• Sonuç bulunamadı

İsmail Habib'in cephesi:Müsteşrik ve misyoner zihniyetinin yayılışı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İsmail Habib'in cephesi:Müsteşrik ve misyoner zihniyetinin yayılışı"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ISLAM - TURK

Ansiklopedisi

Muhitülmaarif

Bu sayıdaki ya zıla r:

A teş oku :

S an ay ii h a rb iy e ...

E fd a lü d d in

 tike : A srı S a a d e tte y aşıy an k a d ın la r ...

Ömer R ıza Doğrul

 tıf K ırım lı : A ltın o rd u d ev rin in siyasî ric a lin d e n ... Dr.

A b d u lla h Z ih n i Soysal

 tıf : D e fte rd a r M u stafa  tıf E fe n d i ...

M. Z e k i Pahalın

 tıf : K u y u cak lı M ehm ed  tıf E fen d i, G irid li  tıf M ehm ed E fe n d i ...

 tıf : M ecelle sarih i  tıf Bey ...

E şref E dib

Â’y a n : L isan ... ; ...

E fd a lü d d in

K elâm ve F elsefed e  ’y an ...

Profesör İsm ail H a k k ı

T a sav v u f : Â ’yan-ı sab ite

...

Profesör İsm ail H a k k ı İzm irli

T a rih : A n ad o lu ve R um eli Â’y a n l a r ı ... ...

E fd a lü d d in

İsm ail H a b ib ’in cephesi : M üsteşrik ve m isy o n e r z ih n iy e tin in yayılışı ...

E şref edib

İslâm d an u z ak la şm a T ü rk çü lü k yerine M ü slü m an T ü rk çü lü k :

Ç ın a ra ltı ve T ü rk

Y u rd u m e cm u aları ...

(2)

Gild: 11. No. 41 15 Şaban 1361 30 Ağustos 1942

ABONE ŞARTLARI Türkiye için

Birinci cildi 750 kuruştur Birinci cildi 50 nüshadır Hariç memleketler için birinci cildi

900 kurnştnr Abone bedeli peşindir.

ISIAM -TVBK

Jd K S m *© P 5 & İS İ

MÜHİTVLBIAABİ7

Mecmuası

Sahibi re U. Neşriyat Müdürü;

E şref Edib

HER NÜSHANIN FİATI 1 5 k u r u ş t u r

İDAREHANE =

İstanbul: Ankara caddesi No. 87 Asarı İlmiye Kütüphanesi Aadres tebdilinde 15 Kuruşluk pul

gönderilmesi rica olunur.

ŞİMDİLİK ON BEŞ GÜNDE BİR ÇIKAR, HAFTALIK İLMİ MECMUA

İsm ail H abib’in cephesi :

Müsteşrik ve misyoner zihniyetinin yayılışı

Geçen yazımızda iki zihniyet me­ selesini, tarihimizi, milli kültürümüzü

tetkik hususunda İsmail Habibin

müsteşrik ve misyonerlerin müstem­ leke ilmine dayanan İğreti ilim zihni- yetile doğrudan doğruya kendi ana kaynaklarımıza müstenid hakikî ilim zihniyetini teşrih etmiştik. Bugün de bizim ruhumuza ve akidelerimize el uzatan o yabancı zihniyetin şark di­ yarında nasıl yayıldığım ve esas he­ defleri neden ibaret olduğunu anlat­ mak isteriz.

* * *

Müsteşrik ve misyoner denilen bir takım adamların İslâm dünyasile, İs­ lâm dini ile hu kadar meşgul olmala­ rının sebebi nedir? Garazsız bir ilim aşkile, garazsız bir hakikat sevgisile İslâm - Türk varlığını en doğru bir şekilde anlatmak için mi bu zahmet­ lere katlamycyrlar? Yoksa garbın şark üzerinde nüfuzunu yürütmek ve onu istediği şekle koymak için bu âlemi iyice tanımak ihtiyacı mı onları bu

fedakârlıklara sevkedlyor? Profesör

Fuad Köprülü «İslâm Medeniyeti Ta­

rihi» adlı eserinin mukaddimesinde

(S. 28) bu hususta üç sebeb gösteri­ yor : «1. Hıristiyanlık tetkiklerinin ve misyonerlik faaliyetinin icab ettirdiği çalışmalar; 2. Milyonlarca müslüman tebaaya malik müstemlekeci devletle­ rin siyasî ve İdarî ihtiyaçları; 3. İslâm memieketlerile iktisadi münasebetleri bulunan büyük sanayi memleketleri­ nin müşterierini tanımak ihiyacı.»

Fihakikfe ¡Avrupanın müslüman- lıkla tanıştığının tarihçesi tetkik edi­ lirse görülür ki koyu bir taassubun, islâma karşı derin bir husumetin sev- kile, asırlarca müslümanlık hakkında musannâ hikâyelerden, münasebetsiz hurafelerden başka bir şey işitmemiş olan hıristlyanlık âlemi, 18 inci asır

sonlarına doğru siyasî nüfuzunu İslâm

memleketlerine teşmile haşlayınca

şark hakkında az çok malûmat sahibi olan bir takım adamlar, hükümetleri­ nin teşvikile, şark lisanlarını öğrete­ cek mektebler, şark kitablarmı cami’ kütübhaneler ve şarka aid bir takım cemiyetler tesisine koyuldular, İslâm eserlerini tabetmiye ve bunları terce-

meye başladılar. Bu hareket, İslâm

hakkında yazı yazan birçok m uharrir­ lerin yetişmesine ve bir hayli eserle­ rin intişarına saik oldu. Bu muhar­

rirler arasmda arabca bilmiyenler

menabii asliyeye muttali’ olmadıkla­ rından, ancak başkalarının yazıların­ dan ve tercemeîerinden müstefid ol­ duklarından bunların mesaisi bir ta ­ kım nakıs ve şüpheli malûmata kendi

temayüllerine, kendi düşüncelerine

göre bir şekil vermekten ibaret kaldı. Arabca vesair elsinei islâmiyeyi bi­ lenler ise zerre kadar ihtiyat ve itina göstermiyerek, fırsat düştükçe isîâmın peygamberi hakkında lâübali bir ta ­ kım sözler söylemekten geri kalmadı­ lar. Meselâ Alman âlimlerinden Pro­ fesör Sachau arabcada büyük ihtisas gösterdiği halde İslâm meseleleri ü- zerinde kendisinin kudretine hiç ya- kışmıyacak, ondan suduruna hiç de ihtimal verilmiyecek bir takım fikirler

ve mütalealar ortaya koydu. Keza

Noldke gibi Kur’anı tetebbüde ihtisas gösteren bir zat Encyclopedia Brita- nica’da K ur’an hakkında yazdığı m a­ kale ile yalnız teassubunu değil, ayni zamanda cehaletini de ifşa etti. Arab­ cada büyük vukuf sahibi olan Mar- golyot gibi bir muharrir, hurafeler uy­ durmak, hakikatleri tahrif etmek, Re-

suli Ekreme bühtanlarda bulunmak

itibarile diğerlerini geride bıraktı. El- isabeyi tashih edecek kadar arabca

bilen Sprenger hâdisatı suitevil et­ mekten çekinmedi.

Müsteşrik denilen bu muharrirle­ rin İslâm hakkında böyle bir tavır al­ maları, asırlardanberi kökleşmiş, Haz- reti Muhammedi «mücessem bir şey­

tan» şeklinde gösteren ve Kur’ana

«vahşiyane» tabirde hücum eden

Luther’lerin, Hazreti Peygambere

«sahtekâr» diyecek kadar ileri giden

Voltaire’lerin kin ve husumetlerde

beslenmiş, dinî ve siyasî taassubdan başka neye hamlolunabilir?

Bununla beraber bu garblı muhar­ rirler, islâma aid mesail ve hâdisat hakkında rivayetlerine itimad olun- mıyan bir takım zevatın eserlerini ye­ gâne mehaz tanıyarak bu hususta en sahih bir merci olan «Hadis» i hiç n a­

zarı itibara almadılar.

Bir de hâdisatı tahkik ve rivayet­ leri tenkid hususunda onların ölçüle­ rde bizim ölçülerimiz arasında mühim farklar vardır. AvrupalIlar bir râyînin mu’temed veya yalancı, seciyeli veya seciyesiz, hafızası kuvvetli veya kuv­

vetsiz olmasına zerre kadar ehem­

miyet vermezler. Onların ehemmiyet verdikleri nokta, bir râvî tarafından rivayet olunan vak’amn kendi düşü­ nüşlerine uygun olmasından başka bir şey değüdir.

İşte İslâm hakkındaki müsteşrik ilmi, bu tesir ve saikler altında, böyle vüeud buldu ve inkişaf etti. Bazı İs­ lâmî meseleler ve hâdiseler, bilhassa Resuli Ekremin seciyesi hakkında di­

mağlarda bir takım şüpheler tevlid

etmek hususunda hemen hepsi birleş­ miş oluyorlardı.

Vakıâ bunlar içinde Carlayle gibi, Jon Davenport gibi din tetkikatmda «tarih» i rehber ittihaz eden bazı mu­ harrirler çıkarak Hazreti Muhammede karşı reva görülen hu taaruzlam doğ­

(3)

C.

1

, No. 41

MECMUASI

3

ru olmadığını söylemeğe çalışmışlarsa da bunların sesleri boğulmuş, hatta Davenport’un eserleri misyonerler ta ­ rafından kütübhanelerden toplattırı­ larak yakılmıştır. Garbın bu ezelî kin ve husumetini Renaissance bile izale edememiştir. Yalnız bu devirden son­ ra bu kin ve husumetin tecelli şeklin­ de biraz tahavviil olmuş, işe ilmi bir şekil vermek için şahsî küfürlerden

ziyade mehazları tahrife çalışmak,

vahyin esasını çürütmek, Kur’anı mü- tenakız göstermek, hâdisatı suitevil ey­ lemek gibi bir takım teknik yollar ta - kib edilmiştir. Bununla beraber Fr. Buhl, Leon Kaytano gibi koyu misyo­ nerler müslümanlara «kâfir», müslü- manlığa «zalimane hilekârlık», Haz- reti Peygambere «yalancı», torunla­

rına .«mütereddi», Hazreti Ayşeye

«geveze», İbni Abbasa «düzenbaz» gibi

doludizgin küfürlerde bulunmaktan

geri kalmadılar.

Diğer taraftan İslâm ülkelerinde hıristiyanlığı neşre çalışan misyoner­ ler o kadar muazzam mesaiye rağmen bekledikleri netaylci elde edemeyince çalışma tarzlarım değiştirdiler. Büyük misyoner kongrelerinde verdikleri ka­ rarlar mucebince cepheden hareketi terkederek maksadlarını sezdirmiyecek başka yollardan yürümiye başladılar,

Bir taraftan müslüman milletlerin,

millî bünyelerini sarsacak yollar bul­ mak üzere, ahvali içtimaiye ve ruhi- yelerini tetkike koyuldular. Bir taraf­ tan da, akıllarınca, islânmı zayıf t a ­

raflarını bulup da ilim cephesinden

hücum için İslâmî araştırmalarını ileri

götürdüler. İslâm memleketlerinde

çalışan ve sayısı yüz binlere varan mis­

yoner ordularına, bulundukları m u­

hitlerde ilim maskesi altında İslâm ile mücadelelere girişmek için direktifler hazırladılar. 1925 de Londrada basılan, «İslâmiyet ve Afrika» adını taşıyan e- ser, bunlardan biridir. Bu eser, bıristi- yanlığı Afrikada neşre çalışanlara bir rehber teşkil eder ve onlara muhtelif İslâm meseleleri üzerinde kurcalanacak bahislerin ipuçlarını verir. Meselâ der ki : «Allah bizim için mukaddes bir

pederdir. Miislümanlar nazarında

şarklı bir mutlakıyetçidir. Hıristiyan­

lığa zemin hazırlamak için fatalist

yolunda duran güçlüklerin büyüklü­ ğünü ortaya koymak ve onun Allah

mefhumunu ne derece düşürdüğünü

göstermek icab eder.» CSahife 22, 23).

Keza müsteşrik ve misyonerlerin «İs­ lâm Ansiklopedisi» adını verdikleri e- serde «Allah» maddesini ve «aha bir çok maddeleri yazan Mr. Mac Donald, «İslâm Cepheleri» adlı eserinin mu­ kaddimesinde sesinin en yüksek per-

desile «Bizim biricik vazifemiz Mu­

hammedi yıkmaktır, onu yıkarsak bü­

tün İslâmiyet yıkılır» diyor. (Sahife

12). Hâdisatı suitevil etmek, vahyin esasını sarsmağa çalışmak, Kur'anda tenakuz olduğu fikrini dimağlara yer­ leştirmek de o direktiflerin en belli başlılarıdır. İslâm hakkında yazı yazan her m uharrir bu direktifler dairesin­ de hareket etmekle mükelleftir.

Gene misyoner kongrelerinde ve­ rilen kararlar mucebince şarkta doğ­

rudan doğruya yaptıkları telkinler

muvaffakiyet temin edemediği için

misyonerler bulundukları muhitlerde yerli misyoner yetiştirmiye ve kendi­ leri arkaya çekilerek bunlar vası.tasile fikirlerini neşre büyük ehemmiyet ver­ diler.

İşte bu geniş mesai neticesi olarak, islâmm karşılaştığı müteaddit! tehli­ keler arasına bir de bu tehlike inzi­ mam etti. Çünkü müsteşrik ve misyo­ ner teşkilâtının muhtelif şark merkez­ lerinde açtıkları mekteblerin ¡yardı- mile garb lisanlarına vâkıf olanların çoğalması müsteşrik ve misyoner neş­ riyatına daha geniş bir okuyucu küt­ lesi temin etmişti.

Diğer taraftan garb lisanlarında­ ki vukuflarını ileri götüren bir takım adamlar, içtimai ve hukukî sahalarda olduğu gibi, ya, gelişi güzel, alelade bir menfaat veya bir maksadı mah­ susla, İslâm dini ve İslâm tarihi hak- kmdaki müsteşrik ve misyoner neşri yatını yerli lisanlara çevirmeğe başla­ dılar. Bu sayede o neşriyat sahası bi­ raz daha genişledi. Bu eserler müs­ teşrik ve misyoner tekniğile çok iti­ nalı bir surette işlenmiş olduğu için millî ve dinî kültürü kuvvetli oimıyan bazı kimseler, maksadı mahsusla yazı­ lan bu eserlerin menşe ve saiklerin- den gafil olarak, yahud onları ■ kendi fikirlerine elverişli bularalj:, onları benimsediler, kendi fikirleri imiş gibi

ortaya sürmeğe başladılar. Kudretli

müdafaa ve ikazlar karşısında batıl

olduğuna kanaat getirseler de bir ke­ re o fikirleri benimsemiş oldukların­ dan hakikati teslim etmemek hususun­ da alabildiğine inad ve taassub gös­ termekten geri kalmadılar.

İşte bu suretle İslâm ülkelerinde müstşrik ve misyoner zihniyetine ta ­ raftarlık eden bazı kimseler peyda ol­ du. Bu hususta ihtisas ve salâhiyetleri

olmadığına da bakmıyarak, hazırca

buldukları bu malûmatı hiç bir Layıd ve kontrola tâbi tutmaksızm, onların mehaz diye gösterdikleri eserlerle hiç karşılaştırmak zahmetine bile katlan- maksızın, kendi malları, kendi m ah-

suli mesaileri gibi nakletmeğe, bu

iğreti ilimle eserler telif eylemeğe, bu metaları pazar papzar dolaştırmağa başladılar. Dinî ve milli kültürlerini

yabancı savletlere karşı müdafaaya

çalışanlar bu defa bunlarla da uğraş­ mak mecburiyetinde kaldılar. Bittabi o yabancılar için bu vaziyet, muvaf­ fakiyetlerin en büyüğüdür. Artık onlar

mücadeleyi bunlara terkederek sah­

ne arkasından sigaralarını keyifle tü t- türebilirler.

İşte şimdi mücadele bu safhada- dir ve karşımızda İslâm tarihi mu­ harriri Dr. Dozi, yahut Leon Kaytano cenapları, yahut mahut İslâm Ansik­

lopedisi başmuharrirlerinden Mister

Makdonald değildir; ne yazık ki gü­ zide edibimiz İsmail Iiabib’dİr ve onun gibi memleketin bir takım kudretli

kalem ve fikir sahipleridir. Bunlar

şimdi o davâyı üzerlerine almışlardır.

Parolaları şudur: «Müslüman Türk

muharrirleri akideye bağlıdır, müsteş­ rik ve misyonerler ise ilme!» Deruhte ettikleri ağır işi yürütmek için nere­

deyse o «ünlü âlimler» ini İmam-)

A’zam’m yerine ikame edecekler. O- nun için onların ilmi mahiyetlerini ve renklerini göstermek en mütehattim bir vazife olmuştur.

* * *

O yazılardan, o eserlerden korku­ muz var, zannedilmesin. Taassub ve tarafgirlikten azade ilmi-ve tarihî tet- kikattan hiç bir endişemiz yoktur. Bi­ lâkis bu yoldaki tetkikat ilerledikçe İslâmî hakikatlerin daha iyi anlaşılmış olacağına kaniiz. Bizim endişe ettiği­ miz nokta, bu müsteşrik ve misyoner taassubuna dayanan bu zihniyetin ba­ tılı müdafaada ayni taassub ve husu­ metin tesiri altında kalarak bir takım körpe dimağları zehirlemekte devam etmeleridir. Gelecek yazımızda hu ba­ his daha ziyade aydınlanmış olacaktır.

(Cumhuriyet). Eşref Edib

Referanslar

Benzer Belgeler

Konya'da ise Avrupa Birli ği destekli 'çölleşmeye Karşı Küresel Bir Girişim Projesi'nin Türkiye yürütücülüğünü üstlenen 12 kişilik Hacettepe, ODTÜ, Osman Gazi,

Ayrıca bu mısırdan üretilen şeker fruktoz olduğu için GDO’suz mısırdan üretilse bile şeker pancarı şekerine göre çok daha sa ğlığa zararlı olacak.. Çünkü

Ara ştırmada, genetiği değiştirilmemiş tohumların bu kadar uzun süre dayanmadığı görülürken, bunun genetiğiyle oynanmış organizmaların bir kez doğaya

Uluslararası bir ortaklık ile ülkemizdeki ilk robo- tik teleskop olarak kurulan 0,4 m ayna çaplı ROTSEIII-d teleskobu ise 2004-2012 arasında Gamma Işını Patlama- ları (GRB)

Bir başka aynalı teleskop tipi olan Cassegrain teleskoplarda, birinci ayna yine tüpün tabanın- da yer alır.. Bu aynadan yansıyan görüntü ikinci bir aynaya, oradan da

Dlnçer Sümer'in yöneteceği programda önce Sa­ bahattin Kudret Aksal'ın biyografisi sunulacak, Doğan Hızlan, ilhan Berk şiiri, Recep Bllglner tiyatro dili, Sevgi

Mesela hükümet taraf~ndan 1867 Haziran~nda Meslek kurulu~u mensuplar~~ hakk~nda takibata geçilmesi ve yapt~r~lan so- ru~turma sonunda olay ve faillerinin bir hükümet bildirisi

Gebeliğe bağlı venöz konjesyon ve rölatif olarak azalmış lenfatik drenaj gebelikte çoğunlukla (%80 oranında) ortaya çıkan jeneralize ödemin nedeni olarak