• Sonuç bulunamadı

OS MAN Ll ARAŞTIRMALARI VII-VIII

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "OS MAN Ll ARAŞTIRMALARI VII-VIII"

Copied!
14
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

OS MAN Ll ARAŞTIRMALARI

VII-VIII

EDITORS OF THIS SPECIAL ISSUE İSMAİL E. ERÜNSAL - CHRISTOPHER FERRARD

CHRISTINE WOODHEAD

THE JOURNAL OF OTTOMAN STUDIES VII-VIH

· İstanbul - 1988

(2)

(XVI- XVII. Asırlar)

Mehmet lp§irli

Osmanlı Devleti'nin kuruluş döneminde askeri ve idari konu- larda olduğu gibi ilmi alanda da sağlam ve tutarlı bir yol takib

edildiği görülmektedir. Devletin kurucusu Osman Bey zamanından başlayarak fethedilen kaza ve nahiyelere birer kadı tayin edildiği

adaletin etkili ve zamanında teminine çalışıldığı bilinmektedir.

Ayrıca Orhan Bey zamanından itibaren medreseler açılarak ilim

adamlarının yetişmesi, ilmin yaygınlaşması sağlanmıştır. Böylece cemiyetin çok önemli iki ihtiyacı olan kaza ve tedrisin düzenli ça-

lışmasına zemin hazırlanmıştır. Diğer taraftan kuruluş döneminde ilim erbabının bilgi ve tecrübesinden geniş ölçüde faydalanıldığı bilinen bir husustur. Bu faydalanma, ulemanın vezirlik, defterdar-

lık, vb. önemli görevlere tayin edilmeleri veya devlet idaresi, mü- esseseler teşkili gibi hususlarda onlarla İstişare etmek gibi başlıca

iki şe·kilde olmuştur.

Bu devir ilim hayatının kendine has bazı özellikleri bulunmak-

tadır. Beylik henüz teşekkül ve gelişm~ safhasında olduğundan

muayyen bir tahsilden sonra, ilim talibleri ihtisaslarını yapmak için İslam dünyasmın o sırada büyük merkezleri olan Kahire Se- merkand, Bağdad gibi şehirlerinde bulunmuşlar, ve tahsillerini ta- mamladıktan sonra Anadolu'ya dönmüşlerdir.

Bu

ilim seyahatleri daha sonraki Osmanlı hükümdarları zamanında da devam etmiştir.

Yıldırım Bayezıd ve bilhassa II. Murad devrinde ilim hayatın­

da ve Osmanlı medreselerinde büyük bir canlanma olmuştur. Bu devirde Arabistan, Türkistan ve Kırım'dan değerli bir çok bilgin

Osmanlı ülkesine gelmişlerdir. Molla Gürani, Alaeddin Tusi, Sey- feddin Kırımi, Alaeddin Semerkandi, Fahreddin Acemi, Alaeddin

(3)

274

Ali Arab1 gibi alimleri bunlar arasında sayabiliriz. Bunlar geldik- leri yerlerdeki ilim geleneğini ve ilmi münakaşa adab ve uslubunu beraberlerinde getirmişler böyleçe Osmanlı ülkesinde bir canlılık

meydana gelmiştir1

Bundan soma geien Fatih Sultan Melımed'i'rı salt~natı Türk ilim hayatmda müstesna bir dönemdir. Bu genç hükümdar şahsi­

yetiyle, teşkil ettiğ·i müesseseler ve vaz ettiği prensibler ile gerçek bir ilim ve aJim hamisi olarak anılmağa hak kazanmıştır.

Osmanlı Devleti ilim geleneği ve ilmi müesseseler hususunda kendisinden önceki İslam devletlerinden şübhesiz pek çok şeyi te- varüs etmiştir. Ancak bazı ortak özelliklerin yanında zamanla kaza ve tedı·is alanında kendine has bir ;sistem . ortaya . koyduğu ·muhak-

kak·dır. Millazernet sistemi, medreseler ve kadılıklard~;t meydana ge- len dereceler, bu iki vazife arasındaki.düzenli işbirliği, ulemq, sını:­

fı~a ait • teşrifat Osmanlı sisteminin getirdikle~i arasmda sayılabi­

lir.

Esas itibariyle kadı ve müderris yetiŞtiren medreselerde, takib edilen müfredat progtamları ve ders kitabiarı yönündenpek çok yenilik yapıldı. Eski üstadların kitabiarı takib edilmekle birlikte on- lara vazılan şerh ve haşiyelerle bu Iritablar gelişen zihniyete uygun hale ·getirildi. Daha · somaları ise Osmanlı bilginlerine ait bir Çok telif eserler medreselerde okutulmağ·a 'başlandı.

Teşkil edilen bu müesseselere ve yerleşmiş olan telakkiye da- yanarak Osmanlı ilim hayatının memleket şartlarına uygun sağlam

bir· temel üzerine oturduğunu söylemek mümkündür. Ancak her ke- malin bir takım zaaf unsurlarını beraberinde getir:ınesi kaçımlmaz olduğundan ilim alanında da bu durum kendini göstermiştir: ·

Bilindiği· gibi, tarihçiler Osm'anlı müesseselerinde ve esas dü- zeninde, XVI. asrın ikinci yarısinda bütün ilıtişam ve debdebeni.n içerisinde bir bozulmanın .'başladığı konusunda İnüttefikdider.· Bir

kısım tarihcil er· bunun Rüstem PaŞa ile, bir kısmı Sokullu'nun ölü- mü ile başladığı bazıları da asrın sonuna doğru oluştuğu kanaatın­

dadır. Burada kesin ve kaçınılmaz olan husus ilmiye teşkilatının · da bu umumi bozulmadan büyük ölçiid13 etkilendiğidir. İlıniye ala-

1 :Ş:ıı.lil İnalcık, «Murad ll», İA, vıp:, 613-614 ..

