• Sonuç bulunamadı

Başlık: SAMİ DOĞUNUN ARAPLAŞTIRILMASIYazar(lar):POLİAK, A. N.;ÜÇOK, BahriyeCilt: 3 Sayı: 3 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000406 Yayın Tarihi: 1954 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: SAMİ DOĞUNUN ARAPLAŞTIRILMASIYazar(lar):POLİAK, A. N.;ÜÇOK, BahriyeCilt: 3 Sayı: 3 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000406 Yayın Tarihi: 1954 PDF"

Copied!
15
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SAMI DOGUNUN ARAPLAŞTIRILMASI

Yazan: A. N. POLİAK Çeviren: AsisTAN BAHRİYE ÜÇOK

Ortaasya'dan gelen Türkler'in Kafkasya'yı, Volga bölgesini ve Küçük Asya'yi. türkleştirmeleri, İtalya'dan Fransa ve İspanya'nın latinleştirilmesi gibi İslamlığın ilk yüzyıllarında Arabistan'dan gelen Arap fatihlerinin de bugün arapça konuşan ve Acem körfezinden Atlas Okyanus'una kadar uzanan bölgeyi araplaştırmaları veya dillerini buralardaki ülkelere kabul ettirmeleri tarihin ve hele İslam tarihinin en dikkate değer etnik değişikliklerinden birisini teşkil etmektedir. Bundan ötürü A. N. Poliak'ın Revue " des Etudes İslamiques'in 1938 yılı 1.. sayısında ve 35-63. sayfalarda yayınlanmış olan "1'Arabisation de l'Orient semitique"adlı makalesini dilimize çevirmeği faydalı bulduk.

GİRİş

Biz bu makalede, ahalisi arapça konuşmadığı ve Müslüman fethine kadar geçen zamanda Arap farzedilmediği halde, sonradan Arap olan ülkelerin nasıl araplaştığını anlamayı deniyeceğiz. Müslüman fethi sırasında bu bölgenin halini karakteriz~ etmek için .kullandığııriız "Sami Doğu" teriIni şunu göstermeğe yarar ki, umumiyetle arap-laştırma, halkının çoğunluğu değilse bile hiç olmazsa büyük bir kısmı gramer ve husu-siyle kelime bakımından araplarınkine benzeyen bir dili konuşmakta olan ülkelerde başarı sağlamıştır; İran ve Müslüman İspanya gibi diğer bölgelerde arapçanın hakim zümre tarafından tek edebiyat. dili olarak uzun zaman kullanılması büyük halk küt-lesini asla araplaştıramamıştır. "Sami Doğu" da iki ayrı kısma bölünmek gerekir: a) Halkının çoğunluğu sami diller konuşan ülkeler (bugünkü Arap Asya). Bu eski sami halkın sami olmıyan ülkelerde kurmuş olduklarİ koloniler (Yahudiler, Kürdistan Asur-ları, Etiopya'nın güney-sami kabileleri) araplaşmaktan kurtuldular. Fakat bu koloni-leri kurmuş olan <j.sılsami ülkenin halkı Arap dilini aldılar ve bunların çoğunluğu Müs-lüman oldular 1.b) Halkının büyük bir çoğunluğu hami bir dil ve oldukça hatrı

sayı-lır küçük bir kısmı da sami diyelekler konuşan iki ülke : Mısır (Nil vadisinin doğusunda "Arap çölü", Suriyeli göçmenlerin kolonileri !) ve Afrika'nın yüzyıllarca Kartacalı'-ların nüfuzıi altında bulunmuş olan kuzey bölgeleri 2. Bir ü9üncü hami-sami ülke olan

habeşistan Mü'slüman istilasından (ve bunun sonucu olarak da ar.aplaşmaktan) coğrafi sebeplerden ötürü kurtuldu. Orada bile, arapça, islamıaşmış kabilelerin edebi dili haline geldi.

1Araplaşmış Yahudilerin islamıaşması misaııeri olarak bk. Abü Yüsuf, kitab al-l}arac, H. 1346

basımı S. 157,213-214,217,245 ; İbn Tagri Birdi, Nucüm,Juynboıı basımı,i., s. 647 ; II., s. 184;

Pop-per basımı, Vi, s. 546 ; al-Manhal aş-şafı, i (Paris yazması, 2068) y. 17i ;III (Paris yazması, 2°70) y.

51,89; İbn trallikan, vafayat al-a'yan, I, s. 113; II. s. ıı7, 443 ; İbn ljacar, ad-Durar al-Kamina,

IV, s. 380, 395-396-397,483 ; al-Ma~ri?i, itti'a? al-l}unafa' (Karmat hareketinin ve Fatimia sülalesinin

"yahudi" menşei hakkında) ; a:;!;-:;!;ahabi,Zuval al-İslam, II, s. 187 ; İbn İyas, H. i31i basımı; ii. s. 288 ;

Kahle basımı, IV, s. 481, ı. 19 ; V, s. 438-439; a-Sal}avi, al-Zav al-lami', III, s. 180-181, X,S.292.

