İçinde Belediye miizesf ardan Gazar«fe*nğa medresesinin bîr öriiniişü
Belediye müzeleri
Gasanferağa medresesinde
açılan müzede neler var?
Hadımlaştırılan iki çocuktan biri
—Gazanferağa niçin cellada
verilerek boynu vurduruldu?
—19 uncu asırdan bir piyano
F e s kalıpları ve geçirdiği tekâm ül safhaları
—Kuburlu saatler
—
1 9 0 2 Haliç köprüsü
Beyoğiundan Unkapam yoluy la İstanbul tarafına geçen her otobüs yolcusu mutlaka görür. Otobüs Bozdoğan kemeri altın dan geçerken sağda bir bina vardır. Köşesi sebilli kubbeli bir bina... Fakat burasının İstanbul Belediyesine bağlı müzelerden biri olduğunu, 1945 yılında a - çılmış olmasına rağmen bilen çok olmasa gerektir.
Bizim Belediyenin en sakat taraflarından biri de, propagan daya ehemmiyet vermemesidir. Çünkü beş sene evvel bir kaç parça eşya ile açılan bu müze, hayli zenginleştirildiği halde halka tanıtılamamış, şehrimize gelen seyyahlar şöyle dursun, is tifade edecekleri muhakkak o- îan ilk ve ortamektep öğrenci lerine gezdirilmesi için okullara da tamim edilmemiş!...
Evvelki gün içeriye girdiğim zaman, İstanbülun bu derece zengin bir müzeye mâlik oldu ğunu görerek iftihar ettim, lâ kin İstanbullulara lâyıkı veçhi- | Ie tanıtılamamış olmasına da i cidden üzüldüm... Bu müzede ' ne yok ki...
çık -iylnm-k istıyenlerin ı fazla c'-.m m iyet verdikleri nir şeydi. Arife günleri kalıpçıların önü mahşerî kalabalık olur, ı- lıptan sıcak sıcak çıkarılmış bayramlık fesler, kutular için de evlere götürülerek bayram sabahı tertemiz, kalıplı vazi., te giyilmek üzere muhafaza e- dilirdi. Kalıpçıların çalımlı ¿-.Az larla fes kalıplamaları da görü lecek şeydi. Fesi elinde evirir çevirir, içine su püskürtür, sonra onu sıcak kalıba geçirir, di r kalıbı da saplarından tutara* üstüne giydirir, olanca kuvve tiyle yüklenerek basar, basar, basardı.. Kalıplanmış fesi çı karıp buğusunu dağıtmak için elinde bir çevirişi vardı ki -m her babayiğit kalıpçı yapamaz, eline ve fese o sürati vereme’ M., Elleri o derece meleke kesbstm . kalıpçılar vardı ki karşısında:i müşterisi ile konuşurken elleri işler, ibikten iğneyi ezbere ı- çirir, püskülü diker, fesi uzatı- verirdi. Müzeyi gezenleri ' s kalıpları önünde - o devri ya şamışlarsa - bu hâtıraları can landırma ' n n a imkân yoK-Müreye bu kapıdan giriliyor
bep, Süleymaniye camiinin taş larını izinsiz taşıması ve bu bina yı yaptırması rivayet kabilinden kaydedilmekte ise de r.e
dere-G azanfer ağa
medresesi
Gezelim! diyorum. Fakat her vitrin, her salon ve bölümlerde uzun uzadıya durup tetkik için en aşağı dört beş günü buraya hasretmek lâzım. Buna ne be nim vaktim, ne de bu sütunla rın müsaadesi vardır. Bu itibar la tetkikatımı mümkün merte be az zaman içine sığdırarak yazıyı da kısa kesmeğe çalışa cağım.
Gezmeğe başlamadan önce i- 1 şaret etmek isterini ki içinde «Belediye Müzesi» açılan bu bi na Gazanfer Ağa medresesi na- miyle mâruftur: 17 nci yüz yıl dan Davut Ağa devrine ait tarzı mimarîdendir.
Belediye Müzeleri Müdürü İs mail Hakkı Baykal'ıa anlattığı na göre İkinci Selim, Kütahya sancağında vali iken yanma iki Türk çocuğu almış. Bunlardan birinin adı Cafer, diğerininki Gazanfer’ dir. Çocukların ken disine karşı son derece itaat ve sadakat gösterdiklerini gören İkinci Selim bilâhare hükümdar olunca, bunları- saraya da al mış amma, yaşları büyüdüğü 1- çin haremi hümayuna sokmak ta tereddüt etmiş... Nihayet ak lına, razı olurlarsa Gazanferi de Caferi de hadım ettirmek gel miş!.. Bu fikrini çocuklara aç mış; ikisi de razı olduklarını söylemişler. Derhal bir cerrah getirtilmiş, her İki çocuğa da ha dımlık am eliya tı yapılmış... i Fakat Cafer, bu ameliyatın a- j cısma dayanamıyarak ölmüş, j Gazanfer yasamış... Zamanla ! has odabaşılığa getirilen Gazan- İ fer kapı ağalığına kadar yük- j selmiş, siyasete karışmış, hicri i 1011 de cellâda teslim edilerek j boynu vurdurulmuş...
| Gazanîerin boynunu vurdur- ; mağa sebep olarak sadece siya- | sete karışması tarihe geçmiş ise ı de bu mevzua taaHûk eden taf- • siiât yoktur. Yalnız rivayete is- !• tinad eden su mütemmim
malû-ı
mata rastianmaktadır. 1008 de I Süleymaniye camii yapılırken ( Gazanfer oradan artan taşları i taşımış ve bu medreseyi yaptır- | mış... Kendisi İçin de binaya en ı yakın bir yerde türbe inşa ettire rek öldüğü zaman buraya gömül ' meşini vasiyet etmiş... Gazanfer | ağanın boynunu vurdurmağa
se-ceye kadar doğrudur bilinemi yor. Mamafih vasiyeti muci bince ölüsü, inşa ettirdiği tür beye gömülmüştür.
M evlâna tekkesinden
alınan piyano
Kapıdan girdikten sonra so la dönerek gezmemize başladı ğımız zaman koridor üstünde kapmm iki yanında iki piyano görüyoruz. Bunlardan biri İs- tanbuia ilk gelen piyanodur ve 19 uncu asra aittir. Avrupada 1827, 1334. 1839 da sergiler dola şarak altın madalyalar kazan dığı üstündeki bir yazıdan an laşılan bu piyanonun biçimi gö rülecek şey... Dümdüz bir ma saya benziyor, önden bir kapak açılarak tuşlar meydana çıkıyor. Aradan bu kadar yıl geçmiş, rütubetli yerlerde bırakılmış ol masına rağmen teiierinin el’an normal ses vermesi, yapılışının ve malzemesinin iyi olduğunun birer delili olsa gerek...
Müze Müdürü İsmail Baykal, bu piyanonun Mevlâna tekke sinden alındığını söylüyor ve:
«— Herhalde o zaman mevle- viler bu piyanoyu tekkede bir değişiklik yapmak arzusu ile ge tirtmiş olacaklar. Galiba ney ile Mevlâna peşrevi yaparlarken, piyanoyu da iştirak ettirmek is
tiyorlardı, Bunu yaptılar mı yapmadılar mı, bilinemiyor.» diyor.
Diğer piyano da, piyanoya pek meraklı olan merhum Müzeler Müdürü Halil bey tarafından hediye edilmiştir. Diğerinden çok daha yeni olmasına rağmen tel lerinde ses kalmamış... Sadece bir eski piyano modeli olarak duruyor.
Fesi kalıpları
Bugünkü nesil fesi bilmez... F sil kalıplandığını da a e? babalarından d u ^ u s o - labilirler.
BU müze öğrenciler için ş. , .r.vVn da fa y ü '' ' si her., :yah püskülü i— fes g »- çekle.', iıeın de onların nasıl ka lıp’ ğmı yakından ' jtkik it mek fırsab' bulacaklarda e v velâ ateş üstünde ve ei • i ila -şlayan fes kalıplan, sor..a havagazına göre tekâmül etti rilmiş. - Si i’e basma yerine de pres usulüne başvurulmuştur. Fes kalıbı, o sıralarda temiz ve
tu.
1903 te Haliç
köprüsü
Vaktiyle Mısırçarşısınd' 'ü z düğümüz o meşhur, bir b _ ; ık adam myundaki kuburlu saat ler de tu müzeye nakledil' e koridor üstüne konmuş...
Koridorun diğer kısmını ar kamızda bırakarak bir salona giriyoruz. Burada ilk göze- ça r pan şey, Abdülhamit zamanın da bir Amerikalı firmaya yap tırılmış olan Haîiç köprüsünün büyük bir resmidir. 1202 tarihi ni taşıyan bu resimden anlaşıl dığına göre o sıralarda Haliç te bir köprü yaptırılmak isten miş, plânlan ve resm i. hazırla tılmış. Fakat ne muazzam bir resim... İstanbulluların Haliçte öyle bir köprü göremediklerin den anlaşılıyor ki bütçe mü saade etmedi ve o köprünün plânları tatbik sahasına konu lamadı—
Müzenin devirlere ayrılan’ sa lonlarına henüz girmiş bulun maktayız. Bizans devrinde İs- tanbulu, Fatih ve Kanunî oda larını da başka bir yazıda’ ge zerek sıtmaya iyi geien yedi düğümlü pamuk ipliğine varın caya kadar her şeyi tetkik e - deriz.
CeroaleSdin BİLDİK
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi