• Sonuç bulunamadı

ETİK İLE İLGİLİ KAVRAMLAR

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "ETİK İLE İLGİLİ KAVRAMLAR"

Copied!
81
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

BÖLÜM 1

ETİK İLE İLGİLİ KAVRAMLAR

Dr. Öğr. Üyesi Rabia VEZNE Akdeniz Üniversitesi

Eğitim Fakültesi

Pedagojik Formasyon Eğitimi 2019-2020 Yaz Dönemi

(2)

Sizce Etik Nedir?

(3)

ETİK

Etik, Yunanca “ethikos” sözcüğünden gelmektedir.

Etik kavramının birçok tanımı yapılmıştır. Sözlük anlamı olarak etik; töre bilimi, ahlak bilimi, ahlaki, ahlakla ilgili olarak tanımlanmaktadır.

Etik, ahlaki olanın özünü ve temellerini araştıran bilim, insan davranışları ile ilgili problemleri inceleyen felsefe dalı olarak tanımlanmaktadır.

(4)

ETİK

Etik, ahlak felsefesidir.

Etik, insanın bütün davranış ve eylemlerinin temelini araştırır.

Ahlak davranışlarını sistemleştiren ve hukuksal bir yapı içinde düzenleyen etik, toplumları kontrol edici bir özelliğe sahiptir. Etik kuralların açık ve belirli bir alana ilişkin yazılı kuralları içermesi beklenir.

(5)

ETİK

Alışkanlık, töre ve gelenek böylelikle karakter anlamını da almakta, erdemli olmanın temel tavrı olarak pekişmektedir. Etik her şeyden önce istenilecek bir yaşamın araştırılması ve anlaşılmasıdır.

(6)

ETİK

Bireysel boyutta etik; bir bireyin izlemesi gereken iyi ve doğru standartlardır.

Toplumsal boyutta etik; toplum bireylerinin iyi ve doğru olarak nasıl davranacaklarını açıklayan ilkeler, değerler ve standartlardır.

(7)

ETİK

Genel etik; toplumsal ve ülkesel, hatta ülkelerarası ilişkilerde dikkate alınan, olması gereken, iyi veya doğru olarak değerlendirilen kurallar, ilkeler ve ahlaki standartlardır.

Özel etik; sadece belirli bir bireyin, toplumsal grubun, örgütün veya sektörün uyması gereken doğru veya iyi olarak nitelendirilen ahlaki değerler, kurallar ve standartlardır.

(8)

ETİĞİN AMAÇLARI

İnsan pratiğini ahlaki niteliği bakımından açıklamak,

Eleştirel, ahlak tarafından belirlenmiş bir bilinç geliştirmek,

Eleştiri için etik argümantasyon biçimi ve temellendirme süreçleri oluşturmak,

Ahlaki eylemin insanın keyfine bağlı olmadığını, aksine insan olarak varlığının vazgeçilmez bir niteliği olduğunu göstermek,

İnsanı sevmeyi öğretmek.

(9)

ETİK

Günümüzde etik kavramı, daha çok iş hayatı içerisindeki davranış biçimlerini irdeleyen, düzenleyen bir disiplin olarak görülmektedir.

Ahlak kavramı ise, kişilerin sosyal yaşam içerisindeki ilişkilerini düzenleyen bir disiplin olarak görülmektedir.

Etik ile ahlak kelimeleri, bazı felsefeciler tarafından farklı anlamlar içeren kavramlar olarak görülmekte, bazı felsefeciler ise buna karşı çıkmaktadırlar.

(10)

ETİK

Etiğin soruları, günlük yaşam pratiğinde görülen sorunların radikalleştirilerek öne çıkmasıyla gelişmiştir.

Ahlaki sorular daha çok emir ve bildirme kipindeki ifadelerdir.

Örneğin; yalan söylemeyeceğine söz ver, sadık kalacağına söz ver, işini düzenli ve titiz yap, saygılı davran, yardım et gibi emir ifadeleri ile yardım etmek bir erdemdir, başarı için çok çalışmak gerekir gibi bildirme cümleleridir.

(11)

ETİK

Etik ise konu olarak daha temel ve genel soruları ele almaktadır:

- Verilen sözleri neden tutmak gerekmektedir?

- Neden yalan söylenmez?

- Neden güvene ihanet edilmez?

- İnsan neden her zaman üstüne düşeni yapmak zorundadır?

- Düzenli ve titiz olmak insanın neden görevidir?

- İhtiyacı olana yardım etmek neden zorunludur?

(12)

ETİK

Etiğin ele aldığı temel sorular sonuçta bizi “neden insan esas olarak ahlaki davranmalı, ahlak dışı davranışlara girmemelidir” sorusuna götürmektedir.

Etik sadece kesin ve son olacak nitelikteki yanıtların peşindedir ve bu yanıtlar yeni sorulara götürmeyen, şartlı ve sınırlı olmayan son yanıtlardır.

Ahlakı gerektiği gibi temellendirmeye çalışan etik, normatif olma iddiasını garanti edecek mutlak olana ve nihai geçerlilik taşıyana dayanmak zorundadır.

(13)

ETİK

Sokrates felsefeyi neyi bilmediğini bilme olarak tanımlamışken Yunanca’da bilgi sevgisi anlamında kullanılmıştır.

Felsefe; insanın evrenle arasındaki ilişkiyi sistematik ve kavramsal olarak açıklayan bilimsel bilgi, etik ise felsefenin alt dalı olarak adlandırılmakta ve ahlaki değerler felsefesi olarak nitelendirilmektedir.

Etik, insanın diğer insanlarla kurduğu ilişkilerde sorulabilecek her türlü sorunun “iyi- kötü” değerlendirmelerine göre yanıtlarını vermeye çalışan değerler felsefesi olarak ortaya çıkmıştır.

