• Sonuç bulunamadı

Başlık: TÜCCARZADE İBRAHİM HİLMİ'NİN "MAARİFİMİZ VE SERVET-İ İLMİYYEMİZ" ADLI ESERİYazar(lar):DOSAY, MelekCilt: 40 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000457 Yayın Tarihi: 1999 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: TÜCCARZADE İBRAHİM HİLMİ'NİN "MAARİFİMİZ VE SERVET-İ İLMİYYEMİZ" ADLI ESERİYazar(lar):DOSAY, MelekCilt: 40 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000457 Yayın Tarihi: 1999 PDF"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

"MAARİFİMİz

VE SERVET -İ İLMİYYEMİz"

ADLI ESERİ

Doç. Dr. Melek DOSAY*

Tüccarzade İbrahim Hilmi (Çığıraçan) (1876-1963) en eski yayımcı-lanmızdandır. Romanya'nın Tulça kasabasınd.a dünyaya gelen ve İstan-bul'da ölen ıbrahim Hilmi onbeş yaşındayken Ikdiim gazetesinde çalışma-ya başlaçalışma-yarak basım haçalışma-yatına girmişti. 1896'da "Kitaphane-i İslam" adlı kendi yayınevini kurmuş, daha sonra bu yayınevine "Kitaphane-i İslam ve Askeri" adını vererek askeri kitaplar da yayımlamıştı. Cumhuriyet'ten sonra bu yayınevi "Hilmi Kitapevi" adını alarak yayın faaliyetini sürdür-müştür.

İbrahim Hilmi matbaasında tarih, edebiyat, siyaset, din ve sosyal ko-nularla ilgili lOOOldenfazla kitap yayımlamış, bunların yanısıra okul ki-tapları da basarak eğitime katkıda bulunmuştur. Kendisi de çeşitli fikir eserleri kaleme almıştır. Bunlardan başlıcaları şöyle sıralanabilir:

Tasfiye-i LTasfiye-isana Muhtaç mıyız? Zavallı MTasfiye-illet, MTasfiye-illetTasfiye-in Kusurları, MTasfiye-illetTasfiye-in Hata-ları, Maarijimiz ve Servet-i İlmiyyemiz, Avrupalılaşmak', Türkiye Uyan, Balkan Harbi'nde Neden Münhezim Olduk?2

İbrahim Hilmi 'nin bu yazıda tanıtmayı amaçladığımız eseri,

Maariji-miz ve Servet-i İlmiyyeMaariji-miz herşeyden önce eğitimle ilgili, yazarının eğitim

ve bununla ilgili konulara dair fikirlerini açıkladığı bir kitaptır. Uygarlık-ta geri kalmamızın nedenlerini bu açıdan tesbit etmeye çalışan ıbrahim Hilmi'nin bu tesbitlerinin geçerliliğini aradan geçen yılların çürütemediği anlaşılmaktadır. Kesintisiz sekiz yıllık zorunlu eğtime geçiş karan ve bunu uygulama çabalan, hala eğitimimize çeki düzen vermeye çalıştığı-mızı, öncelikli meselemizin eğitim olduğunu göstermektedir.

*Ankara Üniversitesi, Felsefe Doçenti.

ı.

.İbrahim Hilmi'nin bu eseri günümüz alfabesine aktarılmıştır. Bakını~: Tüc-carzlide ıbrahim Hilmi, Avrupalılaşmak, Hazırlayanlar: Osman Kafadar-Faruk Oztürk, Osmanlı Klasikleri Dizisi, Gündoğan Yayınları, Ankara 1997.

2. Islam Ansiklopedisi, Cilt 8, Türkiye Diyanet Vakfı, s.299-300; Osman Kafadar-Faruk Öztürk, "Cumhuriyet Nesillerinin Unuttuğu Bir Aydın Tüccarziide Hilmi ve 'Avru-palılaşmak' ,Tarih ve Toplum. Sayı 161, Mayıs 1997, s.261-266.

(2)

426 MELEK DOSAY

Maarifimiz ve Servet-i ilmiyyemiz bir bilim tarihi veya daha genel olarak kültür tarihi eseri olarak da değerlendirilebilir; çünkü eserde uy-garlık yarışında Avrupa devletlerinin çok gerisinde kaldığımız tesbit edil-mekte ve bu geri kalışıınızın sebepleri incelenerek, çözüm önerileri geti-rilmektedir. ıbrahim Hilmi burada, Batılılaşma teşebbüslerimizi de incelemiş ve değerlendirmiştir.

Maarifimiz ve Servet-i ilmiyyemiz, İbrahim Hilmi'nin kendi kurduğu

"Kitabhane-i İslam ve Askeri" yayınevinde, uğradığımız felaketlerden sonra memleketimizde fıkri ve ilmi uyamşı sağlamak için oluşturduğu "Kitabhane-i intibah" (Uyanış Kütüphanesi) serisinin beşinci eseri olarak

1329 H. (1913) yılında yayımlanmıştır. Eser 120 sayfa olup, Matbaa-yı Hayriye ve Şürekası'nca basılmıştır. Kitabın giriş bölümü, meşhur eği-timcimiz Satı Bey'in (1884-1970)3 "Yannki Osmanlılık bugünkü mekteb-lerde hazırlanacaktır" sözü ile başlar. Eserin bundan sonraki böl~.mleri "Milli Eğitim Bakanlığı", "Mekteplerimiz", "Mektep Hayatı", "Oğret-menler", Programlanmız ve Ders Kitaplanmız", "Kütüphanelerimiz", "Yayınlarımız", "Resmi Matbaalanınız", "Tiyatrolarımız", "Edebiyat ve Musiki", "Müzelerimiz", "Oyunlanınız" başlıklanm taşımaktadır ve kita-bın sonunda verilen özet, Zola'mn (1840-1902) "Hakikat asla durmaz, daima yürür, kendisine yol açar" sözüyle sona eret.

Yazarımıza göre, Osmanlı Devleti olarak karşılaştığımız askeri: ve idari felaketlerimizin sebebi her alandaki (dini, idari, umumi) cehaleti-mizdir. Üstelik bu cehalet sadece Osmanlı'yı değil, bütün İslam milletle-rini de mahvetmiştir. Örneğin, Fas'ın Fransız istilasına uğraması, Mısır Prensliğinin İngiliz işgali altında kalması, İran'ın İngiliz ve Rus kıskacı arasına sıkışması, Hindistan' ın İngiltere 'ye boyun eğmesi maarifsizlikle-rinden, ilimsizliklerinden kaynaklanmıştır.

İbrahim Hilmi'ye göre, cehaletin üstesinden gelmenin yolu eğitim-den geçer. Nitekim, bir zamanlar Osmanlı Devleti'nin uyrukları olan Bal-kan devletleri ve İsviçre, Belçika, Hollanda, Danimarka gibi ufak devlet-lerin bugün Avrupa'mn bağımsız ve ileri ülkeleri olmaları, eğitime ve bilime verdikleri öneme dayamr. Onlar milli eğitimlerini en ücra köyleri-ne kadar götürerek, vatandaşlanm uyandırırken, biz Abdülhamid'in is-tibdad devrinde fıkirler ezip sindirmiş, her türlü yeni eseri yasaklamıştık6• Halkı cahil ve kaba gören II. Abdülhamid'in aydınlara güveni yoktu.

3. Sat.! Bey, II. Meşrutiyet'in ilanından sonra İstanbul Darülmuallimini müdürlüğü yapmıştır. Oğretmenleri ilk defa orduya benzeten kişidir. Böylece, öğretmenlerin bireysel etkinliklerinin yanında, toplu etkinliklerde bulunabileceğini ortaya koymuştur. Okul mü-zeleri kurmuştur. Osmanlıca görüşlere sahipti. (Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi

(Baş-langıçtan 1982'ye), Ankara 1982).

4. Tüccarzade İbrahim Hilmi, Maarifimiz ve Servet-i Ilmiyyenıiz. Kiıabane-i İslam ve Askeri, 1329 H.

5. Tüccarzade İbrahim Hilmi, A.G.E., s.4. 6. Tüccarzade İbrahim Hilmi, A.G.E., s.7.

(3)

