• Sonuç bulunamadı

"Mobilya" kavramında yaşanan değişimler ve "Sanayi-i Nefise Mektebi":Osmanlı İmparatorluğu'nda "mobilya"

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share ""Mobilya" kavramında yaşanan değişimler ve "Sanayi-i Nefise Mektebi":Osmanlı İmparatorluğu'nda "mobilya""

Copied!
11
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

“Mobilya” Kavramında Yaşanan Değişimler ve

“Sanayi-i Nefisi Mektebi”

il

\\

Prof. Önder Küçükerman

Mimar Sinan Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi

Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü Başkanı

The International Committee for the Conservation of Industrial Heritage TICCIH

Türkiye Temsilcisi

O

sm anlI İm p a ra to rlu ğ u D ö n e m i'n d e Mobilya Tasarımındaki Değişimler ve 1860'larda İstanbul'da “Mobilya Sanatı” Osmanlı İmparatorluğu’nun yaşadığı “mobilya” değişimleri değerlendirilmesi açısından, 1890'lı yıllarda İstanbul'da bulunm uş olan, Fransız dekoratörü Prétextât Lecomte'nin gözlemleri, iki yönden önem taşımaktadır.

Osmanlı Mühendis

ve Mimar Neşriyatı inşaat ve İmalatta Vahidi Kıyasi Hıyat Yahut işçilik Kitabı 3. Cilt (Basıldığı Yer) Darülhıyafeti Aliye (1340) 1922 Cildin Muhteviyatı 12. Kısım: Doğramacılığa Ait Aksam imalatı işçilikleri 13. Kısım: Demir imalatı İşçiliği, Çilingircilik işleri

Birincisi, kendisi de bir sanatçı olduğu için, A vru p a 'd a ki S anayi D e vrim i'n in y e n ilik le ri karşısında gerileyen O sm anlı sanatçısının durumunun gerçekten üzülmesidir. İkincisi ise, yine Sanayi D evrim i'nin içinden gelen birisi olması nedeniyle, Osmanlı üreticisinin geleneksel d e ğ e rle rin in d e s te k le n m e s i d u ru m u n d a , g e le c e k te b a ş a rılı o lu n a b ile c e ğ in i ço k iyi h isse tm iş o lm asıdır. N itekim bu n o kta la rı, k e n d is in in n o tla rın d a da a ç ık lık la izleyebiliyoruz.(1)

...Şark'lı sanatçıların yaptıkları işe kazandırdıkları m ü k e m m e llik k a rş ıs ın d a h a y ra n lık için d e kalmamak imkansızdır. Şunu da ekleyeyim ki, dekorasyon amacıyla yaratılan bu eşyalar yerine konduktan sonra yaşar ve hayatiyetleriyle de göz kamaştırır. Öyle ki onları o yerden söküp atmak bir cinayettir, süslerinden yoksun kalan yerlerin g ö rü n ü m ü y ık ıc ıd ır. Kom şu pano onun yoksulluğundan ötürü insanları suçlar ve siz, işlemediğiniz bir suçun, bu boşluğun karşısında acı duyarsınız... Sedefli iskemle, İstanbul'da en çok imal edilen ufak mobilyadır. Bunlar Avrupa’da çok revaç görmektedir...

...Şimdi gelelim Şark'ın dekoratif sanatının en zengin imkanına. Mozaik, gömme süs ve Türk kakmacılığı... Bu türde süslere sahip olmayan çok az camiiye rastlanır. Genellikle minberler, panolar ve yuvarlak frizler mozaik marköteri ve enkrüstasyonla çalışılmıştır. Arap denen stilde d e se n , s e d e fi fild iş i, ke m ik ve ya m adeni kakmalara yuva olacak şekilde işlenmiştir. Bu oyma ve yuvalar gül bezekler, yıldızlar, çokgenler veya geom etrik şekiller ve çizg ile r şeklinde oyulmuştur. Bu zengin desenler bir de kakmalarla bezendi mi, göz kamaştırıcı olmaktadır. Mozaik

(2)

marketörü ¡malalarının hepsi Türk’tür. Onlara ihracatı artırmalarını tavsiye ederiz. Zira sedefli iskemle Avrupa’da çok tutulmakta olup herkes evinde bir tane bulundurmayı arzu etmektedir ve bunların taklidleri öylesine gülünçtür ki, Türk sanatkârların rekabetten korkmalarına mahal yoktur...

1868 Yılından Sonra Kurulm aya Başlanılan “Sanayi Mektepleri" ve Mobilya Yapımı

Osmanlı İmparatorluğu'nda, yüzlerce yıldan beri “Lonca teşkilatı” içerisine küçük yaşta alınan çocukların yetiştirilm esi ile sanayi için teknik eleman yetiştirme düzeni 1860'lı yıllarda artık sona ermişti. Bu eski düzen içinde 8-10 yaşına gelen çocuklar, meslek öğrenmek için bir ustanın yanına “çırak" olarak verilir ve belirli süreler sonra önce “kalfa" sonra da “usta” olurlardı. Aslında bu doğru bir sistemdi, ancak uzun zaman içinde gelişimi önleyen bir yapıya dönüşmüştü. 1867 y ılın d a İs ta n b u l'd a ilk kez ‘‘S a n a yi M e k te b l"n in e ğ itim e b a şla ya n b ö lü m le rin programlarına bakılınca, bu yeni kurumun asıl amacının, öncelikle değişen üretim düzeninde ihtiyaç duyulan kadroları yetiştirm ek olduğu

g ö rü lü yo r. Ama asıl y e n ilik , m arangozlu k, mobilya, at arabası karoseri yapımı gibi konuların yer almasıydı. Özellikle marangozluk ve mobilya, o yılların en önemli konuları arasındaydı. O yıllarda mobilya ile İlgili olan herşeyln en iyisi Avrupa'dan ithal ediliyordu. Bunların çok kötü taklitleri ise, eski üretim sisteminde, ne olduğu tam olarak anlamlandırılmadan üretilebiliyordu. Mobilya tasarımı konusunda, hiçbir deneyimi olm ayan, eski sistem in bu ü reticileri, en iyi bildikleri üretim tekniklerini, Avrupa kaynaklı mobilyalarda uygulamayı tercih ediyorlardı. İşte bu nokta, zaman içinde, Osmanlı mobilya geleneğinde ilginç bir sentezin ortaya çıkmasını sağlamıştır.

