• Sonuç bulunamadı

Türkler ve Rum Ortodoks Kiliseleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türkler ve Rum Ortodoks Kiliseleri"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

~XT-i

TÜRKLER VE KUM ORTODOKS KİLÎSELEKt

Beria Remzi özoran

Türklerin İslâmlıkla en çok dağdaşan geleneklerinden biri şüphesiz ki zaptettikleri memleket halklarının dinlerine, dillerine, kültür ve gelenekleri­ ne saygı göstermektir. Gene şüphe yoktur ki, kaderleri Türklerin insafına kal­ mış olan bir çok milletler bu güzel gelenek sayesinde varlıklarını ve benlik­ lerini yüzyıllar boyu koruyabilmişlerdir. Bu bakımdan, Türk istilâsına uğra­ mak bu milletler için nimet olmuştur.

Avrupa'nın kapkara bir din taassubuna gömülü bulunduğu karanlık çağ­ larda bile Türkler, zaptettikleri ülkelere insan haklarını, din ve vicdan hürri­ yetini en geniş anlamda götürdüler. Gerçekten, Türklerin insanlık tarihine ekledikleri sayfalar, savaş tarihine ekledikleri kadar şereflidir.

Ölen Bizans, dirilen Hum Ortodoks Kilisesi

1453 te Bizans'ı zaptederek Orta Çağ'a son veren Fatih Sultan Mehmet de Bizans halkına en geniş mânâda insan hakları tanımıştı. Son Bizans im­ paratoru Kostantin'in çaresizlik içinde feda ettiği Rum Ortodoks Kilisesini eski debdebesi ile ihya etmekle bu güzel geleneğin Türk tarihindeki ve insan­ lık tarihindeki yerini bir kat daha sağlamlaştırdı. Genç Türk sultanının bu gün bile örnek tutulabilecek bu davranışı, ne ona, ne de Türklere karşı sevgi beslemedikleri aşikâr olan yabancı tarihçiler tarafından bile kabul edilmek­ tedir. Bizans saraylılarından tarihçi George Phrantzes, Fatih'in Rum Ortodoks Patrikliğini diriltişini şöyle anlatmaktadır1:

«Şehri zaptettiğinin üçüncü günü büyük bir törenle zaferini kutlayan Emir2, korkudan saklanıp gizlenmiş bulunan büyük küçük herkesi meydana çıkmaya davet etti, onlara hürriyet ve asâyiş içinde bir hayat garantisi ver­ di. Muhasaradan dehşete kapılıp şehirden kaçmış olanları da evlerine dön­ meye çağırdı. Her Bizanslı kendi evinde oturarak eski işine devama, kendi di­ ninin icaplarını yerine getirmeye izinli idi. Emir, boş bulunan Patriklik maka­ mına BizanslIların kendi geleneklerine göre bir patrik seçmelerini emretti.

(1) Bak: Gobham, Patriarchs of Constantinople, Önsöz II. Cambridge, 1911. (2) Tarihçi, “ Sultan” yerine "Emir” unvanını kullanıyor.

(2)

Tesadüfen şehirde bulunan piskoposlar ve diğer kademelerdeki din adamları, büyük bilgin George Scholarios'u «Genneadius» namiyle Patrikliğe seçtiler.

«Bizans geleneklerine göre Hıristiyan imparator, yeni seçilen Patriğe kıymetli taşlar, incilerle bezenmiş bir altın âsa ile İmparator ahırlarından se­ çilerek ağır ve muhteşem sim işlemeli beyaz ipek koşum takımlariyle hazır­ lanmış bir at hediye ederdi. Patrik, yanında senatörler olduğu halde ve hal­ kın sevinç çığlıklariyle alkışları arasında sarayına dönerdi.