Milli kültürden ziyade dini kültüre önem veriyordu. Bu yüzden eğitim ta-rihçileri onun dönemini eğitim ve öğretim bakın:ıından nicelikçe yayılma, nitelikçe gerileme olarak değerlendirmişlerdir. Istibdad yönetimi hafıye-lik, korku, tembelhafıye-lik, cehalet gibi vasıflan okullara da sokmuş, padişaha bağlılık vatan görevi kabul edilmiş, eğitimin amacı da saltanata bağlı bi-reyler yetiştirmek olmuştu. Nitekim Ahmed Mithat Efendi'nin şu sözle-rinden de bu gerçek bir kere daha tekrarlanmıştır" "Okumak, adam olmak istiyoruz. Gözümüz açılırsa, buyruk altında tutulmamız zorlaşır gerekçe-siyle cahil bırakılıyoruz. Gözümüz açılırsa ne gibi fenalıklar göreceksek, ilkin onlar önlensin ..."7

Abdülhamid'in kaygılanndan dolayı Darülfünun programına tarih, edebiyat ve felsefe dersleri konmamıştı. Balkan Devletleri ise bize karşı kazandıkları zaferlerden sonra, "Sizi bizim ordulanmız değil, ilkokullan-mız mağlup etti'.' demişlerdi8• Prusya örneğinde de aynı olay yaşanmıştı. 1806'da Alman Imparatorluğu ortadan kalkmış, Berlin ve bütün ülke hiç kurşun atmadan işgal edilmiş ve.Prusya yıkılmıştı. Onlar da ancak eğitim-lerini düzelttikten sonra ordulannı ve ekonomilerini düzeltebilmişler,

i870'de Fransa karşısında kazandıkları zaferle tekrar Alman birliğini kur-muşlardı9•

Japonya İmparatoru Matsu-Hito'nun (1867-1912) milletine verdiği şu söylev de yine aynı gerçeğe dikkati çekmekteydi: "Cehalet, insana ya-kışan alimliği tahrip eden her türlü fenalıklann kaynağı olduğundan, ha-yatla ilgili koşullann ıslahı ve insanlığın manen ve maddeten mükemmel bir mevkiye yükselmesi için herkesin ilim ve sanat tahsil etmesi lüzumlu-dur. Bir insan bu dünyada refah ve saadete ermek için bilgi olgunluğu ve ahlak güzellikleriyle şahsını ve niteliklerini süslemeye mecburdur. Tahsil ve terbiye sayesinde insanlar, servet kazanma ve zengin olmak, şerefli mesleklere girmek, kısacası insanlann bilgisini genişletme sebebi olacak hizmette bulunmak sebep ve vesilelerini öğrenirler. ..

Yüksek sınıflar arasında bile eski öğretim arzu edilmeye münasip de-ğildir. Devletin şan ve kuvvetinin artmasına yarayacak bilgileri kazanmak bahanesiyle lüzumsuz bir takım bildiriler yazmak veyahut yer ve davranı-şa uygun atasözleri tertib etmek için birçok kıymetli zamanlar yok yere mahvediliyor ve adeta hiç kimse ne kendi nefsine ve ne devletin menfaa-tine yarayacak şeyler öğrenmeye heves ediyordu. Bundan sonra bizim ül-kümüz şudur ki, maarif nimeti yalnız birkaç kişiye mahsus olmayarak bütün ahali fertleri ondan payına düşen istifadeyi alsın. Ta ki hiç bir köyde cahil bir aile ve hiç bir aile içerisinde de cahil bir fert kah~asın."ıo Bu kadar önemli olan eğitime çeki düzen verecek olan kurum ıbrahim

7. Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türkiye Ansiklopedisi, Ci lt 2, İletişim Yayınları, s.481.

8. Tüccarzade İbrahim Hilmi, A.G.E., s.8. 9. TUccarzade İbrahim Hilmi, A.G.E., s.9.

ıo.

Tüccarzade İbrahim Hilmi, A.G.E., s.8.

(4)

428 MELEK DOSAY

Hilmi'ye göre, Milli Eğitim Bakanlığı'dır. O, bu kuruma son dönemlerde yeni fikirli kimsenin gelmediğine inanıyordu. Kişisel çıkar sağlamak maksadıyla göreve gelenler, gerçekten hizmet verecek kimselerin yetki sahibi olarak iş başına geçmelerine engelolmuşlardı.

