Kahve ve
Kahvehaneler
Yazan: Cemil Yener
AHVE kelim esi, dilim ize A rapça’d an 11 geçm iştir. E sk i A rap ça'd a b u k elim enin an lam ı «şarap» tır. K eyif verici b ir içki o lduğu için, A ra p la r'ın b u ad ı v erd ik leri d ü şü n ü leb ilir.
İn san lık , şa ra b ı ve b irço k alk o llü içki leri b in le rce yıldan b eri ta n ır. D oğu’n u n ve B a tı’n m en eski m e tin le rin d e ve k u t sal k ita p la rd a (T e v ra t’ta, In c il’de, K u r’â n ’ d a ). Ira n ve G rek d e s ta n la rın d a şa ra b ın ad ı geçer am a k ahvenin ve çayın ad ın a rastla n m a z . Islâ m d ü nyası ve B atı, b u n la rı çok d a h a geç ta n ım ış ve içm eye b a ş la m ıştır.
B ugün y eryüzünde en b ü y ü k ü reticisi B rezilya o la n kahve, esk id en m e m le k eti m ize Y em en’den gelirdi. E ğ er Y em enliler, eski ça ğ la rd a n b e ri kahve içm esini b ilse lerdi, k ahvenin o ra d a n A ra p la r’a, Israil- o ğ u lla n ’n a ve M ısır’a geçm esi g erekirdi; böylece de b ü tü n dü n y ay a yayılırdı. Anla şıldığına göre, Y em enliler de kahve içm e yi geç ö ğ ren m işlerd ir. E sk i A rap ça'd a k ah venin ad ı b u lu n m a m a sı d a b u n u g ö ste rir. Ş arab ı çeşitli b enzetm e ve sü slerle öven d îvân şiiri, k ahvenin ad ın ı bile anm az. Dîvân ed eb iy atı dışın d a k alan eski eserle rin b az ıla rın d a, kahveden: « E sm er Y em en dilberi» diye söz edilir. Ama İs ta n b u l'd a XVI. a sırd a n b e ri bol bol kahve içilir. Bu yüzyılın b ü y ü k ta rih çisi G elibolulu Alî Bey, b ir eserinde, sa ra y la rd a ve k o n ak lar d a b u lu n a n cariyelerin, iç o ğ la n la n n ın ve
u şa k ların kahve içm eye çok d ü şk ü n ol d u k la rın ı söylüyor.
D îvân şa irlerin in g ö ste rd ik leri b u ilgi sizliğe k a rşılık halk, kahveye b ü y ü k değer verir. Kahve, T ü rk atasözlerine, deyim le rin e g irm iştir: «Bir fin can k ahvenin k ırk yıl h a tırı vardır», «K öylünün kahve cez vesi k a n a c a a m a sürece», «Kahve - tü tü n , key fler b ü tün» gibi. T ü rk ü lerin e girm iştir:
«Kahve Y em en’den gelir B ülbül çim enden gelir». «K adifeden kesesi
K ahveden gelir sesi» gibi.
B ir kim seyi evim ize ça ğ ırm ak için «Bir acı kahvem izi içm esini te k lif ederiz. Sa b a h yem eğinin adı: «K ahvaltı», b ir rengin adı d a «kahverengi» dir.
B üyük T ü rk şâ iri K aracaoğlan, b ir se m aisinde esm erliğini küçüm seyen güzele:
«Ağalar, b ey ler iç erler K ahve de k a ra değil mi?»
Diye sitem eder. Bu sözler, K aracaoğ- la n 'ın yaşadığı çağlarda, k ahvenin ancak zenkin k o n ak la rın d a içilebilen, ele geç m ez b ir şey o ld uğunu d ü şü n d ü rü r. Y akın z a m a n lara k ad a r, K arac ao ğ la n ’ın T ürk h alk şâ irlerin in a ltın çağı olan X V II. a- sırd a yaşadığı san ılıy o rd u am a, yeni a ra ş tırm a la r on u n XVI. a s ırd a bile bü y ü k b ir şö h ret sahibi o ld uğunu o rta y a k o y m u ştu r.
T arih k a y n a k la n k ahvenin İsta n b u l'a XVI. a s ırd a geldiğini b ildiriyor. T arihçi
Âlî Bey, İ s ta n b u l’da k ah v eh an elerin 1553’ te açıldığını ileri s ü r e r am a, X V II. asrın bü y ü k ta rih ç isi Peçevî İ b ra h im E fendi, b u k o n u d a d ah a geniş bilgi v e rir ve ilk k ah v eh an elerin 1516’da açıldığını yazar. Peçevî, şöyle a n la tm a k ta d ır:
«922 (1516) ta rih in e gelinceye k a d a r İs ta n b u l’d a ve b ü tü n R um eli’d e k ahveha ne yoğidi. Bu yılın so n u n d a H ale p ’ten H akem , Ş a m ’d an Ş em s ad ın d a iki kişi gelip, T ah tel - k a l’a ’da (K ale altı dem ek tir. B u g ü n k ü T ah ta k a le ) b ir e r bü y ü k d ü k k ân açıp kahve sa tm a y a b aşlad ılar. K ey fe d ü şk ü n bazı k im seler, hele o k u r - ya za r ta k ım ın d a n b irço k seçkinler, o ra d a to p la n m a y a b aşlad ılar. K im i k ita p ve gü zel şeyler okur, kim i ta v la ve s a tra n ç oy n a m a k la v ak it geçirir, kim i de yeni söy lenm iş gazeller g etirip s a n a t ve bilgi üze rin e so h b e tle r y ap ard ı. D o stla n b ir a ra ya to p la m a k için b irço k p a r a h arcayıp, ziy afetler veren k im seler, b ir, iki akça kahve p a ra sı v ererek d a h a ta tlı to p la n tı safası e d e r o ldular. îş o k a d a r ilerled i ki, b u ray a devam eden azledilm iş devlet a d a m la n , k ad ılar, m ü d e rrisle r ve b ir kö şeye çekilm iş işsiz güçsüz kim seler: «Böy le b ir eğlenecek ve gönül d in lendirilecek y er bulunm az» dediler. K ahv eh an eler do
lup ta ştı; o tu ru p d u ra c a k y er b u lu n m a z oldu. Bu y e rle r o k a d a r şö h re t kazandı ki, büyük m evki sa h ip le ri dışında, b ü tü n yü ze gelen k im seler, ellerin d e o lm a d an , o ra ya d evam etm ey e başladılar».
Yine P eçevî'nin a n la ttığ ın a göre, im a m lar, m üezzinler ve k ab a sofu lar: «H alk kah v eh an elere alıştı, m escide kim se gel m ez oldu», «K ötülük y erid ir; m eyhaneye gitm ek, kahvehaneye g itm e k te n d ah a iyi dir,» dem eye ve y asak la n m ası için vaız- la r verm eye b aşlad ılar. «B ir şey, k ö m ü r h aline g elirse h ara m d ır» diye fetv a ç ık a rt tılar. B u n u n la b irlik te, çağın b ü y ü k din ad am ı Ş eyhülislâm E b ü ssu u d E fe n d i’nin: «K ahvehanelere devam ed en lere ne y a p m ak gerekir?» so ru su n a k a rşı verdiği A- ra p ç a k ısa b ir fetv a çok y u m u ş a k tır ve aşağı y u k arı: « E ttik lerin i b ulsunlar,» m â- n âsın d ad ır.
K ahve ve kahv eh an eler, y asa k la m a k için h a rc a n a n b ü tü n g ay re tlere rağm en, y u r du n h e r köşesine hızla yayıldı. XVI. a s rın ikinci y a rısın d a İ s ta n b u l’d a ve im p a ra to rlu ğ u n b irç o k y erle rin d e k ahvehanele rin sayısı g ü nden güne a r ttı. Yavaş yavaş sın ıfla ra a y rıla ra k h e r sın ıf h a lk ın ken d i a ra la rın d a to p lanabileceği k ah v e h an e le r o rta y a çıktı. B u ra la rd a o y n an a n o y u n la r
İstanbul’un tarihî kahvehanelerinden Pierre Loti’nin girişi-a rgirişi-a sın girişi-a k u m girişi-a r dgirişi-a girdi.
XVI. asrın so n la rın a doğru, I I I . M urad zam an ın d a b ir a r a b ü tü n k ah v eh an eler k ap a tıld ı a m a bu te d b ir de k â r etm edi. «K oltuk kahvesi» adı ile m ah alle a ra la rı na ve d ü k k ân a rk a la rın a k ayan k ahveha nelerin sayısı zam an geçtikçe d a h a da ço ğaldı.
İs ta n b u l’da kahveye k arşı g ö sterilen ilk te p k ile rd e n so n ra hav a y u m u şam ış ve o- nu: «Şehveti ve uykuyu k estiği için, evli- y âlara y ak ışır b ir içkidir» diye övenler, bu d üşüncelerini de din u lu la rı ve şeyhle rin ağzından, kahvenin faziletleri h ak k ın da söylenm iş sözlerle d esteklem eye çalı şa n la r bile o lm u ştu r.
BOZAHANELER
XVI. yüzyılda, İs ta n b u l’d a b o za h an e le r de vardı. B unlar, iki türlü y d ü . B ir kısm ın da ekşi boza içilirdi. E kşi boza sa rh o ş e- decek k a d a r alkollü olduğu için, h a ra m o lduğuna d a ir fetv a vardı. Bu bozahane- lere gitm ek, m eyhaneye gitm ekle b ir tu tu lu rd u . T atlı boza h a ra m değildi. B un ların içildiği b ozahanelere gitm ek, kahve han elere g itm ek gibiydi.
T arih k ay n a k la rın d a n ve fetv a k ita p la rın d an çıkardığım ız y u k arıd a k i bilgilerin çoğu İs ta n b u l’la ilgilidir.
İs ta n b u l’da olsun, A nadolu’da olsun, es
ki T ü rk k o n a k la rın d a ve evlerinde yapı lan to p la n tıla rd a , m isafirlere çeşitli şer b e tle r ik ram edilirdi. Bu a n ’ane, A nado lu ’n u n b irço k y erlerin d e b u g ü n e k a d a r ya şa m a k ta d ır. H a ttâ bazı bölgelerde, n işan lanan b ir kız için «nişanlandı» diyecekle ri yerde, «şerbeti içildi» derler.
T ü rk h alk ın ın kahveye gö sterd iğ i itib a r, b iraz da, keyif verici o lduğu halde, dinin onu y asak la m am ış o lm a sın d a n ileri gelir. S onra, kahve içm ek ve m isafire ik ra m et m ek, zengin olm ayı da g erektirm ez.
K ahvehanelerin gördüğü rağ b e tin sebe bini de, in sa n la rın b ir a ra y a gelm e, konu şup an laşm a ve dertleşm e, b ir a ra d a eğ lenm e ihtiy acın d a arayabiliriz.
K ötülüğün girem iyeceği b ir yer, sızm ak için y a rık la r b ulam ıyacağı b ir engel dü şünülem ez. E n asil d u ygularım ıza k a d a r sinebilen kö tü lü k , kah v eh an elere de gir m iş ve o n ları y e r y er b ire r k u m a r, m is kinlik ve ihm al yatağı haline g etirm iştir. B unların yanında, bilgi, sa n a t ve k ü ltü r yuvası olan k ah v eh an eler de var. B üyük ro m ancım ız R. N u ri G üntekin de, «Ana dolu N o tla n » nda, k ahvehaneleri b u ci h e tte n ele a lır ve onları, yeryüzünün en d em o k ra t m illeti olan T ü rk le r’in, çeşitli m em leket, dünya ve h a y a t m eselelerini g ö rü ştü k le ri b ir y er göziyle görür.
Taha Toros Arşivi
* 0 0 1 6 4 1 2 Z Z 0 1 0