• Sonuç bulunamadı

XIX. Yüzyıl Rus edebiyatında F.M. Dostoyevski eleştirisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "XIX. Yüzyıl Rus edebiyatında F.M. Dostoyevski eleştirisi"

Copied!
103
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

XIX. Yy. Rus Edebiyatında F.M. Dostoyevski Eleştirisi

Burkay ÖGEL Yüksek Lisans Tezi

Rus Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yrd. Doç. Dr. Shalala Ramazanova

AĞRI-2017 Her Hakkı Saklıdır.

(2)

T.C.

AĞRI İBRAHİM ÇEÇEN ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ RUS DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI

Burkay ÖGEL

XIX. YÜZYIL RUS EDEBİYATINDA F.M. DOSTOYEVSKİ

ELEŞTİRİSİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

TEZ YÖNETİCİSİ

Yrd. Doç. Dr. Shalala RAMAZANOVA

(3)

İÇİNDEKİLER

Sayfa No

TEZ KABUL VE ONAY TUTANAĞI...i

TEZ ETİK VE BİLDİRİM SAYFASI ... ii

ÖZET ... iii ABSTRACT ... iv ÖNSÖZ ... v KISALTMALAR DİZİNİ ... vi GİRİŞ ... 1 1.Araştırmanın Problemi ... 1 2.Araştırmanın Amacı ... 1 3.Araştırmanın Önemi ... 1 4.Araştırmanın Metodu ... 1

5.Araştırmanın Bilimsel Yeniliği ... 2

6.Araştırmanın Teorik ve Pratik Önemi ... 2

7.Araştırmamızla İlgili Kongre ve Sempozyumlarda Sunulan Bildiriler ... 2

8.Araştırmanın Hacmi ... 2

BİRİNCİ BÖLÜM 1.F. M. DOSTOYEVSKİ’NİN YAŞAM ÖYKÜSÜ ... 3

1.1.Yazarın Sürgün Dönemleri ve Eserleri ... 5

1.2. Dostoyevski’nin Puşkin Üzerine Konuşması ... 11

İKİNCİ BÖLÜM 2. XIX. YÜZYIL RUS EDEBİYATINDA DOSTOYEVSKİ ELEŞTİRİSİ ... 14

2.1.1. Suç ve Ceza Üzerine Eleştiriler ... 16

2.1.2. Budala Üzerine Eleştiriler ... 35

2.1.3. Ecinniler Üzerine Eleştiriler ... 47

2.1.4. Karamazov Kardeşler Üzerine Eleştiriler ... 61

SONUÇ ... 72 RESİMLER ... 74 KAYNAKÇA ... 80 İNTERNET KAYNAKLARI ... 85 GÖRSEL KAYNAKLAR ... 86 EKLER ... 87 ÖZGEÇMİŞ ... 93

(4)
(5)

ii

TEZ ETİK VE BİLDİRİM SAYFASI

SOSYAL BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Lisansüstü Eğitim-Öğretim ve Sınav Yönetmeliğine göre hazırlamış olduğum “XIX. YY. Rus Edebiyatında F.M. Dostoyevski Eleştirisi“ adlı tezin tamamen kendi çalışmam olduğunu ve her alıntıya kaynak gösterdiğimi taahhüt eder, teziminkağıt ve elektronik kopyalarının Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü arşivlerinde aşağıda belirttiğim koşullarda saklanmasına izin verdiğimi onaylarım.

Lisansüstü Eğitim-Öğretim yönetmeliğinin ilgili maddeleri uyarınca gereğinin yapılmasını arz ederim.

X Tezimin 3 yıl süreyle erişime açılmasını istemiyorum. Bu sürenin sonunda uzatma için başvuruda bulunmadığım takdirde, tezimin tamamı her yerden erişime açılabilir.

Burkay ÖGEL 03.11.2017

(6)

iii ÖZET Yüksek Lisans Tezi

XIX. YÜZYIL RUS EDEBİYATINDA F.M. DOSTOYEVSKİ ELEŞTİRİSİ Burkay ÖGEL

Tez Danışmanı: Yrd. Doç. Dr. Shalala RAMAZANOVA 2017, 93sayfa+ xi

Jüri: Yrd. Doç. Dr. Shalala RAMAZANOVA Doç.Dr. Bahar Demir

Yrd. Doç.Dr. Ayhan BULUT

XIX. Yüzyıl Rus edebiyatının en önemli yazarlarından biri olan Dostoyevski yazdığı eserlerle hem kendi çağına hem de dünya edebiyatına adını altın harflerle yazmayı başarmıştır. Bu yüzden Dostoyevski’yi anlamak sanıldığı kadar kolay değildir. Onu anlayabilmek için sadece eserlerini okumak yeterli değildir. Eserlerini oluşturmasında en büyük rol yazarın kendi yaşamıdır. Bu bağlamda eserlerini okumadan önce yazarın yaşam öyküsü de dikkatli bir şekilde okunmalıdır. Dostoyevski yazın edebiyatına ilk olarak Balzac’ınYevgeni Grandet eserini çevirerek girmiştir. O zamanlarda henüz 22 yaşında olan Dostoyevski, Karamzin, Gogol ve Puşkin gibi Rus edebiyatının yapı taşları olan yazarları beğenerek okumuştur. Özellikle Gogol’ü kendisini düşünce bakımından en çok etkileyen yazar olarak saymıştır.

Dostoyevski Rus ve dünya edebiyatına oldukça önemli eserler miras bırakmıştır. Bu eserlerin hemen hepsinde insan özgürlüğünü irdelemiş ve bu özgürlüğe ulaşabilmenin yollarını göstermeye çalışmıştır. İki bölümden oluşan tezimizin ilk bölümünde yazarın yaşam öyküsünü ve sürgün dönemlerini incelemeye çalıştık. Bu bölümü oluştururken aile yaşamı, çocukluğu, okul yılları, kısa süren iş hayatı, arkadaş çevresi, sürgün yılları ve sürgün sonrası dönemleri göz önünde bulundurduk. Nitekim özellikle sürgün sonrası dönemlerine bakıldığı zaman yazın hayatındaki ilk eserlerde bile yazarın yaşamına dair izler bulmak mümkündür. Tezimizin ikinci bölümünde ise yazarın başlıca eserlerini bazalarak bu eserler üzerine yapılmış eleştirileri incelemeye çalıştık. Bu incelemenin asıl amacı; Dostoyevski’yi başka yazar ve eleştirmenlerin nasıl gördüğünü ve anladığını kavramak bunun yanı sıra yapılan bu eleştiriler bağlamında Dostoyevski sanatını detaylı bir şekilde ele almaktır. Bu konunun daha iyi bir şekilde irdelenmesi için sadece Türkçeye çevrilmiş eserlerin okunması ve incelenmesi yeterli değildir. Bu göz önünde bulundurarak Rusça ve İngilizce kaynaklar da detaylı bir şekilde incelenmiştir.

(7)

iv ABSTRACT Master Dissertation

THE CRITICISM OF DOSTOYEVSKY IN THE RUSSIAN LITERATURE XIX. CENTURY

Burkay ÖGEL

Advisor: AssistantProfessor Shalala RAMAZANOVA 2017, Page: 93+ xi

Jury: Assistant Professor Shalala RAMAZANOVA Assoc.Prof.Dr.Bahar DEMİR

Assist. Prof. Ayhan BULUT

Dostoyevsky who is one of the most important author of XIX. century Russian literature, manages to write his name with gold letters both his age and world literature by his works. Therefore, it is not easy to understand Dostoyevsky as much as you think. It is not enough to understand him by only reading his works. The major role in creating his work is his life. In this sense, author’s life story must be read carefully before reading his works. Dostoyevsky makes his debut in literature by translating Balzac’s Yevgeni Grandet. At that time, Dostoyevsky who was only 22 approvingly read the authors who are building blocks of Russian literature like Karamzin, Gogol and Pushkin. Especially, he thinks that Gogol affects him mostly in thinking way.

Dostoyevsky legated many important works to Russian and World literature. In almost all of these works scrutinises human’s freedom and tries to show ways to reach this freedom. Our thesis consist of two sections. We examined author’s life story and exile periods in the first section. We considered his family life, childhood, school years, short-lived work life, circle of friends, exile years and post-exile periods while creating his section. Especially, when looking the post-exile periods, it is possible to find effects of his life even in the first works of his literary life. In the second section of our thesis, we have studied criticism on these works based on the author’s main works. The main objective of this review is to understand how other authors saw and understood Dostoyevsky. Besides, to handle Dostoyevsky’s art in details in the sense of these critics. In order to examine this issue in a better way, it is not enough to read and examine only translated works to Turkish. With this in mind, it is necesary to examine the Russian and English works.

(8)

v ÖNSÖZ

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, XIX. Yüzyıl Rus edebiyatının önemli temsilcilerinden biri olmasının yanı sıra dünya edebiyatında da önemli bir konuma sahip olmuştur. Dostoyevski, eserlerinde ele aldığı temalarla dönemin Rusya’sını net bir şekilde tasvir etmiştir. Özellikle sürgün dönemi sonrasındaki eserlerde toplumda var olan farklı ideolojiler, siyasi çalkantılar açık bir şekilde yazar tarafından işlenmiştir. Bu bağlamda genel itibarıyla eserleri psikolojik açıdan incelenmektedir.

“XIX.Yüzyıl Rus Edebiyatında F.M. Dostoyevski Eleştirisi” başlıklı yüksek lisans teziyle Rus edebiyatının en önemli temsilcilerinden Dostoyevski’yi ve eserlerini eleştirel bağlamda tanıtmaya çalıştık.

Çalışmalarımızda engin bilgi, tecrübelerini eksik etmeyen saygıdeğer danışmanım Yrd. Doç. Dr. Shalala Ramazanova’ya, Doç. Dr. Bahar Demir’e,teknik destek konusunda yardımlarını esirgemeyen Arş. Gör. Ersin Çetinkaya ve Aytül Bayar’a, Ceylan Gizli’ye,İngilizce materyallerin çevirisi için desteğini esirgemeyen Arş. Gör. Adnan Aydıntürk’eve son olarak bu zor süreçte her zaman yanımda olan aileme sonsuz teşekkürler.

(9)

vi

KISALTMALAR DİZİNİ

A.G.E : Adı geçen eser BKZ : Bakınız

ÇEV : Çeviren S : Sayfa YY : Yüzyıl

(10)

1 GİRİŞ 1.Araştırmanın Problemi

XIX. yüzyıl Rus edebiyat yazarı F.M. Dostoyevski’nin aynı dönemdeki yazar ve eleştirmenlerin bakış açısına göre değerlendirilmesidir.