2 Bu nüfuz olmaksızın Libya'nın, Tunus'un ve Cezair'in araplaşmasını anlamak irrikansızdır, çünkü

Xi. yüzyıldan önce Arap kolonları orada bir şehirli azınlığı olmaktan ileri gidememişlerdi ve Berber

kabileleri gerek nüfus bakımından gerek kültürel durum bakımından Xi. yüzyıl göçmenlerinin (Banü

Hilal) çok üstünde idiler. Berber kabilelerinin birisi (çoğunluğu) Kenai diğeti de !;Iimyari (-Kenai

ol-mıyan) olmak üzere iki gruba ayrıldıkları hakkındaki rivayet, yavaş yavaş arablaşmış olan Puno-Berber

bir takım melez diyeleklerin mevcut olduğunu gösterir gibidir (at-Tab ar, I, s. 516 ; bk. İbn Fa~ih

(2)

86 BAHRİYE ÜÇOK

Bir millet veya ülkenin kendi dilinde, komşularının kendisine vermiş oldukları addan bambaşka bir adla adlandırılmış olması (Deutschland- Allemagne, Suomi-Fin-lande gibi) yolundaki çok yaygın bulunan acaip hal millet adlandırılmalarının geliş-mesini incelemekte önemli bir engel teşkil eder. Müslüman fethi devrlnde ancak fatih-lerin az sayıdaki atatırını ifade eden Arap teriminin nasılolup da fethedilen ülkeler halkının ağzında kendi öz milletlerinin adı haline geldiğini anlamak istersek, incele-memizi yalnız ve yalnız yerli kaynaklara dayamamız gerekir. Bu hususta, Memli'ıklar'ın bir Türk diyeleği konuşmuş, kendilerini "Türk" diye göstermiş, Arap dilini konuşmayı ve yerli asıldan olmayı aşağılık işareti saymış olmalarına rağmen Osmanlı kaynaklarının onlara gene de "Arap" demiş3 ve Ortaçağ Avrupalı'larının bütün Müslüman

ülke-lerini "Sarrasin" diye kabul etmelerine karşılık XVII. ve XVIII. yüzyılınbatılı seyyah-larının etnik ayrımları ifrata vardınnak Arap adını ancak "Bedeviler"4 için kullanmış olmalarına işaret etmek yeter. Ne yazık ki eski Araplarla ilgili birçok metinler asla kendilerine bu adı vermiyen kimseler tarafından yazılmışlardır 5 ve biz iyice biliyoruz

ki çağdaş greko-romenler tarafindan Arap diye adlandırılmış olan halklar bazan Arap geleneğinde tipikArap olmıyanlar (Nabatlılar) gibi anılmışlardır; bazan de bunlar saf kan Arap diye gene Arap geleneğinde anılmışlarsa da kendi öz edebiyatlarında hiçbir suretle kendilerine bu adı vermezler (Güney-Arabistan yazıtlarının müellifleri). Hiç olmazsa yalnız yerli kaynaklar kullanabildiğimiz devirler için, yani İslamiyetin doğuşundanberi, bu fırsattan faydalanrnak vazifemizdir.

1.

Müslüman istilasından hemen sonra "Arap" terimi, Arap Yarımadasının yerli kabilelerinin üyelerini ifade ediyordu; bu üyelerin (veya kabilelerin orada oturmaları veya başka bir ülkeye yerleşmiş. iseler, orada Arap menşelerinin hatıralarını muhafaza etmeleri yeterdi. Yarımadada oturmak veya Arap diyeleği kullanmak, eğer bahse konu olan insanlar başka ,bir ülkeden. gelme göçmenler ise, bu göç birçok yüzyıllar önce de olmuş olsa Arap sayılmak için yeter delil değildiler. Buna karşılık başka bir ~lkede yüzyıllarca oturmak bir Arab'ı Arablık'dan çıkaramazdı. Irak'daki Beni Taglib kabi-lesi her n,ekadar Hristiyan ise de, Ehl-i' Kitab olarak değil Arap olarak kabul edildiği halde 6, Filistinli menşelerinin hatırasını muhafaza eden Hicaz'ın Yahudi kabileleri

3 Bk. L. Forrer, Die Osmanische Chronik des Rustem pascha, Leipzig, 1923.

4 Bk. De La Roque, Voyage dans la Palestine, [ait par ordre du roi Louis XLV, Amsterdam, 1718,

Cebel-i I>.armel bedevi emirliği hakkında (1664'cle) : "Emir'in milis kuvvetlerini teşkil ı:;denAraplar'dan başka Hristiyanlar ve Magribliler vardır, bunlar I>.armel'in köylerinde oturur, toprakları işler ve

mah-sullerini alırlar'; (s. 108).

. 5 'RB teriminin (bunun ibrancas~ olan 'BR terimi Haupt'un göstermiş olduğu gibi bir yer

değiştir-miş şekle benzemektedir) başlangıçta, Schloezer'den beri Batı ilim aleminin "Samiler" diye adlandırdığı etnik topluluğun (bilindiği gibi kitab-i mukaddes de bu terim Elamlıları ve Lidyalıları içine aldığı halde

Kenaileri içine almadığından etnik bir ad değildir) adı olduğu ve bu topluluğun bir kısmının özel bir

milli hisse s~hip olan organize bir devlet kuracak şekilde her gelişmesinde bu genel anlamdaki terimin organize olmamış ve y.aşayış tarzlan daha eski olan kavimleri ifade ettigi yolundaki ihtimal ihmal

edil-memelidir. Bir benzeri de "Türkmen" kelimesinin tarihinde görülen bu gelişme eski zamanlarda

"Arap-lar" kelimesinin bazan genel olarakSami göçebeleri, bazan da özel ve ayn kabileleri ifade etmiş olması

vakıasını da izah edebilir (bk. Asur ve Yemen yazıtlan). Bu hale ve arapçada 'RB='BR fiili" düşünceyi

anlaşılır kelimeler ile izah etmek" (Bk. ibrancada HBR, DBR, BRR verblerine) demek olduğuna göre

Arap filologlannın bu etnik terimin "barbarların, 'acam, aksine anlaşılır bir dil konuşanlar" demek

olduğu yolundaki iddialan hakikaten uzak değildir. Tiic al-'arüs, I, s. 371, ı. 8 =İbn Manşür, lisan

al-'Arab,II, s. 75, ı. 7~8 ; her ikisinde 'arabi ve mu'rib terimlerinin aynı şeyolmadığını işaret etmeği adeta

vazife bilmişlerdir.

