• Sonuç bulunamadı

Yalvaç Medeniyeti

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yalvaç Medeniyeti"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

YALVAÇmedeniyeti

Binlerce yıllık tarihin izlerini taşıyan YALVAÇ, gezmeye doyamayacağınız

doğal alanları ve farklı atmosferi ile keşfedilmeyi bekliyor

1GÜNDE

5000 YIL

Özet

Yalvaç, bir gün içerisinde beş bin yılın yaşanabileceği kentlerden birisi. Prehistorik dönemlerden günümüze pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış; tüm yol ve yolcuların kesişme noktası olan ve ayrıca unutulmaya yüz tutan el sanatlarının hala daha yaşatıldığı Yalvaç’ta, kentin tarihsel derinliği ve güler yüzlü insanlar tüm misafirleri karşılıyor. Yalvaç’ın kabuğunu kırmasıyla birlikte misafir ve turist sayılarında da artış gösteriyor. Her geçen yıl katlanarak artan ziyaretçi sayısı, buraya gelenleri zamanda yolculuğa çıkarıyor. Yalvaç kelimesi tarih boyunca telaffuz edilmiş ve konjonktürel savaşlarda ki yerini almış. Yalvaç’ta restore edilmiş pek çok konak, misafirlere geçmiş zamanla ilgili ipucu veriyor. Asırlara ve geçen zamana inat ayakta kalabilen 800 yaşındaki çınar da Yalvaç’ın sembollerinden. Konaklardaki ahşap işlemeler, el sanatlarından günümüze ulaşan araç ve gereçler, kazı yapılan antik yerdeki taşlara yazılmış yazılar insanlara tarih parçalarını bir araya getirmekte yardımcı oluyor. Tarihsel perspektifin yanı sıra sosyal açıdan da kentte aile kavramının önemsendiği gözlemleni-yor. Özellikle Osmanlı Devleti döneminde aile kavramının koruduğu tarihi bir realite olarak karşımıza çıkıyor. Yalvaç’ta yeni nesillerden eski topraklara varıncaya değin şer’i siciller özenle tutulmuş ve korunmuş. Yalvaç’ın edebi ve ailevi kayıtları apaçık duruyor. Kentteki göze çarpan yönlerden birisi de sokak sağlıklaştırmaları. Türk kültürüne ışık tutan Yalvaç’ta özellikle Osmanlı dönemini aydınlatan pek çok eser günümüze kadar ulaşmış durumda.

ABSTRACT

Yalvaç is one of the cities where five thousand years may be witnessed in a day. In Yalvaç which has hosted many civilizations since prehistoric ages and which has been the junction of roads and the travel-ers; where forgotten handicrafts still persist; the historic beauty and genial inhabitants of the city welcome all visitors. The visitors, increasing in numbers every year, travel in time. The word Yalvaç is pronounced all over the history and found a place in conjectural wars. Many restored mansions in Yalvaç portray the past to the visitors. The 800 years old plane tree which stands against the time is also a symbol of Yalvaç. The embroidered woodworks in the mansions, surviving handicraft tools and the scripts on the artifacts excavated in the ancient sites helps the humanity to gather the pieces of the history. It is observed that besides the historical perspective, the family concept is also valued in the social perspective. That the family concept preserved especially at the Ottoman era confronts us as a historical reality. The legal records from the elders since the new generations in Yalvaç are delicately recorded and preserved. The family and moral records are evident in Yalvaç. One of the most attract-ing features of the city is street renovations. In Yalvaç that enlightens the Turkish culture, many artifacts especially those clarify the Ottoman Era are present.

(2)

YALVAÇ’A

VEFA

BORCUMU ÖDÜYORUM

Yalvaç ilçesinin tanıtımında; ‘’1 günde 5 bin yıl ’’ başlığı atılması bir tesadüf mü?

Anadolu da ki bir belediye başkanı çıkıyor ve ‘’ben burada her gün tarih yaşıyorum’’ diye bir iddiada bulunuyor. Aslında sıradan bir reklam kampanyası gibi görülen bu slogan, neden bu kadar iddialı diye insan durup bir düşünüyor!

Davet edildiğim ilçe hakkında biraz bilgi edinmek için internette biraz araştırma yaptım. Araştırma sırasında ilk dikkatimi çekende aslında sloganda ki tarihsel vurgulardı. Bu bende biraz daha merak uyandırdı. Tarihsel değerlere sahip çıkmadığımız dedikodularının dolaştığı bir toplumda, bir ilçe çıkıp da tarihsel öğelere vurgu yapıyor olması, tarihsel değerlere sloganlar uyarlaması çok güzel.

Yalvaç ilçesine ulaştığımda hemen belediye binasına uğramak istemedim. Toplu-mun yapısı ve mizahı hakkında bilgi edinmek için ilçe merkezinden biraz gezinti yaptım. Toplumda ki değer olgusu, çalışma ve gayreti beni ilk etkileyen özellikler oldu. Bir diğer özellikleri ise Ispartalıyım yerine Yalvaçlıyım vurgusunu yapmalarıydı. Toplumda ilçenin şehir olma arzusu da var.

Belediye başkanlığına geçtiğimde Özel Kalem Müdürünün ‘’Başkanımız belediye

çalışmalarını kontrole gitti. Saat 11’e doğru gelir. İmzalanacak evraklar varsa imzalar. Sonra tekrar inşaata veya çalışma alanlarını kontrole gider’’ dediğinde şaşırdım. Bir belediye başkanının işleri çok yakından takip ediyor olması, dört dönem belediye başkanlığını nasıl kazandığının açık göstergesi.

Sayın Başkan geldiğinde diğer bekleyen misafirlerle beraber odasına geçtik. Biz odaya girdikten sonra başkanın kapısı hiç kapanmaması dikkatimi çekti. Buradan da belediye başkanının ne kadar şeffaf olduğu sonucunu çıkardım. İmza ve evrak işlerini bitirdikten sonra Sayın Başkana dergimizi taktim ettim. Her ay tarihi müze ve kültür miraslarımızdan birini dergide işlediğimizi, bu ayda Yalvaç ilçesinde ki tarihi miraslarımıza dergide yer vereceğimizi, bu konuda ki düşüncelerini ve görüşlerini almak istediğimi belirttim. Sayın Başkan ‘’Benim para pulla işim olmaz. Ben bir dönem ara vermeyle beraber dört dönemdir Belediye Başkanlığı yapıyorum. Benim burada yaptıklarımın tek sebebi Yalvaç’a olan vefa borcumdur. Sizlerden isteğim bu tanıtımı en iyi şekilde yapmanızdır. Büyümenin sınırı, gelişmenin sonu yoktur. Yalvaç bu coğrafyada yaşanacak tek ilçe desem mübalağa etmiş olmam. Suyumuz bile doğal. Burada yaşamak bir ayrıcalıktır. Size de tavsiyem buraya yerleşin. Bakın 800 yıllık çınar ağacımız var.

Yalvaç Anlatan Meydanı açık hava müzesi gibidir. Tarihi evlerimizi belediye olarak restore ediyoruz. Tarihi bir ilçeyiz. Havasıyla suyuyla, insanların sevecen haliyle, geçim sıkıntısının en az yaşandığı bir ilçe. Burada okumak bile bir ayrıcalıktır. Benim sana Yalvaç’ı anlatmaya gücüm yetmez. Sen Yalvaç’ta bir iki gün kal. Araştır, gez değerimizi gör. O zaman anlarsın. Ben sadece hizmette aracıyım. Ben Belediye Başkanlığı yaparak, doğduğum yere, beni büyüten, okutan ilçeme vefa borcumu ödüyo-rum’’.

Tekin BAYRAM

Cemalettin BEKTAŞ

(3)

YALVAÇ ADININ KÖKENİ

Yalvaç kelimesinin lügat anlamı “peygamber, Resul, Elçi ve Yol gösterici “olmakla beraber, bu şehre verilmiş olması buraya Selçuklular devrinde yerleşen Oğuz Türk Oymağının (Yalvaçlar) olmasındandır.

ANTİOKHEİA ANTİK KENTİ

Süleyman Demirel Üniversitesi Arkeoloji Bölümü tarafından 5 yıldır yürütülen kazılara Doç. Dr. Mehmet Özhanlı başkanlık yapmakta. Bilimsel ve düzenli kazılara başlanalı henüz iki yıl gibi bir süre geçmesine rağmen pek çok önemli eser ve bulguya ulaşılmış. Akdeniz Bölgesinde konumlanan Yalvaç, Isparta ilinin kuzeydoğusunda, Sultan Dağları’nın güney eteklerinde ve 1100 metre yükseklikte, 1415 kilometrelik bir alanı kaplayan, merkezde 20 bin, köyleriyle birlikte 100 bin kişiyi aşan nüfusuyla Isparta ilinin en büyük ilçesi. Tarih bakımından zengin Yalvaç, antik dönemin önemli merkezlerinden biri olan ve bölgeye başkentlik yapmış Antiokheia antik kentiyle yan yana kurulmuş. Kentin bitek çevresinin bir göstergesi olan en erken bulgular, günümüzden 8 milyon yıl öncesinde yaşamış “ At, Fil ve Gergedan” fosilleri bulunan, Tokmacık yöresiyle başlıyor. Daha sonra yakın çevredeki Neolitik Dönem (İ.Ö. 6 Bin) yerleşimleriyle devam ediyor. Kentin kuruluş tarihi ise İ.Ö. 3. Yüzyılda Helenistik krallıklardan Seleukid hanedanıyla başlıyor. İskender’in ölümünden sonra Anadolu’da devam eden paylaşım kavgalarının sonunda, Psidia Bölgesi Seleukos I. Nikator’un eline geçmiş. Helenistik dönemin özelliği olan fethedilen yerlerde, bölgedeki yerli halk üzerinde egemenlik kurmak için, stratejik yerlerde tahkimli kentler kurulur, ya da kurulu olanlar tahkim edilirdi. Antiokheia kenti de, İ.Ö. 275 Tarihinde I. Antiokhos Soter’in, kurulu kenti tahkim ettikten sonra dedesi ve kendi adı olan Antiokhos’u kente vermesin-den sonra tarih sahnesine çıkmış. Ancak kentin yakınındaki Men Kutsal Alanı buluntularının İ.Ö. 4. yüzyıla dek ulaşmış olması bölgede bir Klasik dönem kültürünün de olduğunu gösteriyor. İ.Ö. 2 yüzyıldan itibaren, Avrupa’nın en güçlü devleti haline gelen Roma İmparatorluğu, doğuya doğru ilerleyerek, Anadolu’ya girer. Trakya’dan başlayan fetih, Çanakkale

Boğazı üzerinden, Magnesia, Psidia ve Frigya’ya dek uzanır. Bu dönemde bölge Bergama Krallığı egemenliğinde kalır, ta ki İ.Ö. 133 yılında ölen Bergama Kralı III. Attalos vasiyetiyle, içinde Pisidia da olan, egemenliği altındaki tüm toprakları Roma’ya bırakıncaya kadar. Kent, en parlak dönemini Roma egemenliğinde yaşar. Bu dönemde yoğun imar faaliyetleri görülür. Augus-tus döneminde (İ.Ö 27-İ.S. 14) Psidia Bölgesinde 8 koloni kurulmuş, ancak konumu nedeniyle yalnızca Antiokheia’ya “ COLONIA CAESAREİA ” , yani Sezar’ın şehri ünvanı verilmiştir. Yine bu dönemde kent, hâkim olduğu Psidia Bölgesinde, başkent konumuna yükselen önemli bir Roma kolonisi haline gelmiştir. Kent, imarı sırasında, aynı Roma kentinde olduğu gibi 7 tepe üzerinde kurulmuş 7 mahalleye bölünmüştür. İ.S 3. Yüzyıl sonlarına dek resmi dil Latince. Bugün kenti gezerken görebileceğimiz yapıların büyük bir kısmı da, Roma Dönemi’nde bu yoğun imar faaliyetlerinden günümüze ulaşabilenlerdir. Kentin önemini fark eden Aziz Paulus, İ.S. 46 ve 58 yılları arasında Antiokheia’ya üç kez gelerek, Hristiyanlığın temellerini burada atmış ve dünyaya buradan yaymaya başlamış.

Özellikle İ.S. 4. Yüzyılın başlarında Hristiyanlığın serbest bırakılmasıyla Bizans döneminde de önemini dini bir merkez olarak sürdürmüş. İ.S. 8. Yüzyılda başlayan Arap akınları ve haçlı savaşlarıyla harabeye dönen Kent, yavaş yavaş tarih sahnesinden çekilmeye başlamış.

Ancak 1176 yılında Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan’ın Bizans ordusunu yendiği ve Yalvaç yakınlarında yapılan Myriakephalon Savaşından sonra bölgeye yerleşen Türkler, kente, eski kültürel merkez özelliğini yeniden kazandırmış. İnanç turizminin önemli merkezleri arasında yer alan antik kentte ilk kazılar 1924 yılında, Atatürk’ün imzası da bulunan resmi izin belgesi ile Amerikalılar tarafından başlatılır.

Kentte, yakın dönemde ve yoğunluklu olarak 1990 yılından itibaren Yalvaç Müzesi ve Yalvaç Belediyesi işbirliğinde çeşitli kurtarma kazıları yapılmış olmasına karşın düzenli olarak kazılara 2008 yılında başlanmıştır.

Ana Cadde (doğu-ba tı caddesi)

Batı kapısı

(4)

Batı Kapısı; Kentin iki kapısından biri güneyde diğeri

batıda konumlanır. Batıda bulunan ve aynı zamanda ana giriş kapısı olan anıtsal yapı, 12 metre yüksekliğinde, 24 metre eninde ve üç kemerlidir. İki yandan sur duvarlarıyla birleşir.

Kemerlerin üzerinde konumlanan alınlıkta, cephenin odağını, karşılıklı diz çökmüş, flama ve standart taşıyan iki Persli kabartması oluşturur. Plasterler üzerinde ise girland taşıyan Nikeler bulunur. Kapının dış yüzündeki arşitravda bronz harflerle; “ İmparator Caesar Traianus Hadrianus Augus-tus için; tanrılaştırılan Nerva’nın torunu, tanrılaştırılan Traianus’un oğlu, büyük rahip, 13. kez tribunus, 3. kez konsül, vatanın babası ve Sabina Augusta için ....koloni.”, iç yüzünde “C. Julius Asper Pansinianus, 5. kez belediye başkanı, binbaşı, kendi parasıyla yaptırıp süsledi.” yazar.

Arşitrav üzerinde ki frizde Hippocamp, Triton, Amazon kalkanı, zırh ve çeşitli silah kabartmaları bulunmaktadır. Kapı, Hadrian için İ.S. 120 yılından sonra yapılmış, İ.S. 200 yılında kazanılan bir savaşla da zafer takı olarak yeniden düzenlenmiştir.

Kapıdan girildiğinde, ortadaki kemerin aksında, kuzeye doğru uzayan küçük şelale çeşmesi, kapıdan sonraki geniş caddeyi ikiye ayırır. Yolun hemen doğu yanında, Bizans döne-mine ait 17 adet işlik sıralanır. Bu yol, 10 metre ileride kentin ana caddesine ulaşır.

Ana Cadde; Kapıdan sonra, son yıllardaki kazılarla

ortaya çıkarılmış olan, kentin kanalizasyon sistemi çöküntüsünü ve yüzyıllarca işleyen araba tekerleklerinin izlerini görebileceğimiz, Doğu-Batı caddesine ( Decumanus Maximus ) ulaşılır. Cadde, iki yanında yerleşmiş çeşitli yapılarla doğuya doğru 200 metre ilerledikten sonra, kentin ikinci ana caddesi olan Kuzey-Güney uzanımlı caddeyle ( Cardo Maximus) birleşir. İkinci caddede aynı şekilde iki yanında yerleşmiş yapılarla kuzeye doğru ilerler.

Bu cadde, kuzeyde Anıtsal Çeşmeyle son bulur.

