• Sonuç bulunamadı

SOCIAL SCIENCES STUDIES JOURNAL Open Access Refereed E-Journal & Indexed & Publishing

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "SOCIAL SCIENCES STUDIES JOURNAL Open Access Refereed E-Journal & Indexed & Publishing"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

International

e-ISSN:2587-1587

SOCIAL SCIENCES STUDIES JOURNAL

Open Access Refereed E-Journal & Indexed & Publishing

Article Arrival : 20/01/2021 Published : 10.03.2021

Doi Number http://dx.doi.org/10.26449/sssj.3044

Reference Yıldırım, İ. & Özçelik, H.M. (2021). “‘Kıbrıs Meselesi ve Eoka Terör Örgütü” International Social Sciences Studies Journal, (e- ISSN:2587-1587) Vol:7, Issue:80; pp:1188-1196

KIBRIS MESELESİ VE EOKA TERÖR ÖRGÜTÜ

Cyprus Issue And The EOKA Terrorist Organization

İsmail YILDIRIM

İstanbul Aydın Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Öğrencisi, İSTANBUL/TÜRKİYE ORCID ID: https://orcid.org/0000-0001-8854-5838

Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Hakan ÖZÇELİK

İstanbul Aydın Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, İSTANBUL/TÜRKİYE ORCID ID: https://orcid.org/0000-0002-5976-721X

ÖZET

Doğu Akdeniz’de stratejik bir noktada bulunan Kıbrıs Adası, tarih boyunca devletler arası mücadelenin yeri olmuştur. Bulunduğu konum itibariyle özellikle XX. yüzyıl ortalarından günümüze kadar Türkiye ve Yunanistan arasında ciddi bir meseleye dönmüştür.

Kıbrıs sorunu sadece bu iki komşu devletin dış politika konusu olmayıp Soğuk Savaş dönemindeki kutuplaşmış olan dünyanın dahi müdahil olduğu bir mesele olmuştur. İngiltere’nin bölgeden elini çekmesi ile adadaki Rum kesimi, Kıbrıs Adası’nı Yunanistan’a bağlama çabası içerisinde olmuşlardır. Genel tabirleri ile “Enosis” dedikleri bu ilhak planını gerçekleştirmek için her türlü legal yolu denedikleri gibi illegal yollara da başvuracaklardır. Bunun en somut örneğini ise adada yıllarca terör estirecek olan EOKA tedhiş örgütü sergileyecektir. Bu çalışmamızda Kıbrıs Adası’nda uzun yıllar süren sükunetin nasıl bir anda savaş halini aldığını ve bu süreçte EOKA’nın Kıbrıs Türklerini bastırma ve imha faaliyetleri incelenecektir. Tüm bu gelişmelerle birlikte adanın garantör devletleri sayılan İngiltere, Türkiye ve Yunanistan devletlerinin süreç içindeki diplomatik çalışmalarına da değinilecektir.

Anahtar Kelimeler: Kıbrıs, Rumlar, Türkler, EOKA, Enosis, Makarios, Grivas, TMT

ABSTRACT

The island of Cyprus, located at a strategic point in the Eastern Mediterranean, has been a place of inter-state struggle throughout history. Especially XX. from mid-century to the present day between Turkey and Greece has turned a serious matter. The Cyprus problem was not only a matter of foreign policy of these two neighboring states, but turned into an issue in which even the poles of the Cold War were involved. With Britain's withdrawal from the region, the Greek Cypriot community on the island has been in an effort to connect the Island of Cyprus to Greece. In order to realize this annexation plan, which they call Enosis in general terms, they will use all kinds of legal ways as well as illegal ways. The most concrete example of this will be the EOKA terrorist organization, which will terrorize the island for years. In this study, we will examine how the long years of tranquility in the Island of Cyprus suddenly turned into a war and the suppression and destruction activities of the Turkish Cypriots by EOKA in this process. All these developments is considered the island's guarantor states with Britain, Turkey and Greece will be referred to the diplomatic work of the state.

Key Words: Cyprus, Greeks, Turks, EOKA, Enosis, Makarios, Grivas, TMT

1. GİRİŞ

Kıbrıs Adası, Doğu Akdeniz’in stratejik olarak önemli adalarından biridir. Kıbrıs Adası, Sicilya ve Sardinya adalarından sonra Akdeniz’in en büyük üçüncü adası konumundadır. Kıbrıs Adası, konumu gereği tarih boyunca farklı medeniyet ve milletlerce hakimiyet altına alınmıştır. Milattan önce Hitit, Pers, Mısır ve İskender İmparatorluğu gibi güçlerin hakimiyetinde bulunmuş, milattan sonra sırasıyla Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu, Cenevizliler, Memluklüler, Venedikler ve nihayetinde XVI. yüzyılın son çeyreğine doğru Osmanlı Devleti’nin egemenliğine girmiştir. 1571 yılında Lala Mustafa Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu tarafından fethedilmesiyle Osmanlı hakimiyetine giren Kıbrıs, adada Osmanlı hakimiyetinin sürdüğü yaklaşık üç asır boyunca barış ve huzur içerisinde yaşamıştır.1 Kıbrıs’ın alınışı Osmanlı Devleti’ne yaklaşık 50.000 askerin hayatına mal olmuştur.2

1 Fatma Çalık Orhun, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin İlanını Hazırlayan Siyasi Nedenler”, Alev Duran (Ed.), Prof. Dr. Abdulhaluk Mehmet Çay 35. Yıl Armağan Kitabı, İksad Puplishing House, İstanbul, 2020, s.185.

Review Article

(2)

XIX. yüzyıl Osmanlı Devleti için zor zamanların yaşandığı bir zaman dilimidir. Bir yanda Fransız Devriminin getirdiği ulusçuluk fikrinden doğan iç isyanlar, bir yanda kendi iç siyasetindeki istikrarsızlık, tüm bunlara bir de sıcak denizlere inmeyi kendine şiar edinmiş bir Rusya realitesi eklenmişti. Rusya, dünyaya hükmetmenin yollarını karada aradığı gibi denizlerde de arıyordu. Lakin burada Rusya’nın politikası, Hindistan gibi bir sömürgeyi elinde bulunduran İngiltere ile zaman zaman çatışacaktır.

