• Sonuç bulunamadı

ŞİŞMANLIK VE BESLENMEYE BAĞLI BAZI KRONİK HASTALIKLARIN EPİDEMİYOLOJİSİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "ŞİŞMANLIK VE BESLENMEYE BAĞLI BAZI KRONİK HASTALIKLARIN EPİDEMİYOLOJİSİ"

Copied!
54
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ŞİŞMANLIK VE

BESLENMEYE BAĞLI BAZI KRONİK HASTALIKLARIN

EPİDEMİYOLOJİSİ

ve

FİZİKSEL AKTİVİTE

(2)

Kronik ve dejeneratif hastalıklar genelde ileri yaşlarda görülen sağlık sorunlarıdır.

Özellikle,

• hipertansiyon,

• koroner ve serebral ateroskleroz,

• osteoporoz ve

• kanser

bu grup sağlık sorunlarının en önemlileridir.

(3)

Öldürücü ve Yaşam Kalitesini Düşüren Hastalıklar ve Risk Faktörleri

HASTALIK RİSK FAKTÖRLERİ l.Öldürücü Hastalıklar

Koroner kalp hastalığı Diyet, haraketsizlik, hipertansiyon, sigara Kanser Sigara, diyet, alkol, çevre kirlenmesi

Nefes darlığı Sigara

Siroz Alkol, hepatitler, toksik ögeler

Diyabet Diyet

Kazalar Trafik, uygunsuz çevre, dikkatsizlik

2.Yaşam Kalitesini Düşüren Hastalıklar

Osteoporoz Diyet, hareketsizlik, yaş

Diş Çürüğü Diyet, yetersiz ağız-diş sağlığı Osteoartrit, disk hernisi Diyet, hareketsizlik, kaza

Safra kesesi hastalıkları Diyet

Hemoroid Diyet, hareketsizlik

(4)

ŞİŞMANLIK (OBEZİTE)

Şişmanlık (Obezite), vücutta yağ dokusunun normalden fazla olması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır.

Yaşam süresini ve kalitesini olumsuz yönde etkileyen

yüzyılın en önemli sağlık sorunlarındandır.

(5)

Obeziteye neden olan etmenler tam olarak açıklanamamakla birlikte;

• aşırı ve yanlış beslenme ve

• fiziksel aktivite yetersizliği

obezitenin en önemli nedenleri olarak kabul edilmektedir.

(6)

Obezitenin oluşmasında başlıca risk faktörleri

Yaş

• Cinsiyet

• Eğitim düzeyi

• Medeni durum

• Doğum sayısı ve doğumlar arası süre

• Sosyo - kültürel etmenler

• Gelir durumu

• Hormonal ve metabolik etmenler

• Genetik etmenler

• Psikolojik problemler

• Yetersiz fiziksel aktivite

• Aşırı ve yanlış beslenme alışkanlıkları

• Sık aralıklarla çok düşük enerjili diyetler uygulama

(7)

Obezite enerji alımı ile harcaması arasındaki

dengenin bozulması ile sonuçlanan ve sıklıkla enerji yoğunluğu ve yağı fazla besinlerin aşırı alımına bağlı olan bir durumdur.

Enerji alımındaki artışın nedenleri olarak;

*yetişkinlerde ev dışında beslenmenin artması,

*porsiyon büyüklüğü,

*şekerle tatlandırılmış içeceklerin tüketimi ve

(8)

Tüm dünyada özellikle çocukluk çağı obezitesindeki artışın sadece genetik yapıdaki değişikliklerle

açıklanamayacak derecede fazla olması nedeniyle, obezitenin oluşumunda

çevresel faktörlerin rolünün ön planda olduğu kabul edilmektedir.

(9)

Obezitenin gelişmesinde dikkat edilmesi gereken

faktörlerden biri de yaşamın ilk yıllarındaki beslenme şeklidir.

Yapılan çalışmalarda, obezite görülme sıklığının anne sütü ile beslenen çocuklarda, anne sütü ile

beslenmeyen çocuklara göre daha düşük oranlarda olduğu;

• anne sütü verme süresinin,

• tamamlayıcı besinlerin

*türü,

*miktarı ve

*başlama zamanlarının

(10)

Şişmanlığın Belirlenmesi

Şişmanlık fazla kilolu olmakla eş anlamlı değildir.