Tiyatro; Doğu-batı uzanımlı caddenin ortalarına yakın,

caddenin kuzey kenarında konumlanır. Greko-Romen planlı olan tiyatro iki diazomalıdır ve caveası yarım daireden daha geniş bir açı yapar. Tiyatronun kuzey yarısı (Hellenistik özellikte) yamaca otururken; güney yarısı (Roma özelliğinde) tonozlarla taşınır. Cadde üzerinde konumlanmış olan bu tonozlar, caddeyi, caveanın altında 55 metrelik bir tünelden geçirir. Sahne binasının yalnızca temellerinin olması sahnenin ahşap malzemeli yapıldığını gösterir. Antiokheia tiyatrosu 15.000 kişilik Pamphylia Aspendos tiyatrosuyla karşılaştırılır. Tiyatro, Pisidia’nın diğer önemli kentleri olan Sagalassos, Selge ve Termessos tiyatrolarından da büyüktür.

Tiyatro

Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 28

(5)

Tiberius Alanı; Kuzey-Güney

caddesinin hemen güney başlarında, Augustus Tapınağı ile cadde arasında konumlanır. İ.S. 25-50 yıllarına tarihlenen alan, 30 x 70 metre ölçülerindedir. Kentin merkezinde olması ve Kutsal Alana yakınlığı da oldukça hareketli olan bu alanın kent yaşamının kalbi olduğunu göstermektedir. Alanın iki yanındaki sütunlu portükolar arkasında bulunan dükkânların kazısında elde edilen buluntu-lardan anlaşıldığına göre, meydanda, yiyecek ve içki dükkânları bulunur. Alanın doğu ucunda, Propylon’un önünde, kalkan biçimli bir bloğa, bronz harflerle oluşturulmuş yazıtta “TİTUS OĞLU, SERGİA KÜTÜĞÜNE KAYITLI, TİTUS BAEBİUS ASİATİKUS, AEDİL (Belediye Başkanı), 3.000 AYAK (880 metre ), KENDİ PARASINDAN DÖŞEDİ” cümlesi okunur.

Bu yazıttan anlaşıldığı üzere her iki cadde ve bu alanın zemin döşemesi belediye başkanı Asiati-kus Baebius tarafından yaptırılmıştır. Sözü edilen yazıttan günümüze, üzerinde bronz harf delikleriyle küçük bir parça ulaşmıştır ve orijinal yerinde görül-ebilmektedir.

Proylon; Tiberius Alanının

sonlandığı noktada başlayan on iki basamaklı temel yapısı, üstteki düzlükte bulunan Augustus Tapınağı’na geçişi sağlayan anıtsal giriş Propülon’a aittir. Üç kemerli girişi ve plastik süslemeleriyle Batı Kapısı dâhil birçok yapıya esin kaynağı olmuştur. Yapı, Actium deniz savaşını kazanarak Augustus ünvanı alan Octavianus adına yapılmıştır. Üzerindeki yazıttan İ.S 1. Yüzyıla tarihlenir.

Augustus Tapınağı; Kentin

en yüksek noktasında kayaların oyulmasıyla elde edilen düzlükte inşa edilmiştir.

Ortada konumlanan tapınak, içinde ana kayadan kült odası bulunan,12 basamakla çıkılan 4 sütunlu bir prostylostur. Arşitrav üzerindeki frizde boğa başları ve girlandlar işlenmiştir.

Tapınağın arkasında yarım daire şeklinde bir sütunlu galeri (Portiko) vardır. Sütunlu galerinin sonlandığı köşelerde de, kuzey ve güney kenarlarda uzanan stoalar

başlar. Stoalar tek katlıyken, yarım daire sütunlu galeri iki katlı inşa edilmiştir. Kaya duvarda görülen düzenli dörtgen oyuklar da ikinci katı taşıyan ahşap hatılların geçme yuvalarıdır. Alan ilk olarak, erken dönemlerde ana tanrıca Kybele tapınımına sahne olur, daha sonra sırasıyla Men Tapanınağı, Augustus Tapınağı ve geç dönemde de açık hava Kilisesi olarak kullanılmıştır.

Aziz Bassus Kilisesi; Tiberius

Alanının tam karşısında, caddenin batı yanında bulunur. Caddeden, apsisiyle dikkat çeken yapı Latin Haçı şeklinde plana sahiptir. 4. Yüzyıla tarihlenen kilisede yapılan kazılar sırasında ele geçen demir bir madalyon üzerinde; bir yüzünde Diocletianus Dönemi azizlerinden Neon,Nikon ve Heliodorus’un, diğer yüzde Antiokheia’lı Bassus’un isimleri okunur. Bundan dolayı kilise Aziz Bassus diye nitelenmiştir.

Anıtsal Çeşme ve Su Kemerl-eri; Kuzey-güney Caddesinin kuzey

ucunda konumlanır. Geniş bir “U” şeklinde planlanmış yapı, su kemer-lerinden gelen suyu depolayıp düzenleyerek kente dağıtmak için yapılmıştır. Yapı 27 x 3 metre boyutlarında, suyu toplayan bir rezervuar, 9 metre yüksekliğinde süslü bir cephe ve önündeki 27 x 7 metre boyutlarında, 1,5 metre derinliğindeki havuz kısımlarından oluşur.

Anıtsal Çeşme (Nympheum), kentin Colonia Caesareia adını alıp, başkent konumuna ulaştığı İ.S. 1. Yüzyılın ilk yarısına tarihlenir. Anadolu’nun hemen her antik kentinde gördüğümüz su iletim sisteminin belkemiği olan kemerl-erin en güzel örneklkemerl-erinden biri Antiokheia’dadır.

Deniz seviyesinden 1465 metre yüksekliğinde Su çıktı kaynağından alınan su, bazen açılan kanallarda, bazen tüneller içinde, bazen de tek yada iki katlı kemerler üzerinde, pişmiş toprak ve taş künklerle, yaklaşık 11 km. boyunca arazinin eğimi ve karşılaşılan engeller veya dere yataklarına göre bulunan uygun çözümlerle, 1178 metre yüksekliğindeki Anıtsal Çeşmenin rezervuarına taşınır.800 metre uzunluğundaki su kemerleri de Anıtsal Çeşme gibi İ.S. 1 yüzyılda inşa edilmişlerdir.

Augustus Tapınağı

Proylon Su Kemerleri Tiberius Alanı

(6)

Hamam; Kentin kuzeybatı köşesinde, çeşme binasına 150 metre mesafede konumlanan hamam oldukça iri ve sağlam yapısıyla dikkat çeker. Kazılar sonucunda 7 mekânı açılan,70 x 55 metre boyutlarındaki büyük ve düzgün bloklardan oluşan taş örgülü yapının önemli bir kısmı toprak altındadır ve planı tam anlaşılamamıştır. Hamam, su sistemi ve çeşme gibi, İ.S. 1. Yüzyılın ilk yarısına tarihlenmektedir.

Büyük Basilika (ST. Paulus Kilisesi);Antiokheia’nın en önemli yapılarından biri olan Büyük Basilika, kentin batı sınırında konumlanır. 70 x 27 metre boyutlarındaki yapı, doğu-batı yönünde uzanır. Basilikal planın tüm öğelerini yansıtan yapı, üç nef ve bir yarım daire apsisten oluşmaktadır. Orta nef iki yandaki dar neflerden 13’er sıralık iki sütun dizisiyle ayrılır. Orta nefin zemini, kırmızı, sarı, beyaz ve siyah tesseralardan oluşmuş, geometrik ve bitkisel motiflerle bezeli mozaikle kaplıdır.

Mozaiğin apsis önündeki bölümünde bulunan bir yazıtta,381 yılındaki Konstantinopolis Konsil’inde Antiokheia’yı temsil eden ve Orthodoks mezhebinin kurucularından biri olan Başpiskopos Optimus’un ismi bulunur. Bu isim yapıyı 4. Yüzyıla tarihler. Ancak ondan öncesi de vardır, St. Paulus’un İ.S. 46-58 yılları arasında kente üç kez gelerek, şimdi kilisenin temelleri altında olan sinagog’da vaaz vermiştir ve Hristiyanlığı buradan dünyaya yaymaya başlamıştır. Ayrıca, burası Erken Hristiyanlık kiliselerinin ilk iki örneğinden biridir de.