(4)

ııında tedriceıı . oluşmaya başlayan bu menf1 gelişmelerin derhal

farkedilmiŞ olması dikkate şayan bir husustur.

:Bir taraftan devlet ilgililere gönderdiği· fermanlarda gayet öl- Çlilü bir dille bu bozulma ve kanunlara riayetsizliğe · dikkati . çek-

miş, kanun-ı kadimden uzaklaşılmamasını emretmiştir. Diğer ta- raftan, çok daha ağır ve açık bir dille o devrin müellifleri bu alan- daki menfi gelişmelere temas ederek gelecek için kaygı ve endişe­

lerini ifade etmişlerdir. Aslında· bu iki koldan yapılan ikazı ıbirleş­

tirerek muasır gözlem olarak mütalaa etmek mümkündür. Çünki fermanlarda bildirilen hususlar çeşitli kaynaklardan gelen müşa­

hade ve şikayetlere dayanılarak tesbit edilmiş hükümlerdir. Nite- kim biraz sonra temas edilecek olan Koçi Bey'in çeşitli konulardaki göz-lemleri ve tavsiyeleri ·ıv. Murad tarafından fermanlada ilgililere

duyurulmuş ve tatbik mevkiine konulmuştur.

XVI. yüzyılın ikinci yarısı ve XVII. yüzyıl boyunca çağdaş

müelliflerin: nelere temas ettikleri, konuyu riasıl teşhis· ettiklerine örnekler verdikten sonra birleştikleri ve ayrıldıkları noktaları be- lirtmek yerinde olacaktır. Osmanlılarda devlet teşkilatma dair ilk eserlerden bid olan · Asafname'de Lutfi Paşa nlemaya çok az yer vermekte ve pek sitayişkar olmayan cümleler kullanmaktadır. Lutfi

Paşa «Müderrisin ve ulema ve kuzat taifesi ekserisi birbirine haset üzredir; ·anların bir birinin hakkında söylediklerine inanınayıp reis-i

uleİna olanlar ile müşavere ve taharri ·edüp menasıb.:ı ulemada ga- yet yoklamak gerektir» demektedir2

Mesleğin içerisinden gelen, eserleriyle bu zümreye en büyük hizmeti yapan Taşköpri~zade Ahmed Efendia (v. 1561) daha 1540 larda medresede ulema arasında ilahiyat ve matematik ilimlerine

karşı eski. itibarın ·kaybolduğunu ve gen~l olarak. ilim seviyesinin

düşdüğünü ifade etmekte, nazari ilirolere .dair eserlerin artik okun-

madığını, ulemanın -basit el ·kitaplarını okuduktan. sonra kendisini

yetiŞmiş kabul . ettiğiııi yakmarak belirtmektedir4

2. Lutfi Paşa, .Asafnilme, İstanbul 1326, s. 15.

3 Taşköprüi-zi\.de'nin ilmi görüşleri için bk: T. Gölrbilgin «Taşköprü-zade

ve İlmi Görüşleri, I, II», İslam Tatkilderi Enst·itii8ü Dergisi, İstanbul 1!}75, 1976, C. VI, cüz, 1-2, 5-4, s. -127-138, 169-182.

4 H. İnalcık, The Ottoman Empire, The Olassicaı Age 1300-1600, London 1973,. s. 17.9 ..

(5)

27'6

İlmfye mesleğinde ilk sert ve oldukça şumullü değerlendirmeyl

Gelibolulu Mustafa Ali5 (v. 1600) yapmıştır. Önce, ID. Murad dev- rinde 1581 de kaleme aldığı «Nushatü's-selatin'de uzunca bir kısım ayırarak konuyu incelemiş, burada bilhassa şu hususlara temas et-

miştir:

Ulema cemiyetin temel unsuru, devletin ve milletin esas rükün- lerinden biridir. Onlardaki bozulma herkese ve herşeye tesir edecek- tir. Bu özelliğine rağmen ulema bir takım teferrriat ve merasimler içerisinde asıl benliğini ve etkisini kaybetmiştir. Bu zümrenin en büyük kaygısı teşrifatta kimin önde yer alacağı, protokol sırasının nasıl olacağı hususudur. Bu noktada anlaşamadıkları için bir çok

faydalı toplantıya katılmayı terk etmişlerdir. Bu dönemde ulema eser telif edememektedir. Ebussuud Efendi istisna edilirse, ulema-

nın hiçbirinin ciddi eseri bulunmamaktadır. Bir çok sanat ve fen- lerde değerli eserler vucuda getirildiği halde ilim alanında bu ve- rimlilik görülmemektedir. Padişah (ID. Murad) 'ın ulemayı eser

yazmağa teşvik ve hatta icbar etmesi gerekir. Bu dönemde kötü ,bir uygulama, ilim alanında adam kayırılması, bir kadılık veya müderrislik boşaldığında liyakat yerine adayın hangi devletltınun adamı olduğuna bakılmasıdı·r. Bunu önlemek için imtihanların ciddi

tutulması gerektiği belirtilmektedir. Bir diğer bozukluk ise bilhassa

kadılıklarda değişik isimler altın'da da olsa rüşvetin cari olmasıdır.

