• Sonuç bulunamadı

Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa ÖZTAŞKIN ile Söyleşi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa ÖZTAŞKIN ile Söyleşi"

Copied!
30
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

 SÖYLEŞİ

Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa ÖZTAŞKIN ile Söyleşi

Yeni Petrol Kanunu Millî Menfaatlere Aykırı

2023- Dünya enerji ihtiyacının içerisinde petrolün, daha doğrusu fosil yakıtların yeri nedir? Önümüzdeki zaman dilimi içerisinde ehemmiyetini devam ettirecek mi?

M. Öztaşkın- Petrol dünyadaki en önemli enerji kaynaklarından bir tanesidir. Fosil yakıtlar diye tabir edilir. Petrol ve doğalgazı birlikte düşünmemiz gerekir. Şu anda dünyada üretilen toplam enerjinin yüzde 40’ı petrolden elde edilmektedir ve 2020 projeksiyonlarına baktığımız zaman petrolün bu anlamdaki önemi azalmıyor. Yüzde 40’lar civarındaki oran korunuyor, hatta yüzde 41-42’lere çıkma ihtimalleri yüksek olarak öngörülüyor. Dolayısıyla daha uzun yıllar dünyanın en önemli enerji kaynağı petrol ve petrol ürünleri olmaya devam edecek.

Tabiî böyle olunca da petrol stratejik bir ürün özelliği taşıyor. Ne yazık ki dünya ekonomisini ve dünya siyasetini petrol belirlemeye devam ediyor, savaşların, çatışmaların, işgallerinde kaynağı oluyor.

(2)

2023- Peki Türkiye’deki durum nedir? Türkiye enerji ihtiyacını nasıl karşılıyor?

M. Öztaşkın- Şimdi Türkiye’nin 2006 sonu itibariyle yıllık ham petrol ihtiyacı 30 milyon tondur. Bu 30 milyon tonun 1.5 milyon tonu kendi öz kaynaklarımızdan karşılanmaktadır. Yine yaklaşık 1.5 milyon ton civarında da TPAO, yâni ulusal petrol şirketimiz,

Azerbaycan ve Kazakistan’dan elde ettiği üretimlerle Türkiye’ye bir kaynak sağlamıştır. Bunun dışında kalan miktar tamamen ithal edilmektedir. Yüzdesine baktığımız zamanda Türkiye’nin ham petrol ihtiyacının yüzde 92 ithalat yoluyla, yüzde 8 civarında da yerli üretimle karşılanmaktadır. Ve 2006 yılında ham petrol

ithalatına ödediğimiz para 13 milyar dolardır. Yine Türkiye’nin yıllık yaklaşık 30 milyar metreküplük doğalgaza ihtiyacı vardır. Bu

doğalgazın da yüzde 97’si ithalat yoluyla karşılanmaktadır. Yüzde 3’lük bir miktar kendi kaynaklarımızdan elde edilmektedir.

Türkiye Yeterince Aranmadı

2023- Türkiye’de petrol var mı? İki tane görüş var, birincisi

Türkiye’de petrol olmadığı yönünde, ikincisi ise Türkiye’nin petrol denizinin üzerinde yüzdüğü şeklinde.

M. Öztaşkın- Öncelikle şunu söyleyelim; Türkiye’de petrolle ilgili yeterli araştırma yapılmamıştır, bu çok nettir. Çünkü Türkiye’nin kara sahalarının yüzde 80’i deniz sahalarının ise yüzde 99’u henüz

(3)

aranmamıştır. Dolayısıyla Türkiye’de petrol vardır demek de doğru değil, yoktur demek de. Bu konuda spekülatif açıklamaları biz

doğru bulmuyoruz.

Şimdi Türkiye bir petrol denizi üzerinde değildir, zaten petrol bir deniz gibi göl gibi bulunmaz. Petrol üzeri geçirimsiz yâni kil gibi örtülü kaplı alanların altında kum taşı gibi gözenekli kayaların içerisinde bulunur.

Petrol rezervlerinin bulunduğu jeolojik özellik budur. Biz bunlara

rezervuar diyoruz. Türkiye’deki bilinen petrol rezervleri büyük değildir, çünkü Türkiye’nin jeolojik yapısına baktığınız zaman çoğu yeri dağlarla kaplıdır, dolayısıyla Türkiye’deki petrol rezervleri küçük rezervlerdir ve daha ziyade kaya çatlakları içerisinde bulunmaktadır. Türkiye’nin

işletilebilir petrol rezervi 1.3 milyar varil civarındadır ve bunun da

yaklaşık 900 milyon varili tüketilmiştir. Dolayısıyla Türkiye’nin sadece 16 aylık petrol ihtiyacını karşılayabilecek işletilebilir bir rezervimiz vardır.

Türkiye aranmamıştır. Türkiye’nin aranması gerekiyor, çünkü petrolde kesin bulgulara sâdece sismik araştırmalarla ulaşamıyorsunuz.

Uzaydan çektiğiniz fotoğraflarla petrolü tespit edemiyorsunuz. Sâdece petrolün olma ihtimalini tespit edebiliyorsunuz. Bu uzaydan alınan bulgularda da sismik araştırmalarda da böyledir. Bir yerde kesinkes petrolün olup olmadığını veya o petrolün işletilebilir, üretilebilir bir petrol olup olmadığını anlamanız için mutlaka sondaj yapmanız gerekiyor. Ve sondajda da Türkiye’de şöyle bir gerçek vardır: 10 sondaj yaparsınız bu 10 sondajdan ancak birinde olumlu sonuçlara ulaşırsınız. Yâni bir

sondaj yaparak bir bölgedeki petrol varlığı hakkında kesin sonucuna varamazsınız, en az 10 kuyu açmanız gerekir ondan sonra kesin

sonuçları alabilirsiniz. Ve bir kuyunun maliyeti karada ortalama 2 milyon dolardır. Denizde ise bu su derinliklerine göre değişir. Örneğin bu sığ sularda 30-40 milyon dolardır. Ama deniz derinliği 1500 metreyi aştığı

(4)

zaman bir kuyunun maliyeti 150 milyon dolarlara kadar çıkmaktadır.

Petrol bu anlamda pahalı bir yatırımdır. Ne yazık ki Türkiye petrol aramalarına ciddî ödenekler ayırmamıştır ve son on yıla baktığımız zaman ortalama arama faaliyetlerine TPAO’nun ayırdığı ödenek 40-50 milyon dolar civarındadır. 53 yıl boyunca Türkiye’de sâdece 3326 petrol kuyusu açılmıştır. Bunu dünya ortalamaları ile kıyasladığımız zaman ilginç sonuçlar ortaya çıkıyor. Bu miktarda bir kuyu dünyada 12 günde açılıyor. Örneğin Teksas’ta 40 günde açılıyor. Teksas örneğini de

jeolojik yapısı Türkiye ile çok benzerlik taşıdığı için veriyorum. Teksas’ta da 35 günde bu kadar kuyu açılıyor. Bu rakamlar Türkiye’nin

aranmadığını ve petrol aramaya Türkiye’nin ciddî kaynaklar ayırmadığının açık bir kanıtıdır.