Stadion; Surların dışında, Basilika’nın batı karşısındaki tarlalar arasında, küçük bir vadi şeklindedir. Atletizm ve çeşitli spor karşılaşmalarının yapıldığı “U” şeklindeki yapı 190 metre uzunluğunda ve 30 metre genişliğindedir. Henüz bir araştırma yapılmadığı için kapsamlı bir bilgi bulunmaz.

ST

. P

aul K

ilisesi

Hamam

Hamam

Optimus M ozaiğ i

(7)

MEN KUTSAL ALANI

ve MEN KÜLTÜ

Antiokheia antik şehrinin yaklaşık 5 km. (kuş uçuşu 3.5 km.) güneydoğusunda, yaklaşık 1600 m. yükseklikteki Gemen Korusu’nda, Anadolu’nun eski inanışlarından Ay Tanrısı Men adına yapılmış bir tapınak çevres-inde toplanmış yapılardan oluşan bir kutsal alan bulunmakta. Kutsal Alan, Antiokheia’nın Frig devrinden Erken Hristiyanlık devrine dek Baş tanrısı olmuş Men adına, tüm dünyada şehirleşmiş tek dinsel merkez özelliği taşımaktadır, benzeri yoktur. Gemen Korusu, bugün bile, çıplak Sultandağları üzerinde Antiokheia’nın baş tanrısının (Patrios Theos) kutsal ağacı çamlarla kaplı olmasıyla dikkat çeker. Tepe, diğer adını (Karakuyu) kutsal alan içindeki kurumuş su kaynağından almıştır. Kutsal Alan, yaklaşık 400 m. aşağıdaki Antiokheia’nın egemenlik alanı olan günümüz Yalvaç Ovası’nı, güneydoğudaki Beyşehir Gölü’nü ve güneybatıdaki Eğirdir Gölü’nü aynı anda görebilen, tüm araziye hâkim bir noktada kurulmuştur.

Araştırmacıların Antiochia’da kazılara başladığı 20. Yüzyıl başlarında, Strabon’un Geographika kitabında bahsettiği Men Kutsal Alanı’nı araştıran Ramsay ve ekibi, Antiochia’nın güneydoğusundaki bu tepenin özelliğini keşfetmişler, yaptıkları araştırma gezilerinden birinde buldukları, yanındaki kayalarda adak stelleri (yazılı levhalar) işlenmiş olan kutsal yol onları Men Kutsal Alanı’na ulaştırmıştır. Araştırmacılar burada temenos (çevresi duvarla çevrili kutsal alan) içinde bir tapınak, daha küçük başka bir tapınak, stadion, tören salonu, kült yemeklerinin yendiği bir ev (andron) ve ev benzeri, 20 kadar niteliği tam anlaşılamayan yapıdan oluşan bir kutsal alan ve daha sonraki yüzyıllarda inşa edilmiş kilise kalıntıları bulmuşlardır.

Kalıntıların İ.Ö. 4. - İ.S. 4. yüzyıllar arasına tarihlenen uzun bir sürece, dolayısıyla sağlam kökleri olan güçlü bir külte ait olduğu bulunan yazıtlardan anlaşılmıştır. Kutsal Alanın en etkileyici yapısı olan, temenos içindeki Men Tapınağı, bir sıra sütunla çevrelenmiş (Peripteros) İon düzeninde 11x6 sütunlu olup, podyum tabanında 31x17.4 m., podyum üstünde 25x 12.5 m. boyutlarındadır. Güneybatı ve kuzeybatı yönünde 10’ar basamak, güneydoğu ve kuzeydoğu yönlerinde ise 6’şar basamaklı ilginç bir podyum üzerinde yükselmiştir.

Temenos duvarları üzerinde, güneybatı duvarında daha yoğun olmak üzere Tanrı Men’den yardım, şifa, koruma dileyen, rüyalarını anlatan, teşekkürler sunan, kısaca tüm yaşamlarını paylaşan insanlar tarafından adanmış yazıtlı steller bulunmaktadır. Men, Anadolu’nun özellikle iç-batı bölgelerinde genel kabul görmüş, yoksul, güçsüz, hasta insanların koruyucusu, sembolü olan hilal şeklindeki Ay’ın gizemli gücüyle insanlara iyilik ve şifa dağıtan, kökleri İ.Ö. 4. binde Mezopotamya’ya dek inen bir tanrıdır. Men, genellikle omuzlarının üzerinde iki yana açılmış, benzerini neolitik döneme dek gördüğümüz gizemli semboller olan boynuz biçiminde ayça (ayın ince hilal hali) ile betimlenmiştir.

Tanrı Men’in kutsal hayvanları boğa ve aslandır. Koloni döneminde akropol üzerine yerleşen insanların Men kültünü tepeden aşağıya, ovaya taşıdıkları ve Augustus Kutsal Alanı’ndaki Mabedin öncesinde Men kültü için yapıldığı bilinme-ktedir. Çünkü Augustus Tapınağı’nın mimarisini de etkileyen “bukranionlar” (Boğa başları) Men’in sembolüdür.

(8)

Dericilik: Tabakhane adı verilen bölgedeki

dükkânlarda işlenerek kullanıma hazır hale getirilen deri genellikle dışarıya pazarlanmaktadır. Yalvaç içerisinde esnaf deri tablo, çanta, kemer, deri mask, cüzdan, anahtarlık, kalemlik, deri kolye, deri işlemeli saatler yapmakta, bir kısım esnaf fabrikalarda pamuğu çekirdeğinden ayırmaya yarayan çırçır topu adı verilen malzemeyi imal ederek Isparta dışına pazarlamaktadır.

Çır çır topu derinin işe yaramayan kesilip atılan parçalarının değerlendirilmesiyle yapılmaktadır. Yalvaç'ta imal edilen deriyi değerlendirmeyi düşünen esnaf otantik deri ürünleri imal işini yapmakta ve kullanılan motifler Selçuklu, Osmanlı motifleri, kilim desenli duvar süslemelerinde ve tezhip

sanatında kullanılan motiflerdir. Sıcak veya soğuk pres tekniğiyle derinin üzerine baskı yapılarak süsleme işlemi yapılmaktadır.

Derinin tasarımı yapılarak kesim, baskı, boya, montaj ve dikimi yapılarak hazır hale getirilir. Kullanılan makine ve malzemenin eski olması, çıtak bulunamaması nedeniyle derici esnafının sayısı gün geçtikçe azalmaktadır.

Saraçlık: Selçuklular zamanından beri

saraçlık mesleği hiçbir değişime uğramadan devam etmektedir. Yalvaç'ta saraçlarının piri olarak Selçuklular zamanında Uğurlu Abbas adındaki bir esnaftan bahsedilir.

Herhangi bir yörenin etkisi altında kalmadan meslek sürdürülmemiştir. Kullanılan malzemenin çoğu Yalvaç'tan temin

edilmekte-dir. Saraciyede deri, hamut ağacı, dökme tokalar, gön, meşin, vakate (hamut ölçüsü),keçe, semer otu, çivi, ip, makas, kerpeten, pense, zımba, tığ, gön makinesi, dikiş makinesi, hadde ve sıyırgan, bıçak ve yanık yağı gibi malzemeler kullanılmaktadır.

Piyasa, tatar süsleme teknikleri uygulanmaktadır. Kalıbı her esnaf yapacağı işe göre kendisi hazırlamaktadır. Yapılan ürünler Konya, Afyon, Isparta, Burdur, Antalya, Uşak ve Kütahya yörelerine pazarlanmaktadır. Saraciye esnafının sayısı birkaç kişiyle sınırlı hale gelmiştir. Genellikle at ve eşek gibi hayvanlarına yönelik ürünler imal etmektedirler. Deriden yular, koşum, paldım, hamut, başlık, tasma, kulak kayışı, dizgi gibi ürünler bunlardan bazılarıdır.