Bu nedenle obezite ile ilgili en doğru ölçümler organizmadaki yağ dokusu miktarını direkt olarak ölçen yöntemlerdir.

Ancak, çoğu pahalı ve pratikte uygulanması zor yöntemler olduklarından, genellikle bunlarla iyi korelasyon gösterdiği bilinen tahmin yöntemleri kullanılmaktadır.

Bunlar arasında en fazla kullanılanı Beden Kütle İndeksi (BKİ) dir.

(11)

• Beden Kütle İndeksi [Vücut Ağırlığı (kg) / Boy Uzunluğu (m2)], vücut yağının tahmini bir göstergesidir.

• Direkt olarak organizmadaki yağ miktarını ölçmez.

• Bununla birlikte, yapılan çalışmalar BKİ'nin vücuttaki yağ miktarını % 90'ın üzerinde

doğrulukta gösterdiğini kanıtlamıştır.

(12)
(13)

Son yıllarda bel/kalça oranının (WHR)

• erkeklerde > 0.90

• kadınlarda > 0.85 olması abdominal yağ birikiminin tanımlanması amacı ile kullanılmaktadır.

Bel/ kalça oranı şişmanlığa bağlı

hastalıklarda risk tanımlamada önemli bir yöntemdir.

(14)

• Bel çevresi ölçümü ile değişik

kardiyovasküler hastalıklar için risk belirlenebilmektedir.

Bel çevresinin;

erkeklerde 102 cm, kadınlarda 88

cm’yi

aşmaması

önerilmektedir.

(15)

• Dünya Sağlık Örgütü’ne göre; bebek ve çocuklar için boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının referans medyanın > +2 standart sapma (Z skor) üzerinde olması şişmanlığı tanımlamaktadır.

• Yine çocuk ve adolesanlarda; yaşa ve

cinsiyete göre BKİ değerlerinin kullanılması önerilmektedir. BKİ ≥85 - <95. persentiller arası hafif şişman ve ≥95. persentil obez

olarak değerlendirilmektedir.

(16)

Tedavi

1.Sekonder şişmanlık varsa primer nedenin tedavisi

2.Diyet ve diyet alışkanlıklarının düzenlenmesi

3. Psikoterapi 4. Egzersiz

5. Tıbbi tedavi 6. Cerrahi tedavi

(17)

• Günümüzde özellikle gelişmiş ülkeler başta olmak üzere her toplum için önemli bir sağlık sorunu haline gelen obezite prevalansı tüm dünyada hızla artmaktadır. Bu nedenle obezite artık beslenme yetersizliği ve enfeksiyon hastalıkları gibi klasik toplum sağlığı sorunlarının yerini alan küresel bir sorun haline gelmiştir.

(18)

• Ülkemizde yapılan çeşitli çalışmalar yetişkinlerde obezite sıklığının (BKİ

≥30.0 kg/m

2

) yaklaşık olarak %18 ile

%39 arasında değiştiğine işaret

etmektedir.

(19)

TNSA raporlarında yıllara göre BKİ değişimleri

Yıl Normal (%) Hafif şişman (%)

Şişman (%)

1998 45.2 33.4 18.8

(20)

• Son yıllarda

çocuklarda şişmanlık sorunu üzerinde

durulmaya

başlanmıştır. Yapılan araştırmalar yakın

gelecekte önlem

alınmadığı takdirde sorunun önem

kazanabileceğini göstermektedir.

Çeşitli araştırmalar sonucunda Türkiye’de çocuk ve

(21)

Türkiye Çocukluk Çağı (7-8 yaş) Şişmanlık Araştırması (2013) sonuçlarına göre kilolu ve şişman olanların oranı

• Erkek çocuklarda %23.3

• Kız çocuklarda %21.6’dır.

(22)

Şişmanlığın Önlenmesi

• Obezitenin önlenmesi halk sağlığı açısından önem taşır.

• Sağlıklı yaşam biçiminin sağlanması ve desteklenmesi gerekir.

• Bu bireysel bir olgu değildir.

• Toplum, sağlık çalışanları, okullar, işverenler, çiftçiler, gıda sanayi, satıcılar, toplu beslenme çalışanları, medya, yerel ve ulusal hükümetler ve tüketicilerin kendisinin, diyet ve fiziksel aktivite örüntülerinin iyileştirilmesi ve geliştirilmesine yönelik birlikte yürüteceği çalışmalardır.

• Herkesin önemli görevleri bulunmaktadır.

(23)

Türkiye Obezite (Şişmanlık) İle Mücadele ve Kontrol Programı (2010-2014)

 Ulusal ve yerel düzeyde politik istek ve kararlılığın sağlanması,

 Koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında toplumun, farklı araçlar kullanılarak obezite, yeterli ve

dengeli beslenme ve fiziksel aktivite konularında bilinçlendirilmesi,

 Obezitenin teşhis ve tedavisine yönelik önlemlerin alınması, izleme ve değerlendirme çalışmaları, bu programın kapsamını oluşturmaktadır.

TÜRKİYE SAĞLIKLI BESLENME VE HAREKETLİ HAYAT

(24)

Obezitenin yol açtığı sorunlar arasında;

• kalp-damar hastalıkları,

• hipertansiyon,

• tip II diyabet,

• bazı tür kanserler (meme, prostat, kolon, endometrium) ve

• diğer bazı hastalıklar (karaciğer yağlanması, uyku ve

solunum problemleri,akciğer hastalıkları, bel- kalça-diz- eklemlerinde sorunlar, deri enfeksiyonları, psikolojik

Obezite birçok hastalıkla ilintili olduğundan önemli bir halk sağlığı sorunu olarak ele alınmaktadır.

(25)

Dünyada ve Türkiye’de hipertansiyon

prevalansı

(26)
(27)

• Ekmekte tuzun azaltılması

• İşlenmiş ürünlerin tuz içeriklerinin azaltılması

• Toplu beslenme yapılan yerlerde tuzun azaltılması

(28)

DİYABET

• Diyabet, insülin üretimi ve/veya

kullanımındaki bozukluk sonucu ortaya çıkar.

• Toplumda geniş bir popülasyonu

ilgilendiren, sıklığı giderek artış gösteren ciddi organ kayıpları ve erken mortaliteye neden olabilen kronik bir hastalıktır.

• DSÖ diabetes mellitusu yeni bin yılın en

önemli halk sağlığı sorunları arasında kabul

(29)

Diabetes mellitus, kan şekerini düzenleyen insülin hormonunun yetersiz olması veya insülin salgılansa dahi periferik dokularda insülin kullanımına karşı direnç olması ve fonksiyon görememesi sonucu ortaya çıkar.

İnsülin direncinin genetik faktörlere bağlı olduğu ancak,

• obezite,

• yaş ve

• sedanter yaşam tarzı gibi faktörlerle de gelişebildiği bilinmektedir.

(30)

• Normal bireylerde kan glikoz değerleri 80- 110 mg/dL'dir.

• Açlık kan glikoz değeri 126 mg/dL'yi bulduğu veya geçtiği durumlarda kesin diyabet tanısı konabilir.

(31)

• Günümüzde bütün dünya bir Tip 2 DM pandemisi ile karşı karşıyadır.

• Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde sık görülmektedir.

• Modern çağda genetik özelliklere çevresel ve kültürel faktörlerin de eklenmesi Tip 2 DM prevelansında artmaya neden olmuştur.

• Hastalık ilk yıllarda genellikle asemptomatik olduğundan gelişmiş ülkelerde bile

diyabetiklilerin bilinmeyen diyabetlilere oran 2/1 dir.

(32)

Ülkemizde 1997-1998 yıllarında

yapılan Türkiye Diyabet Epidemiyoloji (TURDEP-I) çalışması sonuçlarına göre tip 2 diyabet prevalansı %7.2, bozulmuş glukoz toleransı (BGT) sıklığı ise %6.7 olarak bulunmuştur *.

TURDEP-II (2010) çalışmasında ise ülke genelinde 20 yaş üzerinde 26.499 kişi incelenmiş ve tip 2 diyabet

sıklığının geçen yıllarda önemli

derecede arttığı ve %13.7’ye vardığı görülmüştür**.

(33)

Türkiye’de 2010 yılı itibarı ile

Yetişkinlerde ( 20-79 yaş) Diyabet Atlasına göre;

Diyabet prevalansı %7.4

BGT %6.3 ‘ tür.

(34)

Tedavi yöntemleri

*Diyet (tıbbi beslenme tedavisi)

*İlaç (İnsülin, oral antidiyabetikler)

*Eğitim

*Fiziksel aktivitedir.

Bunun yanısıra;

• yakınmaları gidermek,

• komplikasyonların gelişimini önlemek veya geciktirmek,

• büyüme-gelişmenin devamını sağlamak,

• hastanın yaşam kalitesini artırmak,

(35)

Okullarda Diyabet Eğitimi Programı

• Amaç;

Okul müdürü, öğretmenler, okul hemşiresi ve personelinin diyabet konusunda bilgili ve bilinçli olmasını sağlayarak Tip I diyabeti olan çocuklara daha fazla yardımcı

olmalarını sağlamaktır.

(36)

METABOLİK SENDROM

Raeven tarafından 1988 erişkinlerde

insülin direnci ile lipid bozukluklarının kan basıncı yüksekliği, tip 2 diyabet ve aterosklerotik kalp hastalıkları riskindeki artış arasındaki ilişkiye dikkat çekmek üzere tanımlanmıştır.

(37)

Metabolik Sendrom Nedir ?

Kalp rahatsızlığı, felç ve diyabetin ilerleme şansını arttıran sağlık açısından risk

faktörlerinin toplamıdır.

Ortak genetik ve çevresel ortamlarda

gelişen aterosklerotik risk faktörlerinin bir arada bulunmasıyla karakterize bir

hastalıktır.

(38)

OBEZİTE DİYABET DİSLİPİDEMİ HİPERTANSİYON

METABOLİK SENDROM

(39)

• TEKHARF çalışmasına göre, 2000 yılı itibariyle Türkiye genelinde 30 yaş ve üzerindeki 9.2 milyon kişi metabolik

sendromludur ve Koroner Arter Hastalığı geliştiren bireylerin % 53‘ü aynı zamanda metabolik sendrom hastasıdır.

Ülkemizde metabolik sendrom görülme sıklığı, erkeklerde % 28, kadınlarda ise % 40 gibi oldukça yüksek değerlerdedir.

(40)
(41)

Metabolik sendrom daha çok yetişkinlerin sorunu olarak bilinirken, son yıllarda çocukluk, özellikle adölesan dönemde önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ortalama yaş 9.9±2.5 olan 208 obez çocuk ve adolesanın;

• %25.0’inde MetS,

• %43.7’sinde insülin direnci saptanmıştır (Taşçılar vd. 2010).

Çocuklarda da metabolik sendrom sıklığındaki artış obezite sıklığındaki artışa paraleldir.

(42)

Tedavi

Metabolik sendrom tedavi hedefleri;

• insülin direncine neden olan risk faktörlerinin yaşam şekli değişiklikleri ile kontrol altına alınması ve

• gerekli koşullarda klinik hedeflere ulaşmak amacıyla ilaç tedavisinin başlanmasıdır.

Yaşam tarzı değişikliği dışında, metabolik sendromu tedavi edebilecek tek bir ajan söz konusu değildir.

En uygun tedavi yöntemi, kilo kaybının ve düzenli egzersiz için yaşam şekli değişikliğinin sağlanması, sağlıklı beslenme ve sigaranın kesilmesidir.

(43)

KANSER

• Kanser oluşumunda çok çeşitli faktörler rol oynamaktadır.

• Kanser Türkiye'de yetişkinlerde ölüm nedenleri arasında ikinci sırada yer

almaktadır.

• Tüm ölümlerin %11'ini kanser türleri oluşturmaktadır

(44)

o Alkol ve tütün kullanım alışkanlıkları, o Çevre kirliliği,

o Cinsel davranış, o Meslek türleri, o Jeofizik etkenler,

o Çeşitli enfeksiyonlar, o İlaçlar,

o Genetik yatkınlık ve

(45)
(46)

KANSER

• TÜRKİYE

(47)

KANSER OLUŞMASINDA FAKTÖRLER

• Fazla tüketim (tuz, şeker, yağ, et)

• Şişmanlık

• Yetersiz tüketim (mineraller, vitaminler, posa, fitokimyasallar)

• Küf ve toksinler

• Kullanılan katkı maddelerinin etkisi (nitrit-nitrat vb.)

• Kötü alışkanlıklar (sigara, alkol)

• Yanlış pişirme yöntemleri (kızartmalar, yanık besinler)

(48)

• Beslenme aynı zamanda koruyucu etki gösteren pek çok bileşiği de içermektedir.

Pek çok epidemiyolojik çalışmanın sonucuna göre fazla miktarda A vitamini (β-karoten) içeren diyetler tüketildiğinde;

•akciğer,

•larinks,

•ağız boşluğu,

•serviks,

•uterus

(49)

Kanserde Diyetsel Faktörler

Kanser Türü Risk Artırıcı Faktörler

Meme Şişmanlık, aşırı yağ alımı

Ağız, boğaz Alkol, tütün, antioksidanların yetersizliği

Mide Nitrat, nitrit ve tuzun aşırı

alımı, antioksidanların yetersizliği

Kolon-rektum Aşırı yağ alımı, posa ve antioksidanların yetersizliği, aşırı bira tüketimi

Karaciğer Küflenmiş besinlerin aşırı

(50)

Tüm Kanserlerin %30-40’ ı

• Aşırı kiloyu önleyerek

• Kanserden koruyucu besinleri tüketerek

• Devamlı egzersiz yaparak

önlenebilir .

(51)

Fiziksel aktivite yetersizliği

• Fiziksel aktivitedeki

amaç daha yüksek

seviyelerde fiziksel

aktiviteyi, tüm yaş ve

koşullardaki, kadın ve

erkek, dünya nüfusu

arasında tüm yaşam

ortamlarında teşvik

etmektir.

(52)

Fiziksel aktivite, her yaşta sağlığa yararlıdır.

Düzenli fiziksel aktivite;

o çocukların ve gençlerin sağlıklı büyümesi ve gelişmesinde,

o istenmeyen kötü alışkanlıklardan kurtulmada, o sosyalleşmede,

o yetişkinlerin çeşitli kronik hastalıklardan korunmasında veya

o bu hastalıkların tedavisinde veya tedavinin desteklenmesinde,

o yaşlıların aktif bir yaşlılık dönemi geçirmelerinin sağlanmasında

(53)

Fiziksel aktivite,

• beslenme alışkanlıklarının düzeltilmesi,

• sigara, alkol ve uyuşturucu kullanımının azaltılması,

• iş kapasitesinin artırılması,

• sosyal ilişkilerin güçlendirilmesi gibi durumları olumlu olarak etkilemektedir.

(54)

• Fiziksel aktivite konusunda farkındalık yaratmak amacı ile de

• “Yaşamın Her Alanında Fiziksel Aktivite Programı”

başlatılmıştır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Hasta grubunda metabolik sendromu olanların medyan PAŞİ değeri 13,6 iken, metabolik sendromu olmayanların medyan PAŞİ değeri 11,2 idi ve fark istatistiksel olarak anlamlı

Bu nedenle kendi başına kardiyovas- küler hastalıklar için bağımsız bir risk faktörü olan sigara kullanı- mının, MetS gelişimi üzerine de olumsuz etkilerinin ortaya kon-

Yirmi yaş üzeri kadınlarda metabolik sendrom sıklığı ve bunu etkile- yen faktörler adlı çalışmamızda (1) 130/85 mmHg ve daha yüksek tansi- yon değerine sahip kişiler ile

&#34;Sokakta, evde ekranda /Çat-burda çat kapı ardında /Zırt-pırt karşımıza çıkan /Bu suretsiz suratsız suratlardan /Bu yüzsüz yüzlerden el'aman.. /Bunların portresi bile

•  İmmun ve enerji metabolizmasının işlevsel ve biyokimyasal etkileşimlerinin bozulması, T1DM, T2DM ve ateroskleroz gibi kronik metabolik hastalıklarda sık

 İnsülin direncinin üstesinden gelinmesi, tip 2 diyabet gelişiminin önlenmesi, kalp krizi ve inme gibi tabloların önüne geçilmesi başlıca tedavi hedeflerini

NCEP-ATP III, metabolik sendrom için viseral obezite ve diğer predis- pozan faktörler arasında güçlü ilişki olduğunu ve bu sendromu obezitenin metabolik

Çalışmada beslenmenin MetS sıklığını etkilemediği bu- lunmakla birlikte, düşük yağlı, yüksek sebze ve meyve ile sağlıklı bir beslenme, bireylerde MetS için önemli