Karkeren ReyaŞoreş
hemü welatan Tebaz 1990
ü
gel~nbindest Hejmar: 13
yekbin!
Organa Komita Merkezi ya KUK - SE
KÖRFEZ BUNALlMI SADDAM'! SARSlYOR
Son günlerde dünya'nın belli başlı basın yayın kuruluşları 'Körfez bunalımı' haberleriyle dolup
taşıyor. Saddam diktatörü irana karşı savaşında
en önemli destekçilerinden olan Küveyt'i bir kaç
saatlık bir askeri operasyonla işgal ve ilhak etti.
Küveyt'in petrol şeyh'i, uşa~ı oldu~u ABD'ye kaçmaya bile fırsat bulamadı, Suudi 'meslek-
taşlarına' sı~ındı. 'Savaş' uçaklarını da Suudi Arabistan'a kaçırHı~ı söylenmekte.
Dünya petrol üretiminde önemli bir yeri olan Küveyt'in işgaline başta ABD, balılı emperyalist ülkeler ve Sovyetler Birli~i olmak üzere bütün dünya süratle tavır aldı ve tepki gösterdi. Bir-
leşmiş Milletler harekete geçti, lrak'a karşı geniş kapsamlı yaptırımlar kararlaştırıldı. lrak'a karşı
bütün tarafların ortak gerekçesi Küveytin işgali
ve ilhakıdır ve dünya bunu 'kabul edilemez'
sayıyor. Orta do~uda Saddam firavun'unu yara- tanlar şimdi de onu ortadan kaldırmanın hesapları
içerisindedirler. Savaş hazırlıkları hızla sürüyor.
ABD, Saddam'a, intihar edersen vurmam an-
lamına gelecek şekilde davranıyor. Çünkü ger- çekte Saddam'ın lrana verdi~i tavizlerden sonra Kuveyt'ten koşulsuz çekilmesi o'nun intiharı an-
lamına geliyor. Kaldı ki Saddam, herhalde Kuveyte seyahete gitmiş bulunmuyor. Hangi açıdan bakdırsa savaş kaçınılmaz görünüyor.
Irak diktatörünün düşmanlarının ço~almış ol-
ması, Saddam'a karşı mücadelelerinde Kürtler
açısından olumkı bir ortam yaratıyor. Emperyalis- tler ve genel olarak dünyanın büyük g~ri. kendi
çıkarları sözkonusu olunca aktif tutum almak,
di~er yandan Kürt halkına uygulanan jerıoside va- ran baskılar karşısında kayıtsız kalmak, hatta de- stek sa!jlarnak ve Saddam'ın suç orta~ı durumuna
düşmekle açık bir ikiyüzlül~ün somut örne~ini
sergiliyorlar. Kürtler, bu ikiyüzlülü~ü görmali ve göz önünde bulundurmalıdırlar.
Tari h, Emperyalistlerin ve sömürgeci uşakla
rının Kürt Halk'ına kiralık katil gözüyle baktıkla
rını, her zaman kendi bencil ve haksız çıkarlarına
alet etmek istediklerini ispatlamıştır. Bunu bilerek
şunda net olmak gerekir ki, Kürt'ler, daha başka
güçlerle farklı nedenlerden dolayı Saddam'ı karşıya almışlardır. Kürt'ler, ulusların kaderlerini tain hakkını savunmakla birlikte, onların, Küveyt'in petrol zengini Emir'lerini, emperyalizmin bu has
uşaklarını ve ajanlarını savunmak gibi bir sorunlan yoktur. ABD, kendi emperyalist çıkarları, Kürt'ler ise ulusal demokratik hakları için tavır alıyorlar.
Türkiye, ekonomik çıkar saOiarnak ve Kürt halk'ının
doOabilecek fırsatlardan yararlanmasının önünü almak için tavır alıyor. Yani Türkiye Saddam'a gidici gözüyle bakıyor ve Saddam'dan sonraki Irak'la ilgili hesaplar yapıyor. Demek oluyor ki, Türkiye, bir yerde de Kürt Halk'ına olan derin
düşmanlıOı nedeniyle Kürtlerin diOer azılı düşmanına karşı tavi' alıyor. Hemen eklemek lazm . ki, Türkiye'nin emperyalist efendileriyle uyum içinde tavır almasının Kürt halk' ı açısından ayrıca
önemi bulunuyor. Türkiye, işgalı altında tuttuOu
Kürdistan'ın küzey kesiminde y~un bir askeri faaliyette bulunuyor. Malatya, Diyarbakır, Bat- man
w.
hava alanlan askeri amaçlarla kula-nılıyor.Irak'la girişilecek bir savaşta Türk devlet'inin emperyalizme olan uşaklıOının caremasini sörnürgeci sınırların iki yakasındaki Kürdistan'ın halkı çekecektir. Bu nedenle Kürdistan'ı savaş alanı olmaktan korumak büyük önem taşıyor.
Uzun uzun anlatmak gerekmiyor ama Kürt'ler, Saddam'a karşı mücadelelerini sürdürürlerkan emperyalizm ve bölgedeki uşaklaiyle ayni konuma
düşecekleri gbi bir kaygı taşımamalılar.
Kimileri, 'emperyalizm ile karşı karşıya gelmiş'
olan Saddam'a' karşı mücadele etmek, emperya- lizm ile işbirliOi anlamına gelir diye düşünebilir.
Kürtler açısından bu, tam bir saçmalıktır. Bu,
AŞlYAR
başka kôlecilerle dalaşmasında, bir kölenin, kendi efendisine arka çıkmasına benziyor. Bu, köle'nin köleJi!ji kabUlenınesi wı köle olmaya layık olması an-
lamına geiyor. Saddam gibi sömürgeci ve ırkçı bi' diktatörün ve Kürdistan'ı parçalam ış ve paylaşmış
hiç bir devlet'in ~er ki akıllarını ekmek-peynir'le
yememişlerse- Kürtler tarafından, hiç bir koşul altında, hiç kimseye karşı, velevki bu, emperyaizm bie olsa desteklerımesi mümkll'ı ve dol)ru, devrinci bir tutum ~ildir. Kürt halk'ını kölelik zincirlerine
baOiamış zorbaların başka zorbalarla
dalaşmasında taraf olmak ve zoıbalardan birinden yana olmak gibi bir zorunluluk yoldur. Devrimci tu- tum bütün zorbalara karşı olmak, ~ dalaşından, ir- ademizin dışında gelişen olaylardan ve dol)acak
fırsatlardan kendi devrimci amaçlarımız için usta- ca yararlarımasını bilmektir.
Belirtmek lazım ki,Kürdistan'ın güneyinde
yaşamakta olan kardeşlerimize önemli görevler
düşüyor. Dikkatle üzerinde durulması gereken bir nokta, hiç kimsenin çıkarlarına alet olmamaktır. Bu-
Devamı 3 o sayfadıl
•• • • •• •• ••
TURKIYE BIR BUTUNMUŞ!
Bilindigi gibi iki yılı aşkın bir süreden beri TB"K"P'nin tutuldu bulunan yöne- ticileri Haydar Kutlu ve Nihat Sargın Ankara DGM'sinin kararıyla tahliye edi- lip serbest bırakıldılar. TB "K"P'nin bu iki yöneticisi partilerini yasal olarak kurmak için Türkiye'ye gitmiş ve Türk devletine teslim olmuşlardı. Teslimiyet de onlan tutuklamaktan kurtaramamışu.
Anlamsız tutulduluk uzun süre devam
etmiş bunun üzerine Kutlu ve Sargın meşhur ölüm orucuna başlamışlardı. 8 Nisan 1990 tarihli bazı gazeteler Kutlu ve Sargın'ın yayınladıkları ortak bildiril- erinden şu alınuyı yayınladılar: "Başla
dıgımız ölüm orucu, l41-142-163'üncü maddelere ilişkin düzenlemelerle Komü- nist Partisi üzerindeki yasak kalkıncaya
kadar veya kalkacagının açık işaretleri
ortaya çıkineaya kadar veya daha uygun
koşullarda mücadele olanaldarına sahip
olacagımız tabiiyemize kadar kesintisiz sürecektir." Kutlu ve Sargın'ın talepleri
yerine gelmeden araya şeker bayramı gir- di. Ölüm orucunun "geçici bir süre erte- lendigi" açıklandı. Tahliye bu "ertelem- eden n sonraki ilk duruşmada gerçekleşti.
Basın tahliye kararının açıklanmasından sonra bazı dinleyiciterin birbirlerine sa- nldıldannı ve ~ladıldarını yazdı.
Daha sonraki günlerde TB"K"P kuru- culan adına H. Kutlu ve N. Sargın'ın da içinde bulundugu bir heyet parti kuruluş
dilekçesiyle Içişleri Bakanlıgına başvur
du. Oradan dogruca Atatürk kabrini ziya- ret etmeye giden TB"K"P heyeti atasının
manevi huzurunda saygı duruşunda bu- lundu. TB"K"P adına N. Sargın anıt özel defterine yazamadıldannı içinde tutarna-
yıp basın mensuplarına neler yazmak is- tediklerini açıkladı. "Protokol sorunları"
olmamış olsaydı TB"K"P atasına minnet
duygularını ifade edecekti. Ben tüm bun-
ların üzerinde dunnayacagım. Ancak siz
(devamılO.sayfada)
www.arsivakurdi.org
2
KÖY KORUCULÖU
Köy konıcululu sistemi Kürdistan hal-
kının ve devrimci hareketinin ciddi bir sorunudur. Devrimci hareketin böyle bir sorunla karşılaşmasının temel nedeni,
kuşkusuz, Kürt ulusunun alunda bulun- dulu sömürgecilik esaretidir. Emperya- list-sömürgeci böl ve yönet politikalan ve Kürt toplumunun feodal gerilikleri ve
zaaflandır. Kürdistan üzerinde sürdürülen
insanlık dışı ve düşmanca politikaların
Kürt toplumunda neden oldulu dejeneras- yonun sonuçlandır. Bunlar açık ve bili- nebilen gerçeklerdir. Ancak ben, KOrdis- tanda köy korucululu sisteminin hayat
bulmasında Kürdistan yurtsever, devrim- ci hareketinin yanlış ve eksikliklerinin de ciddi bir etkisi oldulu kanısındayım.
Bu yanlış ve eksikliklerin
dolru
saptan-masının düşman politikaların berteraf edilmesinde büyük önemi vardır.
Kürdistan'da köy korucululu sistemi- nin maddi nedenleri durdukça bu sorun
düşman devletlerin politikalarına uygun olarak şu veya bu şekilde sürecektir.
Kürdistan devrimci hareketi bu sorunla
boluşurken gerekli ideolojik politik do-
nanıma sahip olmak zorundadır. Aksi takdirde smm derinleşecek ve içinden çı
kılmaz bir hal alacakbr. Son yıllardaki gidişat bu yöndedir ve yurtsever-devrimci hareketin gerekli titiziili göstermekten uzak oldulu gözlemlenmektedir. Bu ko- nuda aydın olmak, somut politikalara sa- hip olmak yine büyük bir önem taşıyor.
Bu nedenle de eksilik ve yanlışların
dal-
ro saptanması gerekiyor.
Konuya, Kürdistan devrimci hareketi, köy konıcululu sistemine ilişkin doAru devrimci bir politikaya sahipmidir? soru- suyla başlanabilir. Bence, bu soruya gö- nül rahatlı!ıyla olumlu bir yanıt vermek zordur. Köylrorucululu sisteminin karşı
devrimci ve düşman bir kurum oldulu a-
çıkbr. Bunu bütün devrimci yurtsever güçler sapuyorlar. Bu konuda görüşbirli
li var. Ancak bence, olay daha kapsamlı görüşlere sahip olmayı gerektiriyor.
Karşıdevrimci ve düşman bir kurum
o-
larak köykorucululu sistemi sömürgeci Türk devletinin Kürtleri bölme, birbirinekırdırma ve SOmürgecilik esareti alunda tutma politikasının bir ürünüdür. Türk devleti, Kürt ulusal varlılını yok etme
amacını güdüyor. Bunu başarmak için
uyguladılı asimilasyon politikaları, bas-
kılar, sürgünler, insan ve cotrafık bölge
isimlerini deliştirmeler, jenosider yeter- siz kalıyor. Tüm bunlarla birlikte Kürt- leri parçalamak: ve birbirine kırdırmak da devletin temel bir politikası olarak haya- tta bulunuyor.
Türkler ta Osmanlılardan beri benzer politikalar uyguluyorlar. Kardeş Ermeni
halk'ına ve Kürt halk'ının bizzat kendisi- ne karşı kulanılmak amacıyla 1891 yı
lında Kürt işbirlikçilerden oluşturulan
Hamidiye Alaylari bunun tarihe geçmiş açık bir öme!idir. Tarihte Kürtler aıasın
da bulunan dinsel, mezhepsel ve benzeri
"çelişkiler" Kürtlerin ve Kürt ulusal da- vasının aleyhine çok kulanıldı. llkel aşi
retsel parçalanmışlık, şeyhlık ve alalık
gibi Kürt toplumunun bütün gerilikleri, ilkel ve gerici toplumsal şekillenmeleri
Kürt halkının düşmanlannca hep Kürt u- lusal davasına ve kurtuluş mücadelesine
karşı kulamldı.
Sivri sinekierin üredili bataklık Kür-
distan'ın dört parçaya bölünmüş ve ayrı
devieder tarafından sömürgeleşurılmış olmasıdır. Kürdistan sömürge kaldıkça,
Kürt ulusu köle kaldıkça işbirlikçinin,
korucunun, ajanın sonu gelmez. Sömür- ge koşullarının üretti!i bu mikroplan kurtulmak için sömürgecilikten kurtul- mak gerekiyor. Bu nedenle sivrisinekler yerine bataklılın kendisiyle ulraşmak
daha
dolru
olur. Savaşı Kürtleştirmenin,Kürd'ü Kürd'e kırdırma politikasının ar-
kasında emperyalisder ve sömürgeci u-
şakları duruyorlarsa, bu politikaları boşa çıkarmanın, işlemez hale getirmenin yo- lu baskı ve hileyle kulanılmakla olan insanlar yerine olayın kaynatıyla ulraş
makbr. Di!er yandan iflah olmaz Kürt
işbirlikçilerden hedef seçilmesi gereken- ler vardır kuşkusuz. Ama bunlar titizlik- le ve doAru bir şekilde seçilmezse zarar görecek olan Kürdistan devrimi ve halkı
olacakbr. Bunlara bile Türk devletinin hiç bir Kürd'e güvenemeyecelini, dost gözüyle bakamaya~. iyice kulandık
tan sonra herbirinin başına bir bela geti- reeelini tarihteki örnekleri göstererek anlatmak gerekir.
Olaylar, son uygulamalar ve gelişme
ler Türk devletinin geleneksel politika-
lannın Kürt halkını sömürgecilik esareti alunda tutsak ve köle bir ulus olarak tutmakta yetersiz kaldı~nı gösteriyor.
Devlet, politik örgüderi çalışUrma tak- tilini de uyguluyor. Bunu Kürtlerin
K.DEWBAN
yanısıra Türk sol güçlerine de uyguluyor.
Sol güçleri birbirine karşı kışkırtma ve kulanma amacına yönelik provakasyonlar örgüdüyor. Türk istihbarat örgüderi sol politik örgüderin imzalarını kulanarak sahte bildiriler yayınlıyor. Bunlar konu- muzia direk ilgili olmzsa bile Türk dev- letinin Kürdistan devrimci hareketine kar-
şı mücadelesindeki manUlı hakında ipuç-
ları veriyor. Bundan çıkanlması gereken sonuç şudur: Devrimci yurtsever hareket kendi iç ilişkilerine şiddetti kanşUrma
malıdır, bu anlamda şiddete bulaşmama
lıdır. Devrimci yurtsever hareketin iç so-
runları demokratik ve barışçıl yöntemler
kulanılarak çözümlenmelidir. Aksi tak- dirde düşmana çevireceli dolaplar ve pro- vakasyonlar için meydan açılmış olacak-
ur.
Konomuza dönersek;Köykoruculoto sistemi devletin Kür- distandaki bir kurumudur. Devlet tarafın
dan örgüdendirilmiş ve finanse ediliyor.
Adi suçlar işlemiş insanlardan iflah ol- maz işbirlikçi ve uşaklara kadar bir sürü
insanı kucaklamış bulunuyor. Köykoru- culugu sisteminin dolaysız hedefi Kürdis- tan halkı ve devrimidir. Köykoruculoto
karşı devrimci ve düşman bir kurumdur.
Bütün bunlar bizim köykorucululu sis- temine ilişkin derli toplu,
dolru
ve dev- rimci bir politikaya sahip oldu~umuzugöstermeye yetmiyor. Meselenin görül- mesi gereken di!er yanlan da vardır.
ör-
nelin: Köykoruculoto sistemi içersinde ulusal bilince ulaşamamış, devletin tuza-
~na düşmeye elverişli özellikler taşıyan
toplumun geri ve apolitik kesimlerinden insanlar da vardır. Aşiret reisinin baskısı
albnda, devlet baskısı alunda örgütsüz ve sahipsiz, kolu-kanadı kırılmış savunma-
sız ve çaresiz insanlar da vardır.Devletin satladıgt maddi olanaldara kanacak kadar ulusal bilinçten yoksun işsiz ve
aç
insan- lar da vardır. Devletin baskı ve tehditleri- ne karşı koyacak bilinç ve dirençten yok- sun "çaresiz" insanlar da vardır. İnanılmaz belki ama yurtseverlik hisleriyle dolu küçmsenmeyecek sayıda insanlar da var-
dır. Tüm bunlar ayni çuvala konabitir mi? Köykorucusu diye bütün "köykoru- culanna" "eşit" davranmak, hepsini ayni muameleye tabii tutmak doAru olur mu?
Bu insanların köykorucusu olmalannda devrimcilik adına yapılmış olanların etki- si nedir? Bu insanlardan kazanılabilecek
olanlar var mı, bunun yolu nedir? Benzer
www.arsivakurdi.org
ReyaŞoreş
sorular çogalblabilir. Dogru devrimci politikalar saptamak bu tür sorulara dog- ru cevaplar bulmakla mümkündür. Em- peryalist ve sömürgeci böl ve yönet
po-
litikalarını, sömürgeci Türk devletinin Kürt halkını birbirine kırdırma politika-
larını boşa çıkarmak da yine bu tür soru- lara dogru cevaplar bulmakla mümkün- dür. Bir örnek:
"Üstegmen sandalyesinden kalkb,
"aç
agzını" dedi. Şaşırmışbm, agzımı açbm.
Elindeki fışeklerle dişime vura vura "sen ancak böyle cesaret alırsın,silahtan kork-
mamayı böyle ögrenirsin" dedi. ... Eve müjde verdim, ardından raporla başvur
dum karakola. İstifamı kabul etmediler.
"Neden?" dedim, "sen istifa edersen diger korucular da cesaret alır ve onlar da istifa ederler" cevabını aldım .... İstanbul'un
tüm tuvalederini temizletselerdi de koru- culuga zorlamasalardı keşke ... Maksatla- n bizi karşı karşıya getirmek, düşman
etmektir." Bu sözler 52 yaşındaki Hasan Seyhan adlı köykorucusona ait. Haftalık
Sokak dergisinin 14. sayısında yayınla
nan bu koruculuk hikayesi Kürt halkının
ve köylüsünün içinde bulundugu duru- mun hikayesidir aslında.
Hasan Seyhan zorla korucu yapıldıktan
sonra gece nöbetinde bir gözünü yitiri- yor. H. Seyhan buna üzülecegine koru- culuktan kurtulur diye seviniyor. Eve bunun müjdesini veriyor. Ev'in de buna sevinecegini düşünüyor olmalı H. Sey- han. Fakat "sevinçleri" kursaklarında ka-
lıyor. Diger koruculam "kötü" örnek o- lur diye Hasn'ın istifası kabul edilmiyor.
Daha sonra, gece nöbetindeyken evi
yakılıyar Hasan'ın. Devletten maddi bir destek de göremeyince yollar büsbütün
kapanıyor önünde. Hasan çareyı kaçmak- ta buluyor. Bir haftalık izin alıyor, ha-
zırlıklarını yapıyor ve kaçıyor. Hasan,
eşi, gelini, dokuz çocugu ve torunoyla
İstanbula bir gece yarısı kaçınayı başa
nyor. Mardin'in Ahmetli köyünden Ha-
san'ın içinde bulundugu durum binlerce benzerinden sadece bir örnektir. Bir ör- nek daha:
Mayıs ay'ı ortalarında Mardin'in Mid- yat kazasına baglı "Budakli" köyünden
Beşir Algan tarlasının başına giderken yolda özel tim'e rastlar. Beşir'in özel tim
tarafından elleri baglanır, yerde sürükle- nir, işkence seanslanndan geçirilir. Kur-
şunlar sıkılır, kafası parçalanır. Daha so- nra Türk devlet yetkilileri resmi açıkla
malarında bu Kürt köylüsünün "terörist"
oldugunu, "dur ihtanna" uymadıgım ve vuroldugunu açıklarlar. Sömürgecilerin bu yalanı Beşir'in kardeşleri tarafından
deşifre edilir ve Beşir'in korucu olmayi ret ettigi için vuroldugu anlaşılır. Kuş
kusuz bu da çok sayıda benzerlerinden sadece bir örnektir. Küçük bir örnek da- ha:
"Dört terörist öldü. Üç korucu şehit"
7 Haziran 1990 tarihli Hürriyet gazete- sinden bir başlık. Yani Türk devleti yedi Kürt daha öldürdü. Beri taraftaki da Türk devletine, "işbirlikçi, ajan, hain uşakla
nna" agır bir darbe indirdigini ileri süre- cek. Devlet "teröristlerin" "teröristler" de devletin çöküş sürecine girdigini avazı çıktıgı kadar bagıracak. Kürtlerden ise
bazıları "ölecek" bazılan da "şehit" ola-
caktır. Dikkatli bir izleyicinin böyle bir sonuç çıkarması için bunun gibi onlarca somut örnek yeterlidir. Kürd'ü Kürd'e
kırdırmak budur işte. Bu somut olaylar ortadayken köykorucusu diye fark gözet- meden herkesi düşman saymak, hedef al- mak dogrumudur?
Sömürgeci Türk devlet'inin işgal ordu-
larının karargahiarı ve polis merkezleri dururken sömürgecilerin pisligine bulaş
mış bile olsa Kürt köylüsünü, emekçi- sini işbirlikçi diye, ajan diye kurşuna
dizmek, çolugu-çocuguyla birlikte hedef seçmek çıkar yol mudur? ABD ve Nato- 'nun ülkemizde askeri üsleri, nükleer si- lah depolan dururken yoksul Kürt köylü- sünü ülkesini terk etmeye zorlamak, em- peryalist sömürgeci böl yönet politikası
m boşa çıkarmanın yolu mudur? Kitle- leri kazanmanın yolu baskı ve zulüm ol-
saydı Kürdistandaki bütün canlılar sömü- rgeci Türk devletinden yana olurdu. Kit- lelere dogru hedef göstermek ve aydınlat
makla koruculuk sistemini boşa çıkar
mak mümkünken inatla sürdürülen baskı politikaları düşmandan başka kimsenin
işine yaramaz. İnsanlarımızı kölelik zin- cirlerine vurmuş ve bu hale getirmiş o- lan emperyalistler ve işbirlikçileri olan sömürgeciler dururlarken onlan bir tarafa
bırakarak Kürt halk'ına baskı uygulamak
çıkar yol olamaz.
