

Ege’de Neolitik Çağa Levant’tan daha geç bir tarihte, MÖ 7000’li yıllarda girilmiştir.

İstanbul’da Fikirtepe, Kırklareli’nde Aşağı Pınar, İznik Gölü yakınlarında Ilıpınar, İzmir’de Yeşilova Höyüğü Neolitik dönemin temsil edildiği yerlerdir. Yunanistan’da Nea Nikomedia (Makeonya’da), Boiotia, Tesalya bölgelerinde MÖ 6000’li yıllara ait insan yerleşimleri ile karşılaşmaktayız. Sekslo ve Dimini kültürleri Yunanistan’ın Tesalya bölgesinde yaşayan Neolitik dönem insanları tarafından meydana getirilmiştir. Sekslo ve Dimini kültürlerini meydana getiren insanlar, avcı toplayıcılıktan yerleşik hayata geçmişler, tek katlı ve tek odalı evlerde yaşamaya başlamışlardı. Bu yapı şekli megaron denilen yapı tekniğinin de ilk ortaya çıkmasıydı. Bazı köyler yaklaşık 200-300 kişiden oluşmaktaydı ve henüz tahkimatlı köy surları olmamakla birlikte alçak duvarlara sahipti. Bazı Sekslo köylerinin etrafında ise hendekler bulunmaktaydı. Ekilen ürünlerin başında arpa, buğday, mercimek ve yulaf gelmekteydi. Bu köylerde yaşayan insanlar, köpek, domuz, keçi, koyun ve sığırı da evcilleştirmişti. Günlük ihtiyaçları için pişmiş topraktan kaplar, obsidyen, kemik, taş ve boynuzdan silah ve süs eşyası yaptılar.iv Ege dünyasında Kalkolitik çağa ait izler Ege Denizi’nin doğusunda bulunmaktadır.

Bu yerler Denizli Çivril yakınlarındaki Beycesultan, Troas bölgesinde Sivritepe ve Beşiktepe ve Kırklareli’ndeki Aşağı Pınar’dır.

Tunç Çağı’nda doğudan batıya doğru yapılan göçler Ege dünyasının bronz kültürüyle tanışmasına sebep oldu. Ege dünyasının Tunç Çağı, adalarda Kiklad, Girit’te Minos, Yunansitan’da ise Hellas olarak adlandırılmaktadır. Bu kültürlerin oluşmasını sağlayan halklar Karlar, Lelegler ve Pelasglar idi. Yunanlı olmayan bu halklar Anadolu’nun batısına gelmişler ve burada yerleşmişlerdi. Karların yaşadığı yerin ismi Karia olarak sonraki dönemlerde de yaşamaya devam etti. Herodotos’a göre Karlar, Minoslar döneminde tüm Ege adalarında hâkimiyet kurmuşlardı. Lelegler ve Karlar, Kiklad Adaları’nda MÖ 3. binyılda yeni bir kültür oluşturdular. Adalardan Yunanistan’a geçip Peloponnesos’tan Tesalya’ya kadar yayıldılar.

Pelasglar’ın Yunanistan’a geçtiğine dair elimizde herhangi bir kanıt yoktur. Homeros’a göre onlar, Girit adasında diğer halklarla birlikte çok dilli, çok kültürlü bir ortamda yaşadılar. Genele bakılacak olduğunda Karlar, Lelegler ve Pelasglar, Ege adalarında, Batı Anadolu’da bugünkü Ege Bölgesi’nin güneyinden Çanakkale Boğazı’na kadar yayılmışlardı.

i Mehmet Ali Kaya, Ege ve Yunan Tarihi I, Bilge Kültür Sanat, s. 17

ii Thomas R. Martin, Eski Yunan, Tarihöncesinden Helenistik Çağa, Say Yay., s. 22

iii Kaya, a.g.e., s. 50

iv Kaya, a.g.e., s. 54

Referanslar

Benzer Belgeler

Abdominal computed tomography (CT) demonstrated free intraperitoneal air nearby duodenum, complete transection of the pancreatic head and second portion of duodenum

(7) presented 3 patients with recalcitrant fungal keratitis treated with 50 mg/0.1 mL intrastromal voriconazole injection and a (%1) topical voriconazole

Sick sinus syndrome (SSS) is characterized by various arrhythmias such as sinus bradycardia related to the sinus node degeneration, sinus arrest or sinoatrial block,

Although DKA is rarely seen in pregnant women with diabetes mellitus (DM), it carries a risk for both mother and fetus and fetal loss may occur despite

Genital Tuberculosis should be considered for differential diagnosis, particularly in elderly women, with pyometra and elevated serum CA125 and CA 19-9

Histologically fragmented calcified elastic fibers were seen in the affected elastic tissue of the dermis accompanied by dystrophic calcinosis cutis in the

Burada da Mecidiye yöresinde- ki ve Gelibolu Yarımadası'ndaki gibi temel üzerinde Orta Eosenin transgresif Mecidiye kireçtaşının bulunması bek- lenmektedir- Alttaki temeli

Nisan ay›na benzer olarak tüm istasyonlarda da¤›l›m gösteren sentrik diyatom türü Melosira nummuloides ve pennat diyatom türü Thalassiothrix longissima tüm