5. HAFTA
Palmerstonculuk Siyasası
• Bu hafta İngiltere’nin Palmerstonculuk siyasası ve bunun Osmanlı İmparatorluğu’na etkilerini ele alacağız.
• Rusya’nın Hünkâr İskelesi Anlaşması (1833) ile Osmanlı devleti üzerinde kazandığı nüfuz İngiltere’yi hem Avrupa uyumu hem de Doğu Akdeniz üzerinden Hindistan yolunun güvenliği sorunu nedeniyle rahatsız etmişti. Dönemin İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Palmerston’un oluşturacağı ve Palmerstonizm olarak adlandırılacak olan güncel politikalar, İngiltere’nin neredeyse yüzyıl sürecek geleneksel Yakın Doğu siyasasına dönüşecek ve on dokuzuncu yüzyılın son çeyreğine kadar istikrarlı bir şekilde sürdürülecektir.
Palmerstonizm Osmanlı mali iflasını takiben 1870’lerin ortalarından itibaren revize edilecek ve tam anlamıyla Birinci Dünya Savaşı ile terk edilecektir.
• Bir Tory (muhafazakâr) olan Lord Palmerston’un ortaya koyduğu ve Whig’ler(liberaller) tarafından da desteklenen bu politikaların motivasyonunu Doğu Akdeniz’de Rusya ile karşı karşıya gelme ihtimali, dolayısıyla da Hindistan yolunun güvenliği oluşturmaktaydı.
Bu hedefin gerçekleşmesinin koşulu da İngiltere için Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasî bağımsızlığının ve toprak bütünlüğünün korunmasıydı. İmparatorluğun Mısırlı Mehmed Ali gibi merkezkaç kuvvetlerden ya da Rusya gibi dış güçlerden gelen tehlikelere karşı korunmasını Birtanya’nın kolonyal çıkarları için elzem gören bu anlayış
“Avrupa’nın hasta adamı” (sick man of Europe) olarak bilinen Osmanlı devletini iyileştirmeyi, kendi kendini koruyabilecek düzeyde modern bir devlet haline getirmeyi” ve gerekirse Osmanlıyla birlikte Rusya karşısında savaşa girmeyi de içeren bir dizi stratejiyi kapsıyordu.
• Palmerstonculuk siyasası Oryantalist söylemlerin adeta bir manifestosu görünümündedir ve Osmanlı modernleşmesine dair taraflı bir anlatının oluşmasında katkısı büyüktür. On dokuzuncu ve yirminci yüzyıl Batılı tarih yazımında Osmanlı modernleşme deneyimi, ağırlıklı olarak Osmanlı’ya bir herhangi bir faillik atfetmeksizin İngiltere’nin tek yanlı aksiyonu, bir bakıma “hasta adamı” tek başına ayakta tutma çabası olarak muamele görmüştür.
Özcü bir yaklaşımla Osmanlı’da değişime yönelik bir irade eksikliğini varsayan bu anlatı Oryantalist filtrelerle doludur. Osmanlı reformcu kadroları özgün bir değişim iradesine ve müzakere gücüne sahip özneler olarak değil kendilerine Batılı devletler tarafından dayatılanı kabul eden pasif alıcılar olarak resmedilir.
• Palmerstonculuk siyasası, Osmanlı İmparatorluğu’nun modern bir devlet aygıtının sahip olması için gerekli olan koşulların sağlanmasına katkıda bulunma iddiasındadır.
Osmanlı devletinin iyi işleyen bir bürokrasiye kavuşturulması, ordunun yeniden yapılandırılması ve vergi sisteminin reforma tabi tutulması gibi hususların öne çıktığı, Michael Mann’ci anlamda alt yapısal iktidara sahip ve sivil topluma nüfuz kapasitesi yüksek bir modern devletin temellerinin atılmasını planlayan bu siyasa reel politik gereklerle modernleşme girişimlerini birleştirerek Osmanlı devletini dış müdahaleye fazlasıyla açık bir hale sokacaktır.
• Modern devlet olmanın temel kriterleri arasında vergilerin düzenli toplanabilmesi ve ülke sınırları içerisinde standart vergi uygulamalarının gerçekleştirilebilmesi ön sıralarda gelmekteydi. Palmerstonculuk siyasasının da, serbest ticaret, merkantilizm ve kolonyalizm gibi olguların dikte ettiği parametrelerle bezenmiş öncelikli kaygısı, üzerinde nüfuz kurmaya çalıştığı Osmanlı ülkesinde bu konuda bir standartizasyonun sağlanmasıydı. Osmanlı İmparatorluğu’nda dönem itibariyle standart bir vergilendirme işlemi yoktu.
Vergilendirme, yerelliklerin kendilerine özgü koşullarına, yerel yöneticilere bağlı olarak, bazen de zamansal olarak farklılık göstermekteydi.
• İngiltere’nin Palmerstonculuk siyasasının ilk tezahürünün 1838 yılında imzalanan Baltalimanı Ticaret Antlaşması (Anglo-Turkish Trade Treaty of 1838) olduğu kabul edilir. Anlaşma gereği İngiliz tüccarlar, Osmanlı topraklarında “en fazla müsaadeye mazhar” tüccar payesini kazanmışlardır. Öte yandan “Yed-i Vahid” olarak bilinen, ipek, tuz gibi maddelere uygulanan tekel uygulamasına da, söz konusu anlaşma uyarınca son verilmiştir. Bu noktada, Mehmed Ali Paşa yönetimindeki Mısır’ın zenginliğinde tekel uygulamasının büyük payının olduğu hatırlanmalıdır. Anlaşmanın “tekel” maddesine dair yorumlardan biri de, bu madde ile Mısır yönetimine darbe vurulmasının amaçlandığıdır. Bir diğer yorum ise, Osmanlı’nın, tekel uygulamasının kaldırılmasının yol açacağı zararların farkında olmasına rağmen, Rus tehdidi karşısında bu maddeyi kabul ettiğidir.
Osmanlı açısından anlaşmanın sonucu, ithalata yüzde 5, ihracata ise yüzde 12 şeklinde standart bir vergi oranı getirilmesidir ki bu vergilendirmenin merkantilizm çağında Osmanlı’nın ticaret dengesinin aleyhine sonuç doğuracağı görülmektedir.
• Palmerstonculuk siyasasının ikinci tezahürünün ise Balta Limanı Ticaret Antlaşmasından sadece bir yıl sonra ilan edilen Tanzimat Fermanı (3 Kasım 1839) olduğu düşünülür.
• Askerliğin düzenlenmesi (5 yıl süreyle sınırlandırılması)
• İltizamın kaldırılması
• (İltizam, vergi toplama görevlerinin kısa süreler için açık arttırma ile satıldığı bir siteme referans verir)
• Osmanlı tebaasının, din, dil ayrımı gözetmeksizin her üyesinin can, mal, ırz güvenliğinin sağlanması