«Bizans'ın hükümdarı sıfatiyle Hıristiyan prenslerin geleneklerini sürdür­ mek istiyen kâfir3. Patriği sarayında yemeğe ve görüşmeye davet etti. Gen­ neadius geldiği zaman müstebit3 onu büyük bir nezaketle karşıladı, onunla uzun uzun görüşerek sayısız vaadlerde bulundu. Patriğin gitme zamanı gelin­ ce, Emir ayrılmasına izin vererek kendisine 'kabulü ricasiyle' kıymetli bir âsa hediye etti4. Bundan sonra, Genneadius'un bütün itirazlarına rağmen Emir aşağıya inerek misafirini ta avluya kadar geçirdi, hazırlattığı ata binmesine yardım etti, paşalarını patriğin refakatinde gönderdi. Paşaların bir kısmı önünde, bir kısmı arkasında olarak Patrik, kutsal kilise yanında ikametine ay­ rılan konağa gitti.»

Ünlü Ingiliz tarihçisi Edward Gibbon da bu konuda Phrantzes'i doğru­ layan şu sözleri yazmaktadır5:

«... Mehmet, rasyonel politikasının icabı olarak savaştan arta kalan Rum­ ları bir araya toplamak istedi. Canlarının ve hürriyetlerinin sağlandığını, din­ lerinin icaplarını serbestçe yerine getirebileceklerini öğrenince Bizanslılar kitleler halinde şehre döndüler. Bunlara bir patrik seçimi ve «nasbi» işi, Bi­ zans sarayının merasimleri aynen ihya edilecek yapıldı. Rumlar, tahtında otu­ ran Türk Sultanını, Patriklik sembolü olan âsayı Genneadius'a verişini, Top- kapı sarayının bahçe kapısına kadar Patriği teşyi edişini ve kıymettar koşum takımlariyle hazırlanmış bir atı kendisine hediye eylemesini, özel olarak ay­ rılan konağına kadar Patriği uğurlamaları için vezirlerine ve paşalarına emir vermesini korku ile karışık bir memnunlukla izlediler... Bu gerçeği Emanuel Malaxus da doğrulamaktadır...»

Sultanın beratı v e Patrik

Orta Doğu ülkelerini, özellikle Türkiye ve Kıbrıs'ı yakından tanıyan ve incelemelerini kitap ve makaleler halinde yayınlayan Sir Harry Luke da The Old Turkey and the New isimli kitabında (s. 16, 45, 90), Fatih Sultan Mehmet'

(3) Tarihçinin Fâtih için kullandığı bu tâbirler, onun nasıl bir ruh hali içinde yazdığını göstermektedir. — B.R.Ö.

(4) Bugün Athenagoras’ın taşıdığı âsa, Fâtih’in Gennedius’a vermiş olduğu bu değerli hediyedir. — B.R.Ö.

(5) Bak: Decline and Fail of the Roman Empire, Modem Library Edition, Cilt m , s. 780.

(3)

in, Bizans'ı fethettikten sonra Rum Ortodoks Patrikliğini ihya etmekle kal­ mayarak ona yeniden birçok yetkiler kazandırdığını belirtmekte ve şöyle de­ mektedir: «Genneadius'u Romalılar veya Ortodoks milleti olarak adlandırı­ lan toplumun yalnız ruhanî değil, aynı zamanda sivil başkanı ilân eden Sul­ tan Mehmet, Patriğe berat verdikten başka Beylerbeyi rütbesini de ihsan etti. Böylece onu Etnark (millet başkanı) olarak tanıdığı gibi devlet hiyerarşisinde yüksek bir mevkie yükseltti. ...

«Türk Sultanı aynca Antakya, İskenderiye ve Kudüs'teki Ortodoks Pat­ riklerinin de başı idi. ... Çeşitli milletlerin yazarlarının tanıklık ettikleri üzere Osmanlı devletinin kudretli günlerinde Sultanın ülkesi, Hıristiyan Avrupa'nın birçok yerlerine kıyasla daha iyi bir idare altında ve ekonomik bakımdan da­ ha iyi bir durumda olduğu gibi Padişahın idaresindeki köylü reayanın g e ­ rek kişi hürriyeti, gerek emeği karşılığında sağladığı gelir, bir çok Hıristiyan hükümdarlar idaresindeki köylülerden fazla idi. Bu konuda T. W. Arnold'un Preaching of İslam adlı eserinde de bilgi vardır (Londra 1913, Bölüm VI).»

Ünlü Ingiliz bilgini ve tarihçisi Arnold J. Toynbee ve Kenneth Kirkwood da Osmanlı imparatorluğunda reayanın kendi başkanlan idaresinde âdeta hükümet içinde birer hükümet tarafından idare edildiklerini şöyle anlatıyor­ lar“: «... Milletlerin başlarındaki etnarklar milletdaşları için dinî fonksiyon­ ları yerine getirdikten başka, doğumları, ölümleri, evlenmeleri ve vasiyetna­ meleri de kaydederler, milletdaşlar arasındaki anlaşmazlıklara bakar, cemaat masraflarını karşılamak için vergi toplarlardı. Velkasıl Batı ülkelerinde hü­ kümranlık yetkilerinden sayılan ve devletlerin titizlikle monopollerinde bu­ lundurdukları mes'uliyetler Osmanlı Hükümeti tarafından milletlere tevdi edilirdi. ... Önem bakımından (Islâmlardan sonra) ikincilik, İmparatorluğun çeşitli yerlerinde oturan ve çeşitli dillerde konuşan fakat Ortodoks Hıristiyan kilisesine mensup olan millet-i Rum'da idi. Bu cemaatin resmen tanınan baş­ kanı, cemaat üyeleriyle İmparatorluk hükümeti arasındaki resmî halkayı teş­ kil eden İstanbul Patriği idi. Osmanlı devletinin kudretli yıllarında Ortodoks Patriği, dünya ölçüsünde otorite olmak iddiasını nerde ise gerçekleştirecekti. Halbuki Bizans imparatorluğunun bir memuru olarak bu idealine hiç bir za­ man yaklaşamamıştı... Rum milletinden sonra İstanbul'daki Gürcü Patriğin başkanlığındaki Ermeni milleti, Hahambaşının idaresindeki Yahudi milleti ve Papanın bir temsilcisinin idaresindeki Roma Katolikleri geliyordu.»

Kıbrıs Ortodoks Kilisesi

Ingiltere Kralı Arslan Yürekli Richard 1191 yılında Haçlı Seferlerine katıl­ mak için Kudüs'e giderken zaptettiği Kıbrıs adasını bir yıl sonra (1192 de) Lu- signan'lara devredince Ada'daki Rum Ortodoks halk Fransız baronlarının

(4)

rebeylik idaresine geçti. Müteassıp Katolik olan Lusignan'lar, ortodoks kili­ sesini derhal Katolik papaslann kontrolü altına aldılar. 1484'de Katerin'in tahttan feragat etmesiyle Ada'da Lusignan'ların yerini alan Venedikliler de Lusignan'ların izinden gitmişler, 80 yıldan fazla bir süre bir nevî askerî işgal sayabileceğimiz idarelerinde Rum Ortodoks halka köle muamelesi yap­ mışlar, onları birçok hürriyetlerden bu arada din hürriyetinden mahrum tut­ muşlardı.

1571 yılında Türkler Kıbrıs'ı aldığı zaman Ada'daki Rum Ortodoks kili­ sesinin durumu, yukarıdaki sebeplerden ötürü. Bizarısın son günlerinde Kos- tanniyye'deki Kilisesinin durumundan çok daha acıklı idi. Rum Ortodoks aha­ li haklı olarak Venedik'li idarecileri sevmezler, onlardan «pis Lâtinler» diye söz ederlerdi. Gerçekten 1570'te Adaya çıkan Türk askerleri Kıbrıslılar tara­ fından sevinçle karşılandı. Lefkoşa'nm zaptından sonra Türklere esir düşen Sen Dominik Başkeşişi Fra Calepio, Lefkoşa da «Saray» dan' Sen Mark ban­ dırasını indirerek yerine Osmanlı sancağını çekenin Kıbnslı bir Rum oldu­ ğunu söyler7 8.

Türkler Hıristiyan idare altında inleyen ve büyük çoğunluğunu Rum Or­ todoksların teşkil ettiği Kıbrıs halkına9 en geniş anlamda insan haklan tanı­ dılar, 30 yıldanberi Katoliklerin baskısı ile muattal duran Rum Ortodoks Kili­ sesini ve Rum Ortodoks Başpiskoposluğunu eski debdebesiyle ihya ettiler. Bu kiliseyi, Katolikler tarafından el konmuş olan topraklarına tekrar kavuş­ turdular, üstelik Osmanlı Hâzinesine düşen topraklardan da değerli parça­ lan Rum Başpiskoposluğuna bağışladılar.

Türklerin getirdiği nimetler

Türklerin bu yüce davranışını önemle belirten İngiliz tarihçilerinden Sir Harry Luke şöyle diyor: «... Türkler Ortodoks halka iki nimet getirdiler: Bizans devrinde bile köylüleri inleten köleliğe son verdiler, ve üçyüz yıldanberi bir Hıristiyan kilisesinin baskısı altında âtıl bir halde tutulan Ortodoks

Piskopos-(7) Hükümet konağına Venedikliler "Saray” derlerdi. Türkler de bu binaya "Sa­ ray” demekte devam ettiler. Bugün “ Atatürk Meydanı” denen meydanın adı da "Sa- rayönü” idi. — B.R.Ö.

(8) Bak: Sir Harry Luke, Cyprus, A Portrait and an Appreciation, George G. Harrap and Co. Ltd. Londra, 1957, s. 73.

A. J. Toynbee ile K. Kirkwood önceki sayfalarda sözü geçen Turkey adlı eserle­ rinde (sayfa 32), Batılı Hıristiyanlarla Doğulu Hıristiyanlar arasmdaki nefreti, ve bu ortamda Osmanlı Türklerinin tutumunu şöyle belirtmektedirler: “Doğulu Hıristiyan­ ların çoğunluğunun Batılı efendilerine karşı besledikleri nefret.... 1453’te Bizans mu­ hasarası sırasında BizanslI bir asilin "Papa’nın serpuşuna Muhammed’in sarığı evlâ­ dır” sözleriyle ifadesini bulmuştu... Bu Doğulu Hıristiyanlar şüphesiz ki Ortaçağ zihnlyetli Batılı efendilerinin yerini OsmanlIların almasından faydalandılar....”

(9) Ada'da o sırada Rum Ortodokslardan başka küçük koloniler halinde Maro- nitler, ErmenUer ve Yakubîler de bulunuyordu.

(5)

luğunu ihya ettiler. Kıbrıs Kilisesinin tarihini yazan sayın Hacett'in dediği gi­ bi Rumlar, yüz yıllardanberi köle olarak ekip biçtikleri topraklara cüz'î bir ücret karşılığında sahip olmak hakkını kazandılar, hem de bu toprakların kendilerinden sonra varislerine kalması sağlanarak. Durumlarındaki bu de­ ğişiklik, halkın büyük çoğunluğu için o zamana kadar görülmemiş bir şeydi.»10

Kıbrıs tarihini dört ciltlik bir eser halinde yazan Sir George Hill de şöyle diyor: «Adanın idaresi bakımından Türklerin niyetlerinde kusur bulunamaz. Kyprianos bile bu idarenin başlangıçta reayaya büyük baskı yapmadığını itiraf ediyor. ... Türkler, uyruklarına din hürriyeti tanıyorlardı. ... Frank sömür­ ge rejiminin baskısı altında tutulan Ortodoks Kilisesi (Türkler tarafından) ka­ dîm itibarına ve yetkilerine tekrar kavuşturulacaktı. ...» Müze müdürü olarak yıllarca Kıbrıs'ta bulunan Rupert Gunnis de bu noktaya şu sözlerle değini­ yor: «Türklerin fethini, Vened'in haşin zulmü altında inleyen birçok Kıbrıs köylüleri sevinçle karşıladılar. Derebeylik çağının köleliği son buldu... Rum Kilisesi ihya edildi»12

Kıbrıs Rum toplumun ve Rum Ortodoks Kilisesinin varlıklarını Türklere borçlu olduklarına tanıklık eden daha yüzlerce belge gösterilebilir. Ancak en kuvvetli belge bu toplumun ve bu kilisenin bugünkü durumlariyle var oluş­ larıdır. Venediklilerden devraldıkları bir avuç köleyi ve eli kolu bağlı bir ki­ liseyi Türkler, büyük ve kuvvetli varlıklar halinde 1878'de «geçici» Ingiliz idaresine devrettiler.

Kıbrıs Ortodoks Başpiskoposluğu ihya edildikten sonra, Başpiskopds'a «etnark» sıfatiyle büyük yetkiler tanındı, Osmanlı hiyerarşisinde mevki sa­ hibi oldu, Osmanlı devlet adamlariyle doğrudan doğruya yazışma ve Sultan­ la doğrudan doğruya temas etme yetkilerini kazandı. Cemeatı ile Sultan ara­ sında resmî bağ o idi. Cemaatından vergi toplamak yetkisine sahipti. Rumla­ rın birçok işlerine o bakıyor; evlendirme, miras taksimi, nüfus kaydı onun ida­ resinde bulunuyordu.

Antakya, İskenderiye, Kudüs v e Girit

İstanbul ve Kıbrıs Rum Ortodoks Kiliselerinden başka Antakya, İskende­ riye, Kudüs ve Girit'teki Rum Ortodoks kiliseleri de Türklerin himayesi altın­ da varlıklarını korudular. Bunlardan Girit'tekinin kaderi Kıbrıs'takine en çok benziyendir. Gerçekten, Girit'teki Rum Ortodoks Kilisesi de 400 yıldan fazla bir süre tam mânasiyle sömürgeci olan Venedik idaresinin ve Katolik

kilise-(10) Bak: A Portrait and an Appreciation - Cyprus, George G. Harrap Ltd., Londra, 1957.

(11) Bak: A History of Cyprus, Cambridge University Press, 1952, Cilt IV, s. 22 ve 308.

(12) Historic Cyprus, Methuen and Co., Londra, s. 20.

(46)

Taha Toros Arşivi

II

Referanslar

Benzer Belgeler

Arşiv belgelerinin niteliğine göre şekillenen bu tezde Galatasaray Panayia Kilisesi’nin genişletilmesi, Şişli Metamorfosis Kilisesi’nin yapımı, Kumkapı Panayia

Gerek gazetelerde, gerek umu­ mî konuşmalarda, hattâ kahve kö­ şelerinde hep bu mevzular etra­ fında lâf ediliyor.. Araya giren a- dam çekiştirmelerini de

Esenboğa katliamının suçlularından, ASALA üyesi Ermeni terörist Levon Ekmekçıyan’ın idam edilmesini protesto etmek isteyen bir grup Ermeni, aralarına karışan

Turan, örneğin Tuz Gölü kadar bir alana kurulacak güneş panelleriyle, enerjiyi depolama imkânının olması koşuluyla, Türkiye için gerekli enerjinin tamamı- nın

Çalışmada literatür dikkate alınarak Kurumsal kaynak planlaması başarısının örgütsel performans üzerindeki etkisi finansal ve finansal olmayan ölçütler

Dinleyeceğiniz eser, Abdülhak Hamit Tarhan'ın Nesteren adlı eserinin Mehmet Baha tarafından bestelenmiş aynı adlı operet'in bir bölümünden oluşmaktadır.. Abdülhak

Düzeylerine İlişkin Öğrencilerin Görüşlerinin Bağımsız Gruplar t Testi Sonuçları Faktörler Kız (n=219; %52.4) Erkek (n=199; %47.6) t ve p Değerleri Levene Testi X SS

Üstad Recaizade Ekrem'in, T evfik Tik- relin, İsmail Saf anın, Cenabın, Ma'htnud Kemalin Hüseyin Cahidin İstanbul sansüründen geçmiyen bazı yazıları için de