Kürdistan'ın Irak işgalı albndaki güney
parçasında Cahş olarak adlandınlan işbir
likçi örgütlenme Türk köykoruculugu sistemiyle ayni niteliktedir. Belli bir ta- rihi geçmişi olan bu örgütlenmeyi, gü- ney Kürdistan Kürt ulusal hareketiyle i-
lişkilerini, Kürt ulusal hareketinin cahş
örgütlenmesine ilişkin yanlış politik ya-
klaşımlarım dogru saptamak Kuzey Kür- distan devrimci hareketini yaniışiann i- çine düşmekten alıkoyabilir. Güney Kür- distanda cahş sayısının zaman zaman
pışmerge sayısını kat kat aşbgı gerçegi- nin nedenlerini incelemek, dogru sonuç- lar çıkarmak büyük bir önem taşıyor.
3
Bence Güney Kürdistandaki deneyim- den çıkarılması gereken ilk ve en önemli sonuç, saptanması gereken ilk önemli nokta; aşiretçi bölünme, aşiretler arasın
daki çelişki ve çekişmelerin Kürt ulusal
davasına verdigi zarardır. Kuzey ve Gü- ney Kürdistan parçalarındaki toplumsal
"aynilik" bizim bu konuyu gerektigi gi- bi önemsememizi gerektiriyor. Zira Ku- zey Kürdistan'da da yer yer birbirine güç- lü aşiret baglarıyla baglı topluluklar hala bulunuyor. Bu topluluklar arasındaki kü- çük bir mera anlaşmazlıgt vb. herhangi önemsis bir sorun bile taraflardan birinin devlete dayanarak rakip aşireti dize getir- me tutumu içine girmesine neden olabi- liyor. Ayni şekilde yıırtsever safiara egi- lim gösteren topluluklar da bu kez dev- rimci yurtsever hareketle olan ilişkilerini
kendi topluluk çıkarları dogrultusunda
kulanınaya ve bu yolla rakip toplulugu
sıkıştırmaya yeltene biliyor. Kuzey Kür- distan devrimci hareketinin yakın geçmi-
şinde benzer durumların yaşandıgı bili- nen bir gerçek. Hatta zaman zaman e- mekçi bireyler arasındaki sorunlann çö- zümünde bile bu tür yöntemler kulanıl
mış ve genellikle taraflardan biri devlet'e digeri de devrimci harekete dayanarak ki-
şisel çıkarlannı elde etmeye çalışmıştır.
İşin kötüsü, devrimci güçlerden bu tür
çıkar çelişkilerine yanlış yöntemlerle m- üdahalede bulunmuş olanlar da olmuştur.
Devrimci ulusal bir politika'nın gerek- lerinin yerine getirilmedigi bu tür du-
nımlarda devrimci hareket hep yara almış
ve insaniann bazen de "çaresizlik" içinde devletle bütünleşmesine bilerek veya bil- meyerek çanak tutulmuştur.
Baştarafı 1. sayfada
nun, bölgenin somut koşulannda çok kolay bir iş ol-
madıOı bellidir. Yine de Güney Kürdistan yurtsev·
er hareketi geçici zafer ve yenigi deneyleriyle dolu bir tarihe sahiptir. Tarihin önlerine çıkardıOı bu
sınavdan yüzlerinin akıyla çıkmalarına yetecek ka·
dar polnik deneyim sahibi güçler, Kürt Halk'ının
siyasal temsilcileri olmanın şerefine layık olduk-
larını göstermek zorundadırlar. Dileriz ki, ulusal
çıkarlarının gereklidiOi sorumlultJOu ve kardeşçe
birliOi göstererek Kürt halk'ını ve dostlarını yeni hayal kırıklıkianna IJOratmasınlar.
-
www.arsivakurdi.org
Ray&Şoret
4
İNSAN HAKLARI VE KÜRDİSTAN GERÇEÖİ
S6v6
Geçen yıl Paris'te gerçekleştirilen
"Kürtler, Insan Haldan ve Kültürel Kimlik " adıyle bilinen uluslararası kon- feransta alınan kararlardan birine göre bu
yılın Temuz ayından önce Stokholm'de
aynı doAruituda ikinci bir konferansın toplanması beldeniyordu. Ancak bir ta-
kım nedenlerden dolayı konferans erte- lendi. Söylendiline göre konferans,
Kasım ayının ilk yarısında toplanacak.
Bilindili gibi birinci konferans 14- 15 Ekim 1989 tarihlerinde Paris Kürt En- stitüsü ve France Libert!' nin insiyati- finde toplanmışb. Sayın Kendal Neza-
n'ın belirtili gibi konferansın amacı, "
Kürt sorunu etrafında örülmüş sessizlik
duvarının çökertilmesi " idi.
Gerçek şu ki; bu halk, yüzyıllardan beri çetin bir mücadele sürdürüyor. Bin- lerce şehit veriyor, ama ne var ki Kürt sorunu, hala dünya kamuoyu gündemin- de gereken yerini alamamış ve bu güne kadar dünyanın güncel bir proplemi ha- line gelememiştir.
Burada kendini dayatan sorun şu: Pro- plemimizi dünya kamuoyunun gündemi- ne koyabilmek için başvurmamız gerek- en en iyi tarz hangisidir? Bu soruya
ce-
vap bulmaya çalışırken, bir birinden a-yırmamız gereken iki noktayı da belirt- mek gerekecek. Birincisi: Bu konferan- slar Kürt propleminin gerçek yüzünü sergilemediklerine ratmen yine de ya- rarlıdırlar. önem verilmeleri gerekir.
Çünkü unutulmamalıdır ki, Paris Kürt Enstitüsü ve France Libeıta, politik par- tiler olmayıp kültürel ve insani kuru-
luşlardır. Kürdistan kurtuluş hareketinin stratejisi ve politik programının savu-
nulması onlardan istenilmiyor. Zaten bu tür politik mücadeleler, kültürel ve insa- ni kuruluşların hedeflerini aşıyor. Bu nokta göz önünde bulundurulmazsa, de- lerlendirmede yanlış sonuca varılır. ı
kincisi: Kürt halkının politik mücade- lesinin temsilcisi olan devrimci hareket, bu konferanslardan çıkacak sonuçlara
karşı uyanık olmalıdır. Kürt devrimci hareketinin amaçladılı hedeflerden uzak
bazı sonuçlar dolabilir.
Burada akla gelen ve bazı açılardan
so-
runumuzla benzerlik taşıyabilen Filis- tiniiierin ünlü 242 sayılı karan var.Orta- dolu sorununun çözümü konu-
şuldulunda 242 sayılı karardan mutlaka bahs ediliyor. Bu karara göre Filistiniiie- rin sorunu, sadece mülteciler sorunu ola- rak kabul ediliyordu. Yani Filistin soru- nunun çözümü, kendi öz toprakla-rmdan sürülen Filistiniiierin tekrar yerlerine geri dönmeleriyle salianmış olurdu. An- cak 1967'den 3210 sayılı karann a-
lmdılı 1974' e kadar (3210 sayılı kararla FKÖ, B.M' de Filistin halkının tek ve
meşru temsilcisi kabul edilip gözlemci statUsüne kavuşuyor. Ayrıca B.M. genel konseyinde birden fazla kararlarla, silahlı
mücadele dahil Filistiniiierin balımsız
bir devlet kurmaları d~tusundaki mü- cadeleleri meşru görüldü. Bu ballamda, 242 sayılı karar her ne kadar günümüze dek uluslararası platformlarda gündemde duruyorsa da, 1974' ten sonraki gelişme
ler nedeniyle artık anlamsız kaldılı ka- naatindeyim.) Filistin halkı, çok çetin bir mücadele verecekti ki, dünya kamu- oyuna mücadelelerinin bir mülteci soru- nu olmadılını, Filistin sorununun bu denli küçültülemeyecelini, sorunlarmın,
kendi ulusal kimlikleriyle kendi öz to-
prakları üzerinde balımsız bir Filistin devletinin kurulması oldutunu kavrata-
caktı.
Konomuza dönersek; bilindili gibi Paris konferansmda bir takım tavsiye ka- rarlar alındı. Bu tavsiye kararlar arasında,
Kürt halkını B.M.' de ve diler uluslar-
arsı platformlarda temsil edecek bir or- ganizasyonun kurulması ısrarla tavsiye ediliyor. Ayrıca B.M. genel konseyinin, Kürt sorunuyla ilgili özel bir oturum
yapması da isteniyor.
Elbette gerek B.M.' de ve gerekse diger
uluslararası platformlarda Kürt halkını
temsil edecek bir organizasyona sahip olmak ve bu mevziyi kazanmak Kür- distan ulusal kurtuluş hareketinin güncel istemlerinden biridir. Bunun yanısıra,
B.M. genel konseyinde Kürtler ve Kür- distan sorunuyla ilgili özel bir otururnun
açılması zaruridir. Hele hele Kürdistan- daki son gelişmeler ve özellikle son
yıllarda dünyada benzeri bulunmayan Ha- lepçe katliamından sonra, dünya kamu- oyu artık Kürt sorunu karşısında tavırsız
kalamaz. Ancak burada berraklaşmasına
ihtiyaç duyulan iki nokta daha var:
Birincisi; B.M.' de Kürt halkını temsil
edecek organizasyonun niteligi, teşkili
ve oluşumu nasıl olacak? Acaba Kür- distan' da kültürel ve insan haklarını sav- unan bir oluşum mu bu fonksiyonu yükleyecek? Yoksa Kürdistan'ın kurtu-
luşunu hedefleyen ve Kürt halkını pratik mücadelede temsil edecek bir organizas- yon mu?
Ikincisi; B.M. genel konseyinin Kürt sorunuyla ilgili yapacatı oturum hangi temelde olacak? Otururnun amacı ne tür bir karar almaya yönelik olacak? Acaba ikinci bir 242 mi yoksa ikinci bir 3210 mu olacak?
Burada kastımız, insan hakları sorunu- nu basite indirgemek ya da mücadele- mizde bunu arka planlara atmak delil.
Zaten her devrimci örgütün, partinin ni- hai amacı, en mümkün olan refah düze- yine ulaşıp, insanların, bütün haklarını
serbestçe kulanabileceli özgür ve sömü- rüsüz bir toplum yaratmak delilmidir?
Aynı zamanda bütün Kürt parti ve ör- gütleri, Kürdistan'da olup biten zulüm ve barbarlıkların bir an evvel son bul-
masını istemezler mi? Şüphesiz her yurtsever bundan yanadır. Ne varki kabul edilmesi gereken bir geıçeklik vardır. Bu da şudur ki, Kürdistan'da cereyan eden in- san hakları ihlali, zulüm, soykınm ve olup biten her şey, temel proplemin dışa
vuran sonuçlarıdır. Vücuttaki esas has-
talık tedavi edilmeden, esas hastalıktan kaynaklanıp, vücudun diler yerlerinde
dışa vuran yaraların başlı başına tedavisi
başarılı olamaz.
Bir Kürt insanı, çektili acılarıyla, Kürt toplumunun içinde bulundu~u dert ve
acılarının nümunesidir. Kürdistanda in- san haklarının tanınmaması, Kürt halkı
nın ekonomik, siyasal ve ulusal hakla-
nnın tanınmaması neticesidir. Sorun bir birine sıkı sıkıya ballıdır. Bir bütün ola- rak sorunun çözümü düşünülmeli. Kök- lü çözüm yerine şu veya bu kısmi çö- züm arayışları sonuç vermez ...
Yıllardan beri uluslararası hukukçular, bilim adamları, politikacılar ve entel- lektüellerce tartışılan bir konu var. Tar-
tışılan konu insan hakları konusudur.
Ancak bu konuya bakış iki delişik eti- limde kendini gösteriyor. Bir etitime göre insan hakları, bir halkın veya top- lumun haklarından ayrı ve sadece ferdin
www.arsivakurdi.org
ReyaŞoreş
hakları olarak ele alınıp savunuluyor.
Di~er e~ilime göre, bir fenlin hakları,
kendi toplumunun haklarından ayrı ele
alınamaz. Bu e~ilime göre sorun birbi- rine ba~lıdır. Insan hakları ile toplumun ve halkın hakları birlikte ele alınıp sav-
unulmalıdır.
Kanaatimizce bu iki e~ilimden ikincisi
haklı ve do~dur. Bir örnek vereceksek:
tosan hakları beyannamesine göre
" her ferdin düşüncesini özgürce açık
lamaya hakkı var." Kişi, bu hakkı tek
başına nasıl kullanabilir? Kişiyi dinley- en bir toplum olmalı ki, düşüncesini o topluma açıklayabilsin. Onu dinleyen bir topluluk olmazsa, düşüncelerini ken- di kendisine anlatamaz elbet. Di~er yan- dan kişi, düşüncelerini açıklayabilmek
için bir dile gereksinim duyacak. Özel- likle de kendi düşünce ve duygularını
daha berrak ve istedi~ tarzda izah edebil- mesi için kendi anadiline baş vuracaktır.
Ama e~er o dille konuşmak bile suç
sayılacaksa, o zaman bu hakkı kulanma
mekanizması nasıl tasavvur edilebilinir?
Bir ferdin, düşüncelerini serbestçe açık
lama garantilerinden bir tanesi, o ferdin mensup oldu~ halkın veya ulusun ken- di ulusal kimli~ne, ulusal otoritesine sahip oluşudur. Bir halkın veya ulusun tabii haklarına saygı göstermek, insan
haklarına saygı göstermenin vaz geçil- mez temelidir. mosların kendi kaderleri- ni tayın hakkı ilkesi, üzerinde, insan
haklarını savunma sisteminin kurulması
gereken en elverişli bir zemindir. Burada ortaya şöyle bir denklem çıkıyor: Özgür bir halk + Ba~ımsız ve demokratik bir yönetim
=
Özgür insanlar.Bireyci felsefe, yukardaki denklemin tersine, yıllar yılı " halkın hakları" ile
"insan hakları" kavramlarını bir birinden
ayırmaya ve ayrı şeyler oldu~unu gös- termeye çabaladı. Bu felsefe, emperyal- ist ve sömürgeci devletlerin sömürge-
leştirme çabalarına sürekli dayanak oldu.
Emperyalistlerle sömürgeciler, insanlara medeni, sosyal ve politik hakların veril- mesi gerekti~ini söylemekte geri kal-
mıyorlardı. Ayrıca uluslara kendi kader- lerini tayın etme hakkının tanınmasını
da lafta savunuyorlardı. Ama bunu diyen aym devletler, kolonilerde ve metropol- lerde insan haklarını iki ayrı derecede
görüyorlardı. Aynca UKKTH' nı da bütün halkiara eşit olarak tanımıyor
lardı. UKKTH' nı kendi çıkarlarına uy- gun düşecek şekilde kabul ediyorlardı.
Birinci dünya savaşından sonra sözko-
nusu devletler, Orta ve Do~ Avrupa
halkları için kendi kaderlerini tayın etme
hakkını kabul ederlerken, Osmanlı im-
paratorlu~ boyunduru~ndaki Ermeni ve Kürt halkları için aynı hakkı ( kendi
çikarlarına ters düştü~ünden ) kabule
yanaşmadılar. Sevr antlaşmasının yapıl
dı~ı 10 A~ustos 1920 de ( Sevr ant-
Iaşmasından ayrı ama aynı günde) Ingiliz imparatorlu~u. Fransa ve İtalya devletle- rince" Anadolu'daki Çıkarları" adı ile bi- linen bir antlaşma imzalandı. Bu ant-
laşmanın bir maddesi şöyledir:
" Bu antlaşmayı imzalayan taraflar, Kürdistan'a otonomi ve muhtemelen ba-
~ımsızlı~ tanımayı göz önünde bulun- durur, bu ülkenin ekonomik gelişme
sinin kolaylı~ı de~erlendirilir ve onun yönetiminin muhtaç olaca~ bütün yar-
dımlar ulaştınlır ve milletler arasında bu mesele üzerine rekabetten sakınılması
arzu
edilir.Taraflardan her biri; ltalya'nın, Güney Anadolu,da, Fransa,nın, Klikya' da ve Suriye bitişi~indeki Bab Kürdistan' da ve Cezire- İbn - Ömer ve çevresindeki bölgelerine kadar özel çıkariarım tamrlar.
Aşa~ıdaki bendler üzerinde anlaşıldı : ... Fransa'nın girece~ bölge, Klikya ve Suriye bitişi~ndeki Bab Kür- distan ile Cezire-lbn- ömer' e kadar."
Yukardaki maddeden de anlaşılaca~
gibi sömürgeci devletler, UKKTH ilke- sini kendi özel çıkarlarına hizmet edecek
şekilde kulanıyorlardı. Hatta kendi a~
lıklarını koyarak, 1 920' lerde kurulan Cemiyet-i Akvam sözleşmesinde
UKKTH bendinin yer almasını engelle- diler. Böylece UKKTH sadece politik bir ilke olarak kalıyordu.
Ne var ki ikinci dünya savaşı, berabe- rinde büyük gelişme ve de~şmeleri ge- tirdi. Adeta dünyayı alt üst etti. Cemiy- et-i Akvam gitti, yerine, Birleşmiş
Milletler Cemiyeti yeni amaç ve prensi- plerle do~du. BM yasasının 1. ve 55.
maddelerinde UKKTH ilkesi kabul edi- liyordu. Bu maddelerde, BM cemiyetinin
amaçlarından birinin, bütün milletiere
eşit haklar tanıma ve kendi kaderlerini
tayın etme hakkına saygı gösterme te- meli üzerine milletler arasında dostane
ilişkilerin geliştirilmesi ve dünya barı
şının güçlendirilmesi oldu~u belirtiliyor.
Böylece UKKTH ilkesi (en azından te- orik olarak ta olsa) sadece politik bir
5
ilke olmaktan çıkıp, hukuki bir ilke ve
aynı zamanda bütün devletlerin zorunlu olarak saygı duymaları gereken bir hak haline de geliyordu. Bu ilkenin sadece politik olmaktan çıkıp hukuki bir hale de dönüşmesi, beraberinde bir çok önem- li sonuçları da getirdi. Ancak bu yazı
mızda' söz konusu tüm sonuçlara yer veremiyeceltimizden, sadece esas sorunu- muzia alakah bir kaç noktaya de~in
mekle yetinecegiz.
14 Aralık 1960' ta anti- sömürgeci dev- letler BM genel konseyinde agtrlıklarını
koyarak" sömürgelikten kurtulma" (De- kolonizasyon) yasasını çıkardılar. Bu ya- saya göre: " - Bütün halklar kendi kader- lerini seıbestçe tayin etme hakkına sahip olup, ekonomik, politik ve kültürel ko-
numlarını özgürce belirlerler. Her halü- karda bütün ekonomik, politik ve sosyal
gelişmedeki yetersizlikler, o halkın ba-
~sızlıgının geciktirilmesine asla neden gösterilemez. Ba~sızlık hakkı mutlak bir hakktır. Bütün devletler bu hakkı ta-
nımak zorundadırlar. Bu hak, himaye al- bndaki, otonom olmayan ve bagımsızlı
gına henüz kavuşmamış bütün topraklar- da tatbik edilir. Halkların kendi bagım
sızlık ve özgürlük haklarından tam isti- fade edebilmeleri ve iktidarların bizzat bu
halkların ellerine derhal ve koşulsuz ola- rak verilmeleri için devletler, gerekli bütün İcraatları yerine getirmek zoru-
dadırlar."
Anti- sömürgeci devletlerin u~raşları
bununla durmadı. BM salonlarında çabalarına devam ederek 16 Aralık 1966' da iki adet" tosan Hakları Sözleşmesi"
ni genel konseyden çıkarmayı başara
bildiler. Sözleşmeler insan hakları ile il- gilidir. Ancak en önemli yanları şu ki,
sözleşmelerin ilk maddelerinde, bütün
halkların " kendi kaderlerini tayın etme ve kendi ekonomik, siyasal ve kültürel
konumlarını kendilerinin özgürce belir- leme hakkına sahip" oldukları belirtiliy- or. Buna raıtmen hala insan haklarını
yada ferdin haklarını toplumun veya
halkın haklarından ayırt etmenin anlamı
var mı?
Tarihi süreç ile deney ve tecrübeler, anti- sömürgeci devletlere, bir fenlin hak-
Iarı ile toplumun yada halkın haklarımn ayrı şeyler oldu~ demagojisinin, sömür- geci ve emperyalistlerin ırkçı politika- lanna hizmet etmekten başka bir şey ol-
madıgını gösterdi. Bu nedenledir ki anti- sömürgeci devletler, insan hakları ile
halkın haklarının bir birlerine baitJı oldu- (DevQ/IU ll. sayfadıı)
www.arsivakurdi.org
R6y&Şoreş
6
PERESTROYKA OLUMLU BİR BAŞLANGlÇ
•
• •
KARMAŞlK BIR GELIŞME
Sovyetler Biriilinde son bir kaç yıldır yaşanan gelişmeler hiç kuşkusuz tüm dünya kamuoyunun dikatini üzerine çekmektedir. Hemen hemen tüm dünya halklarinin dillerinde yeni iki yabancı
terim yer aldı , Peresttoyka ve Glas- nosL Uluslararası alanda politikacılar,
yarumcular ve gazetecilerin bu iki teri- mi tercüme edilmeden kendi kamuoyu-
Ianna
oldulu gibi aktannaları tesadüfi bir olay delildir. Bunun sebebi bu iki terimin çok büyük anlamlara sahip ol-masıdır. Ondan dolayıda bu iki terimi tercüme edilmeden kendi kamuoyuianna aktarma
gerelini
duydular.Sovyetler Biriili'nde yaşanan gelişme
lerin, Türkiye1i ve Kürdistan1ı sosya- . listleri ilgilendirmedilini söylenebilir- mi? Elbete hayır. Ondan dolayı da son birkaç yıldır yaşanan gelişmeler hakkında bir deterlendirme yapma
gerelini
duyduk.SOMUT OLARAK PERESTROY- KA 'NIN GEREKÇELERİ
70-80 Yılları arası dönem Sovyetler Biriili ekonomisinde ve sosyal yaşa
mmda bir duraklama dönemiydi. Bu, her
yıl gelişen ekonomik göstergelerde ya-
vaşlama, esas firetim mallannın oranın
da düşüş ve bir büUln olarak ulusal eko- nominin verimsiz işlenmesiydi. Aşm
derecede merkezileştirilen ve genel mü- dürlfllderce idare edilen ekonomi,
var
o- lan eksiklikleri ortadan kaldırmak, hal- km ve devletin çıkarlarını ön planaçıkaracak kararların almasını engeliyor- du. Tüm bunlar, halkm talepleri ile var olan ekonomik imkanlar arasında bir
çelişki oluşturuyordu.
70'li yılların
sonuna
gelirken ekono- mik durum fenalaşb. Bu, emekçilerinyaşam standartlarını etkilerneye başladı.
Temel malların üretim de halkm talep ve ilgisi dikkate alınmadan yapılıyordu.
Pıyasaya sürülen mallar hiç te halkın il- gisini çekmiyar ve taleplerini karşıla
mıyordu. Çünkü halkm bu tar mallara hiç de ihtiyacı yoktu. Bu durum, halkın
talepleri olan piyasadaki mal sıkınbsıy
la üretim sektörleri arasında çelişki ya- ratmaya sebep oldu. Bununla beraber
·çok eskimiş fabrikaların restorasyon u gerekirken brokradar ve teknokratlar
bunu görmezlikten gelip iç ve dış kamu- oyuna yüksek rakamlar gösterebilmek için habire yeni fabrikalatin kurulması
için çok büyük yatmmlar yapılıyordu.
Bu bilim ve teknolojinin gelişim süreci- nde bir yavaşlamaya ve ulusal ekonomi- nin gelişmiş kapitalist ülkelerinkine na- zaran daha geride kalmasına sebep oldu.
Ekonomik dalılım ve ücretlerio eşit
likçi politikası çok açık bir şekilde o- lumsuz sonuçlar verirken, ücret arbşlan
nın üretkenlite nazaran daha ileride ol-
masına neden oldu. Bu durum para dola-
şımmda bozokiulu beraberinde getirdi.
Tüm bunlar Sovyetler Biriili insanla-
rının ekonomik,toplumsal ve politik ol- aylara ilgisiz ve yabancı kalmalarına yol aç b.
Yukarıda sözü edilenler Sovyetler Bir- Iili Komünist Partisi (SBKP)nin ideo- lojik ve politik işlerinden sorumlu bir çok kişi için beklenmedik bir sonuçtu.
Çünkü onlar, Sovyet toplumunun içinde bulundulu bu
son
derece olumsuz or-tamı gözardı ederek habire açıklamala
rmda yolun bir şekilde "gelişmiş sosya- lizm"den bahs ediyorlardı.
Genel olarak ülkenin kargaşaya sürülen bu durumu, ülkenin yönetici çevrelerin- ceele kabullenmeye başlandı. Bir çok bi- lim adamı, sanatkar ve yazarlar kendi a-
çıklamalarında çekingen bir şekilde ra-
hatsızlıklarını belirtiyorlardı. Sonuç ola- rak parti ve halk, bu durumun arbk eski- si gibi yürüyemeyecetini, yeni bir olu-
şumun gereklilllinin kanısına vardılar.
Nisan 1985 SBKP MK plenumu, buna paralel olarak SBKP 27. kongeresi ül- kenin ekonomik ve sosyal gelişmesinin hızlandırılması fıkrini kabul ettiler. Eko- nomik ve sosyal gelişmenin hızlandır
masıyla daha nitelikli bir toplumun
oluşmasını hedef aldılar. Bu fıkir, parti- nin yeni stratejisinin özünü oluşturdu.
Ocak ve Haziran 1987'de yapılan
SBKP MK plenumlannda ülkenin iç ve
uluslararsı durumu delerlendirildi, ülke- nin bir krizle karşı karşıya oldulu tespi- tine varıldı. Ülkenin ekonomik ve sos- yal gelişmesini frenleyen mekanizmanın
ortadan kaldırılması için yeni kararlar
alındı.
A.
DiJawerFRENLEME MEKANIZMASI.
Bu bir bütün olarak sosyalist toplu- mun ekonomik,sosyal,politik,ideolojik ve psikolojik gelişmesini frenleyen bir
mekanizmadır.O, aynı zamanda kendi i- çerisinde eskimiş olan ekonomik iliş
kileri,idarecilikte emir sistemini, bü- rokratizmi, psikolojik eylemssizligi, sosyalizmi ve toplumu dotma gösteren fikirleri taşıyordu.Yukarıda izah edilen faktörler, farldı insanların düşüncelerinde
kök salmışb.
Sosyal ve ekonomik alanda her şeyden
önce ekonomik idarenin emir ve brokra- tik yöntemlerle idare edilmesi, var olan ekonomik kurumların gelişmelerini sat- layan haklardan yoksun bırakılmaları, farklı sosyalist mülkiyelin imkanlann- dan gereldi oldulu gibi yararlanılmaması
ve insan faktörünün sosyal alandaki ro- lünün yadsınması.
Politik alanda; Leninist anlamda de- mokratik merkezyetçilik prensiplerinden sapma, merkeziyetçi ve bürokratizmin tahakkümü, tüm politik sistemde de- mokratiklilin kısıtlanmasını hatta hasb-
rılmasını beraberinde getirdi. Bu, devlet dairelerinde,toplumsal örgütlerde, parti aparabnda ve diger çalışma alanlannda yerli kadrolan insiyatifsiz bırakb.
Manevi, ahlaki ve psikolojik alanda bu mekanizma her şeyden önce insan eme- ginin ve yarabcılıgının özgür gelişmesi
ne kısıtlama koymuş, bununla beraber sosyalist toplum delerinin düşmesini, düşünce durgunlutunu, asalak yaşamayı
ve genel olarak sosyalist toplumun
çıkarlarına yabancılaşmayı beraberinde
getirmiş.
Bu mekanizmanın sosyal tabanı bürok- ratizm ve idari alanlarda formalitenin e- gemenlilidir. Günümüzde bürokratizm çok farklı biçimlerde ortaya çıkmaktadır.
İdari alanlarda kolektif çalışma norm-
larının çilnenmesi, çok zor sorunların
çözümünde sorumluluktan kaçma, insan
ilişkilerinde çıkarcılıtı öne çıkarma, sos- yalist kanun ve parti çalışma normlanna
saygısızlık, kariyerizm, kendine çevre
oluşturma ve daha bir çok biçimlerde or- taya çıkmaktadır.
Fakat bu bir gerçektir ki Sovyetler Bir-
www.arsivakurdi.org
R~Şoreş
li~inde bürokratizm ve fonnalizm hiç bir dönemde bu kadar tarttşılmadı ve hiç bir dönemde de bu kadar güçlü olmadı.
Bunun sebebi, perestroykanın bürokratizm ve formalizmle mücadelesinin teoride kalmasıdır.
Pra-
tikte ise bunun daha güçlü ortaya çıkmasıdır. Bunun sebebi ise perestroy- kanın toplum içinde kadrolardan yoksun
olmasıdır.
SSCB'den BAZI VERİLER·
EKONOMİK VE TOPLUMSAL DURUM
Bugünkü Sovyetler Birli~i yönetimi- nin geçmişle ilgili de~erlendinnelerinin tümüne katıimamakla beraber genel ola- rak do~ ve bir gerçektir. Lenin sonrası tüm Sovyet yönetimlerinin eksik ve yanlışlarının birikmesi, Sovyetler Bir- li~ini bir bunalım aşamasına getirdi. A- caba bu günkü SSCB yönetiminin bu bunalımlı ortamdan çıkmak için aldıkla
n önlemler nelerdir, bu önlemlerin başa
n şansı ne kadardır?
Birincisi; ekonomiyi düzeltmeye çalış
mak amacıyla endüstri ve tanmda özel mülkiyeti geliştinneye çalışan SSCB
cumhurbaşkanı ve SBKP genel sekreteri M.S.Garbaçov, tanmcılarla yapb~ bir toplanbda şöyle diyordu: "Halka özel tarlalarda yo~nlaşma şansını tanıyan
genel bir siyaset belirledik. Şimdi bunu prati~e geçirmemiz gerekir. "(Pravda 3 temmuz 1989) Tabiiki böyle bir durum- da bu sosyalist ekonominin temel ku- rumlarını, sosyalist planlama mekaniz- ması-nı, devlet ve kolektü mülkiyelin zayıf-latmasını beraberinde getirecektir.
Bu yolda zaten çabalar vardır. Endüstri ve devlet işletmeleri hisse senetli ano- nim şirketlere dönüştürülmeye çalışılı
yor. Yüksek sovyetlerin kabul etti~ bir kararnameyle kolektif ve devlet çiftlikle- ri, kendi arazi ve olanaklannı kooperat- ifçilere açmaya mecbur bırakılıyor ; "
Bu kuruluşlar, haklı bir gerekçeleri ol-
madıkça kooparatifçilere toprak kirala-
mayı ret edemeyeceklerdir". (Izvestya 10 Nisan 1989 ) Kooparatifçi, bu topra~n kulanım hakkına sahip olacak, ama pra- tikte çocu~na ya da bir başkasına miıas bırakabilecek.
Bu arada Sovyet Halk Temsilciler Kongresi Haziran ayı içinde özel mülki- yet üstündeki devlet denetiminin azalbl- masını, yakın gelecekte hisse senedi ve kiymetli ~ıt borsasının yarabirnasım öngören bir karar aldı. Karara göre, dev- let mülkiyetine öncelik veren uygulama
kaldinlacak ve böylece devlet, kollektiv, kiracı, hisse senedi, bireysel ve kanna mülkiyet biçimleri arasında rekabet eşit
li~ sagianacak. Bu, özel mülkiyet üze- rindeki devlet kontrolünün zayıflamasını beraberinde getirecektir.
Başbakan Nikolay Rijkov yapb~ı bir açıklamasında SSCB' de bütçe açı~ının 100 milyar ruble, dış borcunun ise 50 milyar ruble dolayında oldu~unu açıkladı. Resmi enflasyon oranı ise % 5
oldu~u sanılıyor. Bu arada Moskovskiye Novisti gazetesinin 21 Haziran 1989 ta- rihli sayısında çıkan bir yazıda Sovyet ekonomistlerinden Kariyagina ve Volt- ski, SSCB' de milli gelirin 625 milyar ruble, kara üretim veya kara borsa an- lamına gelen paralel yada gölge ekono- misinin yıllık cirosu ise 80 milyar ruble dolayında oldu~nu açıkladılar. Başka bir açıklamada ise Rijkov, ülkedeki fabrika- ların %40 ının aşınmış durumda oldu~unu ve Sovyet fabrikalarından at- mosfere yayılan zararlı gaz ve kül mik- tarının yılda 100 milyon ton'u bul- du~a yer verdi. Moskova'da yapılan bir toplanbda konuşan tanm uzmanları, Sovyet tanmında sorunun esas olarak kötü depolama ve da~bmdan kaynak- landı~nı belirtiler. Uzmanlara göre dev- let çiftliklerinde üretilen ürünlerin 1/3'ü tüketiciye ulaşmadan çürüyor. Sovyet eski balıkçılık bakanı Viladimir Ka- mentsev yapb~ı bir açıklama-da SSCB'nin dünya ticaretinde tuttu~ ye- rin %4 gibi küçük bir oran oldu~nu, Sovyet ekonomisinde ihraç ürünlerinin
%60 'nın hammadde old~u açıkladı.
Başbakanın açıldamalarına güre SSCB' de 40 milyon kişi ayda 75 ruble olarak tahmin edilen yoksulluk sınınnın albnda yaşıyor. SSCB' de ortalama işçi ücreti bürüt 217 ruble, bir bakanın ise aylık ücret tabanı 800 rubledir. Bununla bera- ber Nisan 1989 da kabul edilen bir karar- name ile Sovyetlerde 46 yıldır de~şme
yen gelir vergisi oranları yeniden belir- lendi. Buna göre aylık 80 rubleye kadar olan gelirler vergi dışı bırakılacak, 700 rubleye kadar %13, 700 rubleden yılkarı
gelirler için giderek artan ve %50 ye va- ran oranda gelir vergisi ödenecek. Eski sistemde gelir vergisi sabit ve %13 tü.
Sovyet Maliye bakanı Gostev yapb~ı bir açıklamasında, Sovyet işçilerinin
%3,4' nün 500 roblenin üzerinde ücret aldı~ı belirtiliyor. Ama çeşitli sektör- lerde en alt ve en üst ücretler arasındaki oran hakkında bilgi verilmiyor.
Yüksek Sovyet tarafından ekonomik
7
reformlarla ilgili devlet komitesinin ba- şına ve başbakan yardımcılı~na getirilen Leonid Abalkin, verimsiz endüstri dal- lannın düzüne konula bilinmesi için en az 12- 15 milyon Sovyet işçisinin işten çıkarhiması gerekti~ini söyledi.
Bu arada SSCB' de perestroykanın baş
langıcından günümüze kadar kurulan kooperatifierin sayısı 100 bini buldu. Bu kooperatifierde çalışnlann sayısı 2 mil- yona yakın yani hemen hemen her koo- peratİfbaşına 20 üye düşüyor. Kooperat- ifçiler anlamlı bir kalabalık oluşturmaya başladılar. Bunlar ekonomik planda ser- maye birikimi ~lamak üzere kendi özel sigorta kooperatiflerini ve bankalarını kuruyorlar. Kurdukları kooperatİf ve banka sayısı şimdilik 32, ihracat şirket
leri, borsa istihbarat merkezleri vb.de
var.
öte
yandan SBKP eski polit büro üye- lerinden ve şimdiki Cumhurbaşkanı da- nışma konseyi üyesi Aleksander Y akev- lev' in " Moskovskiye Büsnis " dergi- sine vedi~ demeçte otoriter sistemin bel kemi~i oluşturan "beş yıllık plandan kurtulması " gerekti~ni söylemesi de çok anlamlıdır. Bunda başarılı olursa sosyalist ekonominin bütün sektörlerini eşgüdümleyip disipline alan beş yıllık plan, devlet planlama komitesi (Gos plan) ortadan kaldınlırsa özel mülküye- lin gelişmesi önündeki en büyük engel kaldırılmış olacak.SSCB'nin İç işleri Bakanı Vadim Baka- lin' in Yüksek Sovyette yapb~ bir ko- nuşmada, bu yıl ülkede işlenen suçlann sayısı geçen yılın ilk 6 ayına oranla
%40 dolayında arb~ını, gençlik suçla- nnın ise geçen yıl %ll artmışken bu yıl bunun iki kabna vardı~ı açıkladı.
SSCB bakanlar kuruluna ballı Diyanet İşleri Konseyi ~ yeni bir kararla din- sel kururolann faaliyetleri ile ilgili ola- rak 1961 yılından bu yana alınmış bütün kararları iptal etti. İptal edilen kararlar- dan birisi, dinsel kuruluşların ve din adamlarının, inananların dinsel gereksi- nimlerini karşılamanın ötesinde hiç bir faaliyatin içine giremiyeceklerine iliş
kindi.
Bu arada Moskovskiye Novisti gazetes- inin yazdı~na göre perestroyka sürecinin dinsel kurum ve kuruluşlara ilişkin bir
yıllık sonuçları şöyle: 48' i müslüman olmak üzere 1610 dinsel örgüt resmen kayıt yapbrdı. 12 si cami olmak üzere 143 yeni ibadet merkezinin yapımına izin verildi. (Geçen yıl bu rakam toplam