Dericilik Saraçlık

Yalvaç'taki el sanatları, Türklerin Anadolu'daki tarihi kadar eskidir. Miryakefalon Zaferiyle Yalvaç ve çevresini

fetheden Türkler bu bölgeye yerleşerek tarım ve el sanatlarıyla 800 yılı aşkın süredir geçimlerini temin

etmek-tedirler. Dericilik, semer dikimi, keçecilik, saraciye bakır işlemeciliği ve kalaycılık mesleklerini icra etmişlerdir.

Son yüz yılda bakırcılık ve kalaycılık mesleği günün şartlarına uyarak tamamen kaybolmuştur.

Yalvaç geleneksel

el sanatları

(9)

Keçecilik: Türklerin Anadolu'ya

fethinden sonra Yalvaç'a yerleşen Türkler tarafından keçecilik mesleği babadan oğula geçen bir meslek halinde günümüze kadar değişmeden gelmiştir. Başka yöreler-den etkilenmemiştir. Yalvaç'ta keçeciliğin piri olarak Hallaçcı Mahsur kabul edilmektedir. Keçeler kuzu veya koyunyününden imal edilmektedir. Naaşlık (boya), model, kalıp hasır, çırpı, su, sabun, yün atma makinesi, hasır tepme makinesi, keçe pişirme maki-nesi siyah, mavi, kırmızı renkler kullanılır. Nadiren istek üzerine pembe, kahverengi, vişneçürüğü ve yeşil renkler kullanılır. Saz otunun özünden yapılan hasır kalıp kullanılır. Yalvaç ve çevresinin yayla ikliminden olması nedeniyle sıcak tuttuğu için çok eskilerden beri gözde bir meslek olduğundan ve il çevresinde yapılan yer olmadığından yöresel özelliğini devam ettirmektedir. Turistik amaçlarla minyatür keçe, kepenek, heybe, torba, fes ve keçe üzerine çeşitli amblemler yapılmaktadır. Antalya, Burdur, Isparta, Afyon, Denizli, Kütahya ve Uşak yöresine özellikle dağ köylerine satılmaktadır. Keçe yapımında baklava dilimi, sığır sidiği (zik zak), kırma, zincir, dörtleme gibi süsleme teknikleri kullanılmaktadır.4 keçeci esnafı çalışmaktadır. Talebin gün geçtikçe azalması çırak bulunmaması ve bu işi yapanların yaşlarının ilerlemiş olması nedeniyle yakın bir zamanda bu meslekte kaybolan meslekler arasına girecektir.

Demircilik: Sıcak demircilik

Selçukluların Yalvaç'ı fethiyle başlamış günümüze kadar varlığını değişikliğe uğramadan devam ettirmiştir. Demir fırınlama sistemiyle ısıtılarak çekiç ve diğer malzemeler yardımıyla yapılacak işe göre şekil verilmektedir. Balta, keser, tahra, bel, kürek, çapa, tırmık, pulluk, dirgen ve kazma gibi günlük hayatta kullanılan ürünler yapılmaktadır. Yapılan ürünlerde belirli bir renk yoktur. Metalin kendine özgü rengi vardır. Motif kullanılmamakta ve süsleme yapılmaktadır. Yurdun birçok iline bu ürünler pazarlanmaktadır. Demirci

dükkânları yeni sanayide işlerine devam etmektedirler. Onlarca demirci dükkânından bugün birkaç tanesi ayakta kalabilmiştir.

Semercilik: Yusufi PALANDIZ

(Buharalı) Yalvaç'ta semerciliğin piri olarak kabul edilir. Semercilik mesleği Selçukluların Yalvaç'a yerleşmesine kadar dayanır. Ara verilmeden bugün-lere kadar gelmiştir. İlk üretimden bugüne kadar aynı ürünler üretilmek-tedir. Günümüzde talep azlığı nedeni-yle turistik amaçlı minyatür semer üretimi de yapılmaktadır. Pelit ve ceviz ağacı, ot (kova), keçi derisinden elde edilen sehtiyan, keçe, ip, sicim, telis, kırklık makası, bıçkı bıçağı, keser, el bıçkısı, çuvaldız, makkap ve kerpeten kullanılmaktadır. Yük hayvanının cinsine, büyüklüğüne göre farklı boyutlarda semer yapılmaktadır. Özel bir motif kullanılmaz, Gül, boncuk adı verilen süsleme teknikleri uygulanır. Yörede bu tekniklere nahaş adı verilir. Isparta çevresinde fazla satılmamaktadır. Genellikle Konya, Afyon, Denizli, Uşak, ve Kütahya illerine ve özellikle dağ köylerine satılmaktadır. Son yıllarda Ankara (kayaş) yöresinden de alıcılar gelmek-tedir. Alıcılar toplu alarak kendileri satmaktadırlar. Alım satım işleri genel-likle Nisanda başlayıp Kasım ayında sona ermektedir. Bu işi yapan kişilerin yaşlı olması nedeniyle bu meslek kaybolan meslekler arasına girecektir.

At Arabası Yapımcılığı: At

arabası yapımı ve tamiratı mesleğinin Yalvaç'ta ne zamandan beri icra edildiği hakkında kesin bir bilgi yoktur. Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda at arabası, fayton, kağnı, sal arabası ve tatar arabası yapıldığı bilinmektedir. Son zamanlarda fazla ilgi görmemektedir. Ancak mevcut olanların tamiratı yapılmaktadır. Ürün imal edildikten sonra Akşehir'e boyanması amacıyla gönderilmekte-dir. Pazarlama işlemi Turizm Bakanlığına ve turistik bölgelere yapılmaktadır. Kendi başına çalıştığı için sınırlı sayıda üretim yapılmaktadır. Boyama işleminde genellikle sarı, mavi, kırmızı, yeşil, beyaz ve pembe

renkler kullanılmaktadır. Minyatür At Arabacılığı

Semercilik Demircilik Keçecilik

(10)

HOYRAN KAYA

MEZARLARI

Yalvaç’ın yaklaşık 25 km. batısında, Eğirdir’in kuzey uzantısını oluşturan Hoyran Gölü’ne doğudan dik inen kayalıklardadır. Soylulara özgü bir mezar türü olmasına karşın, üç mezardan özellikle biri, 30 m. yukarıdan göle ve gün batımına doğru bakan, yalın olan diğerlerinden hemen ayrılır; nitelikli işçiliği ve değişik biçimdeki geometrik desen-lerden oluşan alnacıyla bir bey mezarı olduğunda kuşku bırakmaz. Üçgen alınlığıyla yalın bir tapınağı anımsatan cephesi, eni ve yüksekliği 5,50m. İle yaklaşık aynı olan dörtgen bir çerçeveye oturtulmuştur; oda derinliği de aynıdır. İçte eni 3,50 m.’ye düşen mezar odasının, dik semer biçiminde sivrilen tavanı 3,10 m. yüksekliğindedir. Alınlıklı kaya mezarlarının anayurdu Frigya’dır. Kayayı mezar olarak oyma ilkin İ.Ö. 9. yüzyılda kendi yöresel ev mimarisine uygun biçimde düz damlı olarak, Doğu Anadolu’nun uygar dağ halklarından Urartu Ülkesinde çıkar karşımıza; onun etkisiyle Frigya’ya geçer ve yapımı, kendi ev mimarisine uyarlanmış alınlığıyla, İÖ. 8. yüzyıldan başlayarak Roma Dönemi içlerine dek sürer. Sayısız örnekler, “Frigya Vadisi” de denen kayalık Afyon-Kütahya-Eskişehir üçgeni içindedir. Hoyran’la Pisidya’nın bu bölgesine etkinin oralardan geldiği kesindir. Ancak cephe deseninde örneksiz oluşu, bunu Frig öncülerinden farklılaştırır, özgün yapar. Antiokheia’nın kuruluşundan önceki bir zamanda yapılmış olabileceği düşünülür. Kaya mezarının Bizans Döneminde işlev değiştirerek bir

kaya kilisesine dönüştürülmesi de Frigya’da gelenektendir. Buna yönelik olarak anıtın “mezar” yapısı, içte ve dışta değişikliklere uğramış; özellikle doğu duvarı bu dinsel amaçla apsis olarak sonradan oyulmuştur ve oda duvarlarına, onca bozulmaya karşın hala etkileye-bilen İncil’den alınma öyküler resmedilmiştir. Apsisteki nitelikli resim; haleli, sakalsız ve beyaz giysisiyle ve az büyüklüğüyle farklı olan önemli bir kişide odaklanır. Bizans kiliseleri apsisindeki betimlemelerin genel-likle İsa ve Meryem Ana’ya ayrıldığı bilinir ve bu olgu, önemi, çevresin-deki mavi, yeşil ve kırmızı giysili azizlerin ortasındaki konumuyla da vurgulanan bu özel kişinin İsa olabileceğini düşündürür. Zor seçilebilir olmasına karşın, tavanda da başı haleli, elinde kalkan ve mızrak taşıyan, beyaz ata binmiş bir aziz betimlenmiştir. Başının her iki yanında ki harflerde, Kapadokya’da özellikle saygı gören İkonion ( Konya ) piskoposu Aziz Kornoutos’un adı okunur.

Ancak buradaki “asker” kişiliği onun bilinen resimlerine yabancıdır; genelde beyaz sakallı, halesi ve piskoposluk belirteçleriyle birlikte tanınır. Yörede benzersiz olan ve Anadolu’daki benzerleri arasında da önemli bir yeri olan bu kaya mezarları ve kaya kilisenin, duvar resimleriyle birlikte restore edilerek kültüre ve turizme kazandırılması beklenir. Çünkü gün batımında onun, önünde uzanan Hoyran Gölü ile birlikte çizdiği resim büyüler.

(11)

DEVLETHAN CAMİİ

Yalvaç’ın merkezinde, Çınar altı mevkiinde ve yolların kesişme noktasında, dört yanı açık bir şekilde konumlanmıştır. Bulunduğu bölge; Çınar altı, yakındaki medrese ve hamam, Selçuklular Dönemindeki Türklerin yerleşim merkezini ve biçimini belirtmektedir. 14 Yüzyılda II.Kılıç Arslan’ın kardeşi Devlethan adına yapılan cami, daha sonraki yıllarda birkaç kez çeşitli onarımlar geçirmiş olarak günümüze ulaşmıştır. Beylikler Dönemi özellikleri gösteren caminin mimarı maalesef bilinmemektedir. Osmanlı Devleti kayıtlarında ise 1726 yılından itibaren, camide görevlendirilen kişilerle ilgili olarak adı geçmeye başlar. Cami, kireç harcıyla birleştirilmiş kesme taşlardan inşa edilmiş olup özellikle temel kısımlarında, Antiochia ören yerinden getirilen, önceki dönemlere ait mimari yapı elemanları (mermer işlemeli bloklar ve yazıt parçaları) devşirme malzeme olarak duvar örgüsünde kullanılmış. Bu özellik ağırlıklı olarak doğu yüzde görülüyor. Üç girişli olan caminin ana girişi kuzey yüzün ortasında, diğer iki küçük giriş, doğu ve batı uzun yüzlerin kuzey başlarına yakın konumlanmıştır. Cephelerde bulunan çift sıra pencere sistemiyle mekânın aydınlatılması sağlanmış. Pencereler dikdörtgen formda, üzerlerinde tuğladan yapılmış sağır kemerlerle şekillendirilmiş. Camiyi kırma kiremit çatı örtmektedir. 20.75 x 24.80 metre iç mekân ölçülerindeki camiye ana girişten girildiğinde, kuzey yüz boyunca uzanan mahfilin altından geçilerek ana mekâna ulaşılır. Mahfilin altında kuzeybatı köşede bir imam odası vardır. Mahfi-lin altı, imam odası hariç, son cemaat yeri olarak

düzenlenmiştir. Ana mekânda sekizgen formlu 8 ahşap sütun çatıyı taşır. Güney yüze paralel uzanan sütun dizisi, mihrap önünden itibaren iki sıra üçlü, üçüncü sıra, ortadaki kaldırılarak ikili inşa edilmiştir.

Bunların haricinde aynı doğrultuda iki sütunda mahfilin olduğu giriş bölümünde vardır. Ancak bu sütunlar üst katta görülmekte olup alttaki kısımları sonradan betonarme olarak inşa edilen mahfilin beton ayakları içinde kalmıştır. İçteki iki nefin orta kısımlarının üzeri 4 elips şeklinde kubbe ile örtülmüştür. Bu kubbeler dışında kalan tavan ahşaptır. Kubbe içleri çeşitli renklerde yapılmış (sarı, mavi, kırmızı, yeşil) kalem işi stilize edilmiş bitkisel motifler ile süslenmiştir. Bu süslemeler camide görülebilen en eski parçalar arasındadır. Süsleme, kubbelerden sütunlara geçişe yakın bölümlerle, tavan ile duvar arası köşelerde yapılan yumuşak geçiş sağlayan bölümlerde de mevcuttur. Bir diğer süsleme öğesi de, yuvarlak çerçeveler içinde verilmiş ve direk tavan yüzeyine işlenmiş Arapça yazılardır.

Bunlardan ikisi tavanda, kubbe kenarlarında(mahfil önündeki kısımda),beyaz zemin üzerine siyah harflerle yazılmıştır. Dış kısımlarında, meyveli kiraz dallarından bir çerçeve vardır. Bir diğer yazıda minber kapısı alınlığında, siyah üzerine yaldızlı sarı boya ile yazılmış olandır. Burada da Maşallah, ALLAH DİLERSE (nazar değmesin anlamında.) yazmaktadır. Sütun başlıkları da kabartma bitkisel motifli, köşelerde antik sütun başlığı benzeri rulo formunda yapılmış. Cami aksının

biraz batısında kalan mihrap kabartma süslemelidir. Dış ve içte iki sütun formu verilmiş söveye sahiptir. Dıştaki sütun benzeri söve, içtekinden daha uzundur ve üstte, düz lentoya bağlanır. İçteki söve ise kısa ve üstte kemer forma bağlanır. Kemerle lento arasında bu kabartma motifler işlenmiştir. Mihrabın içi düz bırakılmıştır.

Dikkat çeken bir diğer unsurda mihrabın hemen üstünde açılmış yuvarlak formlu, çeşitli renklerden oluşturulmuş vitray penceredir.

Mihrabın hemen batı yanında ve ortada konumlanmış minber batı duvara paralel uzanır. Ahşaptan yapılmış olan minberin girişini kumaş bir perde örter. İç mekâna açık yeşil renk hâkim-dir. Caminin kuzey yüzünün doğu köşesinde, altı kesme taştan, üst kısmı kırmızı tuğladan örülmüş minare konumlanmıştır. Minare tektir ve bir şerefesi vardır. Caminin günümüze ulaşmış, görülebilir en eski parçası da bu minaredir. Caminin kuzey önündeki avlusunda, sonradan yapılmış şadırvanı vardır.

Caminin, eski yazıyla yazılmış bir de yazıtı vardır. Yalvaç Müzesinin deposunda bulunan yazıt yaklaşık 90 x 60 x 15 cm. boyutlarında olup kireç taşından yapılmıştır. Yazıtta, ortadan dikey olarak ikiye bölünmüş, 13 satır vardır. Kabartma harflerle yazılmış yazıt; II. Abdülhamit döne-minde, Konya Valisi Said Paşanın katkılarıyla yapılan onarımdan bahseder. Üzerinde hicri 1303 (miladi 1887) tarihi vardır. Yazıtın yeri, kuzey yüzün ortasındaki ana girişin üzeridir. Daha sonra buradan alınıp, tarihi değeri göz önüne alınarak Yalvaç Müzesine konmuştur.

