• Sonuç bulunamadı

Nanoteknoloji Ürünü Antimikrobiyal Özellikli Giysilerin Hastane Ortamında Kullanım Durumunun Belirlenmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Nanoteknoloji Ürünü Antimikrobiyal Özellikli Giysilerin Hastane Ortamında Kullanım Durumunun Belirlenmesi"

Copied!
126
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

NANOTEKNOLOJİ ÜRÜNÜ ANTİMİKROBİYAL ÖZELLİKLİ GİYSİLERİN HASTANE ORTAMINDA KULLANIM DURUMUNUN

BELİRLENMESİ

Aslı DURSUN

YÜKSEK LİSANS TEZİ

GİYİM ENDÜSTRİSİ VE MODA TASARIMI EĞİTİMİ ANA BİLİM DALI

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

(3)

i

TELİF HAKKI ve TEZ FOTOKOPİ İZİN FORMU

Bu tezin tüm hakları saklıdır. Kaynak göstermek koşuluyla tezin teslim tarihinden itibaren 2 yıl (24 ay) sonra tezden fotokopi çekilebilir.

YAZARIN

Adı : Aslı Soyadı : DURSUN

Bölümü : Giyim Endüstrisi ve Giyim Sanatları Eğitimi İmza :

Teslim tarihi :

TEZİN

Türkçe Adı : Nanoteknoloji Ürünü Antimikrobiyal Özellikli Giysilerin Hastane Ortamında Kullanım Durumunun Belirlenmesi

İngilizce Adı : Determining Of Nanotechnology The Usability Case Of Antibacterial Clothes In Hospital Environment

(4)

ii

ETİK İLKELERE UYGUNLUK BEYANI

Tez yazma sürecinde bilimsel ve etik ilkelere uyduğumu, yararlandığım tüm kaynakları kaynak gösterme ilkelerine uygun olarak kaynakçada belirttiğimi ve bu bölümler dışındaki tüm ifadelerin şahsıma ait olduğunu beyan ederim.

Yazar Adı Soyadı : Aslı DURSUN

(5)

iii

Jüri Onay Sayfası

Aslı DURSUN tarafından hazırlanan "Nanoteknoloji Ürünü Antimikrobiyal Özellikli Giysilerin Hastane Ortamında Kullanım Durumunun Belirlenmesi" adlı tez çalışması aşağıdaki jüri tarafından oy çokluğu ile Gazi Üniversitesi Giyim Endüstrisi ve Moda Tasarımı Eğitimi Anabilim Dalı'nda Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir.

Danışman: Yrd. Doç. Dr. H. Fatma ŞENER

(Giyim Endüstrisi ve Moda Tasarımı Eğitimi Anabilim Dalı, Gazi Üniversitesi)

Başkan: Yrd. Doç. Dr. Songül KURU

(Moda ve Tekstil Tasarımı Eğitimi Anabilim Dalı, Atılım Üniversitesi)

Üye: Yrd. Doç. Dr. Özden Demirkan

(Eğitim Programları ve Öğretim Ana Bilim Dalı, Gazi Üniversitesi)

Tez Savunma Tarihi: 20.08.2015

Bu tezin Giyim Endüstrisi ve Moda Tasarımı Eğitimi Dalı’nda Yüksek Lisans olması için şartları yerine getirdiğini onaylıyorum.

Prof. Dr. Servet KARABAĞ (Eğitim Bilimleri Enstitü Müdürü)

(6)

iv

(7)

v

TEŞEKKÜR

Araştırma konusunun seçilmesinde, araştırmanın yönlendirilmesinde ve geliştirilmesinde yapıcı eleştirileri ve tavsiyeleriyle desteğini esirgemeyen değerli tez danışmanım Sayın Yrd. Doç. Dr. H. Fatma ŞENER’e, fikirleri ile katkı sağlayan Sayın Prof. Dr. Sema ÇELİK'e, Gazi Hastanesindeki anket çalışmalarım sırasında yardımcı olan Uzman Eczacı İmran OĞUZ EREN'e, maddi manevi desteğini her an hissettiğim motivasyon kaynağım olan babama ve anneme, anketlerimin uygulanması konusunda yardımlarını esirgemeyen sağlık çalışanlarına, emeği geçen değerli hocalarıma katkılarından dolayı teşekkür eder, saygılarımı sunarım.

(8)

vi

NANOTEKNOLOJİ ÜRÜNÜ ANTİMİKROBİYAL ÖZELLİKLİ

GİYSİLERİN HASTANE ORTAMINDA KULLANIM

DURUMUNUN BELİRLENMESİ

(Yüksek Lisans Tezi)

Aslı DURSUN

GAZİ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM

BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

Ağustos 2015

ÖZ

Bu araştırma, nanoteknoloji ürünü antimikrobiyal özellikli giysilerin hastane ortamında kullanım durumunu belirleyerek, enfeksiyon kontrol komitesinin enfeksiyonların önlenmesi ile ilgili yapmış olduğu çalışmaları, koruyucu giysilerin hastane enfeksiyonlarından koruma ve önleme durumunu, koruyucu giysi çeşitlerini, kumaş ve model özelliklerini, koruyucu giysilerin kullanılmamasının nedenleri belirlemek amacıyla planlanmıştır. Araştırmada tarama modeline dayalı betimsel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Bu araştırmada veri toplama aracı olarak anket kullanılmıştır. Anketin hazırlanması aşamasında öncelikle ilgili literatür taranmış, hastane enfeksiyonları ile mücadele grubundan oluşan enfeksiyon kontrol komitesi üyelerine ve müdahale grubundan oluşan; doktor-hemşirelere uygulamak üzere iki farklı anket formu hazırlanmıştır. Araştırmanın evrenini; kolay ulaşılabilir olması bakımından Ankara ilinde bulunan hastanelerde çalışan sağlık personelleri oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini; Ankara Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Gazi Hastanesi, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi İbni Sina Araştırma Uygulama Hastanesi, Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanelerinde çalışan tesadüfi örneklem yöntemi ile tespit edilen, 10 enfeksiyon kontrol komitesi üyesi ve 174 doktor - hemşire oluşturmaktadır. Araştırmanın genel amacı çerçevesinde hazırlanan anketlerden elde edilen veriler bilgisayar ortamına aktarılarak, gerekli istatistiksel çözümlemeler SPSS 20.0 paket programından yararlanılarak yapılmıştır. Her bir maddeye ilişkin enfeksiyon kontrol komitesi üyelerinin ve sağlık çalışanlarının görüşlerini belirlemek amacıyla sayı (f) ve yüzde (%) değerleri tespit edilmiş ve tablolar haline getirilerek yorumlanmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen veriler doğrultusunda anket sorularına verilen cevapların, frekans ve yüzdeleri dikkate alınarak araştırmaya katılan enfeksiyon kontrol komitesi üyelerinin ve sağlık personelinin antimikrobiyal özellikli koruyucu giysilerin hastane ortamında kullanım durumuna ilişkin görüşleri ve tercihleri tespit edilerek, çözüm önerileri getirilmeye çalışılmıştır. Araştırma sonucunda enfeksiyon kontrol komitesinin hastanelerdeki enfeksiyon kontrol çalışmaları incelendiğinde; antibiyotik kullanım ilkelerinin düzenli uygulandığını, koruyucu giysi ve ekipmanların hastanenin

(9)

vii

medikal deposundan temin edildiğini, hastane enfeksiyonları ile ilgili hizmet içi eğitimin acil vaka durumlarında verildiğini, hastane enfeksiyonları yönünden en riskli bölümün yoğun bakım üniteleri olduğunu, kullanılan koruyucu giysilerin kumaş önlük ve tek kullanımlık olduğunu, kumaşlarda antibakteriyel ve yaraları tedavi edici özelliklerin bulunmadığını, kullanılan koruyucu giysilerin dezenfeksiyonun hastane çamaşırhanesi tarafından, sterilizasyonunun da otoklav ve etilen oksit gazı ile yapıldığını belirtmişlerdir. Doktor ve hemşirelerden elde edilen sonuçlar incelendiğinde; koruyucu giysilerin kısmen korumakta olduğunu, tek kullanımlık koruyucu giysilerin hastane enfeksiyonlarını önlemede önemli olduğunu, tercih ettikleri koruyucu giysilerin kumaş özelliklerini antibakteriyel, alkol&sıvı itici, hava geçirgen, anti statik özelliklerde olmasını, koruyucu giysilerin kullanılmama nedenlerini giysilerin kurum tarafından karşılanmaması, bu konuda gerekli eğitimin verilmemesi, giysilerin koruma özelliğinin yetersiz olduğunun düşünülmesi, giysilerin vücuda uyumlu olmaması sonucu hareket serbestliğini kısıtlaması ayrıca giyip çıkarmanın zaman alması olarak belirtilmiştir. Bu konuda yapılacak olan çalışmalara araştırma sonucunda tespit edilen, sağlık personelinin tercihleri doğrultusunda nanoteknoloji ürünü antibakteriyel özellikli koruyucu giysilerin kumaş ve model özelliklerine uygun giysilerin hazırlanarak, hastane ortamında uygulamalarının yapılmasını önermekteyiz.

Bilim Kodu : -

Anahtar Kelimeler : Koruyucu Giysi, Enfeksiyon, Nanoteknoloji. Sayfa Adedi : 105

(10)

viii

DETERMINING OF NANOTECHNOLOGY THE USABILITY CASE OF

ANTIBACTERIAL CLOTHES IN HOSPITAL ENVIRONMENT

(Master Thesis)

Aslı DURSUN

GAZİ UNİVERSITY

INSTITUTE OF EDUCATIONAL SCIENCES

August 2015

ABSTRACT

The current study was carried out to determine the usability case of nanotechnology product antibacterial clothes in hospital environment and also determine the studies of infection control committee conducted with regard to preventing infections, the protection and preventing case of the protective clothes from hospital infections, the types of protective clothes, fabric and model features and the reasons of not using protective clothes. The study was a descriptive survey. In this research, questionnaire was used as a data collection instrument. The related literature was reviewed at the preparation stage and two different questionnaires were prepared to apply to the infection control committee members made up of working group on hospital infections and to doctors and nurses. The population of the research was made up of health staff working in Ankara hospitals in the city of Ankara as they were easy to have an access. The sampling of the research was made up of 10 members of infection control committee and 174 doctor and nurses working at Gazi University, Faculty of Medicine Hospital, Ankara University, Faculty of Medicine Hospital, Ankara Numune Hospital of Education and Research determined through random sampling method. The data obtained from the questionnaires prepared within the basis of general purpose of the research were transferred on the computer and statistical analyses were made in the package software program of SPSS 20.0. In order to determine the views of each infection control committee member and health staff, frequency and percentage values were calculated and tabulated. In line with results the data obtained in the research, the views and choices of infection control committee member and health staff with regard to using antimicrobial protective clothes in hospital environment were determined by taking frequency and percentage values into consideration and some solutions were proposed.