D iğer yandan, B a tı'd a n gelen yeni üretim makineleri, aletleri ve hiç kuşkusuz ürünleri çok değişikti. Eski düzende yetişen elemanlar, gerek s a y ıs a l g e re kse de n ite lik b a kım ın d a n bu y e n ilik le re uyum s a ğ la y a m a m a k ta d ır. Bu nedenledir ki, daha III. Selim Dönem i'nden b a ş la y a ra k , yeni fa b rik a la r için y a b a n cı ülkelerden yetişmiş işçi ve mühendis getirilmeye başlanmıştı.

Aslına bakılırsa, İngiltere başta olmak üzere Avrupa ülkeleri “Sanayi Devrimi”nin makineli üretimine geçerken, bir önceki kuşağın deneyimli yöneticisinden, ustasından ve hatta işçisinden yararlanm a yollarını bulm uşlardı. Böylelikle büyük değişim içinde eski sistemde çalışanlar işsiz kalmamış, hatta deneyleri ile bu gelişime büyük katkılar sağlamışlardı. Bir anlamda, eski ile yeni sanayi arasında bir süreklilik sağlanmıştı. Oysa sanayileşmeye çok büyük bir hızla geçiş nedeniyle, bu sürekliliği sağlayamayan Osmanlı İm paratorluğu, hem çok sayıda yeni te kn ik eleman yetiştirm ek zorunda kalmış, hem de önceliklerin büyük sorunları ile karşı karşıya kalmıştı.

“ İstanbul Sanayi M ektebi” İçindeki M obilya Fabrikası

1867 y ılın d a k u ru la n “ İs ta n b u l S a n a yi Mektebi’’nin kuruluş nedeni, genel olarak yeni sanayi alanlarına uygun ve yetişmiş eleman ihtiyacının karşılanm asıydı. Nitekim okulun kuruluş gerekçesinde de aynı görüşler şöyle yer almaktaydı:

...Bir süreden beri, gerek İstanbul'da gerekse bütün imparatorlukta “hirfet ve san'at” büyük ölçüde zayıflamıştır ve halkın en basit ihtiyacı bile karşılanamamaktadır. Bu “hlref kaybının”

(3)

Resimli Uyanış Servet-i Fünun- 2 Kanunsani-1930- No:1742-57-Cilt 67-3 MEKTEP [İDARELERİNE VE TALEBE VELİLERİNE HİZMETTE BULUNMAK İÇİN

3 BEKER

M AĞAZASI

K> S*»

Rağbeti umumîyevc nutzbar olan Islandart karyolalarının [¡atlarım (emil etmiştir.

B ctrotK ud« tstikhl c d d e s b d e 370 NoB«<-tclt BEKER LİMİTET ŞİRKETİ

Telefon: Beyoğlu 1472—1473

Telgraf: Beyoğln BEKER

ıp N H iV V V V P V V P P M N N

Leylî nıektipte B f en ziyade istimal ğ edilen : m İSTANDARD 1 Karyolaları S m

Olduğunu®

unutmayınız

W I « Çarşaflar K rş. 330 <r Y astık -ct yüzleri Resimli Uyanış K rş. 35 Servet-i Fünun- 26 "î* Pike örtüleri

Şubat 1931- No:117- -ß K rş. 385 Cilt 69-5 Havlu -ît K rş. 35 •ît 4?- Toz bezleri *î-K rş. 25 * ☆ -9-

BAK

t*. ^ m L. JM . m *. m L m L. m c a ’dfc» • A A A A ^ A 5 0 0 Standard « -☆ it-karyolaları J}-500 «det İngün mamulatından İs- J}-

J3-Y A T A K L A R

PimUhiaa mamut Uk Tutuklar için hususi Kutlar. En iyi temi* pumnutuf* dcktaraimuş ve yüzleri tngîttz mamulüttndan olup pek divanıkbdır. Bunlardan hor hususta memnun kalacaksınız.» ve kvtKÜ atriyemhde hnal olunduğundan size her rahatlığı

t* mm edecektir.

tandard karyolaları« boralu cinsinden ve üç kat olarak siyah emayelidir. Ayakla­ rı tekerlek!: ve yay akşamı kat'îyen pas tutmaz. Büyüklüğü 8 0 X 186. Metanetçe diğer karyolaların küfesine faiktır.

U

ra

j 5

BAKER & C° LTD

İSTİKLÂL CADDESİ 9 U-1}-4?•* <*« •**4A 4? « 4 ? J? $ 4*^ J ? - V - * .»te. .»te. .»te. .»te- .»te. .»te.