(12)

Ayıini Mağarası

Ayıini mağarası, Sultan Dağlarının güney yamacında, Yalvaç’ın kuzeydoğusunda, Nazilli Dere mevkiindedir. 407 m. uzunluğunda, yatay, kuru bir mağaradır. İçerisinde sarkıtlar, dikitler ve sarnıçlar bulunur. Yağışlı dönemlerde tavan ve yan kenarlardan önemli oranda su girişi vardır. Ayı İni Romalılar ve Bizanslılar tarafından sığınak olarak kullanılmıştır. İçerisinde yer yer 6 m.yi bulan 5–6 adet su depolamaya yarayan küçük bentler ve sarnıçlar vardır. Mağara kırık sistemleri boyunca bir kaç kolda, kısmen de üst üste kollar biçiminde gelişmiştir. Mağaranın sonuna doğru üst bölümü oluşturan galeri sarkıt ve dikit bakımından oldukça zengindir. Ayı İni Mağarası hem içinin doğal güzelliği hem de içindeki tarihi sarnıçlar, su bentleri nedeniyle turistik yönden ilginç bir mağaradır. MTA Genel Müdürlüğü tarafından mimari projesi 1996 yılında hazırlanmıştır.

(13)

ÇINARALTI

1200 Yıllarında dikilmiş ve yaklaşık 800 yaşında olan Anıtsal Çınar 25.07 metre boyundadır. Gövde çevresi 10.25 metre, çapı 3.26 metre olan ağacın dal uzunluğu ise 7.50 ile 15.80 metre arasında değişir. Ağaç, Antalya Koruma Kurulu tarafından 11 Mayıs 1992 tarih ve 1401 karar no ile tescil edilmiştir. Çınarın bulunduğu bölge; yakındaki Medrese, Hamam ve Devlethan Camii, Selçuklular Dönemi’nde Türklerin yerleşim merkezini ve biçimini göstermesi açısından da önemlidir. Geçmişte olduğu gibi bugün de merkez olma özelliğini sürdüren Çınaraltı, insanların burada bulunan

kıraathanelerde oturup sohbet edeceği ve 12. Yüzyıldan günümüze gelen Devlethan Camii’ni seyredip çaylarını yudumlarken asırlık çınarın gölgesinin tadını çıkarabileceği bir dinlence mekânıdır.

Önceden Anıtsal Çınar’ın bulunduğu yer kaldırım taşı döşeli bir yol ağzıyken, sonradan trafiğe kapatılmış, zemin düzeltilip ağacın çevresi düzenlenerek tarihsel bir

meydan havasına kavuşturulmuştur. Günümüzde

Çınaraltı, turistlerin ve Yalvaç’a gelen ziyaretçilerin ilk uğrak yeri ya da kentteki yoğun tarih ve doğa gezileri arasında verilen küçük dinlencelerin mekânıdır.

(14)

Keşkek

Türklerin Anadolu’ya gelerek yerleşik düzene geçtiği yıllardan itibaren Yalvaçlılar ekmek yapım geleneklerini sürdürmektedir. Fırınların ve geleneklerinin, unutulma tehlikesiyle karşı karşıya kalmasını önleme ve bu kültürün diğer nesillere aktarılmasını sağlama düşüncesi Yalvaç Belediyesi’ni harekete geçirdi. Yalvaç’ın mahalle taş fırınlarda ekmek yapılması, önemli bir kültürün ve geleneğin ürünüdür. Bu kültürün günümüzde, yıkılmaya yüz tutmuş binaların iç nostaljilerini bozmadan yaşatılması istenmiştir. Bunun sonucunda belediyemiz tarafından projelenmiş 20 adet fırın ve üzerlerinde kadınların oturma salonu olan binalar oluşturularak, toplumsal ve sosyal yaşamda bugünkü yerlerini almışlardır. Mahalle fırınları kerpiç kullanarak kalın duvarlarla inşa edilmiş, tavanına yakın yükseklikte çok büyük olmayan pencerel-erle aydınlanan ahşap binalardır. Binaların içinde teknelerin konması ve hamurun dökülerek gelme işlemine bırakıldığı daha sonra da fırından çıkan sıcak ekmeklerin tek tek serilerek soğumaya bırakıldığı yerden bir metre yükseklikte ağaçtan yapılmış ve ahşap ile zemini döşenmiş Hanay denilen yükseltileri mevcuttur. Ekmek pişirmeye yarayan taş fırınlar genellikle bu yükseltilerin hanayın tam karşısında yer alırlar fırınların içi tamamen taş ile örülü olup ısıtma işlemi fırının bir yanından yapılır ve aynı ortamda diğer yanda ekmekler pişirilir.

Aileler evlerinde, teknesinde hamuru hazırlayarak giderler, hamur hazırlama, yöresel un, yapılacak ekmek miktarına oranı kadar teknenin her iki kenarına dökülür, teknenin ortası boştur. Daha önceden hazırlanıp saklanan maya teknenin ortasına konur ve üzerine bir miktar su dökülerek yumuşatılır, yeterince tuz ilave edildikten sonra her iki kenardaki un ile yoğrulmaya başlanır; yavaş yavaş su ilave edilerek maya ve unun tamamı karıştırılır, belli bir kıvama gelene kadar yoğurma işlemi devam eder. Bu hamurdan bir miktar alınarak maya yapılmak üzere saklanır ve teknedeki hamu-run üzerine biraz un serpilerek tekne hamur bezine sarılır. Mayalanması için beklemeye bırakılır. Bir müddetten sonra tekne omuza alınarak mahalle fırınlarına götürülür.

Fırındaki hanayın üzerine hamur bezi serilerek teknedeki hamur her bir ekmeğin oluşturacağı büyüklükte elde edilir. Bir müddet sonra olgunlaşan hamurlar tahta denilen hamur açma aparatı üzerinde el ile yufka açar gibi açılır ve tam ortasına parmak ile bir delik açılır.

Açılım sonucunda yaklaşık 40 cm çapında 3 cm kalınlığında pişmeye hazır ekmek hamuru elde edilmiş olur. Bunun üzeri su ile ıslatılır. Üzerine isteğe göre susam veya çörek otu ekilerek fırıncı küreği yardımı ile fırına sürülen ekmekler piştikçe fırından çıkarılır ve tek tek serilerek soğumaya bırakılır. Soğuyan ekmekler fırında yıkanıp kurutulan tekneye yan yana sıralanarak tüketilmek üzere omuz üzerinde eve getirilir. Her kadın kendi sırasında kendi ekmeğini kendi yakacağı ile yapar. Bir tekne sahibinin hamuru bitmeden başka bir hamur fırına atılmaz. Fırıncıya, 15 ekmek karşılığında bir ekmek hak olarak verilir.

GELENEKSEL

MAHALLE FIRINLARI

(15)

Yalvaç sadece kendine bağlı belde ve köyler için değil, yine Isparta İline bağlı olan Şarkikaraağaç ve Gelendost İlçe ve köyleri için de sadece ekonomik ve sosyal açıdan değil, sağlık ve eğitim hizmetleri açısından da bir cazibe merkezi. Bu yerleşim yerlerin-den çok sayıda öğrenci Yalvaç’taki eğitim kurumlarına gelmektedir.

Bugün Yalvaçta Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı kurumlarda 43 ilköğretim, 10 lise, 513 öğretmen ve 8.477 öğrenci mevcuttur.

Yalvaç’ta Süleyman Demirel Üniversitesi bağlı biri dört yıllık olmak üzere üç meslek yüksek okulu bulunmaktadır.

Yalvaç Meslek Yüksekokulunda

03 Ekim 1992 tarihinde Akdeniz Üniversitesine bağlı olarak açılan, Yalvaç Meslek Yüksekokulu, Isparta'da kurulan Süleyman Demirel Üniversitesi'ne 23 Aralık 1992' de yapılan bir protokol ile bağlanmıştır.

Yalvaç Meslek Yüksekokulu ilçe merkezine 2 km mesafede kurulmuş olup, 165.000 m2 arazi üzerinde 11.200 m2 kapalı alanlı eğitim bloklarında ve idari binalarında hizmet vermektedir.

Yüksekokulda 6 Bölümde, 8 program mevcuttur. 1)Büro Hizmetleri ve Sekreterlik

2)Finans Bankacılık ve Sigortacılık 3)Muhasebe ve Vergi

4)Otel Lokanta ve İkram Hizmetleri 5)Pazarlama ve Dış Ticaret

6)Turist Rehberliği

Yalvaç Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu

Yüksekokul 2009 yılına kadar Yalvaç Meslek Yüksekokulu bünyesinde Teknik Programlar bölümü olarak eğitim-öğretimi sürdürmekte iken, Yükseköğrenim Kurulu Başkanlığının 21/05/2009 tarihli genel kurul toplantısında alınan karar, 09/07/2009 tarih ve 20598 sayılı yazısı ile Yalvaç Meslek yüksekokulundan ayrılıp, Yalvaç Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu adıyla, aynı binada eğitim ve öğretim faaliyetlerine başlamıştır. Yüksekokulda 7 bölüm ve bu bölümler bünyesinde toplam 9 program bulunmaktadır.

1)Bilgisayar Programcılığı 2)Çevre Koruma ve Kontrol 3)Deri Teknolojisi

4)Elektrik Enerji Üretim,İletim ve Dağıtım 5)Elektronik teknolojisi

6)Gaz ve Tesisatı Teknolojisi 7)Mimari Restorasyon 8)Giyim Üretim Teknolojisi 9)Yapı Denetimi

Yalvaç Büyükkutlu Uygulamalı Bilimler Yükse-kokulu

Yüksekokul 26 Şubat 2010 Tarih ve 27505 Sayılı Resmi Gazetede Yayınlanarak 2010/103 Sayılı Bakan-lar Kurulu Kararı ile Kurulmuştur.

Yüksekokulda;

1) Muhasebe ve Finansal Yönetim Bölümü

Muhasebe ve Finansal Yönetim Anabilim Dalı 2) Bankacılık ve Sigortacılık Bölümü Bankacılık ve Sigortacılık Anabilim Dalı 3) Turizm İşletmeciliği Bölümü Turizm İşletmeciliği Anabilim Dalı

4) Uluslararası Ticaret ve İşletmecilik Bölümü Uluslararası Ticaret ve İşletmecilik Anabilim Dalı 5) Yönetim Bilişim Sistemleri Bölümü

Yönetim Bilişim Sistemleri Anabilim Dalı açılmış olup, şu an Muhasebe ve Finansman Bölümünde 1. öğretim ve 2. öğretim öğrencileri eğitime devam etmektedirler.

Antiokheia in Psidia (Antik Kent) Anadolu’da kurulan antik kentler arasında oynadığı önemli roller ve eşsiz yapılarıyla ayrı bir önem taşımaktadır. Yalvaç’ın kültürel zenginliklerini teşhir eden Yalvaç Müzesi genellikle Roma, Bizans ve Osmanlı devirler-ine ait eserlerle oldukça zengin bir müze niteliğindedir. Yalvaç’ın kültürel değerleri arasında önemli yerlerden biri de “ Yalvaç Hacı Ali Rıza Efendi Halk Kütüphanesi’dir. Kuruluşu 108 yıl öncesine dayanır. Kütüphane 1970 yılından itibaren kendi binasında faaliyete devam etmekte olup, çeşitli konularda 30 bini aşkın eseri ile en önemli kültür hazineleri arasındadır. Yalvaç Merkezinde sağlık hizmetleri açısından 150 yatak kapasiteli Devlet Hastanesi, 50 yatak kapasiteli Doğumevi ve 3 adet sağlık ocağı bulunmaktadır.

Eski Yalvaç sokaklarının korunması

ve sağlıklaştırılması çalışmaları

(16)

Yalvaç, tarihi, kültürel ve doğal değerlerin her üçüne de sahip olan ender kentler arasındadır. Kentin tarih yönünü; antik dönemde Pisidya bölgesine başkentlik yapacak kadar önemli olan 46 hektarlık bir alan üzerinde kurulu.

Antiokheia antik kentinde; kültürel yönünü, ahşap dokulu iyi korunmuş Selçuklulardan bugüne eski Yalvaç evlerinin bulunduğu

sokak-larda ve kaybolmaya yüz tutmuş geleneksel el sanatlarımızı inatla yaşatma çabasını sürdüren keçeci, derici, at arabacısı, nalbant ve saraçlarında; doğal güzelliklerini de Eğirdir gölünün bir bölümü olan eşsiz güzellikteki Hoyran gölü ve çevresinde yaşarsınız. Tüm insanları Yalvaç’ın zengin tarihini, doğasını ve kültürünü görmeye, Yalvaçlının konuksever sıcaklığını yaşamaya davet ediyorum…

KAYNAK: YALVAÇ BELEDİYESİ KÜLTÜR SOSYAL İŞLER MÜDÜRLÜĞÜ

YALVAÇ’A ULAŞIM

TARİH, DOĞA ve KÜLTÜR

KENTİ YALVAÇ’A DAVET

Uçakla

Türk Hava Yolları’nın, İstanbul-Isparta arasında Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri karşılıklı uçak seferi var. İstanbul’dan gelecek olanlar uçakla Isparta’ya gelip, buradan otobüsle Yalvaç’a geçebilirler.

Otobüsle

Kamil Koç, Aksel ve Yalvaç Aran Otobüs Firmalarının İzmir, İstanbul, Ankara, Konya, Antalya gibi bir çok büyük kentten günlük otobüs seferleri vardır.

Isparta-Yalvaç arasında iki saatte bir hareket eden otobüs ve minibüsleri bulunuyor. Isparta-Yalvaç arası 110 km. ve yaklaşık iki saattir.

Tirenle

Tirenle Isparta’nın Eğirdir ilçesine gelinip, buradan da otobüslerle Yalvaç’a geçmek mümkün. Yalvaç-Eğirdir arası 50 km. ve yaklaşık 45 dakika sürüyor.

Özel oto ile

Özel aracınızla ülkenin batısından Afyon-Dinar üzerinden Uluborlu-Senirkent yolunu takip ederek; kuzeyden Afyon-Şuhut ve Ankara- Polatlı-Yunak-Akşehir yollarını taklip ederek; doğudan Konya - Seydişehir - Şarkikaraağaç yollarını takip ederek ve güneyden de Isparta-Eğirdir yolunu takip ederek Yalvaç’a ulaşmak mümkün.

Her türlü detaylı bilgiyi Yalvaç Belediyesi’nden alabilir ve ücretsiz broşür isteyebilirsiniz. Ayrıca yine Yalvaç Belediyesi’nin web sayfasında Yalvaç’la ilgili her türlü bilgiye ulaşabilirsiniz.

Yalvaç Belediyesi Tel; 0246 441 50 35, 441 24 67; faks 0246 441 50 07 Yalvaç belediyesi web sayfası www.yalvac.bel.tr

Yalvaç Belediyesi e-posta adresi info@yalvac.bel.tr

Referanslar

Benzer Belgeler

Kemer Sırtı, Kilit Taşı, Kemer Açıklığı, Kemer Karnı, Kemer Ayağı, Kemer Gözü, Kemer Alnı, Üzengi Taşı, Üzengi Noktası, Üzengi hattı gibi bölümleri ile; Sivri

Baz¬matrisler sat¬r ve sütun say¬lar¬ve elemanlar¬n¬n de¼ gerleri veya dizili¸ sleri bak¬m¬n- dan farkl¬l¬k gösterirler.. 3) S¬f¬r Matrisi. Bütün elemanlar¬s¬f¬r

ve III üncü Dönem için yapılan seçimlerde tekrar Kütahya Millet­ vekili olarak Meclisteki yerini korudu.. 4 Mayıs 1931’de Meclisten ayrılın­ ca yeniden

[r]

Son bölümde ise İran İslam Devrimi ile “Çifte Sütun” politikasının sona varması, SSCB tehdidine karşı uygulamaya konulan “Carter Doktrini”, Körfez

Bu hususta doktor Rifat Osman bey neşredilmemiş hâtıralarında diyor ki: (Üsküdarda Paşakapısı arazisi sultan Selim Hanı Sani ahdi saltanatına kadar sarayı

Anahtar Kelimeler: Bakır; krom; kompozit; sinterleme; sertlik; SEM Farklı oranlarda Cr partikül takviyesinin Cu matrislikompozitlerin mekanik özelliklerine ve mikroyapısna

Bu kısımda istatistiksel yakınsaklığı kullanarak Korovkin teoremi ve Weierstrass tipi yaklaşım teoremi kanıtlanacaktır. Klasik Korovkin teoremini formüle etmek için