6Abü Yüsuf, s. 144, s. 17; sat. 161, s.7. "ahI al-kitiib" teriminin buradaki kullanılışı burada hala

(3)

SAM! DOGUNUN ARAPLAŞTlRILMASI

Arap sayılmıyorlardı. "Arap" terimi modern anlamıyla ne bir tabiiyete alma, ne de' bir tabiiyetten çıkarma anlamını içine almadığına göre bir millet adı değildi : Arap. kabilelerinin efendileriyle birlikte göçebelik eden ve Yarımada'da oturan mevalisi bile Ar~p ülamıyorlardı 7. Bu terim ırki birterim de değildi: Araplar kendilerine

Sami-lerin üç farklı kolundan çıkmış nazarıyla bakıyorlardı: Eskiden beri .hususi kabilelerı tarafından ('Ad, Tamüd, 'Imli1~, Curhun vsr.) temsil edilmiş olup artakalanları diğer iki kol 8 tarafından temessül edilmiş olan Aramiler, I).ahtani'ler (Yemenli) ve

Ma'-.addi'ler ('Adnani, İsmaili). İslam hukuku edebiyatında bu kolların mensuplarının hukuki durumları arasında hiçbir fark bulmuyoruz; filolog ve tarihçiler~ gelince, her nekadar onlar "hakiki Araplar" ile "Araplaşmış Araplar" ı bazen ayırırlarsa da bi-rinci deyimi çok kere yalnız Arami kolu için kullanırlar 9. Bununla beraber Suriye

Aramileri'nin Arap olmadıklarını ve Arabistandaki Arami olmayanların ise Arap olduklarını iddia ederler. Şu halde biz bu ayrımı hiç olmazsa İslam'dan önce Arap teriminin oldukça uzun bir gelişme kaydetmiş olmasının müphem bir hatırası olarak görebiliriz. Aynı şekilde göçebe hayatı Araplar'ın karakteristik bir durumu sayılmaz10;

ama onlarınyalnız iptidai ve en yaygın durumlarıolarak kabul edilirdi 11. Abbasi

ihtilalindeki önceki bir Müslüman için Ar;ıplar irsi, içtimai bir Kast idiler; bu Kasta mensup olmak imtiyazlar kazandırır ve vazifeler yüklerdi. Bu I).ast müşterek bir şecere ile değil fakat müşterek bir menşe mahalli ile birleşiyordu. Arap Yarımadası toprakları, Arap' olmıyanlar tarafından iskan edilmiş ve işlenilmiş olsa bile Arap toprağı (arZ al-'arab, al-arZ al-'arabiya) sayılırdı, halbuki Yarımadanın dışında Araplar tarafından elde edilmiş ve işletilmiş topraklar bu kategoriye girmezdi. Bu kastın birliğini meydana getiren toprak, Kast için bir arZ, al-l:ıaram 12 idi.

Arap Kast'ının hukuki durumu aşağıdaki şekilde özetlendirilebilir: a) Bu Kast'ın üyeleri, kendilerini bir imparatorluğun efendileri haline getiren bu dine karşı hususi vecibelere sahiptirler 13. Arap' olmıyan müşrikler cizye vermek şartiyle Müslüman

devleti tarafından müsamaha görebilirler 14, halbuki müşrik Araplar içinislamIaşmak

bir vazifedir, öyleki bu vazifeyi yerine getirmernek ergin erkeklerde ölümle, kadınlar

milla) için bir mecburiyel olduğu yolundaki Muhammed'in iptidai doktrinin tesiri altındadır (bk, bu

şe-hirler için "R. E. t, ı936, s. 249 ; orada 4. nottaki "V" i "IX" olarak düzeltmek gerekmektedir).

7 Abü Yüsuf, S. 52, Sat. 13. Tac al-arüs, I, s. 371, Sat. 22-Lisan al.'arab, II, s. 75; Sat. 24.

8 Murüc a~.~ahab, III, s. 223-4; tac al-'arüs, I, s. 371, Sat. 19.

9 Bk. msı' tac al-'arüs, I, s. 371, Sat. 17-19.

10 "a'rab" (Bedeviler) terimi Arap filologları tarafından 'arab'ın cemi olarak kabul edilmediği

gibi Arab göçebelere verilen özel bir ad olarak da kabul edilmemiştir (Tac aı-'arüs, I, s. 371, Sat. 13~14,

22-Lisan al-'Arab, lLs. 75, Sat. 17-18, 24r Bununla beraber modern arapçacılar 'arab teriminin iptidai

manasının "Bedevi" demek olduğunu düşünmektedirlçr (bk. Pauly-Wissowa, orada bu imkln tartışmaya yer bırakmıyan bir gerçek olarak gösterilmektedir) ; halbuki a'rab terimi daha çok etnik addan müştak

bir kelimeye benzemektedir, tıpkı şimdi Kafkasya'da "Türkmenler" teriminin fakir ve cahil çoban

kabi-leleri ifade etmesi gibi (bk. Vv. Barthold, 12 Vorlesungen über die Geschichte der Türken Mittelasiens,

s. 191 ; Turkmeniya adlı Rus mecmuasında, 1,1929, S.42). Orada da etnik adın özel bir şekli olan

"Ta-rakiına" içtimai bir terim haline gelıniştir.-İbranca 'araba keliınesinin" "Arab" la hiçbir ilgisi yoktur

çünkü bu kelime Bedeviler'in oturdukları yaylaları değil bunların yalnızca geçtikleri kurıi ırmaklı

va-dileri ifade etmektedir (bk. 'araba "ırmak söğüdü", ve arapçada 'araba "ırmak", şafşaf" kuru vadi",

şafşaf "söğüd".

II Abü Yüsuf, s. 16, Sat. 6 : "al-a'rab ası al-'arab". Şehirli araplar bu vakıayı kendi Kast

gururla-rını okşıyacak bir şekilde izah etmekte müşkülat çekmekte idiler (bk. Murüc a~-~ahab, III, s. 243-6).

12 Bk. Abü Yüsuf, s. 69, 72, 82, 143.

18 Abü Yüsuf, s. 39, Sat. 10-12: "biz Araplar tahkir edilmiştik,diğerleri bizi hakir görüyorlardı

ve biz onları hiç de hakir görmüyorduk ; işte ozaman Allah bize bizden bir peygamber gönderdi. ve

va-iderinden biri debiz~m bu ülkeyi feth ve mağlup edeceğimiz oldu". '

(4)

88 BAHRİYE ÜÇüK

ve" çocuklarda ise esarede cezalandırılır 15. Hristiyan ve Musevi Araplar dinlerini muhafaza edebilirler 16, fakat iktidar onları islamlaştırmak için bütün gayretini sarf etmeğe mecburdur ı7 eğer bunlar Arap değ"illersebunu "yapmaması gerekir. b) Esirlik ve kolonluk Araplar için bir bedbahtlık veya ceza addedilen geçİci bir durumdan başka birşey değildir 18 halbuki aynı durum, birçok eyaletlerde, Arap olmıyan halk için da-imi bir hukuki durum olabilir. Fatihlerin Arap köylülerle karşılaştıkları Irak'da ı9 yalnız Arap olmıyanlar ('uliic) yarı serf olarak işledikleri toprağa bağlandılar 20.Aynı şekilde "Arap toprağı" haraç vergisine 2ı uyruk tutulamazdı ; bu toprağı ellerinde tutanların ödediği öşür bir toprak vergisi değil, şahsi bir vergi idi 22. c) Fethedilen yabancı ülkelerdeki askeri garnizonların (=amşar) ihtiyacı içinyalnız Araplar askere alınırdı ve böylece bunlar her yıl yıllık ('atiyat) ve her ay da ayn ve para (arza~) alan-ların hemen hemen tümünü teşkil ederlerdi 23. Arap kabilelerinin Arap olmıyan me-valisi umumiyetle piyade olarak savaşa katılırlardı ; ama bunlardan her birinin gani-met paY1 Arap süvarilerinin yarısı veya üçte biri idi. Müslüman olmıyanlar savaşa-mazlardı ; fakat Müslüman olmıyan Araplara, Arap olmıyanların aksine silah taşı-mak ve ata binmek izni verilirdi 24Özel bir eğitime ihtiyaç göstermiyen idari vazifeler, İslam dirii memuriyetleri gibi, Araplar'a ,ayrıımıştı.

Bu Kast'ın coğrafi yayılışına gelince, o yalnız ve yalnız Arabistan'da nüfusun mutlak çoğunluğunu teşkil etmekteydi. Sayıları hala 30-4o.000 e yükselen (Filistin,deki ve Birleşik Amerikadaki koloniler sayılmaksızın) Yemen İsrailileri de VI. yüzyılda Museviliği kabul etmiş olan I:Iimyar kabilesinin ardgelenleri olmaksıfatiyle bu Kast'ın üyeleri sayılıyorlardı 25. Nacran Hristiyanları da Arap sayılmakta idiler; bununla beraber bıi onları, keridilerinin savaşçı ruhlarından korkan Hazret-i Ömer zamanıda, Irak'a sürülmekten kurtaramadı. Hicaz Yahudilerinin büyük bir kısmı da Adru'at 26 ve Jeriho'ya 27 sürüldüler. Bunları kısmen Hazret-i Muhammed (Beni ~aynu~a',

ı5 Abü Yüsuf, s. 70, 79, 154.

ı6 Abü Yüsuf, s. 70, 79.

ı7 Abü Yüsuf; s. 143-4, 16ı.

ı8 Devlet hazinesi Arap esirleri satınalmaktaydı (bk. Abü Yüsuf, s. 96, Sat. 10-12).

ıo Bk. Abü Yüsuf,s. 170-175.

20 Abü Yüsuf, s. 29-30.

2ı Abü Yüsuf, 69-70, 145.

22 Yalnız tIarac toprak vergisi, şada~at al-ari'dır (Abü Yüsuf, s. ~°3, Sat. 2).

23 Badr savaşına katılmış olan ve Aralı olmıyan mavali'nin de 'atil'ya hakkı vardı (Abü Yüsuf, s.

52, Sat. ıo, 13). .

24 Abü Yüsuf, s. 88, 172•

25 At-Tabari, I, s. 919, E:at. 2. Bu belki de Yemen'de bulunan, Nacran Hristiyanlarından ayrı,

Gayrimüslim Arap halktır ki Abü Yüsuf tarafından da zikredilmiştir, s. 70, Sat. 4-8 ; 79, Sat. 14-15.

Bunlardan her ergin erkek (Muhammed'den beri) her yıl ya bir Dinar yahut da bir elbise "ma'iifiri"

vergi verirlerdi, halbuki Nacran Hristiyanları müştereken yılda 2.000 rob (s. 85-89) verirlerdi ; ne

bun-lar ne ötekiler toprak vergisi ödemezlerdi. Ka'b al-Abtar'a bazen de "al-I.ıimyari" denilmektedir, msı'

Mucir ad-Din'de.

26 Havran'ın bu şehrine Muhammed tarafından sürgün edilmiş olan Yahudiler'in mal ve

mülk-leri de elmülk-lerinden alınmıştı ve çoğu da ölüp gittiler (Ek. İbn al-A~ir, al-Kamil fit-tiril), II, s. ~°7 ;İbn

'Asakir, Taril) madiniH Dimiş~ (at-Taril) al-kabir), I, s. 40)' Bunun aksine, Ömer tarafından sürgüne

yollananlara tazminat verildi (bk. İbn al-A~ir, II, s. 172). Bu tIaybar Yahudilerinin ardgelenlerini

Fa-timiler zamanında imtiyazlı bir grup olarak görmekteyiz: al-I;Iakim zamanında bunlar, diğer

Müslü-man olmıyanların aksine, dini takipten muaf tutuldular (İbn tIallikan, II, s. 166 ; bk. al-I):alk.a~andi,

SubJ:.ıal-a'şa, XIII, s. 359), al-Amir zamanında da cizyeden muaftutulmak için teşebbüste bulundularsa

da başarı. elde edemediler (bk. ŞubJ:ı, XIII, s. 370-377). Bununla beraber bunların

°

zaman artık bir

özel bölge işgal etmedikleri anlaşılmaktadır.

