• Sonuç bulunamadı

Sınavda temel olarak sorumlu olunan ders notları metinleridir. 15 ve 16. Yy Rönesans ve Reform Dönemi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Sınavda temel olarak sorumlu olunan ders notları metinleridir. 15 ve 16. Yy Rönesans ve Reform Dönemi"

Copied!
11
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1 Rönesans, Reform ve Aydınlanma dönemi ders notları Robert A. Mechikoff ve Steven G. Estes’in “A History and Philosopy of Sport and Physical Education” (sayfa 103-142) kitabından yararlanarak hazırlanmıştır.

Sınavda temel olarak sorumlu olunan ders notları metinleridir.

15 ve 16. Yy Rönesans ve Reform Dönemi

Orta Çağ Avrupa’sında Katolik kilisesinin Avrupa kültürü üzerindeki etkisi inkar edilemez bir gerçektir.

Kültür, bilim, politika, ekonomi ve kişinin özel yaşamı gibi bir çok alanda kilise etkili olmuştur. Orta çağı takip eden dönemler Rönesans ve reform dönemleri olarak bilinir. Bu dönemler özellikle Kilise üzerinden kültürel değişimlerin yaşandığı dönem olarak bilinir.

Rönesans kısmen Yunan ve Roma düşüncesinin entelektüel alana yeninden girişi olarak bilinir. Bu düşüncelerin tekrar girmesiyle kilise Yunan ve Roma döneminin felsefesi, edebiyatı ve paganizmiyle uğraşmak zorunda kalmıştır. Reformlar ise Kiliseyi dönüştürmek ve reform yapmak üzere bir uğraştır ve Hıristiyanlığın kökenlerine, orijinaline inerek bunu yapma iddiasındadır.

Rönesans ve Reformları ayırmanın bir başka yolu iki hareketin sınıfsal yapısına bakmaktır. Rönesans daha çok üst sınıf ve soylulara özgü bir yeniden uyanışken, Reform bütün bir Batı uygarlığını etkileyen dini bir yeniden uyanış olarak kabul edilmektedir. Her iki durumda da Katolik kilisesinin otoritesi eksilmiştir. Ve bu gelişmeler Batı uygarlığının bedeni nasıl gördüğünü etkilemiştir.

Bedeni nasıl görmek gerektiğine ilişkin Rönesans ve reform döneminde farklı teoriler ortaya atılmıştır. Ve sonuç olarak temelde beden eğitiminin ve sporun nasıl görüldüğüne ilişkin farklı yaklaşımlar mevcut olmuştur. Rönesans Yunan ve Roma literatüründeki klasiklerden büyük ölçüde etkilenmiştir. Özellikle Aristo ve Plato. Bu argümanlar hümanistler tarafından adapte edilmiştir.

Hümanistler hümanizm felsefesine yani odağını insana yönelten ve daha önceki felsefecilerin öte dünya ya da cennete dair ilgilerine karşı çıkan bir duruşa inanan felsefecilerdir.

Antik Yunanlılar insan bedeninin günlük yaşamda önemli bir rol oynadığına inanmaktadırlar ve felsefeleri de bu inanca dayanmaktadır. Sonuç olarak Rönesans düşüncesi “evrensel idealine” ya da iyi donanmış

(2)

2

“Rönesans insanı” idealine evrilmiştir ve bedenin disiplin ve karakteri geliştirmek üzere kullanımı felsefesini içermiştir.

Reformlar çok daha komplekstir; dini reformistler bedenin ruhun evi olduğunu söylemişler ve bedenin Katolik inancında olduğu kötülüklerin kaynağı, kara çalınmış olan olamayacağına çünkü bedenin Tanrı’nın tapınağı olduğuna ve sonuçta bir kişinin ruhunun kalitesinin o kişinin davranışlarını gözlemek yoluyla anlaşılabileceğini iddia etmişlerdir.

Kesin olan şudur ki; beden Rönesans ve Reformun düşünürleri ve liderleri tarafından Orta Çağ’da olduğundan daha önemli görülmüştür. Bu konumun nasıl geliştiği ise bu dönemi beden eğitimciler için ilginç kılar.

RÖNESANS DÖNEMİ’NDE KÜLTÜREL DEĞİŞİMLER

Rönesans Orta çağdan doğmuş ve 1300 ve 1550 yılları arasında 250 yıl sürmüştür. Bu dönem Avrupa kültüründe radikal değişimlerin çağıdır, kelime ise yeniden doğuş ve klasiklerin yayılması anlamına gelir.

