• Sonuç bulunamadı

Bir varm

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir varm"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Bir varmış bir yokmuş ülkenin birinde cüceler ve develer birlikte yaşarlarmış. Develer cüce yaşamını hiçe sayar, sağlıklı bir çevrede yaşama haklarını, kamu yararını, şehirleşme ve planlama ilkelerini ihlal ederlermiş. Üstelik bu ihlaller mahkemelerce saptanır, hukuka aykırı işlemler iptal edilirmiş. Ancak develer ne yapar ne eder, mahkeme kararlarını uygulamaz, bu hukuksuzluğu her defasında yasal zemine oturtmaya çalışırlarmış.

"Devlet, el attığı her şeyi hukuka dönüştüren bir Kral Midas'dır” (1) cümlesi bu ülkenin geçmişiymiş, bugünümüymüş. Ama yine de cüceler ümitlerini hiç yitirmemişler, gün olacak devran dönecek yel değirmenlerinin yerinde yeller esecekmiş!

Bilindiği üzere Bursa Orhangazi'de tarım arazisi üzerine kurulmuş ABD menşeli şirket Cargill hakkında birçok dava açılmış, yapılan plan değişiklikleri, inşaat ruhsatları ve çalışma izin belgeleri mahkemeler tarafından iptal edilmiştir. Sözü edilen yargı kararlarının uygulanması için ilgili idari birimlere başvurulmuş ancak kamu görevlileri mahkeme kararlarını yerine getirmemişlerdir.

Aralarında Bursa Barosu Başkanlığı, Doğayı ve çevreyi Koruma Derneği ve Av. Ali Arabacı'nın da bulunduğu

davacılar tarafından Davalı Başbakan R. Tayyip Erdoğan, Eski Bayındırlık ve İskan Bakanı Zeki Ergezen, Eski Bursa Valisi Oğuz Kaan Köksal, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin ve Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Turgut'a karşı yargı kararlarının uygulanmaması nedeniyle manevi tazminat davası açılmıştır. Tazminat davasına bakmakla görevli Bursa Asliye 1. Hukuk Mahkemesi “İdari yargı kararlarının kamu düzenine ilişkin çevre hakkını korumaya yönelik olup, bizzat davacıların şahıslarına yönelik koruma sağlayan kararlar olmadığı, bu bakımdan davacıların kişilik haklarına saldırıda bulunulduğundan bahisle manevi tazminat talep etme hakları bulunmadığı anlaşıldığı” gerekçesi ile manevi tazminat davasını red etmiştir. Davanın reddine ilişkin söz konusu karar davacılar tarafından temyiz edilmiş ve mahkeme ilamı Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 26.5.2008 tarihli ilamı ile kısmen bozulmuş, kısmen onanmıştır.

Yargıtay'ın söz konusu kararı çevre davalarına ilişkin bir çok tartışmayı da içinde barındırması açısından incelenmeye değerdir.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Davacılar Bursa Barosu Başkanlığı, Doğayı ve çevreyi Koruma Derneği ve diğer davacılar 11 gerçek kişinin manevi tazminat talebi hakkında, Cargill Şirketi’ne ilişkin idari davalarda taraf

olmamaları, idari davalarının dava ehliyeti yönünden red edilmiş olması, o davalarda vekil olarak görev yaptıkları konusunda da bir delil bulunmaması ve doğrudan zarar gören durumunda olmadıkları gerekçeleri ile kısmen red kararı vermiştir ve davalılar Oğuz Kaan Köksal ve Hikmet Şahin’e yönelen temyiz itirazları da görev ve yetki sınırları

itibariyle bu kararların uygulanması hakkında karar verebilecek konumda olmamaları nedeniyle red edilmiştir. -Baroların Meşruiyeti Sağlanmalı!

Avukatlık Yasası'nın 76. maddesine göre "Barolar; avukatlık mesleğini geliştirmek, meslek mensuplarının birbirleri ve iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamak; meslek düzenini, ahlâkını, saygınlığını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tüm

çalışmaları yürüten, tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını demokratik ilkelere göre sürdüren kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır."