27 Mucir ad-Din'e göre ljaybar'dan sürülen Yahudiler'in bir kısmı Jerih'oya diğer bir kısmı da

A?;ru'at'a yerleştiler.

(5)

SAMİDOGUNUN ~RApi!A$TIRILMASI 89

Beni' Nazir),kısmen-de Hazret-i Ömer CtIaybar ve Fadak sakinleri) surmüşlerdi. Haz-' ret~i-Önrerlöldüğü sırada: Arabistan'ın "Arap olmıyan" halkının, 'sayı~ı en çok birkaç bineyükselmektc idL Bunlarda şunlardI' : a). Arap kabileleriarasina yayılmİş folalive' büyükkısmını azadh kölelerin, teşkil ettiğiyerleşik've 'göçebe Müslüman;mevaJi ; b) İSlainlaşmış Yahudi kabilesi Beni r>.urayza 28; c), Bahreyn' deki Hacar' da bir han şehir kolonisi 29;"d)'. Kuzey Arabistan'da Yahüdi köylüler 30.' J(.

i /,' ~:.'t.. "(' , . _i' t -, ı , : r -'", .' ' ! • ff';' .. . l

1,rapistı;ın'ıı;ı;dwı:?a; h~men hemen Arap köyNsüj:~ç: y,ok,tu.YalnızD<;>ğuprdün, ile Batı Irak'da bunlar)slam fethinden önce bile vardı; orada bile yerli köylülerin

i jf, ." •. j l"l I' <, i , :#' .. ,' i ' ',11'- ; - , .t . :" i

k~rşısı:p.da b~nlar azınh~~a; idiler. Mı,sp:,'da ~unlar ilk d~fa ~işam'ın J;ıükülI!-darhğı, sırasında gözüktüler.Bilbay~.pölgesine toplanmışolan bu Arap köy~ülerinin sarısı, Emevi devrinin sonuna doğru 3.000 aileye yükseliyordu ki, milyonlarca Kıpti köylüye

iıispetle bu pek ~zırrisan;:icakbirmiktardı'31., .Kuzey Afrikanın diğer ülkelerinde olduğu gibi £übnan'da da bu' devirde yahllZ1 yerli köylüler' görüyoruz. Az 'miktarda

Anıp köyle:ri Kuzey Suriye'de, hU:susiyle Balis bölgesiride kuruldular"ve Nacran'dan sl1rülmüş o'lan Hristiyan Araplar Iiak'da'Nacran' al- 'Irak 'adlı yeni bir köy inşa ettiler.i Fethedileil'ülkeH:rde büyük bir' Arap 'iirai' yerİeşmesiiıin"eksikliği aşağıdaki

sebeplerle izah edilebilir:' a)Hükumet Arap}ar'ın yerli çiftçilerin yerkrine geçmeleriiıe' asla inüsaade etmiyordu, çünkü hükumetyAlilerinödediği haracı Araplar'dan istiye-mezdi 32; b) Şu' halde 'Arap yerleşrr;.esiiçin serb~St olan top~aklar,i bu ye~l~şn:iederi

örice büyük islah işlerinin yapılması gereken, işlenmemiş topraklardı 33.Hükumet l;m işler içiri para sarfetmek istemediğinden, bahse konu toprakları vergiden muaf olarak

(lş.ata'i') dağıtmayı' tercih ediyor ve malikleri bu toprakları degerlendirme~ehıecbur' tutuyordu 34. Yalnız zengin kimseler bu pahalıy~ malolan' bağışları 'kabul edebiİiyor-lardı ;ibunlar büyük toprakl~rını yerli)rarİcılar eliyle işleterek büyük

şehirlerdeotuı'-mağa devam ediyorlardı: İşlenmi{toprakların l~ata'i' olarak verilmesi çok nadirdi

.i ~.! ," :, i "1 , ~

'i' ~8'Bu kabilenin Muhammed'e,karş!,koymuş olan ergin erkeklerinin idamından sonra,ıkadın ve

kızları da esir olmuşlardı, fakat bunların çok geçmeden, felaketten önce İsÜımiyeti'kabul etmiş olan ka-:

bile üyeleri tarafından satın aİındıkları anlaşılmaktadır: İbn, Hişam'~Si~at a~~rasiıı,s:i35'de ve İb~ Ka~

~ir;~'ll~bidayava~n-nihiiya/ II, s. 30g'diı. Beni ~uray~a kabiiesinin islamlaşmasuıdan 'sonra bu kabile~in

şefieü (sada) haline gelen Yahudi Bani Hudal id~~ını~ (ki Ba~i~ur~yza\;a uy~uktu) üç Üyesi hakkında

bi~'hadis bulunmaktadır:,~uhadisin isnad'ı şöyledir: "İbn IsJ::ıa~,:an ~AsimOmar bin ~atada, bir Bani

~urayza şeyhi" ; zan edersem şöyle okumak daha,doğru olacak: "'Asim bin Omar, 'an Katada" (bk.

Abii'x;ü;uf, ~~.9'7. Sat:4 ve'i~deks), ve her halde'şı:ı Bapİ I>.ur;;yzaşeyhi (Ya~ut, Iriad al-~ilb, Vi, 6, s.

202): II. Ömer'ın 'memurIari~ras'ında Muhammad al. ~urazi (Abü' Yüsuf, s. 18). "

• • ,". 1 ~. ı

, 29 Bk. msı' Abü Yüsuf, s. 79, i54-i55, 245. , , ' , '

, 30'AI-BaliiiurI, İbn al-A~ir'~e di~erIeri Vadi l-~üra Yahudileriiıi~ sürülmediklerini bildiren başka hadisler zikretmektedirIer ; çünkü'bu bölge Hicaz'ın bir'kısrİl.ıolarak,telftkki edıımiyord~. Buriuİıi~

be-raber ILÖmer zamanında Medine'de bile Yahudi bir sakine rastlamaktayız (İbn'Asakir, V, s, 371-373).

'3ı a:i-Ma~';{zi;Şitat,

H."

12

70'

basımı, i. s',80 (bi~inci grup'Hicrl ıog yıl;nda"geldi). (r, ,

•'. ;., . 'i •~ _tı";,1 ~ ' j ", 1 " ,. 0'0 ~.

-. 3~ Şitat, I, s. 80, Sat., iı. Fa;kihler haraca, bağlı topra;k sa~ip'lerinin bu toprakları işleyip haFacl

ö~~?!kler~.!I1'üd<;letçebu, topra~lar~an kov~I~r?lyac<ı:klarıhususU1:da hemfikirdiri,er. r' o>, i' '1

,', ~3 Abü Yüsuf, s, 68, Sat. 3, 7-8; ,ıo-12,17cI8 ; s. 69, Sat. i i,("mimmalam yakun flyadı a!;ıadin",.

tabiri hakkında bk. M. van Berchem, La propriete territoriale et l'impôt foncier sous !es premiers califes,

,Geneve, 1886, s. 27,n. 1.). AI-Bala~urI, FutüJ:ı al-buldan, Kahire bas.1901, s. 153, Sat. :4-15; s. 159,'

Sat. 6-7 (bk. İbn 'Asakir'de Suriye ~ata'i'si bahsine).

34 Irak ~ata'i'sinirı. büyük bir kısmı al-J:Iacciic ve:n Ömer tarafındar) dağıtılmıştır (Abü Yüsuf, s.

69), Suriye ve Filistindekiler ise Mu'aviya 'Abd al-Malik ve oğulları, al-Valid've MasIama tarafından

dağıtıldı (al-Bala~urI, s. 134-135, 14°, 15i,'153-154, 159). Mısır'da vergiden muaf çiftlikler oldukça azdı

(C.R.Becker "Die Entstehung von Uşr-und Rarac"Land in Aegypten" adlımakalesini Irak'a ait verilere

dayamış olması) ve Fatimiler zamanında bu topraklar "ara'zi-i baraciyye" yekalbolundular (Şitat;.I.

(6)

92 \ BAHRİYE' ÜÇüK / , ~ .

lerisakinlerinin yaptıkları gibi, amşiir'da oturan' eski göçebelerinde heryıl ilkbahar 45;1

aylarındaçobanlık yaptıklarından pek az şüphe' edilir. Onların şehir hayatına intibak-' ları, birinci nesil zamanında, yani: büyük fetihler devrinde, ergin, 'erkeklerin çoğunun' seyahette buhınmalan ,ve:amşar'ın tonların karılarına ve çocuklarına sığınak vazifesi görrrıesJvakıası ile .bir hayli .kölaylaşmıştır. 'Hatta aaha, sonraları. btinlardan çoğu içİn "şehir hayatı"yalnızca her yılibirçok aylar Delli'bii. yerdeki kulübelerde 'veya çadır-larda oturmağı' ve ilkbahar da yakındaki çör:yayla!,-larıria gitmek 'için buraları' terket- ' meği ve sonbaharda: da.vergileri .almak 'içi~köylere gitmeği ifade ediyordiı, 46;. ,I

F,', .~. -1'! "-1.~. f'.1 ,! ıı!,'.

"

: i

l.'

J.

'Welllümseri Abbası ihtilalini Arap imparatorluğunun 'soriu'~e Müslüman mil-letlerin eşitliğine' dayanah ve hu~usiyl~ İrarilıliu'ın 'etkisİ iıItırida k-almış bir halifeİiğin:i kurulması olarak -mülaıia.'~a etmektedir. Burttinla- beraber Horasanlı meviili'nin niillV hislerinden faydalanari Abhasller"iı)uriun bir Arap'süIalesiiçiri teşkil ettiği tehlikeyi çok geçm~den farkettÜer -(msı. Ebu MÜslim'iri iaaniı) : Anip dili tek resmi dilolarak kaldiğıI gibi; Arap edebiyatı da halifeİer ve riıemU:rlar.tarafından himaye e'dilen tek e'debiyat' -idi.' Halifelerin hukuk müşa."viileri,'Araplar'in "di~etIİliıietlerden' ve ":A:rap toprak"

larının da diğer ülkelerden üstün olduğu yolundaki doktrine _sıkı sıkıya bağlandıral'; , 'I - " ' ' ",'

Hariciler tariıfından Arap olmıyanlar arasında propagandaya vesile teşkil etmekle 47

b,er~ber Arap:t~pra.Hüının v~rgisi diğerlerihder{' daha :azdı: İhtilaleo'karşı 'koymanlİŞ" oı~n Arap milisIcri' içtimaı ve' askeri'48 duriımlarını muİıafaza ettlıer ; buna karşılik

ihtiı:ili~' ayni'imtiyazları eld~ etiliiş~lan', Horas~nh tara:ftarlarılrak (Bağd~i) ~ıgöç etmek mecburiyetinde 'kaldıİa'r'-ve; oradaçok geçm'edeiı' 'aı'~plaştılar. Abbasıhalifesi malik al-'arab 49 icı'i";ancak Arap!teiiıiıiniri' anlamİ' es~isi gibi değildi: bu artık- bır'

K~st'değil arapça kOİıuş~nMü~lürri:hnla:ri.kendisinden saymaya hazır bir millet

an1<i.-, . ' , ,-, !i "

mına'geliyordu. ,,"i" ;.,-"" ,'o ""f', .• ,. ' '1 .

Böylece araplaşmış' mev~iİi,'()zamana kadar meviili'si:blilunduklarİ Arap kabile-lerinin üyesi oldular; Horasanhların ardgelenleri bile istisna teşkil 'etmemek üzere bü-tün Irak feodalitesi ve burjuvazisi için de durum böyle idi. Ebu Yiısuf Kendi zamanın--dan (Harun Reşitzamanı) bahsederken, 'kaçak'esirler: tutulduğunda bunların etnik. menşelerinin (cins) ve efendilerinin mensup oldukları kabilelerin sorulması gerektiğini. söylemektedir',?o., Müslümanrfethiriden önce Filistin'de Yahiıdiler'in merkezi olan! Taberiye 51 fetihten sonra Arap al-aş' ari kabilesininhakimiyeti', altına girmiş ve bu':

kabilenin yerli mevali'si kabilenin. üyeleri olmuşlardı, 52; bununla beraber halife al~

Mahdi bu ,şehirde doğmuş olan veziri Abir 'UbaydaWih Mıi'aviya bin-'Ubaydalliihı bin Yasar al-:Aş'ari'yeJkızdığı zaman ona "Yahudi" 'diye bağırırdı 53;', Bu: birhiddeL

• i. L • •• ". ,

' 45

H,

Lamm~i-ıs'E~~vi haiifeıeri~in biİe, Mekkeİi kas~ba';s~kiriieri ôidukları hfı'ld~ t~till~~ini ge- •

çirmek üzere' çölde nıalikanelere (badi)~aYsahip Olduklarını göstermiştir': i' " : j". i'

- 46 Bu ver'gi tahsili a~şiisakinlefiı'ıin başlıha vaziteieririden'bjrisi.idi'; Ab'u Yusuf,. s,'i6, Sat; 5.

47 Abu Yusuf, s, 69, Sat. ıs'den s. 7°, Sat. 13'e kadar.

48 AI-CaJ:ıiz bunlardari macmu'at rasa'il'inde bu sülfılenin Horasanlı taraftarlarının ardgelenleri

ve Türkler yanında 'Abbas i 'ordusuriun: bir kıs'rrli'olaraİt bihsetmektedir. :. , ,

49,Abu Yusuf, s,' 223, Sat: 15, 17 ; s: 225, 'Sat. 14. , ",

50 Abü Yusuf, s. 219,

51 Müslüman fethinin arifesindeki Yahudi ayaklanması (614-618) için bk. İbn.J:Ialdun Kitab

al-'ibar, II, s. 221-222 ve S. DubnO\v'~n Weltgeschichte de~JüdischenVolkes, III; 1926'da faydalanmış

olduğu kaynaklara. '. i , - , ,

52 Bk; -AI-Ya'lplbi, Kitab al-Buldan, 1892 basımı,

s.'

3~7; Sat. 17~18:"'-'

53 At~Tabari, III, s. 490, Sat. 20'. Bk. AI:Mas'üdi, . Kitab at-tanbih;' De Goeje baskısı,' s. 343, Sat.

10-iı. Bazan bir l\1üslümanın yerli menşei bilinirse ° hem bu menşee hem de mensub olduğu Arab kabi:

lesine göre adlandırılırd~ (Yalj:ut, Mu'cam al-buldan, Wüstenfeld'baskısı, IV;.s. 103, Sat. 23 : "AJ:ımad..

(7)

-SAMİ DOGUNUN ARAPLAŞTIRILMASI 93

nidası idi, yoksa genelolarak Abbas! halifeleri Arap Kast'ının eski üyeleri ile araplaş-mış meviili'nin kaynaşmasını kolaylaştırmağa çalışıyordu. Onların hakimiyeti altında meydana gelmiş olan fıkıh mecmualarında hakik! Araplarla meviili'nin durumu ara-sında bir ayrım yaratan herhangi bir bölüm mevcut değildir. Arap dili ve edebiyatına vukuflari ile temayüz eden mevali istikballerinden emindiler. Bir yandan da şehir dışı yerlerin araplaştırılması Arap kabileleI'in yayılmasıyla çabuklaştırıldı.

Bu yayılmanın başlıca sebebibelki de bizzat Abbas! ihtilali idi. Çünkü ihtilalin sotiunda Emeviler'e sadık Arap labileleri maaş ve ödeneklerden mahrum edilmişler ve bunların büyük kİsmı amşar'daki kamplarını bırakmağa, gittikçe Arabistan sınırından daha çok uzaklaşarak, çoban ve yarı göçebe çiftçi olmağa zorlanmışlardı. Her hale göre bu yayılmalar İmparatorluk topraklarının en büyük sahibi olan 54 ve sahipsiz bakir

toprakların (maviit) işgali için kendilerinin müsaadesi gereken Abbas! halifeleri tarafın-dankolylaştırıldı 55, Suriye ve Filistin'de, sıhhatlerine elverişli bölgede, bu Araplar'ın

büyük bir kısmı yerleşti (H. Lammens Hicretin i. yüzyılında Suriyeliler ile Arap mu-hacirlerin ölüm nispetlerini canlı olarak tasvir etmiştir), Sonraki Lübnan rivayetleri

Kuzey Lübnan halkının eski Suriyelilerden (Ararnlardan), buna karşılık Güney Lüb~ nanlıların ise

rx.

yüzyılda oraya yerleşmiş olan Tanüb. Arap kabilesinden geldiğini söyler56, Şüphesiz aş-Şidya~'ın iddia ettiği gibi Güney Lübnan bu kabilenin gelişinden