Bununla beraber deniz araştırmalarında durum daha vahimdir.

Denizlerimizin ancak yüzde 1’i aranabilmiştir ve ne yazık ki

denizlerimizde arama yapabilecek bizim gemimiz yoktur şu anda. Bir zamanlar Ege’ye yolladığımız, Yunanistan’ın petrol aramalarına karşılık bizim de bir yerde hem gövde gösterisi hem de gerçekten de petrol aramak için kullandığımız, Hora isimli gemimiz vardı. Tuzla da şu anda çürüyor. Sâdece 9 Eylül Üniversitesi’nin kendi kaynaklarıyla yaptığı Piri Reis isimli bir gemi vardır. Bu gemide 30 metre boyunda küçük bir

gemidir. Oysa bu alanda en az 50-60 metrelik ve son derece modern cihazlarla donatılmış bir gemi olması gerekir. Mevcut bu gemi hem küçüktür hem de ekonomik ömrünü tamamlamak üzeredir ve içindeki cihazlar da yeterli değildir. Yâni modern cihazlar değildir. Ayrıcada bu gemimizi bizim işletecek gemi personeli ve kaptanımız bile yeterli sayıda yoktur, bu çok dramatik bir durumdur. Burada şunu

söyleyebilirim. İşte Rumların Kıbrıs’ta petrol arama faaliyetlerinden sonra, “bizde arama yaparız, bizde gemi göndeririz” açıklamaları oldu, bunlar tamamen kamuoyundaki tepkileri azaltmaya yönelik

açıklamalardır. Hiçbir gerçekliği olmayan açıklamalardır. Ne yazık ki bizim oraya gönderecek ve arama yaptıracak elimizde gemimiz yoktur.

(5)

Oysa bugün Yunanistan’ın 6 tane gemisi Ege sularında, Akdeniz’de bu aramaları yapmaktadır. Konuşanlar üzülerek söylüyorum burada boş konuşmaktadır ve toplumu aldatmaktadır.

2023- Evet, Rumlar anlaşmalar yapmaya yelteninceye kadar

Akdeniz’de petrol olduğunu bilmiyorduk. Karadeniz’le ilgili de bu tür haberler yasıyor. Karadeniz’de petrol olma ihtimali var mı?

M. Öztaşkın- Karadeniz’deki tüm petrol sahaları TPAO’ya âittir.

Aslında TPAO zaman zaman ortaklıklar şeklinde bazı şirketlerle aramalar yapmıştır, bununla ilgili bütün veriler TPAO’nun elindedir.

Tabiî petrol gibi stratejik bir ürünün bilgileri de gizli olduğu için biz de sağlıklı verilere sâhip. Ancak bize intikal eden bir takım veriler üzerinden burada konuşabiliriz. Karadeniz’de ciddî şekilde

hidrokarbon yakıtlarına rastlanmıştır. Örneğin işte kamuoyuna da yansıdı, Akçakoca açıklarında doğalgaz bulunmuştur. 5 kuyu açılmak suretiyle buralardan doğalgaz üretimine başlanmıştır.

Burada Brezilyalı Petrobras şirketiyle TPAO yüzde 50 ortaklık

anlaşması imzalamıştır ve sondaj çalışmaları da devam etmektedir.

Doğu Karadeniz’de ise yine ciddî petrol kaynaklarının olduğu tahmin edilmekte, hatta 2015 yılında Türkiye’nin yıllık tüketimini karşılayacak ham petrol ve doğalgazın olduğu tahmin edilmektedir.

Ama evvelki değerlendirmemi dikkate alırsanız bu tahminin gerçekliğe dönüştürülmesi ancak sondajla olabilir.

BP ile TPAO ortaklık anlaşması yapmıştır ve BP Sinop açıklarında dünyanın en büyük platformlarından birini getirerek sondaj

yapmıştır. 1500 derinliğe 3.5 kilometre boyunda bir sondaj

(6)

gerçekleştirmiş ve yaklaşık 150 milyon dolarlık bir harcama

yapmıştır. Ancak BP, “petrol bulamadım” deyip çekilmiştir. Bu son derece düşündürücüdür. Hakikatten petrol bulunamadı mı? BP gibi bir şirket 150 milyon doları boşa atabilecek bir şirket midir?

Değildir. Bir kere az evvel söylediğimiz gibi burada kesin sonucu ulaşmak için en az 10 kuyu açmanız gerekirdi. Neden diğer kuyular açılmadı? Bunun, yeni petrol kanunuyla da bağlantıları var diye düşünüyoruz. Çünkü yeni petrol kanununda şirketlere olağanüstü imtiyazlar tanınıyor. Ayrıca da şu anda Karadeniz’de petrol arama ve işletme ruhsatının tamamı TPAO’nun elindedir ve bu ruhsatların süresi yanılmıyorsam 2014 yılında dolacaktır. Acaba bu ruhsatların süresinin dolmasını beklemek gibi stratejik bir karar mı verdi BP?

Çünkü petrolle ilgili projeler 1 yıllık, 2 yıllık olmaz. 10 yıl, 30 yıl, 50 yıl sonrasını hedefleyen projeler geliştirilir ve onlar üzerine bu şirketler veya devletler politikalarını düzenler. Şahsî kanaatim, BP’nin burada ciddî rezervler olmasını bilmesine rağmen hem

Karadeniz’deki işletme ruhsatlarının üzerinde söz sâhibi olabilmek, hem de yeni petrol kanunuyla tanınacak imtiyazları dikkate

alaraktan buradaki arama faaliyetlerine son verdiği şeklindedir.

TPAO’nun Entegre Yapısı Bozulmuştur

2023- Biraz önce Türkiye yeterince aranmadığına işaret ettiniz.

(7)

Fakat diğer taraftan TPAO yurt dışında arama ruhsatları aldı. Hatta Irak’ta petrol aranması gündemde. Bu stratejisini nasıl

değerlendiriyorsunuz TPAO’nun?

M. Öztaşkın- Şimdi tabiî bunu TPAO’nun aldığı bir karar değildir.

Bir devlet politikası olarak siyaseten bu kararlarda alınmıştır ve TPAO şu ana kadar yurtdışına, başta Azerbaycan ve Kazakistan olmak üzere, yaklaşık 3 milyar dolarlık yatırım yapmıştır. Yine Cezayir’de, Libya’da yatırımlar vardır, Mısır’la görüşmeler

yapılmaktadır. Kuzey Irak’ta TPAO’nun yatırımları vardır. Şimdi bu yatırım rantabıl mıdır, değil midir onun çok tartışmasına ben

girmek istemiyorum ama Hazar’da yüzde 6.5 oranında bir payı vardır TPAO’nun ve bu önemli bir paydır. Bu iyi değerlendirildiği takdirde, Türkiye’ye TPAO’nun üretimi anlamında daha ciddî

miktarda petrol girebilir. Yine Kuzey Irak’la ilgilide karar da tabiî ki siyasîdir. Zaten Kuzey Irak’ta TPAO’nun bir yan şirketi olan TPIC aracılığıyla biz geçmiş yıllarda da arama faaliyetlerinde bulunduk, şimdi de bulunabilir. Böyle bir ticarî faaliyeti yürütebilir. Ama

öncelikle bu yatırımların Türkiye’de yapılmasından yanayım

şahsen. Bunu daha doğru buluyorum. Şöyle bir durumda var; şu anda dünyada petrolün varil fiyatı yaklaşık 60 dolar civarında ve çok kârlı. Petrolün kuyu başı maliyeti, üretim maliyeti tabiî ki derinliğe, coğrafî koşullara göre değişir. Bu maliyet Ortadoğu’da 3-4 dolar civarındadır. Türkiye’de 12-13 dolardır. Denizde biraz daha fazladır. 60 dolara satıldığına göre varili, yüksek bir kârlılığı var ve son yıllarda TPAO’nun da bu anlamda bir kârlılığı söz

konusu. Zaten bunu TPAO bütçesinde görebiliyoruz. 2006’da 320 milyon dolar yatırıma para ayıran TPAO bu yıl bunu yaklaşık 420 milyon dolar olarak plânlamıştır. Bunun da en önemli nedeni

fiyatların yükselmesi ve TPAO’nun kâr eden ciddî bir şirket hâline dönüşmesidir.

(8)

2023- Peki TPAO’yu küresel ölçekteki diğer firmalarla karşılaştırdığınızda gücü nedir?

M. Öztaşkın- TPAO çok güçlü bir kuruluş değildir ekonomik

anlamda. Ancak bizim şu an yürürlükte olan petrol kanunumuzla TPAO’ya bir devlet şirketi olarak önemli avantajlar tanınmıştır.

Örneğin petrol ruhsatlarında öncelik tanınmıştır. Ama bu yeni yasayla TPAO’nun bu avantajları ortadan kalkıyor. Şimdi petrol sektöründe faaliyet gösteren şirketlere baktığımız zaman, yâni kârlı büyük şirketlere baktığımız zaman, bu şirketlerin hepsinin entegre yapıya sâhip olduğunu görüyoruz. Petrol sektörü aramadan başlar, sondajla devam eder, üretim, boru hatlarıyla taşıma, rafinaj,

petrokimya, dağıtım ve pazarlamayla neticelenir. Bu yapının belirli bölümleri az evvel söylediğimiz gibi çok büyük yatırımları gerektirir ve bu yatırımların geri dönüşü uzun vadelidir. Bu entegre yapının bazı halkaları ise kârlıdır: Rafinaj, petrokimya, dağıtım ve

pazarlama gibi. İşte buralardan elde ettiğiniz kârı yatırıma

dönüştürürseniz güçlü ve büyük şirket olursunuz ve küresel bir oyuncu hâline gelirsiniz.

TPAO’da bu anlayışla entegre bir yapıda kurulmuştu ve daha sonra TPAO’nun içinden Petrol Ofisi ayrıldı ve özelleştirildi. TÜPRAŞ

yani rafinaj faaliyetleri ayrıldı ve özelleştirildi. Boru hatlarıyla

taşıma, BOTAŞ, ayrıldı. PETKİM’in kuruluşunda da yine TPAO’nun payı vardır. PETKİM, petrokimya olarak ayrıldı. Gübre fabrikaları vardı TÜGSAŞ, o da ayrıldı. Dolayısıyla TPAO’nun o entegre yapısı bozuldu ve sâdece arama ve üretim kaldı. Sâdece arama ve üretim faaliyetinde bulunan bir şirketin küresel ölçekte rekabet etme şansı yoktur. Bugün Shell, BP, Chevron gibi şirketlerle sizin küresel

ölçekte rekabet etme şansınız yoktur. Zaten yeni petrol yasasıyla

(9)

TPAO’nun elindeki avantajlar hem alındığı için hem de bu entegre yapı zaten TPAO’da olmadığı için, TPAO’nun bir yerde çökertilmesi ve yok edilmesi bizce plânlanmaktadır.

2023- Yeni petrol kanunun TPAO’nun özelleştirilmesine zemin hazırladığı ifâde edilmişti görünen buna gerek kalmayacak.

M. Öztaşkın- Evet, özelleştirilmeye bile gerek kalmayacaktır. TPAO güçsüz bir yapıya itilecek, güçsüzleştirilecektir ve yok olacaktır bence.

Millî Enerji Stratejisi Oluşturulmalı

2023- Dünyada bizim yaptığımızın tam tersi uygulamalar söz konusu. Örneğin bir devlet şirketi olarak hızla Gazprom hızla entegrasyona gidiyor hatta Avrupa pazarlarına kendileri dahi girmeye çalışıyorlar. Buradan çıkış noktası nedir? Türkiye bir onarıcı bir tavırla tekrar sektörde entegrasyona gidebilir mi?

M. Öztaşkın- Buradan çıkış noktası tabiî ki TPAO’nun yeniden bu

(10)

entegre yapısına kavuşturulmasıdır. Tabiî bundan evvelde Türkiye’nin millî bir petrol stratejisi, sâdece petrol değil enerji

politikası oluşturması gerekir. Ve bu stratejinin gelen her hükümet tarafından yapboz tahtasına çevrilmemesi lâzımdır. Çünkü zaten petrolün ömrü 40 yıl, bunu da dikkate alaraktan sizin bir politika oluşturmanız ve bu doğrultuda hareket etmeniz gerekiyor. Örneğin bugün dünyanın en büyük petrol şirketleri Amerika’dadır ve bunlar dünya petrolüne hâkimdirler. Bunlar özel şirkettir, fakat özel şirket olmalarına rağmen bu şirketler ABD’nin belirlediği ulusal petrol stratejisi doğrultusunda hareket etmektedirler. Bakın bu çok önemli. Bunlar özel şirket olmalarına rağmen, yabancılara

satılmasına Amerika tavır koymaktadır. ABD, Unocal isimli küçük bir petrol şirketinin Çin devlet firması CNOOC’un almasına

müsaade etmeyerek, 2 milyar dolar daha düşük bir fiyatla yerli bir şirkete satılmasını temin etmiştir. Dolayısıyla petrol konusunda devletin belirlediği strateji bu şirketler aracılığıyla hayata

geçiriliyor. Biz ise tam tersini yapıyoruz Türkiye’de. Kamu aracılığıyla yine bu politikaların izlenmesi gerekir. Dolayısıyla ulusal bizim millî şirketimiz olan TPAO’nun güçsüzleştirilmesi

değil, yeniden entegre yapıya kavuşturularak güçlü hâle getirilmesi ve kendi bölgesinde en azından küresel bir oyuncu hâline gelmesi gerekir.

2023- Bu nasıl olabilir, reçeteniz var mı?

M. Öztaşkın- Şimdi örneğin Türkiye’de şu an rafinaj açığı vardır, çeşitli ruhsat taleplerinde bulunulmaktadır. Örneğin bir rafineri kurulacaksa bunu TPAO kurmalıdır. Petrokimyada yüzde 70

oranında pazar açığı vardır ve Türkiye’nin şu anda PETKİM gibi en az 3 tane petrokimya tesisine ihtiyacı vardır. Dolayısıyla her alanda

(11)

pazar açıkları var, bu pazar açıkları TPAO aracılığıyla

doldurulmalıdır. Entegre yapı bu şeklide yeniden sağlanabilir.