İbrahim Hilmi Goethe Yıllığı 'ndan elde ettiği istatistiklere göre, bizim ve Avrupa devletlerinin bütçeden eğitime ayırdığı meblağı, nüfusa göre kıyaslamış ve bizim genel maarifimize ayırdığımız tahsisatın hiç ol-duğu sonucuna varmıştı. Nitekim Meşrutiyet döneminin ilk maarif n~zır-larından Nail Bey'in bu konuyla ilişkilendirebileceğimiz şu sözleri ıbra-him Hilmi'yi doğrulamaktadır: "Meşrutiyet'e kadar ilk tahsil için devletin bütçesinde masraf kayıtlı değildi. Maarif teşkilatı, içinde levha bulunma-yan köhne bir çerçeveye benzer. Birçok yerde mektebin yalnız teşkilat ve tedrisatı değil, binası bile bir ilim ve irfan yuvasına benzemiyor. Diğer yerlerde ise o kadar da yok. Yani hiç mektep yok ..."11Harp bütçemizin büyüklüğü ise, memleketimizi felaketlerden, ordumuzun büyüklüğünün kurtaracağına olan inancımızı göstermekteydi. Halbuki maarifi ileri olma-yan bir milletin ordusunun manevi gücünün de olamayacağı açıktı.

OkullarımızIa ilgili olarak da İbrahim Hilmi'nin saptamaları son de-rece olumsuzdur. Büyük bir ahırdan pek farklı bulmadığı köhne okul bi-nalarımızda asırlık öğretim yöntemleriyle verilen eğitim ve öğretimle ye-tişen milletimizin müstakbel neslinin kendilerinden pek farklı olmayacağına inanıyordu. Ona göre, okul binalarımız çok harap ve viran-dır, temizlik ve intizamdan yoksundur eğitim araçları noksanviran-dır, derslerin eğitim ve öğretiminde ise büyük bir usülsüzlük hüküm sürmektedir. Oysa azınlıkların kurmuş oldukları okullarda derhal Avrupalılık havası göze çarpmıştırl2•

.. İbrahim Hilmi' nin bu sözlerinin benzerlerini başkaları da söy lemişti. Omeğin Sındırgı'daki bir okulla ilgili olarak Ahmet Şerif Bey şunları an-latmıştır: "Burada bir sıbyan mektebi var, tavanı çökmüş, duvarları birer cihete meyletmiş, havasız, rutubetli, pis bir bina, öyle ki ahır olarak kulla-nılmasında bile tereddüt edilir ....'>13Yine, Nallıhan okulları da şöyle anla-tılmıştı: "Rüşdiye mektebine merdivenlerden yukarı çıkılıyor. Havasızlık ...• tan, ışıksızlıktan kaynaklanan fena bir koku sizi karşılıyor. Rutubet bütün şiddetiyle duyuluyC?r. Kapısı kapalı, pencereleri kaç günden beri açılma-mış küçük bir oda. Içinde 25 çocuk..."14

İbrahim Hilmi'ye göre, mekteplerimizi bir an önce ıslah etmeliyiz, bunun için de göz boyamak amacıyla değil, iş görmek için, örneğin ma-dencilik, vapurculuk, hizmetçilik, hastabakıcılık, garsonluk, aşçllık gibi çeşitli mesleklere ilişkin okullar açmamız gerekmektedir.

11. Nafi Atuf K~nsu, Türkiye MaarifTarihi, İkinci Kitap, İstanbul 1932, 5.14. 12. Tüccarzade ıbrahim Hilmi, A.G.E., 5.12.

13. Nafi Atuf Kansu, A.G.E .. 5.14. 14. Nafi Atuf Kansu, A.G.E., 5.18.

(5)

Yazarımız "Mektep Hayatı" başlığını taşıyan bölümde Brüksel, Le-ipzig, Zürich, Ce nova gibi kentlerde öğrenci gruplarının tanık olduğu faa-liyetlerini örnek vererek, canlı ve üretken, samimi bir okul yaşamının, bi-reyin genel yaşamını da nasıl zenginleştireceğini anlatmaya çalışmıştır.

İbrahim Hilmi, çocuklarımızı yetiştiren öğretmenleri de çok yetersiz bulur. Esasen eğitimine önem vermeyen bir devletin, öğretmenlerini de ihmal etmesine şaşırmaz. Halbuki Balkan devletlerinin yönetimimizden çıkarak özgürlüklerini, kazanmalarında öğretmenlerinin büyük payı var-dır. Prusya öğretmen orduları sayesinde bağımsızlığını tekrar kazanmıştı. Bizim Rumeli'deki öğretmenlerimiz ise firar etmişlerdi. Milleti uyandır-ması beklenen öğretmenleriıp.iz, bu niteliklere sahip olmadıkları gibi, üs-telik son derece cahildiler. ıbrahim Hilmi'nin bu fikirlerini destekleyen düşüncelerle her yerde karşılaşmak mümkündür. Bunlardan örnek olarak, Sivrihisar okullarıyla ilgili şu ifadeyi verelim: "Rüştiye mektebi yetmiş yaşından aşağı olmayan, otuzbeş-kırk senedir hocalık yaptığını söyleyen, lakırdısını size duyurabilmek için ağzını kulağınıza yaklaştıran bir. baş muallim ile şuuru bozuk, dimağı hasta arkadaşının idaresi altındadır. Ihti-yar muallim evinden ancak ayda bir defa çıkabiliyor ..."15Nallıhan okulla-rıyla ilgili şu beyanı da örnek olarak verebiliriz: " ...Rivayete göre baş mu-allim yükünü tutmuş, kendi işinden, ticaretinden başka düşündüğü yokmuş. Fakat kendi menfaatini düşünen muallim memleketin de menfa-atini düşünmeli, artık yapamayacağı bu işten çekilerek son vazifesini ye-rine getirmelidir."'6 Bir gazetecinin Beyşehrı okuluyla ilgili şu sözleri de acı gerçeği açıkça ifade etmektedir: " ...Dar, havasız bir yere 80- 100 mini mini. yavrucağı doldurmuşlar, hep bir ağızdan bağırıyorlar, güya okuyor-lar. Iki muallim var. Bunlardan birine, çalışmalarını ve memleketimizin ümidi istikbali şimdi terbiyeleri ellerine tevdi edilen bu çocuklar olduğu-nu, bunlara, bu küçük dimağlara bilhassa vatan, miııet hakkında fikirler vermenin en mukaddes vazifeleri bulunduğunu söyledim. Hoca garip, an-lamaz bir nazarla bana bakıyordu ...''i7

İbrahim Hilmi, ülkenin kalkınmasında öğretmenlerin üzerlerine düşen görevi yapabilmeleri için, öğretmenlik mesleğine önem verilmesi-ni, öğretmenlerin yaşam koşullarının düzeltilmesini ve iyi yetiştirilmeleri-ni ister.

İbrahim Hilmi'nin yayımcı olarak en çok şikayette bulunduğu bölüm "Programlarımız ve Ders Kitaplarımız" bölümüdür. Ders programları mı-zın bir amaç gözetilmeksizin hazırlanmış olduğunu, okullarımızda aile terbiyesi, vatan sevgisi, medeni cesaret öğretilemediğini ve okul kitapları-mızın perişanlığını tesbit ettiğinden, bir şeyler yapmaya çalışmıştı. Bu

15. Nafı Atuf Kansu, A.G.E., s.1 9. 16. Nafı Atuf Kansu,A.G.E., s.I8. 17. Nafı Atuf Kansu, A.G.E., s.16-17.

(6)

430 MELEK DOS AY

amaçla okuma kitaplan yazmış, bu kitaplarda belli bir gaye ve program izlemişti. Okullarda okutulacak kitaplann belirlenmesinde yapılan haksız-lıklarla da mücadele etmiş, bu haksızlıklan engelleyebilmek için Milli Eğitim Bakanlığı'na dilekçelerle müracaat etmişti. Müfredat programına alınan kitaplarla ilgili dilekçelerinden bir tanesi şöyleydi: "Sizin müfredat programınızdan sonra dört sene geçti. Dört sene içinde İstanbul' da ve taş-rada ikiyüz kadar mekteb kitabı basıldı. Bunlann içinde pek nefısleri ve pek güzel yazılmışlan da var. Hiç olmazsa şu eserleri yüzeysel bir incele-meden geçirerek faydalı bulduğunuz birkaçını olsun neden cetvcle geç ir-mediniz. Birbuçuk milyon nüfuslu bir başkentin umumi maarifini böyle saçma sapan eserlerin tekeline nasıl aldınyorsunuz ve hiçbir millette gö-rülmedik bir reji usulü icadıyla bu kitaplann zıddını tahsilde bulunmak yasaktır diye nasıl emir veriyorsunuz?,'IR Bakanlık bu tür şikayetler karşı-sında, dört sene önce seçilen kitaplann okutulması kararını almıştı. Bu geriye dönüşün, hiçbir yazan ve kitapçıyı yeni, güzel bir kitap hazırlama-ya teşvik etmeyeceği açıkça belliydi.

İbrahim Hilmi'nin, bir memleketin entellektüel kalkınmasına en çok hizmet edecek araçlardan biri olarak g,ç;rdüğü kütüphaneler açısından da ülkemiz iç açıcı bir durumda değildi. Ozellikle gelişmiş ülkelerle muka-yese edildiğimizde, yazarımız bizde kütüphane hayatının olmadığı kan aa-tindeydi 19.

Yine, ileri ve medenı olmanın işaretlerinden biri olan, pratik ve teo-rik bilgilerle ilgili yayınların bolluğu ve. çeşitliliği bakımından ülkemizde Avrupa memleketlerini mukayese eden Ibrahim Hilmi, bu konuda da çok kötümser bir tablo tasvir etmişti. Memleketimizdeki yayımcılığın ve ki-tapçılığın acınacak bir halde olduğunu görmüş, genel bir tarih eserimizin olmadığını düşünerek, oniki ciltlik bir tarih serisi yayımlamaya başlamış-tı. Fakat, esere pek rağbet gösterilmemiş, ~konomik sıkıntılardan dolayı ancak altı cilde kadar yayımlanabilmişti20• ıbrahim Hilmi' nin yayımcılık

ruhu, bütün olumsuzluklara karşın pes etmemiş, bu defa da ordumuz için

Ordu ve Donanma adlı bir dergi çıkartmaya başlamıştı. Bu derginin

mü-kemmel biçimde basılması için hiçbir fedakarlıktan kaçınmamış, ancak fiyatı da çok ucuz olmasına rağmen, 15-20 bin subayı bulunan ordumu-zun 550 üyesi satın almıştı. Yedi sayı sonunda yayımcının zararı 220 lira olmuştu21•

İşte, memleketimizde bir fikri kalkınma sağlamak istiyorsak, neşri-yatımızı arttırmak ve kaliteli hali getirmek zorundaydık. Resmi matbaala-rımız da, kitapçılar basarnayacağı için, masrafının çıkarılması şüpheli olan kıymetli eserleri basmalıydı.

18. Tüccarzade İbrahim Hilmi,A.G.E., s.53. 19. Tüccarzade İbrahim Hilmi,A.G.E., s.59. 20. Tüccarzade İbrahim Hilmi,A.G.E.,

s.n.

21. Tüccarzade İbrahim Hilmi,A.G.E., s.76.

(7)

İbrahim Hilmi eğitimde tiyatronun da önemini vurgular, çünkü tiyat-ro oyunlanyla bir milleti uyandırmak, milli cesareti coşturmak mümkün-dü. Bir milli tiyatromuz olmalı, sanatçı yetiştirmeli ve onları teşvik etme-li, milli ve tarihi' piyes yazarlarını maddi olarak desteklemeliydik. Bu şekilde gençlerimiz Galata ve Beyoğlu'ndaki zevk ve eğlence alemleri yerine tiyatroları çekilmeliydF2.

Tembelliğimizin ve uyuşukluğumuzun sebeplerinden biri de, yazan-ınıza göre, manevi ve ruhu besleyen kuvvetlerimizin eksik olmasıdır. Bu kuvvetlerin en önemlileri ise edebiyat ve musikidir. Osmanlılann edebi-yatı da musikisi de güzeldi, ancak son dönemlerde Batı'nın bu alanlarda-ki tükenmez ve engin zenginliğiyle mukayese edildiğinde, neşeli ve kulak okşayan bir musikimiz ve zengin bir edebiyatımız yoktu. Uğramış oldu-ğumuz askeri' felaketlerden, eğer ateşli ve kararlı şairler yetiştirir, bunlar hayatlannı memleketlerinin bağımsızlığı için feda ederlerse, kurtulabilir-dik. Ruhumuzun derinliklerinden doğmuş, milli kahramanlıklanmızla yo-ğurulmuş manzumelerimiz, milli ve askeri şarkılarımız olmadığı için, milli duygularımız, milli iftiharlanmızı paylaşma isteğimiz uyanmıyordu. Halbuki Avrupalılann öyle ruh okşayan şarkıları vardı ki, dinlerken coş-mamak mümkün değildF3.

Medeni' olmanın göstergelerinden biri de müzelerdi. Bu kurumlar tarih, coğrafya,jeoloji, hayvanlar, bitkiler, sanayi ve tic~ret gibi birçok te-orik ve pratik bilgilerin öğrenilmesini kolaylaştırmıştı. Omeğin, eski eser-ler müzesi tarih öğretimini, hayvanat ve botanik bahçeeser-leri tabi at tarihi öğ-retimini kolaylaştırır. Resim müzeleri de çok önemlidir, çünkü resmin duygusal ve milli terbiyede büyük etkisi vardır. Askeri' olaylarımızı tasvir eden tablolann dershanelerde bulunması çocuğun zihni' terbiyesine büyük tesir yapar, resimli kitapıann resimsiz kitaplara oranla etkisi yüz defa faz-ladır. Avrupa'da umumi ve milli müzelerin yanısıra çeşitli sanat müzele-ri, özel müzeler, belediye müzeleri vardır. Bizim böyle müzelerimiz ol-madığı için, eğitimimiz yavan, bilgilerimiz de koftur24•

Her milletin kendine özgü oyunları vardır. İbrahim Hilmi 'ye göre, Batılı milletlerin üstünlük sebeplerinden biri de beden terbiyesi idi. Atala-rımızın çalışkanlığı, çevikliği kaybolduktan sonra, ordularımız hızla gü-cünü yitirmiştİ. Gevşekliğimizin, tembelliğimizin en önemli sebebi, kü-çüklükten beri beden hareketlerine alışık olmayışımızdır. Gençlerimizi beden hareketlerine, oyunlara, her çeşit spora alıştırarak, şahsi ve milli hayatına sahip olacak şekilde yetiştirmeliyiz25.

İbrahim Hilmi eserinin sonunda verdiği bir sayfalık özette, uygarlık-ta geri kalmamızın ve başımıza gelen felaketlerin sebebini, doğru bir

Ba-22. Tüccarzacte İbrahim Hilmi,A.G.E., 5.83. 23. Tüccarzade İbrahim Hilmi, A.G.E., 5.89.

24. Tüccarzacte İbrahim Hilmi, A.G.E., 5.103.

(8)

432 MELEK DOSAY

tılılaşmayı başaramamış olmamıza dayandınyordu. Dinı ve milli terbiye-miz dışındaki işlerde Avrupalı gibi düşünmeterbiye-miz, Avrupalı gibi çalışma-mız gerektiğine inanıyordu. Ona göre, okulda, idari işlerde, ekonomik ha-yatırnızda, savaşta, yaşam mücadelemizde Batılı gibi olmalıydık.

Referanslar

Benzer Belgeler

Yeni Kanunda Adlî Tıp İhtisas Şubelerinde önemli bir değişiklik ge­ tirilmemiştir. Esasen mevcut olan bazı şubelerin alt şubeleri oluşturul­ muştur. Mevcut

A — Madenleri kamu mülkü sayan, arama ve işletme hakkını devlete veren «domanial sistem». * Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi. Not: Bu yazı, 2172

Hakimin önüne gelen her meselede yapması gereken ilk ve başta gelen görevi maddî olayı niteleyip uygulayacağı hukuk kuralını bulmaktır (HUMK. Hakim, görevini yerine

1844 tarihli yasaya göre verilen patentlerle, tibbi ulaçlara ilişkin özel patent­ ler dışında, patent 1968 tarihli yasaya göre verilecek, Avrupa Patentine Münih

Evlilik dışında Türk anadan doğan çocukların vatandaşlığı ile ilgili hükmü, evlilik içinde doğan çocukların vatandaşlığına ilişkin hü­ kümlerden sonra bir c

Bu etüdün ağırlık merkezini 1964 Türk Vatandaşlığı Kanunu "T- V K " nun bu hususa ilişkin hükümleri teşkil edecek, ancak vatandaşlık hakukumuzun

için en ufak bir neden de yoktur [yoksa, Alman devi îtler özel hukukun­ da (geçen yüzyılda Prusya Devleti ile katolik kilisesi arasında cere­ yan etmiş olan) din -

yetkisini, federe devletlerin kolluk yetkilerini kullandıkları benzer olay ve benzer amaçlar için kullanması beklenemez." Bir başka kararında da Yüksek Mahkeme: