• Sonuç bulunamadı

Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Ana Bilim Dalı BİZANS KARANLIK ÇAĞINDA POLİSİN SONU, EKONOMİK DÜZEN: AMORİUM ÖRNEĞİNDE ORTAÇAĞ BİZANS KENTLEŞMESİ Hüseyin Hakan GAZĠOĞLU Yüksek Lisans Tezi Ankara, 2017

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2023

Share "Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Ana Bilim Dalı BİZANS KARANLIK ÇAĞINDA POLİSİN SONU, EKONOMİK DÜZEN: AMORİUM ÖRNEĞİNDE ORTAÇAĞ BİZANS KENTLEŞMESİ Hüseyin Hakan GAZĠOĞLU Yüksek Lisans Tezi Ankara, 2017"

Copied!
171
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Ana Bilim Dalı

BİZANS KARANLIK ÇAĞINDA POLİSİN SONU, EKONOMİK DÜZEN:

AMORİUM ÖRNEĞİNDE ORTAÇAĞ BİZANS KENTLEŞMESİ

Hüseyin Hakan GAZĠOĞLU

Yüksek Lisans Tezi

Ankara, 2017

(2)

BĠZANS KARANLIK ÇAĞINDA POLİSĠN SONU, EKONOMĠK DÜZEN:

AMORĠUM ÖRNEĞĠNDE ORTAÇAĞ BĠZANS KENTLEġMESĠ

Hüseyin Hakan GAZĠOĞLU

Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Ana Bilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi Ankara, 2017

(3)
(4)
(5)
(6)
(7)

TEŞEKKÜR

YaĢamım boyunca sevgilerini benden hiç esirgemeyen babam Vedat GAZĠOĞLU, annem Emine GAZĠOĞLU, kardeĢlerim Uğur GAZĠOĞLU ve Dilara GAZĠOĞLU’na sonsuz sabır ve destekleri için teĢekkür ederim.

Tezin dilbilgisi uyumluluğunu kontrol eden Türk Dili Edebiyatı öğretmeni sevdiğim Halime EVĠN’e her açıdan hayatıma ve çalıĢmama kattığı güzellikler için teĢekkür ederim.

Bu çalıĢma boyunca beni maddi ve manevi olarak hiçbir çıkar gözetmeksizin desteklemiĢ olan arkadaĢlarım, Ġbrahim YEġĠLYURT, Dr. Ünal ARAÇ ve Ar. Gör.

Ertan ġEHĠT’e katkılarından dolayı teĢekkür ederim.

Tez çalıĢma konusunu desteklemeye değer gören ve benim için çok önemli olan katkıları için Suna&İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Merkezi, AKMED yetkililerine teĢekkür ederim.

Tezimin bugünkü halini almasında son derece önemli katkı ve destekleri olan değerli jüri üyeleri hocalarım Doç. Dr. Tolga UYAR, Doç. Dr. Koray DURAK, Doç. Dr. Murat KOCAASLAN ve Doç. Dr. V. Macit TEKĠNALP’e teĢekkür ederim.

Lisans öğrenimimden beri birlikte çalıĢtığım, beni her konuda sabır ve ihtimamla destekleyen, bir bilim insanı olgunluğu ve inceliğinin yanında pek ender bulunan sonsuz demokratik yaklaĢımı ile bana her zaman rol model olmuĢ, değerli hocam, tez danıĢmanım Sercan YANDIM AYDIN’a teĢekkürlerimi borç bilirim.

Son olarak çoğu tez çalıĢması döneminde elime doğmuĢ olan çok sevdiğim biricik çocuklarım sırasıyla Tommy, Robin, Bıdık, Lucky, Boncuk, Çiko, Ragnar ve Zeytin’e, onlarla hayatın her halinin daha güzel olduklarını gösterdikleri ve dahası sadece varlıkları için teĢekkür ederim.

(8)

ÖZET

GAZĠOĞLU, Hüseyin, Hakan. Bizans Karanlık Çağında Polisin Sonu, Ekonomik Düzen: Amorium Örneğinde Ortaçağ Bizans Kentleşmesi. Yüksek Lisans Tezi.

Ankara, 2017.

Geleneksel literatürde geç antik dönem ve/veya erken Bizans dönemi antik kent yaĢamı ve özelliklerinin son dönemi sayılmaktadır. Genel anlayıĢa göre yedinci yüzyılda ilk olarak Pers ve ardından Arap akınları nedeniyle antik kent yaĢamı sona ermiĢtir. Sürekli savaĢ durumu ve artan savunma ihtiyacı antik polisi küçük, surlu, kastron denilen Ortaçağ kent tipine dönüĢtürmüĢtür.

Bu genel görüĢ kısmen doğru ve geçerli olmasına rağmen, Bizans kentlerinin dönüĢümü konusunda halen oldukça basitleĢtirilmiĢ ve eksik bir model sunmaktadır. Buradan hareket ederek tez çalıĢması, antik kentlerin dönüĢümüne etki eden faktörleri analiz etmeye çalıĢmıĢtır. Aynı zamanda geç antik dönemden erken Ortaçağ’ın sonuna kadar olan evreyi politik, sosyal ve ekonomik yönlerini de ele alarak değerlendirmiĢtir.

Konuyla ilgili öncü bir çalıĢma sayılabilecek olan tez bu bağlamda, bir Ortaçağ kent modeli olarak antik Amorium’un topografyası ve mimari yapılarını söz konusu kentsel dönüĢüme örnek olarak ele almıĢtır.

Anahtar Sözcükler

Polis, Kastron, Geç Antik Dönem, Karanlık Çağ, Ekonomi, Amorium, Bizans.

(9)

ABSTRACT

GAZĠOĞLU, Hüseyin, Hakan. End of Polis in the Byzantine Dark Age, Its Economy:

Amorium Byzantine Urbanization in the Middle Ages. Master’s Thesis. Ankara, 2017.

In the conventional traditional literature the life of ancient polis demonstrates its last of the antique city-characteristics during the late antique and/or early Byzantine periods.

This period came to an end in the seventh century first by the Persian attacks, later by the Arab invasions. The uniterraupted warfare and consequently a growing need for defence and security turned polis into a small, fortified units, i.e. the so-called medieval kastron.

Although this common view has some truth and legitimacy, it still provides a quite simplified and incomplete model about the transformation of the Byzantine cities.

Therefore this pioneer study analyses causes and factors which effect this transformation of polis and in the meantime it also epitomizes related topics from a political, social and economic point of views stretching from the late antique to the end of early Middle Ages. In this context the ancient city of Amorium as the model of medieval urban city and its urbanite topographies and its architecture provide the perfect example illustrating this phenomenon.

Keywords

Polis, Kastron, Late Antique Period, Dark Age, Economy, Amorium, Byzantine.

(10)

ĠÇĠNDEKĠLER:

KABUL VE ONAY………...………..i

BĠLDĠRĠM………...…………ii

YAYIMLAMA VE FĠKRĠ MÜLKĠYET HAKLARI BEYANI…………..……..iii

ETĠK BEYAN……….………....iv

TEġEKKÜR………..…………...v

ÖZET………..vi

ABSTRACT………..vii

ĠÇĠNDEKĠLER ………...…….viii

KISALTMALAR DĠZĠNĠ………....x

ĠTHAF………..…..….xi

GĠRĠġ……….1

1. GEÇ ANTĠK DÖNEMDE ROMA ĠMPARATORLUĞU……….4

1.1. ÜÇÜNCÜ YÜZYIL KRĠZĠ……….5

1.2. GEÇ ROMA ĠDARESĠ………....7

1.3. EKONOMĠ………...9

1.3.1. Toprak Yönetimi………...16

1.3.2. Mali Organizasyon………....23

1.3.3. Geç Antik Dönemde Vergi Organizasyonu………..25

1.4. POLİS……….29

1.4.1. Polis Ġdaresi………..31

1.4.2. Polis Organizasyonunun Çözülmesi……….33

1.4.3. Geç Antik Dönemde Polis………36

1.4.4. Geç Antik Dönem Kentinin Sonu……….38

1.5. DEĞERLENDĠRME ve SONUÇ………41

2. KARANLIK ÇAĞDA BĠZANS ĠMPARATORLUĞU………....44

2.1. TARĠHSEL ve EKONOMĠK GELĠġMELER………....45

2.2. THEMA SĠSTEMĠ………....49

2.2.1. Themanın GeliĢimi………....51

2.2.2. Thema Organizasyonu………...58

(11)

2.2.3. Thema Sisteminin Sonu………...61

2.3. EKONOMĠ………...63

2.3.1. Toprak Yönetimi………....71

2.3.2. Vergi Sistemi……….75

2.4. DÖNÜġEN KENT: ORTAÇAĞ BĠZANS KENTLEġMESĠ ve KENTSEL CANLANMA………..………..…..…..79

2.5. DEĞERLENDĠRME ve SONUÇ………..…………...87

3. AMORĠUM……….………90

3.1. GEÇ ANTĠK DÖNEMDE AMORĠUM………..……….93

3.2. KARANLIK ÇAĞDA AMORĠUM……….…………96

3.3. ÜST KENT………...102

3.4. ALT KENT……….…....105

3.4.1. Alt Kent Surları………...108

3.4.2. Hamam………112

3.4.3. Kapalı Alan……….119

3.4.4. Bazilikal Kilise………125

3.5. DEĞERLENDĠRME ve SONUÇ………..136

SEÇĠLMĠġ BĠBLĠOGRAFYA……….141

AMORĠUM ĠÇĠN BĠBLĠOGRAFYA………..150

EK 1. ORJĠNALLĠK RAPORU

EK 2. ETĠK KURUL ĠZĠN MUAFĠYET FORMU

(12)

KISALTMALAR DİZİNİ

A.D. Anno Domini B.C. Before Christ

BAR British Archaelogical Reports BIAA British Instute at Ankara Bkz. Bakınız

Çev. Çeviren

DOP Dumbarton Oaks Papers Ed. Editör

JÖB Jahrbuch der Österreschischen Byzantinistik Km. Kilometre

M. Metre

M.Ö. Milattan Önce M.S. Milattan Sonra No. Numara

ODB Oxford Dictionary Byzantium

PIHANS Publication de l’Institut Historique Archéologiue Néerlandis de Stanboul P-Pp. Paper

Res. Resim

RGZM Römisch-Germanisches Zentralmuseum Mainz S. Sayfa

TTK Türk Tarih Kurumu Vol. Volum

(13)

İTHAF

Bu çalıĢma, tez döneminde bir trafik cinayetinde öldürülen, bu zalim dünyada sadece beĢ ay gün yüzü görmüĢ biricik kedim, oğlumuz ARES’e adanmıĢtır...

(14)

GİRİŞ

Karanlık çağ kavramı ilk olarak Ġtalyan hümanist Francesco Petrarca (1304-1374) tarafından Batı Roma imparatorluğunun çöküĢü ile Rönesans’ın hazırlayıcısı olan kabaca 500-1000 arası dönemi tanımlamak için kullanılmıĢtır. Kavram batı merkezli düĢünce geleneği içerisinde “barbar” akınları sonucunda antik felsefe, edebiyat ve sanatta gerileme dönemine iĢaret eden bir Ģematizme dayanır. Günümüzde özellikle Anglo-Sakson tarih yazımında herhangi bir tarihsel sürecin herhangi bir kesiti, öncesi ve sonrası dönemlere göre değerlendirildiğinde daha az bilgi içeriyor ya da bilinmiyorsa, söz konusu dönemi “karanlık çağ” olarak tanımlama eğilimi bulunur.

Karanlık çağ genellikle verili tarihsel kesitin toplumsal yaĢantı ve organizasyonunda, bilgi eksikliğine neden olan, bozulma parametreleriyle belirgindir. Bu parametreler savaĢ, salgın, doğal afetler veya politik yönelimlerin sebep olduğu politik, ekonomik ve kültürel değiĢim ya da bozulmalardan materyal kültürde görülen azalma, bozulma ya da kaybolmalara kadar çeĢitlilik gösteren fenomenlerle iliĢkilendirilmiĢtir. Bu açıdan karanlık çağ denilen dönemler öncesi ve sonrası dönemlere göre negatif bir anlam taĢır.

Diğer yandan karanlık çağ kavramı oldukça tartıĢmalıdır. Her ne kadar tarihte görülen büyük alt-üst oluĢlar verili dönem için siyasal, sosyal ekonomik bozulmalarla iĢaretli olsa da bilgi kısıtını vurgulamak dıĢında kavramın kullanılması, özellikle felaket teorileri üzerinden toplumsal “yıkım” veya “düĢüĢ” nosyonları ile iliĢkilendirilmesi romantik bir eğilim taĢır. Bu bir yandan tarihsel olguların açıklanmasında iliĢkili diğer dinamiklerin önemsizleĢmesi ya da göz ardı edilmesi tehlikesini barındırırken öte yandan aynı tarihsel kesitin aynı coğrafya ve toplumunda ortaya çıkan farklı fenomenlerin ortak bir “çöküĢ” fenomeni içerisinde genelleĢtirilmesine neden olur.

Dolayısıyla herhangi bir toplumsal siyasal yapının tarihsel evrimi, kendi içsel dinamiklerinden çok dıĢ dinamiklerin belirleniminde özellikle “barbar” akınları ile bağlantılı bilindik bir çöküĢ ve karanlık çağ Ģematizmine indirgenir. Bu nedenle savaĢ, istila ve yıkıcı “barbar” saldırılarına dayalı tekli perspektif neredeyse bütün karanlık çağ tanımlamalarının ağırlık noktasını oluĢturmuĢtur. Benzer bir yaklaĢım George Ostrogorsky gibi önemli Bizantinistler tarafından altıncı yüzyıl sonu ve dokuzuncu yüzyıl ortasına yerleĢtirilen Bizans erken Ortaçağ’ı için kullanılmıĢtır.1 Geç antik

1 Decker, M. J. (2016). The Byzantine Dark Ages. Bloomsbury. S. 2.

(15)

dönemden erken Ortaçağ’a geçiĢte, altıncı yüzyılın baĢından itibaren Bizans topraklarına yapılan kuzeyde Slav, doğu sınırlarında Pers ve 632 yılından itibaren baĢlayan Arap fetihleri geç antik ekonomi modeli, sosyal yapı, kentsel doku ve demografinin gözle görülür oranda küçülmesi ve değiĢmesinin temel sebepleri sayılmıĢtır. Tez konusunun odağını oluĢturan bu yüzyıllar içerisinde Bizans kentlerinde yaĢanan değiĢim, Clive Foss, Wolfram Brandes, Müller Wiener tarafından aynı yaklaĢım ile açıklanmıĢ ve polisten kastrona geçiĢ olarak tanımlanmıĢtır.2 Bu teoriye göre barbar istilaları, kıtlık, salgın ve depremler nedeniyle finansal, kültürel ve demografik çöküĢ antik kent kurumunun ve eski kent teritoryasının yok olmasına neden olmuĢtur.3 Özellikle Foss, 1977 tarihli “Archaeology and the Twenty Cities of Byzantine Asia” adlı ufuk açıcı makalesinde Pers ve Arap akınlarının Batı Anadolu kentlerinin küçülmesine neden olduğunu söylemiĢtir.4 Diğer yandan bilim insanları arasında antik polisin erken Ortaçağ’a geçiĢte kaybolduğuna dair ortak bir kanı bulunmasına rağmen farklı görüĢler vardır. Örneğin Wolf Liebeshuetz antik kentlerde yaĢanan değiĢimin kent elitlerinin ve aristokratik kültürün giderek kaybolması ile iliĢkilendirmiĢtir.5 Benzer Ģekilde John Haldon, Christopher Wicham gibi tarihçiler konuyu Roma sosyal ve ekonomik yapısının değiĢimi üzerinden ele almıĢlardır.6 Yakın dönem tarihçilerden biri olan Luca Zavagno, geç antik dönemden Erken Ortaçağ’a geçiĢte kent problemi için kentlerin rolleri, tarihsel özellikleri, bölgesel ve alt-bölgesel kentleĢme modellerinin değerlendirildiği “çok fonksiyonlu” yaklaĢım modelini önermiĢtir.7 Bu açılardan düĢünüldüğünde geç Roma veya erken Bizans toplum ve ekonomisi ile antik kent yaĢamının dönüĢümüne etki eden faktörlerin “karanlık çağ”

bağlamı içerisinde değerlendirilmesi pek çok açıdan konuya sınır koymaktadır. Diğer yandan sadece yukarıda belirtilen fenomenler ele alındığında bile Decker’in haklı olarak

2 Kirilov, C. (2007). The Reduction of the Fortified City Area in .Late Antiquity: Some Reflections on the end of the Antique City in the Lands of the Eastern Empire. Millennium Studies in the Culture and History of the First Millennium C.E. Vol. 2 Byzantium, Pliska and the Balkans. (Ed. Henning, J.). pp. 3- 25. Walter de Gruyter. S. 4.

3 Kirilov, 2007, s. 4.

4 Bkz. Foss, C. (1977). Archaeology and the Twenty Cities of Byzantine Asia. American Journal of Archaeology. Vol. 81. No. 4. Pp. 469-486. Archaelogical Institute of America. [elektronik sürüm].

http://www.jstor.org./stable/503279. EriĢim: 07.02.2017 19:34.

5 Bkz. Liebeschuetz, W. (1999). Antik Kentin Sonu. Geç Antik Çağda Kent. (Rich, J. Ed. Güven, S., Güven, E. Çev.). Homer Yayınevi.

6 Zavagno, L. (2007). The Byzantine city (5th-9th centuries): De-constructing and Re-constructing The Urban Envronment between Late Antiquity and The Early Middle Age. Byzantine, Ottoman and Modern Greek Department. Institute of Archaelogy and Antiquity. The University of Birmingham. Unpublished doctoral dissertation. S. 40.

7 Zavagno, 2007, s. 46.

(16)

vurguladığı gibi Bizans karanlık çağının kesin bir baĢlangıç tarihi yoktur.8 Bu nedenle tez çalıĢması, yukarıdaki yaklaĢımların tümünün dahil edildiği, özellikle politik, ekonomik, sosyal ve kültürel parametrelerle bağıntılı çok perspektifli bir yaklaĢımı kent problemine iliĢkin olarak model olarak önermektedir. Bu açıdan üçüncü yüzyıldaki büyük çaplı kriz sonrasında, kentsel geliĢmeye etki eden değiĢikliklerin yaĢandığı geç antik dönem, tez konusunun baĢlangıç kronolojisini oluĢturmuĢtur. Bu bağlamda karanlık çağ kavramı, üçüncü yüzyıldan itibaren geliĢen bir dönüĢüm sürecinin yedinci yüzyılın askeri olayları içerisinde geç antik imparatorluk yapısının parçalanmasıyla tamamlanmıĢ tepe ya da ayrım noktası olarak ele alınmıĢtır. Bu durum geç antik dönem boyunca antik kentlerin fiziksel yapılarında görülen değiĢim açısından daha fazla belirgindir. Benzer biçimde Timothy Gregory, Florin Curta ve Eric Ivison gibi arkeologlar karanlık çağ kavramını, çağrıĢtırdığı olumsuz anlamların dıĢında bir geçiĢ dönemi olarak kullanmayı kullanıĢlı bulmuĢlardır.9 Bu nedenle tez konusu kapsamında belirtilen rezervlerle birlikte karanlık çağ kavramına bir ayrım noktası olarak bağlı kalınmıĢtır

8 Decker, 2013, s. 7.

9 Decker, 2013, s. 3.

(17)

1. GEÇ ANTİK DÖNEMDE ROMA İMPARATORLUĞU

Roma devleti M.S. Üçüncü yüzyılda politik-ekonomik ve askeri bir krize girmiĢ, kriz imparatorluğun antik örgütlenmesinin çözülmesine neden olmuĢtur. Ġzleyen yüzyıllar içerisinde Roma imparatorları Diokletianus döneminden (235-284) itibaren devletin dağılmasını önlemeye çalıĢmıĢ, bu çabalar süreç içerisinde yönetim, ekonomi, maliye, kent, ordu, toplum ve kültür olmak üzere bir bütün olarak imparatorluk yapısında radikal değiĢiklikleri beraberinde getirmiĢtir. Roma idaresi giderek merkezileĢmiĢ, ekonomi, maliye ve ordu yönetimi devletin merkezileĢme eğilimlerinin üzerine yeniden inĢa edilmiĢtir. Bu dönemde imparatorluk, yönetimi kolaylaĢtırması açısından doğu ve batı olarak ikiye ayrılmıĢ, dördüncü yüzyıl sonunda bölünme kalıcı hale gelmiĢtir. Bu durum üçüncü yüzyıldan itibaren açık bir finansal kriz yaĢayan imparatorluk kentlerinin doğrudan merkezi otoritenin mali denetimi altına girmesi ile sonuçlanmıĢtır. Kentler geç antik dönem idari ve mali sistemi içerisinde giderek siyasi ve ekonomik otonomilerini kaybetmiĢlerdir. Aynı yüzyılda devlet mekanizmasının HıristiyanlaĢtırılması, dönemin diğer dinamikleri ile birlikte antik dönem sosyal yapısı ve hiyerarĢisinin farklılaĢmasına neden olmuĢtur.

(18)

1.1. ÜÇÜNCÜ YÜZYIL KRİZİ

Son Severan imparator Severus Alexander’in 235 yılında öldürülmesinden, Diokletianus’un tahta çıkıĢına kadar (284-305) Roma dünyası yönetimden askeri yapıya, ekonomiden düĢünce sistemine neredeyse bir çöküĢün kıyısına gelmiĢtir.10 Ġkinci yüzyıldan itibaren artan savaĢ durumu nedeniyle ordular giderek sınırlara konuĢlandırılmıĢ, hükümetin askeri harcamalar karĢısında sınırlarda bulunan orduyu desteklemekte zorlanması Roma merkezinden uzakta olan ordu komutanlarının bağımsız hale gelmesine neden olmuĢtur.11 Ordu komutanları askerlerinin desteğiyle taht için birbirleriyle mücadeleye giriĢmiĢ, kendi alanlarında vergilere el koyarak para bastırmıĢlardır. 260 yıllarında Palmyra ve Gaul bölgesi kendi atadıkları imparatorların altında bağımsızlıklarını ilan etmiĢlerdir. Diğer bölgelerde çıkan ayaklanmalar imparatorluk otoritesinin bozulmasına ve politik krizin derinleĢmesine neden olmuĢtur.12 Öte yandan 167-8 yıllarında imparatorluğun insan kaynaklarını azaltan bubonic (hıyarcıklı) veba salgını üçüncü yüzyıl ortasında tekrar ortaya çıkmıĢ, iç savaĢla birlikte nüfus ve asker sayısını büyük oranda azaltmıĢtır.13 Ġmparatorluk idaresinin iĢlevsizleĢmesi ve ordunun etkisizliği nedeniyle imparatorluk sınırları batıda Germenler, doğuda Perslerin baskısıyla çökmüĢtür.14

Ġmparatorluk genelinde yaĢanan politik kriz, askeri baĢarısızlıklar ve veba salgını;

nüfus, üretim ve vergi dengesini bozarak derin bir ekonomik krizin ortaya çıkmasına neden olmuĢtur. Üçüncü yüzyıl boyunca üretim düĢmüĢ, vergiler azalmıĢ ve enflasyonun sürekli olarak yükselmesi ile para değerini kaybetmiĢ, parasal ekonominin yerine takas ekonomisi yaygınlaĢmıĢtır.15 Ġmparatorluğu geniĢ çaplı bir krize sürükleyen koĢulların neden kaynaklandığını bilmek zordur. Dönemin temel kavrayıĢı askeri ve politik baĢarısızlıkları imparatorların öngörü eksikliğinden kaynaklandığı yönünde

10 Gregory. T. E. (2010). A History of Byzantium. Wiley-Blackwell. S. 23; Hammond, M. (1972). The City in the Ancient World. Harvard University Press. S. 305; Lerner, R. E. and others. (1988). Western Civilizations Their History and Their Culture. W. W. Norton & Company. Newyork. London. S. 200.

11 Hammond, 1972, s. 306.

12 Southern, P. (2006) The Roman Army A social and Instituonal History. ABC-CLIO, Inc. S. 246;

Lerner, 1988, s. 201.

13 Lerner, 1988, s. 201; Blois, de L. (2007). The Military Factor in the Onset of Crises in the Roman Empire in the Third Century AD. Impact of Empire, Ecomonic, Social, Political, Religious and Cutural Aspects. (Lucas de Blois & Elio Lo Casicio, ed.). Brill. P. 497-509. S. 500.

14 Lerner, 1988, s. 201; Blois, 2006, s. 501; Gregory. T. E. (2010). A History of Byzantium. Wiley- Blackwell. S. 23; Croix, G.E.M de STE. (2013). Antik Yunan Dünyasında Sınıf Mücadelesi Arkaik Çağlardan Arap Fetihlerine. (ÇağdaĢ Sümer, çev). Yordam Kitap. S. 615.

15 Gregory. 2010, s. 23; Croix, 2013, s. 615.

(19)

değerlendirmek olmuĢtur. Diokletiaus’a kadar olan (235-284) elli yılda yirmi beĢ imparator tahta çıkmıĢ ve hiç biri kendi yasallıklarını kurabilecek kadar iktidarda kalamamıĢtır. Bu nedenle erken imparatorluk döneminde tahta çıkacak imparatorun kim olacağını belirten kesin bir kanunun bulunmaması politik istikrarsızlığın bir yönünü oluĢturan nedenlerden biri olarak düĢünülmektedir.16 Diğer yandan Roma devletinin bölgesel geliĢmesinin etkin olarak gerçekleĢmediğine dair görüĢler vardır, özellikle erken imparatorluk kurumunun yerel ölçekte dayandığı aristokratik ailelerin yerel sorumluluklarından giderek kendilerini çekmeleri17 ya da imparatorluk hizmetinde üst aĢamalara geçmeleri nedeniyle bölgesel ve kentsel ağın bozulmasına iliĢkin yaklaĢımlar bulunur.18 Yerel elitlerin sorumluluklarının azaltılması ve buna bağlı olarak kentsel otonominin tasfiyesi geç antik dönem için oldukça spesifiktir. Bu açıdan Diokletianus’un reformlarında yerel yönetimlerin yeniden düzenlemesine iliĢkin genel eğilim bu konuda gözle görülür bir zayıflığın reformcu imparator tarafından tespit edildiğine iĢaret etmektedir. Diğer yandan hem üçüncü yüzyıl krizinin ortaya çıkardığı dinamikler hem de Diokletianus’un reformlarının seyri açısından krizin askeri ve politik bir iliĢkiler sarmalından kaynakladığı ve bu iliĢkilerin sosyo-ekonomik yaĢamda önemli problemlere kaynaklık ettiği düĢünülmektedir.19

16 Lerner, 1988, s. 203.

17 Curiales ya da Decuriones denilen kent elitlerinin ikinci yüzyıl ikinci yarısından itibaren merkezi devletin baskısı altında kaldıkları düĢünülmektedir. Latincesi curiales, Yunanca bouleotai olan aristokratlar kent meclisi ya da kent belediyesi üyeleridir. Bkz. Croix, 2013, s. 586.

18 Gregory, 2010, s.24.

19 Gregory, 2010, s. 31.

(20)

1.2. GEÇ ROMA İDARESİ

Diokletianus’un tahta çıkıĢıyla birlikte, yönetmek ve savunmak için oldukça büyük sınırlara sahip Roma imparatorluğu doğu ve batı olarak ikiye ayrılmıĢtır. Bu dönemde Roma devleti doğuda Diokletianus, batıda Maximian’ın hükümdarlığı altında yönetilmiĢtir. Ġmparatorların 293 yılında tetrarşi20 yönetimini ilan etmeleri erken imparatorluk dönemi idari yapısının dönüĢümünü beraberinde getirmiĢtir. Sayısı elliden az ve farklı boyutlarda olan mevcut idari bölgeler bu dönemde bölünmüĢ, sivil ve askeri idare birbirinden ayrılmıĢtır. Emrinde ordu bulunan eski bölge valileri sivil vali ile değiĢtirilmiĢ ve ordu ayrı bir askeri valiye bağlanmıĢtır. Ġmparatorluk toprakları kendi yasama yetkisine sahip on iki dioceseye ayrılmıĢtır. Bunların sayısı I. Konstatinus döneminde (324-337) on dörde çıkarılırken, dioceselerin altısı doğuda, altısı batıda olarak Diokletianus döneminde üç, I. Konstantinus ile birlikte dört prefectura yani genel bölge valilikleri içinde gruplanmıĢlardır.21 Prefecturaların yöneticileri praetorian prefect ünvanına sahip, her imparatorun sağ kolu olan ve doğrudan imparatorlar tarafından denetlenen bölge valileridir. Dioceselerin baĢında vicarius ünvanına sahip praetorian prefectin kontrolü altında olan sivil memur bulunmaktadır.22 Düzenlemede prefecturalar birkaç dioceseyi içine alırken dioceseler eyaletlerin birleĢmesinden meydana gelmiĢtir. Eyaletler ise idari mekanizmanın en küçük birimi olan yönetiminde moderatores, rectores gibi memurların sorumlu olduğu kentlerin bir araya gelmesinden oluĢmuĢtur. Her kentin ise vergisinden sorumlu teritoryumu bulunmaktadır. Buna göre

20 Tetrarşi sistemi imparatorluk otoritesinin taht gasplarından korunması için tasarlanmıĢtır. Buna göre doğu ve batıyı yöneten iki augustusa (imparator) iki sezar ya da junior imparatorlar atanmıĢtır. Teoride imparatorluk topraklarında bölünme yoktur, her imparator verilen bölgede yönetim için sorumludur ve iĢbirliği içinde yönetme ilkesini benimsemiĢlerdir. Bölünme karıĢıklığı önlemek için diyarĢik olarak tasarlanmıĢtır fakat pratikte dört imparatorun olduğu dörtlü bir yönetim bulunmaktadır. Diokletianus kendisine sezar olarak Galerius’u atamıĢ, kendisi Balkanlar ile Anadolu’yu yönetirken, doğu bölgesini ise Galerius yönetmiĢtir. Batı augustusu Maximian Ġtalya ve Kuzey Afrika’yı yönetmiĢ, sezarı Konstantinus Chlorus Gaul ve Britanya’nın yönetimini üstlenmiĢtir. Yaratılan istikrarın sürdürülebilir olması açısından sezarlara takip eden augustuslar olacaklarının garantisi verilmiĢtir. Bkz. Lerner, 1988, s. 211.

21 Haldon, J. F. (2007). Bizans Tarih Atlası. (Özdamar, A. Çev.). Kitap Yayınevi. S. 63.

22 Yeni düzenlemeye göre idari piramit imparator (imparatorluk), praetorian prefect (prefecturalar), vicarii (dioceseler), bölgesel yöneticiler (bölgeler) ve curialesler (kent konsilleri) biçiminde oluĢturulmuĢtur.

(21)

imparatorluk doğuda Orient, Illyricum, batıda ise Ġtalya ve Afrika prefecturalarına23 bölünmüĢtür.24

Tetrarşi reformları imparatorluk bölgelerinin sayısında bir artıĢın yanında bürokratik yönetimin yapısında kent belediyeleri ve merkezi otorite arasında yerel siyasetin aleyhine olan karmaĢık bir iliĢkiler ağı ortaya çıkarmıĢtır. Etkin bir merkezileĢmenin yaratılması yerel inisiyatiflerin azaltılarak doğrudan merkezi idareye bağlanmalarını gerektirmiĢ, bunların yerlerini bölgeler üstlenmiĢlerdir.25

Sonuç olarak kısa süreli imparatorlar döneminin ardından Diokletianus, reformasyonunun odak noktasını, iktidarı sağlamlaĢtırmak ve bütün idari sistemi merkezileĢtirmek üzerine oluĢturmuĢtur. Bu açıdan Diokletianus tarihçilerin genel kabulüne göre Roma baĢkanlık sistemi pricipatustan26 yasama yürütme ve yargının imparatorun Ģahsında toplandığı dominatio27 sistemine geçmiĢ, Bizans otokrasinin temelini oluĢturan idari hiyerarĢiyi kurmuĢtur.28

23 Praefecturaların kendi yönetim alanları içinde yönetim merkezleri bulunmaktadır. Buna göre en büyük praefectura olan Orient praefecturasının merkezi Konstantinopolis, Illyricum’da Thessalonika, Ġtalya’da Ravenna ve Afrika praefecturasının merkezini Kartaca oluĢturmaktadır.

24 Maas, M. (2000). Readings in Late Antiquity A Sourcebook. Routledge. S. 11; Ostrogorsky, G. (1995).

Bizans Devlet Tarihi. (Fikret IĢıltan, çev.). TTK. S. 32; Gregory, 2010, s. 42; Treadgold, W. (1997). A History of the Byzantine State and Society. Stanford University Press. S. 18; Haldon, J. F. (2007). Bizans Tarih Atlası. (Özdamar, A. Çev.). Kitap Yayınevi. S. 63; Haldon, J. F. (1997). Byzantium in the Seventh Century the Transformation of a Culture. Cambridge University Press. S. 176.

25 Bu dönemde belediyeler idari hiyerarĢinin alt birimleri olarak özerk pozisyonlarını kaybetmiĢlerdir.

Özerkliğin kaybı antik kentin geliĢimini etkileyen önemli faktörlerden biri olarak etkili bir mali sistemin yaratılması için iktidarın merkezileĢme eğilimlerinin bir sonucudur.

26 Primus inter pares: (Principate is first person within citizens) EĢitler arasında birinci ya da vatandaĢlar arasındaki birinci kiĢi olan imparator. Augustus’un M.Ö. 31 yılında Actium savaĢında Marcus Antionius ve Kleopatra güçlerini yenerek Roma’nın yönetimini tek baĢına üstlenmesi sonrası ya da biraz daha erken M.Ö 27 yılında baĢlayarak Diokletianus’ a kadar olan dönem Roma imparatorluk veya Principate olarak adlandırılmıĢtır. Unvan princeps senatus - senatörler arasında birinci / princeps civitatis - yurttaĢlar arasında birinci kiĢi olarak geleneksel olarak Roma senatosunda ilk sözü söyleme hakkına sahip en yaĢlı kiĢiyi tanımlamak için kullanılan princeps senatus’tan türetilmiĢtir.

Augustus ile birlikte imparatorun Ģahsına yüklenen pricipate ünvanı geleneksel anlamının dıĢında imparatorluk sistemini tanımlayan ve imparatorun üstünlüğüne atıfta bulunan bir anlam kazanmıĢtır.

Olasılıkla Julius Sezar ile baĢlayan ve Octavian ile devam eden merkezileĢme eğilimleri Roma’nın cumhuriyetten bir monarĢiye dönüĢtürülmesinde principatus kurumu meĢru bir dayanak olarak kullanılmıĢtır.

27 Dominatio: lord ya da dominus, Diokletianus politik ve idari sistemini principatustan ayırmak için tarihçiler tarafından kullanılmıĢtır. Temelde Diokletianus’un ekonomik ve politik reformlarında görülen yoğun merkezileĢme eğilimlerini vurgulamaktadır. Konuya iliĢkin olarak farklı görüĢler vardır. Croix, dominatio tanımlamasının gerçekçi olmadığını, pricipate sistemi ile zaten imparatorluk ve merkezileĢme eğilimlerinin Augustus ile baĢladığını belirtir. Bkz. Croix, 2013, s. 24. Diğer yandan Diokletianus’un merkezileĢme politikaları öncesi dönemlere göre baskın Ģekilde merkezi bir idari sistemin kurulmasına yönelik olarak çalıĢmıĢtır. Bunun doğrudan sonuçlarından biri olarak imparator kendisini dominus olarak kamusal yaĢamdan ayırmıĢtır. Saray yaĢamı daha ayrıntılı hale getirilmiĢ ve törensel bir düzen kurulmuĢtur. Ġmparatorun Ģahsına dair her Ģey kutsallaĢtırılmıĢ, elbise ve renkler imparatorluk ailesini

(22)

1.3. EKONOMİ

Roma ekonomisi tarıma dayalı bir ekonomidir. Bütün endüstri öncesi toplumlarda olduğu gibi Roma ekonomisi, üretimin iklimsel değiĢikliklere, insan ve hayvan gücünün etkinliğine bağlı olması nedeniyle az geliĢmiĢ bir ekonomi olarak iĢaretlenir.29 Üretken nüfusun neredeyse dörtte üçü tarımda istihdam edilmiĢtir.30 Bu nedenle temel zenginlik kaynağı toprak sahipliğidir.31 Tarımsal ekonomi geniĢ ölçüde köleci üretim sistemine dayalıdır.32 Tarımsal fazlalık vergi ve kira biçiminde imparatorluk memurları ve kent yönetiminde bulunan toprak sahipleri tarafından toplanmıĢtır. Tarımsal zenginlik özgür ya da köle olarak çalıĢan köylüler tarafından paylaĢılmamıĢ, halkın büyük çoğunluğu geçim sınırında yaĢamıĢtır.33 Ekonominin tarımsal ağırlığının yanında üretim endüstrisine yatırım ise oldukça düĢüktür. Antik Roma’da yaygın olan üretim genellikle el üretimine dayalıdır ve büyük oranda seramik ve tekstil ağırlıklı ucuz tüketim malzemesi üretilmiĢtir. Teknolojik gerilik üretim artıĢına engeldir. Ġhtiyaçların büyük kısmı yerel olarak küçük zanaatçılar aracılığıyla ya da evlerde yapılan üretimlerle karĢılanmıĢtır.34

Ticari aktivitenin ana unsuru tarım ürünleridir. Özellikle tahıl ticareti Roma sosyal tabakasının en üstünde yer alan üç sınıfsal grup; senatörler, equestrian (üst düzey süvari

ayırıcı Ģekilde düzenlenmiĢtir. Bu dönemde imparatorun yatak odasının kutsallığını vurgulayan sacrum cubiculum oluĢturulmuĢtur. Bkz. Gregory, 2010, s. 40; Treadgold, 1997, s. 20. Öte yandan dominatio sistemi princpatus’un bir devamı olarak ortaya çıkmıĢtır. Ġkisi arasından belirgin farklar olmasına rağmen temelde aynı prensip üzerinde kiĢi kültü ve merkezileĢme eğilimlerini içerirler. Bu açıdan dominatio Roma yönetim modelinden Bizans idari modeline evrimsel bir geçiĢin ara aĢaması, principate ise dominatio’nun baĢlangıç evresi olarak bir sürekliliğe iĢaret eder. Benzer biçimde Haldon, Geç Roma devletinin otokratik mutlakiyetçiliğinin pricipatus döneminin uzun tarihi içinde geliĢtiğini ve bunun dominatio sistemi içinde doruğa ulaĢtığını belirtir. Bkz. Haldon, 1997, s. 22.

28 Ostrogorsky,1995, s. 27; Sayar, M. H. (2009). Geç Antik Devir. Doğu Batı Düşünce Dergisi. Romalılar I. Sayı 49. S. 235-261. S. 235.

29 Garnsey, P. and Saller, R. (2014). The Roman Empire Economy, Society and Culture. Blomsbury. S.

71.

30 Boek (Sander) J. A. (2008). Taxation in the Later Roman Empire A Study on the Character of the Late Antigue Economy. MPhill Thesis Ancient History, Faculty of Art, Leiden University. S. 43.

31 Boek, 2008, s. 43.

32 Antik dünyada toprak ve zorunlu kölelik üretim sistemini oluĢturmaktadır. Köle çalıĢtırmak toprak sahibi olmanın bir fonksiyonudur. Öte yandan özgür ücretli emek köle emeği yanında daha düĢük bir fayda getirisine sahip olması nedeniyle Yunan ve Roma toplumunda önemli sayılmamıĢtır. Bkz. Croix, 2013, s. 150-151.

33 Garnsey, 2014, s. 79.

34 Garnsey, 2014, s. 71-72.

(23)

sınıfı) ve varlıklı özgür kiĢiler tarafından gerçekleĢtirilmiĢtir.35 Bu kiĢilerin öncelikli görevleri Roma kentinin tahıl ihtiyacını karĢılamaktır.36 Tarım ürünleri dıĢındaki ticari faaliyetin büyük çoğunluğunu ham madde ticareti oluĢturur. Bunlar genellikle metal, maden, kereste, cam ve değerli taĢlardır.37 Augustus ile birinci yüzyılda baĢlayan barıĢ dönemi (pax romanum) yol ve deniz ulaĢımını güvenli hale getirmiĢ, Roma ticari yaĢamını canlandırmıĢtır. Akdeniz ticaretinin yanı sıra Afrika, Ġspanya, Gaul, Germenia (Almanya) ve Britanya gibi geliĢmemiĢ bölgelerde ticari aktivite artmıĢtır.38 Bu bölgelerde genellikle seramik, cam, tekstil ve bronz ticareti yaygındır. Günlük yaĢam için gerekli olan maddeler çoğunlukla imparatorluğun yerel üretimi tarafından karĢılanmıĢtır ancak kıymetli taĢlar, ipek, baharat, esans gibi lüks ürünler doğudan ithal edilmiĢtir.39 Her türlü tüccar, zanaatçı ve kent esnafı collegium olarak bilinen kendi meslek birliklerinde örgütlenmiĢtir. Bu kurumlar Roma’ya tahılın taĢınması, ücretsiz ekmeğin dağıtılması, askeri malzemelerin üretiminde özellikle ikinci yüzyıl sonundan itibaren büyük rol oynamıĢlardır.40

BarıĢ dönemiyle birlikte ortaya çıkan geliĢmeler Trajan döneminden (98-117) itibaren köle emeğine dayalı Roma ekonomisinin bozulmasına neden olmuĢtur. Pax romanum boyunca imparatorluğa köle arzı sağlayan savaĢ ve korsan faaliyetleri durmuĢ, köleler pahalı hale gelmiĢtir. Marcus Aurelius döneminde (96-180) baĢlayan veba salgını köle emeğinde yaĢanan azalmaya ek olarak imparatorluğun iĢ gücünde büyük kayıplara yol açmıĢtır.41 Üçüncü yüzyıl koĢullarında uzun mesafe ticaret azalmıĢ, ekonomik bağlantılar aĢamalı olarak kırılmıĢtır. Nüfus azlığı ve teknik yetersizlik üretimi düĢürmüĢtür. Devletin vergi gelirleri azalmıĢ ve paranın değeri enflasyon karĢısında

35 Roma toplumunda en yüksek sınıfsal tabakayı oluĢturan senatörlerin varlıkları 1.000.000 serterces civarındadır, Ģövalyeler ise 400. 000, özgür varlıklı kiĢiler ise 50.000 serterces değerinde varlıklara sahiptir. Temin, P. (2013). The Roman Market Economy. Princeton University Press. S. 102.

36 Temin, 2013, s. 103.

37 Wilson, A. (2012). Raw Materials and Energy. The Cambridge Companion the Roman Economy. (ed.

Walter Scheidel). Cambridge University Press. P. 133-156. S. 133.

38 Garnsey, 2014, s. 78; Temin, 2013, s. 2; Walbank, F. W. (1987). Trade and Industry under the Later Roman Empire in the West. Cambridge Economic History of Europe Trade and Industry in the Middle Ages. Volume II. (Ed. M. M. Postan and E. Miller). Cambridge University Press. P. 74-132. S. 77.

39 Walbank, 1987, s. 77; Runciman, S. (1987). Byzantine Trade and Industry. Cambridge Economic History of Europe Trade and Industry in the Middle Ages. Volume II. (Ed. M. M. Postan and E. Miller).

Cambridge University Press. P. 132-166. S. 134.

40 Walbank, 1987, s. 104; Heaton, H. (2005). Avrupa İktisat Tarihi.(çev: M. Ali Kılıçbay, Osman AydoğuĢ). Paragraf yayınevi. S. 62.

41 Cameron, A. (2001). Mediterranean World in Late Antiquity AD 395-600. Routledge. s. 85; Lerner, 1988, s. 204; Garnsey, 2014, s. 78; Walbank, 1987, s. 95.

(24)

giderek azalmıĢtır. Üçüncü yüzyıl boyunca asker ve sivil görevlilerin ücretleri enflasyon nedeniyle sürekli olarak baskı altında kalmıĢtır.42

Üçüncü ve Dördüncü Yüzyıl Önlemleri:

Üçüncü yüzyıl sonunda Diokletianus öncelikle askerlerin ihtiyaçlarını karĢılamaya çalıĢmıĢ ve fiyat artıĢını durdurmaya yönelik tedbirler almıĢtır. 301 yılında fiyatları sabitleyerek nominal değerin iki katı olmasını yasalaĢtıran fiyat kanunu çıkarmıĢtır.

Kanunla birlikte enflasyona bağlı yüksek fiyattan satıĢ yapılması yasaklanmıĢ ve tüccarlara belirlenmiĢ fiyatlardan satıĢ yapmaları emredilmiĢtir. Kanunda sabit fiyat uygulamasına riayet etmeyenlerin ölüm cezası alacağını bildirilmiĢtir. Lactantius’un belirttiğine göre yasa tüccarların korku nedeniyle satıĢ yapmaktan kaçınmalarına, pazarlardan malların geri çekilmesine dolayısıyla fiyatların öncekilerden daha yüksek olmasına neden olmuĢtur. Bu nedenle hükümet düzenlemeyi 305 yılında kaldırmak zorunda kalmıĢtır.43

Bu dönemde sivil ve askeri hizmet yapısının güçlendirilmesi, artan yönetim giderlerinin ve askeri harcamaların karĢılanabilmesi için merkezi yönetim bütün vatandaĢlarına büyük miktarda vergi sorumluluğu yüklemiĢtir. Vergi tayini aynı zamanda gelirlerin kontrolünün sağlanmasının bir yolu olarak görülmüĢ ancak merkezi iktidarın pahalı ve bürokratik sisteminin giderlerini vatandaĢlara yüklemesi nedeniyle oluĢan vergi aĢırılığı toplumun bütününde rahatsızlık yaratmıĢtır.44 Devletin aĢırı ve baskıcı vergi mekanizmasına karĢı köylüler topraklarını terk ederek kayıt dıĢı kalmaya çalıĢmıĢlardır.

Varsıl sınıflar annona vergisindeki eksik miktarın tamamlanması sorumluluğu nedeniyle kent konsillerinde hizmet etmekten kaçınmıĢlardır.45 Bu durum devletin dördüncü yüzyılda hukuki düzenlemelerle köylüleri toprağa bağlaması, varlığı decurion ya da curia olmaya yeten varsılların decurionluğa zorlaması yanı sıra collegium

42 Walbank, 1987, s. 100.

43 Gregory, 2010, s. 45; Treadgold, 1997, s. 24; Maas, 2000, s. 61; Walbank, 1987, s. 102.

44Ostrogorsky’e göre Dioletianus’un mali reformları köylülerin topraklarını terketmeleri ya da topraklarını bir efendiye bağıĢlayıp onun himayesine girmelerine sebep olan patronicium hareketini keskinleĢtirmiĢtir. Bkz. Ostrogorsky, G. (1966). Agrarian Conditions in the Byzantine Empire in the Middle Ages. The Agrarian Life of The Middle Ages. (Postan, M.M. ed.). The Cambridge Economic History of Europe. Volume I. Cambridge at UniversityPress. S. 206.

45 Treadgold, 1997, s. 22; Croix, 2013, s. 595.

(25)

birliklerinin taĢımacılık, gıda ve üretim hizmetlerinin devlet sistemi ile bütünleĢtirmesine sebep olmuĢtur.46 Kısaca üçüncü yüzyılın kriz koĢullarında Roma ekonomisi, devletin giderek artan müdahalesi sonucunda ekonomik sınırların devlet tarafından belirlendiği güdümlü bir ekonomik modele evrilmiĢtir.47

Diokletianus’un idari ve mali politikaları devletin gelirlerini arttırmıĢ ve iç konsolidasyonu sağlamıĢ görünür fakat reformların toplum üzerindeki etkisi aĢırı vergi yükü ve baskı nedeniyle olumsuzdur. Dönemin Hıristiyan yazarı Lactantius, Diokletianus döneminde ülkenin dörde bölündüğünü, ordu sayısının arttırıldığını söylerken, Diokletianus’un merkeziyetçi idari ve ekonomik politikalarının “tarlaları çölleĢtirdiğini ve ekilmiĢ alanların ormanlığa dönüĢtürdüğünü” vurgulamıĢtır.48 Diokletianus döneminde baĢlayan devletin geniĢlemesi ve merkezi bir yönetim sisteminin kurulması yeni sosyo-ekonomik kurumlarla birlikte dördüncü yüzyıl boyunca büyük oranda yerleĢiklik kazanmıĢtır. Devlet gelirlerini sağlama almıĢ, ekonominin nakde dönüĢümü kademeli olarak artarak devam etmiĢ ve önemli bir kısmı beĢinci yüzyılda Marcian döneminde (450-457) gerçekleĢmiĢtir. Treadgold’un belirttiğine göre Marcian döneminin sonunda devlet hazinesindeki nakit rezervi 7.2 milyon nomismatata tutarındadır. Tahminlere göre daha büyük bir coğrafi alanın vergisini toplayan Diokletianus’un geliri 9.4 milyon nomismatata civarındadır. Aynı dönemde bütün imparatorluk gelirinin 18 milyon nomismatata olduğu düĢünülmektedir. Treadgold, imparatorluğun 215 yılında 22 milyon nomismatata olan geliri ile kıyaslandığında nüfusun azalmıĢ ve çiftliklerin terkedilmiĢ olduğunu düĢünmüĢtür. Bu dönemde vergilerin artmıĢ olmasına rağmen idari mekanizmanın masrafları nedeniyle devletin giderleri gelirlerinden fazladır.49 Dolayısıyla devletin kendi iç konsolidasyonunu ve

46Walbank, 1987, s. 104. Croix’in belirttiğine göre, Diokletianus okur-yazar olmayan varsılların decurionluk görevinden kaçmalarını izin verilmemesini emretmiĢtir. Bkz. Croix, 2013, 588. Decurion sorumluluğunun verginin toplanması olduğu düĢünüldüğünde durum ilk bakıĢta paradoks görünür fakat olasılıkla devletin vergilerin toplanmasında her katkı ve olanağı kullanmaya dönük eğilimi bulunmaktadır. Diğer yandan vergilerin toplanmasının merkezi olarak denetleniyor olması ve decurionun buradaki rolünün destekleyici bir aracıya indirgenmesi merkezi iktidar açısından decurionun sadece mülkü açısından önemli olduğunu gösterir. Bu durum sonraki yüzyıllarda curiaların tasfiyesi ile doğru orantılı görünmektedir.

47 Walbank, 1987, s. 111.

48 Lactantius, on the death of the persecutor 7.1-8. Maas, 2000, s. 12. Cameron bu yorumun taraflı olduğunu düĢünür. Bkz. Cameron, 2001, s. 82.

49 Diokletianus döneminde ordu ve bürokrasi üyelerinin sayısı önceki dönemin neredeyse iki katı kadardır. 200 yılı dolaylarında imparatorluğun asker sayısının imparatorluk genelinde 446 bin olduğu bilinmektedir. Diokletianus’la birlikte asker sayısı yüzde 45 arttırılarak 645 bin olmuĢtur. Bu dönemde sadece doğuda 343 bin asker bulunmaktadır yani ikinci yüzyıldaki imparatorluk ordusunun bütününden doğu ordusu sadece yüzde 23 daha azdır. Diokletianus gelirlerin yüzde 80’ini orduya, yüzde 10’unu ise

(26)

ekonomide göreli bir stabilizasyonun sağlanmıĢ olmasının yanında imparatorluk ikinci yüzyıla kıyasla daha iyi koĢullarda değildir.

BeĢinci ve Altıncı Yüzyıllar:

BeĢinci yüzyıl sonlarında I. Anastasius (491-518) kent ekonomisini canlandırmak için, I. Konstantinos döneminden itibaren her beĢ yılda bir negotiatoreslerden (tüccar, faizci, para değiĢimcisi, zanaatçı, esnaf, fahiĢeler) toplanan collatio iustralis vergisini kaldırmıĢ ve çeĢitli vergi indirimleri gerçekleĢtirmiĢtir.50 Reformlar sonucunda kent hayatı canlanmıĢ ve parasal aktivitenin hacmi büyük oranda artmıĢtır. Aynı zamanda kırsaldaki annona ödemelerinin parasal temele çevrilmesi sağlanırken devletin kendi iaĢe ihtiyaçları için düĢük ve sabitlenmiĢ fiyattan satın alma yoluna gitmesi (coemptio) kırsaldaki durumu ağırlaĢtırmıĢtır. Bu nedenle I. Anastasius dönemi kent ve ticaret hayatı için canlanma anlamına gelirken kırsal için vergi yükünün artması anlamına gelmiĢtir.51

Üçüncü yüzyıl krizinin getirdiği tüm olumsuzluklara rağmen, beĢinci yüzyıl imparatorluğun doğusunun devletin yeni enerji ile kendini tahkim edebildiği alan olmuĢtur. Doğu imparatorlarının Diokletianus’tan itibaren devam eden reformları devlet idaresini canlandırmıĢ, kriz döneminin ağır kırsallaĢma ve demonetarizasyon koĢullarında kentlerde ticaret ve parasal ekonomiyi batıya kıyasla iyileĢtirmeyi baĢarmıĢtır. Batı ise beĢinci yüzyılda Germanik ve Gothik halklar tarafından iĢgal edilmiĢ ve üçüncü yüzyıl krizinin takas ekonomisi ve kırsallaĢma ile belirginleĢen sonuçlarından kendisini kurtaramamıĢtır.

Altıncı yüzyılda I. Iustinianus’un (527-565) Kuzey Afrika ve Ġtalya’da Batı Roma devletine ait parçaları Bizans ile birleĢtirmesi Akdeniz ticaretinde canlanma yaratmıĢtır.

Bizans devletinin 530 yıllarında batıya doğru geniĢlemesi nüfusun artmasını sağlamıĢtır.

bürokrasiye harcamıĢtır. Bkz. Treadgold, 1997, s. 144. Altıncı yüzyıl ortasında Ioannes Lydus, Diokletianus dönemi için 435. 266 asker sayısını vermektedir yanı sıra aynı dönemde düzenli memur sayısının yaklaĢık 30 bin civarında olduğu düĢünülmektedir. Bkz. Croix, 2013, s. 618.

50 Ostrogorsky, 1995, s. 59; Treadgold, 1997, s. 168; Haldon, 1997, s. 177; Kazhdan, P.A. (1991). The Oxford Dictionary of Byzantium. Oxford University Press. S. 450.

51 Ostrogosrky, 1995, s. 60; Treadgold, 1997, s. 168.

(27)

Bu durum iĢ gücü, doğal kaynaklar ve sermayede önemli bir artıĢı beraberinde getirmiĢtir. GeniĢleyen ekonomik aktiviteyle birlikte sistem belirli bir istikrar kazanmıĢtır.52 Öte yandan yüzyılın yarısından itibaren Geç Roma ya da erken Bizans ekonomisi bozulmaya baĢlamıĢtır. 540 yıllarında tüm Akdeniz dünyasında ortaya çıkan büyük bubonic veba53 (hıyarcıklı) salgını imparatorluğun insan gücü ve vergi ödemelerinde etkisini göstermiĢtir. Nüfusun veba nedeniyle yüzde otuz azalması arz- talep eğrisinin aĢağıya doğru geliĢim göstermesine yol açmıĢ ve imparatorluk finansmanı büyük oranda azalmıĢtır.54 Bu dönemde I. Iustinianus vebanın finansal etkilerine karĢı Diokletianus’un üçüncü yüzyıl krizine karĢı uyguladığı sabit fiyat uygulamasını yürürlüğe koymuĢtur. Düzenlemelerle kriz ortamında spekülasyon ve vurgunculuk önlenmeye çalıĢılmıĢ ve hiçbir meslek grubunun alıĢılmıĢ fiyatların dıĢında aĢırı fiyat uygulamasına izin verilmemiĢtir.55 Diğer yandan imparatorun batıya yönelik fetih savaĢlarının getirisi kısa süreli olmuĢtur. Seferlerin baĢlangıcında ön görülemeyen sürekli savaĢ durumu Perslerin56 doğu cephesinden 540 yıllarında saldırması ile iki cephede mücadele vermek zorunda kalan imparatorluğun askeri ve mali kaynakları

52 Laiou, A. E. and Morrison, C. (2007). Byzantine Economy. Cambridge University Press. S. 23-23

53 Hindistan ya da Güney Afrika’da baĢladığı düĢünülen bubonic veba salgını 541 yılında Etiyopya’nın Pelusium limanından Mısır’a ulaĢmıĢtır. Salgının yayılma biçiminin farelerdeki pirelerin ısırması ve öksürük ile gerçekleĢtiği düĢünülürken tüm Akdeniz’e yayılması ticaret rotaları üzerindeki limanlara çok sıradan bir durum olarak fareleri taĢıyan gemiler, askeri ordular ve insanlar aracılığıyla yayılmıĢtır. Bu dönemde salgına karĢı önlem ve tedavi hakkında kesin bir bilginin olmamasının yanı sıra salgının Doğu Akdeniz’in büyük limanlarına ulaĢması yiyecek tedariğinin bozulmasına neden olarak salgının ölümcül etkisini arttırmıĢtır. Sadece Konstantinopolis’te 230 bin kiĢinin bu dönemde salgın nedeniyle öldüğü belirtilir. Treadgold’a göre salgın kurbanlarının dörtte üçünü öldürmüĢtür ve ikinci durumda akciğerlere saldırarak tahrip etmiĢtir. Bkz. Treadgold, 1997, s. 196. Vebanın dolaĢımı sekizinci yüzyıla kadar sürmüĢtür ve 555, 560, 572, 585, 592, 598, 608 ve 618 yılları arasında her on beĢ yılda bir tekrar ortaya çıkmıĢtır. Bkz. Gregory, 2010, s.150; Haldon, 1997, s. 111; Laiou and Morrison, 2007, s. 38. Prokopius, vebanın Konstantinopolis’e, ortaya çıkıĢının ikinci yılının bahar ayında ulaĢtığını ve günlük ölüm oranının ilk veba salgınında beĢ bin ikincisinde on bin kiĢi olduğunu bildirmiĢtir. Kilise tarihçisi Evagrius ise vebanın Perslerin Hatay’ı ele geçirmesinden iki yıl sonra ortaya çıktığını ve Etiyopya’da baĢlayarak 42 yıl içinde bütün dünyaya yayıldığını belirtir. Bkz. Maas, 2000, s. 260-261. Salgın sırasında imparator I. Iustinianus vebadan ağır Ģekilde etkilenmiĢtir fakat hukukçu Tribonian gibi pek çok devlet görevlisi hayatını kaybetmiĢtir. Bkz. Gregory, 2010, s. 150; Treadgold, 1997, s, 196. Bilim adamları bu dönemde Konstantinopolis nüfusunun üçte birinin öldüğünü düĢünmektedir ve kırsaldan çok kentleri etkileyen veba salgını imparatorluk genelinde kırsal yerleĢmelerin ağırlık kazanmasını sağlayan faktörlerden biri olmuĢtur.

54 Cameron, 2001, s. 111; Laiou and Morrison, 2007, s. 24-38.

55 Mass, 2000, s. 63.

56 Perslerle olan savaĢ durumu I. Iustinianus’a saltanatının ilk yıllarında imparator I. Iustin’den kalan bir sorun olmuĢtur. Bizans ordularının Kuzey Suriye Callinicum yakınlarında Sasanilere yenilmesi ile 533 yılında Bizans için çok ağır olan 11 bin poundluk altın ödenmesini içeren bir barıĢ anlaĢması yapılmıĢtır.

Bkz. Cameron, 2001, s. 110. I. Iustinianus Perslerle yapılan barıĢ anlaĢmasının hemen ardından Kuzey Afrika’nın fethine, anlaĢmadan iki yıl sonra ise Ġtalya seferine baĢlamıĢtır. Perslerle yapılan anlaĢma çok kısa sürmüĢ ve olasılıkla merkezi iktidarın batı seferlerine baĢlarken hesaplamadığı bir hata olarak uzun vadede imparatorluğun askeri, mali ve insan gücü kaynaklarını tüketen bir kriz durumu haline gelmiĢtir.

(28)

tükenmiĢtir.57 Bu durum yoğunlaĢan savaĢ ortamı nedeniyle artan askeri harcamaların vergi artıĢına sebep olmasından dolayı büyük politikanın iflası olarak değerlendirilmiĢtir.58

57 Cameron, 2001, s. 120; Laiou and Morrison, 2007, s. 39.

58 Laiou and Morrison, 2007, s. 23.

(29)

1.3.1. Toprak Yönetimi

Roma ve Bizans toplumunda ekonominin referans noktası topraktan gelen üretimdir.

Antik dönem ve Ortaçağ boyunca zenginliğin asıl kaynağını ve yatırımın birincil unsurunu tarım oluĢturmuĢtur.59 Dolayısıyla topraktan elde edilen artı değerin tasarruf biçimi ve yönetimi imparatorluğun sosyo-ekonomik karakterini ve politik yönelimlerini belirleyen baĢat faktördür.

M.Ö. 220 yıllarından itibaren patrici senatör sınıfının toprağa yönelmesi, köle emeğine dayalı geniĢ ölçekli tarımsal kuruluĢlar olan latifundium çiftliklerinin ortaya çıkmasını beraberinde getirmiĢtir. Erken imparatorluk dönemi boyunca aristokratik büyük toprak sahipliği tarımsal zenginliğin elde ediliĢ biçimi olarak Roma toplumsal yapısının genel görüntüsünü oluĢturmuĢtur.60 M.S. ikinci yüzyılla birlikte ekonominin demonetarizasyonu ve latifundia için temel emek gücünü oluĢturan köle arzının pahalı hale gelmesi latifundia sahiplerinin çiftliklerini yeni bir organizasyon içinde değerlendirmeye itmiĢtir. Latifundium çiftlikleri bu dönemde toprak sahibine ait kısmı olan domain ve bağımsız köylü ya da tarım iĢçisi statüsü verilerek azad edilmiĢ kölelere kiralanan manselere bölünmüĢtür.61 Kolon62 adı verilen (colonus) toprak kiracısı

59 Haldon, 1997, s. 11; Croix, 2013, s. 167; Cameron, 2001, s. 95; Sarris, 2009, s. 94; Kazhdan, A. P. and Epstein, A. W. (1990). Change in Byzantine Culture in the Eleventh and Twelfth Centuries. University of California Press. S. 8; Bloch. M. (2005) Feodal Toplum. (çev: M. Ali Kılıçbay). Doğubatı. S. 327.

60 Heaton, 2005, s. 51.

61 Yerasimos, S. (1976). Az gelişmişlik Sürecinde Türkiye. Gözlem Yayınları. S. 29.

62 Kolon irsi olarak efendisinin toprağına bağlanmıĢ çiftçidir. Kolonların topraklarını terk etmesi ve kolonun topraksız bırakılması 332 yılında I. Konstantinus tarafından yasaklanmıĢtır. Statüleri kalıtsal olarak çocuklarına devredilen kolonlar zorunlu olarak mesleklerine bağlanmıĢtır. Roma kolonu Batı Avrupa Ortaçağı serfinin embriyonudur. Kolonusun Ortaçağ serfine dönüĢümü konusunda Cameron’un rezervi bulunmaktadır. Cameron’a göre kolonustan serfliğe kronolojik geçiĢ basit değildir ve sıklıkla Marksist tarihçiliğin hatası olarak görünür. Bkz. Cameron, 2001, s. 87. Kolonusluk geç imparatorluk döneminde çeĢitli statü örnekleri gösterir ve koĢulları bölgeden bölgeye değiĢmektedir. Temelde terim coloni liberi ve kolonusun bir türü olan coloni adsripticiyi kapsar. Terim özgür insanları ve Roma vatandaĢlarını belirtmiĢtir ve tarım hizmeti ile yükümlüdürler. Kolonusun kendine ait bazı mülkleri olmasına rağmen efendilerinin izinleri olmadan herhangi bir devir iĢlemi gerçekleĢtiremezlerdi öte yandan efendilerini dava etmek gibi özgür bireyi niteleyen hukuki ehliyete sahiptiler. Kolonusun bir türü olarak coloni adsriptici beĢinci yüzyılda ortaya çıkmıĢtır ve topraksız ekici olarak statüsü tarımsal kölelik ve günlük tarım iĢçiliği biçiminde toprak sahibi adına düzenlenmiĢtir. Bunlar toprak sahibi tarafından toprakla birlikte alınıp satılabilmiĢtir. Coloni liberi, adsriptici statüsüne oranla daha özgür görünür çünkü onların teoride sözleĢme yapmak ve mülkünü devretmek gibi hakları vardır ancak bu durumda toprak kölesi olarak sınıflandırıldıkları görülür. Batıda statüleri giderek kötüleĢme eğilimindedir Vizigot Ġspanya’sında kolonluk kölelikle birleĢtirilmiĢtir, Fransa’da özgür ile serf arasında bir yer edinmiĢtir. Bkz.

ODB, 1991, s. 24-481. Bu açıdan kolonus ve serf arasındaki iliĢki farklı dolayımlara sahiptir. Kolonus bir kiĢinin bağımlısı değil teoride toprağın bağımlısı kılınmıĢtır. Bu doğuda kolonusun özgür birey kategorisinin varlığına az çok iĢaret eder ancak Bloch’un belirttiği gibi batıda feodalizmin kuruluĢuyla

(30)

mansede çalıĢması karĢılığında ürettiği üründen 1/10 oranında toprak sahibine vermenin yanı sıra toprak sahibinin domaininde zorunlu angarya çalıĢmasına tabi tutulmuĢtur. Bu durumun doğrudan sonuçlarından biri toprak sahibi için verimsiz hale gelen köle emeğinin tarımsal organizasyonda azaltılmasının yanında bağımsız küçük toprak sahipliğinin giderek büyük çiftlikler tarafından yutularak bağımlı köylülük fenomeninin yaygınlaĢmasıdır. Bu manzara büyük oranda imparatorluğun batısında baskın bir karakter kazanmıĢtır.63 Üçüncü yüzyıl krizi içerisinde batıda devlet otoritesinin giderek silinmesi ve artan idari boĢluklar yerel hayatın denetiminin büyük toprak sahibi sınıfların kontrolüne girmesine neden olmuĢtur.64 Büyük toprak sahipleri otorite boĢluğunda köylülerin himayesine baĢvurdukları kiĢiler haline gelmiĢler ve bölgelerinin yöneticisi olarak vergi toplamıĢ, idari ve yasama ayrıcalıkları elde etmiĢlerdir.65 Bu durum Diokletianus ile baĢlayan merkezileĢme eğilimlerinin ve mali reformların nesnel zeminini oluĢturmanın yanı sıra devlet idaresinin iĢlerlik kazandırılması zorunluluğunu gösterir.

Büyük Toprak Sahipliğinin GeniĢlemesi:

Geç imparatorluk ve erken Bizans döneminin kırsal manzarası büyük toprak mülkiyetinin büyümesi ve küçük köylülüğün giderek çözülmesidir. Bu dönemde mevcut topraklar azalmıĢ ve özgür köylüler bağımlı kiracılara dönüĢmüĢtür.66 Benzer biçimde imparatorluğun yoğun nüfuslu bölgesi olan Mısır’da özgür köylü toprakları devlet mülkleri ile birlikte sistematik olarak emilmiĢtir. Öte yandan iĢ gücü kıtlığı devlete ait alt kademe toprakların büyük mülk sahiplerine adiecto sterilium67 kapsamında kiraya kolonusun toprağa olan bağlılığı senyörüne olan bağımlılığıyla yer değiĢtirmiĢtir. Dolayısıyla kolonus ile toprak kölesi arasında doğrudan bir iliĢki vardır. Bkz. Bloch, 2005, 347.

63 Bu dönemde batıda imparatorluğun doğusuna göre giderek kırsal iliĢkilerde egemen olan büyük toprak sahipliği ve kiracı bağımlı köylülük fenomeni, batı feodalizmi olarak kategorize edilen üretim modelinin ilk evresini oluĢturmaktadır.

64 Geç antik dönemde doğu ve batı birbirine benzer bir manzaraya sahip olmasına rağmen merkezi otoritenin kendini doğuda tahkim edebilmesi ve 476 yılında imparatorluğun batı parçasının çözülmesi doğu ve batı açısından iki farklı geliĢim çizgisi izlenmesinin temel nedenlerinden biridir.

65 Heaton, 2005, s. 34.

66 Kropp, J. T. (2001) Taxes Patronage and The Codex Theodosianus Taxation as Political Strategy, 313- 419 A.D. Master Thesis. The University of Texas at El Paso. S. 84.

67 Ostrogorsky’a göre adiecto sterilium sistemi Mısır’da Ptolemaioslar döneminden beri bilinmektedir.

Geç antik dönemde sistemin uygulanması bakımsız devlet topraklarının büyük mülk sahiplerine zorla verilmesi ile vergi gelirleri elde edilmeye çalıĢılmasının bir sonucu olarak yaygınlaĢmıĢtır. Bkz.

Ostrogorsky, 1966, s. 206. Sistem temelde terkedilmiĢ ya da sahipsiz toprakların mali sorumluluklarıyla birlikte aynı köyün üyelerine, arazi sahibi yakınlarına resmi olarak devredilmesidir. Büyük mülk

(31)

verilmesine neden olmuĢtur.68 Büyük toprak sahipleri bu yöntemle kendi sahipliklerini kabul etmeye ve vergi ödemeye zorlanmıĢtır. Üçüncü yüzyılda sistem imparatorluk genelinde uygulanmıĢ ancak adiecto sterilium devlet topraklarının çalıĢtırılması için verimli olmamıĢ ve büyük toprak sahipliğinin geliĢim eğrisinin toprak edinme yönünde artmasıyla sonuçlanmıĢtır.69 Diğer yandan süreç doğuda senatör mülkleri ve politik güçlerinin daha az olması, doğu elitlerinin batıda olduğu gibi kent ve kır yaĢamında baskın olmamaları nedeniyle daha baĢarılı görünür. Bu açıdan merkezi iktidarın ekonomi politikaları doğuda mali kontrolün sağlanmasında etkili olmuĢtur ancak imparatorluğun doğusunda ve batısında kırsal iliĢkilerde büyük toprak sahipliği geniĢlemesini sürdürmüĢtür.70 Aynı zamanda büyük toprak sahiplerinin kendi kolonuslarının vergi sorumluluğunu üstlenmeleri devletin vergi sisteminde aracı olmalarını sağlamıĢtır. Bu dönemde vergi ödemeleri kolonustan efendisine ve onlardan praefecturalara bağlı memurlara ödenerek gerçekleĢtirilmiĢtir.71 Bu durum toprak sahipleri ile kiracıları arasında devlet kontrolünün atlanmasına neden olmuĢtur.

Özellikle batıda toprak sahiplerinin vergi kaçırmalarına ve kolonların büyük toprak sahiplerinin himayelerine girmelerini teĢvik etmiĢtir.72 Dolayısıyla devlet taleplerinin baskısını azaltmak isteyen bağımsız küçük köylünün gönüllü olarak büyük toprak sahibinin himayesi altına girmesi (patronicium73) hızlanmıĢtır.74 Bu geliĢmenin kendisi sahiplerine yapıldığı gibi sistemin imparatorluk genelinde uygulanması devlete yapılan vergi gelirlerinin eksiksiz sağlanmasını amaçlamıĢtır ancak sistemin iĢlerlik kazanması sekizinci yüzyılda gerçekleĢmiĢtir.

Bkz. Epibole ya da adiecto sterilium: ODB, 1991, s. 709; Haldon, 1997, s. 29.

68 Roma toplumu için toprak baĢlıca yatırım alanı olarak görülmüĢtür. Bu durum ileride Bizans aristokrasisinin temel servet birikim modeli olarak görünecektir fakat ikisi arasında dinamikler farklıdır.

Diğer yandan toprak kiralama biçimi Roma dönemi boyunca baĢlıca toprak iĢletme biçimidir. Bkz.

Johnston, D. (2003). Roman Law in Context. Cambridge University Press. S. 61. Kiracının kiracısı Ģeklinde üçüncü Ģahıslara kadar kiralamak hukuken mümkündür. Kiracının kiraya verme hakkı I.

Iustinianus’un Institutes kanununda kiralayan kiĢinin kiralama hakkını elde edebileceği yönünde kanunlaĢtırılmıĢtır. Bkz. Birks, P.- McLeod, G. (1987). Justinians’s Institutes. (translated with an introduction by Grant and McLeod with the Latin text of Krueger, P.) Cornell University Press. S. 115, III. 24. Benzer biçimde devlet savaĢlarda kazandığı ager publicus topraklarının büyük bölümünü belirli bir süre bazen de süresiz olarak kira almadan patricuslara bırakmıĢtır. Bkz. Karadeniz, Ö. (1976).

Iustinianus Zamanına Kadar Roma’da İş İlişkileri. Sevinç Matbaası. S. 8.

69 Ostrogorsky, 1966, s. 206; Setton, 1953, s. 228.

70 Haldon, 1997, s. 31; Laiou and Morrison, 2007, s. 32.

71 Haldon, 1997, s. 29.

72 Grey, C. (2011). Constructing Communities in the Late Roman Countryside. Cambridge University Press. S. 198.

73 Patronicium hareketine karĢı geç antik dönemde geliĢen merkezi otoritenin tepkisi Codex Theodosian’da oldukça belirgindir. Codex’te özellikle hareketin Mısır’da gerçekleĢtiğine dair bir ibare bulunmakla birlikte himaye altına giren çiftçiler beĢ ve on iki pound altın ödemekle yükümlü tutulmuĢlardır. Öte yandan I. Konstantinus’un vergi miktarına iliĢkin olarak devletin önerdiği verginin

“sadık” eyalatler için fazla olmadığı yönündeki ifadesinin kanunda geçiyor olması dikkat çekicidir. Bkz.

The Theodosian Code and Novels and The Sirmondian Constitutions. (ed. Pharr, C.). (1969). Greenwood Press, Publisher. S. 316, 11. 24. 2. Bunu dönemin vergi aĢırılığına karĢı artan Ģikayetlerin imparatorun

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu bağlamda, çalışmanın amacı Elazığ Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisinin işleyişi ile ilgili bir simülasyon modeli oluşturup, sistemde kaynakların

5- Ebeveynler ise günlük işlerin (ev işleri, bahçe tarımı ile hayvan bakıcılığı) yoğunluğundan ya da belde dışında çalışmak zorunda olduklarından ötürü çocuklarıyla

Ancak öte yandan; Schmitt’i bir “anti-liberal” olarak kabul ve ilân ederken de; Alman filozofun içerisine doğduğu politik ortam olan Weimar Cumhuriyeti,

Dinlerin ibadet yerleri, kutsal ve mübarek kabul edilmesi nedeniyle, ziyaret fenomeni daha farklı bir karakter kazanmakta ve dini bir zaruret ifade

Sonuç olarak; biz bu çalışmamızda ad durumlarını yalın, yönelme, belirtme, bulunma, ayrılma, ilgi, vasıta ve eşitlik durumu olarak belirledik. Belirlediğimiz

Popüler kültürün ortaya çıkış zamanının çok daha yeni olduğunu savunanlardan Erol Mutlu “Popüler Kültürü Eleştirmek” adlı yazısında Ünsal Oskay’ın popüler

Çalışma kapsamında aile danışmanlarının yeterliğine yönelik daha doğru çıkarımlar yapılabilmesi için katılımcıların karşılaştıkları toplam

Bu çalışmada kredi işlemlerinin tanımlanması ve sahip oldukları özelliklere göre çeşitli sınıflara tabi tutulması, kredi riski kavramının tanımı, kredi riskinin