İSTANBUL

d-ı> * ☆ »-* ☆ >}-* -ît ☆ V--îr -îr

yeniden geliştirilmesi için, şimdilik “san’atın ikmal ve ta lim in e m ahsus o lm a k üzere "S a n a yi Mektebi” adında bir okul açılması gerekmektedir. (2)

Sultanahm et bölgesinde eski “Kılıçhane” ile çevresine yapılan binalardaki eğitim, 1868 yılının Kasım ayında başlatılmıştır. Okulda, derslik ve atölyelerin yanısıra, bir de fabrika kurulmuştu. İlk ö ğ re tim , 13 y a ş ın d a n k ü çü k, fa k ir ve kimsesizlerden oluşan 50 öğrenciyle başlamıştır. 17 Kasım 1868 tarihinde, Sanayi Mektebi'nin kuruluş amacını, programını ve yönetim ilkelerini belirleyen 64 maddelik “ Nizannam e”nin giriş k ıs m ın d a o k u lu n k u ru lu ş am acı ş ö y le

tanımlanmaktaydı:

B irin c i b ölüm de, oku lu n te ş k ila tı, d e rsle r, ö ğ re tile c e k te ş k ila tı, d e rs le r, ö ğ re tile c e k “Sanatlar”, “Dahili ve Harici Şubelere alınacak öğrenci sayısı, öğrencilere ödenecek ücret, okulda yapılacak işler, suç işlemiş çocukların okula alınması ve bunlarda aranacak şartlar, yatılı öğrencilere verilecek yiyecek ve giyecek gibi konular belirlenmektedir. İkinci bölümde, okulun yönetici ve görevli kadrosu, gelir ve giderleri tanımlanmaktadır. Üçüncü bölümde ise yıl sonu sınavları, başarılı öğrencilere verilecek ödüller, m ezunlara tanınaca k “ P atent m u a fiye ti” ve öğrenci cezaları belirtilmektedir.

(4)

Bu okulun ilginç yanı, kadrosunda çok sayıda yabancı öğretmen ve uzmanların yer alması ve okulu b a ş a rıy la b itire n le rin Batı s a n a y iin i y a k ın d a n ta n ım a la rı için A v ru p a ’ya g ö n d e rilm e le riy d i. K ıs a c a s ı, O sm a n lı İm paratorluğu , “ S anayi D e vrim i” nin ortaya çıkardığı sorunları, kendi kuralları ile aşabilecek b ir ka d ro yu y e tiş tirm e k için g iriş im le r yapmaktaydı.

Bu okulun programı içinde “Ahşaba Müteallik Meslekler” başlığı altında “Arabacı ve Faytoncu”, “Doğramacı”, “Sandalye ve Kanepeci”, “Ağaç Çarkçı ve Modelci” bölümleri bulunmaktaydı. Bu bölümlerin her birine 12'şer öğrenci alınmaktaydı ve her sınıf için birer “usta” ve “usta yam ağı” kadrosu vardı. (3)

j şte b u ra d a y e tiş e n le r, O sm a n lı İmparatorluğu'ndaki yeni mobilya sanayiinin ilk yapı taşlarını oluşturmuştur.

1863: “Sanayi-i Nefise Mektebi" ve Yeni Bir Kuşak Osmanlı İm paratorluğu'nda, “ Sanayi Nefise Mektebi”nin kuruluşu, aslında Sanayi Devrimi'nin çok hızlı bir biçim de algılanıp, bu konudaki çözümün, üst düzeyde öğretim ve eğitim görmüş s a n a tç ıla rın y e tiş m e s in in g e re k tird iğ in in

anlaşılmasının sonucudur. Unutmamak gerekir ki, “S anayi-i N efise M e kte b i” , önce T icaret Bakanlığı'na bağlı olarak kurulmuştur. Aslında burada ilginç olan nokta, A vrupa'da sanayi üretimindeki değişimini en iyi biçimlendirecek sanatçıların yetiştirildiği ortamların da ilk kez o yıllarda kurulmasıydı.

Avrupa'da da sanayinin, üretimin, yaşamın ve mekanın değişimi, insanın çevresini yeni baştan yaratması gerektiriyordu. Osmanlı İmparatorluğu için ise, gelene ksel yaşam ın, m im arinin, iç mekanların temelde ve büyük değişimler yaşadığı bir dönemdi.

Mobilya konusu ise, bu büyük değişimin herkesi ilgilendiren, basit ama önemli bir semboli gibiydi.

1914: Sanayi-i Nefise Mektebi'nde “Tezyinat Kolu”nun Kurulması

“Sanayi-i Nefise M ektebi”, kuruluş yıllarından b a ş la y a ra k , ü lk e d e k i s a n a t ve m im a rlık a la n la rın d a yoğ u n b ir ç a lış m a d ü z e n in i gerçekleştirmeye çalışmıştı. Ancak o yıllarda hem O sm a n lı İm p a ra to rlu ğ u b ü yü k s ık ın tıla r yaşıyordu, hem de bu yeni kurumun amacını tam olarak anlayabilen kesim sınırlıydı. Bu nedenle, “S a n a yi-i N efise M e k te b i” için d e , ö z e llik le

BU MAĞAZAYI BİR ZİYARET EDİNİZ.

Beyoğlundaki Baker mağazaları yeni bir şekilde teşkilât yapmış fiyatları indirm iştir. — Biiyök LİKİDASYON vardır.

(5)

\\ —¿«¿»si

l U

ı ::

V

£8> t/V V* ' ' „ » Ab ! * " ■ " " v ':' * " ‘--v

“te z y in a t” ve "m obilya eğitim i ve öğretim i" konusu y ılla r boyunca hep geri pla n la rd a kalmıştı.