Kadılar mansıp almak için verdiklerini ziyadesiyle, göreve başladık­

tan sonra yazdıkları hüccet ve tezkiralerden alınağa çalışmakta­

dl!rlar0.

Ali, daha sonra telif ettiği Mevô/idü'n-'nefais

·/i

kavô/idi'l-me- . calis'de «Der-ahval-i kaza ve müderrisin ve mevali ve sa'ire» başlığı

altında ilmiye sınıfının genel bir değerlendirmesini yapmakta, bil- hassa millazernet sistemi ile kadıaskerlerin ihmal ve yetersizliklerin- den şikayet etmektedir. Hoca Sadeddin Efendi'nin her işe müdaha- lesini kötillemekte, buna mukabil Şeyhillislam Sun'ullah Efendi'nin7

5 Ali'nin hayatı ve fikirleri için bk .. cornell H. Fleischer, Bureaucrat and bıteııectuaı hı the Ottoman Empire, The Historia.n Mustafa Ali 15111-1600, prin- ceton 1986.

6 Mustafa Ali, Nushatii/s-selatin, ~r. A Tietze; Mustafa Ali.'s Counse1 for Sultans of 1581, I, Wien 1979, s. 174-179.

7 Devrin diğer müellifleri tarafından da takdir edilen bu bilginin hayatı

(6)

salabetinden, hak sözü her vesile ile söylemekten çekinmemesinden si tayişle bahsetmektediril.

Mustafa Ali, Künhü~l~ahbar'da da ilmiye sınıfında meydana ge- len bozukluklara temas etmekte, başka yönlerden meseleyi ele al~

maktadır9 «Der beyan-ı nehc-i ulema ve beyan~ı tarik"ı aslıab-ı ili- raset ve kaza» başlığı altında şu hususlara temas etmektedir: Med- reselerde ders yapılmadığını, bir çok müderrisin ayda bir medresesine

uğradığını, ayrıca medresede ne talebenin bulunduğunu ne de kim- disinde ders verecek ilmi ehliyetin olduğunu anlatmaktadır. Mevali- zade denilen ulema çocuklarına başlangıçta sırf bir lutuf ve teşvik

unsUI'U olarak balışedilen bir ayrıcalığın giderek nasıl mahsurlar

doğurduğuna temas etmektedir. Gerçekten genel olarak değerlendi­

rildiğinde bu imtiyazın Osmanlı ilmiye teşkilatında büyük yaralar

açtığı daha sonraki uygulamalardan anl§ılmaktadır10

XVI. yüzyılın ikinci yarısında görüş ve değerlendirmelerine te- mas edilmesi gereken diğer bir müellif de Selamki Mustafa Efen- di'dir. Tarih-i Belaniki adlı eserinin muhtelif yerlerinde «Şikayet

ez alıval-i rftzğar» gibi başlıklar altında genel değerlendirmeler ya- parken ulema zümresini de sık sık konu etmektedir. Aynen Ali gibi, Selaniki de nlemanın Osmanlı cemiyetindeki önemli mevkiini kabul etmekte, ancak bunlar, cemiyette dini ve hukuku temsil ettiğinden

hiç bozulmaması gerektiği halde bir çok hoş olmayan işi yaptık­

larını veya vasıta olduklarını belirtmekte özellikle şu hususlara te- mas etmektedir: Ulemanın asli görevi «emr-i ma'riif ve neyh-i mün- ker» yani toplumun her kesiminde iyiliği yayınağa ve kötülüğü her- taraf etmeğe çalışmaktır. Ulemanın bu asli görevini eserinin bir çok yerinde tekrarlamaktadır. Ancak bunu yapmadığını veya yapama-

dığılll üzülerek belirtmektedir. Ulemanın protokol ve teşrif.ata çe·

ve fetvaları için bk. M. İpşirli, «Şeyhülisliim Sun'ullah Efendi», Tarih Enstitüsü Dergisi, İstanbul 1987, Sayı 13, s. 209-256.

8 Ali, Meva'idü'n-ncfa'is fi kavü/idi'l-mecalis, istanbul 1956 (tıpkıbasım).

28. Bölüm, s. 102-109.

9 a. mlf., Kiinhü'l-ahbar, Üniversite ktb., TY. 5959, vr. 85b-90a.

10 · Ali'nin diğer alanlarda olduğu gibi ilmiye sımfı hakkındaki tenkitlerin- de de çok aşırı olduğunu, Osman-zade Taib (v. 1724), Ali'den Hulasa-·i meha- sin·ü'l-edeb adıyle yaptığı özetle daha o zamanlarda söylemektedir (Huıtisa-i melıasiııil'l-ecleb, Üniversite ktb. TY. 6930, vr. 119b-120a).

(7)

278

şitli vesilelerle akdedilen meclislerde öne geçrneğe ( tekaddüm ve tasaddura) çok düşgün olduğunu «saccade-i Rasulullalı» da oturan-

ların bunu yapmamasını temenni etmektedir. İlm.iye tevcihatını ve- rirken kadıaskerlerin ve illevalinin sık sık aziedilmelerinin bu zümre- nin itibarını sarstığıni belirtmektedir11

XVI. asır sonlarında. devlet teşkilatma dair Usulu'l-hikem.

fi

nizami'l-alem adlı bir eser telif eden Hasan-Kafi el-Akhisar! (v. 1615) kendisi de ilmiye sınıfına mensup bir kişi .olarak ulema sınıfının ce- miyet içindeki önemine temas etmekte ancak bir süreden beri Irimse- nin ulemayı dinlemediğini onların haklı ikazlarına bilhassa idareci zümrenin uymadığ·ını, bu durumun devletin geleceği iç~n. hiç te iyi

alamadığını yakmarak ifade etmekte bu görüşü ile bundan önceki tenkitcilerden farklı bir tarzda konuya yaklaşmaktadır. Bu fikir- leriyle mensubu olduğu ulema zümresini adeta müdafaa etmektedir12.

XVII. yüzyıl . başlarmda telif edildiği anlaşılan ancak müellifi belli olmayan Kitab-ı Müstetab'da •da ulema zümresine te:ıp.as edil- mektedir. ;Burada bilhassa rüşvet üzerinde durvlmakta kadıların. tu:

tlJillU eleş'j;irilmektedir. Ulema Ve diğer devlet erkanı arasında

:he-

diye ismi altında rüşvetin alınıp verildiğini taşr.adaki kadı ve i<la- reCilerin de bu belş.ya mübtela o1duklarinı misallerle anfatmalft!idır., Mevrui denileyen büyük kadılar lüks :ve israf içinde yaşamayı . adet haline getirmekte, bu alışk_a:ı;ılıklarını mazuliyet döneminde dege.vam ettirip.ce büyük bo~çlara . girinektedi;rler. Daha sonra yenid im. görev aldıklarmda. bu paraları çıkartmak için' meşru olmayan yollara

sap-

maktadırl~r13. · · · ·

. .

XVTI. asrın tanınmış müellifi Koçi Bey1·1 biri IV .. Murad diğeri

Sultan İbrahim'e olmak üzere lıazırhidığı iki risalesinde._ de _iiini;Ye -~~-

ll M. İpşirli, «Mustafa Selaniki and His History», Tarih Enstitüsii Dergisi,

İstanbul 1978, sayı IX, s. 460-463. . . . ....

12 a. nilf.; «Hasan Kafi El-Akhisaıi ve Devlet Düzenine ait eseri:_Usü- lü'l-hikem fi Nizami'l-alem», Tarih EnstÜiisii Dergisi, sayı 10-11, s. 256-259:

i3 ·Kitab-ı Miistetab, yayıniayan: Yaşar Yücel, Ankara 1974, s. 23-27, 14 Hayatı ve risaleleri için bk. M. Çağatay Uluçay, ·«KoÇi Bey», İAi VI;

832-835; a. mlf., «Koçi Bey'in Sultan İbrahim'e ·Takdim ettiği Risale ve Arzları», Zeki Velidi Togan .Arrııağo.nı, İstanbul 1950-1955, s.· 177-199; R. Murphey «Dör- düncü Sultan Murad'a Sunulan Yedi Teliıis» VIII. Tiirk Tm·Uı Kongresi Bjldi1•ile- Ti, Ankara 1981, ·n, 1095-1099 (Telhislerden bazılarının Koçi Bey'e aidiyeti ince- leniyor).

(8)

nıfına önemli yer ayırmiştır. Koçi Bey'in fikirlerini başlıca şu nokta-

laı'da özetlemek mümkündür: Din ve devletin devamı bilgi iledir, bil- ginin devaml-ise .aJim iledir. Daha önceki Osmanlı Sultanları nlema- ya hiç kimsenin göstermediği hürmet ve saygıyı göstermişlerdir. On- lar zamanında en bilgili kimse şeyhülislam, ondan aşağısı Rumeli

kadıaskeri ve Anadolu kadıaskeri . olur, sı:rasiyle diğerleri getirdi.

Fetva makamına gelen kimse artık azolunmazdı.. Çünki bu makamın yüceliği azı ve nasbı kabul etmezdi, Şeylıülislam. olan kimseler olgun ve .fazilet sahibi olduktan başka sözlerini çekinmeden söylenen, pa"

dişahiara daima nasihat eden doğru yolu gösteren kimseler olmuş"

lardır. Ebussuud Efendi ömür boyu fetva ma:kammdan azl olunmadı.

Dürüst kadıaskerler dahi on-onbeş yıl görevlerinde kaldılar. Ayrıl­

dıktan sonra birçokları bir medreseye çekilip ilim ve öğretim. ile meş­

gul oldular. Şimdiki gibi şan ve şöhret düşgünü değillerdi. Nice eser- ler vucuda getirmişlerdir. Şimdi ise ilim yolu bozulmuş kanun-ı ka- dim işleme2; olmuştur. Bilhassa mtilazemet sisteminin bozulması il- miye teşkilatma büyük za:rar1ar vermiştir15

Yine bu dönemde yazılmış müellifi bilinmeyen anonim bir eser olan Kitabu mesalihu/l-müslimiin ve menafi'u'l~mil'miniiri'db birinci bölüm ulema zümresine ayrılmıştır. Müellif alemiri nizaniının ulema ile olduğunu belirtmekte, ayrıca diğer teşkilat kitaplarında temas edilmeyen bazı hususlara yer vermektedir. Ona gore nlemanın en büyük problemi fakirHktlr. Birçokları bu yüzden kitaplarını satmiş,

kara cahil olmuşlardır. 4-yrıca. mansıb temininde büyük güçlük çe- kilmekte, bazıları bunu rüşvetle elde etme yoluna gitmektedir. Ka-

dılarm bazıları giyim kuşamda, hizmette ve maiyet sahibi olmakta sipahilere özenmektedirler. Buıılar ilim alanında başarılı değillerdir,

Bu gibiler münasib birer vazife ile asker ve sipahi zümresi arasına katılmalıdır. Bu sağlanabilirse hem mazululeİnaya yer açıimış olm, mazuliyet ve sıkıntıları azalır, hem de sipahi zümresi _böyle eİıil kimselerden istifade. eder. Kadı Bayram Bey bmıUIJ. en güzel ömeği­

dir. Hem ilmi hem de beyliği ile örnek olmuştm. Aslında sipahllik sadece yiğitlik demek değildir, aynı zamanda ilim ve marifet ister.

Eğer veziriazam böyle bir yol açarsa . blitfui elıl-i ilim ·kendisine

duacı olacaktır. KB:dıııın, bulunduğu bölgede sancak beyine, beyler- heyine karşı malup olmaması, ilmin ve şer'-i şerifin itibarını koru-

15 Koçi Bey, Risa.le, yayınıayan : A.K. Aksüt, İstanbul 1939, s. 33-37.

(9)

280

yalıilmesi için maddi durumunun ve imkanlarının iyi olması gerek-

tiğini · belirtmektedir16

XVII. yüzyılda yazıldığı anlaşılan, devlet teşkiHHına dair önem- li bir eser olan Hırzu)l-muluk'te17 ise konu etraflı olarak ele alın­

makta ve şu hususlara temas edilmektedir: Bu zamanda (XVII.

asır) cahil kadıların dinin enrlrlerini yerine getirmedikleri, fuka-

ranın mahkemeye ibraz ettiği fetvaları «kenar müftülerinin fet-

vasıdır» diyerek önemsemedikleri, bu konuda ·bir fermanın gönde- rilmesinin önemi belirtilmekte; kadıaskerlerin de ehil kimselerden seçilmesinin önemi üzerinde durulmaktadır. Medresede öğrencinin yetişmesinin yolu ve sistemi üzerinde bilhassa durulmakta, daniş­

mend olmak isteyenin önce sarf ve nahv okumasının zarureti, daha sonra danişmend olduğunda «Haşiye-i tecrid» medreselerinin her birinde üçer dörder ay okuyup, bu şekilde hareket edip, dört beş :yıl sonra Semaniye medresesine ulaşıp, üstadlar yanında yetişip,

yirmi otuz yaşında mülazİm olup, medreseye ve kadılığa talip ol-

ması; temel çürük olursa binanın çürük olacağı, ilmin esasının alet ilimlerinden sarf ve nahv olduğuna işaret edilmektedir. Ancak bu

sırada talebe alıvalinin bozulduğu, sarf-nahv görmemiş, muhtasarat

okumamış ·bir cahilin yolunu bularak üç dört yılda danişmend ol-

duğu, rüşvetle veya şefaatla kadılık aldığı, gittiği yerde halkın da-

vasına yalan yanlış hükmedip, birçok kötülüğe yol açtığına işaret

edilmektedir.

Danişmendlik ve millazernet alıvalinin çok bozulduğu, bir da-

nişmendin ancak beş yıl tahsilden sonra Semaniye'ye varması için

«emr-i şerif» bulunduğu halde kadıaskerlerin buna riayet etmedik- leri, bu makamı işgal edenlerin ulemanın ve mülazimlerin mesele- leri ile yakından ilgileurnesi; bu arada bilhassa danişmend! erin, kaç sene kimlerden okuduğu, kimden mülazim olduğu, ilmi seviyesi, ismi, lakabı ve diğer özelliklerinin deftere kaydı, görev alırken

herhangi bir yolsuzluğun yapılıp yapılmadığının araştırılması, mü- Jazimler arasında imtihanın adil olarak yapılması, tercihin süreye, hangi usulle mülazim olduğuna bakılarak değil ancak ilim seviyesine göre yapılması tavsiye edilmektedir.

