İstanbul Resim ve Heykel Müzesi'nln giriş kap.s., - The entrance gate of the Istanbul Museum of Painting and Sculpture.
SANAT ESERİNİN
BAKIMI ve
KORUNM ASI
Müzelerin koleksiyonlarındaki sanat eserle ri bir ülkenin m illi servetinden sayılır. Bu eser ler halkın yayarlanması için müzelerde toplan mıştır. Müzelerin görevi, özellikle sanat eser lerini toplamak ve korumak, sonra da sergiler le halkın bilgi ve ilgisine sunmaktır. Böylelikle müzeler, eğitici sorumluluk yüklenmiş olur.
Burada bir çelişki var gibi görünüyor. Öyle ya, sanat eserinin yaratıcısı insandır. Ondan, müzeler yoluyla faydalanacak olan da insandır. Zamanın tahribine karşı bu eserleri koruyacak
TOMUR ATAGÖK
VE HEYKEL MÜZESİ Md. Yrd.
Fotoğraflar: TANCAN BALTALI
olan da insandır ama, onlara en büyük zarar, yine insandan gelir. Dokunma yoluyla vücutta ki yağ tabakasını sanat eserine aktararak onun devamlılığını bozmaktan tutun da yangın ve benzeri felâketlere sebep olarak bu eserlerin yok olmasına kadar başlıca etken, insandır.
O halde sanat eserini, insana rağmen koru mak gerekiyor. Peki, bu nasıl olacak? Şüphesiz bilimsel yöntemlerle.
Önce, sanat eserini bilmek, tanımak lâzım. Malzemesi ne olursa olsun, yağlıboya,
ya, pastel, özgün-baskı, kuru veya yağlı kalem, seramik,terra-cotta, porselen, hulâsa çeşitleri sayılamayacak kadar çok eser bir kere müzeye girdi mi, koruma olayını zaruri kılar, işte sa nat eserini bunun için tanımak lâzımdır: mal zemesini bilerek bunların nelerden etkilendi ğini anlamak gerekir ki önlemler alınsın.
Bunun için, bugünün müzeleri koruma, ba kım ve onarım lâboratuvarlarıyla, nem derece sini sabit tutan klima tesisleriyle şehir içinde özel bir fabrikaya dönüşmüştür. Bir sanat ese rini teslim alan teknik uzman (onun öz değeri
ne zarar vermeden) görsel ve gerekiyorsa
mikro-kimyasal yöntemlerle eseri müşahede altına alır.
Fizik gözlem diyebileceğimiz bu yöntemlerle eserin görülen yönü incelenir evvelâ: bir sa nat eserine zarar veren ilk şey, onun görülme sine yarayan gün ışığı’dır. Gün ışığı, bir takım ışınlar demetidir. Her elemanın tesiri ayrıdır. Bu yönden bir araştırma ve inceleme metodu nu gerektirir. Mecelâ radyografisi yapılarak eserin «X» ışınıyla alt yapısı tesbit edilir. «Y» ışınlarıya yüzeyde olan çok küçük değişiklik
ler bile araştırılır. İnfra-ruj veya ultraviyole
araştırması yapılarak dalga uzunlukları farklı ışınların tahribatı gözlenir.
Bu lâboratuvar çalışmalarına mikro-kimya sal yöntem de eklenir. Tıpkı biopsi yapar gibi, ufacık bir parçası alınarak sanat eserinin bü tünü hakkında, bütünün uğradığı kimyasal de ğişiklikler hakkında gerçek bir fik ir edinilir. Mikro-kimya, bileşikleri belirlemeye, mikros- kopi ise bu bileşiklerin yerlerini tesbite yarar.
Sanat eserini tanımak demek, müzeci açı sından, durum tesbiti yapmak demektir. Asıl koruma işlemi işte bundan sonra başlayacak tır. Bu araştırmalar, sanat eserinin ne derece ye kadar değişmeye uğradığını kanıtlayacaktır. Bu değişmeye, biz daha açık olarak «bozulma» diyebiliriz.
Neden bozulur bir sanat eseri? Bu, evvelâ
onun maddi yapısına, sonra da dış etkenlerin şiddet, cins ve süreklilik derecesine bağlıdır. Maddi yapı, eserin iptidai maddesiyle ilgilidir. Bunlar organik olabilir: kösele, parşömen,
kâ-İstanbul Resim ve Heykel Müzesinde sanat eserlerinin depolanması. - The storing of works of art in İstanbul Museum of Painting and Sculpture.
Restore edilen bir eski eser (İstanbul Resim ve Heykel Müzesi). - Restoration of an old work of art (İstanbul Museum of Painting and Sculpture).
Bir eski resmin restorasyondan önceki hali. - An old painting before restoration.
Resimlerin bakım ve koruma işlerinin yapıldığı bir laboratuvar (National Gallery of Art, Washington, D.C., USA)
-Laboratory in which maintenance and restoration of paintings are carried out (National Gallery of Art, Washing ton D.C., U.S.A.)
ğıt, dokuma kumaş, kemik ve fildişi gibi, ki en dayanıksız maddelerdir. Zamana mukavemet edemez. Hava ve su (yağmur) tesirlerinden bozulurlar.
Sanat eserlerinin iptidai maddesi maden ve alaşımları olabilir; bunlar ısı, ışık etkenlerine, biyolojik tesirlere cevap vermezler. Yalnız ru tubete karşı, hava tesirlerine karşı duyarlıdır- lar. Altın, gümüş, kalay, bakır, demir, tunç, pi rinç gibi nesnelerden yapılan sanat eserleri, yüzyıllara karşı, sıralanış derecesiyle dayanık lıdırlar.
İptidai maddesi silisli ve silikatlı olan, mer merden veya gözenekli taşlardan yapılan eser ler nem değişikliklerinden etkilenir. Isı farkı, bunlardaki suda erimiş halde bulunan tuzları genleştirdiğinden, çözülmelerine eserin de par çalanmasına sebep olur. Tuğla ve taştan yapıl ma mimarlık eserleri, seramik eşya böyledir.
Duvar resimleri veya yağlıboya tablolar, bilhassa boyayı ezmek için kullanılan ve
katman (medium) dediğimiz aracılar veya tes-
bit için yüzeye sürülen vernik gibi organik, ya da İnorganik maddeler yüzünden bozulmaya başlar. Boya ile katmanların esneklik derecesi ayni olmadığından ısı ve nem karşısında bunla rın bir kısmı daha çabuk bozulur. Büzülme so nucu, eser, çatlaklarla dolar (Mona Lisa gibi). Gerçi La Gioconda zamana bir hayli mukave met etmiştir. Fakat yapılalı elli seneyi bile bul madan boyaları dökülen şaheserler de vardır. Tuvalin hazırlık malzemesi de bu bakımdan İncelenmeğe değer. Nekadar sağlıklı olsa da
«homogen» olmayan malzeme, dayanıksızdır.
Peki, bozulmaya karşı, dış tesirlere ne gibi tedbirler alacağız? Eserleri nasıl koruyacağız?
Bilindiği gibi, sanat eseri, bir atmosfer ta bakası ile kuşatılmıştır. Bu tabaka, çeşitli gaz lardan ve nemden oluşmuştur. Eseri dışından kuşatan etkenler, atmosferik koşullar, iklim koşulları, küf, mikro-organizma, böcek, hattâ insan ve ışık gibi öğelerden meydana gelir. Yüksek nisbi nem derecesi (RH), kirli hava ve
toz, yıpratıcı atmosferik koşullardır. Müzeler de (RH)ın, yani nisbi nemin %50 veya %55’i geçmemesi gerekir. Özellikle buna duyarlı re simlerin sabit bir nem derecesinde bulundurul ması lâzımdır. Nisbi nemin kontrolü, sıcaklık kontrolüyle paraleldir. Isı derecesi yükseldik çe, havadaki nem derecesi de artar. Sıcaklığı düşürmeden nem derecesini düşürmek için
siiikajel kullanılır. Silikajel, kum ve kuarts bile
şiminden ibarettir. Kendi hacminin birkaç katı rutubeti emer ve fırınlanarak tekrar tekrar kul lanılır. Özellikle etnografya müzelerinde...
Havadaki toz ve sanayi artığı gazlar da sanat eseri için tehlikeli yıpratıcılardır. Buna karşı aspiratör kullanılır ve bu yöntemle hava süzü lür, arındırılır. Ama bütün müzenin havasını temiz tutmak, müze binasında bodrum katları nı kaplayan bir alt yapı tesislerine ihtiyaç gös terir. İngilterede «Tate Gallery»de, Madrid'te
«Prado» müzesinde denenen çok masraflı bir
girişimdir. Onun yerine Paris'te Louvre müze sindeki «Mona Lisa» tablosuna yapıldığı gibi, bazı sanat eserlerini cam altına alıp havadan arıtmak, yani yalıtım sistemi uygulamak daha pratik olur.
Dış etkenler arasında bulunan sıcaklığın
kontrolü, havalandırma, böceklerden koruma kolay ve masrafsız bakım şekilleridir. Müze lerde, ısı, sürekli olarak 18-20 C° de tutularak sıcaklık farkı asgariye indirgenir. Böylece re simlerin genişleyip çatlaması önlenir. 25 C° nin üzerine çıkıldığında ısı ve ona bağlı nisbi nem durumu değişir. Havalandırılmış müze salonlarında ve depolarda nisbi nem %10-%20 arasında fazlalaşır. Bu da küf ve mikroorganiz maların oluşmasına yol açar. Klima sistemi, bu sebeple müzelerde gereklidir. Ama pencereler açılarak da müze salon ce depoları zaman za man havalandırılır.
Sanat eserlerini yıpratan ve hemen hiç
ehemmiyet verilmeyen sebeplerden biri de
bilhassa depolama ve teşhir sırasındaki nakil lerden doğan titreşimdir. Sık sık oradan oraya nakledilen bir eser, nekadar korunursa korun sun, harabolur. Titreşim özellikle dokuların ve dokumaların yıpranmasını hızlandırır. Bu se beple, sanat eserleri, mecbur kalınmadıkça bir yerden bir yere nakledilmemeli, yeri değişti- rilmemelidir. İmpressioniste'lerin ancak Rus
ihtilâlinin ellinci yılı vesilesiyle Fransadan Leningrad’a, La Guemica, Picasso’nun bir ser gisi dolayısiyle Amerika’dan Fransa'ya, Leo- nardo’nun ünlü Mona Lisa’sı bir dünya fuarı dolayısiyle bir kere Japonya'ya nakledilmişti.
Işık öğesine gelince, belki en önemli tahrip vasıtası odur. Her madde, ışığa karşı dayanık sızdır. ICOM (Uluslararası Müzeler Konseyi)
gün ışığının kullanılmasını yasakladığı gibi
ışıklandırma konusunda da bilimsel öneriler getirmiştir. Eserler üzerine düşen aydınlatma nın şiddeti, eserin her noktasında 150-180 lüks arasında olacak, ultraviyole ışınları önle necek, aydınlatmada renk sıcaklığı 400 Kelwin ölçüsünü geçmeyecek, özellikle eserler yal nız sergileme sırasında aydınlatılacaktır. Sair zamanlarda karanlıkta tutulacaktır. Bu öneri lerin doğrultusunda öncelikle gün ışığının kı rılması lâzımdır. Pratikte aluminium gibi do nuk perdeler ışık akımına istenilen yönü vere rek ışıktan zarar görmeyi önler. Bunun yanısıra yarı saydam perdeler (buzlu camlar, mat cam lar), panjurlar-önerilebilir. Endirekt ışık, hele sun’i ışık söz konusu olunca, evvelâ bir duvara yansıtılmak suretiyle aydınlatmayı daha sağ lıklı kılar. En çok kullanılan flöoresan lâmbala rın ışığı ancak bu şekilde verilirse zararları hafifletilmiş olur.
Görülüyor ki, sanat eserinin korunması çok yönlü hazırlık, çok yönlü bakım isteyen bir iş. Bizim, henüz emekleme devrinde olan müzele rimiz için uzmanlar yetiştirerek müze binaları nın kurulmasından itibaren bu koşulları sağla mak daha kolay görünüyor.
Resim ve Heykel Müzesi’nde gün ışığıyla sun’i ışığın karıştığı bir aydınlatma örneği: Teşhir salonarından biri. - Example of a room in the Museum of Painting and Sculpture illuminated by a combination of natural and artificial light.
THE PRESERVATION
OF WORKS OF ART
Text : Tomur ATAGOK
A work of art is threatened firs t of all by the atmosphere by which it is surrounded. High humidity, dust and pollution are all highly destructive agents, in a museum or art gallery the humidity must be kept below 50%, or at most 55%, and, in the case of paintings, should be kept absolutely constant. The temperature must also be strictly controlled, as changes in temperature give rise to changes in humid ity.
Control of the temperature is, however, re latively easy and inexpensive. In art galeries the temperature should be kept between 18- 20°, as any temperatures higher than this w ill cause dangerous changes in the humidity Air conditioning is essential in all museums, but now and again the windows should be opened and the rooms thoroughly aired.
Dust and industrial gases are also extre mely harmful, and the air in which the objects stand should be filtered and purified. This entails, however, the instalation of highly ex pensive plant, and in many galleries the pain tings are protected merely by glass fromes.
Another danger to the preservation of works of art arises from movement and vibration. It is absolutely essential that any movement of objects from one place to another should be kept to an absolute minimum.
As for light, this is perhaps the most des tructive agent of all. All materials are damaged by light to a greater or lesser extent, and it is most important that they should never be ex
İstanbul Resim ve Heykel Müzesi'nde bir teşhir salonu.
-A room in the Istanbul Museum of Pointing and Sculp ture.
posed directly to natural sunlight. If natural light is employed it should be reflected or refracted by the use of frosted glass, blinds or reflectors, while the intensity of artificial light must be carefully controlled. A t the same time ultraviolet rays must be suppressed and heat must be kept below 4000 Kelwins. Ob jects should be exposed to light only during the hours of exhibition.
This all shows how complex and difficult is the task of preserving works of art from dangers in the environment. At the moment, we in this country are just beginning to feel our way, and real achievement can only follow the training of experts and the construction of specialy planned buildings.
Restorasyon atelyesinde tamire alınan eserler. - Works
awaiting repair in the restoration laboratory.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Ta h a Toros Arşivi