Çünkü 1883-1914 yılları arasındaki sürede, İstanbul'da önce Avrupa mobilyaları ithal edilmiş, sonra bu m obilyalar yerli olarak üretilm işti. Böylece ülkede kullanılan mobilyalar üzerinde herhangi bir tasarım yapmak pek gerekmemişti. Yapılan tasarım ve yorumlar da, ya daha kolay üretim amacıyla pratik değişikliklerdi, ya da O s m a n lI ü re tim s is te m in in g e le n e k s e l yansımaları bu m obilyalar üzerinde değişik ölçeklerde uygulanmıştı.

Böyle bir ortam içinde, “Sanayi-i Nefise Mektebi” de doğal o la ra k g e n e llik le resim , heykel, mimarlık alanlarında daha yoğun ve sonuca gidebilen çalışmalara yönelmişti.

1914 yılında ise “Sanayi-i Nefise Mektebi” içinde ilk kez “Tezyinat Kolu” kurulmuştur. Buradaki ‘Tezyinat”, bugünkü anlamıyla “dekorasyon veya süslem e” gibi bir anlam taşım aktaydı. Aynı y ılla id a Avrupa'da da “dekorasyon” günlük hayatı e tkilem ekte ve d e ğ iştirm e kte yd i. O nedenle buradaki “Tezyinat Kolu” daha sonraki yıllarda “Garp Tezyinat” ve “Şark Tezyinat” gibi değişik isimler altında değiştirilmiştir. Zaman iç in d e ise “ D a h ili T e z y in a t” adı a ltın d a biçimlendirilmiş ve en sonunda “ iç Mimarlık” biçimini almıştı.

O nedenle "Sanayi-i Nefise Mektebi” içindeki bu ilk “Tezyinat" şubesi zaman içinde çok önemli roller oynayacak olan bir bölümün ilk çekirdeği olarak kabul edilebilir. Ancak, diğer yandan B irin ci Dünya S avaşı b a şla yın ca , bu gibi çalışmaların da yavaşlatılmış olduğu görülüyor. Çünkü ülkedeki bütün sanayi savaş nedeniyle ya durmuş, ya da askeri amaçla çalıştırılmaya b a ş la m ış tı. B ö yle ce “ S a n a y i-i N e fise Mektebimdeki “Tezyinat Kolu”nun da 1923 yılına kadar derin bir sessizliğe gömülmüş olduğu anlaşılıyor.

1919-1923: İstanbul'un işgali ve Sorunlu Yıllar 1919 y ılın d a İs ta n b u l'u n iş g a li ile b irlik te başlayıp, 1923 yılına kadar süren dönem içinde yaşananlar, hiç kuşkusuz, m obilya gibi bir ayrıntıyı çok geri planlara düşürmüştü. Nitekim büyük k a rış ık lık la r a ra sın d a 1920 yılın d a "Osmanlı Meclis-i Mebusam” son kez toplanmış, Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmıştır. 1921-1923 yılları ise büyük bir mücadele ve savaş yıllarıdır.

(6)

1930'lu Yılarda Mobilya Ve Dekorasyonda Kullanılan Sanayii Ürünleri

1923 yılında, Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş ve İstanbul'un işgali sona ermiştir. Herşeye yeniden başlam ak gerekm ektedir. Ülkede büyük bir değişim yaşanmaktadır, işte bu değişimin içinde “Sanayi-i Nefise Mektebi” 1924 yılında “Güzel Sanatlar Akademisi”ne dönüştürülür.

Cumhuriyet'in yeniden biçimlendirdiği bu eski kurumun önünde, ülkenin sanat ve mimarlık alanlarının yeni projeleri hızla birikmeye başlar. Unutm am ak gerekir ki, bu büyük değişim le birlikte, Cumhuriyet Türkiye'sinin yeni kuşağının hangi mekanlarda yaşayacağı, hangi mobilyaları kullanacağı da Akademi'nin yeniden güçlenen yapısı içinde yavaş yavaş biçim lendirilm eye başlanmıştı.

Çünkü çözümlenmesi gereken iki önemli konu ortada durm aktaydı. B irincisi, yeni başkent Ankara'da yeniden kurulan mimari mekanların iç düzeni ve m obilyası nasıl ta sa rla n a ca k ve üretilecekti? Yeniden yaratılan bir Milli Meclis

binasından başlayan, bütün resmi ve özel mimari mekânların içi nasıl düzenlenecekti? Burada k u lla n ıla c a k m o b ily a la rın k im liğ i nasıl yaratılacaktı? Bunların yapılmasında, “çağın çağdaş kimliği” nasıl yorumlanacaktı?

İk in c i konu ise, bu m o b ily a la rın nere d e üretileceğiydi. Bu büyüklükteki siparişleri alıp üretebilecek atölyeler genellikle İstanbul'daydı. Ancak daha önce imparatorluğun mobilyalarını üretmiş olan bu eski sistem, yeni kavramlara ve ta s a rım la ra g ö re n a sıl ye n id e n düzenlenebilecekti?

İşte yukarıda çok kalın çizgileriyle ortaya konulan s o ru n la rın y a n ıtı, b ir b a kım a o y ılla rd a Akademi'de hızla gelişmeye başlayan “ Dahili Mimari Şubesi”nin programını oluşturmaktaydı.

Cum huriyet Değişiminin Bir Semgesi Olarak “Güzel Sanatlar Akademisinde Mobilya Tasarımı Çalışmaları

Cumhuriyetle birlikte, eski adı “Sanayi-i Nefise Mektebi” olan ilk sanat kurumu, “Güzel Sanatlar Akadamisi”ne dönüştürülerek, mimarlık ve “dahili m im a ri” ö ğ re tim i b a ş la tılm ış tı. O sm anlı döneminden sonra bu alanda ilk kez öğretim yapılacağı için, bu yeni konuların en iyi biçimde yapılabilm esi am acıyla kurucu hoca olarak Fransa, Alm anya'dan ünlü m eslek adamları g e tirilm işti. Böylece bu kez Akadem i çatısı a ltında, Türk m obilya tasarım ı İçin yeni bir çalışma ortamı yaratılmış oldu.

Şimdi bu ilginç çalışmayı çok kalın çizgileriyle izleyelim.

1932: Akademi'de “Dahili Mimari”

1929 yılında Akadem i'de “ Dahili mimari" adı altında kurulan atölyenin başına getirilen Philip Ginther, 1937 yılına kadar uzun bir süre boyunca bu g ö re v d e b u lu n m u ş tu r. D iğer ya n d a n , Akademi'de başlatılan “dahili mimariyi geliştirme” girişim leri arasında, Paris'te “dahili m im ari” öğrenimine gönderilen öğrencilerden Nizami Bey de o yıllarda ülkeye yeni dönmüştür. Paris'te “Ecole des arts Applique's”de öğrenim gören ve “Gaumont”, “Paramount” stüdyolarında bir süre ç a lış a n bu g e n ç h a k k ın d a 1932 y ılın d a yayımlanmış şöyle bir yazıyı görüyoruz: (4) "...Bugün binaların dahili tezyin (iç süsleme) ve tefrişi başlı başına bir sanat halini almıştır. Bizde de gün geçtikçe, ihtiyaç hissetmeye başladığımız bu şube h a k k ın d a ih tis a s s a h ib i olan arkadaşlarımızın çoğalmasını ve kendilerine

(7)

u

i.i»,.

G U 2 E L / A N A T L A R A K A D E M İ C İ

Müessis ve ilk müdür ressam Hamdi B. merhum

1930'lu Yıllarda, Güzel Sanatlar Akedemisi'nln Önünde Hocalar ve Öğrenciler

Akademinin kıymetli ve faal müdürü Ressam Namık İsmail

memleketimizde bir iş sahası izhar edilmesini arzu eder ve arkadaşımıza muvaffakiyet temenni ederiz."

Bu açıklama ile birlikte, belki de Türkiye’de ilk kez, Akademi'de yaptırılan ve o tarihlerdeki adıyla “d a h ili m im a ri” p ro je le rin in y a y ım la n m ış bulunduğu görülmektedir.

Bu projeler arasında bulunan “bir bankanın direktörü odası” o dönemin anlatımıyla şöyle tanımlanmaktadır:

."..Muavin, muhasebe ve daktilo için “kontrplak” iki yüzlü kapılar. Duvarlarda “kurşuni” ile kırmızı ahengi, “ulsina” badana. Mobilyalar, ceviz, koyu renkte. Bir yazıhane ve koltuğu, “madeni” . Biri cam lı, diğerleri kapalı üç kütüphane, bir de “etajerli" dolap. Birkaç kanepe, “kaş radiyatör”. Odanın tavanından minverden kaçmış bir kişiyi saklamak için, iki kaz buzlu camdan, köşebend ve “te ” d e m irle riy le ya p ılm ış “te n v ira t aleti (elektrikli lamba)". Zemin kırmızı renkli, “ksilolit” üzerine kahverengi ahenkte halı...”

Bu projeler arasında bulunan ve “8-16 yaşları a ra s ın d a d ö rt ka rd e şe m ahsus otu rm a ve ç a lış m a o d a la rı” p ro je s i de şö yle tanımlanmaktadır:

."..Dört kişi birlikte kolaylıkla çalışabilecek bir yazıhane ve sandalyeleri, bir “kitap ve saire” dolabı, bir siyah tahta, radyo ve gramofon için bir mobilya ve “akvaryum". Bir divan, bir orta masası, birkaç kanepe. "Bedeni terbiye (beden eğitimi) için ufak bir köşe ve “terdösien" ahengi. Üst kısım d u v a rla rd a h a va i m evi zem in “Linoleum" üzerine halı...”

Üçüncü proje konusi ise “Zengin bir kadının yatak odası”dır ve yine dönemin anlatımıyla çok ayrıntılı olarak şöyle tanımlanmaktadır:

"...İki ta rafında sabit “ko m o n d in li” bir ceviz karyo la , b ir tu v a le t m asası ve san d a lye si. Karyolanın bulunduğu mahal, oda zemininden bir basam ak sim etrik iki aynalı kapıdan biri b a n y o y a a ç ılır, d iğ e ri ç a m a ş ır d o la b ıd ır. Duvarlarda pembe kumaş ve “gümüş ahengi’’...

(8)

Y anlar, k a p ıla r ü s tü n d e d e k o ra tif a y n a lı. Karyolanın baş tarafında hafif “indirekt tatlı ışık”, tül perdeden süzülerek karyolayı aydınlatır. Odanın tam ortasında sureti hususiyede (özel olarak) etüd edilmiş bir “ışık aleti (lamba)". Zemin siyah ve kurşuni “ahenginde” halı..."

Projelerin sonuncusu olan “ Mimar atölye ve y a z ıh a n e s in in te m e l ilk e le ri ise şö yle açıklanmaktadır:

"...Yazıhane ve madeni koltuğu, bir misafir kabul ve oturma köşesi, asma katına çıkan merdiven. Merdiven altında bir orta masası, yerli dolaplar ve ra fla r “te rd ö s ie n ” re n g in d e . D u v a rla r um um iyetle sarı “ulsina” badana serpme ve kurşuni renginde birkaç koltuk, bir divan ve kitaplık. Umumi elektrik ışığı, büyük pencere üstünden “indirekt”. Merdiven altında ve divan üstünde, buzlu camekan. Zemin “ksilolit”. Asma katında bir yatak odası, karyola, gardrop, şömine, odunluk, kömürlük ve kitap rafları..."

Yukarıdaki ayrıntılı açıklamalardan da görüldüğü gibi A vru p a 'd a okum uş olan “ D e ko ra tö rle r Nizam i” , Akademi'de yeni kurulmuş bulunan “ Dahili M im ari" dalına, dönem inin iç mekan kimliğini tam olarak taşımaya başlamıştır.

1935: Akademi'de “Yeni Tezyini Sanat”

Güzel Sanatlar Akademisi, 1934 yılında bazı önemli değişiklikler geçirir. Örneğin Mimarlık bölümü, yeni yönetmeliği ve isim değişikliğiyle “ Yüksek M im arlık Bölüm ü'ne dönüştürülür. Öğretim süreleri birer yıl artırılır ve beş yıla çıkarılır. Yeni dersler eklenir, proje çalışmaları yeniden düzenlenir. Mimarın 1934 yılında, Akademi'de Ginther Atölyesi'nde Mobilya Tasarımları

Öte yandan, “Tezyini Sanatlar” bölümü, 1 yıl “hazırlık”, diğer 3 yıl ise “ihtisas” olmak üzere 4 yıldır. İhtisas atölyeleri de “Umumi Tazyinat, Afiş, Çinicilik, Dahili Tezyinat” biçimindedir.

Bu değişimlerin tam ortasında bulunan “Seramik Muallimi İsmail Hakkı (Oygar)", 1935 yılındaki bir yazısında tezyini sanatın geçmişte ve o gün, g ü n lü k h a y a tın ö n e m li b ir ta m a m la y ıc ıs ı olduğunu ilginç bir biçimde belirtmekterir. Güzel sanatların önemli bir dalı olan ‘Tezyini Sanatların

1930'lu Yıllarda Güzel Sanatlar Akedemisi'nde "Mimarlık" ve "Tezyinat" Çalışmaları

(9)

U

w

S ü r p r i z l i

m o b i l / e l e r

hem de tnvalet oda» olarak k (andınız. Aynf odayı i; ve ot ma odası olarak kullanabilit niz. Son moda mobilyaların kadar sade olduğunu diişül nüz ve soldaki kenarlan kesl çizgili masaya bakınız, Bu mı en kibar bir salonda bile bw nabilir.

ve “Dekor”un gerekliliğinin vurgulandığı bu yazı, sa n k i A k a d e m i'd e k i “ D e k o ra tif S a n a tla r Şubesi'nin gerekçesini açıklar gibidir. (5) ...Güzel san'atların mühim bir şubesi olan tezyini sanat, “Arts Décoratifs”, 19. asır başlangıcına kadar “dekor” kelimesinin manasında olduğu gibi, süs demektir. Fazla yaldızlı, süslü bir çok hat ve şekillerin bugünün ihtiyaçlarından başka yerde kullanılırdı.

1900'de tezyini san'at cereyanları asri ihtiyaçlara cevap verecek halde değildi. Avrupa’da 1900’de “ Bavyera D e k o ra tö rle rin in ilk defa yeni bir san’atla “Paris Sonbahar Sergisinde meydana çıktığını görürüz. Bavyera’lı dekoratörler dekoru “o rn e m a n ” ve ya “ y a ld ız lı s ü s le rd e ” a ra m a d ık la rın ı, d e k o rd a n m a ksa t eşya yı süslemek değil, bize lazım olan muhiti makul hatlar içinde bulmak olduğunu, 1908 sergisinde te ş h ir e ttik le ri “d a h ili m im a ri ve d e k o ra s y o n la rım d a b u ld u kla rı y e n ilik le rle göstermişlerdir.

1908'de başlayan yeni cereyanlar her sene yapılan sergilerde inkişaf ederken, mazinin fazla süslü, manasız ve çok zamanlar içinde yaşandığı için terk edilmesi güç olan dekorları yavaş yavaş yerlerini kayıp etmeye başlamıştı. 1914’e kadar A vru p a 'n ın bir çok y e rle rin d e d e k o ra tö rle r arasında yeni ve eski san'at taraftarları İle birlikte

gürültülü münakaşalar oldu. Büyük harp dört sene devam ettiği müddetçe her şey gibi san'at ta ölü bir halde idi. Büyük harpten sonra san'atın her şubesinde yeni bir çalışma devri başladı. Avrupa’nın belli başlı büyük şehirlerinde her gün s e rg ile r a ç ılıy o r ve s a n 'a tta h iç b ir zam an g ö rü lm e m iş yeni b ir ifa d e b ütün s a n 'a t nazariyelerini altüst ediyor ve harpten evvel “modern san'at" diye yapılan eserler, bu yeniliğin yanında birkaç asır evvel yapılm ış gibi eski kalıyorlardı.

İşte büyük hargi m üteakip canlanan san'at hareketleriyle beraber “tezyini sanat” her sahada b ü yü k y e n ilik le rle bug ü n kü c e m iy e tle rin zevklerine cevap veren ve hayat tarzlarımızı değiştiren bir sanat olmuştur. Modaya tabi olan her şey, şekil ve renk veren, en küçük eşyadaki dekordan sinema, tiyatro, ev velhasıl bütün hayatımızı süsleyen dekorlara kadar her şey dekoratörlerin ibda ettiği şekillerin esiri olmuştur. Çok şumullü olan bu san'atın hayatımızdaki mühim tesirlerini gösterdikten sonra dekorları kullanıldıkları yerlere taksim ederek aşağıdaki çerçeve dahilinde tetkik edelim.

Dahili mimari ve mobilyada dekor: Dahili mimari ve mobilya dekorasyonu dünden ziyade bugünün san'atıdır. Her ne kadar insanlar daima evlerini süslemek için eşyalarla bir dekor yapmışlarsa da

(10)

hiçbir zaman bugünkü kadar umumi bir surette bu kısım san'ata ehemmiyet vermemişlerdir. Saraylarda ve çok zenginlerin evlerinde biz yalnız her d e v ird e m o b ily a ve d e k o r ta rz la rın ın değiştiğini görürüz. Halbuki bugün mimarinin yanında tezyini san’at cemiyete yeni bulunan bilumum maddeleri yerlerinde kullanarak makul ve asrın zevklerini en rahat bir dekor içinde temin etmektedir. Zengin bir san’at ve aynı zamanda büyük bir sanayi ve ticareti teşkil eden bugünkü te z y in i sa n 'a t, hiç b ir zam an c e m iy e tle rin hayatınd a bu kadar yüksek bir ehem m iyet kazanmamış ve zevklerimize hakim olmamıştır. Resimlerden de görüldüğü gibi, küçük ve büyük her eşyadan evlerimizin en mahrem yerlerine kadar her şeyde dekoratörlerin çizdiği şekiller hakimdir.

1938 Y ılın d a T ü rk iy e 'd e A p a rtm a n la r için “Sürprizli Mobilyalar

1930’lu yılların yoklukları ve zorlukları, o güne k a d a r zaten b irç o k d e ğ işim g e ç irm iş olan “mobilya’’ kavramını daha da karıştırmıştır. Çünkü hem bu konuda bir karışıklık vardı, hem üretim durmuştu, hem de ekonomik sıkıntılar nedeniyle mobilya yapmak için en basit bir malzemeyi bile b u lm a k in a n ılm a z z o rlu k la rı aşm ayı g e re k tiriy o rd u . A y rıc a , a p a rtm a n yaşam ı başlamıştı. Evler küçülmüş, eski mobilyalar bu evlere sığamaz olmuştu. Yeni mobilyaların nasıl olacağını da kimse bilmiyordu. İşte bu koşullar altında, artık çeşitli dergilerde ve gazetelerde b ile , m o b ily a ko n u su d e ğ iş ik b iç im le rd e işlenmeye başlanmıştı. 1938 yılındaki bir yazı bu durumu çok güzel açıklamaktadır. (6)

"...B ü y ü k ve lüks a p a rtm a n la rın kirası çok yüksek... Binaenaleyh orta halli aileler daha küçük apartm anlarda ufak daireler ile iktifa etmeye mecbur. Fakat apartmanın küçük olması bir ev kadınının katiyyen canını sıkmamalıdır... Mesela bir tek odayı, ayrı ayrı işlerde kullanmak hayli orijinal bir iştir. Biz bugün size bu maksadın temini için çok işinize yarayacak, zarif, pratik ve y a p ılm a s ı k o la y s ü rp riz li m o b ily a la rd a n bahsedecek ve size iki örnek vereceğiz. Bu suretle bir tek odayı, hem yemek odası, hem yatak odası, hem tuvalet odası, hem çalışma odası, hem de salon olarak kullanabileceksiniz. G a lib a bu s a tırla ra g ü lü y o rs u n u z . F akat g ü lü ş ü n ü z y e rin d e d e ğ il. Bu d e d ik le rim iz m üm kündür ve nasıl mümkün olduğunu da gösteriyoruz..."

A D I B İ R T A H T A

DOLABI

GÜZELLEŞTİRMEK

E vin izde adi çam tablasından

yapılm ış b ir dolap var.. Bu ba­ yağı manzaralı, gösterişsiz (lolab m obilyanızın güzelliğini bozu­ yor, fakat onu oradan kaldırıp atamazsınız.. Çünkü çam aşırları­ nızı burada saklıyorsunuz. Ve do labı evde yerleştirebilecek baş­ ka münasip b ir yer de yok. Hal­ buki çok az b ir para ile bu dola­ bı asr! m obilyalı salonunuzun kıym etli b ir süsü haline getirmek mümkündür. K rok ilerim ize ga­ yet dikkatli bakınız. İzahatım ızı dikkatli dikkatli okuyunuz ve o- kuduklarınızı tamamile tatbik e- diniz. M isafirleriniz eski ziya ­ retlerind e belki de muaheze et­ tikleri dolabınızın yeni m anza­ rası karşısında şaşırıp

kalacak-Bu yazının tümünde, yeni mobilyaların günlük ih tiy a ç la ra g ö re d e ğ iş e b ile n y a p ıla rı a n la tılm a k ta d ır. Ö rn e ğ in , a rtık b ir tu v a le t m asasının ka p a kla rı k a p a tıla ra k , salo n d a durabilecek bir mobilya olabilmektedir. Ya da iki parçalı bir m asanın kapakları a çılarak, bir “yazıhane”ye dönüştürülebilmektedir.

G örüldüğü gibi, geleneksel Osmanlı mekan geleneği büyük bir değişim geçiriyor ve artık “ m obilyalı ya şa m a ” d ö nülü yordu. Ama işin kötüsü, bunun yerine neyin geleceği de çok kesin değildi. O yüzden herkes bu önemli konuya “yardımcı olmaya” çalışıyordu.

1939 Yılında İstanbul'da “Asri Mobilya”

1939 yılında İstanbul’da yayımlanan bir yazıda, “adi bir dolabı güzelleştirmek" için neler yapılması gerektiği anlatılmaktadır. Bu yazıda üzerinde durulmuş olan konu, 1930'lu yıllarda yaşanan sıkışıklıklar, yokluklar, o günlerde Avrupa'da da gelişen yalın mobilya tasarımı düşüncelerinin ilginç yansımaları izlenmektedir. Ancak bu yazıda asıl ilginç olan, Osmanlı mobilyası kimliğinin yerine eski mobilyaların “asrileştirilmesi”dir. (7) ."..Evinizde adi çam tahtasından yapılmış bir dolap var... Bu bayağı manzaralı, gösterişsiz dolab mobilyanızın güzelliğini bozuyor, fakat onu o ra d a n k a ld ırıp a ta m a z s ın ız . Ç ünkü

(11)

çamaşırlarınızı burada saklıyorsunuz ve dolabı evde yerleştirebilecek başka münasip bir yer de yok. Halbuki çok az bir para ile bu dolabı asri mobilyalı salonunuzun kıymetli bir süsü haline getirmek mümkündür. Krokilerimize gayet dikkatli b a k ın ız . İz a h a tim iz i d ik k a tli o k u yu n u z ve okuduklarınızı tamamiyle tatbik ediniz.

1- Dolabın üst tarafındaki kornişi kaldırmalı ve köşeleri rende ile yuvarlak bir hale getirmeli. 2- Dolap kapısının iki kanadının birleştiği yerdeki orta pervazı çıkarmalı.

3- Kapıları üzerine 5 m ilim etre kalınlığında kontrplak tahtası geçirmeli. Bu tahtalar küçük başlı çivilerle çakılarak tesbit edilir. Bu tahtalar kapılardan biraz daha küçük olacak, yandan, alttan ve üstten 2 santimetre daha kısa olacaktır. 4- Dolabın yan taraflarını da birer santimetre açık bırakmak şartıyla gene 5 milimetre kalınlığında ko n trp la k ile ka p la m a lı. K öşeleri rende ile yuvarlaklaştırmalı.

5- 15-20 milimetre kalınlığıdaki bir tahtanın 5 num aralı şem aya göre parçalar kesm eli ve bunları dolabın ön ayaklarını teşkil eden zaviyeye yapıştırman.

Son işler: Dışarda kalan çivi uçlarını eğelemeli. Bütün delikleri beyaz macunla tıkamalı, sonra kurutmalı ve zımpara kağıdıyla cilalanmalıdır.

güzel bir boya lake haline sokmaktır.

Yukarıda izlendiği gibi, eski yaşam düzeninin değişimi ve mobilya geleneğinin yerine yavaş yavaş, yeni tekniklerle yapılan “asri” ürünler gelmekteydi.

1- LECOMTE, Prétextât, TÜRKİYE'DE SANATLAR VE ZENAATLAR, s.34, Tercüman 1001 Temel eser, İstanbul 2- ÖNSOY, Rıfat, A.g.e., s.117.

3 - ÖNSOY, Rifat, TANZİMAT DÖNEMİ OSMANLI SANAYİ VE S A N A Y İLE Ş M E P O L İT İK A S I, s. 119, T ürkiye İş Bankası Yayını, no.291, 1988, Ankara.

4- D a h ili m im ari, M İMAR, sayı 5, s.1 44-146, 1932, İstanbul.

5- (OYGAR), İsmail Hakkı, Yeni Tezyini Sanat, MİMAR, sayı11-12, s. 193-195, 1932, İstanbul.

6- “Sürprizli Mobilyeler", Resimli Hafta, s .13, sayı 9, 13 ikinciteşrin 1938, İstanbul.

7- “Adi Bir Tahta Dolabı Güzelleştirmek", Resimli Hafta, s.32, sayı 16, 1939, İstanbul.

Referanslar

Benzer Belgeler

Örneğin Executive Decision (1996) filminde baş terörist olan Nagi Hassan’ın motivasyonu İslam değildir. Onun motivasyonu Batıya olan düşmanlığı ve intikam dü-

İstanbul'da yaşayan Tokatlılar, Yeşilırmak Tozanlı çayı üzerinde yapılmak istenen 5 HES projesine karşı Taksim'de yürüyü ş düzenledi.Yeşilırmak Tozanlı

Kanında kurşun yüksek çıkan işçiler Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi’nde bazen birkaç hafta, bazen birkaç ay tedavi görüyor, sonra yine işbaşı yapıyor.. Kurşun bir

Aralık ayıyla biirlikte bundan sonra her ay toplam 4 film gösterilecek ve Aralık ayında &#34;Doğadan Kopuş&#34; olarak belirlenen tema her ay değişecek, toplum ve

dan haber geldi önce iki ile 3 kişilik Rum askeri var dedi harekat durdurmadım ben keşif için öne çıktım sayıları artıyordu bi ü durdurdum acele pusu düzeni aldırdım

savunurken, TOKİ ise hazırladığı raporda &#34;plan notu değişikliğinin Gül-Keleşoğlu konsorsiyumunun satın aldığı parseller için geçerliyken Bahçe şehir

Kolçak, &#34;Teknik olarak; kök salımını yapmış belli bir büyüklü ğe ulaşmış bir bitki, artık kendisinin su ihtiyacının büyük bir bölümünü yer altı su rejiminden

İstanbul'da Taksim Meydanı'nda bir araya gelen çok sayıda yaşam savucusu, UNESCO Dünya Mirası listesine al ınması için çalışmalarının sürdüğü Allianoi'nin baraj