(14)

ETİK

Aristoteles, etiği kuramsal felsefe olan mantık, matematik, metafizikten ayırmak suretiyle kendi başına bir felsefe alanı olarak ele almıştır.

Pratik felsefeyi; etik, ekonomi ve politika olarak üç alana ayırmış, kuramsal felsefenin konusunu değişmez ve değişir olgularla sınırlı tutarken, pratik felsefenin insan eylemlerini ve onların sonuçlarını konu ettiğini ifade etmiştir.

Aristoteles, etiği kuramsal felsefeden ayırarak kendi başına bir felsefe alanı olarak ele alan ilk filozoftur.

(15)

ETİK

Etik, pratik felsefenin bir bölümü olarak insan eylemleri ve onların ürünlerini konu alır.

Etik sözcüğünün iki farklı kullanımı vardır:

İlk kullanımı; alışkanlık töre ve gelenek anlamlarını taşır.

İkinci kullanımı ise (genel kullanımı budur), eylemde bulunan ve davranan kişi, aktarılan eylem kurallarını ve değer ölçülerini sorgulamadan uygulamayıp; aksine kavrayarak ve üzerinde düşünerek talep edilen iyiyi gerçekleştirmek için onları alışkanlığa dönüştüren kişidir.

(16)

ETİK

Alışkanlık, töre ve gelenek böylelikle karakter anlamını da almakta, erdemli olmanın temel tavrı olarak pekişmektedir.

Etik her şeyden önce istenilecek bir yaşamın araştırılması ve anlaşılmasıdır.

Daha geniş bir bakış açısı ile, bütün etkinlik ve amaçların yerli yerine konulması neyin yapılacağı ya da yapılamayacağının; neyin isteneceği ya da istenmeyeceğinin;

neye sahip olunacağı ya da olunamayacağının bilinmesidir.

Etik; insanların kurduğu bireysel ve toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan değerleri, normları, kuralları doğru-yanlış ya da iyi-kötü gibi ahlaksal açıdan araştıran bir felsefe dalıdır.

(17)

ETİK

Bireylerin ve toplumların yaşamlarında etik değerlerin varlığı, önem ve gerekliliği tartışılmaz bir gerçektir.

Etik; iyi, kötü, yararlı gibi sorunları inceleyen, ahlaki bir davranış kuralı ortaya koyan, neyin yapılması gerektiğini, hangi davranışın iyi olduğunu, neyin yaşama anlam kazandırdığını gösteren ahlak bilimi olduğuna göre, bu tanımın sınırladığı tüm değer, kavram ve eylemlere her bireyin saygılı olması gerekir.

Tüm var olan ve kabul görmüş etik değerleri reddedebilmek mümkün değildir. Çünkü etik değerler, insan yığınlarını

“toplum” ve insanları “birey” yapmaya yetebilecek güçte altyapı oluştururlar.

(18)

ETİK

Kısaca belirtecek olursak; etik, felsefenin bir dalı olarak ahlaki sorunlar ve ahlaki yargılar hakkında felsefi düşünme anlamındadır.

İlkeler söz konusu olduğunda etik kavramı kullanılırken, davranış söz konusu olduğunda ahlak kavramı kullanılır.

Etik bir kişinin belli bir durumda ifade etmek istediği değerler iken ahlak ise bunu hayata geçirme tarzıdır.

(19)

ETİK

19. yüzyıldan bugüne gelene kadar ortaya konan düşünce akımlarının en iyi analizinin yakın dönemlerde felsefeciler tarafından yapıldığı belirtilmektedir.

Bu çerçevede çeşitli düşünce akımları kapsamında yapılan analizlerden biri de değer kavramının yeniden sorgulanması olmuştur. Böylece felsefenin alt disiplini olarak etik, insanın diğer insanlarla ilişkilerini sorgulamanın yanında, insanın doğal çevresiyle olan ilişkilerini de irdelemeye başlamıştır.

Etik; “iyi” ve “kötü” nün ne olduğu, “yanlış” ve “doğru” nun nasıl anlaşılması gerektiği gibi açılardan insana ait değerleri ele almaktadır.

(20)

ETİĞİN TEMEL KAVRAMLARI

İyi

Erdem

Sorumluluk

Vicdan

(21)

İYİ

Belli insan gereksinmesini karşılayan, insanın çıkar ve dileklerine uygun düşen, kişiye, topluma, bir sınıfa ya da başka bir kümeye, yararlar sağlayan; özdeksel ya da tinsel olgunun niteliğidir.

Kısaca “özneye faydalı olma” durumudur denilebilir.

Ahlaki eylemin ulaşmak istediği son hedeftir.

İyi kavramının tanımlanmasında filozoflar arasında bir birlik yoktur ama iyinin varlığı konusunda genel bir anlayış vardır.

(22)

Farabi’ye Göre «İyi»

Allah sırf iyiliktir.

Allah cömertlik ve adalet sıfatlarıyla aleme düzen verir. Varlıkların mertebeleri arasında bir uygunluk ve düzen vardır.

Bunlar sayesinde alem, adeta tek bir şeymiş gibi bir gaye ile hareket eder. İyilik hakim unsur olmakla birlikte kötüye de yer vardır. Afetler ve çeşitli noksanlar maddenin ilahı nizamı kabul etmeyişinden kaynaklanır.

(23)

İbn-i Sina’ya Göre «İyi»

İyi, varlığın olgunluğu; kötü, ise olgunluğun yokluğudur.

Ona göre Allah’ın evreni yaratmada bir gayesi yoktur.

Bizim amaç anlayışımızla kavranamaz.

Allah varlık alemine bir düzen vermiştir, onun zatına uygun olanlar iyilikten nasibini almış olur.

Tümellerde (bütünler- olgular) kötülük bulunmaz.

İnsanlık bir tümeldir. Ancak fertler kötü olabilir.

Kötülük çoklukta ve değişiklikte ortaya çıkar.

(24)

Leibniz’e Göre «İyi»

Tanrı mükemmel ve iyi olandır.

Tanrı varlığı yaratmıştır. Dolayısıyla varlıklar da iyidir.

Tanrı varlıkları yaratırken tüm hesapları yapmış, kötülüğe de izin vermiştir.

‘’Tanrı gibi mükemmel bir şey nasıl kötüyle anılabilir?’’

diye soran Leibniz, buna da iyiliğin gerçekleşmesi için kötülüğün var olması cevabını verir. Yani: acı olmasa zevk, günah olmasa sevap olur muydu?

(25)

Leibniz’e Göre «İyi»

Tanrının yarattığı sonsuz evrenler arasında kötülük olmayanı mevcut değildir. Kötüsüz bir alem eksik bir alemdir.

Her şey birbirinin nedenidir.

Tanrının düzeni dışında bir şey yapılamaz. Böylece olağanüstü denen şey, ancak yaratıklar arasında kurulmuş bir düzene göre öyledir.

Evrensel düzene her şey uygundur. Bu, o kadar doğrudur ki dünyada büsbütün düzensiz hiçbir şey yalnız yok değildir, böyle bir şey tasarlanamaz bile. Böylece denebilir ki Tanrı alemi nasıl yaratmış olursa olsun alem hep muntazam ve belirli bir genel düzen içerisinde olur.

(26)

Hegel’e Göre «İyi»

Hegel’e göre iyi, “kendinde” ve “kendisi için”dir.

Bütün belirlenimlerin özü, hakikat yasası ve dünyanın mutlak son amacıdır.

İyi ve kötü karşılıklı birbirlerini gerektirir. Biri diğerini zorunlu kılar ve kendini diğeri aracılığıyla ilişkilendirir.

İyi ve kötü; diğerini, kendisinden bir başka olarak ayırmak ve diğerinin ortadan kaldırmasına bağlı olarak, kendisine dayanabilmesi için bizzat zorunluluk arz eder.

(27)

Hegel’e Göre «İyi»

İyi ve kötüden her biri, diğerini kendine olumsuzlamanın bir momenti olarak zorunlu kılar, bunlardan her biri bu özelliği kendinde bulundurur;

böylece kendini ve kendi karşıtını kapsar.

İyi ve kötünün her biri neticede bir bütündür ya da bütün her ikisinin ayrılmazlığıdır. Öyle ki, bu bütün (yani iyi ve kötünün birliktelikleri) momentlerin hareketlerini ortaya koyan, değiştirilemez farklılığı ve ilişkiyi içinde barındırır.

(28)

İYİ

Aristoteles: İyi iki anlama gelir: Birisi mutlak iyidir, diğeri ise birisi için iyi olandır.

Francis Hutcheson: En büyük sayıda insana en büyük mutluluğu veren eylem en iyidir.

(29)

ERDEM

Felsefeye Socrates’in armağanıdır.

Ahlakın övdüğü iyilikçilik, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk vb. niteliklerinin genel adıdır.

İnsanın ruhsal olgunluğudur.

Felsefi olarak ;

1. İstencin ahlaksal iyiye yönelmesi.

2. İnsanın tinsel ve ruhsal yetkinliği.

Felsefe tarihi boyunca erdem kavramına değişik anlamlar verilmiştir.

(30)

ERDEM

Filozofların ahlak öğretileri, genellikle erdeme -ahlaksal iyiye- verdikleri anlamla birbirinden ayrılırlar.

Bilgelik, yiğitlik, doğruluk, ölçülülük temel erdemlere örnektir.

Kısaca: ahlaki bakımdan her zaman ve sürekli olarak iyi olma eğilimi, iyi ve doğru eylemlerde bulunmaya yatkın olma durumudur.

Büyük engelleri aşmak pahasına, ahlaki iyiliği amaçlama, iyilik uğruna hareket etme gücüdür.

Erdem, herhangi bir dışsal baskı olmaksızın gerçekleştirilen özgün bir davranıştır.

Erdem aşırı uçlarda bulunmaz.

Ölçülü ve dengeli olmaktır.

(31)

Sofistler Göre «Erdem»

Sofistler, bu erdemin öğretebileceğini savunuyor ve öğretiyorlardı.

Erdemin insanlarda hazır olarak bulunmadığını, belli bir süreç sonucunda edinileceğini belirtirler.

Belli bir çaba sonucunda elde edilebilen erdem, Protagoras’a göre, Sokrates’in kastettiği anlamda, herkese istenildiği düzeyde tam olarak öğretilemez.

İsteyen herkese her konuda aynı ölçüde eğitim verilemese de kendilerine az ya da çok, belli ölçüde eğitim verilenler, kendilerine hiç eğitim verilmemiş olanlara göre, her konuda daha iyi hale gelmiştir.

Demek ki herkes belli ölçülerde eğitilebilir, yani erdem sahibi olabilir.

(32)

Sokrates’e Göre «Erdem»

Tüm insanlar iyiyi isterler ve erdem bilgidir.

Mutluluk, bilgi ile elde edilen erdemlerle yaşanan bir ahlaki hayatla mümkün olabilir.

Herkes, ahlaki bakımdan iyi olanı istemektedir.

Herkes iyiyi ister. Fakat temel sorun, insanların iyi ad altında her istediğinin geçekten iyi olup olmadığıdır.

(33)

Sokrates’e Göre «Erdem»

İnsanın mutlu olmak için nasıl bir hayat sürmesi gerektiğini, yani erdemli bir hayatın nasıl olması gerektiğini bilmek gerekir.

Bu bilgi, bir yandan bütüne, tümel olana ilişkin bir bilgiyken öte yandan da tek tek durumlara ilişkin geçerli olabilmelidir. Yani, bu konularda, bir yandan tümel tanıma sahip olmak, öte yandan, bu dünyada karşılaşılan sorunları da çözebilmenin bilgisine sahip olmak gerekir.

Erdemli bir hayat sürmenin tek yolu bu konularda bilgi sahibi olmaktır.

(34)

Platon’a Göre «Erdem»

Platon, “Erdem nedir?” sorusuna ilk kez Gorgias diyalogunda bir yanıt verme girişiminde bulunmuştur. Bu diyalogda Platon, erdemi ilk kez “ruhun düzeni” olarak tanımlar.

Yalnızca ruhun değil, kendisinde bir erdem bulunduğundan söz edilebilecek her şeyin erdemi düzeninden gelir.

Erdem, insanların amacına uygun olarak tanımlanmıştır.

Örneğin; insana özgü erdemi tanımlamak isteyen kişi, insanın varoluş amacını, insan için iyi olanın ne olduğunu aramalıdır.

(35)

Platon’a Göre «Erdem»

Erdem iyiliğin, iyilikse insanın ve toplumun en yüksek amacı olan mutluluğun gerçekleşmesini sağlayacaktır.

Platon’a göre erdemli olmak için sadece ruhun düzenlenmiş olması değil, insanın devlet içinde doğru işi yapıyor olması da gerekir.

Platoncu düzen bir mesleki iş bölümü düzenidir.

(36)

Aristoteles’e Göre «Erdem»

Aristoteles’e göre iyi olma ya da mutluluk, erdeme uygun etkinliklerle elde edilebilecek bir amaçtır.

Erdem, en genel anlamıyla ele alındığında insanın kendi amacına uygun bir durumda olmasıdır. Yani insan, daima doğasına uygun biçimde eylemelidir.

Platon’un ahlak anlayışı gibi Aristoteles ahlakı da bir mutluluk ahlakıdır.

Çünkü insan bireylerin ve bir bütün olarak toplumun iyiliğini, mutluluğunu amaçlar. insanın tüm eylemleri bu en yüksek hedefin elde edilmesi amacına yönelmiştir.

(37)

Aristoteles’e Göre «Erdem»

Erdemleri ikiye ayırır.

1. Etik erdemler insanın günlük yaşamındaki eylemleriyle, 2. Dianoetik erdemler bilim, sanat, pratik ve teorik gibi eylemlerle ilgilidirler.

Erdem, erdemli davranışı alışkanlık edinenlerce ulaşılacak bir amaçtır.

Erdem, tercihlere ilişkin bir huydur.

(38)

ERDEM

Friedrich

Hegel: Erdem, varlığın bilincidir.

Spinoza: Erdem, akla uygun davranmaktır

Aristippo

s: Erdem, haz almada ölçülü olmaktır.

Joseph

Butler: Kişinin kendi kendini yargılamasıdır.

Immanu

el Kant: Erdem, bir içgüdü işi değil, bir akıl işidir.

Sokrates: Erdem, insanın kendini bilmesi ve tanımasıdır.

(39)

SORUMLULUK

Kişinin kendi davranışlarını veya kendi yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesi, sorum, mesuliyet olarak tanımlanır.

Bir insanın iradi olarak ve bilerek yaptığı eylemin sonuçlarını kabul etmesi durumudur.

Sorumluluk ödev ve görev kavramlarıyla ilintilidir.

Sorumluluk irade özgürlüğünü gerektirir. Ancak bir insanın sorumluluk üstlenebilmesi için bazı niteliklere sahip olması gerekir.

Bu nitelikler sağlıklı akıl sahibi olmak, eylemlerinde özgür olmak ve iyi-kötünün bilgisine sahip olmaktır.

(40)

SORUMLULUK

Ahlaki sorumluluktan bahsedebilmek için kişinin sahip olması gereken üç özellik vardır:

1. Kişinin akıl sağlığının yerinde olması,

2. O eylemi mutlaka özgür ortamda gerçekleştirmesi,

3. Kişinin ahlaki eylemin amacı olan iyinin bilgisine sahip olması.

(41)

Sartre’ye Göre «Sorumluluk»

Sartre’ın sorumluluk ile ilgili düşüncelerinin, bireysel anlamda bir sorumluluğun yanında diğer bireyleri de gözettiği için kolektif anlamda bir sorumluluk anlayışına sahip olduğunu söyleyebiliriz.

İnsan bir eylemde bulunurken, bu eylemin şekillendireceği şeyin yalnızca kendisi olmadığını düşünerek gerçekleştirmelidir. Bu eylemin tüm insanları etkileyeceğini düşünmelidir.

Eylemin sonuçları ve etkisi yalnızca eylemi gerçekleştiren bireyi değil, diğer bireyleri de kapsar.

Sorumluluk ile ilgili bu şekilde düşünen yalnızca Sartre değildir.

(42)

Kant’a Göre «Sorumluluk»

Bu düşünce tarzı, Immanuel Kant’ın koşulsuz buyruğunu hatırlatır. Fakat bu düşünce tarzları arasındaki fark Kant’ın bu anlayışı evrensel bir öz haline getirmesi, Sartre’ın da bu düşünce tarzının evrensel olmadığını savunmasıdır.

Evrensel bir yasa olmadığı düşüncesi insanların tam anlamıyla göreli bir yasayı benimsemesi ve bu yasanın diğer insanların da çıkarını gözetmeyeceği anlamına gelmez.

Tam tersi bir şekilde, insanın bir toplum içinde yaşadığı halde yalnızca kendi çıkarını gözeteceği bir yasayı savunması beklenemez. Çünkü eylemlerin sonuçları yalnızca bireysel değil, toplumsaldır.

(43)

VİCDAN

Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten kişinin kendi ahlak değerleri üzerine kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güçtür.

Ahlaki bakımdan neyin doğru neyin yanlış olduğunun, doğru ile yanlışın ilkelerinin ya da iyi ile kötünün «ne»liğinin dolaysız kavranışını sağlayan, her insanda var olduğu düşünülen bir tür

“ahlakî bilinç”tir.

(44)

VİCDAN

Vicdan terimi, felsefe tarihi boyunca çeşitli düşünürlerce başka başka tanımlanmış, farklı okumalar ışığı altında ele alınmıştır.

İlkçağ Felsefesi'nde, 'uyarıcı ses‘; Ortaçağ Skolastik Felsefesi'nde, her birimizin içinde bulunan 'Tanrı'nın sesi‘; Aydınlanma Çağı sonrasında 'insana özgü ussal bir yeti ya da ahlâk duyusu' olarak karşımıza çıkmaktadır.

(45)

Heidegger’e Göre «Vicdan»

Bir şeyleri anlamamızı sağlayan ve onları açarak ortaya koyan bir özelliktir.

Vicdanın detaylı bir analizi onun bir “celp” olduğunu ortaya koyar.

Celp, hadiselerden haber vermez; o, herhangi bir beyanda bulunmaksızın celp eder. Celp, tekinsiz bir hal olan sükût halinde konuşur.

O bu halde konuşur, çünkü celp, celp edileni herkesin umumi lakırdısı içinde değil, aksine, tam da oradan geriye, yani varoluşsal varlık-imkânının ketumiyetine çağırır.

(46)

J.J. Rousseau’ya Göre «Vicdan»

J.J. Rousseau ise vicdana dair şu sözleri söylemiştir: “Vicdan, vicdan…

Ey ilahi içgüdü! Ölümsüz ve semavi sada! Zavallı ve cahil yaratıkların en güvenilir rehberi, sensiz hayvanlardan farksız olur, kötülükten kötülüğe sürüklenir, özsüz bir akıl gücünün ve yasasız bir aklın sürüklemeleriyle, üzücü sonların ve ağır yanlışların avı olurdum.”

Rousseau’nun ahlâka dair konularda aklı ön planda tutmaktan daha ziyade gönlü ve vicdanı kendisine kılavuz yaptığını görmekteyiz.

O’na göre vicdan, deruni bir ses veya ışıktır. İnsanı doğruya götürür.

Fakat ahlaki sorumluluklarını sürekli çiğneyen birisinde vicdani hassasiyet zarar görmektedir.

Dolaysıyla vicdan O’na göre yanlış yapmaktan koruyan iç ölçü ve bekçidir denilebilir.

(47)

Kant’a Göre «Vicdan»

Kişinin kendi yapıp ettiklerini mevcut ahlâk yasası içinde değerlendirdiğinde duyduğu “acı verici bir duygudur.”

Kişi yasalara aykırı bir davranış yaptığında ne tür bir gerekçe bulursa bulsun susturamadığı içsel bir davacı vardır.

Kendini aklamak için yaptığı tüm uğraşlara rağmen sesini susturamadığı bu şaşırtıcı yetinin yargılamalarından insan kaçamamaktadır.

Olmuş bitmiş bir eylemde insana sürekli pişmanlık duygusu yaşatan bu yeti vicdandır.

(48)

Erich Fromm’a Göre «Vicdan»

Erich Fromm ise vicdanı kaynağına göre otoriter ve humaniter olarak ikiye ayırır.

O’na göre otoriter vicdan, içselleştirilmiş bir dışsal otoritenin sesidir.

Bu vicdan gücünü anne babaya, devlete ya da belli bir kültüre duyduğu hayranlık ve korkudan almaktadır. O yüzden doğruya göre değil, dışsal otoritenin isteğine göre hareket eder. Gerçek bir vicdanı temsil etmez.

Erich Fromm’a göre otoriter vicdan, Freud’un süper ego adını verdiği benlik birimidir.

Hümaniter vicdan ise erdemin ve mutluluğun doğru yolunu gösteren insani bir işarettir.

(49)

18. ve 19. yy.lar’da ETİK ANLAYIŞI

18.ve 19.yy.lardaki filozoflar da kendilerinden önceki düşünürlerin fikirlerinin üzerine eleştiriler veya eklemeler yaparak felsefenin gelişmesini sağlamışlardır.

(50)

Francis Bacon

Francis Bacon etik alanını dinlerden bağımsızlaştırmış ve bu alanda araştırılan “iyi” nin dünyaya ait olduğuna vurgu yapmıştır.

İyi kavramını yararlı kavramı ile birlikte ele almış, ahlaksal olanı bütünün iyiliğine yönelmiş olan eylemlerle ilişki içinde belirlemeye çalışmıştır.

Bilgiye verdiği önemle aydınlanma düşüncesinin yolunu açanlardan olmuştur.

(51)

Thomas Hobbes

Thomas Hobbes etik anlayışını doğal insan düşüncesine dayandırmış, insanda belirleyici özelliğin bencillik mi yoksa özgecilik mi olduğu sorusunu yanıtlamaya çalışmıştır.

Hobbes’a göre “İnsan her şeyden önce kendi varlığını ayakta tutmaya, koruyup sürdürmeye çalışır, bu onun ana güdüsüdür, onun eylemlerini bu güdü belirler”.

(52)

John Locke

John Locke ise insanda Hobbes’in söylediği gibi kendini koruma ve sevme güdüsü gibi belirleyici bir özelliğin olmadığını, insan zihninin boş bir levha “tabula rosa”

olduğunu öne sürmüş ve insanları eyleme geçirenin hazza kavuşma ve acıdan kaçma olduğunu belirtmiştir.

Locke’a göre “iyilik, adalet, doğruluk” gibi etik kavramların oluşumu doğrudan doğruya haz ve acı duygulanımlarının sonucudur.

Locke toplum kurallarının zorunlu ve genel geçer olmadıkları için toplumdan topluma değiştiğini ve uzlaşımsal olduğunu belirtmektedir.

(53)

Locke ve Hobbes

Locke ve Hobbes her ikisi de etik ilkelerin akılla ortaya konabileceğini düşünmüş kendilerinden sonra gelenlere ahlak ilkelerinin ve insanda görülen etik ayrım yapabilme yetisinin akıldan mı, duygudan mı kaynaklandığına dair tartışmalara zemin hazırlamışlardır.

(54)

Shaftesbury ve Hutcheson

Shaftesbury ve Hutcheson ise insanın etik olanı anlamasını ve etik olmayanı fark etmesini sağlayan doğal bir yetisi olduğunu kabul etmiş ve bu yetinin

“ahlak duygusu” olduğu konusunda fikir birliğine varmışlardır.

Onlara göre akıl yetisi erdeme ve güzelliğe ulaşmak için yeterli değildir, insanın yapısında doğal olarak bulunan bencil duyguların kontrol altına alınabilmesi ve kendi iyiliğinden önce toplumun iyiliğini düşünmesi için

“ahlak duygusuna” ihtiyacı vardır.

(55)

Shaftesbury

Shaftesbury için tek tek kişilerin iyiliğinden önce gelen ve temel olan şey, herkesin iyiliğidir, yani erdem, kişilerin başkalarıyla ilişiklinde söz konusudur.

Erdemli kimse “diğer beş duyudan daha değerli olan etik duyarlığını (ahlak duy(g)usunu) kendine kılavuz yaparak tutkuları arasında doğru ölçüyü bulmuş olan kendi kişiliğini biçimlendirmiş kimsedir”.

(56)

David Hume

David Hume da haz ve acının insanı eyleme geçiren başlıca duygular olduğu düşüncesindedir.

Aklı ve duyguları kesin olarak ayırır ve ahlak duy(g)usunun yanında yeni bir kavram olan ve insanların birbirlerinin acı ve mutluklarını paylaştıkları, aynı duyguları duymaları, anlamına gelen “sempati” veya “duygudaşlık” olan yeni bir duygudan söz eder.

Ona göre sempati insanların kendi çıkarlarını düşünmeleri ve kendilerini koruma içgüdüsü yüzünden ortaya çıkmamıştır, insanın yapısında doğal olarak bulunmaktadır.

Toplumda, zorunluluktan değil insanın kendini koruma isteğinden dolayı ve sempati sayesinde kurulmuştur.

(57)

Kant

Kant “ahlaklılığın” yalnızca bir duyguya bağlı şekilde ele alınamayacağını, rastlantıya bırakılamayacağını, bir yasaya bağlanması gerektiğini, bu yasayı da saf aklın koyabileceğini göstermek istemiştir.

John Stuard Mill ise Kant’ın saf akla teslim ettiği

“ahlaklılık” ilkelerini yeniden duyguların hakimiyetine sokarak “olabildiğince çok insanın, olabildiğince çok mutluluğu” şeklinde ifade edilen haz ilkesi ile faydacılık öğretisinin temsilcisi olmuştur.

(58)

Kant

Kant insanların sadece doğa yasalarına, doğadaki nedenselliğe bağlı olmadığını, aynı zamanda eylemlerini oluşturan istemesini belirlemek üzere kendine kendi yasasını koyabilecek özerk bir varlık olduğunu belirtmiştir.

İnsan neyin yapılması yada neyin yapılmaması hakkında gerekliliklerin bulunduğu “ahlak” alanında kendine koyduğu yasaya göre eyleyebilir ve istemlerinde ve eylemlerinde kendi sınırını kendi çizmekte özgürdür.

Kant ahlak yasasının kişilerin istemlerinin belirlenmesi bakımından kesin bir buyruk olduğunu söyler.

Çünkü buyruklar koşullu yani bir koşula varmak için araç olanlar ve kendi başına iyi olan ve çıkacak sonuçla ilgilenmeyen önce iyi olan

“niyetten” kaynaklanan koşulsuz buyruk olarak iki türlüdür.

(59)

Kant

Ahlak yasası da koşulsuzdur, kişinin içgüdülerini, isteklerini çıkarını düşünerek, böyle eylemlerin sonunda elde edilecek olası faydayı hesaba katarak eylememesi gerektiğini ifade eder.

Kişi her seferinde kendi eylemi için bunun genel geçerli bir yasa olup olmadığını sorması gerekmektedir.

(60)

ETİK TEORİLERİ

Etik yargıların altında yatan nedenleri ele almak, iyinin ve doğrunun ne olduğu sorularına yanıt vermek amacıyla ortaya çeşitli teoriler çıkmıştır.

Etiğin betimleyici, normatif ve metaetik olmak üzere, birbiriyle ilişkili üç ayrı türü vardır.

Betimleyici etik, insan eylemini gözlemleyerek, eylemin sonuçlarını bilimsel bir yaklaşımla tasvir ederek açıklar.

Normatif etik, ahlaki eylemler için norm ve düzenleyici ilkeler ortaya koyar.

Metaetik ise, normatif etiğin ortaya koyduğu ahlaki yargıları analiz eder.

(61)

AHLAK

Bir kültürde kabul edilmiş, belirlenmiş, tanımlanmış değerler toplamı ve amaçlarla, bu değerlerin nasıl yaşamını sürdüreceğini, amaçlara nasıl ulaşılacağını ortaya koyan kurallar bütünü veya inanç, emir, yasak, norm ve değerlere göre düzelenmiş ve bu düzenlemeye bağlı biçimde kabullenilmiş, gelenekselleşmiş yaşam tarzı olarak açıklanabilir.

(62)

ETİK İLE AHLAK ARASINDAKİ İLİŞKİ

Ahlak ve etik birbirlerinden ayrı kavramlardır.

Bunun sebebi, etiğin ahlak felsefesi; ahlakın ise etiğin araştırma konusu olmasıdır.

Etik; ahlak felsefesinin kavramsal boyutunu ve ahlakın teorik kısmını oluşturmakta ve ahlak üzerinde felsefi çerçevede düşünmek anlamında kullanılmaktadır

(63)

ETİK İLE AHLAK ARASINDAKİ FARK

Ahlak, bir disiplin olarak etiğe yansıyan kurallar bütünüdür. Ahlak tutum, eylem ve inançları şekillendiren, onları yönlendiren bir değerler mekanizmasıdır.

Ahlak; toplumsal anlamda var olan davranış ve inançları yönlendiren bir değerler sistemidir. Etik soyut ve kuramsal bakarken, ahlak ise tersine bireylerin günlük yaşamı içerisinde nasıl yaşamaları gerektiğini ince ayrıntılar içinde pratik olarak düşünmektedir.

(64)

ETİK İLE AHLAK ARASINDAKİ FARK

Ahlak; etiğin yaşam pratiğine yansıyan kurallar demetidir. Bir başka ifadeyle ahlak ben, etik ise biz anlamına gelmektedir.

Etik daha çok kurallara dayalı davranışları ifade ederken, ahlak kavramı ise duygusal boyutu içermektedir.

(65)

TOPLUMSAL NORMLAR VE GELENEKLER

Normlar, toplumsallaşma sürecinde öğrenilerek birer alışkanlık durumuna gelmektedir.

Ancak insanlar, bu norma uygun davranışta bulunduğunun farkına varmadan doğal olarak onu özümser.

Bireyler, içinde bulundukları toplumun normlarına göre doğru olanı öğrenip, bu öğrendiklerini de öğreterek diğer bireylerin de bu normlara uymalarını sağlarlar.

(66)

Norm

Toplumsal Norm Çeşitleri:

1) Yazılı (resmi) normlar

2) Yazısız (resmi olmayan) normlar

(67)

Bugün etik eşit şartlar altında eşit fırsatların sağlanması, müşteri ilişkileri, bilgisayar verilerinin korunması, çevresel etkiler gibi pek çok konuyla ilgilenmektedir.

Etik teorideki, son gelişmeler etik teoriyi fazilet ve dürüstlük odaklı bir teori haline getirmiştir.

ETİK TEORİLERİ

(68)

Hedonist etik teori, insanın nihai amacının mutlu olmak olduğuna inanan bir öğretidir.

Her mutluluk veren şey doğru mudur?

Stuart Mill’e göre, eylemlerimiz mutluluğu göz önünde bulundurup sağladıkları ölçüde doğru; mutluluğun tersine yol açtıkları ölçüde de doğru değildirler. Stuart Mill, bir de dıuyguların bencil duygular gibi tıpkı onlar kadar doğal ve etkin olduklarını göstermek ister.

Sosyal duygular, eğitim ve birlikte yaşama sayesinde daha da güçlü olurlar.

FAYDACILIK ETİĞİ

(69)

“Deonlogical” kelimesi, Yunanca deon (duty, ödev) kelimesinden gelmektedir. Deontolojisiler, kararlarını dürüstlük, adalet, kişilere ve mülkiyete saygı gibi soyut evrensel ilkelere dayandırırlar.

Diğer bir deyişle Deontolojistler, doğru olan şeyi yapmaya yoğunlaşırken; faydacılar, toplum refahını en üst düzeye çıkaracak şeyleri yapmaya yoğunlaşırlar.

Örneğin; deontolojik yaklaşımı benimseyen bir denetleyici, iyilikten fazla zarar verse de firmanın finansal sorunları hakkında doğruyu söylemekte ısrar eder. Faydacı yaklaşıma sahip bir denetleyici ise bir şey yapmaya karar vermeden önce, topluma çıkacak fayda ve zararları değerlendirir.

DEONTOLOJİK ETİK

(70)

FEMİNİSTİK ETİK

Seksenli yıllarda feminist bir felsefeyi izleyen bir etik anlayışı gelişmeye başlamıştır. Böyle bir etiğin görevi, kadınların etik düşüncelerin yöneldiği ağırlıklı noktaları, önyargılı kanıtlar düzlemde yıkmaya çalışarak

• Bir yandan kadını ahlaki özne olarak gören geleneksel yanılgıları gidermek,

• Öte yandan da erkek egemen etik ilkeler arasındaki hiyerarşik anlayışı düzeltmek olmalıdır.

(71)

KARMA ETİK MODELLERİ

Bu model , faydacı etik ve deontolojik etik teorilerini birleştirmiştir. Bu karma modelin en büyük avantajı deontolojik etik yardımıyla , olayın evrensel boyutunu yakalarken; faydacı etik teori yardımıyla olayın kendi spesifik şartlarını dikkate alabilmesidir.

(72)

BU KONUDA YAPILAN BAZI ÇALIŞMALAR

Kohlberg, ahlak felsefesi ve kavramsal psikolojiyi birleştirerek, “Bilimsel Ahlaki Gelişim Modeli” ni ve bu modele temel olan kuramı ortaya koymuştur.

Ahlaki Gelişim Kuramı, ahlaki nedenselliğin en bilinen kuramıdır. Kuramın temel fikri; ahlakın, çocukluktan yetişkin olana dek aşama aşama geliştiğidir.

Blasi’ye göre bilinçli bilişsel ahlaki yapılarının amacı, bir bireyin ahlaki bir tarzda hareket etme eğilimi ile ilişkilidir.

(73)

Sosyolojik görüşten yola çıkan etiğe ilişkin çalışmalar sıklıkla kişilerin bağımsızlığını kuşatan konular bakımından, profesyonellik anlamında ve tanımında detaylandırılmıştır.

(74)

Psikolojik görüş, bir bireyin etik inançlarını ve etik çatışmaya ilişkin çözümü nasıl kontrol ettiğini ortaya koyar.

Bu paradigma çerçevesinde yapılan çalışmalar, Lawrence Kohlberg tarafından geliştirilen bireylerin ahlaki yargılarının zamanla bir sonraki adıma geçmesinin, bireyin inanç sistemine bağlı olduğunu ve 6 safhada geliştiğini ortaya koyan psikolojik bir modeli esas almaktadır:

(75)

Geleneksel Öncesi Seviye-Birey Odaklı

1. Safha: Otorite ya da ceza korkusuyla hareket eden bireyi ifade eder. Safha 1’deki birey, yalnızca yanlış davranışın sonuçları nedeniyle etik davranacaktır.

2. Safha: Kendini memnuniyetini arayan bir bireyi ifade eder. 2.safhadaki bir birey, o şekilde hareket etmenin, bunu yapmamaktan daha faydalı olacağı için etik davranmaya itilir.

(76)

Geleneksel Seviye-İlişkiler Odaklı

3. Safha: Başkaları tarafından yönlendirilerek başkalarının onayını almaya çalışan bir bireyi ifade eder. 3.Safhadaki bir birey, onların rollerine ve sorumluluklarına uygun kalıplaşmış davranışla uyumlu olarak hareket etmeye teşvik edilmektedir. Bu safhada başkalarının da olduğu bilinci uyanır.

4. Safha: Ahlaki kurallara ve kanunlara bağlı olan bir bireyi ifade eder. 4.safhadaki bir birey, kanunların örgütsel ve sosyal bağlılığı sağlamak için gerekli olduğunu bilir.

(77)

Geleneksel Sonrası Seviye-Kişisel Prensiplere Odaklı

5. Safha: Başkalarına ve toplumsal refaha ilgi gösteren bireyi ifade etmektedir. 5.safhadaki bir birey toplumun refahı için adil ve etik davranmak amacıyla toplumsal bir sorumluluk yüklenmesi gerektiğini bilir.

6. Safha: Felsefi ve dini etik üzerine kurulu olan ahlaki prensipler tarafından teşvik edilen davranışlara sahip olan bir bireyi ifade eder. 6.safhadaki bir birey tamamen ahlaki yargıya yönelik vicdana bağlıdır.

(78)

Kolhberg, ahlaki gelişim safhalarındaki en kritik faktörlerden birinin eğitim olduğunu söylemektedir.

Kohlberg’e göre, etik gelişimin üst düzeyine ulaşan bireylerin, büyük ölçüde, eğitim ve deneyim sayesinde daha etik davranmaları beklenebilir.

(79)

En yüksek düzeydeki ahlaki gelişim aşamasındaki yetişkin kişi insan hakları, adalet gibi evrensel ilkeleri kullanabilir düzeydedir.

Ancak, Kolhberg ve diğer akademisyenlerin yaptığı araştırmalar, insanların çoğunun bu düzeye ulaşamadığını göstermektedir.

(80)

KAYNAKLAR

https://www.selcuk.edu.tr/dosyalar/files/054003/meslek_etigi%20_torun.

pdf

http://www.etik.gov.tr/wp-

content/uploads/2019/03/abdulkadirmahmutoglu-etikveahlak- benzerliklerfarkliliklar.pdf

http://www.imo.org.tr/resimler/ekutuphane/pdf/284.pdf

https://www.dmy.info/iyilik-nedir/

https://www.dmy.info/erdem-nedir-fazilet-ne-demektir/

https://dusunbil.com/sorumluluk-jean-paul-sartre-ve-hannah-arendt/

http://www.acarindex.com/dosyalar/makale/acarindex-1423868543.pdf

(81)

TEŞEKKÜRLER…

Referanslar

Benzer Belgeler

• Ahlak iyi ya da kötü olan davranışların yazısız kurallar bütünüdür.. Etik ise yazılı

Görüldüğü gibi Mevlânâ, iyi ve kötü kavramlarını insanın ontolojik varoluşuna, çift kutuplu bir varlık olmasına bağlı olarak ortaya çıkan iki temel değer

Bu nedenle, Doğu Akdeniz bölgesinde olduğu gibi, özellikle sahildar devletlerarasındaki mesafelerin kısa olduğu denizlerde, bir sahildar devletin veya bir adanın ilan

“İyi ki günlük tutuyorum,” diyorum ve sevgili okurum da günlük tutsun diyorum.. Bu kitapta, günlük ve anı türünün edebiyatta öne çıkmış

Bu inanıú sağlık davranışlarına da yansımış ve sağlık sorunları ile karşılaşan bireyler çareyi kültürel yaúamlarında aramıúlardır.. Böylece her taş parçası bir

Etik, davranış ve karakterle ilgili olarak neyin doğru ve iyi olduğunu araştıran sistematik bir araştırmadır.. “Ne yapmalıyız?”, “Bunu

Örgüt yararına ahlaki olmayan davranışlar (ÖYAOD) olarak adlandırılan bu davranışların son zamanlarda yazında yapılan araştırmalara konu olduğu görülmektedir

Zira o zaman bütün insanlar hüküm- darlarının fıtratına göre yaşar, neyin doğru neyin yanlış, neyin iyi neyin kötü, neyin adil olduğunu neyin olmadığını sadece onların