16 Kitabıı mesalihu'l-rniisli-Tnin ve meniifi'u'l-m.ü'minin, ;yayınlayan : Y. Yü- cel, An·kara 1980, s. 1-6.

17 Hırzu'l-nıuııık, Üniversite ktb., 4657, vr. 20b-21b, 40a-45b.

(10)

Bütün bu temennilere rağmen kadıaskerlerin aziedilme korku- siyle layıkıyle vazife yapamadıkları, ilmiye mansıblarmm şefaat

ve himaye ile layık olmayanlara verildiği; kadılarm ise çeşitli yol- suzluk yaptıkları veya alet oldukları; bazan tayin edildikleri yerde beylerbeyi, sancakbeyi, subaşı ile birlik olup haksızlık yaptıkları anlatılmaktadır. Büyük medreselerde olan çoğu müderrisin ise ilim- den uzak oldukları, ilme luzum kalmadan bir devletluya intisab ile

işi hallettikleri; halbuki Fatih Sultan Mehmed Sahn-ı Sernan Med- reselerini yaptıktan sonra çok titizlik gösterdiğini, burada nice gerçek bilginin görev yaptığını şimdi ise ancak birkaçının bu vasfı

haiz olduğunu üzüntü ile belirtmektedir18

Konuya tamamen farklı bir tarzda yaklaşan Katib Çelebi Os-

manlı medreselerindeki gerilerneyi ve sebeblerini en iyi teşhis eden müellif olmuştur. Mizaniı>Z-hak fi ilıUyari>l-ehak adlı eserinde fikri ve içtiİnai meselelere cesur bir tenkit zihniyeti ile yaklaşmakta, Os-

manlı medreselerinin XVII. asırda içine düştüğü buhranı ve geri- lerneyi çok iyi teşhis ve tasvir etmektedir. Katib Çelebi şu fikirlere yer vermektedir : Hıristiyanlıkla felsefi ilimler arasmda daima ça-

tışma olmuştur. Halbuki İslam dünyası bu ilimleri hiç bir zaman

reddetmemiş, tam tersine din ile felsefe ve aklı uzlaşbrmaya çalış­

mıştır. İslamın ilk döneminde yabancı ilim ve düşünceler imanı

sarsar endişesiyle men edilmişti. Fa·kat sonradan İslam inancı kuv- vetle yerleşince bütiin -ilimlere müsaade edildi. Yunan ilim ve felse- fesi tamamen tercüme ve şerh edildi. Bu sahalarda çalışan İslam filozofları yetişti. Hikmet ile şeriatİ uzlaştırmaya çalışan fikir

adamları çıktı. Gazali, Fahreddin Razi, Adudüddin İci, Sadeddin Taftazani, Seyyid Şerif Cürcani bunlar arasında sayılabilir. Kısa görüşlü kimseler ilk halifeler zamanındaki yasağın manasını an- lamayarak taklit derecesinde donup kaldılar., Felsefeyi ve ilmi in- kar ettiler. Osmanlıların ilk zamanlarında.rı, Kanuni Sultan Sü-

18 Hangi tarihte yazıldığını tam olarak bilemediğimiz N asıhat.ü'l-ulema

(Süleymaniye., Çelebi Abdullah ktb., nr. 401, vr. 18b-21a) adlı risalede şu fikir- ler yer alınaktadır: Her ümmetin uleması onlar arasınaaki halifeler gibidir. İyi­

liği yaymak, kötülüğü engellemek en önemli görevleridir. Onlardan beklenen hu-

susların birincisi, kendilerini düzeltmeleri ve iyi yetiştirmeleri; ikincisi ise baş­

kalarına faydalı olınalarıdır. Bu ikinci görevlerini talebeye faydalı ilimleri akut- mak, sıkıntılarını araştırmak, ve halka yardımcı olınak, doğı·u yola onları sev- ketmek şeldinde belirlemeir mümlründür, v.s. denilmektedir.

(11)

282

leyinan zamanına kadar hikmet ve şeriati birleştiren alimler vardı.

Fatih Sultan Mehmed Sat!lH Sernan medreselerini h:urduğu ·zaman

Haşiye-i Tecı·id ve Şerh-i Mevakıf okunmasını şart koşmuştu. Son- ra· gelenler «b1mlar felsefeyattıı'» diyerek bu dersleri kaldırdılar ve yerlerine Hidaye ve Ekmel kitaplarını koydular. Yalnız bunlar ka-

lınca fikrin gelişmesi geriledi ve durdu. Bir ·süre soma yerine ko- nan bu· dersler dahi anlaşılmaz oldu. Doğu eyaletlednden gelen, eski usule göre okumuş bazı alimler, meydam boş bulduklarından üstün- lük taslamaya başladılar. Onların bu durumunu gören bazı kabili- yetli kimseler tekrar hikmet ve felsefeye ·değer vererek okumaya

başladılar. Katib Çelebi kendisinin de kabiliyetti talebeyi bu yolda

teşvik ettiğini, bu maksatla hu risaleyi yazdığım söylemektedir. 1\.!Ia- tematik bilen bir müftü ve kadı ile .bu ilimden haberi olmayan kadı

ve milltüııi.in hükümleri arasındaki farkı misallerle anlatmaktadır.

Matematik ve Astronomi bilmernek yüzünden Kur'an-ı Kerim'in yaıı~

lış tefsir olunduğunu, bununda halkı şaşırttığını beHrtmektedir19

· Katib Çelebi, Keşfü'z-zunun'da20 «İlmü'l-hikme» bahsini işlerken

de bu hususa temas etmeli:te hikmet ve felsefe derslerinin luzumun- dan, Osmanlıların ilk devirlerinde bu iliiriler okunurken sonra durak- lama ve gerileme devirleriilde terkedildiğini, bu durumun ilmi öldür-

düğünü yakmarak if ade· etmektedir21

IDevletin ko~uyn ele a:lıtıı : Bu birbirinden oldukça farklı şahsi d_eğ'~rJendirmeleri-n yanısıra devletin konuya bakışı ise bazı noktalar- da benzerlik, bazı noktalarda ise farklılık göstermektedir. Bu bakış tarzını XVI. asrın smı çeğreğinden itibaren hemen her padişahui il-

19 Katib Çelebi, Mizanii/l-lıak fi ilıtiyari'l-ehak, İstanbul 1306, s. vd.

20 a. rnlf., Ke.şfü'z-zıınıın an esıiıni'l-kiitilb ve'l-fıınıin, İstanbul 1941, s.

680;

21 Hezarfen Hüseyin Efendi v; 1103/1692 de meşhur eseri Telhisii/l-beyan ji lcavanııı-i al~i Osman'mda· Bab-ı aşir'i «Der-beyan-ı Kavanin-ı Uleına-i kirilm ve Rusüm-ı Beriit-ı Ahkam» başlığı altında ulemaya tahsis ederek, genellikle

oluriılu bir taı~zda konuyu ele· alnuş ve teşrifata geniş yer vermiştir, bl( Bibliot•

heque Nationale, Ancien Fonds Turc, nr. 40, vr. 133b vd. R. Anhegger, <~Hezar­

fen Hüseyin Efendi'nin Osmanlı Devlet Teşkilatma dair MülillıazalarD), Tiirlci~

yat Mecınııası, İstanbul 1953," X, s. 389-393. ·

(12)

gililere çıkardığı. fermanla:rda görmek mümkündür22Burada, XVTI.

yüzyıla ait bu neviden, henüz değerlendirilmemiş bir fermanın muhte~

vasını kısaca vermek devletin konuya bakışını görmek açısından fay-

dalı olacaktır. IV. Murad'ın Rumeli.Kadıaskeri Nuh Efendi'ye23 hi- ta;ben çıkardığı ve Kadıasker ruznariı:çesine de2·1 kaydedilmiş bulunan fer14anda şu 4ususlara ·yer verilmektedir : · ·

Ulema zümresinin düzeni mükemmel ikep. bir süreden -beri- dik- kat edilmediğinden aralarına, layık olmayan kişiler karışmış; iyi ile kötü arasını ayırmak zorlaşmıştır. Bundan böyle, tekrar kadılar, mü- derrisler, danişmendler ve mülazimlerin durumları ile yakından il- gilenilecek, eskiden beri «dlısturü'l-aİnel» olan Imidelere ~i~yet edile-

cektir: . . . . · .

·U lema arasmda diyanet ve istikamel:i ile tanınan bilgili bir kim- senin «mümeyyiz)) tayin edilmesi uygun görülerek, bilfiil ·İstanbul lradısı olan Ahmed Efendi her bakımdan layık olduğundan mümeyyiz t8,yin edilmiş, t~kip edeceği yol kendisfue bildirilmiştir. Buna göre, bir tale)::ie ilim tahsil etmek istediğinde .adı geçen müıneyyize ·varıp ders okuyup, iJiıtilıan olı.iııacaktır .-Başarıli olduğu tesbit edildikten sonra, mümeyyiz kendisine •bir tezkire verip, bu tezkire ile diğer bir ınüderris .. ·kendisini danişırıendliğe kabul e~ecektir. .

Her bir medre~ede bir sene olmmadan Salın (Fatih) Medresesine, orada da bir ·sene okumadan 'Süleymaniye Medresesine ulaşılmaya­

caktir. :TaJebe arasinda bilgili olanlar taltif edilecek; mevall, daniş~

mendi «kanun-ı kadim» üzre müderrislerden alacak; kadıaskerler ille- validen al9-cak,. şeyhUl_isJa!lla kadar. bu_ si1sile· devam edecektir.

· Ulema Çocukları (mevallzadeler)· ilim yoluna girmek istedikle- rinde ayni. münieyyizden ders okuyup, layık oldukları belirlendikten

22 Konu ile ilgili.bazı feımanlar ve bunlann değerlendirmesi ' için bk. Uzun- ça,rşı4, Os~dnlı Devletinin ilmiye Teşkilatı, Ankara 1S65, s .. 241-2(!0; C~ Balta~;

X:v-xY:r.

AsırlarQ.a Osmanlı ~edreseleri, İstanbul 1976, s.· 623"'634; Konunun genel olarak değerlendirinesi için ·bk. H.G. Majer, «Die Kritik an ·den 'Ulema in den Osmanisehen Politischen Ti·aktateri des 16.-18. J.ahrhunderts» Tiirki.ye'niiı Sosyal. ve Eleonomik Tarihi (10."11-1920), Ankara 1980, s. ı47~155 . .

· 23 Hayatı i~in bk./Uşşabzade, Zeyi-i Şakaik, nşr. H.J.Kissİing, Wies'!>aden

1965,

s:

76-77: . . . . .. . . .

2,1 İ. Erünsal, «Nuruosmaııiye I{;ütüblıanesinde •bulunan Bazı Kazasker Ru.znamçeleri», İslam Medeniyet-i Mecmuası, İstanbul 1980, IV, sayı 3, s. 3-15.

(13)

284:

sonra kanuna uygun şekilde dereceleri geçecek, bu sisteme uygun ha- reket etmeyenler mülazim defterine kaydedilmeyecek, kendisine her- hangi bir vazife verilmeyecektir.