Bunun için bir program ortaya koymanız gerekir, bu akşamdan sabaha olacak bir şey değildir. Örneğin 10 yıllık bir zaman

öngörürsünüz ve bu 10 yıl içerisinde bu entegre yapıyı yavaş yavaş sağlarsınız. Kendi rafinaj rafinerinizi kurduğunuz zaman kendi dağıtım şirketinizi kurarsınız, o dağıtım şirketinin altyapısını oluşturacak istasyonları kurarsınız bu yeni kurma şeklinde de olabilir şirket satın alma şeklinde de olabilir. Bu yeni yapı pekâla bunlar mümkündür, yeter ki istensin.

Yeni Petrol Kanunu Yabancı Şirketlerin Talepleri Doğrultusunda Çıkartılmıştır

2023- Yeni petrol kanuna gelelim isterseniz. Türkiye’deki petrol kanunlarının tarihsel seyri nedir? Bu kanunlar ne getirdi ve yeni petrol kanunu ne getiriyor? Daha doğrusu ne götürüyor?

M. Öztaşkın- Şimdi Türkiye’de ilk petrol kanunu 1926 yılında 792 sayılı yasa şeklinde çıkmıştır ve bu kanun tamamen devletçidir.

Bütün petrol faaliyetlerinin A’dan Z’ye devlet eliyle yapılmasını içermektedir. Bu kanun 1954 yılında değiştirildi, 6326 sayılı Türk Petrol Kanunu çıkarıldı. Bu kanun Türkiye’de liberal rüzgârların estiği bir dönemde çıkarılmıştır ve içerik olarak da liberaldir.

(12)

Kanunun hazırlanmasında Amerikalı uzmanlar başrolü

oynamışlardır. Ve o günlerde de bize petrol kanunun biran önce çıkarılması Amerika tarafından dayatılmıştır. Bu kanun çıkar çıkmazda o günün cumhurbaşkanı, “biz kanunu çıkardık” diye müjdeli haberi Amerika’ya vermiştir.

Ama bu yasa liberal içerikte olmasına rağmen bugün çıkarılmak istenilen yasayla kıyasladığınız çok millîdir. 6326 Sayılı Yasa’nın temel mantığı millî menfaatlerin korunmasıdır. Ve 53 yıldır Türkiye bu yasayla petrol faaliyetlerini yürütmektedir. Şimdi 17 Ocak’ta çıkarılan 5574 Sayılı Yasa ise 6326 Sayılı yasanın tersine, millî menfaatlerin değil, ticarî menfaatlerin düzenlenmesi üzerine oluşturulmuştur. Bu yasanın amacına bakıldığında bu maksada uygun düzenlemelerin yapıldığı görülmektedir. Dolayısıyla bu yeni yasa ticarî faaliyetlerin yâni kar-zarar ilişkilerinin düzenlenmesi üzerine kurulmuştur. Dolayısıyla yabancı şirketlerin talepleri

doğrultusunda çıkarılmıştır. Tabiî ki bu yabancı şirketler gelip size şu yasayı çıkarın demiyorlar. Bunu IMF aracılığıyla, Dünya Bankası aracılığıyla, yapılan kredi anlaşmalarında stand-by anlaşmalarında, yeniden yapılanma, serbest piyasa, küresel rekabet adı altında düzenlemelerle bunları size dayatılıyor. Ve bu yasanın arka

plânında bizce şirketler vardır. Kaldı ki 1993 yılında BP’nin yazdığı bir mektup Cumhuriyet gazetesinde yayınlanmıştır ve BP’nin 1993 yılında petrol yasasıyla ilgili talep ettiği şeylerin hemen hemen tamamı yeni petrol kanununda yer almıştır.

2023- Bu yeni yasanın dünyada başka bir örneği var mı?

(13)

M. Öztaşkın- Yeni yasanın bir örneği dünyada var mı tabiî ona cevap veremem. Ama genel olarak yok. Fakat birkaç istisna olabilir. Tabiî ki bu yasanın benzeri Irak’ta var. Var demeyelim, Irak’ta hâlâ bizim yasaya benzeyen bir yasa çıkarılmak isteniyor.

Hatta Türkiye’de bu yasanın çıkması, Irak’taki yasanın da önünü açmıştır yorumlamaları yapılıyor. Tabiî ki tek farkı Irak’ın işgal

altında olmasıdır ve 650 bin insanın ölmesidir. Bizde ise bunu yasa marifetiyle AKP Hükûmeti aracılığıyla yapılmasıdır.

Şimdi yeni yasanın tabiî çok uzun ben dergi sayfalar sığmayabilir çok kısa hemen değerlendirmeler yapayım:

Bu yeni yasa bir kere az evvel söylediğim gibi “millî menfaatlere uygun”

olması ibaresi bu yeni yasada yoktur. Ayrıca yasanın bütününe

baktığımız zaman millî olan hiç bir şey görmeyeceksiniz. İkincisi bu yeni yasada memleket ihtiyacı olan petrolün ayrılma zorunluluğu

kaldırılmıştır. Kaldı ki memleket ihtiyacı, 1983 yılında 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra Türkiye’ye uygulanan ekonomik ambargodan

dolayı, askerî gemi ve uçaklarımıza uygulanan ambargoyu aşmak için konmuştur. Kara sahalarında çıkarılan petrolün yüzde 55’i, deniz

sahalarında çıkarılan petrolün ise yüzde 65’inin “memleket ihtiyacı” adı altında Türkiye’de bırakılma zorunluluğu eski yasada mevcuttur. Hangi firma çıkarırsa çıkarsın buna uymak zorundadır.

Bu miktarı petrolü çıkartan firma Türkiye’de bırakmak zorundadır. Kalın kısmını yâni yüzde 35 ve 45’ini ihraç edebiliyor. Bu da yasadan

çıkarıldı. Dolayısıyla Türkiye’de üretilen petrolün tamamının ihraç etme hakkı bu şirketlere tanınmış oldu. Yine yabancı devletlerin doğrudan

(14)

doğruya veya dolaylı olarak idaresinde etkili olabilecekleri şirketler ile yabancı bir devlet için veya yabancı bir devlet adına hareket eden şahısların petrol faaliyetlerinde bulunamayacakları, mülk

edinemeyecekleri ve tesis kuramayacakları vardı. Bu, yabancı bir devletin gelip bizim petrollerimiz üzerinde egemenlik hakları elde etmemesi için vardı. Bu da yasadan tamamen çıkarıldı. Ve isteyen şirket gelip Türkiye’de arama ve üretim yapabilecek. Zaten Türkiye 18 petrol bölgesine ayrılmış idi. Bu yeni yasa ile sâdece 2 bölgeye ayrıldı;

kara ve deniz olarak. Buralarda 30 yıllık işletme hakkı bu ruhsatı alan şirketlere tanındı, hatta talep hâlinde 2 sefer 10’ar yıllık uzatma ile 50 yıllık bir işletme, üretim hakkı bu şirketlere tanınmış oldu.