(11)

ix

As a result of the research, when control committee in the hospital infection control studies are examined; they state that antibiotic usage principles are performed regularly, protective clothing and equipment are provided in the hospital's medical store, hospital infection related to in service training is given in the emergency situation, the most risky part of the terms of nosocomial infections is in intensive care units, use of protective clothing is fabric gowns and disposable, antibacterial fabrics and wound healing properties are available, use of disinfection of protective clothing is performed by hospital laundry facilities and use of sterilization of protective clothing is performed with autoclave and ethylene oxide gas. When examining the results obtained from doctors and nurses, they state that protective clothing protects partly, disposable protective clothing is important in the prevention of hospital-acquired infections, they prefer protective clothing as fabric properties of antibacterial, alcohol & liquid repellent, breathable, anti-static properties, protective clothing isn’t used due to the fact that clothes aren’t provided by institution, required training is not given about this subject, clothes are considered as having insufficient protection, freedom of movement is limited as a result of incompatible clothes on the body, taking the time to wearing and removing additionally. As a result of the research, when studies on these subjects are assigned, we recommend making practice in the hospital setting by preparing nanotechnology products with antibacterial protective clothing of fabric and adequate pattern features according to the preference of health personnel.

Science Code : -

Key word : Protective clothes, İnfection, Nanotechnology Page Number : 105

(12)

x

İÇİNDEKİLER

TEŞEKKÜR ...v ÖZ ... vi ABSTRACT ... viii İÇİNDEKİLER ...x

TABLOLAR LİSTESİ ... xiv

ŞEKİLLER LİSTESİ ... xii

SİMGELER ve KISALTMALAR LİSTESİ ... xviii

BÖLÜM I. GİRİŞ

...1

1.1. Tanımlar ...4

BÖLÜM II.

KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

....5

2.1. Kavramsal Çerçeve ...5

2.1.1. Hastane Enfeksiyonları ...5

2.1.2. Hastane Enfeksiyonlarının Tarihi Gelişimi ...6

2.1.3. Hastane Enfeksiyonlarının Dünya'da ve Türkiye'deki Durumu ...6

2.1.4. Türkiye'de Görülen Bulaşıcı Hastalıklar ...9

2.1.4.1. Hepatit C (HVC) ...9

2.1.4.2. HIV/AIDS...10

2.1.4.3. Ebola Virüsü Hastalığı ...10

2.1.4.4. Mers-Cov ...12

2.1.4.5. Domuz Gribi ...14

2.1.4.6. Kuş Gribi...14

(13)

xi

2.1.5. Hastane Enfeksiyonlarının Dünya'da ve Türkiye'de Kontrol ...16

2.1.5.1. Enfeksiyon Kontrol Komitesi ve Görevleri ...18

2.1.5.2. Enfeksiyon Kontrol Doktoru ve Görevleri ...18

2.1.5.3. Enfeksiyon Kontrol Hemşiresi ve Görevleri ...19

2.1.6. Hastane Enfeksiyonları Nedeniyle Ortaya Çıkan Sonuçlar ...20

2.1.6.1. Maliyet Artışı ...21

2.1.6.2. Antibiyotik Direnci ...22

2.1.7. Koruyucu Giysiler ...23

2.1.8. Sağlık Alanında Kullanılan Kişisel Koruyucu Ekipmanlar ...27

2.1.8.1. Eldiven Kullanımı ...28

2.1.8.2. Maske, Gözlük ve Yüz Koruyucularının Kullanımı ...29

2.1.8.3. Önlük Kullanımı ...30

2.1.8.4. Koruyucu Ekipman Giyme Ve Çıkarma Sıralaması ...32

2.1.9. Kişisel Koruyucu Ekipman Üretiminde Kullanılan Kumaş Türleri ...36

2.1.9.1. Pamuk...36

2.1.9.2. Polyester ...37

2.1.9.3. Polyester - karbon karışımı ...37

2.1.9.4. Dokusuz Yüzeyler (Nonwoven Kumaşlar) ...37

2.1.9.4.1. Spunlace ...38

2.1.9.4.2. Kompozit (SMS) Yapılar ...38

2.1.9.4.3.Spunbond ...39

2.1.10. Nanoteknoloji Kullanılarak Üretilen Kişisel Koruyucu Ekipmanların Özellikleri ...39

2.1.10.1. Nano Boyuttaki Bitim İşlemleri ...39

2.1.10.2. Antibakteriyel Apreleme ...40

2.1.10.3. Su ve Kir İticilik Uygulamaları ...41

2.1.10.3.1. ASTM ES 21-92 Test Yöntemi ...42

(14)

xi

2.1.10.4. Anti statik Apreleme ...44

2.1.10.5. Hava Geçirgenliği Uygulamaları ...44

2.1.10.6. Buruşmazlık Uygulamaları ...45

2.1.11. Nanoteknoloji İle Üretilen Medikal Tekstiller ...47

2.1.11.1. Ameliyat Önlüğü ...47

2.1.11.2. Ameliyathane Box Gömleği ...47

2.1.11.3. Maskeler ...48

2.1.11.4. Dokusuz Yüzeylerden Elde Edilen Tek Kullanımlık Önlükler ...49

2.1.11.5. Tek Kullanımlık Maske ...49

2.1.11.6. Tek Kullanımlık Ribanalı Kolluk ...50

2.1.11.7. Tek Kullanımlık Galoşlar ...51

2.1.11.8. Ameliyat Önlükleri ...51 2.2. İlgili Araştırmalar ...52

BÖLÜM III.

YÖNTEM

...57 3.1. Araştırmanın Modeli ...57 3.2. Evren ve Örneklem ...57 3.3. Verilerin Toplanması ...58 3.4. Verilerin Analizi ...59

BÖLÜM IV.

BULGULAR VE YORUM

...61

4.1. Enfeksiyon Kontrol Komitesinin Enfeksiyonların Önlenmesi İle İlgili Yapmış Olduğu Çalışmaların İncelenmesi ...62

4.2. Sağlık Personelinin Demografik Özelliklerinin İncelenmesi ...68

4.3. Koruyucu Giysilerin Hastane Enfeksiyonlarından Koruma ve Önleme Durumunun İncelenmesi ...70

4.4. Sağlık Personelinin Kullandığı ve Tercih Ettiği Koruyucu Giysi Çeşitleri, Kumaş ve Model Özelliklerinin İncelenmesi ...71

(15)

xi

BÖLÜM V. SONUÇ ve ÖNERİLER

...81 5.1. Sonuçlar ...81 5.2. Öneriler...85 KAYNAKÇA ...87 EKLER ...95

Ek 1. Enfeksiyon Kontrol Komitesi Üyelerine Yönelik Hazırlanan Anket Formu ...96

Ek 2. Sağlık Personeline Yönelik Hazırlanan Anket Formu ...99

(16)

xiv

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1. Bazı Seçilmiş Enfeksiyon Hastalıklarının Vaka Sayıları, 2010-2012 ...9

Tablo 2. HIV Vaka Sayıları, 2006-2014...10

Tablo 3. ABD ve Türkiye’de Antibiyotik Dirençlerinin Kıyaslanması ...22

Tablo 4. Kişisel Koruyucu Ekipman Seçimi ...28

Tablo 5. Maske Kullanımı ...30

Tablo 6. Önlük Türleri ve Kullanım Alanları ...31

Tablo 7. Enfeksiyon Kontrol Komitesinin Hastanelerdeki Enfeksiyon Kontrol Çalışmalarına İlişkin Frekans ve Yüzde Dağılımları ...62

Tablo 8. Hastane Enfeksiyonları İle İlgili Hizmet İçi Eğitim Verilmesine İlişkin Frekans ve Yüzde Dağılımları ...63

Tablo 9. Hastane Enfeksiyonları Açısından En Riskli Bölümlere İlişkin Frekans ve Yüzde Dağılımları ...63

Tablo 10. Hastane Enfeksiyonlarını Önlemek Amacıyla Bölümlere Özel Koruyucu Giysilerin Kullanım İlkelerini Hazırlama Durumuna İlişkin Frekans ve Yüzde Dağılımları ...64

Tablo 11. Hastane Enfeksiyonlarını Önlemek Amacıyla Kullanılmakta Olan Koruyucu Giysilere İlişkin Frekans ve Yüzde Dağılımları ...64

Tablo 12. Hastane Enfeksiyonlarına Karşı Kullanılmakta Olan Koruyucu Giysilerin Kumaş Özelliklerine İlişkin Frekans ve Yüzde Dağılımları ...65

Tablo 13. Hastane Enfeksiyonlarına Karşı Kullanılmakta Olan Koruyucu Giysilerin Dezenfeksiyon ve Sterilizasyonunun Yapılma Durumuna İlişkin Frekans ve Yüzde Dağılımları ...66

Tablo 14. Araştırmaya Katılan Sağlık Personelinin Demografik Özelliklerine İlişkin Frekans ve Yüzde Dağılımları ...69

Tablo 15. Araştırmaya Katılan Sağlık Personelinin Bölümlerine İlişkin Frekans ve Yüzde Dağılımları ...70

Tablo 16. Sağlık Personelinin Kullanmakta Olduğu Koruyucu Giysilerin Hastane Enfeksiyonlarından Koruma ve Önleme Durumuna İlişkin Frekans ve Yüzde Dağılımları ...71

(17)

xv

Tablo 17. Sağlık Personelinin Kullanmakta Olduğu ve Tercih Ettiği Koruyucu Giysi

Çeşitlerine İlişkin Frekans ve Yüzde Dağılımları ...72 Tablo 18. Tek Kullanımlık Koruyucu Giysilerin Hastane Enfeksiyonlarını Önlemede

Önem Durumuna İlişkin Frekans ve Yüzde Dağılımları ...73 Tablo 19. Sağlık Personelinin Kullanmakta Olduğu ve Tercih Ettiği Koruyucu

Giysilerin Kumaş Özelliklerine İlişkin Frekans ve Yüzde Dağılımları ...74 Tablo 20. Sağlık Personelinin Kullanmakta Olduğu ve Tercih Ettiği Koruyucu

Giysilerin Model Özelliklerine İlişkin Frekans ve Yüzde Dağılımları ...76 Tablo 21. Sağlık Personelinin Kullanmakta Olduğu Koruyucu Giysilerin Temizlenme

Durumuna İlişkin Frekans ve Yüzde Dağılımları ...78 Tablo 22. Sağlık Personelinin Antimikrobiyal Özellikli Koruyucu Giysilerin

(18)

xvi

ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 1. Ebola Virüs Hastalığı Döngüsü ...11

Şekil 2. Ebola Virüslü Hastanın Taşınması ve Koruyucu Giysiler ile Sağlık Çalışanları ...12

Şekil 3. Kuş Gribi Döngüsü ...15

Şekil 4. Samuel Gross Tarafından Yapılan Cerrahi Operasyon, 1875 ...24

Şekil 5. Hayes Agnews Tarafından Giyilen Cerrahi Önlük ...24

Şekil 6. Chicago Mercy Hastanesi’nde Gerçekleştirilen Cerrahi Operasyona Ait Fotoğraf, 1913 ...25

Şekil 7. Önlük Giyme Yöntemi ...32

Şekil 8. Maske Giyme Yöntemi ...33

Şekil 9. Gözlük - Yüz Koruyucu Giyme Yöntemi ...33

Şekil 10. Eldiven Giyme Yöntemi ...33

Şekil 11. Eldiven Çıkarma Yöntemi ...34

Şekil 12. Önlük Çıkarma Yöntemi ...35

Şekil 13. Gözlük - Yüz Koruyucu Çıkarma Yöntemi ...35

Şekil 14. Maske Çıkarma Yöntemi...35

Şekil 15. SMS Kompozit Yapısı...39

Şekil 16. Su İtici Kumaş ...42

Şekil 17. Nilüfer Çiçeği Yaprağındaki Su Damlasının Durumu ...43

Şekil 18. Giysi-Vücut Sistemi ...45

Şekil 19. Su Geçirmez Nefes Alabilen Kaplanmış Kumaş Yapısı. ...45

Şekil 20. Nanoteknolojik Özellikte Ameliyat Önlüğü...47

Şekil 21. Nanoteknolojik Özellikte Ameliyathane Box Gömleği. ...48

(19)

xvi

Şekil 23. Tek Kullanımlık Maske ...50

Şekil 24. Tek Kullanımlık Kolluk ...50

Şekil 25. Tek Kullanımlık Galoş ...51

(20)

xvi

SİMGELER ve KISALTMALAR LİSTESİ

ABD Amerika Birleşik Devletleri

ASTM Amerikan Test ve Materyaller Komitesi Birliği (American Society for Testing and Materials Committe)

CDC Hastalık Kontrol Merkezi (Centers for Disease Control) EAH Eğitim Araştırma Hastanesi

EKH Enfeksiyon Kontrol Hemşiresi

EKK Enfeksiyon Kontrol Komitesi

HE Hastane Enfeksiyonu

KKE Kişisel Koruyucu Ekipman

USD Dolar

YBÜ Yoğun Bakım Ünitesi

(21)

1

BÖLÜM I

GİRİŞ

Bu bölümde araştırmanın giriş, problem durumu, araştırmanın amacı ve önemi ile ilgili bilgiler verilmektedir.

Sağlık çalışanlarına yönelik hazırlanan güvenlik programlarının dört ana bileşeni bulunmaktadır. İlk bileşen eğitim ve idari kontrollerdir. İdari kontroller, çalışanlar sorun yaşamadan önce, bulaşıcı hastalığı olan hastaları öğrenmeleri amacı ile kullanılan prosedürler ve izolasyon politikalarını, ikincisi Tüberküloz gibi hava yolu ile bulaşan hastalıklar için negatif basınç odası gibi mühendislik kontrollerini, üçüncüsü iş uygulamalarının kontrolünü, dördüncüsü ise Kişisel Koruyucu Ekipman (KKE)’ları oluşturmaktadır. Kişisel koruyucu ekipmanlar korunma hiyerarşisinin son kısmında yer almasına rağmen, bulaşıcı hastalıklardan hastaları ve sağlık çalışanlarını korumada oldukça önem taşımaktadır (www.cdc.gov).

Koruyucu giysilerde tekstil ürünleri önemli bir yere sahiptir. Bu giysilerde konfor konusu son yıllarda araştırmacıların ilgi odağı olmuştur. Tekstil teknolojisindeki gelişmeler sayesinde yüksek performanslı koruyucu giysiye olan talebin artması, giysi ve kumaşların koruyucu ve sağlam olmalarının yanında konforlu olmasını da gerektirmiştir (Anderson, 1999).

Koruyucu tekstillerin teknolojik gelişiminde kullanılmakta olan nanoteknolojinin yeni bir sanayi ve bilgi devrimi olarak 21. yüzyıla damgasını vurması beklenmektedir. Yakın bir gelecekte, bir ülkenin nanoteknolojideki seviyesi o ülkenin gücü adına göstergesi olacağı düşünülmektedir. Nanoteknolojinin öncelikle malzeme ve biyoteknoloji alanlarında gelişeceği, ancak 10-15 yıl sonra elektronik ve özellikle moleküler elektronikte ağırlığını hissettireceği beklenmektedir. Nano malzemelerin olağanüstü özellikleri hemen hemen her alanda; savunma sanayinde, otomotiv sanayinde, inşaatta, yeni tedavi yöntemlerinde, ilaç ve tekstil sanayinde devrim yaratacaktır (Çıracı, 2005, s. 26).

(22)

2

Nanoteknoloji, nano ölçekteki maddelerin anlaşılmasını ve kontrol edilmesini inceleyen ve bu kapsamda ürün özelliklerinin gelişmesini amaçlayan bir bilim alanı olarak ifade edilebilir (Birgisson, 2012).

Nano ön eki yunanca nanos kelimesinden gelir ve “küçük” demektir (Keiper, 2003). "Nano” sözcük olarak, bir fiziksel büyüklüğün bir milyarda biri anlamına gelmektedir. Bir nanometre ise metrenin bir milyarda birine eşit bir uzunluk birimidir. Bir nanometre içine yan yana ancak 2-3 atom dizilebilmekte ve yaklaşık 100-1000 atom bir araya gelerek nano ölçeklerde bir nesneyi oluşturmaktadır (Çıracı, 2005). İnsan saç teli çapının yaklaşık 100.000 nanometre olduğu düşünülürse ne kadar küçük bir ölçekten bahsedildiği daha rahat anlaşılmaktadır. Nanoteknoloji de bu bağlamda “çok küçük maddelerin teknolojisi” olmaktadır (Özdoğan, Demir ve Seventekin, 2006).

Nano parçacıklar virüslerden yüz defa daha küçüktür, böylece insan gözü tarafından algılanamamaktadır. Küçük boyutlara sahip bu yapılar, çevremizdeki nesneler için geçerli olan fiziksel ve kimyasal yasalar için geçerli değildir (Vural, 2003).

Tekstil materyalleri üzerinde mikroorganizmaların gelişmesi ve çoğalması, hem kullanıcılar da hem de tekstil materyalinin kendisinde istenmeyen etkilere yol açmaktadır. Mikroorganizmaların kontrolsüz çoğalması tekstil materyalinde renk ve koku bozukluklarına neden olmakta, mekanik mukavemet özelliğini olumsuz yönde etkilemektedir. Aynı zamanda mikroorganizmaların taşınmasını ve gelişmesini sağlayarak enfeksiyonların yayılmasına yol açmaktadır (Gao, 2008).

Tıp alanında gelişmeler sürerken hastane enfeksiyonları dünya ülkelerinde olduğu gibi bizim ülkemiz içinde büyük bir tehdit unsuru oluşturmaktadır. Ciddi ölümlere neden olan hastane enfeksiyonları başta hasta güvenliği olmak üzere sağlık personeli, ziyaretçiler, sağlık dışı personel ve halk sağlığı için bir tehdittir. Hastaların hastanede yatış süresini uzatıp ülke ekonomisine mali yük getiren hastane enfeksiyonlarının sıklığını önlemler alarak azaltmak mümkündür.

Nanoteknoloji ürünlerinden antimikrobiyal özellikli giysilerin hastane ortamında kullanımı, bu gelişmekte olan teknolojinin sağlık alanında koruyucu giysi olarak kullanılmasıyla oluşacak enfeksiyon risklerinin önlenmesi açısından büyük önem taşımaktadır.

Kişisel koruyucu ekipmanlar virüslerin hastalara geçişini ve sağlık personelinin özellikle kan yoluyla geçen patojenlere maruz kalmasını en aza indirmek amacıyla kullanılan, steril

(23)

3

veya steril olmayan alanlar arasında engel oluşturup, enfeksiyonları önlemek üzere tasarlanmış olan giysilerdir.

Tüketicilerin hijyene ve aktif yaşam biçimine olan bakışı, antimikrobiyal tekstiller için hızla yükselen bir piyasa oluşturmaktadır. Batı Avrupa’da antimikrobiyal tekstil üretimi 2001-2005 yılları arasında her yıl %15’lik bir artış göstermiştir. Bu durum antimikrobiyal tekstillerin tüm tekstil ürünleri arasında hem miktar hem de pay olarak önemli bir yerinin olduğunu göstermektedir (Gao, 2008).

Yaygın olarak hastaneler, çocuk yuvaları, oteller gibi kalabalık ve topluma açık yerlerde kullanılmakta olan antimikrobiyal tekstillerin kullanım alanları her geçen gün artmaktadır. Hastane tekstillerinin yanı sıra gelişmiş ülkelerde günlük hayatta önemli oranlarda antimikrobiyal tekstil ürünleri tercih edilmektedir. Ayrıca hava filtreleri, dış ortam tekstilleri, otomotiv tekstilleri, ev tekstilleri ve medikal tekstiller pazarında önemli artışlar beklenmektedir (Palamutçu, 2009).