Akdeniz'in dünya ekonomisi ve ticareti açısından önemini bilen İngiltere, 1713 yıllarında başlayan koloni kurma yarışı içinde, Akdeniz'de ticarî ve ekonomik üstünlüğü elde etmek ve önemli pazarlara hâkim olabilmek için gözünü Kıbrıs adasına dikmiş ve Osmanlı Devleti ile yakınlaşma siyaseti içine girerek görüşmelere başlamıştır. XIX. yüzyılın ortalarında İngiltere’nin "Doğu Siyasetinin” temeli Hindistan'a dayanmaktaydı. Kıbrıs Adası da Süveyş Kanalı’ndan geçilerek Hindistan'a gidilen yeni ve önemli bir deniz yolunun üzerindeydi. 1870'lerde İngiltere için Kıbrıs, Atlantik Okyanusundan Hint Okyanusuna kadar uzanan bu deniz yolu üzerinde, Cebelitarık ve Malta'dan sonra Akdeniz’deki üçüncü bir iskele ve üs durumundaydı. Hindistan yolunu ekonomik, siyasî ve askerî denetim altına almak açısından Kıbrıs, İngiltere için önemli bir kaleydi.3

Bu yüzyılda Osmanlı Devleti ile Çarlık Rusya’sı arasında yaşanan 1877-78 Savaşı (93 Harbi) Osmanlı için bir yıkım olmuştu. Ruslar, doğuda Kars, Ardahan gibi vilayetleri ele geçirmiş Anadolu içlerine kadar girmiş, batıda ise Yeşilköy’e kadar ilerlemişlerdi. XIX. yüzyılın sonlarına kadar işlenen ‘Denge Siyaseti’

bu sefer işlerlik kazanamamıştı. Ruslar ile imzalanan Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması ağır şartlar barındıran bir antlaşma idi. Rusların İstanbul’a kadar ilerlemesi ve aynı zamanda Anadolu’nun içlerine kadar da girmesi, İngiltere Devleti’ni çıkarları konusunda endişeye düşürmüştür. Bu amaçla Osmanlı yetkilileri ile irtibata geçen İngiliz hükümet yetkilileri, Rus tehlikesine karşı Osmanlı ile ittifak yapma teklifinde bulunmuşlardır. Rusların, güney yollarını tehlikeye düşürmemesi adına İngilizler, Osmanlı’dan Kıbrıs Adasını talep etmişlerdir. İngiltere; Akdeniz ve Hindistan sömürge yollarının tehlikeye düşmesi üzerine 3 Mart 1878 tarihinde Rusya’ya bu antlaşmanın değiştirilmesi için nota verdi. 22 Mayıs 1878 tarihinde Rusya, İngiliz notasına cevap vermiştir. Rusya, Doğu Anadolu dışında İngiltere’nin tekliflerini kabul etmekteydi.4 İngiliz çıkarları söz konusu olduğu için Osmanlı ile Rusya arasında imzalanan Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması iptal edilmiş ve yeni bir antlaşma imzalamak üzere Berlin Konferansı toplanmıştır. Bu arada konferanstan önce İngiltere ile Osmanlı devleti arasında iki maddelik bir antlaşma imzalanmışlardır. 4 Haziran 1878 antlaşmasının birinci maddesi Kıbrıs’ın İngiltere’ye devri konusundaki bilgiyi ihtiva etmektedir.5 Aslında Osmanlı Devleti Kıbrıs’ı şartlı olarak İngiltere’ye devretmişti. Bu şart şöyle idi: Rusya, ne zaman işgal ettiği doğu illerinden çıkarılırsa İngiltere’de Kıbrıs’tan çekilecekti. 12 Temmuz günü Kıbrıs’ın idaresinin İngiltere’ye bırakıldığını bildiren ferman, İngiliz amiralini huzurunda okundu. Böylece 308 yıllık Osmanlı idaresi fiilen sona ermiş oldu.6 Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın İttifak güçlerinin yanında yer alması ile İngiltere hükümeti adayı resmen işgal etmiştir. Lozan Barış Antlaşması’nda Türk Heyeti, Adalar başlıklı meseleye gelindiğinde “Türkiye, İngiliz Hükümetince 5 Kasım 1914 tarihinde ilan edilen, Kıbrıs’ın (İngiltere’ye) katılışını tanıdığını bildirir” demekteydi.7 Böylelikle adanın yönetiminin İngilizlere bırakıldığı resmileşiyordu.

2. EOKA’NIN KURULUŞU VE FAALİYETLERİ

Türk Millî Mücadelesinin silahlı safhasını bitiren Lozan görüşmelerinde Kıbrıs meselesi tekrardan gündeme gelmiştir. Misak-ı Milli sınırları dışında kalan Kıbrıs adası, Lozan Barış Antlaşması ile İngiliz yönetimine bırakılmıştır. Türkiye, İngiltere’nin elinde bulunan Mısır, Irak, Sudan ve Kıbrıs adası üzerindeki hakimiyet haklarından, İngiltere lehine vazgeçecekti.8 II. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar adadaki Türkler ile Rumlar arasında pek kayda değer bir sorun çıkmamıştır. Lakin Rumların her daim

3 Yavuz Güler, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Kuruluşuna Kadar Kıbrıs Meselesi”, Gazi Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi Dergisi, C. 5, S. 1, Kırşehir, 2004, s.102.

4 Abdulhaluk Mehmet Çay, Kıbrıs’ta Kanlı Noel-1963, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1989, s.13.

5 Çay, a.g.e., s.14.

6 Çay, a.g.e., s.15.

7 Baskın Oran (Ed.), Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, İletişim Yayınları, İstanbul, 2019, s.225.

8 Yalçın Durmuş (Ed.), Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, C. 1, Atatürk Araştırma Merkezi, 10. Baskı, Ankara, 2011, s.382.

(3)

gönüllerinde Enosis9 hayali yatmakta idi. Hatta bu hayali gerçeğe dönüştürmek için 1931 yılında İngiliz hükümetine karşı isyan etmekten dahi geri durmamışlardır. 1925’ten 1959’a kadar devam eden 34 yıllık dönem içinde Enosis ateşiyle yanan Rumlar, ada statüsünü değiştirmek ve Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhak edilmesini sağlamak için zaman zaman birçok teşebbüslere girmişlerdi. Bunlardan en önemlisi 1931 ayaklanmasıdır.10 II. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle Rumlar ile birlikte Yunanistan’da da Enosis faaliyetleri hız kazanmıştır. Yunan Parlamentosu 28 Şubat 1947 tarihinde oy birliğiyle; Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı yönünde bir karar almıştır.11 Yunan Parlamentosunun yaptığı bu hukuksuz oylama, adadaki Türk varlığını hiçe saymalarının ne ilki ne de sonu olacaktı. Hindistan ve Filistin’in bağımsızlık tartışmalarının Londra gündemini meşgul ettiği siyasi bir havada, Kıbrıslı Rumlardan oluşturulan üç kişilik bir heyet, Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği self determinasyon ilkesinin (ulusların kendi geleceklerini kendilerinin belirlemesi) “Kıbrıs halkına” tanınmasına ilişkin taleplerini iletmek üzere Şubat 1947’de Londra’ya gitti. Heyet, 7 Şubat günü Sömürgeler Bakanı Arthur Creech Jones ile görüştü. Heyet görüşme sırasında din, dil, tarih ve milli bilinç bakımından Yunan olan ada için değişmez çözümün Enosis (Yunanistan ile birleşme) olduğunu; bunun haricinde hiçbir önerinin asla kabul edilmeyeceğini bildirdi.12 İngiltere, Kıbrıslı Rumlardan gelen bu Enosis teklifine gerek dünyadaki Soğuk Savaş tehlikesinin getirdiği devletlerin korunma politikası gerekse Türkiye gerçeğinden ötürü olumsuz cevap verecektir. Açıkçası yeni dünya düzeninde tehlikenin SSCB’den gelme ihtimalinden dolayı, İngiltere Enosis’e pek sıcak bakmıyordu.

Enosis, Megali İdea’nın (Büyük Ülkü) bağrından çıkmış bir düşünceydi ve ilk kez Girit’in Yunanistan’a dahil edilmesi sırasında işitilir olmuştu. Yunancada birleşme manasına gelen kavram “Büyük Yunan Milli Devleti” hayalini gerçekleştirmek için takip edilen Megali İdea politikası kapsamına alınan toprakların teker teker Yunanistan’a katılmasını sağlama girişimidir.13 Yunanistan, bağımsızlığını kazandığı zaman diliminden günümüze kadar bu ülkü ile hareket etmiştir. Osmanlı’ya bağlı Balkan topraklarına saldırması ve Ege adalarını ilhakı hep bu gaye doğrultusunda olmuştur. Özellikle Kıbrıs meselesinde, Kıbrıs’taki kilise ve AKEL Partisi14, ayrılıkçı Rumlara Enosis için her türlü maddi ve manevi desteklerini esirgemeyeceklerdir. 1950’li yıllara gelindiğinde adadaki hemen hemen Rumların tamamı Enosis taraftarı olmuş vaziyette idi. Radyolarda, gazetelerde, bildirilerde, derneklerde ve dahi okullarda tek konu Enosis olmuştur. Böyle olumsuz bir havada Kıbrıslı Türkler de haklı olarak endişeye kapılmış ve Enosis’e karşı faaliyetlerini hızlandırmışlardır.

AKEL’in girişimleri ile Kilise harekete geçmiş ve dünyada hiçbir hukuki bağlayıcılığı olmayan bir oylama yapmıştır. Bu doğrultuda kilise; eğer İngiliz yönetimi kendiliğinden bir referandum düzenleme kararı almazsa, 15 Ocak 1950’de Kilise’nin bir halk oylaması yapacağını açıkladı. 15 Ocak Pazar günü ayinden sonra başlayan ve yeterli katılım olmadığı için ertesi Pazar da devam eden halk oylamasının sonucu, katılanların yüzde 96’sının Enosis istediğini gösteriyordu. Ancak burada unutulmaması gereken nokta Kıbrıslı Türklerin Kilisenin tertiplediği oylamaya katılmamış olduğudur. Buna rağmen Kilise, alınan sonuçları Kıbrıs halkının kararı olarak dünya kamuoyuna duyurmak üzere heyetler oluşturarak çeşitli ülke ve örgütlere gönderdi.15 Kilise ve Rum kesimi böyle bir karar ile Kıbrıslı Türklerin varlığını alenen yok saymış oluyorlardı. Bir yandan da adada yaşayan Türklerin haklarının korunacağı hakkında beyanatlar veriyorlardı. Bu konuda samimi olmadıklarının göstergesi, Türklere rağmen yapılan oylama gerçeği olacaktı.

Enosis’i hayata geçirmek için dönemin Kıbrıs başpiskoposu Makarios16 ve Grivas17 öncülüğünde EOKA18 örgütü kurulacaktır. Yunanistan ve Kıbrıslı Rumlar meseleyi bir taraftan Birleşmiş Milletlere götürürken,

9 İngiliz himayesindeki Kıbrıs adasının Yunanistan devletine bağlanması anlamına gelmektedir.

10 Çay, a.g.e., s.25.

11 Güler, a.g.m., s.104.

12 İsmail Şahin, “Düşünceden Eyleme EOKA”, Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları Dergisi, S.37, İstanbul, 2020, s.24-25.

13 Şahin, a.g.m., s.28.

14 AKEL: Kıbrıs’ta kurulmuş siyasi bir parti, açık ismi Emekçi Halkın İlerici Partisi idi.

15 Oran, a.g.e., s.596.

16 Kıbrıs’taki Ortodoks Kilisesi başpiskoposu ve 19560 yılında ilan edilen bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanıdır.

17 Asıl adı Yeoryos Grivas’tır. Kıbrıslı bir asker olan Grivas, EOKA örgütünün en önde gelen lideri idi.

18 Ethniki Organosis Kyprion Agoniston: Kıbrıslıların Millî Mücadele Örgütü.

(4)

diğer taraftan da Kıbrıs’ta tedhiş eylemlerini başlatmak suretiyle meseleyi Enosis emelleri doğrultusunda sonuçlandırmaya karar vermişlerdi. 1951 yılı içinde Albay Grivas Kıbrıs’a gönderilmiş ve kendisinden Rum Gençlik Teşkilatı, PEON19 ve OXEN’i20 organize etmesi istenmişti. Ancak 1953 senesinde İngiliz idaresi bu cemiyetlerin faaliyetlerine son verdi. Bu teşkilatlar daha sonra EOKA (Ethniki Organosis Kyprion Agoniston) adı altında Makarios’un emrinde gizli bir tedhiş teşkilatına dönüşecektir.21 EOKA’nın birinci amacı adadaki İngiliz yönetimini Enosis’e ikna etmekti. Bu amaçla iki koldan yıldırma ve yıpratma stratejisi sürdürmeyi planlıyordu. Bunlar kırsalda gerilla savaşı; şehirlerde sabotajlar yapmaktı. Her iki silahlı eylemin nihai hedefi adada hayatı her yönüyle felce uğratmak ve sömürge idaresini dize getirmektir.22 Yunanistan devleti, bu tarihlerde EOKA örgütüne hiçbir yardımı esirgememiştir.

Yunanistan’ın desteği ile adanın her yerinde teşkilatlanan örgüt, kısa süre sonra eylemlerini gerçekleştirecekti. Bu eylemlerde hem İngiliz idaresi hem de Türkler hedef alınacaktır. EOKA’nın beyannamesinde bile Türklerin açıkça hedef alındığı görülmektedir. “Karşımızda iki düşman vardır.

Birincisi İngilizler, ikincisi Türklerdir.”23

Kilise’nin siyasi rolünü kitleler üzerinde arttırmak amacıyla din adamları köylerde, öğretmenler okullarda, gazeteler topluma, birliklerde üyelerine yukarıdan aşağıya doğru Enosis’i vaaz ettiler ve cemaatleri üzerindeki Enosis baskısını korudular. Kilise teşkilatının ada sathında yeniden tüm yönleri ile güçlendirilmesi, EOKA’nın kurulmasına büyük bir cesaret verdi. EOKA’nın maddi finansmanında, örgüt üyelerinin barınması, beslenmesi yeri geldiğinde saklanmasında Kilise kurumu kayda değer bir vazife üstlendi.24 Kilise’nin Enosis için bu çaba ve gayreti aslında bizlere pek yabancı değildir. Nitekim Millî Mücadele yıllarında Anadolu topraklarını işgal eden Yunan kuvvetlerine maddi ve manevi destek İstanbul ve İzmir’deki kiliselerce de verilmişti. Aynı olaylar şimdi de Kıbrıs adasında gerçekleşmekteydi.

İngiltere nezdinde bir sonuca varamayan Rumlar, sorunu Birleşmiş Milletlere taşıyarak dünya kamuoyunun desteği ile Enosis’i gerçekleştireceklerine inanıyorlardı. Fakat planları istedikleri gibi olmadı. Birleşmiş Milletlerden de Enosis ile ilgili herhangi bir sonuç çıkmamıştı. Hukuki olarak bir sonuca varamayacağını anlayan Rumlar, terör eylemlerini hızlandırmak üzere EOKA’nın faaliyetlerine göz yumacaklardır.

BM’den olumsuz yanıt alan enosisçilere göre artık diplomasinin sonuna gelinmişti. Bundan sonra tek seçenek terör eylemleri yoluyla İngilizleri yola getirmekti.25 Bu amaç uğruna ilk eylemlerini gerçekleştirmekten geri durmadılar. Grivas, Makarios’tan 31 Mart gece yarısı ilk sabotajların yapılması için gerekli onayı aldı. Gece yarısı Lefkoşa, Limasol, Mağusa ve Episkopi’de büyük patlamalar meydana geldi.26 1 Nisan 1955 tarihinde gerçekleşen bu sabotaj eylemleri hem Türkiye hem de dünya kamuoyunda tepkilere neden olacaktır. Türkiye’nin tepkisi gayet normaldi. Çünkü adada hatırı sayılır bir Türk nüfusu yaşamaktaydı.

İlk olarak İngiliz yönetimine karşı yapılan eylemler zaman içinde Türk halkına yönelik olmaya başladı.

Türkler tabiatı ile Enosis’e giden yola ikinci büyük engel idiler. EOKA, Temmuz 1957 tarihinde Türklere karşı harekete geçti. Türk polislerini arkadan vurmak suretiyle öldürmeye ve sonradan da Türk halkına tecavüzlerde bulunmaya başladılar.27 Gerçekten de o dönemi doğrudan yaşamış Kıbrıslı Türkler için zulmün ve baskının olduğu bir dönemdi. Yüzyıllar boyunca komşu olarak yaşadıkları Rumlar, silahlarını Türklerin kapılarına doğrultmuş genç, yaşlı, kadın, çocuk demeden katliamlar yapıyordu. Ne yazık ki bu katliamlar dünyanın gözü önünde gerçekleşmesine rağmen tüm dünya müdahaleyi ağırdan alıyordu. Rum çetelerinin eylemlerine karşı meşru müdafaa hakkını kullanacak olan Kıbrıslı Türkler de teşkilatlanma yoluna gideceklerdir. Bu amaçla ilk olarak VOLKAN adında bir direniş örgütü kurmuşlardır. Açılımının

“Var Olmak Lazımsa, Kan Dökmemek Niye” olduğu ileri sürülen Volkan örgütü28 daha sonra tüm Kıbrıslı

19 Pancyprian National Youth Organisation: Kıbrıs Birliği Ulusal Gençlik Teşkilatı.

20 Orthodoxos Christianiki Enosis Neon: Yunan Ortodoks Gençlik Birliği.

21 Çay, a.g.e., s.39.

22 Şahin, a.g.m., s.31.

23 Çay, a.g.e., s.40.

24 Şahin, a.g.m., s.38.

25 Şahin, a.g.m., s.45.

26 Şahin, a.g.m., s.47.

27 Çay, a.g.e., s.40.

28 Dilek Yiğit Yüksel, “Kıbrıs’ta Yaşananlar ve Türk Mukavemet Teşkilatı (1957-1964)”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C.34, S.98, Ankara, 2018, s.320.

(5)

Türkleri tek çatı altında toplatan TMT’ye (Türk Mukavemet Teşkilatı) dönüşecektir. Rum terör örgütü EOKA’ya karşı Türk şehirlerini, köylerini ve beldelerini koruma görevini üstleneceklerdir.

1950’den itibaren tarafların kamuoyunun gündemine gelen Kıbrıs sorunu, başlangıçta Türk-Yunan dostluğu çerçevesinde hükümetlerce ikinci planda tutulmaya çalışıldıysa da 1955’te Türkiye’nin soruna resmen taraf olmasıyla Türk-Yunan ilişkilerinin seyrini belirlemeye başladı.29 EOKA’nın yıkıcı faaliyetleri hız kazanmaya başlamasıyla İngiliz hükümeti duruma müdahale etme adına Kıbrıs meselesini görüşmek üzere 1955 yılında Türkiye ve Yunanistan’ı Londra’ya davet etmiştir. 29 Ağustos 1955 tarihinde başlayan Londra konferansında Yunanistan “Enosis”, Türkiye ise “statükonun devamı veya Kıbrıs’ın Türkiye’ye ilhak edilmesi” tezini savunurken İngiltere “Self-Government” (muhtar bir yönetim tarzı) tezini öne sürdü.30 Bu toplantıdan herhangi bir sonuç çıkmadan delegeler ülkelerine geri dönmüşlerdir. Birleşmiş Milletlere taşınması ile zaten uluslararası bir sorun haline gelen Kıbrıs, EOKA’nın adadaki faaliyetleri ile dünya kamuoyunu daha çok meşgul etmeye başlamıştı. Olaylar giderek şiddetleniyordu. EOKA, dur durak bilmez şekilde Türk köylerine saldırmaya devam ediyor ve masum insanların canına kıyıyordu. 29 Ağustos 1955 tarihli Londra Konferansına Türkiye’nin davet edilmesi, Türk hükümetini konuya taraf yapıyordu. Bu konferansta görüşmeler devam ederken Türkiye’de 6-7 Eylül olayları31 çıkmış ve dönemin Menderes hükümetini zor duruma sokmuştur.

3. KIBRIS CUMHURİYETİ’NİN KURULUŞU

Yaklaşık 5 yıl boyunca taraflar bir dizi görüşme gerçekleştirdi. Her iki ülkenin NATO üyesi olması ve Soğuk Savaş döneminde iki müttefikin zaman zaman savaşın eşiğine gelmesi özellikle ABD’yi rahatsız ediyordu. ABD, NATO’nun güney kanadının çatlamaması için her iki hükümet ile görüşmeler yaptı.

Nihayetinde 11 Şubat 1959 Zürich ve 19 Şubat 1959 Londra Antlaşmalarının imzalanması ile Kıbrıs’ta Türk ve Rum taraflarının ortak olduğu bir Cumhuriyet kurulması hususunda önemli bir adım atılmış ve Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıs Anayasası, Garanti ve İttifak Antlaşmaları imzalanarak 15/16 Ağustos 1960 tarihinde ilan olunmuştu.32 Tarafların bu antlaşmaları kabulü ile iddialarından vazgeçtikleri anlaşılıyordu.

Buna göre Yunanistan Enosis’ten, Türkiye’de Taksim tezinden vazgeçiyordu. 1960 tarihinde kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı Makarios, yardımcısı ise Dr. Fazıl Küçük olacaktı.

Cumhuriyetin ilanı ne Rum kesimini ne de Yunan hükümetini memnun edebilmiştir. Onlar bu durumu bir geçiş olarak değerlendirip Enosis’ten vazgeçmemişlerdir. Hatta Makarios, terör örgütü EOKA’nın eylemlerine başlamasının beşinci yıl dönümünde de şu açıklamayı yapmıştır: “Zürih ve Londra Antlaşmaları ile umutlarımız ve emellerimiz tamamlanamamıştır. EOKA’nın bize sağladığı bu burçlardan ve köprübaşlarından zaferimizi tamamlayıncaya kadar mücadeleye devam edeceğiz”.33 Makarios, bu söylemleri ile halkı kışkırtıp terörü tırmandırıyordu. 16 Ağustos 1960’ta bağımsız ve egemen bir devlet olarak kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, Rumların Enosis ülküleri yüzünden fazla yaşayamamıştır. Kıbrıs Rumları, “Kıbrıs Anayasası’nı tadil” için yaptıkları müracaatın Türkiye tarafından reddi üzerine “meseleyi silahla halletmek” ve “Ada’daki Türk meselesini bitirmek” için harekete geçtiler.34

Cumhuriyet’in kurulması ile eşit iki toplum haline getirilen Türkler ve Rumlar, Rum yönetimince tüm hakları gasp edilmiş ve yok sayılmışlardır. Rum kesimi şiddet olaylarını daha da hızlandırıp, karşılarında tek engel olarak gördükleri Türklere saldıracaklardır. Türkleri adadan atmanın adı olmuştu, Aktiras Planı.

Kıbrıs Türklerini imha için hazırlanan plan adını IX. yy.’larda geçen bir Bizans destanından almıştı:

Aktiras. Planın tatbikata konulmasında ise EOKA liderlerinden Polikarpos Yorgacis en büyük rolü oynamıştır.35 Aktiras Planı kapsamında hareket eden Rumlar, 20 Aralık gecesi (1963) Lefkoşa’nın Tahtakale semtinden evlerine gitmekte olan bir grup Türk’ün otomobillerine açılan ateş sonucunda Zeki Halil ve Cemaliye Emirali adlı iki Türk şehit düştü, bir grup Türk de açılan ateş sonucunda yaralandı.36

29 Oran, a.g.e., s.593.

30 Çay, a.g.e., s.41.

31 Oran, a.g.e., s.601.

32 Çay, a.g.e., s.44.

33 Güler, a.g.m., s.107.

34 Ali Denizli, “Kıbrıs’ta Kanlı Noel-1963 Yunan ve Rum İkilisince Türk Halkının Yok Edilmeğe Çalışılması” Alev Duran (Ed.), Prof. Dr. Abdulhaluk Mehmet Çay 35. Yıl Armağan Kitabı, İksad Puplishing House, İstanbul, 2020, s.152.

35 Çay, a.g.e., s.57.

36 Çay, a.g.e., s.73.

(6)

Rumlar, 21 Aralık 1963’te tarihe “Kanlı Noel” olarak geçecek olan soykırım hareketine başlamış oluyorlardı. Rum terörü, 24 Aralık 1963 tarihinde, 24 Türk’ün canını almıştır.37 Bu katliamlarda kadın, çocuk, genç, yaşlı ayrımı yapmamışlardı. Kıbrıslı Türkler üzerinde o kadar baskı vardı ki, yaşanan durumları anavatana iletmek için ellerindeki tüm iletişim ağları dahi alınmıştı. Adanın tüm iletişim kontrolü Rumların elinde bulunuyordu. Adada yaşanan gelişmeleri Türkiye’deki hükümete ulaştırmak için Türkiye’ye gönderilecek olan yaralıların sargı bezlerinde raporlar saklanarak gönderilirdi. 28 Aralık 1963 tarihinde Kızılay aracılığıyla 3 Rum, 3 İngiliz, 3 Türk subayın gözetiminde Lefkoşa’dan Ankara’ya gönderilecek yaralılardan Yılmaz Bora, Vural Cevdet ve İbrahim Davulcu’nun sargı bezlerinin arasına gizli belgeler özenle yerleştirilir.38 Türkiye’nin garantörlük hakkını kullanarak tek başına harekete geçmesi üzerine Makarios, Cumhurbaşkanı yardımcısı Dr. Fazıl Küçük ile Rauf Denktaş’ı telefonla arayarak İngiliz Yüksek Komiserliği’nde bir toplantı yapılmasını teklif etti. Bu toplantıda “Yeşil Hat” antlaşması imzalanarak, Kıbrıs’ın taksimi fiilen gerçekleşme yoluna girmiştir.39 Yeşil Hat aslında Ada’nın ikiye bölünmüşlüğünün resmiyete dökülmüş hali idi.

3.1. Erenköy Direnişi

Artan EOKA saldırılarına karşı Türkiye, 1960 yılında imzalanan Garantör Antlaşması gereği müdahale hakkını kullanmak istemişse de Amerika Birleşik Devletleri’nin müdahalesi ile karşılaşmıştır. Tarihe

“Johnson Mektubu” diye kaydedilen ABD notası Türkiye’nin sıcağı sıcağına bu olaylara ilk etapta müdahale edememesine sebep olmuştur. ABD’nin bir nevi Yunan koruyuculuğunu yapması Rum saldırıların şiddetini artmasına sebep olacaktır. Erenköy’de, Geçitkale ve Boğaziçi köylerinde katliamların hız kazandığı görülecektir. Gerçekten de Türk halkının sabrının zorlandığı bir süreç yaşanacaktı. Özellikle Erenköy önemli bir liman bölgesi idi. Grivas komutasındaki Rum askerlerinin, 6 Ağustos’ta (1964), Erenköy’ü limana bağlayan yolu denetim altına almak için yaptıkları saldırıya TMT üyelerinin ateşle yanıt vermeleri üzerine çatışmalar yaşandı. Erenköy’e çekilmek zorunda kalan Kıbrıslı Türkler hükümet güçleri tarafından ablukaya alındılar ve yaşamlarından ciddi olarak endişe edilmeye başlandı. “Erenköy direnişi”nin tek umudu Türkiye’nin havadan yapacağı müdahale idi. Çok geçmeden Türkiye’den ilk müdahale gelmiştir. BM ve NATO’ya başvuran Ankara hükümetinin kararıyla 7 Ağustos da Türk jetleri ada üzerinde ihtar uçuşu yaptılar. Bir sonuç alınamaması yani Grivas komutasındaki Ulusal Muhafız Birliğinin ablukayı kaldırmaması ve çatışmaları sürdürmesi üzerine, 8-9 Ağustos da Türk jetleri bu birliği bombalamaya başladı. 64 Türk jetinin müdahalesi sonucunda 33 Kıbrıslı Rum ölmüştü, yaralı sayısı 230’du.40 Türkiye’nin bu ilk askeri müdahalesi Kıbrıslı Türklere bir moral olmuş, tarih boyunca yalnız kalmadıklarının göstergesi olmuştur. Erenköy savaşının başlarında, “Türkiye müdahale ederse kurtaracak Türk bulamayacaktır” diyen Makarios, Türk savaş uçaklarının iki günlük harekâtından sonra ateşkese razı olmuştur.41

3.2. Geçitkale-Boğaziçi Direnişi ve 1967 Bunalımı

1963’teki Rum harekâtında Kıbrıs Türklerinin tamamen ortadan kaldırılması planlanmıştı. Bu konuda başarısızlık yaşanınca Grivas, Yunanistan tarafından tekrar adaya gönderilmiştir. Bu süre zarfında Yunan hükümeti EOKA örgütüne gerekli silah ve teçhizatı gönderiyordu. 21 Aralık 1963 saldırılarından sonra varılan antlaşmaya göre, Rum askeri birliklerini, Türklere ait bölgelerden geçmesi yasaklanmıştı. Rumlar 13-14 Kasım günleri Geçitkale ile Boğaziçi arasındaki yoldan geçmek istediler. Türklerin bu teklifi kabul etmemeleri üzerine Rumlar 15 Kasım günü saldırıya geçtiler. Ağır silahların desteğindeki saldırı kısa sürede gelişti ve Geçitkale ile Boğaziçi işgal edildi ve bu olaylar sırasında 27 Türk öldürülmüştür.42 1963- 1974 tarihleri arasında öldürülen yüzlerce Türk olmuştur.43 Bu işgal üzerine 15 Kasım 1967 akşamı Türkiye’de hükümet seviyesinde bir durum değerlendirmesi yapıldı. 16 Kasım akşamı da Türkiye Büyük Millet Meclis toplandı. Toplantıda Anayasanın savaş ilanına ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yabancı ülkelere gönderilmesine ilişkin karar alındı. Hükümete verilen bu tezkere 1974 yılında da geçerliliğini koruyacaktır.

37 Güler, a.g.m., s.107.

38 Ulvi Keser, “Kıbrıs’ta 21 Aralık 1963 Kanlı Noel’i ve Kızılay”, Çağdaş Türkiye Araştırmaları Dergisi, C.12, S.24, İzmir, 2012, s.260-261.

39 Çay, a.g.e., s.75.

40 Oran, a.g.e., s.729.

41 Çay, a.g.e., s.81.

42 Çay, a.g.e., s.84.

43 Çay, a.g.e., s.109-124.

(7)

Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahale kararının kesinlik kazanması üzerine ABD Başkanı Johnson, özel temsilcisi Cyrus Vance’i bölgeye gönderdi. Bu arada Birleşmiş Milletler de gerginliği önlemek amacıyla harekete geçmişti. Cyrus Vance’nin Ankara, Atina ve Lefkoşa’daki temasları sırasında Türkiye 13 maddelik ikinci bir muhtıra verdi. Cyrus Vance aracılığı ile Yunanistan’a verilen notaya uyulmadığı takdirde, Türkiye müdahalede bulunacaktı.44 İlk muhtıra işgalden hemen sonra verilmişti. Bu olaydan sonra Yunan askeri kuvvetleri Kıbrıs’tan çekilmeye başlayacaklardır. 1967 bunalımından sonra Geçici Türk Yönetiminin kurulması kararlaştırıldı. Ancak 1967 yılından 1974 yılına kadar da EOKA teröründen kaynaklı elde edilir somut bir sonuç çıkmadı.

3.3. EOKA-B’nin Oluşumu ve Darbenin Ayak Sesleri

1967 yılından sonra Rum kesimi ile Yunan hükümeti arasında anlaşmazlıklar yaşandığı gibi, Rum kesiminin kendi içinde de ayrılıklar başlayacaktı. En başta Makarios ile Grivas arasında anlaşmazlıklar doğacaktır. Grivas tüm benliği ile Enosis taraftarı biriydi. Makarios ise 1960 yılından itibaren bir devlet başkanı olmanın avantajlarını yaşıyordu. Birçok konuda Yunan hükümetinden bağımsız bir şekilde hareket ediyordu. Hatta bazı durumlarda Yunanistan’ın Kıbrıs devletinin bağımsızlığına zarar verecek şekilde iç işlerine karıştığını söylemişti. 15 Temmuz 1974 yılında Makariaos’a karşı yapılacak olan darbenin zemini bu mücadeleler ile doğacaktı.

1967 tarihinde Türkiye’nin baskısı sonunda Kıbrıs’tan ayrılmak zorunda kalan Grivas, 1971 Ekim’inde tekrar Ada’ya döndü. Grivas’ın artık hedefi O’na göre “Enosis”e en büyük engel teşkil eden Makarios’tu.

Gerçekten de Makarios, politikasında çok büyük değişiklikler yapmıştı. Enosis’in tek başına Rumlar veya Yunanlılar marifetiyle gerçekleştirilemeyeceğini, Türkiye’nin bu konuda en büyük engeli oluşturduğunu görmüştü. O’na göre mesele beynelmilel platformda destek sağlamakla halledilebilirdi.45 Gerek Yunan hükümeti gerekse Rum kesimi meseleyi en başta uluslararası bir duruma getirmişlerdi. Soğuk Savaş döneminde kutuplaşan dünyada her bloktan gelecek desteğe göre hareket edebiliyorlardı. Yeri geldiğinde Sovyet Rusya’dan silah satın almaya, Bağlantısızlar Hareketinden de siyasi destek sağlamaya çalışmışlardı.

Ömrünü Enosis için adayan Grivas, Ada’ya gelir gelmez ilk yapacağı icraat, Makarios ile birlikte kurmuş oldukları EOKA örgütünü dizayn etmek olacaktır. Örgütü tasfiye edip yerine EOKA-B adında yeni bir oluşuma gider. Aslında bu değişim Makarios ile Grivas arasındaki anlaşmazlığın en somut delili idi.

Kurulan EOKA-B terör örgütü, Kıbrıslı Türkler için diğer örgütlerinden pek farkı olmayacaktır. Bunlar da kanlı eylemlerine devam edeceklerdir. Türklere karşı eylemlerde bulundukları gibi Makarios’a karşı da hareket etmişlerdir. 26 Temmuz 1973 gecesi harekete geçen Grivas’a bağlı EOKA-B militanları Limasol polis merkezini yakıp, Makarios yanlısı polisleri de kaçırdılar. 27 Temmuz gecesi de Rum Ticaret Bakanı Kolokasidis’in evi ile Lefkoşa’da bir fabrika bombalandı. Bununla da yetinmeyen EOKA-B militanları Rum Adalet Bakanı Vakis’i de kaçırdılar.46 Bu yaşanan gelişmeler Kıbrıs Rumları arasında bir iç mesele idi. EOKA’cılar (Makarios dahil) kendi içinde bir mücadele veriyorlardı. EOKA-B’nin yaptığı bu faaliyetler Makarios için bir fırsat olacaktı. Makarios, EOKA-B’yi yasadışı bir örgüt ilan eder. EOKA’cı arkadaşları ve Yunanistan’daki cunta yönetimi ile iyice anlaşmazlığa düşen Makarios’a, Atina tarafından görevlendirilen askerlerce darbe yapılacaktır. Hatta bu askerlere “Makarios’un öldürülmesi pahasına mutlaka darbe yapılması” emri verildi.47

4. KIBRIS BARIŞ HAREKÂTI VE SONRASI YAŞANAN GELİŞMELER

15 Temmuz 1974 tarihinde Milli Muhafız Birliğine bağlı askerler, Makarios’un Başkanlık Sarayı’nı bombalamaya başlamıştır. Saldırıdan kurtulan Makarios, önce İngiliz üssüne geçmiş, oradan da adayı terk etmiştir. Yunan subayları darbenin ilk günlerinde harekatın Türklere yönelik olmadığını belirterek, Türkiye’nin ve Türk kesiminin müdahalesini engellemeye çalışmışlardır.48 Darbenin hemen ardından Makarios’un yerine EOKA’cı Nikos Sampson devlet başkanı olarak Kıbrıs’ın başına geçmiştir. Makarios, Ada’dan ayrılmadan önce Rum halkına hitaben yaptığı bir konuşmada Ada’nın fiilen Yunanistan tarafından işgal edilmiş olduğu hususunu vurgulamayı ihmal etmemiştir. Aynı gün Nikos Sampson İhtilal hükümetini açıklamıştı. Nikos Sampson, Kıbrıs’ta bir “Elen Cumhuriyeti” kurulduğunu açıklayarak açıkça Enosis’e

44 Çay, a.g.e., s.85.

45 Çay, a.g.e., s.92.

46 Çay, a.g.e., s.93.

47 Çay, a.g.e., s.95.

48 Güler, a.g.m., s.109.

(8)

önemli bir adım atma teşebbüsünde bulunduğunu ortaya koymuştu.49 Yapılan bu darbe ile Zürih ve Londra Antlaşmaları hiçe sayılmış ve dünya kamuoyu bu müdahaleyi kınamıştır.

Kıbrıs Helen Cumhuriyetinin kurulduğunun açıklanması ve Enosisçi emelleri ile tanınan EOKA üyesi ve Mahi (Savaş) dergisi yayıncısı Nikos Sampson’un devlet başkanlığının ilan edilmesi Kıbrıslı Türkleri ve Türkiye’yi yeterince uyarmıştı. Haber Ankara’ya ulaşınca, Milli Güvenlik Kurulu toplandı ve ilk açıklama yapıldı: “Bu bir Yunan müdahalesidir. Adadaki anayasal düzen yıkılmış, gayrimeşru bir askeri yönetim kurulmuştur. Türkiye bunu antlaşmaların ve garantilerin ihlali saymaktadır.”50 denildi. Dönemin başbakanı Bülent Ecevit, ordunun adaya müdahale etmesi için gerekli tedbirin alınmasını istedi. Ardından garantör konumundaki İngiltere ile görüşmek üzere Londra’ya gitti. Buradaki amaç yapılacak olan bir müdahalede Türkiye’yi uluslararası arenada suçlu duruma düşürmemekti. Başbakan Ecevit Londra’da görüşmeler yaparken 18 Temmuz 1974 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi gizli oturum ile durum değerlendirmesi yaptı. Dönemin koalisyon hükümetinin başbakan yardımcısı Necmettin Erbakan, müdahale için başbakanın Londra’dan dönmesi gerektiğini belirtir. Ancak Demokratik Parti İstanbul Milletvekili Ferruh Bozbeyli, bugün yapılan toplantıdan müdahale kararının çıkması gerektiğini aksi takdirde dünya nezdinde Türkiye’nin prestijinin sarsılacağını belirtir.51

20 Temmuz 1974 tarihine ertelenen gizli görüşmeler, Başbakan Bülent Ecevit’in Türkiye’ye gelmesi ile tekrardan görüşülmüş. Lakin 20 Temmuz sabahı meclis görüşmelerine başlamadan sabahın ilk saatlerinde Türk ordusu Kıbrıs’a hareket etmişti. Meclisin toplanıp karar verme süresini bekleyememe sebebini 20 Temmuz 1974 tarihli gizli oturumda Başbakan Bülent Ecevit uzun uzadıya Türkiye Büyük Millet Meclisinde açıklayacaktır.52 Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesinden sonra Rum ve Yunan tarafından bir uzlaşmanın çıkmayacağı aşikardı. 13 Şubat 1975 tarihli Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi Yasama Meclisi toplantısında Bakanlar Kurulu ve Yasama Meclisi’nin ortak kararını açıklayan Denktaş, “Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin oy birliği ile kurulduğunu” açıkladı.53 Kıbrıs Rumları ve Yunanlılar ile yapılacak görüşmelerde bir sonuç alınamayacağını gören Kuzey Kıbrıs Türk Federe Devleti, 15 Kasım 1983 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni resmen ilan etti. Rauf Denktaş tarafından okunan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanı ile ilgi “Bağımsızlık Bildirisi”, Kıbrıs tarihinde çok önemli bir safhayı da başlatmıştır. 1985 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Rauf Denktaş, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı olmuştur.54

5. SONUÇ

Kurulduğu günden beri Türkiye’nin toprak bütünlüğünü açık bir şekilde tehdit eden Yunanistan, aradan geçen bunca ittifak veya antlaşmalara rağmen bu isteklerinden asla vazgeçmiş değildir. Özellikle Avrupalı devletlerin askeri ve diplomatik desteğini arkasına alan Yunanistan, Batı Anadolu ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi kıskaca sokmaktan geri durmamıştır. Yüzyıllardır Kıbrıs topraklarında yaşayan ve halen yaşamaya devam eden Türk faktörünü her defasında göz ardı etmişlerdir. Her ne kadar da 1930-1950 yılları arasında dostluk yılları olarak da nitelendirsek, bu tarih aralığında da bundan sonraki süreçte de Rumlar ile Türkler arasında sürekli anlaşmazlıklar olmuştur. Devletler arası dış politikanın getirdiği bazı faktörler bazen bu tarz dostlukların bozulmaması adına bu sürtüşmeler göz ardı edilebiliyor. 1950’den sonra Kıbrıs adasında yaşayan Türklere yönelik yapılan saldırılar kabul edilemez bir noktaya gelecektir.

1571-1878 tarihleri arasında Osmanlı Devleti’ne bağlı olan Kıbrıs’ta Türkler ile Rumlar sorunsuz bir şekilde yaşamışlardı. Ne vakit İngiliz idaresi adaya yerleşince iki toplum arasında onarılması güç sonuçlar doğmuştur. 93 Harbinden sonra Kıbrıs adasının Türkiye’nin elinden çıkması ve akabinde başlayan İngiliz yönetimi, Rum kesimini her daim yaptıkları eylemleri hoş görmüştür. Yunanistan ve Rum kesiminin Enosis planları çerçevesinde örgütledikleri terör örgütü EOKA, uzun yıllar boyunca ada sathında katliamlar gerçekleştirmiştir. Yapılan bu katliamlar resmi olarak belgelendiği halde dünya kamuoyu bunun hesabını sormamıştır. EOKA örgütü genç yaşlı kadın çocuk demeden Kıbrıs adasında uzun müddet terör estirmiştir.

Kıbrıslı Türklerin ve Türkiye’nin bu eylemlere sessiz kalmayacağını tahmin edemeyen Rum kesimi,

49 Çay, a.g.e., s.98.

50 Oran, a.g.e., s.741.

51 TBMM Tutanak Dergisi (Gizli Oturum), C.13/1, 2’nci Birleşim 2’nci Oturum, 18.07.1974.

52 TBMM Tutanak Dergisi (Gizli Oturum), C.13/1, 3’üncü Birleşim 1’inci ve 4’üncü Oturum, 20.07.1974.

53 Orhun, a.g.e., s.190.

54 Çay, a.g.e., s.102.

(9)

yapılan Barış Harekâtından sonra hem Türklerin hem de adada Enosis taraftarı olmayan Rumların umudu olmuştur.

Kıbrıs Adası konumu gereği önemli bir yerde bulunmaktadır. Böyle bir durumda ülke olarak bir oldu bittiye müsaade edilemezdi. Bugün Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin söz sahibi olmasının sebebi, Kıbrıs Meselesi boyunca konuya taraftar olmasından ve yeri geldiğinde müdahale hakkını kullanmaktan kaynaklıdır. Türkiye’nin, Kıbrıs meselesinde her zaman barış ve uzlaşma taraftarı olduğu geçmişten beri bilinmektedir. Günümüzde yapılacak barış görüşmelerinde adada yaşayan Türkleri, Rumlar ile eşit haklara sahip olduğunda, adaya huzur ve sükûnet geri gelecektir. Yüz yıllar boyunca Türkler ve Rumlar bir arada barış içinde yaşamış iki toplumdur. Yunanistan ve Türkiye için Kıbrıs, Adalar ve Batı Trakya meseleleri gündeme geldiği vakit, taraflar arasında savaşın eşiğine gelindiği zamanlar dahi olmuştur. Bugün hala Kıbrıs Adasında ve Yunanistan’da Enosis hayali ile yanıp tutuşan binlerce Rum vardır. Türkiye’nin yapması gereken şey burada varlığını yaşatabilmek için çalışmaktır. Türklerin Kıbrıs davasında dünya kamuoyuna haklılığını kanıtlayacak bildiriler, konferanslar ve lobi çalışmalarına fazlasıyla yer vermesi gerekir.

KAYNAKÇA

ÇAY Abdulhaluk, Kıbrıs’ta Kanlı Noel-1963, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1989.

DENİZLİ Ali, “Kıbrıs’ta Kanlı Noel-1963 Yunan ve Rum İkilisince Türk Halkının Yok Edilmeğe Çalışılması” (Ed. Alev Duran), Prof. Dr. Abdulhaluk Mehmet Çay 35. Yıl Armağan Kitabı, İksad Publishing House, İstanbul, 2020.

GÜLER Yavuz, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Kuruluşuna Kadar Kıbrıs Meselesi”, Gazi Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi Dergisi, C.5, S.1, Kırşehir, 2004, s.101-112.

KESER Ulvi, “Kıbrıs’ta 21 Aralık 1963 Kanlı Noel’i ve Kızılay”, Çağdaş Türkiye Araştırmaları Dergisi, C.XII, S.24, İzmir, 2012, s.255-304.

ORAN Baskın (Ed.), Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, C.1, İletişim Yayınları, 23.Baskı, İstanbul, 2019.

ORHUN Ç. Fatma, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin İlanını Hazırlayan Siyasi Nedenler”, (Ed. Alev Duran), Prof. Dr. Abdulhaluk Mehmet Çay 35. Yıl Armağan Kitabı, İksad Publishing House, İstanbul, 2020.

ŞAHİN İsmail, “Düşünceden Eyleme EOKA”, Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları Dergisi, S.37, İstanbul, 2020, s.21-49.

TBMM Tutanak Dergisi (Gizli Oturum), C.13/1, 2’nci Birleşim 2’nci Oturum, 18.07.1974.

TBMM Tutanak Dergisi (Gizli Oturum), C.13/1, 3’üncü Birleşim 1’inci ve 4’üncü Oturum, 20.07.1974.

YALÇIN Durmuş (ve diğerleri), Türkiye Cumhuriyeti Tarihi-1, AKDTYK Atatürk Araştırma Merkezi, 9.Baskı, Ankara, 2009.

YÜKSEL Yiğit Dilek, “Kıbrıs’ta Yaşananlar ve Türk Mukavemet Teşkilatı (1957-1964), Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C.34, S.98, Ankara, 2018, s.311-376.

Referanslar

Benzer Belgeler

Kurum kültürü konulu tezlerin büyük oranda İstanbul ilinde, İşletme Ana bilim dalında, 100-200 sayfa aralığında, yüksek lisans türünde, Sosyal Bilimler

Genellikle tıbbi ve aromatik bitki olarak kullanılan bu doğal bitki türlerinin kentsel tasarımlarda kullanımı oldukça sınırlıdır.. Oysa iklim değişiklikleri, su

Bu önlemler, kent içinde veya yakın çevresinde doğal, tarihi ve kültürel değeri yüksek olan alanların korunan alanlar başlığı altında bir takım

Araştırma sonucunda özel gereksinimli birey olduğunun öğrenilme zamanı ile pozitif dini başa çıkma arasında 0-3 yaş arasında öğrenenlerin lehine istatistiksel olarak

As a result of the statistical analysis performed, it was determined that there is a high level of a positively significant relationship between the existential anger and

Örneğin, Immanuel Kant Yargı Yetisinin Eleştirisi adlı eserinde, Martin Heidegger Sanat Eserinin Kökeni adlı eserinde, Gilles Deleuze Francis Bacon-Duyumsamanın

Karşılaştırması yapılan ülkelerin enerji dağılımının ekonomik değeri araştırmanın odak noktasıdır çünkü enerjide dışa bağımlı ülkelerin üretim için

Araştırmanın sonucunda, öğrencilerin bireysel çalgı eğitim dersi güdülenme ölçeği genelinden aldıkları puanlar ile özyönetimli öğrenmeye