Yine eski yasada bir şirketin bir bölgede alabileceği ruhsat sayısı 8 ile sınırlıydı. Bu sınırlamada kaldırıldı. Bunun anlamı şu, bir şirket gelip sizin, bu devlet şirketi de olabilir az evvel söylediğim gibi, kara

sahalarınızın tamamını kapatabilir ve 50 yıl boyunca buradaki petrolün aranması, üretimi üzerinde söz sâhibi olabilir. Petrolün ömrünün

yaklaşık 40 yıl olduğu düşünülürse, Türkiye’deki petrollerin tamamının bir şirketin eline geçmesi yâni tekelleşmesi söz konusudur. Bu

inanılmaz tehlikeleri beraberinde içermektedir.

Yine yeni yasada devlet payı yüzde 2 ile 12 arasında belirlendi.

Dünyanın her yerinde çıkarılan petrolden devlet payı alınır ve bu devlet payları örneğin Amerika’da yüzde 16-17, Ürdün’de yüzde 40,

Gürcistan’da yüzde 40, Venezüella’da yüzde 20-25’tir. Ve rezervlerin azalması ve petrol fiyatlarının artmasıyla birlikte devlet payları giderek yükselmektedir. Bizde ise yüzde 12.5 olan devlet payı yüzde 2 ile yüzde 12 arasında belirlendi. Dolayısıyla devlet payı düşürülmüş oldu,

düşürülmekle kalmayıp ilâve indirimler getirildi. Karada, denizde ya da üretilen petrolün gravitesine göre indirimler getirildi. Yâni bu yüzde 2’lik

(15)

pay yüzde1’e kadar inebiliyor. Dolayısıyla devletin petrolden elde

edeceği gelirler azalmış oluyor bu şekilde. Hatta burada bu devlet payı miktar olarak değil, değer olarak ödeniyor. Yâni kuyu başı maliyeti yâni üretim maliyeti üzerinden devlet payı ödeniyor. Petrolü üretim maliyeti diyelim ki 12 dolar, size varil başına 12 dolardan devlet payını ödüyor.

Ama aynı şirket bu çıkardığı petrolü size satarsa, piyasa fiyatı üzerinden yâni 60 dolar üzerinden satıyor. Böyle bir avantajda bu şirketlere

tanındı.

Ayrıca yaptıkları yatırımı karşılayıncaya kadar gelir vergisinden,

kurumlar vergisinden muaf tutuldu ve şirketlerin ödeyecekleri verginin üst limiti yüzde 40 olarak kondu. Ayrıca bu şirketlere Türkiye’nin her yerinde sınırsız arama hakkı getirildi, askerî tesisler hariç. Sizin tarihî mekânınızda, dinî mekânınızda, sınırlarınızda, şehir merkezlerinde istedikleri her yerde arama ve üretim hakkı sınırsız bir şekilde sâhip olacaklar yeni petrol kanunu ile. Bunlarla da yetinilmedi, şirketlerin yurtdışından işçi getirmeleri serbest bırakıldı. Yine gemi ve gemi personeli getirilmesi de, kabotaj kanunu bypass edilerek serbest bırakılmış oldu.

2023- O zaman bu kanundan Türkiye ne kazanıyor?

M. Öztaşkın- Bence hiçbir şey kazanmıyor. Eğer biz bu çıkarılan petrolden yüzde 2 pay alacaksak ve üretilen petrolün tamamı da yurtdışına götürülebilecekse ayrıca şirketler kâr transferleri

yapılacaksa, o zaman bırakalım da petrol toprağın altında kalsın.

(16)

2023- Bir de BOTAŞ meselesi var: BOTAŞ’ın da özelleştirilmesi söz konusu.

M. Öztaşkın- BOTAŞ, boru hatlarıyla petrol ve gaz taşımacılığı

faaliyetinde bulunan bir şirkettir. Şimdi Türkiye’deki doğalgaz alım anlaşmaları BOTAŞ aracılığı ile yapılmıştır.

2001’de çıkan doğalgaz piyasası kanunuyla BOTAŞ’ın gaz alım sözleşmelerindeki payı 2010’a kadar yüzde 20’ye indirilecek ve dün de Shell’le 2.5 milyon lotluk bir devir sözleşmesi imzalandı. Sırada bekleyen 4-5 tane şirket var. Ayrıca 2009 yılına kadar yine bu

doğalgaz piyasası kanununa göre BOTAŞ ikiye bölünüyor: İletim hatları ve ticarî faaliyetler olmak üzere. Bu ticarî faaliyetlerin

tamamı özelleştiriliyor elimizde sâdece iletim hatları kalıyor. Yine bu da BOTAŞ’ı aynen TPAO örneğinde olduğu gibi güçsüzleştirme politikasıdır ve giderekte bizce yok etme politikasıdır. Çünkü

BOTAŞ’ın yine en kârlı alanlarını özelleştiriyorsunuz.

2023- Yâni bir anlamda elektrik sektöründe olan TEAŞ’ın başına gelen BOTAŞ’ın başına da geliyor.

M. Öztaşkın- Aynı, aynı. Büyük yatırımlar yapıyorsunuz o yatırımların geri dönüşü işte ticarî faaliyetlerinizde, dağıtım şirketlerinizde geri dönmeye başlarken onları

özelleştiriyorsunuz. Zaten Esgaz ve Bursagaz özelleşmişti.

Ayrıca Hükûmet şu anda BOTAŞ’ı elektrik fiyatlarını belirli bir düzeyde tutmada bir araç olarak kullanıyor. Çünkü

santraller BOTAŞ’tan aldıkları gazın parasını ödemiyorlar ve şu anda 8.5 milyar YTL’lik BOTAŞ’ın bir alacağı var. Bu

(17)

alacağın en büyüğü Elektrik Üretim AŞ’dendir yâni santrallerdendir ve aynı zamanda hükümet, Ankara

Büyükşehir Belediyesi’ni de BOTAŞ aracılığıyla finanse etmektedir. Ve bu alacaklar, kamu alacakları olmasına rağmen ne yazık ki tahsil edilememektedir ve icra yoluyla bunlar alınamamaktadır. Hükümet bir yerde BOTAŞ’ın kaynaklarını kendi siyasî politikalarına araç etmektedir.

Bu anlamda da BOTAŞ güçsüzleştirilmektedir. BOTAŞ şu anda çalışanlarının maaşlarını kendi kaynaklarıyla ödeyememektedir ve kredi kullanmaktadır. Bu filmi 1980’li, 90’lı yıllarda çok

gördük. Zaten kamu şirketlerinin birçoğu bu şekilde

borçlandırılarak çökertilmiş, özelleştirilmiştir. Şimdi aynısı BOTAŞ’ta uygulanmaktadır. BOTAŞ’ın da bir devlet şirketi olarak kalması gerekir, gaz alım anlaşmalarının devlet eliyle yapılması gerekir. Çünkü karşınızdaki şirketlerin tamamı az evvel söylediği gibi devlet şirketleridir. Bugün biz doğalgazın yüzde 63’ünü Rusya’dan alıyoruz, aldığımız şirket Gazprom bir devlet şirketidir. İran’da da devlet şirketidir, Cezayir’den

sıvılaştırılmış doğalgaz alıyoruz bu da devlet şirketidir.

Dolayısıyla devlet şirketleri pazarlıklarda avantajlı olabiliyorlar, çünkü o ülkenin gaz alımı yaptığı ülkeyle olan ekonomik

ilişkileri, siyasî ilişkileri birçok faktör belirleyici olabiliyor. Sâdece ticarî ilişkiler ön plânda olmayabiliyor başka ilişkilerde fiyatı

belirleyebiliyor. Dolayısıyla bu gaz alım anlaşmalarının özel sektörü devredilmesi hemen şimdi değil ama ileride Türkiye’nin daha da pahalı doğalgaz tüketmesine neden olacaktır.

Dolayısıyla biz BOTAŞ üzerinde oynanan bu politikalardan

(18)

vazgeçilmesini talep ediyoruz, ayrıca BOTAŞ siyasî

kadrolaşmada da bir araç olarak ne yazık ki bugün kullanılıyor ve BOTAŞ’ın kaynakları verimli bir şekilde kullanılmıyor.

2023- Türkiye ne yapmalı?

M. Öztaşkın- Tabiî Türkiye ne yapacak? Türkiye petrol ve doğalgazda dışa bağımlı bir ülke ve yılda 20 milyar dolar civarında bir kaynak aktarmaktayız. Onun için gerek

Türkiye enerji politikalarını az evvel söylediğimiz gibi belirlenmeli ve bu politikalar devlet şirketleri aracılığıyla uygulanmalıdır. BOTAŞ ve TPAO kamuda kalmalı ve ülke kaynaklarının sonuna kadar verimli bir şekilde

değerlendirebilecek stratejiler izlenmeli. Enerji

kaynaklarından katma değeri yüksek hangi ürünleri

üretebiliyorsak, bu rafineri olur petrokimya olur diğer uç ürünler olur, bunları üretmemiz gerekir. Tabiî ki bu anlamda yatırımların artırılması ve alternatif enerji kaynaklarının,

yenilenebilir kaynaklarının devreye sokulması gerekir.

Ayrıca toplumda enerji tasarrufuna ilişkin bir bilinç

oluşturulması gerekir. Ki bu sâdece petrol kaynaklarımızın azlığı ile ilgili bir ihtiyaç değildir küresel ısınmaya da

alınacak bir tedbirdir. Tüketen bir toplumdan ziyade bilinçli tüketen bir toplum anlayışının yerleştirilmesi gerekiyor.

Okullarda öncelikli olarak bunların çocuklara öğretilmesi gerekiyor.

(19)

16 Mart 1954 tarih ve 6326 Sayılı Petrol Kanunu ile 17 Ocak 2007 Tarih ve 5574 Sayılı Türk Petrol Kanunu’nun

Karşılaştırılması:

- 6326 Sayılı Petrol Yasası’nın Bölüm 1: “Mülkiyet ve Maksat”

başlığı, 17.1.2007 tarih ve 5574 Sayılı Petrol Yasası’nda

“Mülkiyet” ibaresi kaldırılarak, “Amaç, Kapsam ve Tanımlar”

olarak değiştirilmiştir.

6326 Sayılı Petrol Yasası’nın 1. maddesinde yer alan,

“Türkiye’deki petrol kaynakları devletin hüküm ve tasarrufu altındadır” hükmü, yeni yasada 3. maddede yer almaktadır.

Daha çok ticarî faaliyetlerin öne çıkarıldığı bu yeni yasada, petrol sektöründe mülkiyet kavramına olumsuz yaklaşım, yasanın tümüne yansımaktadır.

- 6326 Sayılı eski yasanın 2. maddesinde; bu kanunun amacı,

“Türkiye Cumhuriyeti petrol kaynaklarının millî menfaatlere uygun olarak, hızla, sürekli ve etkili bir biçimde aranmasını, geliştirilmesini ve değerlendirilmesini sağlamaktır” denilirken, 5574 Sayılı Yasa’nın 1. maddesinde, millî menfaatlere uygun olarak ibaresi çıkarılmıştır.

(20)

Bununla petrol sektörüne ilişkin faaliyetlerde, ülke çıkarına uygunluk ilkesi terk edilerek, petrol faaliyetlerinde piyasaya sunum, kullanım ve şirketlerin ticarî kazançları belirleyici olmaktadır.

- 6326 Sayılı Yasa’nın 3. maddesinin 2. fıkrasındaki; “Türk Silâhlı Kuvvetleri ve Türkiye’nin diğer kamu kurum ve

kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişiliklerin ve Türkiye’deki

tasfiyehanelerin, petrol tasfiye etmek için kullandıkları petrol ve Türkiye hudutları ve karasuları dâhilinde her türlü yabancı kara, deniz ve hava vâsıtalarına verilen petrolün tümüne, ‘Memleket İhtiyacı’ denilir” tanımı, yeni petrol yasasında yer almamaktadır.

Dünya ülkelerinde ülke gereksinimi olarak bulundurulan ulusal ham petrol ihtiyacı, miktar olarak kalktığı gibi, kavram olarak dahi bu yasada yer almamaktadır.

- 6326 Sayılı Yasa’nın 4. maddesinin 1. fıkrasında; talebin millî menfaatlere uygun olması kriteri, Yeni Yasa’nın bu konuyu

düzenleyen 3. maddesinden çıkarılmıştır. Petrol hakkı talebinde başvuranın, mâlî yeterliliği, iş ve yatırım programı yeterli ölçüt olarak görülmektedir. Kamu yararı/toplumsal çıkar

gözetilmemektedir.

- 6326 Sayılı Yasa’nın 6. maddesindeki; “Petrol ile ilgili;

(21)

müsaade, arama ve işletme ruhsatnamesi alma hakkı devlet adına Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na (TPAO) âittir,”

hükmü iptal edilerek, yeni yasada yer almamıştır. Böylece tek kamu petrol şirketimiz olan TPAO’nun, özelleştirilmesinin önü açılmaktadır. Ayrıca ülkemiz, ulusal enerji politikalarının

oluşturulmasını ve uygulanmasını sağlayacak önemli bir aracından/kurumundan mahrum kalmaktadır.

- 6326 Sayılı Yasa’nın 12. maddesindeki; “Millî Menfaatin Korunması” ibaresi ile yine aynı maddenin 1. fıkrasındaki

“yabancı devletlerin doğrudan doğruya veya dolaylı olarak

idaresinde etkili olabilecekleri şirketleri ile yabancı bir devlet için veya yabancı bir devlet adına hareket eden şahısların, petrol faaliyetlerinde bulunamayacakları, mülk edinemeyecekleri, tesis kuramayacakları” hükmü, yeni yasada yer almayarak iptal

edilmiştir. Böylece son derece stratejik bir alan olan petrol sektöründe, yabancı devlet ve şirketlerin egemenliğinin

önündeki engeller de kaldırılmaktadır. Aynı zamanda, ulusal çıkarın korunması ilkesi kaldırılırken, uluslararası petrol

şirketlerine önemli avantajlar sağlanmaktadır.

