SAYI 5, YIL 2, MART 2017
KÜTAHYA FATİH ANADOLU LİSESİ |
KÜTAHYA FATİH ANADOLU LİSESİ
DERGİSİ
İçindekiler
2 Bahara Doğru
3 Hayalet Katil
4 Güney Kore Eğitim Sistemi
6 Karanlık Gecenin Ötesi
8 Karikatürlerle Edebiyat
10 Karikatürlerle Dil ve Anlatım
12 Anime ve Manga
16 Tembelliği Yok Et
17 Sizin Objektifinizden
20 Okulumuzdan Haberler
BAHARA DOĞRU
Sizlerle en son aralık ayında buluşmuştuk. O günden bu yana epey zaman geçti.
Daha doğrusu koca bir kış mevsimi geçti. Bahar ne yeşili, ne çiçeğiyle geldiğini henüz bize hissettirmese de güneş yüzünü göstermeye başladı bile.
Bahar yeniden doğuşun temsilcisidir, doğanın canlanışıdır. Bu yeniden doğuş tabiattan insana akseder. Bahar geldiğinde biz de aynı doğa gibi kışın
mahmurluğunu üzerimizden atar, kendimizde bir yenilenme hissederiz.
Şimdi bu güzel havayı soluma zamanıdır. Mevsimlerin en neşelisi, en
ferahlatıcısına eşlik etme zamanıdır. Evlerinizde bilgisayar/tablet/telefon başını beklemekten hemen kurtulun ve kendinizi en sevdiğiniz arkadaşınızla dışarı atın. Güneşin enerjisi size geçecektir.
Söylemeden geçmeyelim, bu ay özellikle 12. sınıf öğrencilerimiz için yeni ve güzel başlangıçların ilk adımını oluşturacak. 12 Mart’ta yapılan YGS ile gençler yeni hayatlarının başlangıcını yapacak. Harcadıklarınca emeğin karşılığını bu sınavda alacaklar. Biz de buradan öğrencilerimize başarılar diliyor ve dergimizin yeni sayısıyla sizleri baş başa bırakıyoruz.
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Cemile Burcu OCAK
HAYALET KATİL - 2
Montumun cebinden evimin anahtarını çıkardım. Anahtarı kapının kilidine yerleştirip, açtım.
İçeri girdim. Aralık ayı olduğu için dışarısı oldukça soğuktu. Eve girdiğimde hissettiğim sıcaklık, yüzümde minik bir tebessüm oluşturmuştu. Ayakkabılarımı çıkardım ve kapının yanındaki dolabın içine koydum. Montumu kapının solunda bulunan askılığa astım, çantamı elime aldım ve salona doğru adımladım. Salona geldiğimde içerisini kolaçan ettim. Kardeşim
evde yok gibiydi. Yani evde olsaydı, büyük ihtimal televizyonun karşısında evlilik programlarını izliyor ve onlara gülüyor olurdu. Televizyonun karşısındaki koltuğa oturdum ve
çantamdan vakanın dosyasını çıkardım. Kurbanların resimlerini tekrar ve tekrar gözden geçirdim. Resimlerde fark edebileceğim minik bir ayrıntı bile işime yarayabilirdi. Uzun bir süre resimleri inceledikten sonra bir şey fark etmiştim. Bu benim oldukça işime yarayabilirdi.
Ama yaramayabilirdi de. Vaka dosyasını yanıma koydum ve koltukta doğruldum. Masanın üzerinde paketleri birbirine girmiş olan abur cuburları fark ettim. Ayağa kalktım ve bütün
paketleri elime aldım. Elimdeki paketleri düşürmemeye çalışarak mutfağa götürdüm.
Paketleri tezgahın üzerine koydum. Boş olanları ise çöpe attım. Kardeşim gerçekten kime çekmişti, hala anlamamıştım. 18 yaşına gelmişti ama hala arkasını ben topluyordum. Ama ona da biraz hak vermiyor değildim. Kardeşim İbrahim’de kronik böbrek yetmezliği vardı. Bu
yüzden okula gidemiyordu. Bu yüzden arkadaşları yoktu. Çünkü arkadaş edinecek bir fırsatı bile olmamıştı. Bu yüzden hayatı umursamamasını anlıyordum. Ama yinede her zaman gülümsemeyi başarabiliyordu. Hayata bir şekilde pozitif yaklaşmaya çalışıyordu. Her ne kadar
umursamasada... Aslında Hayalet Katil’i yakalamak istememdeki sebeplerden biride kardeşimdi. İbrahim’in en büyük hayali, Hayalet Katil’i yakalamaktı. Ama okuyamadığı için bunu yapamıyordu. Hatta doktorlar sadece ihtiyaçlarını görebilmesi için evin biraz uzağında
olan markete kadar gitmesine izin veriyordu. Büyük ihtimalle de şuan o marketteydi. Eve geldiğinde Hayalet Katil vakasını aldığımı duyunca oldukça sevinecekti. İbrahim gecikmişti.
Ben eve geleli neredeyse 1 saat olmuştu. Ama o daha gelmemişti. Endişelenmiştim. Evin giriş kapısının açıldığını işittim. Ayağa kalktım ve salondan çıktım. İbrahim ayakkabılarını çıkarıyordu. Onu sapa sağlam görünce rahatladım. Ayakkabılarını dolabın içine koydu ve
başına kaldırıp, bana baktı. Sevinçle bağırdı.
“Abi! Babamı öldüren katil hakkında bir ipucu buldum.”
9/E - Zülal Ceren ŞEN
GÜNEY KORE EĞİTİM SİSTEMİ
Belli bir bilim dalında, belli bir konuda bilgi ve beceri kazandırma,
yetiştirme ve geliştirme işine ''eğitim'' denir. Eğitimde öncellikle öğrencilerin ilgi ve yetenek seviyeleri göz önüne alınmalıdır. (1) Eğitim programı çağın
koşullarına göre sürekli güncellenmelidir, o ülkenin kültürel, ahlaki, geleneksel yapısına ve devletin temel ilkelerine uyumlu olmalıdır. (2)
Derginin geçen sayısında, eğitim sistemleri sıralamasında 2012 verilerine göre birinci sırada yer alan Finlandiya'ya değinen arkadaşımdan sonra ben de - 2015 verilerine göre birinci sıraya yerleşen - Güney Kore'nin eğitim sistemini sizlere tanıtacağım.
Güney Kore eğitim sistemi Finlandiya’da olduğu söylenenin aksine özgürlüklerden yana olmayan, katı bir disiplini benimsemiştir. Bizim de TEOG, YGS, LYS, KPSS, ALES vb. sınavlardan alışkın olduğumuz benzer sınavlar daha disipline biçimde burada uygulanmaktadır. Buna rağmen eğitim sisteminin iyi kabul edilmesine neden olan şey, öğrencilerin başarısı ve çalışma düzeyleridir.
Eğitim ve Teknoloji Bakanlığı, Güney Kore’deki eğitimden sorumludur.
Güney Kore, her ilkokul, ortaokul ve liseye yüksek hızda internet erişimi sağlayan dünyadaki ilk ülkedir. Özellikle bilişim alanında, tıp ve eczacılık alanlarında kendini oldukça geliştirmiştir. Eğitime verilen önem, okullardaki donanımlarda kendini göstermiştir.
Kore’de ilköğretim seviyesinde, öğrenciler öğretmen merkezli eğitim almaktadır. Matematik öğretiminde bilgi nakli genelde tek yönlü olup
öğretmenden öğrenciyedir. Lise eğitimi, ilköğretimin tersine zorunlu değildir.
Buna rağmen OECD üye ülkeleri arasında yapılan bir araştırmaya göre Güney Koreli gençlerin yaklaşık %97’si liseyi bitirmiştir. Bu oran, şimdiye dek dünya genelinde kaydedilen en yüksek oranlardan biridir. Lise son sınıfı okuyan çoğu öğrenci, yıl sonunda üniversitelere başvurabilir. (3)
Güney Korelilerin kültürlerinin de bir parçası olan “çok çalışmak” prensibi eğitimlerine yansımıştır. Öğrenciler mümkün olduğunca çok çalışıp başarılı olabilirler. Okuldan sonra eğitimleri özel öğretmenlerle, ek derslerle
sürmektedir. Burada anahtar sözcükler “kısa süreli mutsuzluk; ömür boyu
mutluluktur.” Kaliteli bir üniversite, kaliteli bir yaşam demektir.
Güney Kore’de ülke genelinde hem devlet hem özel 300’ün üzerinde yüksek öğretim kurumu oldukça popülerdir. Üniversite, Güney Koreli bir öğrencinin ilerideki hayat kalitesini belirlemede önemli bir faktördür. En üst sıralarda yer alan üniversiteler, Japon eğitim sisteminden alınan bir fikirle oluşturulan belli bir performansa dayanarak öğrencileri kabul eder.
Güney Kore ve Finlandiya eğitim sistemlerinde ortak olan nokta;
öğretmenlere ve akademik başarıya duyulan derin saygıdır. Öğretmen yetiştirme işini ülkede en kaliteli üniversiteler yapmakta ve öğretmenlerin eğitim süreci hizmet içi eğitimlerle hayat boyu sürmeye devam etmektedir.
Sonuç olarak Türk eğitim sisteminin de geliştirilmesi ve ülkelere göre eğitim sıralamasında ilk sıralara yerleşebilmesi için gerekli arge çalışmalarının yapılması gerekir. Devlet ve özel sektörün bu konuda birlikte emek vermesi, çalışmalarda bulunması gerekmektedir. Eğitime yapılan yatırımların er ya da geç bir gün olumlu sonuçlar getireceği kesindir.
''Geleceğin güvencesi sağlam temellere dayalı bir eğitime, eğitim ise öğretmene dayalıdır.''
Mustafa Kemal ATATÜRK
9/E – Meryem Cansu ÇETİN
KAYNAKÇA (1)eğitimvaktim.com (2)egitimbilimlerinnotlari.com
(3)turkishstudent.com.tr
KARANLIK GECENİN ÖTESİ
Doruk yine bir gün eski yıkık otogarın etrafını turluyordu birkaç sokak ileride telefonla konuşan birinin sesi geliyordu. Duymak için biraz daha yaklaşmalıyım diye düşündü. İlerledikçe sesler daha anlaşılır oluyordu. Konuşan adam
arabanın garajına çantayı koyduğunu söylüyordu gayet doğal bir şeydi zaten ne bekliyordu ki birazdan meydana gidip patlayacağım demesini mi? Adam birden fısıltıyla bir şeyler daha söyleyip telefonu kapattı Doruk kendi kendine boş bir gün boş bir hayat deyiverdi. O kadar roman yazılıyor film çekiliyor kim yaşıyor bu kadar şeyi diye düşünüyordu. Arkasından birden hızlı hızlı ayak sesleri geldi ve Doruk arkasını dönmeden gözleri karardı.
***
Bir arabanın arka koltuğunda olduğunu fark etti gözlerini açtığında Doruk. Elleri gevşek bir şekilde bağlıydı ön koltukta arabayı süren kişi ise az önce telefonla konuştuğunu gördüğü adamdı.
“ Beğimme nağpağaksığn”diye bir ses çıkardı ağzında da bez varmış demek ki ne kadar şaşırtıcı(!). Bir süre kendi halinde yumuşak g’ ler ile boğuşarak geçirdi.
Adam camını aralayıp bir sigara yaktı Doruk da cevapsız kalmanın sıkkınlığıyla
camdan etrafı süzüyordu. Şehirden çıkmamışlardı daha. Doruk en çok da nereye
gideceklerini merak ediyordu. Arabayı süren adamı dikiz aynasından süzdü biraz adamın alık bir tipi vardı. O sırada adamın telefonu çaldı. Arabayı kenara çekip arabadan indi. Birkaç metre ileride konuştukları açık camdan gayet de
duyuluyordu.”Evet patron bu kez doğru çanta, parayla dolu” diyordu. Çanta diye tekrarladı Doruk. Çanta, çanta şu hemen arkamdaki bagajda duran çanta?
Doruk birden kafasında küçük kıvılcımlar hissetti adam telefonu kapatıp kapıya yaklaştı ve Doruk’la göz göze geldi. Ufak bir bakışmanın ardından ilerdeki çalılıklara doğru ilerledi herhalde işini görmeden önce onu kontrol etmek
istemişti. Doruğun kalbi git gide daha hızlı atıyordu git gide vakti daralıyordu bir şey yapacaksam tam zamanı diye düşündü zaten fazla sıkı olmayan ellerindeki bez parçasını çözüp elini arkaya çantayı almak için uzattı. Adam arabaya doğru yürüyordu Doruk çantayı yanına almış ve çantanın yanında da arkadan bir keser bulmuştu. Çantayı ayak kısmına koyarak görünmemesini umdu. Ağzından
çıkardığı bezi de geri ağzına tıkadı adamın gelmesini bekliyordu gelmeliydi ki keseri kafasına geçirebilmeliydi.
***
Sırtına geçirdiği çantadan birkaç tomar çıkarıp cebine koydu. Çantayı ise odanın köşesinde önünde komodin olan havalandırma kapağını söküp içine tıktı. Kapağı geri kapattı. Elindeki tomarlar hep 200 lük idi o çanta bunlarla doluysa
gerçekten hayatım değişti diye düşündü. Sonra otel odasındaki rahat yatağında yatarken arabadaki adamı düşündü. Ona alık demekte haklı olduğunu kendi kendine söyleyip gülüyordu. Bir düğümü bile düzgün atamamış elindeki parayı da kaptırmıştı. Acaba adam ölmüş müydü? Heybetli duran adamın kafasına ufacık(!) bir darbe yemekle ölmeyeceğine inanıyor ya da kendini ona zorla inandırıyordu.
10/C Hakan Celil ÇAĞATAY
KARİKATÜRLERLE EDEBİYAT
KARİKATÜRLERLE DİL VE ANLATIM
ANİME VE MANGA
Animasyon ve çizgi film anlamına gelen Fransızca kökenli bir kelime olan anime, mangaların televizyona uyarlanmasıdır. Animeler hem el çizimi, hem de bilgisayar yapımı olabiliyorlar.
Normalde 20 dakikalık bölümler halinde televizyonlarda yayınlanan anime dizileri, OAV ve OVA denilen videolar şeklinde de piyasaya sürülebiliyorlar. Bunlarda yaklaşık 45 dakika oluyor veya daha uzun sürebiliyor. Kısacası zaten biten anime serilerini tatlandırmak için yapılırlar. Animenin babası olarak bilinen Osamu Tezuka, Astro Boy ve Kimba the White Lion adlı çalışmaları ile tanınıyordu. Genç yaşta 8mm’lik kamerasıyla küçük animasyonlar çekmeye başlamış ve bu animasyonları da Wait Disney ve Max Fleischer’ın eserlerinden ilham almıştı.
Onun izinden giden sanatçıların yapıtlarıyla yeni bir stil oluşmuştur. Bunun dışında Hayao Mizaydi, farklı bir bakış açısıyla ve çalışmalarıyla, daha başarılı bir yönetmen olarak görülmektedir.
Anime ve manga arasındaki farkları açıklamadan önce, manga kavramını ele alacağım. Manga 1814 yılında ünlü çizer Katsushika Hokusai tarafından, mitoloji ve günlük yaşamla ilgili
resimlerden oluşan üç kitaplık çalışması için kullanılan manga terimi, “çizgi roman” veya karikatür olarak çevrilebilir. Manga, Japonca çizgi roman için kullanılan bir sözcüktür. Çizimler animeye göre daha abartılı olabilir. 1770’li yıllara kadar geriye gitmemizi sağlayan manga, daha çok Çin’den esinlenilmiştir. Manga, anime Japon çizgi romanıdır. Amerikan çizgi romanından farkı sol taraftaki kareden başlamak yerine, sağ taraftaki kareden başlayarak okunmasıdır. Daha önce manga okumadıysanız “neden ters bu?” diye çıldırmanız mümkün.
Mangada gerçekleşen olay, animeye göre daha hızlı gelişir. Animedeki olaysa mangaya göre geriden gelir. Eğer anime manga yetişirse filler bölüm dediğimiz şeyler ortaya çıkar. Filler bölüm dediklerimiz doldurma bölümdür. Yani mangada yer almazlar.
Etrafımdaki birçok insan bana “neden anime izliyorsun? Onlar zaten çizgi film değil mi?
Arasındaki fark ne? Manga ve anime arasındaki fark ne?” gibi birçok soru soruyor. Bunun cevabı oldukça kolay. Biri Japonya’dan geliyor. Diğeri ise diğer ülkelerden. Bu yüzden ikisini
aynı kefeye koymak biraz saçma olur. Animler, normalde insanların bildiği gibi çizgi film değildir. Çizgi film denince insanların aklına gelen şeyler: Tom & Jerry, Mickey Mouse, Temel Reis gibi çocuk zekasındaki animasyonlardır. Halbuki animler her yaşa ve zevke hitap
etmektedir. Çocuklarla sınırlı değildir. Bir çok animede kan ve vahşet fazlasıyla hakimdir. Bu yüzden +18’le etiketlenir. Animler daha çok koca koca gözleri ve uzun bacaklı karakterleriyle dikkat çeker.
Animelere baktığımızda birçok şey görebiliriz. Mesela: Genç bir kız, genç bir çocuğa aşık olur.
Koca gözleri aşk ile parıldar. Upuzun saçları, rüzgar ile bütünleşir. Karakterimiz, yemyeşil bir çayırda sevdiceğini bekler. Bir de şöylesi var: Kana susamış güzel bir katil, önüne gelen herkesi öldürür. Ama nedenini kimse bilmez. Arkasında kimsenin bilmediği karanlık bir geçmiş vardır.
Anime ve manga kavramı o kadar geniş içeriklere sahiptir ki, gerek çizgisel anlamda gerekse televizyonda izlerken bile kendinize göre mutlaka bir şeyler bulursunuz. Çünkü sizi yansıtan bir karakter anime veya manga içerisinde yer alacaktır. Şimdi çok çok eskilere gidelim.
Okumaktan üşenen insanlar, anime çıktığında onlara hücum etmişlerdir. Anime kültürü kimisinin beğenisini toplarken, kimisinin nefret etmesine sebep olmuştur. Bu nedenden anime ve manga arasında savaşlar başlar.
Animeyi yaratanlar, mangalardan esinlenerek ilerleme kaydetmiştir. Genellikle önce manga çizilir ve sonrasında anime yapılır. Ama nadiren de olsa önce animesi yapılıp, sonra mangası çizilen serilerde vardır.
Animelere neden anime denilmiş ve manga kavramı nasıl ortaya çıkmıştır. 1970’lerin başında popülerleşen manga çizimleri, günümüze kadar daha profesyonel hale gelmiştir. İlk renkli anime sinema filmi olan 1958 yapımı The White Snake Enchantress’tir. Disney bile animenin gücünü gördüğünde, 1996 yılında yapılan Diney-Tokuma anlaşmasıyla Disney, Japon
animasyonunun en büyük temsilcisi olan Studio Ghibli’nin anime filmlerinin dünya çapında dağıtımını ve pazarlanmasını üstlenmiştir. İşte bu sırada ipler kopar ve anime-manga kültürü artık tanınan bir kültür haline gelir. Çünkü çizgi film ve anime arasındaki fark, bir şekilde izleyiciye aşılanmalıdır.
Geçmişte anime ve manga savaşı bitmek bilmezken, günümüzde manga anime kültürünün önüne geçmiştir. Manga okuyan kişi sayısı artmış ve birçok anime manga sitesi İngilizce, Fransızca ve Japoncadan, Türkçemize çeviriler sunmaya başlamıştır.
Günümüzde anime sevenlerin en çok takip ettiği animeler arasında; One Piece, Dragon Ball, One Punch Man, Naruto, Bleach, Death Note, Tokyo Ghoul, Fairy Tail, Hunter x Hunter, Gintama geliyor. Bunların dışında da birçok anime ve manga serisi var.
Birçok kişin izlediği ilk anime, 2000’lerin başlarında ülkemizde yayınlanmaya başlayan Pokemon’dur. Çoğu kişi Pokemon’u çizgi film olarak bilsede Pokemon aslında bir animedir.
Pokemon’un anime olduğunu öğrendikten sonra birçok kişi önyargıyla yaklaşsa da çoğu kişi hala beğenmektedir.
Çoğu kişinin animeyi sevmemesinin sebebi önyargıyla yaklaşmasıdır yada sevdiği tür yerine, başka bir tür izlemesidir. Anime izlemeye yeni başlayan bir kişiyi ele alalım. Bu kişi; ilk olarak romantik türünde bir anime izlesin. Ama sonra beğenmedi diyelim. Sonra ise hemen animeyi izlemeyi bırakmak yerine aksiyon türünde bir anime izledi. Bu sefer beğendi ve türünü bulmuş oldu. Bu şekilde ise anime izlemeye başladı.
Eğer önyargıları kırarsak ve kendimizin iyi tanırsak. Yani sevdiğimiz türü bilirsek anime izlemek oldukça eğlencelidir. Elinde sonunda mutlaka kendinize göre bir anime veya manga bulusunuz. Sadece ön yargıları kırın ve izlemeyi bir deneyin. Ama ilk seferde yılmayın.
Sevdiğiniz türü bulana kadar izlemeye devam edin. Bu şekilde anime izlemekten büyük zevk alacağınıza inanıyorum. Eminim ki anime izlemek size birçok şey katacak. Birçok kültür, yeni bir bakış açısı... Sizi etkileyecek muhteşem bir dünya ile karşılaşacaksınız.