Bursa Barosu Başkanlığı, Cargill Şirketi'ne karşı açılan tüm davalara hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını korumak amacıyla taraf olmuştur. Yargı kararlarını uygulamayan idare karşısında bir insan hakkı olan çevre hakkını savunmak, adil yargılanma ve hukuk devleti ilkesine sahip çıkmak Baro'ların yasal görevidir. Yüksek yargı içtihatları da bu yöndedir.

Örneğin somut olaya birebir uyan Danıştay İdari Dava Daireleri’nin 7.10.2004 tarihli kararına göre: "... hukukun üstünlüğünü savunmak ve korumakla görevli bulunan Baronun, yargı kararının uygulanmadığı ve çevre sorunlarına yol açtığını öne sürdüğü Bakanlar Kurulunca alınan prensip kararı ile menfaat ilgisinin bulunduğunun açık olması nedeniyle, bakılmakta olan davayı açmakta ehliyeti bulunduğundan, aksi yöndeki temyize konu kararda isabet görülmemiştir." (2)

(2)

Bursa Barosu Cargill Şirketi’ne ilişkin yargılama sürecine dahil olmuştur. Söz konusu davaların sonuçlanması yıllar almıştır. Üstelik çoğu dava davacılar, dolayısıyla Anayasa’nın 56. maddesi ile teminat altına alınan “sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı lehine” sonuçlanmış ancak mahkeme kararları uygulanmamıştır.

Yargıtay bu kararı ile diğer davacı avukatlar için “zorlu, uzun ve karmaşık bir yargılama sürecine dâhil olmuşlar ve yetkilerin lehlerine verilen kararlara uymasını sağlamak için ayrıca uğraşı göstermişlerdir, ancak tüm bunlara rağmen istedikleri sonuca ulaşamamışlardır. Böyle bir durum hukukun üstünlüğü ile yönetilen devletin temel ilkelerinin ihlal edilmesi anlamına geldiğinden, davacıların medeni hakları kapsamındaki sosyal kişilik değerlerine zarar verildiği kabul edilmeli ve olayın gösterdiği tüm özellikler değerlendirmek suretiyle uygun miktarda manevi tazminat verilmelidir.” gerekçesi ile kararın kısmen bozulmasına karar vermiştir.

Söz konusu gerekçenin kapsamına Bursa Barosu Başkanlığı’nın dâhil edilmemesini kabul etmek mümkün değildir. Bursa Barosu da aynı yargılama sürecini takip etmiştir ve yaşanan karmaşıklık ve zorluklar her bir davacı için eşit derecede olmuştur. Yargı kararlarına rağmen çevreyi kirletmeye devam eden şirketin kapatılmaması Bursa Barosu Başkanlığı’nın “sosyal kişilik değeri”ni fevkalade rencide etmiştir ve bu kişilik değeri Yargıtay tarafından göz ardı edilmiştir. Gerçek kişiler gibi tüzel kişilerin de sosyal ve ahlaki değerleri, davranış ve tutumları, tüm manevi

değerlerinin toplamından oluşan şeref, haysiyet ve itibarlarının ile bu değerler toplamından oluşan kişisel haklarının hukuk tarafından korunduğu kabul edilen bir gerçektir. Baro Başkanlığı’nın bu durumda elem ve ızdırap duyması mümkün olmasa da bu, Baro Başkanlığı’nın kişilik değerlerinin olmadığı ve bu değerlerinin saldırıya uğramadığı sonucunu doğurmayacaktır.

Bursa Barosu’nun, üye avukatları karşısında ve toplumsal hayattaki rolü dikkate alındığında, uygulanmayan mahkeme kararlarının bir hukuk örgütü olan Baro’yu büyük ölçüde manevi zarara uğrattığı açıkça görülecektir. Yargıtay’ın bu halde taraf ehliyetini geniş yorumlaması gerekmektedir. Baro’ların kuruluş amacını sakat bırakan bu karar, hukuk devleti ilkesi ve kişi hak ve özgürlüklerinin korunmasını da engellemektedir.

-Bırakınız Korusunlar

Davalılar arasında bulunan Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği (Doğader) ise Bursa'da faaliyet göstermektedir. Dernek üyeleri ortak bir amaç için bir araya gelmişlerdir ve bu amaç temelinde hareket etmektedirler. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 1. maddesine göre sözleşme tarafı devletler “herkese” sözleşmenin birinci bölümünde açıklanan hak ve özgürlükleri tanırlar. Adil yargılanma hakkı da ilk bölümde düzenlenmiştir ve herkesin bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından uyuşmazlılarının hakkaniyete uygun çözümünü isteme hakkını güvence altına

almıştır. Sözleşmenin 34. maddesi ise ‘herkes’ kavramını somutlaştırmıştır. Buna göre “... her gerçek kişi, hükümet dışı her kuruluş veya kişi grupları ...” herkes kavramına dahildir.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Doğader’in dava ehliyeti olmadığı gerekçesi ile verdiği red kararı AİHS’ne aykırıdır. Söz konusu dernek belirli bir amaç doğrultusunda bir araya gelmiş kişi topluluğudur. Dernek, amaçları doğrultusunda doğayı ve yaşamı tehdit eden bu hukuksuzluğa karşı insanlığın ve gelecek kuşakların çıkarlarını korumak gayesiyle hareket etmiştir. Dernek üyelerinin bir araya gelerek faaliyet göstermeleri demokratik bir hukuk devleti için olmazsa olmazdır. Üyelerin bilgi ve emeklerini bir araya getirerek oluşturduğu topluluklar kişisel mücadelelerden çok daha etkili olabilmekte ve bu da idarenin keyfiliğine karşı baskı oluşturmaktadır.

Mahkeme kararlarının uygulanmaması sebebiyle her geçen gün artan çevresel zararın karşısında Dernek’in manevi değerinin yara aldığı aşikardır. Doğayı ve çevreyi Koruma Derneği’nin çevreyi yeterince koruyamamış olması kişisel varlığına zarar vermiştir.

Yargıtay’ın 4. HD bu kararı ile Doğayı ve çevreyi Koruma Derneği’ni doğrudan zarar gören olarak nitelememiştir ancak aynı daire 24.09.2001 tarihli bir başka kararında konuya başka türlü yaklaşmış ve tüzel kişilerin de şeref ve onuru olduğuna ve üzüntü duyabileceğine hükmetmiştir. Buna göre: “Hukuk düzeni tüzel kişileri hukuk sujesi olarak tanıdığına ve onlara ad, şeref, onur ve itibar gibi kişisel varlıklar bahsedilmiş olduğuna göre (MK. md. 46), tüzel kişinin üzüntü duymayacağı gerekçesiyle davanın reddi doğru değildir”(3)

(3)

Çevreye bu denli zararı olduğu bilinen Şirket’in faaliyetleri mutlaka yöre halkını etkileyecektir. Temyiz talepleri red edilen diğer davacı 11 gerçek kişi ise Bursa'da yaşamaktadır. Bu durumda davacıların doğrudan zarar görmediğini iddia etmek hukuka aykırıdır. Benzer uyuşmazlıklarda içtihatların bu yönde geliştirilmesi için ümitlendiğimiz bir Yargıtay kararındaki “karşı oy”u sizlerle paylaşmak isteriz.

“Kişi, sağlıklı ve doğanın sağladığı olanaklardan yararlanmak hakkına sahiptir. Bu halde, kişinin mutluluğundan ve sağlıklı yaşamından söz edilebilir. Ancak bu halde kişi, kendini geliştirebilir, sağlıklı düşünebilir ve üretici konumuna gelebilir. Kişi bu değerleri, sağlıklı olmayan bir çevrede elde edemez. Çünkü çevre, insanı etkileyen dış koşulların bütünüdür. Her canlı varlık, hatta cansız varlıklarda, çevredeki fiziksel ve kimyasal ortama göre biçimlenirler, sağlıklı ya da sağlıksız olurlar.” (4)

Doğaya zarar veren tüm faaliyetler (maden işletmeleri, termik, nükleer santraller vs.) canlı yaşamını tehdit etmektedir. Bu faaliyet alanlarında yaşayan insanların ciddi sağlık sorunları ile karşı kaşıya kaldığı bir gerçektir. Bu durumda söz konusu işletmenin kapatılmaması bölge halkını manevi olarak etkilemiş ve davacıların endişe ve üzüntü duymalarına neden olmuştur.

Yaşam hakkı Anayasa’nın 17 ve AİHS’nin 2. maddesi ile güvence altına alınmıştır. Anayasa’nın 56. maddesine göre ise “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.”

İdare vatandaşlarının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür. Cargill Şirketi’nin çevre ve canlı yaşamı için bir tehdit oluşturduğu belgelerle ve mahkeme kararları ile sabittir. Bu tehdit karşısında İdare derhal mahkeme kararlarını uygulayarak söz konusu işletmeyi kapatmak zorundadır. Ancak söz konusu olayda idare, Şirket’in kapatılması konusunda herhangi bir girişimde bulunmamış aksine her defasında mahkeme kararlarını etkisiz bırakacak

düzenlemelere gitmiştir. Bu durum caydırıcılık yönü her geçen gün ağır basan manevi tazminat davalarının önemini daha da arttırmaktadır. Yargı kararlarının uygulanmaması sonucunda adalete inançları sarsılan davacıların açtıkları manevi tazminat davaları ile adaletsizlik bir nebze olsun giderilmelidir. Terazi İdare’den yana yeterince ağırdır, bu dengeyi sağlayacak olan yargıdır.

- İlgili davada taraf olma(ma)k güncel davada dava şartı olamaz

Yine Yargıtay bir kısım davacıların “idare mahkemesi davalarında taraf olmamaları” nedeniyle temyiz taleplerini red etmiştir. Şüphesiz ki daha önce açılan idari davalar ve söz konusu manevi tazminat davası ayrı davalardır. Ancak, davacıların daha önceki davalarda taraf olmamaları daha sonra benzer konularda davacı olamayacakları anlamına

gelmemektedir. Aksi halde kişinin hak arama özgürlüğü bir hayli sınırlandırılmış olunur. (Anayasa md.36) Bu durumda hukuk devletinden bahsedilemeyeceği açıktır. Vatandaşların verilen yargı kararları ile cesaret bulup hak arama hürriyetlerini daha aktif bir şekilde sahip çıkmalarının yolu açılmalıdır. Aksi halde idarelerin keyfi

uygulamaları her geçen gün artacaktır!

Manevi tazminat davalarının hukuk devleti için önemini vurgulayan Yagıtay Hukuk Genel Kurulu’nun kararına göre: “Manevi tazminat, gelişmiş ülkelerde eski kalıplarından çıkarılarak caydırıcılık unsuruna da ağırlık verilmektedir. Gelişen hukukta bu yaklaşım, kişilerin bedenine ve ruhuna karşı yöneltilen haksız eylemlerde veya taksirli

davranışlarda tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranlarda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiğini ortaya koymakta; kişi haklarının her şeyin önünde geldiğini önemle vurgulamaktadır.” (5)

AİHS’nin ‘Adil Yargılanma Hakkı’ başlıklı 6. maddesi mahkemeye erişim hakkını teminat altına almıştır. Ancak mahkemeye erişim hakkının varlığı tek başına yeterli değildir, bu hakkın etkili olması da gerekmektedir. Yargıtay davacıların hakkını ancak önceki davalarda taraf olma kıstasına bağlayarak AİHS’ne aykırı bir karar vermiştir. Kaldı ki mahkeme kararlarının infazı 6. madde gereği yargılamanın ayrılmaz bir parçası olarak görülmelidir. Bu kararla davacıların mahkemeye erişim hakkının önü kapatılmıştır.

Yargıtay’ın söz konusu kararı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne yaptığı atıflarla ve özgürlükçü yorumuyla dikkat çekse de kararın genelinde bu tutumun devam etmemiş olması ümitsizliği de beraberinde getirmektedir. Örneğin;

(4)

Bursa Barosu’na ilişkin kısımda ileri sürülen görüşler, Anayasa md.125’e göre kamu niteliğinde meslek kuruluşu olan baroların varlık nedenlerini sarsar niteliktedir. Kişilerin örgütlenme amaçlarını sekteye uğratan, yöre halkının

mahkeme hakkını kısıtlayan ve tepkileri görmezden gelen bu karar son olmalıdır.

Çünkü “Türkiye'nin doğal ve kültürel kaynakları, kıyıları, sulak alanları, ormanları, yayla ve meraları, tarım alanları, denizleri, gölleri, nehirleri, flora ve faunası, emsalsiz biyolojik zenginlikleri hepimizin gözü önünde ticari küreselleşme aktörleri ile Hükümet'in işbirliği sonucunda yok olup gitmektedir. Kırsal ve kentsel alanlarda havamız, suyumuz, toprağımız ve geleceğimiz zehirlenmektedir. Hiçbir dönemde bu kadar pervasız ve vahşi doğa katliamları yaşanmamıştır. Bergama ve Bursa 'da Newmont ve Cargill şirketlerinin lobisi ve ABD büyükelçilerinin devreye girmesi ile Hükümet tarafından Danıştay kararları uygulanmamıştır.”(6)

Son yirmi beş yılda doğanın radikal biçimlerle altüst edilip katledilmesi sıkça rastladığımız bir durum haline geldi. Değiştirilen Maden Yasası, Orman Kanunu, Turizm Teşvik Kanunu, ÇED yönetmelikleri piyasa ekonomisi için yaşama hakkını ilga ediyor. Bununla da yetinilmiyor, “İstisna hali” bir yönetim anlayışına geçiliyor, şirketlere özel iltimaslar veriliyor. (7)

Yargı içtihatları doğayı ve canlı yaşamını ortadan kaldırmaya çalışan işlem ve eylemlere karşı etkili ve caydırıcı olmalıdır. Aksi halde bu gri tablonun karşısında durup seyretmek durumun vahametini daha da artıracaktır. Bizlere düşen “fırça kapmak ve renklere koşmak üzere harekete geçmektir.”(8)

Zeliha ARAS- Ekoloji Kolektifi , Ankara Barosu Kent ve Çevre Kurulu zele.aras@gmail.com

1) Hans Kelsen

2) Danıştay İdari Dava Daireleri E. 2004/216 K. 2004/78 T. 7.10.2004 3) Yargıtay 4. Hukuk Dairesi E. 2001/4164 K. 2001/8421 T. 24.9.2001 4) Yargıtay 4. Hukuk Dairesi E. 2001/12708 K. 2002/8915 T. 11.7.2002 5) Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2004/13-291 K. 2004/370 T. 23.6.2004

6) Noyan ÖZKAN, “ Yeni (Ötelenen) Anayasa Taslağı ve Çevre Hakkı”, Hukuk Ve Toplum Dergisi, _ubat 2008 7) Zeliha ARAS, “ ‘İstisna Hali’ Rejime Geçiş ya da KARgil”, www.ekolojistler.org, 10 Haziran 2008

8) Mithat SANCAR, “Kalıcı Global Olağanüstü Hal”, Birikim, Sayı 151, Kasım 2001 Makale, Güncel Hukuk Dergisi’nin Ekim 2008 sayısında yayınlanmıştır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Örne ğin OECD metinlerinde sürdürülebilir kalkınma kavramının tanımı için Ortak Geleceğimiz Raporu kılavuzluk ederken[1], ekonomik faaliyetlerin sürdürülebilir

Dernek Başkanı Şen, Karagöl piknik alanı ve çevresinin kurtarılmayı beklediğini belirterek, yetkilileri göreve ça ğırıyor: “Mesire alanına gitmek için 26 kilometrelik

Yargıtay, Bilgi Edinme Hakkı Kanunu kapsamında “Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in himayesinde vergi rekortmeni olan avukat Mehmet Ali Alan, ne kadar ücret

Bu nedenlerle Eskişehir bağları diğer göç alan bölgelere göre Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinden daha fazla göç alması, ailelerin sosyo ekonomik düzeylerinin

Tablo 8 incelendiğinde; özel yetenek sınavlarına katılan öğrencilerin düşünme stilleri ile karar verme stillerinden kaçıngan karar verme alt boyutu arasında anlamlı bir

Genetik birey olarak sunulan bulanık kural kümesindeki bulanık kuralların sınıf değerleri ve ağırlık değerleri oluşturulmaktadır.. Bu bilgiler aracılığı ile

Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davasının temelini, haksız yere veya hukuka aykırı şekilde uygulanan tedbir sonucu kişinin mağdur olması nedeniyle

Kuyum (altın, gümüş vb.. Et/Tavuk, Sakatat Ürünleri Satış Yeri vb. Onaylı eski proje ibraz edilemez ise talep edilen hizmetler için işyerindeki tüm teçhizatlara