2.Araştırmanın Amacı

Bu araştırmanın temel amacı; Dostoyevski sanatının dönemin farklı yazar ve eleştirmenleri sayesinde daha net bir şekilde irdelenmesi ve bu bağlamda yazara esin kaynağı olan toplumsal sorunların, ideolojilerin neler olduğunun açığa çıkarılmasıdır.

3.Araştırmanın Önemi

Araştırmanın önemi, daha önce Türk edebiyatında işlenmemiş olan Dostoyevski’nin yaşamı ve eserleri üzerine eleştiriler konusunun tarafımızca işlenmeye çalışılmasıdır.

4.Araştırmanın Metodu

Araştırmamızı gerçekleştirirken uygulamış olduğumuz metot; ağırlıklı olarak çeviri ve açıklamalar üzerinedir. Eleştirilerin değerlendirilmesinde sadece Rusça kaynaklar değil aynı zamanda İngilizce metinler de detaylı bir şekilde ele alınmıştır.

Bu çalışmayı oluştururken, yazarın yaşam öyküsü ile ilgili olarak Prof. Dr. Hüseyin Kandemir’in yazmış olduğu “Dostoyevski” başlıklı biyografi kitabından faydalandık, Dostoyevski sanatının net bir şekilde açıklanabilmesi için M.M. Bahtin’in “Dostoyevski Poetikasının Sorunları” adlı kitabından, N.A. Berdyaev’in “Dostoyevski”, V. Nabokov’un “Rus Edebiyatı Dersleri” adlı kitabından ve aynı şekilde yazarın başyapıtlarından istifade ettik. Bunların yanı sıra Dostoyevski ve eserleri üzerine N.K. Mihaylovski’nin “Jestokiy Talant”, S. N. Bulgakov’un “İvan Karamazov kak filosofski tip”, V. V. Rozanov’un“ Legenda o velikom inkvizitore F. M. Dostoyevskogo” adlı makalelerinden de faydalandık.

(11)

2 5.Araştırmanın Bilimsel Yeniliği

Çalışmamızın bilimsel yeniliği, seçilen konunun ilk defa Türk öğrenci bakış açısıyla incelenmiş olması ve yapılan incelemeler sonucunda Dostoyevski sanatının eleştirel bağlamda irdelenmiş olması ve aynı şekilde bu bakış açısıyla aktarılmaya çalışılmasıdır.

6.Araştırmanın Teorik ve Pratik Önemi

Çalışmamızda teorik olarak ele alınan problemlerin asıl amacı XIX. Yüzyılda Dostoyevski üzerine yapılan eleştirilere çözüm üretmektir. Bu bağlamda incelenen eleştirilerin Türk edebiyatındaki eksikliği teorik olarak gidereceğini ümit ediyoruz. Aynı şekilde çalışmamızın pratik önemi; Dostoyevski üzerine yapılmış eleştiriler ile ilgili olarak edebiyat üzerinden dilbilim karşılaştırması yapıldığında, lisans ve yüksek lisans öğrencilerinin tez yazım aşamasında faydalı olacağını düşünmekteyiz.

7.Araştırmamızla İlgili Kongre ve Sempozyumlarda Sunulan Bildiriler

• X. International Conference “Global Science and Innovation, “The Significance of Yellow In The Novel of Dostoyevsky “Crime And Punishment”, 1-2 Mart 2017, Chicago, USA.

• “F.M. Dostoyevski Romanlarında Karakterlerin İsim Analizi” Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, 12 Mayıs 2017, Elazığ, Türkiye

8.Araştırmanın Hacmi

Tez çalışmamız hacimsel olarak 93sayfadır. Tezimiz, giriş, sonuç, kaynakça ve görsel kaynaklar hariç iki ana bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın giriş bölümünde, işlenen konunun önemi, amacı, yöntemi, yeniliği, teorik ve pratik önemi açıklanmıştır.

(12)

3

BİRİNCİ BÖLÜM 1.F. M. DOSTOYEVSKİ’NİN YAŞAM ÖYKÜSÜ

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski 30 Ekim 1821 tarihinde doktor olan babası tarafından fakirlerin ücretsiz olarak tedavi edildiği Marinski Hastanesi’nin bahçesinde bulunan bir evde, ataerkil-burjuva olan bir ailede dünyaya gelir. Moskova’nın yaşamsal olarakkötü yerlerinden biri sayılan Marinski’de ikame eden Dostoyevski, çocukluk yıllarının geçtiği bu hastanede zaman zaman babasına yaptığı ziyaretler esnasında yoksul hastalarla iletişime geçer, onlarla sohbet etmeyi çok sever ve onların yaşam hikâyelerini dinlerdi. Henüz çocukluk dönemindekurmuş olduğu sosyal yapıdaki bu ilişkiler; Dostoyevski’nin hayatını ve ruhsal yapısını derinden etkileyen ilk deneyimler olur.

1834 yılında Mihail ve Fyodor kardeşler Çermak Okulu’na gönderilirler.Bu okul Dostoyevski kardeşler için oldukça önem arz eder nitekim sert koşullar altında geçen çocukluk ve gençlik yıllarının ardından burası onlar için adeta nefes aldıkları yer haline gelir.Daha sonraları yazarın çok seveceği ve idol olarak göreceği, Rus Dili ve Edebiyatı öğretmeni olan Çermak okuluna gelir. Hayatlarına giren bu hoca onlara her anlamda bir ışık olur. Dostoyevski kardeşlerbirçok konuda öğretmenlerini örnek almaya başlarlar. Bu başarılı öğretmen sayesinde okumayı çok seven kardeşlerin edebiyata olan ilgileri gün geçtikçe artar. Fyodor Dostoyevski, 1837 yılında Çermak Okulu’nun bitmesinin ardından, eğitimine devam etmesi için Petersburg’daki Mühendislik Okuluna gönderilir. O dönemlerde Moskova’da ataerkil bir yapı hüküm sürmektedir. Petersburg ise, sınıf çatışmalarının şiddetli bir şekilde yaşandığı kapitalist bir şehirdir. Böylelikle yazarın çocukluk ve gençlik yıllarındaki ayrım ortaya çıkmaktadır.

Bu sırada yazarın annesi Maria Fyodorovna’nın hastalığı günden güne kötüleşmeye başlar. 1836 yılının kış aylarında fenalaşır ve bir daha kalkmamak üzere yatağa düşer. 1837 yılında annesinin ölümünün ardından yazar ve ağabeyi bir başka üzücü haber daha alırlar. Puşkin girmiş olduğu bir düelloda önce ağır bir şekilde yaralanmış ardından ölmüştü. Haberin ardından düelloyla ilgili tüm detayları dinlemeye

(13)

4

başlarlar. Bu bağlamda yazarın Puşkin’in ölümüyle ilgili olarak ağabeyine:” Eğer annemin yasını tutmamış olsaydım, Puşkin’in yasını tutardım”1 dediği bilinmektedir.

Yazarın, Petersburg’daki arkadaşı İvan Şidlovski hem edebi hem de diğer değer yargıları bakımından onun üzerinde büyük etkiler bırakmıştı.

Şidlovskiy onu Shaeskpeare ve Schiller’in eserleriyle tanıştırır. Schiller 30’lu yılların sonlarında Dostoyevski’nin manevi hayatının merkezi olurve onu şöyle ifade eder:” Neredeyse Schiller’in tüm eserlerini ezberledim, uykumda bile onu sayıklıyorum, sanırım bu kader bana böylesine büyük bir şairi tanımaktan daha güzel başka hiçbir şey yapmadı. Şidlovskiy’le birlikte Schiller’i okurken Don-Carlos’u, Marquez Poza ve Mortemer’i daha iyi anladım. Kısacası Schiller benim için büyüleyici biri oldu.”2

Yaşanan bu olayların ardından Fyodor, mühendislik okulunu bitirir ve göreve başlar. Fakat henüz bir yıl sonra bu mesleğin onu mutlu etmediğini anlayarak görevinden istifa eder. Görevini bırakmış olsa da mühendislik mesleği onun için daima özel ve önemli kalmıştır. Bu bağlamda Marshall Berman şöyle der:” Mühendislik, Dostoyevski’nin iyi bir hayata ilişkin tasavvurunda çok önemli bir rol oynar. Ama temel bir koşulda ısrar eder: İnsan mühendisleri kendi tasavvurlarının mantığını izlemelidirler, “nereye gittiğine bakmaksızın.” Mühendislik hesaplamanın değil yaratıcılığın olmalıdır; ama bunun için de “vardığı yerin yapma süreci kadar önemli olmadığı” nı kabul etmelidir.”3

Yazar, 1845 yılında arkadaşı Grigoroviç aracılığıyla N. Nekrasov’un eline geçen “İnsancıklar” romanını bitirir. Romanı çok beğenen N. Nekrasov da aynı el yazmasını V. G. Belinskiy’e ulaştırır. 1846 yılında yayımlanan roman ile ilgili Belinskiy “dönemin en iyi romanı” diye yazmıştır. Bunun yanı sıra dönemin ünlü eleştirmen ve yazarları İnsancıklar romanını oldukça yoğun bir ilgi ile karşılamışlardır. Yazarın aynı yılda yayımlanmış olan Öteki adlı eseri de göz önünde bulundurulduğu zaman, ilk dönem eserlerinde Dostoyevski yoksul insanlara ve “insan ruhunun derinliklerine” ayrıntılı bir

1D.S. Merejkovskiy, L. Tolstoy i Dostoyevski. Veçnıye sputniki, Nauka, Moskva 1995, s. 255. 2 Boris Lyubimov, Deystvo i Deystvie, Şkola Yazıki Ruskoy Kulturı, Moskova, s.175.

3 Marshall Berman, Katı olan Her Şey Buharlaşıyor, (Çev. Ümit Altuğ, Bülent Peker), İletişim

(14)

5

şekilde temas ettiği görülmektedir. Nitekim bu durum yazarın tüm romanlarında da aynı şekilde işlenmiştir.4

1.1.Yazarın Sürgün Dönemleri ve Eserleri

Çar I. Nikoladöneminde ülkede baskıcı rejim hüküm sürmekteydi. Çar, binlerce insanı gizli duruşmalarla, göstermelik bir yargılamaya bile gerek duymadan idama gönderiyordu (bunun en iyi örneklerinden biri, Dostoyevski’nin infaza otuz saniye kala bağışlanmasıydı); kat kat sansür düzenleri kurmuş, okulları ve üniversiteleri muhbirlerle doldurmuş, tüm eğitim sistemini fiilen felç etmiş, sonuçta tüm düşünce ve kültürü hapse, yeraltına ya da ülkenin dışına sürmüştü.5

1847 yılında F. M. Dostoyevski Mihail Petraşevski ile tanışmış ve düzenli olarak Petraşevski’nin evinde yapılan toplantılara katılmıştır. Bu toplantıların daha da yaygınlaşmasından çekinen Çar 1849 yılında tüm Petraşevski üyelerinin tutuklanmasını emretmiş ve bunun üzerine Dostoyevski dâhil hepsi bir gece toplantısının ardından yakalanmıştır. Uzun süren soruşturmanın ardından üyelerin hepsinin kurşuna dizilmesine karar verilmişti. Herkesin yan yana dizilip kurşuna dizilme anını beklediği andaki korku ve telaş Dostoyevski’nin hafızasında silinmez bir yer almıştır. Bunun etkilerini de romanlarında görmek mümkündür. Fakat tam kurşuna dizilecekleri sırada Çar I. Nikola aniden karar değiştirerek onları affettiğini söylemiş ve cezalarını kürek cezası olarak çekeceklerini duyurmuştur. Dostoyevski’nin cezası Sibirya’nın Omsk bölgesinde dört yıllık ağır bir hapse çevrilmiştir. Yazar, hapse girmeden önce batılı bir düşünceye sahipken, Omsk bölgesinde çekmek zorunda kaldığı dört yıllık hapis cezasından sonra düşüncesi tamamen değişmiştir ve artık kendini Rus ruhuna daha yakın hissetmeye başlamıştır. Nitekim kaldığı bu hapishanede Rus insanını tanıma fırsatını yakalamış ve her türden insanı anlamaya çalışmıştır. Bu hapishanedeki edinmiş olduğu deneyimleri özellikle de 1862 yılında yazacağı “Ölüler Evinden Anılar” adlı romanında açık bir şekilde işleyecektir. 1854 yılında Omsk bölgesindeki cezası sona ermiş ve Semipalatinsk’e askerlik hizmetini yerine getirmesi için gönderilmiştir. Yazara göre burası Omsk’a nazaran daha sıkıcıdır, bu yüzden okuması için kardeşinden sürekli olarak dergi ve kitaplar istemiştir. Çünkü dört yıllık bir hapis hayatının ardından

4 K. İ. T. Enko, Taynaya Strast Dostoyevskogo, Eksmo, Moskova, 2011, s. 9.

5 Marshall Berman, Katı olan Her Şey Buharlaşıyor, (Çev. Ümit Altuğ, Bülent Peker), İletişim

(15)

6

edebiyattan ve okumaktan iyice uzak kalmıştır. Sibirya’ya geldikten sonra tekrardan yazın hayatına dönmeyi istemiştir. Bu hevesle ilk olarak Dyaduşkin Son (Amcamın Rüyası) ardından da Stepançikovo Köyü’nü yazdı. Fakat bu iki eserden de beklediği tepkiyi göremedi.

Tüm bunların ardından Fyodor Dostoyevski, hummalı bir şekilde 1861 yılında yayınlanan “Zaman” dergisi ile uğraşmaya başlamıştır. Bu dergide, yazarın yazmış olduğu “Ezilenler” ve “Ölüler Evinden Anılar” romanları yayınlamıştır. 1862 yılında F. M. Dostoyevski Almanya, Fransa, İsviçre, İtalya ve İngiltere’ye giderek ilk yurt dışına seyahatini gerçekleştirmiştir. 1863 yılının Ağustos ayında ikinci defa yurtdışına çıkmıştır. 1863 yılının Ekim ayında Rusya’ya geri dönmüş ve Kasım ayının ortalarına kadar hasta karısıyla birlikte Vladimir’de yaşamıştır. Yurtdışında edindiği izlenimlerini ise “Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları” adlı eserinde kaleme almıştır.Sohbet şeklinde yazılan bu romanda yazar, farklı ülkeler ve şehirler görerek Batının bir medeniyetleşme ya da modernleşme değil aksine gerilemenin ta kendisi olduğunu belirtmiştir. Aynı yıl çarlık yönetimi Strakhov’un yazmış olduğu bir yazı yüzünden “Zaman” dergisi kapatılmıştır.

1864 yılı kayıplarla beraber gelmiştir. Karısı 15 Nisan’da veremden ölmüştü. Yazarın eşi Maria Dmitriyevna karakteri “Suç ve Ceza”da Katerina Ivanovna, “Budala” da Nastasya Filipovna gibi yazarın birçok romanında tasvir edilmiştir. Aynı yılın 10 Haziran’ında yazarın ağabeyi Mihail Mihayloviç Dostoyevski öldü. Dergi üzerine yenileme çabaları yaklaşık on ay sürmüştür ve 1864 yılının Mart ayında F. M. Dostoyevski “Zaman” dergisinin devamı olarak gördüğü “Çağ” dergisinin ilk sayısını yayınlamıştır. “Zaman” dergisinde Dostoyevski kardeşler Slavofil çatısı altında “vatanseverlik” olgusunu işlemeye çalışmışlardır. Fakat yazar abisinin ölümünün ardından “Çağ” dergisinde de aynı düşünceyi amaçlamıştır. Bu “vatanseverlik”olgusu, toplumsal düşüncenin altını çizmeyi, batıcılarla Slavofilleri barıştırmayı ve aynı görüş altında toplamayı amaçlamıştır. Dostoyevski’nin itirazlarının özünde, yönetimin ve entelektüel çevrenin halkla reformdan sonra bütünleşecek olmasıdır. Bu konuyu da 1864 yılında “Çağ” dergisinde yayınladığı “Yeraltından Notlar” romanında incelemiştir. Büyük bir gerilim ve tutkuyla 1866 yılında yazılan “Suç ve Ceza” romanının yayımlanmasının ardından yazar aynı yıl içinde “Kumarbaz” romanını

(16)

7

yazmıştır. 1867-1868 yıllarında ana konusu mükemmel insanı tasvir etmek olan “Budala” romanı üzerine çalışmaya başlamıştır. V. Rozanov romanın ana kahramanı olan Prens Mışkin’inDostoyevski’ye ait bazı özellikler taşıdığını belirtmiştir. Ona göre; “Budala’da yazarın kalbi ideal bir sakinlik içinde yansıtılmasının yanı sıra diğer insanlardan da mümkün mertebe uzak bir şekilde resmedilmiştir. Roman yazarı bu sıradan olmayan tasvir sayesinde kendine has bir ilham perisi yaratmıştır.”6Budala’nın ardından Ecinniler romanını yazmaya başlamıştır. Romanın konusuna temel kaynak olan asıl mesele “Neçayev Olayıdır.”İsviçre’de Herzen, Ogarev ve Bakunin’le arkadaşlık etmiş olan Neçayev, Moskova Üniversitesi’nde eğitim gören bir öğrencidir. 1869 yılında yaklaşan ihtilal için okuldaki arkadaşlarını örgütlemeye başlar. Yaz ayları bütün Rusya’da yürütülecek propagandaya ayrılacak ve ihtilal bir sonraki yılın baharında yaşayacaktı. Rusların birçok işinde olduğu gibi, örgütlenmenin ayrıntılarındaki dakik kesinlikle karşılanıyordu. Eylem, başkanları yoluyla daha yüksek bir gruba karşı sorumlu olan beş kişilik gruplar tarafından yürütülecekti. Neçayev, kendi hayalinin bir ürünü gibi görünen merkez komitesinin üyesiymiş gibi davranıyor ve üye kaydettiği kişilerden bu hayali komite adına sıkı disiplin ve kesin itaat istiyordu.7 1869

yılının Kasım ayında Dostoyevski, Ivanov adlı bir öğrencinin Neçayev ve üç arkadaşı tarafından öldürüldüğünü ve havuza atıldığını öğrenmişti. Rus dünyasında derin etkiler yaratan bu trajik olay Dostoyevski’nin Katkov’a sözünü vermiş olduğu yeni romanın konusunu oluşturmasına zemin hazırlamıştı. Bu olay, Budala’yı yazdığından beri kafasında uyuşuk bir şekilde duran, nihilizmle suç arasındaki temel ilişki düşüncesini anlatmaya, hayran olunacak derecede elverişli görünüyordu. Yapması gereken, olayı taşradaki bir şehre götürmek, kişilerin adlarını değiştirmek ve ikinci derecede kişiler yaratmaktı. Yalnızca; elinde önemli bir ahlak anlayışı olan heyecanlı bir cinayet öyküsü hazırdı.8

Yazar, karısının ölümünden sonra 1866 yılında sekreteri ile evlenir. Anna Grigoryevna, Petersburg’da sıradan bir memur olan Grigoriy İvanoviç’in kızı olarak dünyaya gelir. Henüz on altı yaşındayken Dostoyevski’nin büyük hayranı olan Anna Grigoryevna, abisinin ölümünün ardından zor günler geçiren yazarın evlilik teklifine

6 V. V. Rozanov, O Dostoyevskom// V. Rozanov mısli o literature, Sovremennik, Moskva 1893, s. 192. 7Carr, E. H. (2007). Dostoyevski (A. Gerçeker, Çev). İstanbul: İletişim, s. 212.

(17)

8

içten içe hazırdır ve aralarında yirmi dört yaş olmasına rağmen bu evliliği kabul eder.9Bu evliliklerinden Lyubov adında bir kızları dünyaya gelir. 1871 yılının Temmuz ayında Dostoyevski, eşi ve kızı Lyubov ile birlikte Petersburg’a döner. 1872 yılının yaz aylarını her yıl olduğu gibi Eski Rusya’da geçirirler.

1872 yılında yazar “Yurttaş” dergisinin yayıncısı olan Prens Meşerskiy’i ziyaret eder. Derginin yayıncısının ve onu destekleyen A. Maykov ve Tyütçev’in de istekleri üzerine Dostoyevski “Yurttaş” dergisinin redaktörlüğünü yapmaya başlar. Dergi henüz bir yıl önce Grigoriy Gradovski redaktörlüğünde kurulmuştu. Yeni çıkan dergiye yazı gönderen yazarlar ise A.N. Maykov, T.İ. Filippov, N.N. Strakhov, A. Belov gibi Dostoyevski’nin ilgiyle takip ettiği aynı görüşe sahip yazar grupları idi.101873 yılında,

yazar uzun süre üzerine düşündüğü “Bir Yazarın Günlüğü” ne ait notların ilk cildini bu dergide yayınlamaya başlar. 1874 yılında redaktörlük görevini bırakır ve sağlığının kötüye gitmesi üzerine tedavi için Almanya’nın Ems şehrine gider.

1870’lerin ortalarında Dostoyevski “Çağ” ve “Çağdaş” dergileri üzerine yapılan polemiklere son vererek tekrardan Saltıkov-Şçedrin ve Nekrasov’la görüşür. Dostoyevski, 1874 yılında editörlüğünü Nekrasov’un yaptığı “Vatan Notları” dergisinde “Delikanlı” romanını yayınlar. Roman kahramanının kişiliği ve dünya görüşü; toplumun temellerindeki dağılmayı sembolize etmiştir.

1875 yılının sonlarında Dostoyevski tekrardan okuyucularla diyalog kurma imkânı veren ve ona büyük başarı sağlayan “Bir Yazarın Günlüğü” kitabına yönelmiştir. “Bir Yazarın Günlüğü” nde Dostoyevski, Rusya’nın ve Avrupa’nın sosyokültürel ve sosyo politik görüşlerinin ve izlenimlerinin kırılma noktasına geldiğini belirtmiştir. Günlükte, yazarın çağdaş bir kaos ortamında yeni bir düşünce arayışı, yaşamın gizli kalan yönleri ve gelecek Rusya ile ilgili tahminleri görme çabaları önemli yer tutmaktadır.

Yaşamının son yıllarında yazarın popülerliği daha da artar. 1877 yılında Petersburg Bilim Akademisi’ne yazman olarak seçilir ve iki yıl sonra 1879 yılında, Londra’daki uluslararası edebiyat kongresine davet edilir. Bunun yanı sıra tüm aktivitelere düzenli bir şekilde katılmaya çaba göstermiştir. Edebiyat ve müzik

9 A.G. Dostoyevskaya, Vospominaniya, İzd. Hudojestvennaya Literatura, Moskva 1971, s. 5 10 A.G. Dostoyevskaya, Vospominaniya, İzd. Hudojestvennaya Literatura, Moskva 1971, s. 262.

(18)

9

gecelerine katılarak kendi eserlerinden ve Puşkin’in şiirlerinden kesitler okumuştur. Dostoyevski 1877 yılının Ocak ayında Nekrasov’un “Son Şarkıları” adlı eserinin etkisinde kalarak şair Puşkin’in mezarını ziyaret eder. 1877 yılının sonunda “Bir Yazarın Günlüğü” ne ara vermek istediğini belirtir bunun sebebini ise “farklı bir sanatsal çalışma” ile ilgilenme olarak açıklar. Bu çalışma; içinde farklı siyasi ve ideolojik düşünceler barındıran “Karamazov Kardeşler” romanıdır. Yazarın da belirttiği gibi “Karamazov ailesi, basit bir aile olayı değil aksine dönemin çağdaş ve entelektüel

Rusya’sının bir tasviridir.”11

Karamazov Kardeşler’de işlenen ağır suç; dünyevi sorunlar ve felsefi konularla sıkı bir şekilde bağlantılıdır.

1881 yılının Ocak ayında Dostoyevski, hayırseverler kurumunun yapmış olduğu toplantıda bir konuşma yapar ve uzun bir ara verdiği “Bir Yazarın Günlüğü” nün ikinci cildini aynı ay içinde yayınlar12 ve 29 Ocak’taki “Puşkin Geceleri” ne kesinlikle katılma

kararı alır. Bunların ardından, yazar “Bir Yazarın Günlüğü” nü iki yıl boyunca yayınlamayı düşünür daha sonra Karamazov Kardeşler’in ikinci bölümü yazmaya karar verir. Fakat 25 Ocak gecesi yazarın boğazından şiddetli bir şekilde kan gelmeye başlar. Üç gün süren ateşli hastalığın ardından 28 Ocak sabahı çocuklarını çağırarak hepsiyle vedalaşır ve aynı günün akşamı ise ölür. 31 Ocak 1881 yılında, muhteşem bir kalabalık eşliğinde Petersburg’taki Aleksandr Nevskiy mezarlığına gömülmüştür. Rus ve dünya edebiyatına derin izler bırakan F.M. Dostoyevski ve L.N. Tolstoy her ne kadar aynı dönemde ve aynı çevrede yaşamış olsalar da birbirleriye hiçbir şekilde görüşmemiş ve mektuplaşmamışlardır. Fakat buna rağmen ikisi de birbirlerinin eserlerini yakından takip etmişlerdir. Tolstoy’un Anna Karenina’sını okuyan Dostoyevski roman yazarını bir öğretmen, kendisini ise öğrenci olarak gördüğünü belirtmiştir. Aynı şekilde Dostoyevski’nin Ölüler Evinden Anılar romanını okuyan Tolstoy ise yazarı Puşkin’den daha üstün görerek, modern Rus edebiyatında böyle bir kitap okumadığını dile getirmiştir. Rus eleştirmeni N.N. Strakhov’a yolladığı mektupta düşüncelerini şu şekilde

11 Russkiye Pisateli, 1800-1917, Bolşaya Rossiyskaya Entsiklopediya, Tom II, Moskva 1991, s. 165. 12 K.V. Moçulskiy, Dostoyevski jizn i tvorçestvo, YMCA-PRESS, Paris 1981, s. 447.

(19)

10

dile getirmiştir:” Bu adamı bir kez dahi görmedim ve hiç konuşmadım ama o öldükten

sonra anladım ki, Dostoyevski bana en değerli, en yakın ve en gerekli insanmış…”13

İki ana bölümden oluşan çalışmanın birinci bölümünde yazarın doğumu, okul yılları, askerlik, sürgün dönemlerinin yanı sıra Rus edebiyatının ilk toplumsal romanı olan “İnsancıklar” romanı ve kahramanları ile ilgili konuları işlenmiştir. Yazarın hayatına göz atıldığı zaman ölümünün ardından 135 sene geçmesine rağmen hala dünya edebiyatında en üst sıralarda yer almasının tesadüf olmadığı açıkça görülmektedir. Nitekim zorlu ve hastalıklı geçen bir yaşam, kötü ve acımasız bir baba, orta halli bir aile durumu, dönemin ağır şartları ve en iyi arkadaş olarak görülen bir ağabey… Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda günümüzdeki Dostoyevski’yi Dostoyevski yapan temel yapı taşları da gün yüzüne çıkmaktadır.

13L.N. Tolstoy, O literature, Gosudarstvennoye izdatelstvo hudojestvennoy literaturı, Moskova 1955, s.

(20)

11 1.2. Dostoyevski’nin Puşkin Üzerine Konuşması

Dostoyevski’nin Puşkin üzerine yaptığı konuşma Rus muhafazakârların İncil’i olarak var sayılmıştır.14 A. S. Puşkin’in 100. doğum yılı münasabetiyle Moskova’ya bir

heykeli dikilir. Bu nedenle Rus Yazarlarını Sevenler derneği üç günlük bir kutlama töreni hazırlar. Törende F.M. Dostoyevski, İ.S. Turgenyev’in de aralarında bulunduğu birçok yazar ve konuşmacı halka hitap etmek için davet edilmiştir. Kutlamaların ikinci gününde konuşmasını yapan Turgenyev batıcıların temsilcisi olarak görülürken Slavcıları temsil etmek ise Dostoyevski’ye kalmıştı. Puşkin, Dostoyevski için oldukça önemlidir. Nitekim daha önceleri Gogol’ün de belirttiği üzere Puşkin, Dostoyevski nazarında da tartışmasız bir peygamberdir.15 Strakhov’a göre Dostoyevski, Puşkin

üzerine yapmış olduğu konuşmasında evrensel rus ruhunu açıkça belirtmiştir. Bu yüzden onun şiirselliği geleceğe yönelik iyi şeylerin özellikle de Rus halkının sevgiyi bulacağını ve tüm dünya halklarının barış içinde olacağını vurgulamıştır.16Konuşmanın

özünde Batıcılarla Slavcıları, halkla aydınları ve Rusya ile Avrupa’yı barıştırmak vardı. Sibirya sürgününden sonra Rusya’nın medeniyetleşmesindeki tek öncünün Batı olduğu inancını kesin bir şekilde reddetmişti yazar. Batının temsilcileri olan Rus aydınlarını da halkla olan bağlarını kopardıklarından ötürü suçlamıştı. Çünkü bu kopmanın Rus toplumunda derin etkiler yarattığını görmüştü. Yazarın da belirttiği gibi halkla aydınların birbirinden ayrılmasının sonucunda iki Rusya ortaya çıkmıştı. Nitekim Rus aydınlarının bu seviyeye gelmesindeki en büyük kaynak yine Rus halkıydı. Aydınlar Avrupa ve medeniyetten bahsederken Rus halkı neredeyse açlıktan kırılmak üzereydi. Yine aynı şekilde Rus aydınları Batı aracılığıyla gelecek olan medeniyetten söz ederken halk ezilmişliğin ve hor görülmenin acısını çekmekteydi. Tüm bu ince ayrıntıları fark eden yazar tezahüratların yaklaşık yarım saat sürdüğü meşhur konuşmasını yapmıştı. Konuşmasının ardından adeta bir çığlık kopmuş, birbirlerini tanımayan insanların yanı sıra birbirlerine nefret duyan insanlar dahi sarılmış, ağlaşmaya başlamışlardı. Yazar bu durumu karısına yazdığı mektupta şöyle açıklamıştır:” Bütün insanların elele vermesi ülküsünü dile getirdiğim zaman bütün salon isteri nöbetine tutulmuş gibiydi. Konuşmamın sonuna geldiğimde ortalığı çınlatan çığlıkları sana anlatamam. Birbirini hiç tanımayan adamlar ağlaşıp duruyorlar, birbirlerini kucaklıyorlar, bundan sonra

14 Ivan Thorjevski, Puşkinskaya reç Dostoyevskogo, Vozrojdeniye, Paris 1949.

15 F.M. Dostoyevski, Bir Yazarın Günlüğü II, (1880), (Çev. Kayhan Yükseler), Yapı Kredi, İstanbul 2001. 16 N.N. Strakhov, Zametki o Puşkine i drugih poetah, İzd. Kiev 1897, s. 156.

(21)

12

daha iyi insanlar olacaklarına, komşularından nefret edecek yerde onları seveceklerine yemin billah ediyorlardı. Derken bütün millet yerinden fırladı, koşa koşa yanıma geldiler; Yaşlı başlı hanımlar, öğrenciler, yüksek memurlar, hepsi gelip beni kucakladılar, yanaklarımdan öptüler. Hepsi, hepsi sevinç gözyaşları döküyordu. Yarım saat hiç durmadan adımı çağırdılar, benden yana el salladılar. Bir ara yaşlıca iki adam yolumu kesti. «Yirmi yıl var birbirimize düşmandık, birbirimizin yüzüne bile bakmazdık» dediler. «Ama şimdi kucaklaşıp barıştık. Sensin bizi barıştıran! Sen bizim ermiş adamımızsın, peygamberimizsin!»”17

Tüm bunların yanı sıra konuşmasında Turgenyev için de iyi sözler söyleyen yazar, konuşma bitiminde aralarında Batıcılık ve Slavcılık üzerine uzun süredir mevcut olan çekişmeye rağmen Turgenyev’in gözyaşlarıyla ona sarıldığını ve tebrik ettiğini de belirtmiştir. İvan Aksakov, Pavel Annenkov gibi ünlü Rus eleştirmenleri de bu muhteşem konuşmanın hakkını vererek yazara yaklaşmış, elini sıkmış ve:” Siz bir dâhisiniz, hatta hayır bir dâhiden de ötesiniz”18 demişlerdir.Öte yandan Dostoyevski, karısı Anna Grigoryevna’ya 8 Haziran 1880 tarihinde yazmış olduğu mektubunda düşüncelerini şu şekilde dile getirmiştir:” İvan Aksakov kalabalığı yararak sahneye çıktı ve tüm halka, yapmış olduğum konuşmanın basit bir konuşma olmadığını aksine bunun tarihi bir olay olduğunu ve bu konuşmayla birlikte her şeyin adeta bir güneş misali aydınlandığını açıkladı. Herkes hep bir ağızdan “Evet, evet!” diyordu ve tekrardan gözyaşları akmaya başlıyordu.”19 Tüm bunların ardından oturum kapanmış ve bir saat aradan sonra tekrar başlamıştı. Sıra İvan Aksakov’un konuşmasına gelmişti fakat sahneye çıkarak söylenecek her şeyin Dostoyevski tarafından açık bir şekilde söylendiğini belirterek kendi konuşmasına gerek olmadığını söylemişti.

Dostoyevski’nin Puşkin konuşması, büyük Rus şairi üzerine yapılan yirmi beş yıllık çalışmanın ürünüydü. Puşkin, Dostoyevski’nin tarihsel felsefi yapısının merkezinde durur: O, Puşkin’in şahsında Rusya’nın kaderini ve ideallerini arar. Puşkin

17 F.M. Dostoyevski, Puşkin üzerine konuşma, (1880), (Çev. Tektaş Ağaoğlu), BFS, İstanbul 1987, s. 11. 18 F. M. Dostoyevski, Polnoye sobraniye soçineniy v tridtsati tomah, Pisma 8 İyunya 1880 k Anne

Dostoyevskoy, Leningrad 1988.

19 F. M. Dostoyevski, Polnoye sobraniye soçineniy v tridtsati tomah, Pisma 8 İyunya 1880 k Anne

(22)

13

adına düzenlenen törende Dostoyevski, sarsılmaz fikirlerini ve ümitlerini müthiş bir sanatsal biçimle yoğurmuştur.20

20 F.M. Dostoyevski, Puşkin konuşması, (Önsöz 1947, Konstantin Mochulskiy, Çev. Aylin Aydın),

(23)

14

İKİNCİ BÖLÜM

2. XIX. YÜZYIL RUS EDEBİYATINDA DOSTOYEVSKİ ELEŞTİRİSİ

F. M. Dostoyevski, yaratıcılığının ilk dönemini oluşturan yapıtlarında, Gogol ve “doğalcı okul”geleneğine bağlıdır. İlk etapta fizyolojik denemeler21olarak ortaya çıkan “doğalcı okul” geleneği Rusya’da 1830’lu yılların sonlarında varlığını göstermiş ve 1850’li yıllara kadar devam etmiştir. Bu okulun asıl amacı; edebiyatı gerçekçiliğin içine sokmaktı. Bu dönemin hemen tüm yapıtlarında Petersburg yoksulluğu, yoksul insanlar gibi Gogol konuları işlenmiştir. Dostoyevski “doğalcı okul”un genel eğiliminden farklı olarak dış yaşam olgularını betimlemekle yetinmemekte, bireyin iç dünyasına, psikolojisine de eğilmektedir. Ayrıca özgün ve benzersiz Dostoyevski üslubunu oluşturacak başlıca özellikleri de yazarın ilk dönem yapıtlarında görebilmekteyiz: Kahkahadan gözyaşına, gözyaşından kahkahaya geçiş diye tanımlanabilecek gergin, sarsıcı bir duygu ortamı ve buna bağlı olarak da hırçın, tutkulu, dinamik ve kimi zaman dağınık bir anlatım… Gogol’de “Bir Delinin Notları” ve “Palto”da ağır basanunsurlar, gülünçlük ve ironi ikenDostoyevski’de ise insanı sarsan bir acıma duygusu özellikle bu ilk dönem yapıtlarında neredeyse duygusalcılığa (sentimentalizm) ulaşır.22

24 yaşında yazdığı “İnsancıklar” Rus edebiyatının ilk toplumsal romanıdır. Romanın ana teması “acıma” duygusudur. Özellikle Rus edebiyatında sıkça karşılaşılan karakter isim uyarlaması, bu romanda yazar tarafından başarılı bir şekilde uygulanmıştır. Rusçada devuşka kelimesi Türkçede kız anlamına gelir. Devuşkin isminin de bir erkek karaktere verilmiş olması yazar tarafından tesadüfen seçilmemiştir. Karakter özelliğine bir atıfta bulunmuştur. Dostoyevski’nin roman kahramanı, isimsiz bir hükümet dairesinde kâtip olan Makar Devuşkin, Akakyeviç’in paltosunun en uygun varisidir. Dürüst ve vicdan sahibi, çekingen ve siliktir.23Çalışma arkadaşlarının bitip tükenmek bilmeyen alayları ve şakaları kahramanı yaşamdan kopuk, yaşlı ve acınası bir adam haline getirir.Yaşama tekrar bağlanmak için tek sebebi ise; sürekli mektuplaştığı diğer karakter olan Varenka’dır. Sönük bir yaşam süren Devuşkin hayatında daima gururunu her şeyin üstünde tutarak büyük bir psikolojik düşüş yaşadığı için kendisine

21Fizyolojik Denemeler: XIX. yüzyılın 20’li ve 30’lu yıllarında ilk olarak Fransa ve İngiltere’de ortaya

çıkmıştır. Amacı sosyal sınıfa ait insanların temel değerlerini temsil etmekti. Bu denemeler daha sonraları ise Rusya’da “doğalcı okul” yazarları tarafından daha da geliştirilmiştir.

22 A. Behramoğlu, Rus Edebiyatı Yazıları, Tekin Yayınevi, İstanbul, s. 127

23 Marshall Berman, Katı olan Her Şey Buharlaşıyor, (Çev. Ümit Altuğ, Bülent Peker), İletişim

(24)

15

karşı acıma duygusu uyandırmaktadır. Bunun yanı sıra felaketler de peşini bırakmamaktadır. Yaşamış olduğu içsel karmaşayı Devuşkin şu sözlerle özetlemiştir:” düşüyorum ve en kötüsü de kendi gözümden düşüyorum, Bu benimkaderimde varmış, hiç kuşkusuz kaderimmiş. İnsan kaderinden kaçamaz, biliyorsunuz.”24

Fyodor Dostoyevski, böyle bir “sıradan insan” (yazarın kendi ifadesidir) hakkında gerçekçi bir hikâye olan İnsancıklar (1846) adlı romanı yazmayı seçmiş ve romanının ana karakterinin hüzünlü yaşamını tamamıyla insani duygularla donatmıştır. Böylece bu roman, Rus halkının boyun eğme anlayışının ve politik ses eksikliğinin bir eleştirisi olmakla birlikte, maddiyatçı bir dünyada ezilmiş, mutsuz bireyin saygınlık mücadelesi için yaşanan daha büyük “Avrupalı” bir arayışın da yansımasıdır. Dostoyevski’nin “sıradan insan”ı hassas bir şekilde resmetme seçimi Aleksandr Puşkin ve Nikolay Gogol gibi Rus yazarlar tarafından etkilenmiş bir seçimdir ancak kendisinin Charles Dickens, George Sand ve Honore De Balzac gibi Batı Avrupalı yazarların eserlerini tutkulu bir şekilde okuması da bu seçimde etkili olmuştur. Natüralizm(doğalcılık) ekolünün kurucusu olan Gogol, Dostoyevski’yi “önemsiz devlet memurları ve belirsiz aktörleri içeren St. Petersburg’da yaşanan günlük dramlara dair fiziksel portre ile romantik olay anlatımının daha önce benzeri yapılmamış bir bileşimi ile tanıştırmıştır. Gogol’un, Dostoyevski’nin üzerindeki muazzam etkisi, yazarın gözlerini “günlük şeyleri içeren” sıradan insanın yaşadığı trajediye” açmıştır. Bu arada, Fransız yazar Balzac ise Dostoyevski’nin yarattığı insani karakterlerin, kendi zamanlarının toplumsal mücadelesinden ayrılamaz olduğu gerçeğini açıkça görmesini ve anlamasını sağlamıştır. Yazarın İnsancıklar’ı yazmaya başladığında, altının(maddiyatın) insanların kaderleri üzerindeki yıkıcı gücü gibi bir ana toplumsal temayı geliştirirken eş zamanlı olarak başkahramanlarının duygusal hayatlarını derinlemesine tasvir eden bir gerçekçi sanat başyapıtı olan Balzac’ın Eugenie Grandet’inin çevirisini yapması da son derece anlamlıdır25.

“İnsancıklar” romanını ilk okuyan eleştirmenler, Dostoyevski gerçekçiliğinde henüz romanın ilk başlarında bile sefaletin resminin çizildiğini fark etmişlerdi. Romandaki gündelik yaşamın trajedisini gözler önüne süren yazarın bu yaklaşımını, ilk

24 F.M. Dostoyevski, İnsancıklar, (Çev. E. Altay), İletişim Yayınları, İstanbul 2015, s. 84.

25 Çakmakçı, Murat, 2008, “Dostoyevski’nin “İnsancıklar” Romanında “Sıradan İnsan” Figürü”,

(25)

16

etapta ne okurlar ne de eleştirmenler anlayamamıştır. Fakat daha sonraları Rus edebiyatı ve hatta tüm Rus kültürü için yeni bir akım olarak adlandırılacak olan bu yaklaşım, uzun yıllar boyunca edebiyatçıların ve eleştirmenlerin vazgeçilmez bir parçası olmuştur.

1860’lı yıllara göz attığımız zaman, Dostoyevski’yi özellikle de “Ölüler Evinden Anılar” adlı eseri yazmasından ötürü yetişkin bir yazar olarak görmekteyiz. O dönemlerde sadece romanlarıyla değil, aynı zamanda hikâyeleriyle de ön plana çıkmıştır. Yazar bu dönemde, “Ölüler Evinden Anılar”, “Ezilenler”, “Suç ve Ceza”, “Stepançikovo Köyü” eserlerini kaleme almış ve bunların yanı sıra “Budala” romanını yazmaya başlamıştır. Dostoyevski’nin eserlerinin çoğunun temelinde başlıca unsurlar mevcuttur: sefalet, sınıf ayrımcılığı, din, kadın, cinayet ve fuhuş olarak sıralayabiliriz.

2.1.1. Suç ve Ceza Üzerine Eleştiriler

Yazar, 1866 yılında 60’lı yıllardaki Rusya yaşamının ansiklopedisi olarak varsayılan “Suç ve Ceza” yı bitirmiştir. Yukarıda bahsetmiş olduğumuz temel unsurların birçoğunu bu romanda görebilmek mümkündür. Yazar burada, fakir mahallelerde yaşayan insanların ne şekilde ve hangi şartlar altında yaşadıklarını gözler önüne sermiştir. Dönemin şartları romanın temelini oluşturmaya yeterlidir. Romanda her şey birbiriyle bağlantılıdır: yaşam şekilleri, düşünceler ve eylemler. İnsanlar yaz ayları dâhil şehir dışına gitmek istemezler ve sürekli olarak hüzünlü bir ruh hali içinde yaşarlar. Tüm bunlardan yola çıkarak çaresizliğin bu romandaki temel motif olduğunu anlayabiliriz. Dostoyevski’nin hayli iyimser şekilde inanmamızı istediği şey, Raskolnikov’un bir yandan ailesine, bir yandan da yüksek ideallerine bağlı, özveriye açık, nazik, cömert ve çalışkan bir delikanlı olduğudur; bununla birlikte, tamamen kendi iç dünyasına kapanıp insanlarla hiçbir samimi ilişki kurmayacak denli kendini beğenmiş ve gururludur. Bu iyi, cömert ve gururlu delikanlı, keder verici şekilde yoksuldur.26Fakat tüm diğer insanlara rağmen romanın ana kahramanı Rodion Raskolnikov hayatını değiştirme kararı vermiştir. Bu düşüncesi oldukça tuhaftır çünkü hedefine ulaşmak için cinayet işlemiştir. Raskolnikov’a göre bir kişinin diğer insanların rahat yaşaması için ölmesi çok da zararlı bir durum değildir. Öte yandan, cinayet işleyebilecek olan ve hiçbir zaman bunu yapamayacak olan insanların varlıkları

26 V. Nabokov, Rus Edebiyatı Dersleri, (Çev. Y. Yavuz, F. Özgüven, A. N. Akbulut), İletişim, İstanbul

(26)

17

hakkındaki düşüncesini kontrol etmek istemiştir. Cinayeti işledikten hemen sonra bile aslında kendisinin ikinci grup –asla cinayetişlemeyecekler- insan tipine dâhil olduğunu anlamıştır.

Romanın ana temalarından biri de din temasıdır. Raskolnikov, işlemiş olduğu bu cinayetle din kurallarını bozmuş ve yok saymıştır. Her ne kadar cinayetten hemen sonra pişmanlık duygusu ağır basmış olsa da keskin din kuralları sert bir şekilde bozulmuştur. Fakat bu pişmanlık, koca karıyı öldürmesinden yana olan bir pişmanlık değildi. Aksine her zaman onun bir işe yaramaz böceğin teki olduğunu düşünmüştür. Onun asıl pişmanlığı: “Yapılan her şey Tanrıya dönmek zorundadır” gerçeğiydi. Romanda, dinin temellerini yerinden oynatanın sadece Raskolnikov olmadığını görmekteyiz. Sonya Marmeladova ahlak kurallarını göz önünde bulundurmayarak tüm temiz ve saflığıyla kendini insanlara pazarlayarak geçimini sağlamakta ve ailesine bakmaktadır. Bu romanda özellikle bahsetmiş olduğumuz iki karaktere dikkat edecek olursak; yazarın nasıl bir resim sergilediğini ve karakterleri zıt özellikleri bir araya getirerek ortaya koyduğunu anlamak mümkündür. Bir yanda karşımızda, gözünü kırpmadan cinayet işleyebilecek kadar cani olan fakat bunun yanı sıra romanın bir başka bölümünde elinde kalan son parasını Sonya’nın annesine cenaze masrafları için verecek kadar iyi kalpli bir Raskolnikov var iken öte yandan kendini sadece ailesi için feda eden Sonya Marmeladova vardır. İşteDostoyevski gerçekçiliği de budur. Peki Raskolnikov’un işlemiş olduğu cinayeti sadece ona yüklemek mi gerekir yoksa çevrenin de bu cinayete etkisi var mıdır? Bu da akla Henry Thomas’ın “suçu toplum hazırlar, suçlu işler” sözünü getirmektedir. O halde toplumun ruh haline de göz atmakta fayda vardır. St. Petersburg'da insanlar fakirdir ve sosyal dengesizlik had safhadadır. Hele ki Sonya'nın durumu (ailesi için fahişelik yapmak zorunda kalması) Raskolnikov'un bizzat müşahede ettiği bir olaydır. Binlerce, yüzbinlerce insan açlık sınırında yaşamaktadır. Cana kıyma, zina, yalan söyleme gibi büyük günahlar artmış, insanların can, mal ve namus güvenliği azalmış, haliyle kolay kazanmak için hırsızlık, kumar, faiz gibi suçlar çoğalmıştır. Hatta cinayeti işlemeden önceki gün, bir meyhanede iki adamın tefeci kocakarı ile ilgili (onu öldürüp parasını almak üzerine) konuşmaları Raskolnikov'u cinayete hazırlayan etkenler olarak düşünülebilir. Yalnız bir nokta var ki, Raskolnikov'un bu cinayeti işleme fikri çok önceden beri zihninde mevcuttur ve Marmeladov, Sonya gibi insanlar hayatına sonraki aşamada karşısına çıkmıştır. Bir başka ifadeyle çevre faktörü, Raskolnikov'un

(27)

18

işlediği cinayette arka sıralarda, belki de sadece tahrik unsuru olarak yer almaktadır.27Sorunun temeline bakılırsa, ortada işlenmiş bir cinayet ve bu cinayete daha önceden hazırlık yapmış bir katil vardır. Buna rağmen, katil kendini sürekli olarak haklı görme çabaları içindedir. Raskolnikov’a göre insanlar mükemmel ve aşağı olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır. Bu anlamda kendini daima birinci gruba ait hissetmiştir. Kendini tarihte iyi yer edinmiş olan Napolyon, Sezar gibi insanlar grubunda görmektedir. Görüşleri ve düşünceleri bakımından içinde bulunduğu halkla tezat durumundaydı ve bu yüzden de halka karışmazdı. İnsanlara faydası olmayan, faizci yaşlı bir kadını öldürdüğünü düşünerek insanlara iyilik yaptığını düşünmekte ve yine aynı şekilde kendini bu bağlamda haklı görmektedir. Çünkü bu cinayetin ardından yaşlı kadından almış olduğu paraları, fakir insanlara vererek toplumda mevcut olan dengesizliği kendi çapında ortadan kaldırabileceğini düşünmüştür.

Sonuç olarak yazar, romanı insan bilincine varmak için yazmıştır. Romandaki asıl düşünce; insanın özgürlüğü ve bu yolda izlemesi gereken yollardır. Fakat bu özgürlüğün insanı tanrılaştırmadığını, aksine tanrı olmadan insanın özgürleşemeyeceğini de belirtmiştir. Yazar, dönemin Rusya’sını yansıtırken romana, farklı durumlarda olan birçok kişiyi dâhil etmiştir. Üniversitede okuyan fakir öğrenciler, kendini ailesi uğruna feda eden kadınlar, Çarlık Rusya’sının yaratmış olduğu korkular, tüm bunların hepsini bir arada görmek mümkündür.

Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza” romanı üzerine Ataol Behramoğlu yazmış olduğu bir makalede dönemin Rusya’sı ile ilgili olarak şöyle demiştir:” Şimdi de, Raskolnikov tipini ve “Suç ve Ceza”nın sorunsalını daha iyi anlamak için hızlı bir bakışla da olsa romanın düşünsel ve toplumsal arka planlarına göz atabiliriz. 19.yy.Rus toplumsal yaşamı ve düşünsel ortamı büyük çalkantılarla dolup taşmaktadır. Bu tarih, kaynağını hiç kuşkusuz daha önceki yüzyılların toplumsal çalkantılarından ve düşünsel arayışlarından almaktadır. Bütün bu yüzyılların toplumsal çatışkılarında ve düşünsel arayışlarında belirleyici olan, toprak kölesi köylünün kölelikten kurtarılma savaşımıdır.”28

27 Özdemir, Ekrem. (2010, 1 Mayıs). Suç ve Ceza Arasında Raskolnikov. Erişim Tarihi: 6 Eylül 2016. 28 Behramoğlu, Ataol, 2015, Suç ve Ceza’nın Yazıldığı Dönem Bakımından Bir Raskolnikov Analizi,

(28)

19

Raskolnikov karakterinin tasvirini, teorisini ve romanın kompozisyonunu iyi bir şekilde kavramış olan ve Dostoyevski’nin de çok yakın arkadaşı olan N. N. Strakhovroman ve kahramanları ile ilgili olarak farklı görüşler ortaya atmıştır. Strakhov Raskolnikov karakterinde doğuştan gelen üstün yeteneğin ve aklın olduğunu görmüştür. Ona göre Raskolnikov, kendi içinde kaybolarak zayıf iradesine esir kalmış ve sonunda da bu cinayeti işlemiştir: “Raskolnikov her ne kadar egoizmin ve zayıf iradesinin esiri olmuş olsa da bize doğuştan gelen güçlü bir aklı ve sıcak kalpli biri olarak gösterilmiştir. Romanda bu genç adam kendi teorisini gerçekleştirmiştir. Bu teorisini gerçekleştirmek için de hayatını mahvetmiştir; korkunç bir cinayet işlemiştir…”29

Strakhov Dostoyevski’nin Raskolnikov’a acıdığını belirtmiştir. Dostoyevski romanın ana karakterini ve yaşamını tasvir ederken onla dalga geçmemiş ve işlemiş olduğu suçtan ötürü de onu suçlamamıştır. Yazar Raskolnikov’u anlatırken ona büyük bir merhamet duygusuyla yaklaşmıştır. Bu da yeni nesil gençler hakkında bir alay, hor görme ve sitem değil de acıma duygusu olduğunu göstermektedir. Hatta Raskolnikov eğer kurmuş olduğu teoriye göre değil de menfaat için, kıskançlık ya da herhangi bir öç alma duyguyla bu cinayeti işlemiş olsaydı belki de onun için her şey daha kolay olurdu. Eleştirmen Strakhov, Dostoyevski’nin Raskolnikov karakterinde mutsuz ve acı çeken bir insanın nihilizmini tasvir ettiğini belirtmiştir. Bu nihilizm romanda insanların yaşamında felaket haline gelen trajik bir olay olarak karşımıza çıkmıştır. Strakhov bu nihilizimle ilgili olarak şöyle belirtmiştir :” İlk defa mutsuz ve acı çeken bir nihilizm görüyoruz. Yazar burada nihilizmi acınası bir durum olarak değil de, trajik bir şekilde manevi arayışı göstermiştir.“30

Romanda yazar, yaşam ve teoriler arasındaki çatışmayı gözler önüne sermiştir. Sonuç olarak kazanan tarafın teoriler değil de yaşam olduğu anlaşılmaktadır. Romanın esas problemlerini, bir insanın ruhunda yaşamla teorilerin nasıl çatıştığı, bu çatışmanın ne kadar üst seviyelere çıktığı ve en sonunda ise yaşamın kazanması oluşturmaktadır.

Romanın kahramanları düşünür, hisseder ve buna göre de yaşarlar. Yazar tüm bunları detaylarda göstermiştir. Özellikle de Raskolnikov’a karşı tarafsız olmaya

29N. N. Strakhov, Literaturnaya Kritika II, “Prestupleniye i Nakazaniye”, Sovremennik, Peterburg 1867,

s. 219.

30 N.N. Strakhov, Prestuplenie i nakazanie roman v şeşti çastyah s epilogom, izd. İsp. II toma, Peterburg,

(29)

20

çalışmıştır. Ana kahramana yönelik gereksiz yönde eleştiri ve yorum yapılmasına izin vermemiştir. Strakhov’a göre Dostoyevski’nin asıl becerisi “ruhun eylemlerini” tasvir etmektir. Bunu da şu sözleriyle dile getirmiştir “… yazarın asıl gücü, fark ettiğimiz gibi, kişilerde değil bu kişilerdeki durumları ve hareketleri tasvir etmektedir. Bu gücünden dolayı da, bu yeni romanında büyük bir ustalık elde etmiştir.”31

Strakhov tüm bunların yanı sıra, romandaki kompozisyonun ne kadar doğru bir şekilde aktarıldığını da belirtmiştir. Okuyucuların Raskolnikov’la karşılaşması cinayetten hemen önce gerçekleşmiştir. Raskolnikov’un düşüncelerinden ve konuşmalarından bu durumun ne kadar karışık olduğunu anlayabiliyoruz. Romanın düzeni ve kompozisyonu ile ilgili olarak Strakhov şöyle belirtmiştir:“Roman çok basit bir şekilde oluşturulmuştur fakat bununla birlikte kesin ve doğru çizgiler altında toplanmıştır. Bir suçlunun ruhunda gelişen suç işleme süreci mükemmel bir şekilde tasvir edilmiştir.”32

Romanda Raskolnikov, suçlu olmasına rağmen kendisinin gerçek bir Rus insanı olduğunu düşünmüştür. Rusların yeteneği ve isteği tamamıyla kendi düşüncelerine yönelik olmuştur bu düşünce de “Rus ruhunun kendine özgünlüğüdür”. Rus ruhu ile ilgili olarak Dostoyevski, Rusya’nın dünyaya sunduğu alternatif çözümü ifade etmek için sıkça kullanılan “Rus idesi” terimini kullanmakta ve bununla Rus ruhu kavramından daha geniş bir sosyo-politik öneriyi ifade etmektedir. Ancak Rus ruhu gerek Alman idealistlerinin Rusya’yla ilgili değerlendirmelerinde gerekse Rus Batıcıları ve Slavcılarının metinlerinde esas olarak aynı anlamı ifade edecek şekilde sıklıkla kullanıldığı için Rus İdesi33 ve Rus Ruhu kavramlarını birbirleri yerine kullanmak da yanlış olmayacaktır. İlle bir ayrım yapmak gerekirse Rus ruhu Rus toplumunu diğer toplumlardan(özellikle Avrupa’dan) ayıran manevi özdür. Rus İdesi bu özü evrensel bir siyasal-toplumsal düzen önerisine dönüşmüş halidir.34

31 V. İ. Pokrovski, F. M. Dostoyevski. Ego jizn i soçineniya. Tipografiya G. Lissnera i D. Sovko,

Moskova, 1912, s. 226.

32N.N. Strakhov, F. Stepun, Vospominaniya i issledovaniya o tvorçestve F. M. Dostoyevskogo,

Petersburg, s. 204.

33 İde: Uzay ve zamanın ötesinde, öznenin dışında, kendiliğinden var olan, duyularla değil, yalnızca ruhen

algılanabilen asıl gerçeklik, mütalaa, fikir, ide, idea.

34 Güneş Ayas, Dostoyevski’de Batı Sorunu Rus Ruhu ve Evrensellik, Doğu Kitabevi, İstanbul 2010, s.

(30)

21

Suç ve Ceza romanında insandaki manevi değerlerin problemleri ön planda tutulmuştur. Yazar, 60’lı yılların sonlarında dönemin Rusya’sındaki ağır şartlar altında bu roman üzerine çalışmaya başlamıştır. Bunlar göz önünde tutulduğunda, yazarın bu romanın temellerini oluştururken aslında romanda tasvir edeceği kahramanları birebir gözlemleme fırsatını yakalamasının yanı sıra, dönemin ağır ve zor şartlar altında bu romanı yazmanın zorluğunu da yaşamıştır. Köylü reformu ülkeyi derin bir sosyal krize sürüklemiştir. Yüzyıllarca var olan manevi değerler bir anda çöküşe geçmiş ve aynı zamanda iyi ile kötü birbirine karışmıştır. Şartlar böyle olunca da dönemin Rusya’sını ve insanlarını tasvir etmek yazar için oldukça kolaydı. Bu yüzden sosyal durumu en iyi anlatan 19. yüzyıl yazarlarından biri olarak sayılmaktadır. Dostoyevski insanlara karşı daima büyük bir sevgiyle yaklaştığı için insanların neler yaşadıklarını olduğu gibi gözler önüne sermekten hiçbir zaman kaçınmamıştır. Hatta insanların acılardan kurtulmak için gözlerini açmalarını ve doğru yolu bulmalarını sağlamak için kendini bir sorumlu olarak hissetmiştir. N. A. Dobrolyubov’a göre; Dostoyevski’nin tüm eserlerinde gücü olmayan ve kendini gerçekleştiremeyen insanların çektikleri acıları görmek mümkündür.35

Dostoyevski insanın çekmiş olduğu acıları, ruhsal çöküşleri, içinde nefret ve öfke barından şehir yoksulluğunu açık bir şekilde tasvir etmiştir. Bu bağlamda N.A. Dobrolyubov, Dostoyevski’yi en iyi Rus yazarlarından biri olarak var saymıştır. Ona göre; Dostoyevski izlemiş olduğu yolda büyük bir hümanist yazardır. Fakat Dobrolyubov’un Dostoyevski’ye olan ilgisi diğer Rus yazarlar Gonçarov, Turgenyev ve Ostrovski’ye olan ilgisinden oldukça farklıdır. Bunun temel sebebini Dobrolyubov şu sözleriyle dile getirir:” Dostoyevski küçük insanları tasvir ederken sosyal gücünü daima yüksek tutmuştur.”36

Romanda sadece o dönemde yaşanmış olan olayları ya da insanların çekmiş olduğu maddi ve manevi sıkıntıları değil, aynı zamanda günümüzde var olan problemleri de görebilmek mümkündür. Yazar, sadece romandaki kahramanların neler yaptığını ve neler yaşadığını vermekten daha ileri bir boyuta geçerek kahramanlarla

35N. A. Dobrolyubov, Zabıtiye Lyudi, Gosudarstvennoe izdatelstvo hudojestvennoy literaturı, Moskova

1957, s. 72.

(31)

22

birlikte aynı duyguları yaşayıp doğruları aramamızı istemektedir. Bu anlamda da yazar bize insanları sevmeyi ve onlara saygı göstermeyi öğretmektedir.

Ünlü Rus filozofu ve teorisyeni M. M. Bahtin yazar ve “Suç ve Ceza” romanı hakkındaki düşüncelerini şu dizelerle dile getirmiştir :”Dostoyevski sadece büyük bir yazar değil aynı zamanda düşünür ve büyük bir Rus metafizikçidir. Petersburg şehrini harikulade hissetmiş ve tasvir etmiştir. Şehrin sisli sokaklarında uçsuz bucaksız düşünceler doğmuş ve suç işlenmeye hazır hale gelmiştir. Her şey tanrısal ilkelerden kopmuş bir insanın çevresinde yoğunlaşmıştır. Dostoyevski insan kavramını sonuna kadar korumuştur. Bu bağlamda kendini Tanrı gibi hisseden insan ölmeye mâhkumken, Tanrıyı içinde hisseden insan ise daima korunmuştur. Bunun için de insan düşüncesini sadece Hristiyanlık kurtarabilir. Yazara göre, insanın var olması Tanrının da var olduğu anlamına gelmektedir. Dostoyevski Tanrı ve insanı daima bir araya getirmiştir. Ona göre Tanrı insanı hiçbir zaman yutmazken, insan da Tanrıda kaybolmaz ve sonuna kadar varlığını devam ettirir. Tüm bunları yansıtırken Dostoyevski ne kadar Hristiyan olduğunu ve bu kelimeyi ne kadar derinden yaşadığını göstermek istemiştir.”

Petersburg şehrinin Dostoyevski sanatındaki konumu yadsınamaz derecede büyüktür. Nitekim yazar İnsancıklar, Suç ve Ceza, Budala ve Yer Altından Notlar eserlerinde mekân olarak bu şehri seçmiştir. Yazara göre; iki çeşit Petersburg vardır: Birisi göz alıcı mimari yapıların, sarayların ve zengin insanların olduğu diğeri ise kafes kadar küçük ve pis odaların bulunduğu evler ve insanların çoğu zamanlarını leş gibi kokan meyhanelerde geçirdikleri bir şehirden ibarettir. Diğeri ise “Suç ve Ceza” romanında ele aldığı Petersburg’dur. Bunu tasvir ederken şehrin ne kadar havasız olduğunu, içinde pis merdivenleri olan apartmanları barındırdığını, sokakların çamurlardan ibaret olduğunu, adeta ölü bir kent olduğunu gözler önüne sermiştir. Dostoyevski gerçekçiliğe oldukça önem verirdi. Romanda bu şehri adeta bir kahraman gibi detaylı bir şekilde tasvir etmesi de bunun ispatı olarak karşımıza çıkmaktadır. Yazar yalnızca sefil odaları göstermez bize, kokulara ve renklere dikkat çeker, Dostoyevski için “sarı” çok önemli bir renktir ve romanda uğursuzluğu, hastalığı, kısır yaşamı, sefaleti simgelemektedir. Bu devasa, kirli kentin hastalığını imgeleyen adeta sarı renktir. Raskolnikov’un odasındaki sararmış, eskimiş duvar kâğıtları; ailesini geçindirmek için kötü yola düşmüş Sonya’nın sarı vesikası; sarıya çalan bir sıvıyla dolu

(32)

23

sarı bardak; tefeci kadının evindeki sarı duvar kağıtları; savcı Porfiri Petroviç’in ofisindeki sarı mobilyalar; Marmeladov’un sürekli içmekten sararmış yüzü vs. 37

Böylesine kasvetli ve bozuk bir şehirde suç unsurunun sürekli ön planda olması şaşılacak bir durum değildir. İnsanların sefil ve pislik içinde yaşamaları, şehrin üzerinde sürekli kara bulutların olması adeta suç işlemeye teşvik etmektedir. Çünkü Raskolnikov zengin olsaydı tefeci kadını öldürmeyecekti. Yine aynı şekilde varlıklı biri olsaydı iki adımlık bir çatı katında yaşamazdı. Sonuç olarak; eğer bir suç işlenmişse burada suçlu sadece birey değil, etrafındaki çevre de aynı zamanda bu suça ortaktır.

M. M. Bahtin’e göre Dostoyevski çok sesli romanın yaratıcısıdır. Yepyeni bir roman türü yaratmıştır. Dolayısıyla, yapıtı önceden saptanmış çerçevelere veya genellikle Avrupa romanının muhtelif türlerine uyguladığımız tarihsel-edebi şemalara uymaz. Dostoyevski’nin yapıtlarında, sesi tıpkı alışıldık tipte bir romandaki yazarın sesi gibi kurulmuş bir kahraman ortaya çıkar. Bir karakterin kendisi ve dünyası hakkında söyledikleri genellikle yazarın sözü kadar ağırlıklıdır; karakterin yalnızca karakteristiklerinden biri olarak nesnelleştirilmiş imgesine tabi olmadığı gibi, yazarın sesi için bir “sahibinin sesi” işlevi de görmez. Yapıtın yapısı içinde olağanüstü bir bağımsızlığa sahiptir; adeta yazarın söyledikleriyle beraber tınlar ve özel bir şekilde hem yazarın sesiyle hem de diğer karakterlerin eksiksiz ve eşit ölçüde geçerli sesleriyle birleşir.38 Dostoyevski’nin “çoksesli” tarzının temel öğelerinden biri de çoğul bakış açısının ortaya çıkmasını sağlayan bazı düşler olmuştur. Dostoyevski, düşün sanatsal olanaklarını neredeyse tüm çeşitlemeleri ve nüânslarıyla çok yaygın olarak kullanmasını bilmiştir. Gerçekten de, tüm Avrupa edebiyatında, düşün kendisi için böylesine büyük ve önemli bir rol oynadığı Dostoyevski gibi bir yazar daha yoktur. Bu noktada, Raskolnikov’un, Svidrigailov’un, Mişkin, Ippolit, Versilov, Alyosha ve Dmitry Karamazov’un düşlerini ve bu düşlerin, söz konusu karakterlerin yer aldığı romanların fikirsel tasarımının realize edilmesinde oynadığı rolü anımsayalım. Düşün dönüm noktası çeşitlemesi Dostoyevski’de baskındır. “Gülünç adam”ın düşü tam da böylesi bir tipe aittir”39

37 Kayhan Yükseler, Fyodor Dostoyevski ve Andrey Belıy’ın Petersburg’u, Kitaplık, İstanbul 2005, s. 88. 38 M. M. Bahtin, Dostoyevski poetikasının sorunları (C. Soydemir, Çev.) Metis, İstanbul 2004 s. 49. 39A.g.e. s. 273.

(33)

24

Çok-sesli bir özelliğe sahip olarak gösterilen Dostoyevski eserleri, bu yönleri dolayısıyla tek-fikir üzerine de bina edilemez. İvanov’a göre, eğer Dostoyevski’nin karakterleri etik tekbenciliklerini, bütünleşmemiş “idealist” bilinçlerini altedip öteki kişiyi bir gölgeden sahici bir gerçekliğe dönüştüreceklerse, yerine getirmek zorunda oldukları görev, bir başkasının “Ben”ini olumlamaktır: “Sen varsın.” Dostoyevski’nin yapıtlarında trajik felaketin merkezinde bir karakterin bilincinin tekbenci bir şekilde bütünden kopuşu, kendi kişisel dünyasına sıkışıp kalması, orada hapis olması yatar daima.40

Dostoyevski romanlarının aynı temel karakteristiğine yönelik bir başka yaklaşım da Leonid Grossman’a aittir; Grossman bu temel karakteristiği bizatihi sanatsal kurgulayışın bakış açısından ele alır. Grossman’a göre Dostoyevski her şeyden önce yeni ve tamamen özgün bir roman türünün yaratıcısıdır. Grossman şöyle der:” Öyle görünüyor ki Dostoyevski’nin engin yaratılış etkinliğinin ve bütün ruhuyla verdiği muhtelif mücadelelerin incelenmesi sonucunda Dostoyevski’nin başlıca öneminin felsefede ya da psikolojide değil, daha çok Avrupa romanının tarihinde yeni ve sahiden göz kamaştıran bir sayfa açmasında yattığının kabul edilmesi gerekir.”41

Grossman “Dostoyevski’nin romansal kompozisyonunun temel ilkesi şudur,” der: Zıt kutuplarda bulunan anlatı öğelerini felsefi bir tasarımın bütünlüğüne ve olayların hızlı akışına tabi kılmak. Felsefi itirafları ve suçla dolu serüvenleri tek bir sanatsal yaratışta birleştirmek, dinsel dramı bir bulvar romanının olaylar zincirine katmak, okuru sırf yeni bir gizemin açığa çıkarılması noktasına ulaştırmak için bir serüven anlatısının tüm beklenmedik ve ani durum değişikliklerine maruz bırakmak. Tüm bunlar Dostoyevski’nin kendisine verdiği sanatsal görevlerdir ve böylesine karmaşık yaratıcı yapıtlar vermesine esin kaynağı olmuşlardır. Malzeme ile malzemenin işlenişi arasında bir örtüşme gerektiren estetiğin o köklü geleneklerinin aksine bir sanat yapıtındaki kurucu öğelerinin bütünlüğünü veya en azından türdeşliğini ve karşılıklı bağlantılılığını ön varsayan bir estetiktir bu. Dostoyevski karşıtlıkları birleştirir. Sanat kuramının temeline kararlı bir şekilde meydan okur. Görevi, bir sanatçının karşılaşabileceği en büyük güçlüğü alt etmektir. Dolayısıyla Yuhanna’nın Vahyi, Dört İncil’in metinleri, Yeni İlahiyatçı Aziz Simon’un söylevleri- Dostoyesvki’nin

40A.g.e. s. 54 41A.g.e, s. 59.

Referanslar

Benzer Belgeler

Özel günlük, edebî günlük, siyasi günlük, gezi günlüğü, hapishane günlüğü, hastalık günlüğü… Öte yandan günlükler, genel olarak içe ya da dışa dönük

Ġran edebiyatında olduğu gibi klasik Türk edebiyatının en sevilen bir nazım Ģekli olma üstünlüğünü taĢıyan gazel, bütün estetik unsurları ve mazmunları

Bunlardan Lee’nin tutkulu ve arkadaşça aşk biçimleri, Walster ve Walster’in tutkulu aşk ve arkadaşça aşk sınıflandırması ile uyumlu- dur.[52] Benzer biçimde,

Bu çalışmamızda Hüseyin Vassâf Bey’in “Sefîne-i Evliyâ” isimli eserinde Sivas’ta bir müddet yaşadığından bahsedilen veya bizzat Sivaslı olup Sivas’ta

çocuġ yımırta gibi olśuñ, ilkin őle olur śōña daĢ gibi olśuñ, daĢıla edēsiñu gine őle ikincide.. üçüncü de altınna edēsiñ altın gibi olśuñ

En Modern Takdim Usulleri, Dünkü ve Bugünkü El Sıkma, Selamlama, El Öpme, Dostluk, Aşk ve Flört Muhaberatı, Kartdövizit Muaşereti, Telefon Muaşereti, Kadın ve Erkek, Gece

Asır Divan Şiiri Rahmî ve Fevrî, İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Dalı, Seri 1, Fasikül 1, İstanbul, 1948,

ğutucu gaz sıcaklığı, ısıt- ma akümülatörü, dijital gösterge, Intellegent To- uch Manager’la merkezi otomasyon ve esnek boru tasarımı gibi üstün