Bu dönemin entelektüelleri kendilerini aydınlanmış olarak görmektedirler çünkü klasiklere dönmüşlerdir.

Orta çağ karanlığı kavramı ya da orta çağı karanlık olarak tanımlama eğilimi Rönesans düşünürlerinin bu dönemi eleştirilerinden doğmuştur. Orta çağ dönemi feodalizm ve tarım ekonomisi ile tanımlanır ve politik ve entelektüel olarak Kilise egemenliğindedir.

Rönesans düşünce, kültür üzerinde seküler etki, ulus devletin oluşumu ve ticaret ve alım satım üzerine kurulu kent ekonomileri üzerine kurulmuştur. Bu değişiklikler ileriye dönük bir gelişme, ilerleme olarak kabul edilmiştir ve savaş, hastalıklar ve yeni fikirlerin akışının yaygınlaşması gibi nedenlerle oluşmuştur.

Fakat elbette ileriye dönük olumlu sonuçları olmuş olsa da bu değişikliklerin hiçbiri bunu o dönemde yaşayanlara kolay gelmemiştir.

Düşünce akımları ve seküler etki

Rönesans kendinden önceki döneme değil klasik düşünce dönemine referans veren bir düşünce akımı olduğu için bu düşünce üzerinden Kiliseyle ilişkili Ortaçağ biçimlerine son vermek daha kolay oldu.

Rönesans öncesinde kilise seküler otoritenin belirleyicisiydi yani Hıristiyanların yaşamı üzerinde dini, politik ve ekonomik bir üstünlük sağlamıştı. Sadece dini yaşam üzerinde değil, kişinin bu dünyadaki yaşamı üzerinde de kilise etkilidir.

(3)

3 Seküler politika ve eğitim gibi bu dünyaya ilişkin olanı tanımlayan bir kelimedir. Bu durumda diğer dünya ve cennet işleriyle ilgili olan kilisenin işleriyle bir karşıtlık oluşturmaktadır.

Kilise liderleri, papadan en aşağıya, Hıristiyanlara bu dünyayı nasıl yaşamaları gerektiğini anlattılar ve bu sayede öte dünyada cennete gitmeyi garantileyeceklerdi. Kilisenin otoritesini önemsememek aforozla sonuçlanırdı ve diğer dünyada sonsuza dek ateşte yanmak anlamına geliyordu. Benzer bir biçimde, Kilise eğer onun kurallarına uyarsa Tanrı’nın varlığında sonsuz bir bahtiyarlık içinde yaşamayı sunuyordu.

Rönesans, Kilise tarafından üyelerini kontrol etmek için kullanılan felsefi temeli, birbirleriyle çatışan felsefecilerin okunması ve tartışılması yoluyla baltalamaktaydı. Bu felsefeler Yunan ve Roma dönemine aitti. Rönesans’ın entelektüel çemberi içinde, Plato ve Aristo’nun klasik felsefeleri Hıristiyan teolojiye rakip oldu.

Önceleri birkaç araştırmacı Kilisenin dogmalarıyla klasik felsefeyi birleştirmeye çalıştı. Fakat zor olduğu anlaşıldı. Klasik felsefecilerin asıl uğraşı, bu dünyayla bu dünyayı nasıl yaşayacağımızla ilgiliydi. Kilise için ise esas olan, gerçek olan öte dünyaydı. Dolayısıyla klasik felsefenin Rönesans döneminde baskınlık kazanmasıyla bu dünyanın ve maddi varlığımızın “gerçek”, gerçeğin kendisi olduğu ve önemli olduğu fikri öne çıktı ve bu da eğitimde önemli değişikliklere neden oldu.

Bu düşüncenin dünyevi olana yoğunlaşmış olmasının sonucu olarak Rönesans felsefesi spor ve beden eğitimi ve sporun Batı uygarlığındaki yerinin oluşumu için önemli ipuçları sağlamaktadır. Bu yüzden Rönesans dönemi eğitimcilerinin kendi eğitim müfredatları içinde beden eğitimini de almaları şaşırtıcı değildir.

