• Sonuç bulunamadı

İstanbulun Taşları:Boğazkesen kitabesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İstanbulun Taşları:Boğazkesen kitabesi"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

I S T A IN

I B U LU IN

I

T A Ş L A R I

Boğazkesen kitabesi

Y a z a n : M . T u rh a n T a n

Ktsa bir başlangıç

Taş, hemen her dilde duygusuzluğun remzidir. îranlı, hissiz yürekler için Sen- gin - dil der. Arab, o mevkide Zeyyel * hacer tabirini kullanır. Biz, taş yürekli demeği itiyad edinmişiz. Fakat bu hüküm, hiç de doğru değildir. Çünkü şelâlelerin çılgın dökülüşünü asırlardanberi seyre dalan, dere kenarlarında uzanıp yatan nice taşlar vardır ki kendi böğürlerindeki sönmez neş’eden ördükleri yeşil örtülere canlı canlı bürünmüşlerdir. A yak altın - da çiğnenmemek için yükseklerde yer al­ mış nice kayalar görülür ki bağırlarından fışkıran sıra sıra çamlarla aşk fidanlığına ve o fidanlıkların en güzel timsali sayılan kadın kalbine benzemişlerdir!.. Eski de­ virlerin zeki insanları taşların bu sessiz hassasiyetini sezmiş olacaklar ki heder ol­ masına kıyamadıkları hakikatleri onların tercümanlığına emanet etmeği düşünmüş­ ler ve taşı en sadık bir tarih sahifesi ola­ rak kullanmışlardır. H er biri bir hakikat terennüm eden yazılı taşlar olmasa tarih çok cılız kalırdı ve beşeriyet dünü gör - miyen zavallı bir kör durumuna düşerdi.

Boğazkesen kitabesi

Şimdi Rumelihisarı dediğimiz yere 3000 yıl önce Utarid burnu —- Hermanum promontorium deniyordu. Bu ad, orada kurulmuş olan bir mabedden ileri geli - yordu. Tarih, asırlar ve asırlar geçtiği halde bu mabede kendi göğsünde bir sa­ tır vermeğe lüzum görmedi. Ne o ma - beddeki âyinler, törenler, hayühûlar, ne de binayı sırtında taşıyan burnu fasıla - sız kamçılıyagelen dalgaların çıkardığı haşin ses, tarihin kulağına aksetmiyor gi­ biydi. Bu buruna - kendini yalayan cere­ yanın süratinden dolayı - Rhoodes dedi­ ler. Kızılköpek - Pyrhois Cyon dediler, belki daha başka isimler de verdiler. Lâ­ kin tarihi o muhitle alâkalandırm adılar. Utarid burnunu, Kızılköpek akıntısını (şimdi Şeytanakıntısı diyoruz) tarihe ilk tanıtan D âra oldu. O, yedi yüz bin kişi­ lik bir ordunun başında İrandan kalka- u k ve Sisamlı Androkles'e yaptırdığı köprüden boğazı geçerek bir kaya içine oyulmuş tahtından ordusunun naklini seyrederken akıntının müstehzi gürültü - sünü de dinlediği için tarih, Utarid ma­ bedini sahibelerine kaydetmek fırsatını buldu.

Fakat Dâra gibi o köprü ve o taht da ortadan kalktı, tarihin hikâyesi gitgide efsane şeklini aldı. Çünkü Dâra, haki - kati taşa emanet etmeği düşünememiş, yahud, denize köprü kurmak ve o kop* rüden yüz binlerce askeri geçirmek gibi bir vâkıaya şahid tuttuğu taşı iyi seçeme­ mişti. Ondan ötürü bugün Şeytanakmtı- smın yanıbaşında o hâdiseyi bize sıhha • tile nakleden tek bir vesika yoktur.

Fakat Türkler, Osmanlı Türkleri Dâ ranın köprü kurduğu yerde bir kale ku­ rarken yaptıkları işi ve vücude getirdik - leri eseri, müteakıb asırlara tanıtmak için taşların tercümanlığından istifade etme­ ği de unutmamışlar ve bize güzel bir ki­ tabe armağan etmişlerdir.

«İstanbulun taşları» nı söyletirken Rumelihisarındaki bu kitabeyi başa ge • çirişimizin sebebi onun İstanbul için en es­ ki bir Türk eseri oluşundadır. Yirmi al­ tı yıl evveline kadar Istanbuldaki Türk kitabelerinin en eskisi diye başka taşlar

Rumelihisarındaki kitabe

gösteriliyordu. Müzeler nıüessisi ve eski müdürü Bay Halil Etem, bu kitabenin en eski olduğunu tesbit etmiş ve şehir ta­ rihinin aydınlanmasına hizmet eylemiştir. Bu taş beyaz mermer cinsindendir, Rumelihisarının Bebek tarafına bakan büyük kulesindedir. Üzerindeki yazı iki satırdır, sülüs denilen hatladır ve şu me­ aldedir: «Bukalenin ve bu yüksek kule­ nin yapılmasını büyük sultan ve çok bü­ yük hakan Mehmed bin M urad H an kölesi ve veziri Zagnus Paşaya emretti ve yapı işi 856 senesi receb ayında ta ­ mam oldu..»

Kitabe okununca tarihin heyecanlı bir sahifesi hemen gözönüne geliyor, değil m i?... Nasıl gelmesin ki o sahife, asır­ larca sürmüş bir çağın kapanıp hâlâ sür­ mekte olan yeni bir çağın açıldığın da hatırlatmakta ve bu suretle beynelmilel bir mahiyet almaktadır.

Evet, Rumelihisarına bu kitabe konu­ lurken İstanbulun Türkleştirilmesine de temel atılmış oluyordu. Şark ve garb ta ­ rihçileri, işte bu sebeble, Hisarın yapılışı keyfiyetine büyük değer vermişler ve muh­ telif rivayetler kaydederek hâdiseyi tan­ tanalı bir şekle sokmuşlardır. Gülşeni Maarif sahibinin Nikhisar, bir kısım Bi­ zans müverrihlerinin Başkesen ve Kesen- hisar. Ekser tarihçilerinin Boğazkesen di­ ye andıklar Rumelihisarı için ileri sii - rülen rivayetlerin en eğlencelisini Eliya Çelebi yazar. Zeki seyyah - Kartacayı kuran Elisa’nın o mıntaka hükümdarın­ dan bir öküz derisi kadar yer istiyerek aldığı müsbet cevab üzerine deriyi kıl gi­ bi ince bir şerid halinde kesip eklemek suretile koca bir şehrin temelini atacak derecede geniş toprak elde ettiği hakkm- daki efsaneyi Osmanlılaştırarak - Bizans İmparatorundan Fatih Sultan Mehmedin bir sığır derisi büyüklüğünde toprak iste­ diğini ve sonra bu deriyi gergiye gerip son mertebe ince şekilde dilim dilim et­ mek suretile bir kale kurulmasına kâfi gelecek miktarda yer zaptettiğini söyler. Gene onun rivayetine göre Boğazkesen hisarı kûfî hat bakımından Mehmed adı­ nı tecessüm ettirecek şekilde yapılmıştır. En üstteki yedi tabaka M makamında - dır, dizdar kapısı H yerindedir. Deniz kenarındaki büyük kuîe ikinci (M ) ola­ rak görünmektedir. Dört köşeli hisarbeçe D harfi gibi bina edilmiştir. Fakat yapı­ da iltizam olunan hüner. Evliya Çelebiye bakılırsa, bu kadarla kalmıyor. Mehmed kelimesi ebced hesabile 92 rakamına mu­ adildir. O sebeble Hisara 92 dirsek ve bürç konulmuş, han kelimesi de gene eb­ ced hesabınca 651 rakamına tekabül et­

tiğinden kale bedenlerine 651 diş işlen - miştir!

Hisarın tarih bakımından yapılışı ise şöyledir: İkinci Mehmed, îstanbulu zap­ tetmeği tasarlayınca ilk iş olarak Boğazı kapamak istedi, amele ve malzeme ha - zırlattı, Anadoluhisarma gelerek karşıya geçmek tedbirleri aldı. Bizans İmparato­ ru ilkin tehdid, sonra rica ile bu teşeb * büse karşı koymaya yeltendi, Sultan Mehmedden şu cevabı işitti: «Gönlü - mün istediğini yapmaklığıma ne hakla ve ne kudretle muhalefet edebilirsiniz? Boğazın iki sahili de benimdir: Anadolu sahilinin sahibiyim. Çünkü oradaki halk hep Türktür. Rumeli yakası da benim­ dir. Çünkü siz, müdafaasını bilmiyor • sunuz.»

Sultan Mehmed, bu tebliği yaptıktan sonra ameleyi ve malzemeyi beri yaka­ ya geçirtti, 1452 yılının martı içinde Boğazkesen hisarının temellerini attır • dı. Yapıda altı bin işçi çalışıyordu. Y ük­ sek mevki sahibi insanlar da kireç ve taş taşımakla meşgul oluyordu. Mimar, Mus- lihiddindi. Hünkâr, amelebaşı durumun­ daydı. Bu candan çalışma sonunda ve temmuz ayı ortalarında Hisarın yapısı bitti. Duvarlarının kalınlığı yirmi beş, kurşunla örtülü kulelerinin kalınlığı otuz kadem idi.

Sultan Mehmed, Boğazkesen hisarı - nın Boğazdan geçecek gemiler üzerinde ne suretle hâkim olacağını teçrübe için ilk fırsatı bulmakta gecikmedi, Venedikli kaptan Riçi’nin kumandası altında ola­ rak Marmaraya doğru süzülen ve Türk- lerin ihtarına rağmen yelkenlerini kapa­ mayan bir gemiye, M acar Urban tara - fmdan yapılmış ve yeni hisara konulmuş olan büyük bir topla ateş açtırdı. Gemi ilk mermiyi yer yemez parçalandı, battı, Riçi ve tayfalan denizden çıkarıldıktan sonra idam olundu.

İşte Boğazkesen kitabesi, tarihin bu sahifelerini ve İstanbulun alınmasına te- kaddüm eden günlerdeki Türk askerî ha­ reketlerini hatırlatır. Sonraları Rumelihi­ sarı diye anılmıya başlıyan bu önemli Türk eseri, yava^ yavaş kıymetini kay * betti, bir zamanlar gümrük noktası gibi kullanıldı, 1746 da yandı ve birinci Mahmudun emrile tamir olundu, Ondo- kuzuncu Asır içinde tamamile metruk kaldı. Şimdi orada evliyalar mesiresi yok, uzaktan Mehmed kelimesi gibi görünen bürçler, barolar yok. H atta hisarı yıllar­ ca sikleti altında ezen kollejin kapitülâs­ yonlara müstenid hakimiyeti de yok. F a­ kat şu kitabenin delâlet ettiği tarih sah­ nesi - görebilenler için - daima vardır ve daima var olacaktır!..

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Our results suggest that current environmental levels of TBT andother metals are associated with a significant potential threat to human health for fishermen resident in coastal

Olshansky’nin grubunun öteki dizayn önerileri aras›nda flunlar da var: sinirlerin retina’dan ayr›lmas›n› önlemek için optik sinirin baflka biçimde tasar›m ve montaj›,

Bakım amaçlı merkezlerde, program çocukların fiziksel bakımı ve dengeli bir beslenmenin verildiği güvenli bir ortamı sağlamaya önem veriyordu, öte yandan

Doku kültürü hücrelerin, dokuların, organların veya tüm bir bitkinin kontrollü beslenme ve çevre şartları altında aseptik kültürüdür (Thrope, 2007). Bitkilerin

Bu yüzden telefon soğuk hava yüzünden azalan iyon akışını pilde tepkimeye gire- cek madde kalmadığı, yani pilin boşaldığı yönünde algılıyor ve kendini

Ama Günefl enerjisiyle çal›flan oto- mobillerin yavafllamak için normal otomobillere göre daha az güce ihtiyac› oldu¤u için frenler daha küçük. Bunlardan baflka bisiklet

1911 yılı başında ücra bir sı­ nır karakolundan yakın arkada şı Ali Canip (Yöntem) e yazdı ğı bir mektupla osmanlıcanm sun’i bir dil olduğunu

K tapta serbest zaman olgusunun tar hsel süreç çe r s ndek dönüşümüyle b rl kte ele alınması; serbest zamanın kavramsal olarak boş zaman şekl ndek fade ed l ş n n,