• Sonuç bulunamadı

“öznel anlayışa” katkısı olan filozof ve düşünürler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "“öznel anlayışa” katkısı olan filozof ve düşünürler"

Copied!
37
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

YAPILANDIRMACI

YAKLAŞIM

(2)

“İnsanoğlu ya sadece mekanik olarak terbiye edilebilir ya da gerçekten aydınlatılabilir. Birincisinde köpek, at insan mekanik olarak aynı şekilde yetiştirilebilir. Oysa amaç çocukların düşünmeyi öğrenmeleridir. Bu amaç tüm etkinliklerin ilkesi olmalıdır.”

Kant (1803)

(3)

Yapılandırmacı kuramın 18. yy. filozofu olan Vico’nun “Biri bir şeyin parçalarını biliyorsa, o şeyi biliyordur” söylemine kadar uzanan; daha sonra Kant’ın, “Birey bilgiyi pasif olarak değil, etkin olarak alır, önceki bildiğiyle karşılaştırır ve yorumlar (Glasersfeld, 1998)” ifadesiyle devam eden felsefi ve sosyolojik kökenleri vardır.

(4)

FELSEFİ TEMELLERİ

Yapılandırmacı anlayış, bir bilgi felsefesi (epistemoloji), bilginin doğası hakkında felsefi bir açıklamadır. “Bilme nedir?” ve “Birey nasıl bilir?” sorularına açıklık getirmeyi amaçlayan bilgi ve öğrenmeyle ilgili bir kuramdır. Bir bütün olarak yapılandırmacılık, bilginin ve okul yaşamının yapılandırılmasını sağlayan uygulamalar, normlar inançlar setinden oluşan bir kültür setidir.

(5)

Yapılandırmacı yaklaşımın benimsemiş olduğu

“öznel anlayışa” katkısı olan filozof ve düşünürler

şöyledir ki ; öznel anlayışa göre bireylerin

deneyimlerini kazandığı bir dış dünya vardır ancak

anlam bireylerden bağımsız olarak bu dünyada

bulunmaz, aksine anlam birey tarafından bu

dünyaya verilir ( Fer, 2007).

(6)

Yapılandırmacılığın tek bildiğim hiçbir şey

bilmediğim diyen Socrates; duyumla bilgi arasında

ilişki kuran Aristotales; nesnelerin niteliklerini

birincil ve ikincil olarak ayırıp, birincil niteliklerin

duyuma ait olduğunu ve nesnel olmadığını, bu

açıdan bildiklerimizin aslında idealarımız

(7)

J.Locke’un birincil ve ikincil nitelik ayrımını yadsıyıp, deneyciliği mantıksal sonucuna götürerek, varlığı algılamaya indirgeyen ve var olmak algılanmaktır diyen G.Berkeley, ontolojik gerçekliğin bilinemeyeceğini, bilinebilir olanın sadece görünüş olduğunu ve bu görünüşün de anlığın ve görünün kategorileri tarafından belirlendiğini söyleyen Kant;

bildiğimiz sadece zihnimizde imgesini oluşturduklarımızdan ibaret olduğunu ortaya süren Vico;

(8)

Tüm bilgimizin belli bir perspektifin ürünü olduğunu söyleyen ve Apollon Dianyosus benzetmesine başvurarak modern bilginin nesnelliğe vurgusuyla duyguları öldürmeye çalışan Nietzsche; bilgiyi ve doğruyu araçsallaştırıp, özne nesne ayrımını yadsıyan ve nesnel bilginin olamayacağını savunan Dewey; bilginin belli bir kültürün ürünü olduğunu ve bu açıdan onun soyo-kültürel açıdan koşullu olduğunu ve bu haliyle öznel ve nesnel bilgiden söz edilemeyeceğini ima eden Kuhn ve bilgide dile vurgu yapan Wittgenstein gibi düşünürlerin etkisi altında kaldığını söyleyebiliriz (Aydın,

(9)

Öznel anlayış çerçevesinde yer alan yapılandırmacı epistemolojide, öznellerin dışsal gerçekliğe doğrudan erişiminin olmadığını ve bireylerin bilgiyi var olan temel bilişsel kategorilerini, yaşantılarını örgütlemede kullanarak geliştirebildiğini savunana ve rasyonalizm ve ampirizmin bir sentezini olan Emmanuel Kant’tan izler görülür. Kant düşünme sürecinde oluşturulan fikirleri, yaşantılardaki ilkeleri düzenleyici olarak görür, kategorilerin önemini ve gücünü vurgular. Bu kategoriler günümüzde kullanılan yapı, şema gibi kavramların öncülüdür.

(10)

Kant’ın takipcisi ve eleştiricisi olan Hegel, bilgi için insan zihnindeki rasyonel (zihinsel) şemaların çeşitliliğini kabul etmiştir. Bu şemalar arsındaki çelişkilerin fazla olması ise araştırma ve öğrenme çabasına kaynak oluşturduğunu ifade etmektedir.

(11)

Dewey’de geleneksel öğretim yöntemlerinin ezberciliğe yol açtığını, öğrenciyi düşündürecek yaşantıların sağlanması gerektiğini belirtmiştir.

Bunun için öğrencinin çevreyle etkileşimine,

bilginin öğrenci tarafından keşfedilmesine ve

öğrencinin gerçek yaşantılar geçirmesine önem

vermiştir. Bir pragmatist olan Dewey’in

görüşlerinden etkilenerek sosyal yapılandırmacılık

gelişmiştir.

(12)

Öznel anlayış ontolojik gerçeğe değil oluşturulan gerçeğe odaklanır. Eğer birey bilgiyi anlamlandırabiliyor ve yaşamında kullanabiliyorsa öğrenmenin gerçekleştiği söylenebilir. Buradan hareketle öznel dünya üzerinde kesin gerçeklerin bulunmadığı, bireylerin var olan bilgiyi pasif olarak almadıklarını bilgiyi önceki deneyimleri ve çevreleri ile etkileşimi sonucunda aktif olarak kendilerinin yapılandırdıkları düşüncesi üstüne kuruludur.

(13)

Yapılandırmacı anlayış homojen bir kuramsal yapıya sahip değildir. Genel bir çerçeve olarak görülmektedir.Davis ve Sumaray’a göre litatatürde radikal, bilişsel, durumsal, sosyal, kültürel, sosyokültürel ve eleştirel olmak üzere yapılandırmacılığın farklı türlerine rastlanmaktadır.

Richarson’a (2003) göre ise litaratürde yapılandırmacılığın metodolojik, didaktik ve diyalektik formlarını içeren 18 farklı türüne rastlanmaktadır.

(14)

YAPILANDIRMACILIĞIN DOĞASI

Şüpheciler bilginin “doğruluğunu” kanıtlamanın mantıken imkânsız olduğuna işaret etmiştir. Bir bilgiyle ancak başka bir bilgiyle gidilir bu yüzdende doğruluk için gerekli karşılaştırmalar yapılamaz.

(15)

Kuşkuculuk, düşünülebilecek hiçbir konuda kesin bilgi diye bir şeyin olmadığını, olsa bile insanın eldeki verileriyle kesin bilgilere ulaşmasının olanaksız olduğunu öne sürerek, nesnel bilgiyi ve nesnel bilme olanağını bütünüyle yok saymaktadır.

Açık ve seçik doğruya, kendisinden kuşku duyulamayacak sağlam bilgiye ulaşmak için sağlam bir dayanak bulana dek bütün bilgilerin kuşkuya açılarak sınanıp sorgulanması ise

"yöntembilgisel kuşkuculuk" diye adlandırılmaktadır.

(16)

Von Glasersfeld şüphecilerden farklı olarak bilginin bağımsız bir dünyayı resmettiğini ifade etmektedir. Bize çok önemli gelen bir bilginin- deneysel dünyamızda yer alan bilginin- fiziksel nesnelerle uğraşmanın başarılı yolları ve de soyut nesnelerle düşünebilmenin başarısız yolları olduğunu kabul etmektedir.

(17)

Yapılandırmacılığı eleştirenler, yapılandırmacıları gerçekliğin varoluşunu inkar etmeyle suçlarlar.

Bazıları bunu yapsa da yapılandırmacılık gerçekliği

kişisel ve subjektif yöntemlerle bilebileceğimizi

söyler.

(18)

Yapılarımız, yapılandırdığımız gerçek dünya ile subjektif etkileşimi kapsayan deneyimlerimizle sınırlıdır.

Fen dünyayı deneyimlememizi içeren olayları ve

fenomenleri anlamadaki sosyal görüşmelerin bir

bütünü olarak incelenebilir.

(19)

Bilgi, diğer alanlarla tutarlı olması ve deneyimlere uygun olması nedeniyle bilimsel komite tarafından

“geçerli” kabul edilmiştir.

Kuhn ve diğerleri (1970) toplumun problemleri zamanla değişir, yeni deneyimlere öncülük ederek teknoloji deneyimleri yeni yöntemleri üretir ve bu yüzdendir ki; bilimsel bilgi zamanla değişir.

(20)

Yapılandırmacı bakış açısı dışarıdan gelen

gerçekliğin varlığını kabul eder fakat gerçekliğin

asıl olarak neye benzediğini bilmediğimizi de

ortaya koyar. Bu şaşırtıcı bir paradokstur.

(21)

Von Glasersfeld;

“Hiçbir zaman kesin gerçekliği inkar etmedim sadece şüpheciler gibi kesin gerçekliği bilmenin mümkün olmadığını iddia ediyorum ve bir yapılandırmacı olarak bir adım ileri gittim ve “var olmanın” anlamını tanımlayabileceğimi iddia ettim. Ayrıca gerçeklik kelimesini biz yapılandırmacılarda kullanabiliriz fakat farklı olarak- yaşamımızda güvendiğimiz ve diğerlerinin güvendiğine inandığımız ilişki ve iletişimlerimizin toplamıdır ”

(22)

Yapılandırmacılık bilginin doğrunun bir gösterimi olup olmadığı sorusu ile ilgilenmez, bunun yerine geçerli bilginin yapılandırılması davranışına odaklanmaktadır. Bilgi bireyin eylemlerinin olduğu çoklu bağlamdaki amaçları izlemesine izin vermektedir. Bu yüzden Von Glasersfeld yapılandırmacılığı “postepistemolojik” olarak düşünmeyi öneriyor.

(23)

Von Glasersfeld’e göre “geçerlilik” gerçekliğe tamamen benzememekle birlikte amaç ve hedeflerin bağlamıyla ilgilidir. Fakat bu amaç ve hedefler materyallerle veya somut olmayla sınırlı değildir. Fende hedef problemleri çözmek değil mümkünse deneysel bir dünya modeliyle tutarlı bir model inşa etmektir.

(24)

Diğer önemli bir nokta ise bir yapılandırmanın bir

diğeri içinde geçerli olduğu fikridir. Kişisel

geçerlilik temelli bir durumu yapılandırmada

kritik bir konudur ve durum, bilginin sosyal

bileşenlerini reddedebilir. Bilgi kişisel bağlamda

değil ama olayın gerçekleştiği sosyal bağlamda

(25)

Dolayısıyla geçerlilik bireyin hareketleri ve

bu hareketlerin sosyal bağlamdaki

hedeflere ulaşmada ki kolaylık boyutuyla

ilişkisi olarak tanımlanır.

(26)

YAPILANDIRMACILIĞIN KİŞİSEL VE SOSYAL BİLEŞENLERİ

Farklı alanlarda araştırma yapanlar yüzyıllar boyunca yapılandırmacılığı bazı etkinliklerine temellendirdikleri teorik yapı olarak benimsediler. Şaşırtıcı olan teorinin farklı kısımlarının farklı araştırmacıların ilgisini çekmesi. Örneğin birçok araştırmacı fende ve kavramsal değişimde alternatif yapılar üzerine çalışmakta ve prior-ilk bilgiye odaklanmaktaydılar.

(27)

Farklı durumlarda farklı isimlendirmelere

gidiliyor ve Von Glasersfeld bilginin bilmeden

ayrılmayacağını vurgulayarak radikal

yapılandırmacılık ifadesini kullanıyor.

(28)

Radikal “counterfoil-kupon” olarak kullanmakta

ve bunlar yapılandırmacılığı ilk bilginin üzerine

inşa edilmiş öğrenme olarak görmekteler. Bu

güçsüz yapıda yapılandırmacılık önemsiz

yapılandırma olarak inşa edilmektedir.

(29)

Bilginin bireysel yapılandırıldığı fakat sosyalleşmeye aracılık ettiğine yönelmektedirler ( Bauersfeld 1992; Wood 1992; Saxe 1992; von Glasersfeld 1992). Bilgi sadece varlıkların farkında olan zihinlerde oluşmaktadır fakat varlıkların farkında olmak sadece sosyo-kültürel bir bilinç ile gerçekleşir.

(30)

Cobb ve arkadaşlarına göre kişisellik ve sosyallik ayrı ayrı düşünülmeli ,her ikisinde bilgiyi düşünme, bilme ve öğretmen-öğrenen üzerinde çok önemli rolleri olsa da…

‘Matematiği hem kültürel hem de kişisel süreçte

sınırlandırılmış bilişsel etkinliklerle ve de sosyal

(31)

Ayrıca Saxe (1992), Piaget’in sosyo-kültürel süreci fazlasıyla analiz etmemesine dikkat çekiyor. Sosyal ve bilişsel bileşenleri vurgulayan bilgi için bir teorik çatı inşa etmek istemiştir.

Matematikte öğrencilerin kendi problemlerini yaratmaları durumunda zorlayıcı bir durum oluşturmuştur. 2 durum çalışmasında da önemli olan bir problem için tutarlı bir çözüm bulmaktır, bir çözüm elde etmek için bir reçetenin nasıl olacağını hatırlamak değildir.

(32)

Saxe’in çalışmasında, matematik öğretiminin “sokak usulü” olması ve mesleki (ticari) anlamda etkili yöntemlerini tartışmaya odaklanılmıştır. Çalışmada matematikle direk ilişkisi olmayan hedefleri yapılandırmalarına olanak tanınmıştır. Bu hedeflere ulaşmak için öncelikle matematiksel bilgiyi öğrenmek ve

(33)

Bilişsel hedefler, kültürel araştırmalarda bireyin günlük katılımlarıyla ortaya çıkar. Ortaya çıkan hedefleri denemede, çocuklar yeni bilgiyi sosyal ve kültürel hayatla ilişkilendirir. Saxe’e göre bireyler, yeni anlamalarını hem ilk anlamaları hem de sosyal organize etkinlikleriyle ilişkilendirerek başarır.

(34)

YAPILANDIRMACILIK METOT MU KAYNAK MI?

Fosnot (1992) gibi bazı araştırmacılar yapılandırmacılıkla tutarlı inanışlara dayandırarak, yapılandırmacılığı öğretim metodu olarak resmederler. Yani yapılandırmacılık öğrenci öğrenmelerini artıran bir sınıf inşa etmede bir kaynak olarak kullanılmaktadır.

(35)

Kendine özgü olarak öğretmen öğrencinin ne

bildiğinin hesabını tutar, öğrenenler arasındaki

sosyal etkileşimi artırır.

(36)

Wheatley (1991), yapılandırmacılığı bir kaynak olarak benimseyen yaklaşımların müfredatta kullanılmasına değinmektedir. Problem merkezli öğrenme olarak bilinen öğrenmede, öğrenciler görevlerin anlamlarını yapılandırarak küçük gruplar halinde çalışırlar ve kafa karıştırıcı problemleri çözmeye başlarlar. Öğretmen, öğrencinin ne bildiği ve görevleri nasıl yapılandırdıklarını öğrenerek onlara aracılık etmelidir ki en önemli rolü de budur.

(37)

Wheatley öğrencilerin küçük gruplarda nasıl

tartıştıkları ve fikir birliğine nasıl vardıklarını

tanımlamıştır. Öğretmenin rolü anlamaları izlemek

ve tartışmalara rehberlik etmektir. Böylelikle

öğrenciler etkinlikleri açıklamaya, ayrıntılara

inmeye, savunmaya ve alternatif bakış açılarını

değerlendirmeye fırsat bulabileceklerdir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Buna göre tarihin bir tarih öncesi başlangıcı olsa da onun bir sonu yoktur..  ‘insanlar

Bununla birlikte, olumlu öznel esenliği tanımlayan pozitif duygu durumu, yaşam doyumu ve değişime hazır olma hali değişkenleri birey düzeyinde maddi/manevi göreli

Kant tarih felsefesine ilişkin görüşlerini özel bir kitapta açıklamamış fakat bu alanda birkaç makale kaleme almıştır. Bunlar; Dünya Yurttaşlığı Açısından Genel Bir

Aristo Herakleitos Üzerine adlı eserinde onun su toplama hastalığından iyileştiğini, başka bir hastalıktan öldüğünü söyler.. Hippobotos da

Öte yandan, emekleyerek açığa çıkan bu ufacık Yeni’nin, kendi sesini her zaman yükseltmesi, diğer bir deyişle eski paradigmadan kopuşu sağlaması her durumda söz

Vico, 17.yy’ın tabiata dönük bilimsel çalışmalarının insanı ve onun kendisinin yarattığı toplumsal alanı, kültürü ihmal ettiği görüşündedir ve

Eğitim bu atmosfer içerisinde artık dışarıdan dayatılan (zorunlu) bir süreç olarak algılanmaya başlar. Dıştan dayatılan bir mefhum olarak eğitim, içsellikten

Sonuçta Kant’ın anlama yetisi ve akıl ayrımının, Plotinos’un ortaya koyduğu zihin ve akıl (Ruh ve Tin) ikilisinin izlerini taşıdığını söylemek mümkün olduğu gibi