Fonksiyonel tekstiller pazarının gelişmesine hem dünya nüfusundaki artış hem de gelişmekte olan ülkelerde artan refah seviyesi neden olmaktadır. Ayrıca teknolojideki gelişmeler de çeşitli sağlık koruma ve tıbbi ihtiyaçları da beraberinde getirmektedir. Artan refaha bağlı olarak yaşlı nüfustaki artışta tıbbi tekstiller açısından önemli bir yere sahiptir. Özellikle Batılı ülkelerde bu pazar gelişmiş olmakla birlikte Asya ülkelerinin de giderek daha fazla tıbbi bakımlarına özen göstermeye başladıkları bilinmektedir. Sağlık çalışanları teşhis ve tedavi amaçlı sağlık hizmeti verirken çalıştığı alan doğrultusunda enfeksiyon, radyasyon, fiziki, kimyasal vb. risklere maruz kalmaktadırlar. Sağlık çalışanlarının bu riskleri azaltmak için koruyucu giysi ve ekipmanlar kullanması günümüzde zorunluluk oluşturmaktadır. Sağlık personelinin koruyucu giysileri kullanmama nedenlerine incelendiğinde; giysilerin kurum tarafından karşılanmaması, bu konuda gerekli eğitimin verilmemesi, giysilerin koruma özelliğinin yetersiz olduğunun düşünülmesi, giysilerin vücuda uyumlu olmaması sonucu hareket serbestliğini kısıtlaması ayrıca giyip çıkarmanın zaman alması olarak görülmketedir.

Bu araştırma tıbbi tekstiller içerisinde yer alan nanoteknoloji ürünü antimikrobiyal özellikli giysilerin hastane ortamında kullanım durumunu belirlemek ve karşılaşılan problemleri inceleyerek çözüm önerilerinin getirilmesi amacıyla planlanmıştır. Bu amaçlarla birlikte alt amaçlar;

1. Enfeksiyon kontrol komitesinin enfeksiyonların önlenmesi ile ilgili yapmış olduğu çalışmaları nelerdir?

(24)

4

2. Hastanelerde çalışmakta olan sağlık personelinin demografik özellikleri nelerdir? 3. Koruyucu giysilerin hastane enfeksiyonlarından koruma ve önleme durumu nedir? 4. Sağlık personelinin kullandığı ve tercih ettiği koruyucu giysi çeşitleri, kumaş ve model

özellikleri nelerdir?

5. Koruyucu giysilerin kullanılmama nedenleri nelerdir?

1.1. Tanımlar

Koruyucu giysiler: Kişinin zararlı maddelere ve kötü çevre koşullarına maruz kalma riskini önlemek ve bu riskten korunmasını sağlamak veya en aza indirmek için giyilen giysilerdir (Koç ve diğerleri, 2003, s. 387).

Özel Giysiler: Giyilmesi kurumlar ve yönetmelikler tarafından zorunlu kılınmış giysilerdir (Süer, 1992, s. 30).

Fizyolojik Konfor: Giysilerin kullanıldıkları ortama göre; termal konforu, su buharı nakli, hava geçirgenliği, suya dayanıklılığı, sıvı iletimi ve anti statiklik gibi özellikleri fizyolojik konforunu oluşturmaktadır (Şen, 2005, s. 43).

Enfeksiyon: Hastalık yapıcı, herhangi bir yolla insana geçen özellikteki mikropların ve parazitlerin vücuda girmesi sonucu ortaya çıkan hastalık tablosudur (tr.wikipedia.org). Nanoteknoloji: Maddenin atomik-moleküler boyutta mühendisliğinin yapılarak yepyeni özelliklerinin açığa çıkarılması; nanometre ölçeğindeki fiziksel, kimyasal ve biyolojik olayların anlaşılması, kontrolü ve üretimi amacıyla, fonksiyonel materyallerin, cihazların ve sistemlerin geliştirilmesidir (Kut ve Güneşoğlu, 2005, s. 224-230).

(25)

5

BÖLÜM II

KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

2.1. Kavramsal Çerçeve

Bu bölümde araştırmanın kavramsal çerçevesi ile ilgili bilgiler ve ilgili araştırmaların kısa özetine yer verilmiştir.

2.1.1. Hastane Enfeksiyonları

Hastane enfeksiyonu, Latince nosos (hastalık), komeion (tedavi), nosocomeion (hastane) sözcüklerinden türetilen “nozokomiyal enfeksiyon” terimi ile de adlandırılmaktadır (Sayıştay Raporu, 2007). Hastane enfeksiyonları, 11.08.2005 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren “yataklı tedavi kurumlarında, sağlık hizmetleri ile ilişkili olarak gelişen tüm enfeksiyonlar” şeklinde tanımlanmıştır (Sağlık Bakanlığı, 2005).

Hastane enfeksiyonu (nozokomiyal enfeksiyon) herhangi bir kuluçka döneminde enfeksiyon hastalığı olmayan ve enfeksiyonu bulunmayan hastada, hastaneye yatışından itibaren 48-72 saat sonra veya taburcu olduktan 10 gün sonrasına kadar geçen süre içerisinde enfeksiyon oluşması anlamına gelmektedir (Aşçıoğlu, 2007).

Son yıllarda bu tanımın kapsamı genişletilmiştir. Sadece yataklı sağlık bakımı hizmeti veren hastanelerin değil, tüm sağlık kuruluşlarının hizmetleriyle ilişkisi olan enfeksiyonlar bu kategoride ele alınmaktadır. Dolayısıyla “hastane enfeksiyonları” terimi artık yerini “sağlık hizmetiyle ilişkili enfeksiyonlar” terimine bırakmaya başlamıştır (Bakkalcı, 2005).

Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) verilerine göre hastanede yatarak tedavi gören her 10 hastadan birinde baş gösteren ve böylelikle tıp eliyle verilen zararlar içerisinde önemli bir yer tutan, hastanede daha uzun süre kalma zorunluluğu yaratmasından, ölüme yol açışına dek oldukça ciddi, insani bir sorunun adı olan hastane enfeksiyonları "toplum kökenli enfeksiyon" olarak da nitelendirilmektedir (Namal, 2001).

(26)

6

2.1.2. Hastane Enfeksiyonlarının Tarihi Gelişimi

Tarihte hastaneler uzun yıllar boyunca kimsesiz, yoksul, şifasız hastaların sığındıkları mekanlar olarak işlev görmüşlerdir. 17. yy. da hastalıkları kesin olarak sınıflamaya yarayan ölçüm yöntemlerinin tıbba girişi, hekimlerin hastanelere bakışını değiştirmiştir. Ancak tıp tarihine dezenfeksiyon ve sterilizasyon kavramları yerleşene dek, hastane çatıları altında şifa arayan insanların, bir türlü önlenemeyen enfeksiyonlar sonucunda yaşamlarını kaybetmek zorunda kaldıkları da bilinmektedir (Birol, 2002).

Hastane enfeksiyonları açısından Semmelweis’in gözlemleri ve uygulamaları çok önemlidir. "Semmelweis, tıp öğrencilerinin eğitim gördüğü klinikte loğusalık sonucu ölüm oranını %10, ebelik öğrencilerinin eğitim yaptığı klinikte ise ölüm oranını %3 olduğunu gözledi. Tıp öğrencileri otopsi uygulamalarına katılıyorlardı, ebe öğrencileri ise otopsi yapmıyorlardı. Semmelweis’te tıp öğrencilerinin elleri ile otopsilerden taşınan materyallerle kadınların hastalandıkları fikri oluştu. Bunu test için öğrencilere, otopsi işlemlerinden sonra ellerini koku kalmayıncaya kadar klorlu kireç suyu ile yıkama zorunluluğu koydu. Tıp öğrencilerinin uygulama yaptığı serviste ölüm oranı Nisan 1847’de %18,3 iken, ellerin yıkanmaya başlandığı Mayıs’ta %12,2’ye, yıl sonuna doğru bu oran %1.3’e düştü (Best ve Neuhauser, 2004)".

Ancak Dr. Semmelweiss buluşunu bilim dünyasında kabul ettirememiş, değeri yıllar sonra anlaşılabilmiştir (Namal, 2001).

Hemşirelik tarihine baktığımızda, Florance Nightingale 1854’lü yıllarda Kırım savaşı sırasında görevli iken, mikroorganizmalar hakkında bilgisi olmadığı halde enfeksiyonların sebebinde çevre faktörünün önemli bir rol oynadığını işaret etmiştir. Kırım’da iki yıllık çalışmaları sonucunda hastane enfeksiyonundan ölüm oranını %42’den %2’ye düşürmüştür. Aynı şekilde 1895’li yıllarda İngiltere’de aynı tanı ile hastanelerde tedavi olan hastalardaki ölüm oranının çok daha yüksek olduğunu gözlemlemiş ve “Bir hastane hastaya zarar vermemelidir” felsefesinden yola çıkarak etkili bir mücadeleyle hastane hijyeni kavramını yerleştirmiştir (Birol, 2002, s. 55).

2.1.3. Hastane Enfeksiyonlarının Dünya'da ve Türkiye'deki Durumu

DSÖ verilerine göre; Gelişmiş ülkelerde;

 1995-2008 yılları arasında yapılan çalışmalarda, yatan hastaların %5-12’sinde en az bir tane hastane enfeksiyonu geliştiği tespit edilmiş olup, en sık neden üriner sistem enfeksiyonları olarak belirlenmiştir.

(27)

7

 YBÜ’de yatan hastalarda %51'e varan oranlarda enfeksiyon görülebileceği ve bu enfeksiyonların çoğunluğunun da HE olduğu bildirilmiştir.

 Cerrahi alan enfeksiyonu oranları, 100 cerrahi girişim başına 2-3 olarak saptanmıştır. ABD’de;

 2002 yılında saptanan HE oranı %4,5'tir. Bunun anlamı 1000 hasta gününe %9,3 enfeksiyon, 1.7 milyon etkilenen hasta ve 99 bin ölüm demektir.

 Yıllık ekonomik etkisi 2004 yılında 6,5 milyar USD olarak hesaplanmıştır.

 Kritik hastalarda yılda yaklaşık 250 bin hastane enfeksiyonu saptanmakta ve %16-40 ölüm ile sonuçlanmaktadır.

Avrupa’da;

 Her yıl 4 milyondan fazla hasta 4.5 milyon HE' den etkilenmektedir. Bu da 16 milyon ilave yatış günü, 37 bin ölüm ve yıllık 7 milyar Avro ek maliyete neden olmaktadır. Gelişmiş ülkelerin hemen hepsinde HE veri toplama sistemi bulunmasına karşın, 147 gelişmekte olan ülkelerden, sadece 23’ünde (%16) işlevsel bir ulusal veri toplama sistemi bulunmaktadır.

 Herhangi bir anda HE görülme oranı %15.5' tir.

 Yara yeri enfeksiyonları en sık görülen nedendir ve ameliyat olan hastaların %31'ine kadar çıkmaktadır. Bu gelişmiş ülkelerde görülen oranın yaklaşık 9 katıdır.

 YBÜ’deki hastalarda HE daha sık görülmekte ve genel enfeksiyon sıklığı 1000 hasta gününde %47.9’a çıkmaktadır. Bu sıklık ABD bildirimlerinin üç katıdır.

 Ayrıca bu yüksek riskli YBÜ'lerde damar yolu kataterleri, solunum cihazları, idrar sondaları gibi aletlerin kullanımı nedeniyle HE sıklığı, Almanya ve Amerika’ dan bildirilen sıklıkların 2-19 katına kadar çıkmaktadır.

 Gelişmekte olan ülkelerde yeni doğan enfeksiyonları, gelir düzeyi yüksek ülkelere göre 3-20 kat daha sıktır ve yeni doğan ölümlerinin %4-56’sından sorumludur (DSÖ, 2011).  ABD’de Hastalıklar Kontrol Merkezi (CDC - Center of Diseases Control) adlı araştırma merkezinin hastane enfeksiyonlarıyla ilgili yaptığı araştırmalara göre, Amerika’da her yıl 103 bin, Kanada’da ise 12 bin kişi hastanede kaptığı enfeksiyonlar nedeniyle hayatını kaybetmektedir. ABD’de yapılan başka bir araştırmaya göre, bu ülkede farklı sebeplerden dolayı hastaneye yatan kişilerin yüzde beşi hastane

(28)

8

enfeksiyonuna yakalanmaktadır. Hastanelerin yoğun bakım ünitelerinde ise bu rakam %14’e çıkmaktadır.

 Fransa’da hastaneden kapılan enfeksiyon oranının ise %8 olduğu belirtilmektedir (http//cms.3m.com) .

Türkiye'de

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de HE önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Sağlıklı verilere ulaşılmasında birtakım sıkıntılar bulunmakla birlikte, çeşitli yayınlarda Türkiye’de HE %2-16.5 arasında olduğu bildirilmiştir (Arman, 1997; Korten, 1993). Son

yıllarda ise bu değer %5-15 arasında değiştiği kabul edilmektedir (Sayıştay Raporu, 2007).

Diyarbakır Çocuk Hastanesinde 2007 yılında görülen Acinetobacter enfeksiyon salgınında en az 24 hasta çocuk kaybedilmiştir ve çeşitli etkenler belirlenmiştir. Yine 2008 yılında Dr. Zekai Tahir Burak EAH’de yaşanan Klebsiella ve Enterobacter enfeksiyonu salgınında en az 18 bebek kaybedilmiştir. İzmir Tepecik EAH’de 13 hasta, Bursa Şevket Yılmaz EAH’de de 4 hasta Enterobacter cloacea enfeksiyonu nedeni ile kaybedilmiştir (Öztürk, 2008). Genel olarak HE’nin alanlara göre dağılımı incelendiğinde, görülme sıklığı üriner sistem enfeksiyonları, cerrahi yara enfeksiyonları, solunum yolu enfeksiyonları ve bakterilerden kaynaklı olarak sıralanmaktadır.

Türkiye'de ise enfeksiyonların alanlara göre dağılımı incelendiğinde %40 oranında üriner sistem enfeksiyonlarının ilk sırayı aldığı, %30.3 ile bunu alt solunum yolu enfeksiyonlarının izlediği, %20.1 ile cerrahi alan enfeksiyonlarının, %7.6’lık oran ile bakteri kaynaklı izlendiği bildirilmektedir (Usluer 1998; aktaran: Koşgeroğlu, 2004).

(29)

9

Tablo 1. Bazı Seçilmiş Enfeksiyon Hastalıklarının Vaka Sayıları, 2010-2012 (Türk Halk Sağlığı Kurumu) 2010 2011 2012 Kızamık Yerli Vaka Yabancı Vaka 7 - 7 11 - 349 - 3 1 8 AIDS 70 80 89 Yerli Vaka 64 66 79 Yabancı Vaka 6 14 10 Tüberküloz 15 879 15 054 14 691 Yerli Vaka Yabancı Vaka 15 700 179 14 852 202 14 430 261 Sıtma - Malaria 179 132 376 Yerli Vaka 9 4 1 Yabancı Vaka 78 128 375

2.1.4. Türkiye'de Görülen Bulaşıcı Hastalıklar

2.1.4.1. Hepatit C (HVC)

Dünyada 200 milyondan fazla insanın Hepatit C virüsü (HCV) ile enfekte olduğu bilinmektedir (EASL, 1999, s.956). Ülkemizdeki prevalansının %1'den az olduğu düşünülmekte olup kronik karaciğer hastalıkları arasındaki yeri ise %30 civarındadır.

 Hepatit C taşıyan kan ve kan ürünlerinin kullanılması ile, (Günümüzde tüm kan ürünleri hepatit C diğer ve bulaşıcı hastalıklar yönünden araştırılmaktadır ve bu yol ile bulaşma oranı çok azalmıştır)

 Damar içi uyuşturucu madde bağımlılarının ortak olarak kullandıkları enjektörler ile

 Uygun şekilde temizlenmemiş tıbbi materyallerin kullanımı ile,

 Hemodiyaliz ünitelerinde bulaşma sağlanmaktadır.

Hastalık hepatit C virüsü ile karşılaşılmasını takiben, 2 -24 hafta arasında değişen (genelde 6-8 hafta) bir ara dönemden sonra başlamaktadır. Başlangıç dönemi hastaların büyük bir kısmında belirtisizdir. Bu nedenle de hepatit C de akut evrenin tespit edilmesi oldukça nadirdir. Buna karşılık hepatit B ye göre çok daha yüksek oranda kronikleşme göstermesi nedeniyle (80 civarında) kronik karaciğer hastalığı olarak karşımıza gelme olasılığı genel ortalamasına oranla oldukça yüksektir (Seef, 2002, s. 38). Hepatit C ye karşı koruyucu bir aşı mevcut değildir. Yakın çevresi için genel hijyenik önlemlerin ve koruyucu giysilerin

(30)

10 dışında bir tedbir alınması söz konusu değildir.

2.1.4.2. HIV/AIDS

Tüm dünyada HIV/AIDS vakalarının hızla arttığı gözlenirken Türkiye’nin bu salgının dışında kalması beklenmemektedir. Ülkemizde ilk defa 1985 yılında üç HIV/AIDS hastası bildirilmiş, daha sonra her yıl vaka sayılarında giderek artma gözlenmiştir. 1991 yılına kadar her yıl 30’lu rakamlarda olan yeni hasta sayıları, 2000’li yılların başından itibaren 150-200, 2005 yılından beri 300-350, 2011 yılı içinde 700-750 ve 2012 yılından beri ise 1000 rakamının üzerine yeni hasta sayısı yükselmiştir. T.C. Sağlık Bakanlığı Haziran 2014 verileri ise sadece 2014 yılı ilk 6 ayı içinde tanı konmuş yeni 632 vakayı göstermektedir ki, bu sayı hastalığın tanımlandığı yıldan beri en yüksek hasta sayısı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Tablo 2. HIV Vaka Sayıları, 2006-2014 (Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, 2013)

YILLAR HIV (+) AIDS TOPLAM

2006 253 44 297 2007 345 24 369 2008 390 53 443 2009 437 66 503 2010 516 73 589 2011 632 78 710 2012 973 95 1068 2013 1280 111 1391 2014* 600* 32* 632*

* İlk altı aylık veriler

Ülkemizde T.C. Sağlık Bakanlığı Haziran 2014 verilerine göre 8238 HIV/AIDS hastası vardır. Kişi virüsü eğer korunmasız yapılan cinsel temas ile aldı ise, hastalığın hiçbir belirti, bulgu vermeyen ortalama 8-10 yıl gibi süresinin olması, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar konusunda kişilerin sağlık kurumlarına yeterli başvurularının olmamaları, kayıt sistemlerinin yeterli çalışmaması bu sayının gerçekleri yansıtmadığını düşündürmektedir. HIV enfeksiyonuna ülkemizde en sık 20-49 yaş arası ve erkeklere %85, kadınlara %15 oranında rastlanmaktadır.

2.1.4.3. Ebola Virüsü Hastalığı

(31)

11

Kanamalı Ateşi olarak da bilinmektedir. İlk olarak 1976’da Zaire’de görülmüştür. Daha çok sahra altı batı Afrika ülkelerinde (Gine, Siera Leona, Liberya) son olarak Nijerya’da görülmüştür. 22.08.2014 tarihi itibariyle 2615 vaka görülmüş bu hastalardan 1427 kişinin ölümüne neden olmuştur (http://bilheal.bilkent.edu.tr). Bu enfeksiyon insanlarda ortaya çıktığında, virüs ile (örneğin, gözler, burun, ağız veya kırık deri veya mukoza zarının yoluyla) doğrudan temas yoluyla başkalarına bulaşmaktadır.

Şekil 1. Ebola Virüs Hastalığı Döngüsü (DSÖ).

Ebola salgınında ilk vakanın 2013 sonunda Gine’de ortaya çıkmasının ardından 2014 yılının ikinci yarısında bölgede hızla yayılan, Orta ve Batı Afrika’da 4 bin 500’e yakın kişinin ölümüne neden olan, Avrupa ve ABD’de vakaların görülmesiyle dünya gündemine taşınan virüs uluslararası alanda alarma geçilmesine yol açmıştır. Türkiye'de de virüsün özellikle yurtdışından gelen vatandaşlarda (havalimanlarında) görülmesiyle ile gündeme gelen ebola virüsü hakkında Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Kliniği Sorumlusu Doç. Dr. Gönül Şengöz, "Dünya Sağlık Örgütü ile irtibarat halinde olduklarını, karantina bölümümüz büyük bir titizlikle çalıştığını, negatif basınçlı karantina odası hazırlandığını, ebola virüsünün solunum yoluyla değil, temas yoluyla bulaştığını, bunun için koruyucu kıyafetlerin çok önemli olduğunu, Dünya Sağlık Örgütü'nün belirlediği giysilerle karantina odasına girilerek hastalara müdahale edildiğini, bu giysilerin su itme özelliğine sahip, hava ile teması olmayan giysiler olduğu" belirtmiştir (www.sabah.com.tr).

(32)

12

Henüz bir tedavisi bulunmayan ebola virüsünün sadece nanoteknolojik özelliklere sahip ürünler kullanılarak bulaşmanın engellenebileceği belirtilmiştir.

Şekil 2. Ebola Virüslü Hastanın Taşınması ve Koruyucu Giysiler ile Sağlık Çalışanları (www.who.int).

2.1.4.4. Mers-Cov

Ortadoğu solunum sendromu (Middle East Respiratory Syndrome; MERS) yeni bir korona virüs türünün neden olduğu bir hastalıktır. Haziran 2012’de şiddetli akciğer hastalığından ölen Suudi’de bir erkekte HCo VEMC olarak tanımlanmıştır. Daha sonra global konsensüsle virüsün adı MERS-CoV olarak değiştirilmiştir. İlk vaka Suudi Arabistan’da olduğundan, sağlık bakanlığı solunumsal hastalığı olan tüm yoğun bakım hastalarının, mümkün olan tüm klinik örneklerle virüs açısından araştırılmasını zorunlu tutmuştur.

Ancak MERS enfeksiyonları hakkında klinik veriler sınırlıdır (Langley, 2010: 62). Türkiye'de de 21 Ekim 2014 tarihinde 10 farklı şehirde Suudi Arabistan'dan hacdan gelen kişilerin Mers virüsü taşıdığı belirtilerek hastanelerde özel izolasyon önlemleri alınmış ve 1 kişi bu virüs nedeniyle hayatını kaybetmiştir.

İnsandan insana bulaşma;

 Solunum yolu ile bulaşma ihtimali yüksek

 Aerosol oluşturan işlemlerde bulaşma ihtimali yüksek

 Gaita, idrar ve kan yolu ile bulaş ihtimali daha düşük Risk Faktörleri

(33)

13

 Bu ülkelerden dönen birisi ile son 14 günde yakın temasta bulunup semptomları bu temastan sonraki 14 gün içerisinde gelişen kişiler.

 Kesin MERS-CoV hastalığı tanısı alan birisi ile yakın temas.  Endemik bölgede develerle doğrudan temas.

 Kesin MERS-CoV hastalığı tanısı alan birisini ölümü sonrasında kontrol önlemleri almadan yıkamak.

Alınacak Önlemler

 Hasta odasına giren tüm kişiler eldiven, önlük, cerrahi maske,

 Muayene, tedavi ve kişisel bakım yapan kişiler eldiven, N95 maske, önlük,

 Hastaya aerosolizasyonuna neden olabilecek girişim yapılacağında N95 veya FFP3 maske, yüz siperliği kullanılmalıdır. Bu işlemler sırasında hasta odasında elzem sağlık personeli dışında kimse bulunmamalıdır.

 Eldivenin yırtılması durumunda eldivenler değiştirilmelidir.

 Hasta bakım ekipmanları ve tıbbi cihazlar hastaya özel olmalı, tek kullanımlık olanlar tercih edilmelidir.

 Hasta odasından çıkarken veya hastaya bakım verilen alanı terk ederken bakım veren sağlık personeli, kullandığı kişisel koruyucu ekipmanları özen göstererek çıkartmalıdırlar.

Ebola ve Mers virüsü için henüz bir geliştirilmiş aşı bulunmamaktadır yapılması gerekenler sadece alınacak izolasyon önlemleridir.

(34)

14

2.1.4.5. Domuz Gribi

Pandemik İnfluenza AH1N1 virüsü 2009 yılında tespit edilmiş ve o dönemde domuzlarda görülen grip virüsünden de genetik materyal aldığı için “domuz gribi" olarak adlandırılmıştır. 2009 yılında ilk kez ortaya çıktığı ve insanların bu virüse karşı bağışıklığı olmadığından çok sayıda kişiyi etkilemiş ve pandemiye (kıtalararası salgına) yol açmıştır. 2009 yılından günümüze kadar geçen sürede dünya genelinde pek çok insan bu virüsle karşılaşıp bağışıklık geliştirdiğinden 2009 yılındaki salgın riski artık söz konusu değildir. Pandemik grip, 2011 yılından itibaren Dünya Sağlık Örgütü tarafından mevsimsel grip olarak değerlendirilmektedir.

H1N1 grip virüsü, dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de görülmeye devam etmektedir. Ülkemizde son birkaç aydır H1N1, H3N2 ve İnfluenza B tipinde mevsimsel grip virüsleri görülmektedir. Ancak yukarıda da açıklandığı üzere bu grip virüsleri hem dünya hem de ülkemiz için artık tehlike oluşturmamakta, görülen vakalar da bu kapsamda değerlendirilmektedir."

Salgın insandan insana bulaşma şeklinde yayılmaktadır. Kişiden kişiye genellikle öksürme,

aksırma esnasında ortama yayılan ve virüs içeren damlacıklarla bulaşmaktadır. Bu damlacıklar, direkt solunum yolu ile alınabileceği gibi ortamdaki kapı kolu, masa, sandalye gibi cansız yüzeylerden eller vasıtasıyla da alınabilinmektedir. El sıkışma ile de bulaşabilmektedir. Hasta kişiler hastalık belirtileri başlamadan 1 gün önce ve hastalık esnasında 7 gün süreyle bulaştırıcıdırlar (www.cnnturk.com).

2.1.4.6. Kuş Gribi

Kuş gribi, asıl olarak kanatlı hayvanlarda (tavuk, hindi, ördek vb.) hastalık yapan ve insanlara hayvanlardan bulaşan virüslerle meydana gelen bir hastalıktır. Kuş gribi hastalığının kanatlı hayvandan insana bulaşması enfekte veya ölü hayvana korunmasız temasla mümkündür. Hastalığın çevreden insana bulaşması ise;

 Enfekte hayvanların gözyaşına, burun ve boğaz akıntılarına veya dışkılarına temasla,

 Enfekte salgı ve dışkılarla kontamine olmuş yüzeylere ve eşyalara temasla,

(35)

15

Kuş gribinin insandan insana bulaştığına dair kanıtlanmış vaka yoktur, ancak virüsün insandan insana geçme özelliği gösteren bir dönüşüme uğrama ihtimali vardır.

Kuş gribi belirtileri; mevsimsel grip ile belirtileri çok benzer ancak sonuçları çok farklı olduğundan aradaki farkın anlaşılması çok önemlidir. Kuş gribi vakalarında, alt solunum yolları ve akciğer tutulmasına bağlı olarak zatürre solunum yetmezliği ve diğer organların etkilenmesi söz konusunudur. Virüs bulaştıktan sonra kuluçka süresi insanlarda 3-10 gün arasında değişir. Bu süre sonunda görülen belirtiler; ateş, öksürük, boğaz ağrısı, yaygın kas ağrısı ve solunum güçlüğü gibi grip belirtilerinin yanı sıra karın ağrısı ve ishaldir. Belirtilerin görüldüğü durumlarda zaman kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Hastalığın tanısı ne kadar erken konulursa tedavi olasılığı o kadar yüksektir.

İnsanda kuş gribi tedavisi; hastalığın erken döneminde etkili olan ve doktor kontrolünde kullanılan bazı ilaçlar, kuş gribi tedavisinde kullanılır. Bunun dışında, sağlık kuruluşlarında hastalığın belirtilerini hafifletici ve destekleyici diğer tedaviler de uygulanır. Hastalığın erken döneminde etki ettiği bildirilen bazı ilaçlar bulunmaktadır. Bu nedenle, şüpheli durumlarda belirtiler ortaya çıktıktan sonra en kısa zamanda bir sağlık kuruluşuna başvurulması son derece önemlidir.

Kuş gribi aşısı, henüz insanlarda kullanılan etkili bir aşı yoktur. Virüsün kendi genetik yapısında oluşturduğu değişiklikler aşı çalışmalarını zorlaştırmaktadır. Bu konuyla ilgili bilimsel çalışmalar devam etmektedir. İnsan için üretilen grip aşıları, insanlarda enfeksiyona neden olan influenza virüslerine karşı bağışıklık sağlar. Bunun dışında kalan ve insanlarda gribe yol açan diğer virüs alt tipleri ve kuş gribine karşı koruma sağlamaz.

Şekil 3. Kuş Gribi Döngüsü (www.kusgribi.gov.tr)

Dünya sağlık örgütü tarafından doğrulanan insanda kuş gribi vaka sayısı: Ağrı'da 9, Van'da 1, Şanlıurfa'da 1, Eskişehir'de 1 olarak tanımlanmıştır (www.kusgribi.gov.tr).

(36)

16

2.1.4.7. Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA)

Viral kanamalı ateşler içinde dünya coğrafyasında en yaygın olarak görüleni Kırım Kongo Kanamalı Ateşi'dir (Ergönül, 2009; 234). 30'un üzerinde ülkede görülen Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı, Afrika, Asya, Orta Doğu ve Doğu Avrupa'da görülmektedir. Son yıllarda İran, Türkiye, Arnavutluk, Bulgaristan, Yunanistan, Kosova, Pakistan, Afganistan, Çin, Kuzey Kafkasya ve Güney Afrika'dan vaka bildirimleri olmakta, bu bölgelerde ölüm oranı %50'ye kadar çıkabilmektedir. (Akyazı ve Ecevit, 2006, s. 344; Acar, 2006)

Türkiye'de ilk KKKA olguları Tokat yöresinden gelen hastalarda tanımlanmıştır. İlk kez 2002 yılı Mayıs ayında Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi Epidemiyolojisi Cumhuriyet Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi'ne Tokat yöresinden gelip, ateş, gastrointestinal sistem yakınmaları, kas ağrıları ve kanama gibi yakınmalar ile başvuran ve lökopeni, trombositopeni ve karaciğer enzim yüksekliği gibi laboratuar bulguları ile yatırılıp takip edilen hastaların bir kısmına sonradan serolojik olarak KKKA tanısı konmuştur. Aynı hastanede, yine aynı yöreden benzer klinik ve laboratuar bulguları ile 2003 yılında 75 olgu, 2004 yılında ise 92 olgu takip edilmiştir. Sonraki yıllarda olguların Sivas, Yozgat ve Giresun illerine bağlı olan yerleşim yerlerinden de geldiğinin gözlenmesi hastalığın çevre illeri de kapsamaya başladığını düşündürmektedir. Aynı şekilde 2002– 2003 yılları ilkbahar ve yaz aylarında İç Anadolu Bölgesi ve Karadeniz Bölgesi'nin güney kısmından gelip Ankara Numune Hastanesi'nde takip edildiği belirtilen 35 KKKA olgusu bulunmaktadır. Ülkemizde hastalığın yalnız İç Anadolu Bölgesi ile sınırlı olmadığı Doğu Karadeniz Bölgesinde de olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle İç Anadolu Bölgesi'nde 2002– 2003 yıllarında Kızılırmak havzasından, Tokat, Sivas ve Yozgat ilinden olmak üzere KKKA epidemisi bildirilmiştir (Elaldı, 2004, s. 186).

2.1.5. Hastane Enfeksiyonlarının Dünya'da ve Türkiye'de Kontrol Çalışmaları

Dünya'da

1962 yılında İngiltere'de ilk kez Enfeksiyon Kontrol Hemşiresi (EKH) kavramı ortaya çıkmış ve önemine vurgu yapılmıştır. ABD'de enfeksiyon kontrol programlarına, hemşireler asil üye olarak yerleştirilmiş ve "her 250 yatağa tam zamanlı bir adet EK hemşiresi görevlendirilmesi" prensibi getirilmiştir. CDC tarafından 1970 yılında ABD’de "Ulusal Nozokomiyal Enfeksiyon Sürveyans Sistemi" (NNIS) oluşturulmuştur. 1970-1980 yılları arasında resmi enfeksiyon kontrol programları uygulanmaya başlanmış ve 1987 yılında

(37)

17

İngiltere'de EKH'nin tek görevinin HE'yi önlemek olduğu prensibi benimsenmiştir (Sayıştay Raporu, 2007). Bu çalışmalar Amerika’daki hastanelerde enfeksiyon kontrolünün ve sağlık hizmeti kalitesinin gelişmesine neden olmuştur (Edwards,2007). Amerikan Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri’nin (CDC) "Nazokomiyal Enfeksiyonların Kontrolünün Etkililiği" isimli (SENIC) çalışması sonuçlarının önemini belgelemiş ve hastane genelinde veri toplama sistemini uygulamanın hastane enfeksiyon hızlarını 1/3 oranında azalttığını göstermiştir (Hughes, 1988). Bu çalışmanın sonucuna göre HE Veri Toplama-Bilgilendirme ve Enfeksiyon Kontrolü standartları geliştirilmiş ve pek çok gelişmiş ülke tarafından kendilerine uyarlanmıştır (NNIS, 2004).

Türkiye'de

1980’li yıllardan önce Türkiye'de HE kavramına nadiren yer verilmiştir. Türkiye’de HE’ye yönelik yasal çalışmalar 22.05.1974 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Tababet Uzmanlık Yönetmeliği ile başlamıştır. Bu Yönetmeliğin 17 ve 18. maddelerinde, genel tedavi kurumlarında kurum amir yardımcısının başkanlığında bir enfeksiyon komitesi kurulacağı, komitenin kimlerden oluşacağı ve hangi alanlarda faaliyet göstereceğine dair hükümler yer almasına rağmen uygulamaya yeterince yansıtılamamıştır.

Buna karşılık 13.01.1983 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliğinde, HE’nin kontrolünde oldukça riskli birimler arasında yer alan yoğun bakımlar, ameliyathaneler, yoğun bakım ve merkezi sterilizasyon üniteleri ile personel sağlığı, ziyaretçiler ve izolasyon gibi konularda, kontrol önlemlerine yönelik daha ayrıntılı kurallar belirlenmiştir (Resmi Gazete, 1983).

HE ile mücadele faaliyetlerinin uygulamaya konulmasında hastaneler için önemli bir rehber niteliğini taşıyan Enfeksiyon Kontrol programı, EK Yönetmeliği ile zorunlu kılınmış bir çalışmadır. Yapılan araştırmalar, HE kendi haline bırakıldığında görülme oranı

%10-15’lere çıkabilirken, sistematik bir EK programı uygulandığında bu oranın %4-4,5’lara çekmenin mümkün olduğunu göstermektedir. Her hastanenin kendi yapısına uygun bir EK programını hazırlaması zorunlu tutulmakla birlikte, Yönetmelikte bu konuda çok detaylı düzenlemeler yer almamıştır. Görevli EKK tarafından hazırlanacak olan programın, bilimsel esaslar çerçevesinde, yataklı tedavi kurumunun özelliklerine ve şartlarına uygun olması gereği yönetmelikte açıkça vurgulanmıştır. EK programlarının geliştirilmesi ve tespit edilen hedeflerle uyumlu şekilde uygulanmasında özellikle EK hekimi ve EK hemşiresine önemli görevler düşmektedir ( Sayıştay Raporu, 2007).

(38)

18

2.1.5.1. Enfeksiyon Kontrol Komitesi ve Görevleri

İnsanlığın, hastalıklardan korunma ve hasta bakımı konularına, çok eski çağlardan beri verdiği önem mısır piramitlerinin incelenmesinde anlaşılmıştır. O çağlardan günümüze enfeksiyon oranını ve yayılma hızını azaltan hijyenik yöntemler geliştirilmiştir (Erbaktaş, Lale, 2006).

Hastane enfeksiyonlarına bağlı hasta sayısı artışı, ölüm oranlarının görülme sıklığı ve artan tedavi maliyeti nedeniyle hastanelerde etkin enfeksiyon kontrol programlarının uygulanması büyük önem taşımaktadır. Yirminci yüzyıl sonlarında hastane enfeksiyonları yataklı sağlık kuruluşlarındaki en önemli kalite göstergesi haline gelmiştir. Bu nedenle kaliteli sağlık hizmeti sunmak isteyen her hastanede iyi organize edilmiş bir enfeksiyon kontrol programının yürütülmesi zorunludur. EKK (Enfeksiyon Kontrol Komitesi)’nin temel görevi; Hastane enfeksiyonunu önlemek ve kontrol etmek için yürütülecek çalışmaların ve enfeksiyon kontrol politikalarının uygulanabilirliğini değerlendirerek onaylamaktır. EKK’nin işleyişi hastaneden hastaneye farklılıklar göstermekle birlikte; amacı, hedefleri ve yapılanma şekli bir yönerge ile belirlenmiştir (Wıllke ve Gündeş, 2001).

2.1.5.2. Enfeksiyon Kontrol Doktoru ve Görevleri

Enfeksiyon kontrol doktorunun hastane enfeksiyon kontrolü konusuna özel ilgi duyan, tercihen hastane enfeksiyonları araştırma bilimi konusunda özel eğitim almış ve günlük çalışma zamanının önemli bir bölümünü bu işe ayırabilecek bir kişi olması gerekir. Bu görevi genellikle yukarıdaki tanıma uygun bir iç hastalıkları, enfeksiyon hastalıkları veya klinik mikrobiyoloji uzmanı üstlenir. Enfeksiyon kontrol doktoru tüm hekim ve hekim dışı personelle yakın iş ilişkileri oluşturabilmeli, enfeksiyon kontrolünün her alanında her zaman öneri verebilecek durumda olmalıdır. Enfeksiyon kontrol doktorunun başlıca görevleri aşağıda sıralanmıştır;

 En az haftada bir kez enfeksiyon kontrol hemşireleri ile bir araya gelerek enfeksiyon kontrol çalışmalarını değerlendirmek.

 İhtiyaç duyulan her durumda enfeksiyon kontrol hemşirelerine hasta başı danışmanlık hizmeti vermek.

 Enfeksiyon kontrol hemşireleri tarafından yürütülen denetim çalışmalarını ve eğitim programını denetlemek.

(39)

19

 Hekimlere ve gerekli görülen durumlarda hekim dışı hastane personeline hastane enfeksiyonları konusunda eğitim vermek.

 Toplanan verileri düzenli olarak gözden geçirip sonuçlarını yorumlayarak her toplantıda enfeksiyon kontrol komitesine bilgi vermek.

 Salgın şüphesi olan her durumu araştırarak hastane enfeksiyonu salgınlarını tespit etmek, salgın incelemesi yaparak kaynağı saptamak, çözüm önerileri üretmek.

 Bölümlere özel hastane enfeksiyonu sorunlarını ilgili bölümlere ileterek bu bölümlerin kontrol önlemlerinin oluşturulması, uygulanması ve değerlendirilmesine katılımlarını sağlamak.

 Her toplantı öncesinde enfeksiyon kontrol komitesinin gündemini hazırlamak.

 Toplanan verilere ve gözlemlere göre enfeksiyon kontrol hemşireleri ile birlikte enfeksiyon kontrolünde sorun yaşanan uygulamaları saptamak, bu konuları ve çözüm önerilerini enfeksiyon kontrol komitesine sunmak.

 Hastane genelinde uyulması gereken enfeksiyon kontrol standartlarını hazırlayarak enfeksiyon kontrol komitesinin onayına sunmak, literatürü yakından takip ederek gerekli güncellemeleri yapmak.

 Enfeksiyon kontrolü ile ilgili araştırmalar yapmak (Ünal, 2006).

2.1.5.3. Enfeksiyon Kontrol Hemşiresi ve Görevleri

Enfeksiyon kontrol hemşiresi komitenin pratikteki iş yükünün önemli bir bölümünü üstlenen kilit elemanıdır. Bu nedenle belirli nitelikleri taşıması gereklidir. Enfeksiyon kontrol hemşiresinin seçiminde dikkat edilecek en önemli özellik, kişinin bu alanda çalışmaya istekli olmasıdır. Klinik çalışma deneyimi olan eğitime ve kendini geliştirmeye hevesli, olumlu iletişime sahip ve bu işte kalıcı olacak bir hemşire komite çalışmalarına çok şey katacaktır. Ancak enfeksiyon kontrol hemşiresinin etkin çalışabilmek için hekim desteğine ihtiyacı olmaktadır. Çünkü enfeksiyon kontrol çalışmalarında yalnızca hemşirelerle değil, hekimlerle de yüz yüze gelmektedir. Oysa, yapılan gözlemlere göre Türkiye’de enfeksiyon kontrol hemşirelerinin, komite içinde yeterli desteği bulamadığı, bu yüzden de bir süre sonra motivasyonlarının azaldığı bildirilmektedir. Neden olarak da komitenin diğer üyelerin bu görevi kendi rutin görevlerine ek olarak yürütmekte, bu nedenle de enfeksiyon kontrolüne fazla zaman ayıramamaları gösterilmektedir. Enfeksiyon kontrol hemşiresinin görevleri şunlardır:

(40)

20

 Enfeksiyon kontrol politikaları ve rehberlerinin geliştirilmesinde aktif olarak yer almak,

 Verileri toplamak, analizi ve sonuçların yorumlanmasında aktif olarak yer almak,

 Enfeksiyon kontrol önlemlerinin hastane politikasına uygun olarak yürütülüp yürütülmediğini denetlemek,

 Enfeksiyon bulaşmış ve izolasyonu gereken hastaların ilgili servisin hemşire ve hekimiyle birlikte en kısa zamanda hastane politikasına uygun şekilde izolasyonunu sağlamak,

 Enfeksiyonun yayılmasını engellemek için gerekirse diğer önlemleri almak,

 Laboratuar ve personel arasındaki iş birliğini sağlamak, servis sorumlularını bilgilendirmek ve enfeksiyon kontrolüne ilişkin sorular konusunda tavsiyede bulunmak,

 Hekim, hemşire ve tüm diğer personelin enfeksiyon kontrolü alanındaki eğitiminde yer almak,

 Enfeksiyon kontrolüyle ilgili araştırmalar yapmak (Karabey, 2003).

Cerrahi alan enfeksiyonları tüm hastane enfeksiyonları arasında ikinci sırada (%15-18) yer almasına rağmen, cerrahi hastalar en çok hastane enfeksiyonu nedenidir. Bunların %67'si kesi yeri, %33'ü organ ve boşluk enfeksiyonu şeklindedir. Cerrahi alan enfeksiyonlarının önemi hastanede kalış süresini 1-7 gün uzatması, hastane masraflarını 2000-3200 dolar artırması ve ölüm oranlarının yüksek olmasından kaynaklanmaktadır (Kirkland vd., 1999, s. 723).

2.1.6. Hastane Enfeksiyonları Nedeniyle Ortaya Çıkan Sonuçlar

HE hasta sayısı artışı, ölüm ve ekonomik kayıp nedenlerindendir. HE’nin oranı gelişmişlik ve bu konuda gerekli önlemleri alma derecesine göre ülkeden ülkeye; hastanenin büyüklüğüne, kabul ettiği hasta türüne göre hastaneden hastaneye, aynı hastanede yapılan tedavi ve girişimlere, hastaların özelliklerine bağlı olarak servisten servise göre değişkenlik göstermektedir. Hastanenin yatak sayısının artması, hastanede eğitim yapılması, yoğun bakım servislerindeki gibi müdahale girişimlerine sık başvurulması ya da bağışıklık sistemi yetmezliği çeken hastaların yatırılması HE’yi arttıran durumlardır (Töreci, 1997) HE’nin hem hastalar, hem de sağlık kurumları açısından çok önemli sonuçları bulunmaktadır. Hasta açısından bakıldığında; hasta olma ve ölüm oranını artırır, hastanede yatış süresini uzatır, yaşam kalitesini bozar, hasta ve ailesi için ciddi bir maliyete sebep olur, iş gücü ve üretkenlik kaybına neden olur. Bu nedenlerle HE, hasta güvenliği konularının başında yer almaktadır (DSÖ, 2011).

(41)

21

Sağlık hizmeti sunucuları açısından bakıldığında ise; hastanede hasta kalış gününü artırmakta, verimlilik parametrelerini etkilemekte, mikroorganizmaların antimikrobiyal ajanlara dirençlerinin artmasına neden olmakta, ciddi bir ilave maliyet getirmekte ve hukuki sorunlara neden olmaktadır (Haley, 1985; Aktaran: Öztürk, 2008).

HE, etkilerinin ve maliyetlerinin hesaplanmasında genellikle pek göz önüne alınmayan bir parametre olmakla birlikte hem hasta açısından, hem de sağlık çalışanları açısından ciddi iş gücü kaybına neden olmaktadır. Bir araştırmada, sağlık çalışanları tarafından yapılan 879 başvurudan 544’ünün (%62) HE kaynaklı olduğu ve sağlık çalışanları arasında 743 iş günü kaybına neden olduğu belirtilmiştir (Yenen, 2001).

HE sadece hastalar açısından değil, sağlık çalışanları açısından da önemli bir ölüm sebebidir. Örneğin, ABD’de 1993 yılında kan veya bulaşıcı vücut sıvısıyla temas sonucu 1450 sağlık çalışanının HBV ile bulaşıcı olduğu, yine ABD’de 1990-2000 yılları arasında her yıl 100-200 sağlık personelinin kronik Hepatit B enfeksiyonu olduğu tahmin edilmektedir (Grabenstein, 2001).

HE’nin en önemli etkilerinden biri hasta yatış gün sayısında saptanan artışlardır. DSÖ verilerine göre sadece Avrupa’da HE yılda 16 milyon ilave yatış gününe neden olmaktadır (DSÖ, 2011). Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinde yapılan bir çalışmada HE nedeniyle hastaların hastanede yaklaşık 20 gün daha fazla kaldığı belirlenmiştir (Çalangu, 2002).

2.1.6.1. Maliyet Artışı

HE’nin maliyetinin hesaplanmasında değişik faktörler bulunmaktadır. Bunların bir kısmı yeterince iyi tanımlanmış olmasına rağmen yeterince tanımlanmamış unsurlar da bulunmaktadır. İlaç ve özellikle antibiyotik kullanımı ile hastanede yatış süresi en iyi tanımlanmış parametrelerdir. Buna karşın kontrol ölçümleri, hastane performansında bozulma, kadronun performansı, olayın yasal boyutu, toplum üzerindeki etkisi, sosyal ve ekonomik kayıplar iyi tanımlanamamış boyutlarıdır. Özellikle olayın yasal boyutu ile kişinin hastalık nedeniyle iş ve sosyal çevreden uzak kalması, üzerinde durulmayan ve maliyeti önemli ölçüde etkileyebilecek faktörlerdir (Yalçın, 2003). Ayrıca hastanın çektiği ızdırap, fonksiyon kayıpları, yaşam kalitesindeki düşüş, yakınlarına verdiği üzüntü gibi hiç hesaba alınmayan yönleri de bulunmaktadır (Wendl ve Wenzel, 1996).

(42)

22

HE’nin neden olduğu ek maliyetler içinde ilk sırada hastanede kalış süresinin uzaması, ikinci sırada ise antibiyotik tedavisi harcamaları yer almaktadır. Ayrıca HE gelişen her hasta için çok sayıda ilave tetkik yapılması da harcamaları artırmaktadır. Dikkate alınması gereken diğer bir etken ise personel maliyetleridir. Bütün bu durumlar çalışan personelin iş gücü kaybına neden olmakta, hastalarda sakatlık risklerini artırmakta, hasta ve ailesine de maddi ve manevi yönden büyük zararlar vermektedir (Koşgeroğlu, 2004).

Yapılan bir çalışmada maliyet-fayda analizi sonuçlarına göre, tek kullanımlık önlüklerin daha pahalı olmasına rağmen daha yüksek fayda sağladıkları tespit edilmiştir. Bir çalışmada çok kullanımlık önlüklerin yıkama, sterilizasyon ve bariyer etkinliğinin korunması için her kullanım sonrasında uygulanan kimyasal işlemler gibi ekstra maliyetler nedeniyle bu önlük grubunun tek kullanımlıklara göre %30-50 oranında maliyetinin daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Tek kullanımlık önlüklerin kirli olduklarında hızlı bir şekilde yok edilmesi sayesinde yıkama maliyetlerini düşürme ve hızlı kullanım imkanları hastanelere sunduğu faydalardır. Çevresel açıdan karşılaştırıldığında, çok kullanımlık önlüklerin daha az kirli atık oluşturmaları nedeniyle avantajlı oldukları belirtilmektedir (Behara ve Arora, 2009, s. 205).

2.1.6.2. Antibiyotik Direnci

HE’nin yüksek maliyetinin bir nedeni de genellikle antibiyotiklere dirençli mikro organizmalarla gelişmeleri ve tedavilerinin zor olmasıdır. Dolayısı ile hem kullanılan ilaç maliyetleri, hem de yapılan ilave tetkikler maliyetleri artırmaktadır.

Tablo 3. ABD ve Türkiye’de Antibiyotik Dirençlerinin Kıyaslanması (Leblebicioğlu, 2007) Amerika’da Türkiye’de

Metisilline direncli Staf. Aureus %48.1 % 89.2 Seftriaksona direncli Enterobakteri %17.8 % 48.2 Florokinolonlara direncli P. Aeruginosa %29.1 %51.1

Şekil

Tablo 1.  Bazı  Seçilmiş  Enfeksiyon  Hastalıklarının  Vaka  Sayıları,  2010-2012  (Türk  Halk Sağlığı  Kurumu)  2010  2011  2012  Kızamık  Yerli Vaka  Yabancı  Vaka  7  - 7  11 -   349 - 31 8 AIDS 70 80  89 Yerli Vaka 64 66 79  Yabancı Vaka  6  14  10  Tü
Tablo 2. HIV Vaka Sayıları, 2006-2014 (Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, 2013)
Şekil 1. Ebola Virüs Hastalığı Döngüsü (DSÖ).
Şekil 2. Ebola Virüslü Hastanın Taşınması ve Koruyucu Giysiler ile Sağlık Çalışanları  (www.who.int).
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

DM’a bireysel yönetimin sağlanabilmesi için; bireylerin insülin tedavisine yönelik olumlu tutumlarını yükseltmek amacı ile tanı sonrasında yapılan

Hastalık bireyin dengesini sarstığı gibi kişinin sahip olduğu diğer özellikleriyle etkileşerek başka problemlerin ortaya çıkmasına yol açar... Psikolojik

Günümüzde enfeksiyon kontrol demetleri, başlıca ventilatör ilişkili pnömoni (VİP), santral kateter ilişkili kan dolaşımı enfeksiyonu (SKİ-KDE), kateter

Tablo 14: Kocaeli Kartepe İlçesindeki Öğrencilere Uygulanan Büyüme 1 Sorusunun Geçmiş Yıllardaki Sonuçlarına Göre Karşılaştırılması

37ºC´de 24 saat inkübasyon sonunda kolostrum ekstraktlarının mikroorganizmalara karşı antibakteriyel aktivitesinin olup olmadığının belirlenmesi için disk etrafındaki

Yönetmeliklerin ulaþmasýdýr (Wetzel, 2001). Bu durum, gölde su Kýtaiçi Yüzeysel Su Kaynaklarýnýn Sýnýflarýna kalitesi üzerinde baþlýca etkenin göl havzasý ve Göre

The primary reasons for higher CSR expenditure in Maharashtra, Tamil Nadu, Uttar Pradesh, Karnataka, and Gujarat are mainly because of the higher number of

It is difficult to always provide a labeled dataset for review spam detecting utilizing supervised learning method so the above-mentioned method may not be suitable always.