Ulus devletin oluşumu

Bu gelişmelerin dışında ulus devletin yükselişi de kilisenin otoritesinin zayıflamasına neden olan bir gelişmedir. Krallar ve asiller Rönesans’la politik güç kazanmıştır ve bir milletin Kiliseden ayrı olabileceği fikrini geliştirmişlerdir. Merkezi yönetim güç kazanmış, orta çağdaki derebeylerin yerine, devleti bir merkezden yöneten güçlü hükümdarlar gelmiştir. Bu hükümdarın yönetimi altındaki halklar bir ulus olarak tanımlanmaya başlamış ve iktidar otoritesini ulusun varlığına dayandırmıştır.

Bu değişiklik “hizipler” (schism) ya da kilise içinde meydana gelen ayrılıklar yoluyla daha kolay hale getirilmiştir (1378-1417). Temel olarak hizipler Katolik kilisesi içinde kendi aralarında güç kavgası veren politik gruplardır ve bu güç kavgası kilisenin maddi varlığı üzerinde daha çok kontrol hakkı elde etmeye yöneliktir. Herhalde bu bölünmeler en iyi biçimde 1409’da üç papa arasında yapılan papalık seçiminde

(4)

4 görünür olmuştur. Bu üç papanın da kendi seküler! hedefleri vardır. İronik bir biçimde papalar kendi aralarında maddi, seküler dünyadaki iktidarlarını arttırmaya yönelik çarpıştıkça ruhani liderler, rehberler olarak rollerini terk etmelerine yönelik yükselen bir saldırıyla karşı karşıya kalmışlardır. Bu ayrılıklar reformların ana sebepleridir.

Uzun süren savaşlar

Ulus devletin oluşumunun sebebi sadece politik ve felsefi/dini faktörler değildir. Avrupa uzun süren kanlı savaşlar yaşamıştır. Bunların en önemlisi yüzyıl savaşlarıdır (1338-1453). İngiliz Kral Edward tarafından başlatılan savaş İngiliz ve Fransız kraliyetinin çıkarları, Flanderdeki yün endüstrisini kontrol etmek gibi ekonomik faktörler ve kökeni 1066 Norman işgaline dayanan Fransız ve İngilizler arasındaki yıllar süren önyargı ve düşmanlık gibi sebeplerle devam etti. Savaşın sonuna doğru İngilizler yenecek gibi görünüyordu fakat sonunda Fransızlar İngilizleri barut ve topu içeren askeri teknolojileri sayesinde topraklarından göndermeyi başardılar.

Bir başka önemli savaş Hıristiyan Avrupa ile “kafir” Türkler arasında sürendi (bu dönemde Hıristiyan dünyası tarafından Osmanlı kafir (infidel) Türkler olarak anılıyordu. İfade ve açıklama çeviri yapılan kitaptan alınmıştır). Hıristiyanlar Ortaçağın sonuna doğru ve erken Rönesans döneminde İstanbul’u

“özgür” bırakmak amacıyla birleştiler ve savaştılar. Fakat Osmanlı Avrupa’nın tüm bu uğraşlarına karşın 1400’lerin başında İstanbul’u kuşattı ve 1453’te tamamen kontrolüne aldı.

İstanbul’un düşüşü Rönesans döneminde Avrupalıların perspektifinden bir felaket olarak görüldü fakat bu gelişme klasik düşüncelerin ve öğretmenlerin Avrupa’nın entelektüel çevresine girişini sağladı. Fetih sonrasında İstanbul’u terk eden felsefeciler ve eğitimciler Avrupa’da meslektaşlarının eski düşüncelerini sarsan argümanlarla çıkageldiler. Buna ek olarak, orduların hareketi, askerlere sağlanan malların ticareti ve birçok insanın uzak topraklara seyahatleri savaş sayesinde oldu. Yapılan çok sayıda seyahat, feodal kültürün parçalanmasına ve Avrupa’nın ekonomik ve kültürel gelişim dönemine girmesine yardımcı oldu.

Dolayısıyla savaşın açık, harap edici etkisinin yanı sıra Avrupa’yı sarsan ve onun feodal gelenekler dışına çıkmasının sağlayan ve felsefi fikirlerin değişimine fırsatlar yaratan bir etkisi de oldu.

Özetle Roma’nın bin yıl önce düşüşünden itibaren Roma imparatorluğunun merkezi İstanbul’du. Birçok Yunan ve Roma çalışması oradaydı ve Osmanlı’nın İstanbul’u işgaline yakın dönemde bir çok düşünür

(5)

5 şehri terk etmişti. Avrupa’ya yayılıp fikirlerini yaydılar. Ayrıca savaş yoluyla, çok sayıda seyahat oldu.

Avrupalıların bu seyahatler sırasında hem Doğu kültürünü daha iyi öğrenme şansları oldu hem de sürekli hareket eden insan grupları feodalizmin dağılışını kolaylaştırdı.

Veba

Bundan sonra feodalizmin erimesinin bir başka önemli sebebi 14. yy’da yaşanan veba salgınıdır. Avrupa kültürünü değişime zorlayan sadece savaş değildi. Çağdaşlarınca “kara ölüm” olarak bilinen hıyarcıklı veba da Avrupa’nın değişiminde oldukça etkili oldu. Bu ölümcül hastalık tarafından harap edilen Avrupa 1348-1350 yılları arasında nüfusunun yaklaşık üçte birini kaybetti. Vebanın çeşitli sebepleri vardı; başta kıtlık, bunun yanı sıra zayıf bir hijyen anlayışı ve vebanın sebeplerinin tamamen yanlış anlaşılması.

1300 yılına kadar Avrupa’nın artan nüfusu için yetecek besini sağlamak çok zordu ve insanlar hayatlarının en az bir döneminde açlıkla karşı karşıya kalıyorlardı. Rönesans boyunca yaşam ortalama bir insan için çok zordu. Üstelik orta çağlarda ortalama bir insan ömrü sadece 35 yıl idi. Nüfus patlamasını takip eden kıtlıklar yeni gelişmekte olan kentsel alanları çok zorluyordu. Buna ek olarak, Avrupa’nın deneyimlediği ekonomik kriz yiyecek bulmayı daha da zorlaştırıyordu. Tüm bu sebeplerin sonucu olarak, erken 14. yüzyılda Avrupalıların sağlığı genel olarak oldukça kötüydü. Bu da onları vebaya karşı hassas hale getirdi.

Özetle, orta çağların sona ermesinin ve Rönesans ve reformun başlamasının tek bir nedeni yoktu.

Savaş, entelektüel merak, veba, din, aşırı nüfus, kıtlık ve başka bir çok ayrıntı gelişme Avrupa’nın Rönesans ve reform dönemine girerek inanılmaz bir gelişim göstermesini sağlayacak dönemi başlatmıştır. Her kurum değişmiştir ve eğitim de bundan azade değildir.

REFORMLAR

Yukarıda da belirtildiği gibi Rönesans, klasiklerin idealizmi ve evrensel insan düşüncesince ateşlenmişken, reformlar dini coşkunluk sayesinde oluştu. Sonuç olarak, orta çağların sonu Güney Avrupa’da

(6)

6 Kuzey’dekinden farklı oldu. İtalya’da Rönesans doruk noktasındayken Kuzey Avrupa’da etkili olan daha çok reformlardı.

Reformların amacı adından da anlaşılacağı gibi Katolik kilisesini reforme etmek yani yeniden şekillendirmekti. Reformlar zamanında Katolik kilisesi politik bir kurum olarak yozlaşmıştı. Sürekli para arayışında olmak kilisenin değerini azaltmaktaydı. Caddelerde insanlardan para isteyen rahipler cennete giriş umutları satıyorlardı. Güzel ve gösterişli kıyafetlerini giydiklerinde papalar artık havariler gibi görünmüyordu. Katolik kilisesini eleştiren önemli isimlerden biri olan Erasmus’a göre papalar zenginlik, onur, yargılama gücü, icazet hakkı ve aforoz etme gücü için arayış halindeydiler.

Dini reformun sebebi sadece papayı yerinden etmek ve kilisenin politik gücünü elinden almak değildi.

1530 yılında sekizinci Henry Katolik kilisesiyle bağlantısını kopardı ve Anglikan kilisesini oluşturdu çünkü Papa İngiltere’nin politik çıkarlarına yardım etmeyecekti. Henry’nin ve papanın aralarının açık olmasının iki sebebi vardı. Öncelikle Catherine’le evlenen Henry bir oğul istiyordu. Catherine bir oğul doğuramadığı için Henry boşanmak istedi ve papadan izin talep etti fakat politika işe karıştı. Erken 1500’lü yılların ilk dönemlerinde Roma Catherine’in yeğeni olan Charles Spaniard tarafından kontrol ediliyordu. Charles Vatikan etrafındaki toprakları kontrol ettiği sürece papa bu izni vermeyecekti. İkinci olarak, Henry papaya kızgındı çünkü İngiltere’nin Haçlı seferlerinde papa için herhangi bir ödül almadan savaştığına inanıyordu.

Bu gelişmeler üzerine Henry İngiltere’de yeni bir kilise kurdu. Kilisede reform yapmak isteyenler Hıristiyanlığın ilk dönemlerine dönmek istiyorlardı. Kendilerini Katolik değil Hıristiyan olarak tanımladılar.

Reformlarla Katolik kilisesinin aracı rolü değiştirildi ve bir kişinin dinselliğine ilişkin otorite Katolik kilisesinin elinden alındı. Bu yolla yeni bir kilise kurulmuş oldu. Dahası, reformlarla Katolik kilisesinin otoritesinin zayıflatılması sonucu yeni gelişen bir fikir olan milliyetçilik güçlendirildi ve orta sınıf düşüncesinin gelişti. Toplum artık serfler ve derebeyler olarak ikiye ayrılmıyordu. Ulus devletle birlikte toplumun örgütlenişi değişmişti.

Bronowski ve Mazlish’in söylediği gibi; Reformlar en azından Kalvinist versiyonu dini bu dünyanın bir şeyine dönüştürdü ve zenginliğin birikimiyle iyi işlerin birbirleriyle özdeşleştirilmesini sağladı. Kar etmenin utancı yok oldu ve daha önce zenginlik arzusu olarak görülen ve yadırganan istekler Tanrının dünyadaki amaçlarını gerçekleştirmeye dönüştü. Bu anlamda yeni ekonomik örgütlenmeyle dini değişimler birbirini tamamlıyordu. Katolik yerine ortaya çıkan ve ortak olarak Protestanlık olarak

(7)

7 tanımlayabileceğimiz bu mezhep Katoliklikten farklı olarak yurttaşların dini inançlarına yönelik düzenlemeleriyle yeni sisteme uyumlu bir yapı arz ediyordu.

Bu anlamda Max Weber’in de dediği gibi Protestanlık Kapitalizmin gelişimi için çok önemli bir kolaylaştırıcı rol oynamaya başlamıştı.

Tüm bu düşünceler reformlarda bir araya geldi. bu değişimler, reformların insan bedeni, ruh ve zihne ilişkin düşünceleri eğitim üzerinde radikal bir etki yaptı. Dahası reformlarla gelen bir çok düşünce hala etkindir ve çağdaş eğitimde de spor ve beden eğitimi üzerine düşüncelerimizde etkilidir.

RÖNESANS EĞİTİMCİ VE FELSEFECİLERİ

Ortaçağdakinin tersine Rönesans düşünürlerinin uzun süreli etkili olmamıştır. Bu dönem en çok çalışılan felsefe skolastik düşüncedir. Skolastisizm oldukça entelektüel bir felsefeydi ve zihin üzerinde durmakta ve Hıristiyan teolojisi ile rasyonel düşünceyi birleştirmeye çalışıyordu. Diğer bir deyişle skolastikler akıl ve kaderin bir arada olabileceğini ispata çalışıyorlardı. Bu efor 18. yy’da Ockham gibi düşünürlerin de ifade ettiği gibi bilebileceğimiz tek şeyin duygularımız ve maddi dünya olduğu söylenerek eleştirildi. Dolayısıyla 18. Yy düşünürlerine göre bu iki düşünceyi birleştirmek mümkün değildi. Rasyonelliği savunmak, bu dünyayı temel alan felsefi yaklaşımları kabul etmek öte dünyaya ilişkin dini inançların reddini gerektiriyordu. Fakat Skolastiklerin etkisi bugüne kadar devam etti ve bizim de bugün eğitimde entelektüellik ve zihne dair duruşumuzu etkiledi.

Skolastikler tarafından zihin üzerinde durulduğu İngilizce’deki scholar ve scholastik kavramlarına bakılarak da anlaşılabilir.

Rönesans’ın felsefecileri antik dönem felsefecilerini yeniden diriltmek için özel çaba harcadılar; özellikle Plato ve Aristo’yu. Bu felsefeciler Kilisenin öğretileriyle karşılaştırıldı ve çarpıştırıldı. Aquinas gibi felsefeciler klasik felsefenin Kilisenin öğretileriyle el ele gittiğini ispata çalıştılar. Fakat Rönesans felsefecileri böyle yapmaya çalışırken kilisenin felsefi gücünü azaltan yolu döşemiş oldular. Bu oldu çünkü orta çağ Kilise inançlarıyla klasik felsefeler arasında bir bağlantı bulmak mümkün olmadı.

Rönesans kilisesi kendini reddetmeye (öz-redde) dayalı çileci bakış ve manastıra ait erdemler üzerinde duruyor ve bedensel çileyi yüceltiyordu. Etin/bedenin hazları; cinsellik, yemek, içmek gibi bir bedenin yaşaması için gerekli olan etkinliklerdi. Bu nefse ilişkin özellikler bedeninin zayıf olduğunun kanıtıydı.

Fakat tersine Yunan ve Roma düşünürleri insan bedenini kabul ediyorlardı. Dolayısıyla ona dair hazları

(8)

8 da. Rönesans döneminde ise yeni bir grup Rönesans felsefecileri ortaya çıktı ve bu grup manastır değerlerini gerçek Hıristiyanlıktan uzaklaşma olarak görerek eleştirdi.

Bu yeni grup Rönesans filozoflarının ismi hümanistlerdi. Hümanizm öte dünya üzerine kurulan ortaçağ felsefesine karşı insanı merkeze koymaktaydı. Hümanistler manastıra ait, çileci yaklaşımı eleştirdiler ve bedeni şeytani bir varlık olarak gören anlayışla mücadele ettiler. Dahası hümanistler bedenden ayrılabilen bir orijinal ruh olduğu düşüncesini de reddetmekteydiler. Onlara göre gerçek özde iyilik vardı ve beden ve ruh yunan felsefesinde olduğu gibi bir bütündü. Bedenin eylemleri ruhun iyiliğinin göstergesiydi.

Hümanizmin evrensel insan ideali vardı: l’uomo universale. Evrensel insan sanat, günün bilimi ve dillerle ilgili olduğu kadar seyahat eden, iyi huylu ve savaş sanatları, oyunlar ve sporda başarılı insandı. İdeal olarak bu insan çağdaş yaşamın her alanında işlevsel olarak bulunabilirdi ve bu becerilerin ona okul yoluyla verilmesi gerekiyordu. Sonuç olarak okullaşma bu iyi kurulmuş yaklaşımı ifade ediyordu ve amaçlarına ulaşması için gerekli komutları, yolu sağlıyordu. Tabii ki beden eğitimi hümanizm sayesinde daha değerli hale geldi.

İtalyan düşünürler, özellikle hümanist yaklaşımı kullandılar ve üç düşünce üzerinde durdular:

1. Antik yunana hayran olan hümanistler, klasiklerin felsefesini ve tarihini anlamak için özel çaba sarf ettiler. Bu yaklaşım geç orta çağ döneminde kilise tarafından da kullanılmıştı, dolayısıyla kilise tarafından bir eleştiriye uğramadı.

2. Hümanistler yaşama sevinci ve bedensel yaşantılardan haz almak için uğraşmak üzerinde durdular.

3. Hümanistler bir kişinin bedensel yaşantısının kafa yormaya değer olduğunu savundular.

Son iki düşünce kilisenin öğretileriyle temelden çelişmekteydi.

Piccolomini’nin “The liberal education” eserinde, Castiglione’nin The Courtier’inde bu düşünceler dile getirilmişti. Bu kitaplar evrensel insanın nasıl yaşaması ve nasıl düşünmesi gerektiğini anlatıyordu.

Evrensel insan bilgiyi dünyaya ilişkin farklılığını arttırmak için kullanmaktaydı. Sonuç olarak evrensel insan, bir alanda uzmanlaşmak yerine bir çok alanda iyi okuyan kişiydi. Bu çalışmalar buluşlar olmayabilirdi ama ilginç ve sofistike yeni evrensel insanın oluşumu için gerekliydi.

Vergerius

(9)

9 1370-1444

Vergerius ilk bütük İtalyan hümanistlerindendi ve döneminde yeni eğitimin ilk kurucusu olarak adlandırılmaktaydı. De Ingenius Moribus (Good Morals-İyi Ahlak) eseri dönemin önemli eserlerindendi.

Vergerius’a göre eğitim kamuyu ilgilendiren bir konuydu ve devletin iyi yurttaşını yaratmalıydı fakat o daha çok zenginlerin erkek çocuklarını hedef almıştı diğer yurttaşların değil. Ona göre iyi bir yurttaş yetiştirmenin en iyi yolu çocukları küçük yaşta eğitmeye başlamaktı ve bu eğitimi öğrencilerin yaşına uygun aktivitelerle ahlakı birleştirerek vermek gerekirdi.

Spartayı model aldı. Ve çağdaş savaş yöntemlerini sparta yöntemine göre uyarlamaya çalıştı. Beden eğitiminin amacı kişiyi savaş için hazırlamaktı. Bu anlamda düşünceleri orta çağ düşünürlerinden çok farklı değildi. Fark Veergerius’un beden eğitimini eğitiminin tümünün içine almasıydı. Yunan pentatlonu, yüzme, binicilik ve okun yanı sıra kalkan, kılıç ve sopa kullanımı bu eğitim için gerekli sporlardı.

Da Feltre

Dönemin en ünlü İtalyan hümanisti da Feltre’dir (1378-1446). Padua’da eğitilen ve gramer, matematik ve Yunanca’da usta olan da Feltre Padu’daki okuldan disiplinsiz olduğu gerekçesiyle istifa etmiştir. Da Feltre de Vergerius gibi “Marquis Gonzaga of Mantua”’da ve kendi kurduğu La Giocosa’da zenginlerin erkek çocuklarına eğitim vermiştir. Bu eğitim de beden eğitiminin klasik ve Yunan kavramlarını öğretmekteydi. La Giocosa bir okul için ideal bir mekandı. Ağaçlar ve nehirle çevrili olan mekanda öğrenciler diledikleri gibi özgür bedensel etkinliklere katılabiliyorlardı. Dahası da Feltre Eski Yunan cimnazyumlarının ismini alarak “Gymnasium Palatinum” adıyla kendi okuluna adapte etti.

Da Feltre zihni eğitmeye inanıyordu ama aynı zamanda bedeni ve ruhu eğitmeye de inanıyordu. Orta çağ kilisenin inançlarıyla Yunan düşünürlerinin felsefesini bu anlamda da birleştirmeye çalışıyordu.

Da Feltre kralın Rönesans versiyonunu yaratabileceğine inanmaktaydı: bilgelik ve adalet duygusuyla hükmedecek prensleri yetiştirmeye çalışıyordu.

Hıristiyan dünyasının ruhu ile klasik düşüncenin eğitim araçlarını birleştirmeye çalıştı. Yunanlıların beden kültürü için duydukları tutkuyu öte yaşamın erdemi ve asaletiyle birleştirmeye çalışıyordu.

Bir eğitimci olarak ünü tüm Avrupa’ya yayıldı ve bugüne kadar sürdü.

(10)

10 Da Feltre’nin eğitimdeki mükemmelliğinin önemli bir sebebi kendisinin öncelikle “evrensel insana” örnek oluşturmasıydı. Hem edebiyat (gramer, diyalekt, retorik, tarih ve ahlak felsefesi) hem matematik ve dil (özellikle Latince ve Yunanca) öğretebiliyordu. Bu eğitimin verildiği eğitilmiş insanın cehaletin çemberinden kurtulmuş olacağına inanıyordu. Özgürleştirici olarak adlandırıyordu.

Da Feltre bu eğitimin zihni eğittiğine ve disipline ettiğine inanmaktaydı. Ama aynı zamanda bedenin disipline edilmesi ve eğitilmesi gerektiğine inanmaktaydı. Kendisi de söylediklerini yapmaktaydı. kısa ve zayıf bir adam olan da Feltre dayanıklılığını arttırmak için soğukta kalıyor, ayrıca her gün egzersiz yapıyor ve çok az yiyor ve içiyordu. Ayrıca çok dindardı ve düzenli günah çıkarırdı.

Da Feltre Rönesans boyunca beden eğitimini eğitim müfredatının bir parçası olarak kuran ilk kişilerdendir.

Da Feltre öğrencilerinin sağlığını geliştirmeye çalışıyordu. Bunun için günde iki ya da daha fazla saat fiziksel aktiviteye katılmalarını sağlıyordu; oyunlar, binicilik, koşu, eskrim ve tüm top oyunları. Yazları öğrencilerini Goito kalesine taşıyordu ve öğrenciler burada günlerce kamp yapıyorlardı ve tırmanıyorlardı. Da Feltre savunma için okçuluk, eskrim ve binicilik eğitimlerini önemsedi.

REFORM DÖNEMİNDE EĞİTİM VE DÜŞÜNÜRLER

Reformlarda amaç daha önce de belirtildiği gibi Hıristiyan kilisesinde reform yapmaktı. Bu süre boyunca başka bir çok değişim oldu: ticaret ve endüstri alış verişle birlikte yaygınlaştı, insanlar kırdan kente göç etmeye başladılar. Soylu sınıf ve üst sınıf arasında eğitimin önemi kabul edilmeye başlandı. Ayrıca eğitim ticaret ve alışverişin daha çok günlük yaşamın parçası olduğu değişen dünyada bir gerekliliğe dönüştü.

Beden eğitimi hem antik felsefecilerin hem de Rönesans felsefecilerinin eğitim paketinin önemli bir parçasıydı. Reformlarda orta çağdakinden daha çok eğitimin içine girdi. Fakat beden eğitimi toplam bir müfredatın küçük bir parçasıydı ve genelde zenginlerin eğitiminde kullanılıyordu.

Bu döneden herkesi kapsayan bir eğitime yapmaya başlanan vurgu bir direnişle karşılaşmıştır. 1391’de İngiliz feodal toprak sahipleri serflerin çocuklarının lordların onayı olmadan eğitilmemesi için krala başvurdular. Kral bunu reddetti ve bir dahaki kral her çocuğun okula gönderileceğini söyledi. Böylece reformlarda kamusal eğitim, her ne kadar yavaş olmuş olsa da, elit eğitiminden kitle eğitimine evrildi.

Aydınlanma döneminde bu fikir yerleşti.

(11)

11 Yine çoğu öğretmen aynı zamanda rahipti. Fakat Rönesans ve reformda müfredat başka alanları da içerecek şekilde genişledi. Reformlarda beden isteksiz bir zihni yerinden kaldıracak harekete geçirecek araç olarak görüldü.

Bu dönemde ilk defa bir çok kadın eğitilmeye başlandı. Fakat bu eğitim ilk öğretim seviyesine kadardı genellikle. Sonrasında kadınların evde olması bekleniyordu. İngilizce yazmayı öğrendiler ve şanslı bir azınlık felsefe ve edebiyat alanında da ders aldı.

Metin çalışma soruları:

1. Rönesans nedir? Orta çağlardan farkı nedir? Bu farklılık(lar) beden eğitimini nasıl etkilemiştir?

2. Reform nedir? Orta çağlardan farkı nedir? Bu farklılık(lar) beden eğitimini nasıl etkilemiştir?

3. Bugün hala beden eğitiminde geçerli hangi fikirler ilk defa rönesans ve reform döneminde ortaya atılmıştır.

4. Genel olarak rönesans ve reform dönemlerinde yaşanan değişimler beden eğitimini nasıl etkilemiştir? Dönemin düşünür ve eğitimcilerinden de örnekler vererek açıklayınız.

Yukarıdaki sorular metni okurken nasıl bir yol izleminiz gerektiği konusunda size yardımcı olmak, ifade edilen düşünceleri kendi içinizde tartışmanızı sağlamak üzere hazırlanmıştır.

Referanslar

Benzer Belgeler

• Sanatçı heykel çalışmakla birlikte rönesans.. mimarisi ve resimi alanında

•  Rönesans Dönemi Ortaçağ ile Yakın Çağ arasındaki en önemli dönemler

• Bahçe klasik heykeller için müze olarak kullanılır... b)Villa Capra Rola(Roma):. • Saraydan uzanan 2 ana aks üzerinde önce tek fıskiyeli yuvarlak bir havuz, daha sonra

Petraia (Florensa),Villa Castello (Milano), Villa Pietra (Floransa), Villa Capponi (Arcetri) dönemin önemli örnekleridir....  Roma'da papaların hakim olduğu bu

Bu villalardan bazıları; Villa Pietra, Villa Petraia, Villa Medici(Fiesole), Villa Poggio a Caiana, Villa Careggii... Floransa villa bahçelerinde

yüzyıl erkek aksesuarları arasında vücudun farklı yerlerine takılabilen çok farklı tarzda tokalar bulunuyordu.. Bu tokalar botlar kemerler kılıç taşımaya

• Rönesans kültürel unsurlarla bütün insanlara ulaşmayı başardı ve 1783 Fransız İhtilali ile halk, dini olan bütün değerleri reddettiğini ortaya koydu....

– Bilimsel keşiflerle ilerleyen zaman içinde Luther’in Kutsal Kitap temelli bir dindarlığı tesis etme çabası, son tahlilde, kendi seküler antitezini hazırlamaya yardımcı