Bir ehl-i ilim medreseye müderris olduğunda, metin ve şerh

derslerini vermiş talebesinden en kabiliyetlisini muid ys pacak, böyle- ce eline berat verilip mülazim defterine kaydedilecektir. Bunun dı­

şında muid olmak isteyenler olursa, yukarıda adı geçen mümeyyiz imtihan edip ehl-i ilim hangisi ise ona tezkire verecek, onun tezkire- si olmadan kimse millazernet defterine kaydedilmeyecek.

Eskiden beri mülazİm alınagelen medreselerden mülazim alına­

cak, sonradan ortaya çıkan medreseden, arpalıklardan ve emsali

mansıplardan mülazim alınmayacaktır. Mevalinin vazifeye tayini veya ölümünden millazemete muracaat edenler adıgeçen müeyyiz tarafın­

dan imtihan edilecek.

Muidler hazırlıklı olarak haftada dört saat ders verecek; mü- derrisler de haftada dört dersi terk etmeyip, mülazemetleri tamam

olanları, «iç-il»e gitmek isteyenleri mümeyyiz imtihan edecek, çeşit­

li ilimlerde başarı gösterenler müderris tayin edilecek. 40 akçe med- reseden mazul olduktan sonra, tekrar mümeyyiz huzurunda imtihan olunup, liyakati tesbit edilirse yeniden göreve tayin olunacaktır.

Tatbikinden şeyhülislamm da sorulu olduğu bu ferman ile daima amel olunması, gereği gibi hareket edilmesi istenmektedir. Evasıt-ı Şevval 104:5/Mart 163625

Bütün bu müelliflerin tek tek belirttiği hususlar genel olarak

değerlendirilirse bazı ortak noktalarda birleşildiği ve bunların mües- sesenin bozulmasında gerçekten önemli unsurlar olduğu görülür.

1. Ulema çocuklarına sırf bir teşvik ve taltif unsuru olarak ve- rilen imtiyazlar sonraları çok kötüye kullanılmıştır. Medreselerele

yıllarca okuyarak belli seviyeye gelen talebenin ulaşdığı noktaya mevalizacleler çalışmadan rahatca ulaşabilmektedir. Bu, ilmin itiba- rina, çalışmanın önemine gölge düşürmektedir.

2. Ulemanın bir takım teşrifat ve protokol kaideleri içinde bo-

ğulup kalması onları ilimden uzaklaştırmıştır. «Silk-i ulema»ya giren

25 Ferınanm metni için blt. Rııznamçe Nuruosmaniye lrtb. nr. 5193/6, vr. lb.

(14)

kimseler artık çalışma ve ilmi bırakmaktadır. Eser telifini, bilgisi- ni artırmayı ihmal etmektedir.

3. Medrese programlarında çeşitli mulahazalarla yapılan deği­

şiklikler derslerin zayıflamasına, akli ilimierin giderek kalkmasına yolaçmış budurum Medreselerin ve talebenin seviyesini düşürmüş­

tür.

4. Sık sık vukubulan aziller nlemayı adeta sindirmiş, hak ve

doğruyu söyleyemez hale getirmiştir.

5. Ulemanın geleneğine uymadığı halde lüks ve israfa mübtela

olması onları normal olmayan yollardan rahat ve çok para kazanma- ya sevketmiştir.

6. Osmanlı ilmiye teşkilatuıın temelini oluşturan mülazemet sistemi her türlü suistimalden uzak olarak düzenli bir şekilde çalış­

tırılmalıdır. Burada kadıaskerlerin sorumluluğu büyüktür.

Referanslar

Benzer Belgeler

Son yıllarda artan antibiyotik kulla- nımları birçok antibiyotiğe intrensek dirençli olan ve hiçbir antibiyotiğin tek başına bakterisitik etki gösteremediği enterokokların

Müs- lü man la rın Ömer b. Ro sa rio Ulu sal Üni ver si te- si’nde ki Or ta do ğu ve İslâm Araş tır ma la rı Ens ti tü sü de İslâm ve İslâm ta ri hi ko nu- sun da araş

MA AD DD DE E 11 –– (1) Bu Yönetmelik, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu tarafından yayımlanacak kitap, dergi, ansiklopedi, gazete, bülten ve broşür

~ijııe Kıbns Türk halkı bağımsızlık ilan edilmesi için KTFD Başkanına gerekli hazırlıklar yapıldıkdan sonra Kuzey Kıbrıs Türk Meclisi 15 Kasım 1983 Ate Kuzey

III. 745 yılında Kutluk Bilge Kül Kağan tarafından kurulan Uygur Devleti, kendinden önceki Türk devletlerinin devamı niteliğindedir. Orta Asya’da siyasi birlik

3 9. Kahraman Yunanlıların anısı dünya durdukça duracak. Çünkü anılarının kaybolması için yıldızların gökten düşmesi ve denizin derinliklerinde

Twelve patients w ith hemodynamically serious mitral stenosis cansis te d of Group ll (pulmonary artery pressure &gt;60mmHg, transmitral me an gradient &gt; 15 mmHg during

Biz kalbimizle tasdik ve dilimizle ikrar ederiz ki: Her þey gibi dünyanýn da bir sonu vardýr; bir gün gelip dünyanýn düzeni deðiþecek, kýyamet kopup âlem baþka bir âlem