- 6326 Sayılı Yasa’nın 13. maddesinin 1. fıkrasındaki; “petrol hakkı sâhipleri, 1.1.1980 tarihinden sonra keşfettikleri petrol sahalarında ürettikleri ham petrol ve doğal gazın tamamı

üzerinden kara sahalarında yüzde 35’ini ve deniz sahalarında yüzde 45’ini ham veya mahsul olarak ihraç etmek hakkına

(22)

sâhiptirler. Geri kalan kısım ile 1.1.1980 tarihinden önce bulunmuş sahalardan üretilen ham petrol ve doğal gazın tamamı ve bunlardan elde edilen petrol ürünleri memleket ihtiyacına ayrılır” hükmü iptal edilmiş olup, yeni yasada yer almamaktadır. Dolayısıyla yeni yasayla, memleket ihtiyacına yönelik miktarın ayrılması zorunluluğunun kaldırılması, yabancı petrol şirketlerine, ülkemizde ürettikleri ham petrol ve doğal gazın tamamını yurt dışına ihraç etme olanağı sağlanmıştır.

Bu durumda, olağanüstü durumlarda dahi ülkemizin ham petrol ihtiyacının karşılanması, piyasanın ve petrol tekellerinin insafına terk edilmektedir.

- 6326 Sayılı Petrol Kanunu’nun 45. maddesinin 1. fıkrasında yer alan; “Bölge Taksimatı Bakanlar Kurulu’nun yetkisindedir.

Türkiye 18 petrol bölgesine ayrılmıştır,” düzenlemesi, iptal

edilmiştir. 5574 Sayılı Türk Petrol Kanunu’nun 12. maddesinde ise “Türkiye, kara ve deniz olmak üzere 2 petrol bölgesine

ayrılır” biçiminde değişiklik yapılmıştır.

- 6326 Sayılı Yasa’nın 53. maddesinin 1. fıkrasındaki “Bir arama sahası, 50 hektardan fazla olamaz” hükmü, yeni yasada,

“karalarda 100 bin, denizlerde 1 milyon hektar” olarak değiştirilmiştir.

(23)

Yine 53. maddenin 2. fıkrasında; “Bir bölgede bir tüzel kişi aynı zamanda 8 arama ruhsatnamesine sâhip olabilir. Ancak TPAO, toplam ruhsat adedi petrol arama bölge sayısının on katını

aşmamak kaydıyla, her bölgede en çok 12 adet arama ruhsatı alabilir” hükmü yeni yasada yer almamıştır. 5574 Sayılı

Yasa’nın 16. maddesiyle arama ruhsatındaki sınırlama kaldırılmıştır. Gerek TPAO’nun ruhsat sayısındaki avantajlı konumunun kaldırılması, gerekse ruhsat sayısının ve ruhsat alanının sınırlandırılmaması, büyük sermayeli ve güçlü

uluslararası petrol şirketlerinin lehine ruhsat tekelleşmesine yol açacaktır.

- 6326 Sayılı Yasa’nın 55. maddesinin 1. fıkrasında, “bir arama ruhsatnamesinin süresi 4 yıldır” hükmü, yeni yasada karalarda 5 yıl, denizlerde 8 yıl olarak değiştirilmiştir.

- 6326 Sayılı Yasa’nın 56. maddesinde; “Arayıcı her arama sahası için Devlet Hakkı ödemekle yükümlüdür. Devlet Hakkı, arama sahasının hektarı başına yılda;

1,2,3’üncü yıllar için 400 4. ve 5. yıllar için 800 5 yıldan sonra her yıl için 1200 TL’dir.

(24)

Bakanlar Kurulu, bu miktarları 10 katına kadar artırabilir.

Denizlerde su derinliği ve çalışma şartları göz önüne alınarak, Bakanlıkça yüzde 50 oranına kadar azaltılabilir” olarak yer alan düzenleme, 5574 Sayılı Yasa’nın 18. maddesinde “aramacılar, devlet hakkından tamamen muaf tutulmakta” ve “işletmeciler, yılda hektar başına 1 YTL Devlet Hakkı ödemekle yükümlüdür.

Denizlerde bu miktar dörtte bir oranında tahsil edilir” şeklinde değiştirilmiştir.

- 6326 Sayılı Yasa’nın 64. maddesinin 5. fıkrasında yer alan;

“Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (PİGM), müzayedeye çıkmazdan önce, TPAO’ya bu sahanın işletme ruhsatnamesini isteyip

istemediğini TPAO’ya sorar. TPAO’nun talebi hâlinde, saha müzayedeye çıkarılamaz ve işletme ruhsatı TPAO’ya verilir,”

hükmü, iptal edilerek, TPAO’nun sâhip olduğu bu olanak da elinden alınmıştır.

- 6326 Sayılı Yasa’nın 76. maddesinin 1. fıkrasındaki; “Bir

arayıcı veya işletmeci, arama veya işletme sahasından istihsal edip depoladığı petrolün sekizde birini (%12,5) Devlet Hissesi olarak ödemekle mükelleftir” hükmü, yeni yasanın 19.

maddesinde şöyle düzenlenmiştir;

“Bir arayıcı veya işletmeci, tek rezervuar olarak tanımlanmış

(25)

üretim sahasından ürettiği petrolden, aşağıda belirlenen dilimler arasında aylık net üretimin gün sayısına bölünmesiyle bulunan günlük üretim miktarlarına göre tespit edilen oranlarda devlet hissesi ödemekle yükümlüdür. Devlet hissesi aşağıda belirtilen oranlardadır:

Karalarda:

Üretim sahası bazında Üretim sahası bazında Ham petrol üretimi Doğal gaz üretimi (Varil/Gün) (M3/Gün)

500'e kadar % 2 85 000'e kadar % 3 501- 2 000 için % 4 85 001-340 000 için % 6 2 001-5 000 için % 6 340 001-750 000 için % 8 5 001-10 000 için % 8 750 001-1 500 000 için % 10 10 000'den fazla için % 12 1 500 000' den fazla için % 12

Denizlerde:

Üretim sahası bazında Üretim sahası bazında Ham petrol üretimi Doğal gaz üretimi (Varil/Gün) (M3/Gün)

(26)

20 000’e kadar % 2 3 300 000' e kadar % 3 20 001-50 000 için

% 6 3 300 001-8 200 000 için % 6 50 001-100 000 için % 8 8 200 001-16 400 000 için % 8 10 001-150 000 için % 10 16 400 001-24 600 000 için % 10 150 000'den fazla için % 12 24 600 000'den fazla için % 12

Su derinliği; 0 metre ile 500 metre arasındaki sahalardan

yapılan üretimden % 5, 501-1000 metre arasındaki sahalardan yapılan üretimden % 10, 1001 metre ile 1500 metre arasındaki sahalardan yapılan üretimden % 20, 1500 metreden fazla olan sahalardan yapılan üretimden %30 oranında daha az devlet hissesi alınır.

Gravitesi 16 API’dan az olan ham petrolden % 50 oranında daha az devlet hissesi alınır.”

6326 Sayılı Petrol Kanunu’nda; yüzde 12,5 olan “Devlet

Hissesi”nin kademeli olarak yüzde 2’ye kadar düşürülmesinden ülkemizin yıllık gelir kaybı, milyon dolarlarla ifâde edilebilir.

Örneğin; karalarda yapılacak günde 500 varil ham petrol

üretiminden 6326 Sayılı Yasa’ya göre alınacak devlet hissesinin

(27)

miktarı, 62,5 varil ve ortalama 50 dolar/varil üzerinden değeri 3.125 dolar iken; yeni yasada getirilen şekli ile devlet hissesi miktarı 10 varile ve parasal değeri 500 dolar olacaktır. Burada devletin günlük gelir, kaybı 2.625 dolar olacaktır. Yâni

ülkemizde üretilen ham petrolden elde edilecek gelirin, yüzde 84’ü petrol tekellerine aktarılacaktır.

Denizlerde ise bu kayıp, daha büyük rakamlara ulaşacaktır.

Denizlerde günde 20.000 varil ham petrol üretiminden alınacak devlet hissesi; miktarı, 6326 Sayılı Yasa’ya göre (yüzde 12,5);

2.500 varil ve 50 dolar/varil üzerinden parasal değeri 125.000 dolar iken, 5574 Sayılı Türk Petrol Kanunu’ndaki düzenleme ile devlet hissesi miktarı 400 varile ve değeri 20.000 dolara

düşecektir. Devletin gelir kaybı günlük 105.000 dolar olacaktır.

Ayrıca 1500 metre su derinliği indirimi sonrasında ise bu miktar 320 varile ve parasal değeri 16.000 dolara düşecektir. 6326 sayılı yasa ile karşılaştırıldığında, ülkemizin sâdece günlük gelir kaybı, 109.000 dolara ulaşacaktır.

- 6326 Sayılı Petrol Yasası’nın vergilendirme ile ilgili 95.

maddesinin 1. fıkrasında; “Petrol hakkı sâhibi yürürlükte bulunan bütün vergi, resim ve harç kanunları ile Vergi Usül Kanunu hükümlerine, bunların ek ve tadillerine ve bunların

(28)

yerine kaim olacak kanunlara tâbidir. Şöyle ki; bunların net kazançları üzerinden ödemekle mükellef bulundukları vergiler ve hissedarlar adına yapmaları gereken gelir vergileri

kesintisinin toplamı, %55’i geçemez” denilmektedir.

Yeni Petrol Kanunu’nun 22. maddesinde ise; petrol şirketlerine, petrol faaliyeti için yaptıkları yatırımın transfer tarihindeki cârî kur üzerinden, dışarıya transferi tamamlanıncaya kadar, devlet hissesi hariç, Kurumlar ve Gelir Vergisi’nden muaf olacakları, safi kazançları üzerinden ödemekle mükellef oldukları vergiler toplamının %40 oranını geçemeyeceği ve KDV istisnaları gibi çeşitli vergi muafiyetleri getirilerek, ülkemizde önemli gelir kayıplarına yol açılmaktadır.

- 5574 Sayılı Yeni Yasa’nın 25. maddesindeki Yabancı

Personel Çalıştırılmasına ilişkin düzenleme ile; “Bir petrol hakkı sâhibi, petrol işlemi için gereken yabancı personeli, Genel

Müdürlüğün uygun görüşü ve İçişleri Bakanlığı’nın izni ile, 27/2/2003 tarihli ve 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun hükümlerine bağlı olmaksızın çalıştırabilir”

hükmü getirilmiştir.

Bu uygulama ile; ülkemize gelen yabancı sermaye yatırımının, ülkemizdeki istihdama katkısı olmayacaktır.

(29)

Yabancı petrol şirketlerinin inisiyatif ve tasarruflarının belirleyici olacağı bu yasa ile, yabancıların çalıştırılmasına ilişkin ulusal hukuk etkisiz ve işlevsiz kalmaktadır. Ayrıca, uluslararası petrol şirketleri aracılığıyla, Türkiye’nin yerine diğer ülkelerin işsizlik sorunu çözülmektedir.

- 6326 Sayılı Yasa’nın 122. maddesinde; doğal afet, savaş,

isyân olarak sayılan mücbir sebeplere, 5574 Sayılı Yasa’nın 26.

maddesiyle; grev, lokavt ve toplumsal olaylar ibareleri de eklenmiştir.

Bu düzenleme ile emekçilerin, yasal hakkı olan grev ve

halkımızın insan sağlığı ve çevre gibi konularda bile duyarlılığını ifâde etmesine yönelik demokratik hak arama yolları

engellenmektedir.

Ayrıca yeni yasada getirilen yeni bir düzenleme ile; Kalkınmada öncelikli illerin sosyo-ekonomik kalkınmasına katkı sağlayacak devlet hisselerinden, o illere pay verilmesi aracılığıyla karalarda elde edilen devlet hissesinin %50’si, işletme ruhsatının

bulunduğu ilin Özel İdaresinin açtıracağı hesaba aktarılacaktır.

(30)

- 6326 Sayılı Yasa’da yer alan; sınırlara 5 km mesafede tarihî, dinî yer veya tesise, su tesisine, bir yol veya umumî geçide 60 metre mesafede, şehir veya kasaba Belediye İmar Yasası

dâhilinde petrol faaliyeti, Bakan müsaadesi olmadan yapılamaz hükmü, iptal edilerek yeni yasada yer almamaktadır. Yâni,

yabancı petrol şirketlerine ülkemizin her yerinde sınırsız bir biçimde faaliyette bulunma hakkı tanınmaktadır.

Kısaca, ruhsatlarda tekelleşme, ülke ihtiyacının karşılanması için, bulundurulması gereken ham petrolde ihracat

sınırlamasının kaldırılması, yabancı bir devletin/şirketin petrol bulması durumunda; ürettiği ham petrolün tamamını ihraç edebilmesi, üretilen ham petrolden alınacak devlet hissesinin, yüzde 2’lere kadar düşürülmesiyle milyon dolarlara ulaşan gelir kayıplarına yol açacak olan bu yasa, hangi ülkenin menfaatini korumaktadır?18.8.2008

Kaynak:2023 Dergisi Sayı:71

Referanslar

Benzer Belgeler

Nisa Caddesi Baraklı Raşit Efendi Mustafa Parmaksız Cad.

Toprağa püskürtülen, pelet veya granül halde toprağa karıştırılan veya şırınga edilen ve toprakta geçici bir sterilizasyon sağlayan herbisitler: Atrazin, Bromacil,

d) Etilen (Dometesleri yapay olarak olgunlaştırmak için de bu madde kullanılır) ve yapay ipek ya da tırnak cilası yapımında kullanılan aseton gibi ürünler arıtma

İngiliz The Guardian gazetesi, Beyaz Saray, daha özelde Bush yönetiminin küresel ısınma konusunda bilim dünyasına sansür uygulayıp, çeşitli raporlara kendi tezlerini

Osmanlı topraklarında yaşayan gayrimüslim cemaatler; yabancı ve azınlık olarak ikiye ayrılmaktadır. Bu çalışmanın konusunu oluşturan tarihi eğitim yapıları,

a) Üniversite öğrencilerinin Türkiye’de yabancı dil öğrenimine ilişkin algıları ne yöndedir?.. Adres Kırklareli Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve

[r]

a) Üniversite öğrencilerinin Türkiye’de yabancı dil öğrenimine ilişkin algıları ne yöndedir?.. Adres Kırklareli Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve