YAPILANDIRMACI
YAKLAŞIM
“İnsanoğlu ya sadece mekanik olarak terbiye edilebilir ya da gerçekten aydınlatılabilir. Birincisinde köpek, at insan mekanik olarak aynı şekilde yetiştirilebilir. Oysa amaç çocukların düşünmeyi öğrenmeleridir. Bu amaç tüm etkinliklerin ilkesi olmalıdır.”
Kant (1803)
Yapılandırmacı kuramın 18. yy. filozofu olan Vico’nun “Biri bir şeyin parçalarını biliyorsa, o şeyi biliyordur” söylemine kadar uzanan; daha sonra Kant’ın, “Birey bilgiyi pasif olarak değil, etkin olarak alır, önceki bildiğiyle karşılaştırır ve yorumlar (Glasersfeld, 1998)” ifadesiyle devam eden felsefi ve sosyolojik kökenleri vardır.
FELSEFİ TEMELLERİ
Yapılandırmacı anlayış, bir bilgi felsefesi (epistemoloji), bilginin doğası hakkında felsefi bir açıklamadır. “Bilme nedir?” ve “Birey nasıl bilir?” sorularına açıklık getirmeyi amaçlayan bilgi ve öğrenmeyle ilgili bir kuramdır. Bir bütün olarak yapılandırmacılık, bilginin ve okul yaşamının yapılandırılmasını sağlayan uygulamalar, normlar inançlar setinden oluşan bir kültür setidir.
Yapılandırmacı yaklaşımın benimsemiş olduğu
“öznel anlayışa” katkısı olan filozof ve düşünürler
şöyledir ki ; öznel anlayışa göre bireylerin
deneyimlerini kazandığı bir dış dünya vardır ancak
anlam bireylerden bağımsız olarak bu dünyada
bulunmaz, aksine anlam birey tarafından bu
dünyaya verilir ( Fer, 2007).
Yapılandırmacılığın tek bildiğim hiçbir şey
bilmediğim diyen Socrates; duyumla bilgi arasında
ilişki kuran Aristotales; nesnelerin niteliklerini
birincil ve ikincil olarak ayırıp, birincil niteliklerin
duyuma ait olduğunu ve nesnel olmadığını, bu
açıdan bildiklerimizin aslında idealarımız
J.Locke’un birincil ve ikincil nitelik ayrımını yadsıyıp, deneyciliği mantıksal sonucuna götürerek, varlığı algılamaya indirgeyen ve var olmak algılanmaktır diyen G.Berkeley, ontolojik gerçekliğin bilinemeyeceğini, bilinebilir olanın sadece görünüş olduğunu ve bu görünüşün de anlığın ve görünün kategorileri tarafından belirlendiğini söyleyen Kant;
bildiğimiz sadece zihnimizde imgesini oluşturduklarımızdan ibaret olduğunu ortaya süren Vico;
Tüm bilgimizin belli bir perspektifin ürünü olduğunu söyleyen ve Apollon Dianyosus benzetmesine başvurarak modern bilginin nesnelliğe vurgusuyla duyguları öldürmeye çalışan Nietzsche; bilgiyi ve doğruyu araçsallaştırıp, özne nesne ayrımını yadsıyan ve nesnel bilginin olamayacağını savunan Dewey; bilginin belli bir kültürün ürünü olduğunu ve bu açıdan onun soyo-kültürel açıdan koşullu olduğunu ve bu haliyle öznel ve nesnel bilgiden söz edilemeyeceğini ima eden Kuhn ve bilgide dile vurgu yapan Wittgenstein gibi düşünürlerin etkisi altında kaldığını söyleyebiliriz (Aydın,
Öznel anlayış çerçevesinde yer alan yapılandırmacı epistemolojide, öznellerin dışsal gerçekliğe doğrudan erişiminin olmadığını ve bireylerin bilgiyi var olan temel bilişsel kategorilerini, yaşantılarını örgütlemede kullanarak geliştirebildiğini savunana ve rasyonalizm ve ampirizmin bir sentezini olan Emmanuel Kant’tan izler görülür. Kant düşünme sürecinde oluşturulan fikirleri, yaşantılardaki ilkeleri düzenleyici olarak görür, kategorilerin önemini ve gücünü vurgular. Bu kategoriler günümüzde kullanılan yapı, şema gibi kavramların öncülüdür.
Kant’ın takipcisi ve eleştiricisi olan Hegel, bilgi için insan zihnindeki rasyonel (zihinsel) şemaların çeşitliliğini kabul etmiştir. Bu şemalar arsındaki çelişkilerin fazla olması ise araştırma ve öğrenme çabasına kaynak oluşturduğunu ifade etmektedir.
Dewey’de geleneksel öğretim yöntemlerinin ezberciliğe yol açtığını, öğrenciyi düşündürecek yaşantıların sağlanması gerektiğini belirtmiştir.
Bunun için öğrencinin çevreyle etkileşimine,
bilginin öğrenci tarafından keşfedilmesine ve
öğrencinin gerçek yaşantılar geçirmesine önem
vermiştir. Bir pragmatist olan Dewey’in
görüşlerinden etkilenerek sosyal yapılandırmacılık
gelişmiştir.
Öznel anlayış ontolojik gerçeğe değil oluşturulan gerçeğe odaklanır. Eğer birey bilgiyi anlamlandırabiliyor ve yaşamında kullanabiliyorsa öğrenmenin gerçekleştiği söylenebilir. Buradan hareketle öznel dünya üzerinde kesin gerçeklerin bulunmadığı, bireylerin var olan bilgiyi pasif olarak almadıklarını bilgiyi önceki deneyimleri ve çevreleri ile etkileşimi sonucunda aktif olarak kendilerinin yapılandırdıkları düşüncesi üstüne kuruludur.
Yapılandırmacı anlayış homojen bir kuramsal yapıya sahip değildir. Genel bir çerçeve olarak görülmektedir.Davis ve Sumaray’a göre litatatürde radikal, bilişsel, durumsal, sosyal, kültürel, sosyokültürel ve eleştirel olmak üzere yapılandırmacılığın farklı türlerine rastlanmaktadır.
Richarson’a (2003) göre ise litaratürde yapılandırmacılığın metodolojik, didaktik ve diyalektik formlarını içeren 18 farklı türüne rastlanmaktadır.
YAPILANDIRMACILIĞIN DOĞASI
Şüpheciler bilginin “doğruluğunu” kanıtlamanın mantıken imkânsız olduğuna işaret etmiştir. Bir bilgiyle ancak başka bir bilgiyle gidilir bu yüzdende doğruluk için gerekli karşılaştırmalar yapılamaz.
Kuşkuculuk, düşünülebilecek hiçbir konuda kesin bilgi diye bir şeyin olmadığını, olsa bile insanın eldeki verileriyle kesin bilgilere ulaşmasının olanaksız olduğunu öne sürerek, nesnel bilgiyi ve nesnel bilme olanağını bütünüyle yok saymaktadır.
Açık ve seçik doğruya, kendisinden kuşku duyulamayacak sağlam bilgiye ulaşmak için sağlam bir dayanak bulana dek bütün bilgilerin kuşkuya açılarak sınanıp sorgulanması ise
"yöntembilgisel kuşkuculuk" diye adlandırılmaktadır.
Von Glasersfeld şüphecilerden farklı olarak bilginin bağımsız bir dünyayı resmettiğini ifade etmektedir. Bize çok önemli gelen bir bilginin- deneysel dünyamızda yer alan bilginin- fiziksel nesnelerle uğraşmanın başarılı yolları ve de soyut nesnelerle düşünebilmenin başarısız yolları olduğunu kabul etmektedir.
Yapılandırmacılığı eleştirenler, yapılandırmacıları gerçekliğin varoluşunu inkar etmeyle suçlarlar.
Bazıları bunu yapsa da yapılandırmacılık gerçekliği
kişisel ve subjektif yöntemlerle bilebileceğimizi
söyler.
Yapılarımız, yapılandırdığımız gerçek dünya ile subjektif etkileşimi kapsayan deneyimlerimizle sınırlıdır.
Fen dünyayı deneyimlememizi içeren olayları ve
fenomenleri anlamadaki sosyal görüşmelerin bir
bütünü olarak incelenebilir.
Bilgi, diğer alanlarla tutarlı olması ve deneyimlere uygun olması nedeniyle bilimsel komite tarafından
“geçerli” kabul edilmiştir.
Kuhn ve diğerleri (1970) toplumun problemleri zamanla değişir, yeni deneyimlere öncülük ederek teknoloji deneyimleri yeni yöntemleri üretir ve bu yüzdendir ki; bilimsel bilgi zamanla değişir.
Yapılandırmacı bakış açısı dışarıdan gelen
gerçekliğin varlığını kabul eder fakat gerçekliğin
asıl olarak neye benzediğini bilmediğimizi de
ortaya koyar. Bu şaşırtıcı bir paradokstur.
Von Glasersfeld;
“Hiçbir zaman kesin gerçekliği inkar etmedim sadece şüpheciler gibi kesin gerçekliği bilmenin mümkün olmadığını iddia ediyorum ve bir yapılandırmacı olarak bir adım ileri gittim ve “var olmanın” anlamını tanımlayabileceğimi iddia ettim. Ayrıca gerçeklik kelimesini biz yapılandırmacılarda kullanabiliriz fakat farklı olarak- yaşamımızda güvendiğimiz ve diğerlerinin güvendiğine inandığımız ilişki ve iletişimlerimizin toplamıdır ”
Yapılandırmacılık bilginin doğrunun bir gösterimi olup olmadığı sorusu ile ilgilenmez, bunun yerine geçerli bilginin yapılandırılması davranışına odaklanmaktadır. Bilgi bireyin eylemlerinin olduğu çoklu bağlamdaki amaçları izlemesine izin vermektedir. Bu yüzden Von Glasersfeld yapılandırmacılığı “postepistemolojik” olarak düşünmeyi öneriyor.
Von Glasersfeld’e göre “geçerlilik” gerçekliğe tamamen benzememekle birlikte amaç ve hedeflerin bağlamıyla ilgilidir. Fakat bu amaç ve hedefler materyallerle veya somut olmayla sınırlı değildir. Fende hedef problemleri çözmek değil mümkünse deneysel bir dünya modeliyle tutarlı bir model inşa etmektir.
Diğer önemli bir nokta ise bir yapılandırmanın bir
diğeri içinde geçerli olduğu fikridir. Kişisel
geçerlilik temelli bir durumu yapılandırmada
kritik bir konudur ve durum, bilginin sosyal
bileşenlerini reddedebilir. Bilgi kişisel bağlamda
değil ama olayın gerçekleştiği sosyal bağlamda
Dolayısıyla geçerlilik bireyin hareketleri ve
bu hareketlerin sosyal bağlamdaki
hedeflere ulaşmada ki kolaylık boyutuyla
ilişkisi olarak tanımlanır.
YAPILANDIRMACILIĞIN KİŞİSEL VE SOSYAL BİLEŞENLERİ
Farklı alanlarda araştırma yapanlar yüzyıllar boyunca yapılandırmacılığı bazı etkinliklerine temellendirdikleri teorik yapı olarak benimsediler. Şaşırtıcı olan teorinin farklı kısımlarının farklı araştırmacıların ilgisini çekmesi. Örneğin birçok araştırmacı fende ve kavramsal değişimde alternatif yapılar üzerine çalışmakta ve prior-ilk bilgiye odaklanmaktaydılar.
Farklı durumlarda farklı isimlendirmelere
gidiliyor ve Von Glasersfeld bilginin bilmeden
ayrılmayacağını vurgulayarak radikal
yapılandırmacılık ifadesini kullanıyor.
Radikal “counterfoil-kupon” olarak kullanmakta
ve bunlar yapılandırmacılığı ilk bilginin üzerine
inşa edilmiş öğrenme olarak görmekteler. Bu
güçsüz yapıda yapılandırmacılık önemsiz
yapılandırma olarak inşa edilmektedir.
Bilginin bireysel yapılandırıldığı fakat sosyalleşmeye aracılık ettiğine yönelmektedirler ( Bauersfeld 1992; Wood 1992; Saxe 1992; von Glasersfeld 1992). Bilgi sadece varlıkların farkında olan zihinlerde oluşmaktadır fakat varlıkların farkında olmak sadece sosyo-kültürel bir bilinç ile gerçekleşir.
Cobb ve arkadaşlarına göre kişisellik ve sosyallik ayrı ayrı düşünülmeli ,her ikisinde bilgiyi düşünme, bilme ve öğretmen-öğrenen üzerinde çok önemli rolleri olsa da…
‘Matematiği hem kültürel hem de kişisel süreçte
sınırlandırılmış bilişsel etkinliklerle ve de sosyal
Ayrıca Saxe (1992), Piaget’in sosyo-kültürel süreci fazlasıyla analiz etmemesine dikkat çekiyor. Sosyal ve bilişsel bileşenleri vurgulayan bilgi için bir teorik çatı inşa etmek istemiştir.
Matematikte öğrencilerin kendi problemlerini yaratmaları durumunda zorlayıcı bir durum oluşturmuştur. 2 durum çalışmasında da önemli olan bir problem için tutarlı bir çözüm bulmaktır, bir çözüm elde etmek için bir reçetenin nasıl olacağını hatırlamak değildir.
Saxe’in çalışmasında, matematik öğretiminin “sokak usulü” olması ve mesleki (ticari) anlamda etkili yöntemlerini tartışmaya odaklanılmıştır. Çalışmada matematikle direk ilişkisi olmayan hedefleri yapılandırmalarına olanak tanınmıştır. Bu hedeflere ulaşmak için öncelikle matematiksel bilgiyi öğrenmek ve
Bilişsel hedefler, kültürel araştırmalarda bireyin günlük katılımlarıyla ortaya çıkar. Ortaya çıkan hedefleri denemede, çocuklar yeni bilgiyi sosyal ve kültürel hayatla ilişkilendirir. Saxe’e göre bireyler, yeni anlamalarını hem ilk anlamaları hem de sosyal organize etkinlikleriyle ilişkilendirerek başarır.
YAPILANDIRMACILIK METOT MU KAYNAK MI?
Fosnot (1992) gibi bazı araştırmacılar yapılandırmacılıkla tutarlı inanışlara dayandırarak, yapılandırmacılığı öğretim metodu olarak resmederler. Yani yapılandırmacılık öğrenci öğrenmelerini artıran bir sınıf inşa etmede bir kaynak olarak kullanılmaktadır.
Kendine özgü olarak öğretmen öğrencinin ne
bildiğinin hesabını tutar, öğrenenler arasındaki
sosyal etkileşimi artırır.
Wheatley (1991), yapılandırmacılığı bir kaynak olarak benimseyen yaklaşımların müfredatta kullanılmasına değinmektedir. Problem merkezli öğrenme olarak bilinen öğrenmede, öğrenciler görevlerin anlamlarını yapılandırarak küçük gruplar halinde çalışırlar ve kafa karıştırıcı problemleri çözmeye başlarlar. Öğretmen, öğrencinin ne bildiği ve görevleri nasıl yapılandırdıklarını öğrenerek onlara aracılık etmelidir ki en önemli rolü de budur.