Önceöyle de az nufuslu değildi; aramileşmiş Fenikeliler bütün Lübnan'da en esaslı etnik temeli teşkil ediyorlardı ve buraya gelmiş olan Tanüb.i'ler muhtemelen çok da değildi; çünkü Lübnan'ın sonraki derebeyi ailelerinden hiçbiri kendisini bu soydan sayınıyordu 57. Bununla beraber Suriye ve Lübnandağlılarının Arabistan kabileleri

aslından oldukları hakkındaki rivayetin oldukça eski olduğu kabul edilmelidir; çünkü bu dağlılar arasındaki Dürzü ve Şi! propagandasının Cahiliye'nin bir rönesansı gibi izah edildiği bir Memltik vasikasında bile bu rivayeti buluyoruz 58. Memltik devrinde

bile bunlar arasında ~aysve- al-Yaman 59 rekabetini bulduğumuza göre buraya gelen

Araplar'ın muhtelifkabilelere mensup olduğu anlaşılıyor (belki de bunların arasında .en kalabalık olanı Tanüb.i'lerdi). Yerlilere nispetle azınlıkta olmakla beraber bunlar onların kabile teşkilatıni değiştirdiler. Yukarı Galile ve Lübnan civarında Araplar arasında en kalabalık kabile' Amila kabilesi idi, çünkü bu bölge Abbas! coğrafyacıla-rından beri Bilad 'Amila adını taşır. Aş-Şidya~'ın zikrettiği mahalli bir rivayete göre eski Sidonlular'ın doğrudan doğruya ardgelenleri sayılan yerlihalka nispetle burada da Arap göçmenler azınlıktaidiler. Abbas! devrinin muhtemelen yalnız Arap kabile-lerinin dağılışıarını değiştirdiği ve böylece onlara yerli köylü halkı kolayca temessül etmek imk3."nınıverdiği Suriye ve Filistin'in aksine Mısır'da Arabistan çöllerinden -geleribir göçle karşılaşıyoruz (acaba kuraklıkyılları sonunda mı ?). Bununla beraber

54 Onlar EmeviIerin. ve taraftarlarının bütün müıklerini müsadere ettiler, mirasçı bırakmadan

ölenlerin topraklarına el koydular, savaş sırasında kaçmaya mecbur olanların topraklarını gaspettiler

ve diğer toprak sahiplerini dekendi yarıcıları olmaya mecbur ettiler. Bk. Al-Bala~uri, s. '150, Sat. 18-19 ;

S. 155, Sat, 14 ;s .. 158, Sat..!., 11-17; s. 173, Sat. 16-20 ;s. 319, Sat.B-'Io; s, 33I, Sat. 12-15; s. 337,

Sat. II-21 ; İbn Fa~ih al-Hama~anI,Kitabal-buldan, 1885 baskısı, s. 102, Sat. 15-16.

55 Bk. Abü Yüsuf, s. 76, ve al-Maverdi, al-A!:ıkam as-sultaniya, "fi i!:ıya' al-mavat". bahsi.

56 Tannus aş-Şidyak, A!:ıbar al-a'yan fi cabal Lubnan, Beyrut, 1859. .

57 TaIi.ü!)I veya Bu!:ıturi ailesi Tanü!) kabilesine göre değil, ataları arasındea bulunan .Tanü1J. adlı

birine göre adlandırılmıştı (İbn Yahya, Tari!) Bayrüt, 2. baskı, s. 43, i26) ve bu ailekendisinin al-I:Iira

kıral ailesinden olduğunu. ve XI. veya XII. yüzyılda Fıratkıyılarından Lübnan'a gelmiş bulunduğunu

söylerdi. Lübnan~ın Arabistan.kabilelerisden gelme olduklarını söyliyen derebeyi aileleri içinde (ki emir

Şihab Hristiyan kolund<ı:nbaşka hepsi DürzüdürIer) Bu!:ıturi'Ier Lübnan'a ilk gelip yerleşenler olmakla

iftihar ederIerdi.

58 Al-'Umari, at-Ta'rif, 1312 h. bilskısı, s. 113-115;

(8)

94 BAHRİYE ÜÇüK

Nil vadisinin Osmanlı devrinde Fellahlar tarafından temessül edilmiş olan ekiiıci bedevi halkının çoğunu belki de amşar'ın (al-Fustat, Şam ve Güney Suriyenin köçük emşar'ı) dağıtılmış olan halkı teşkil etmişti 60: Abbasiler Emeviler gibi bu çiftçilere aynı ko-laylıkları göstermemişlerdi ; bu da onların Harun ve Mamun 6ı zamanındaki zirai ihtilallere katılmış olmalarını izah eder ve böylece de hakiki göçebelerin böyle güç şartlar altında kütle halinde ekinci haline getirilmiş olmalarını düşünmek zordur. Gö-çebeler daha çok Mısır çöllerine .gidiyorlardı, böylece bu çöllerin nüfusu XI. yüzyılda o kadar çoğalmıştı ki, bu göçebelerin bir dalgası Magribe kadar varabiIdi. Emed~er devl'indeki Mısır'da Arap ekincilerin hepsi l}.ayskabilesinemensup olduğu halde, daha sonraki Arap ekinciler arasında biz Ci.ızam, Tay vsr.'den gelenleri de buluyoruz 62.

3.

Kendi örf ve adetlerini muhafaza eden ve Müslüman fethi sırasında orada bulu-nan köylülerin yalnızca ardgelenlerinden teşekkül eden köylerin birçokları zamanla kapalı meskıln yerler olmaktan çıktıkları için de Abbasiler zamanında Sami Doğunun halklarının birleşmesi çabuklaştı. Abbasi. devrinden once ve sonra, bu köylerin böyle yalnız eski halktan teşekkül etmiş olması keyfiyeti hem yabancı elemanların köylerine sokulmasına köylüleri muhalif kılan toprakların müşterekliği 63-çünkü böyle bir so-kulma, müşterek toprakların devri dağıtımı sırasında her köylünün alacağı hisseyi azaltıyordu-hem de her bölge ve köyün gelirlerinin ayni seviyeyi muhafaza etmesini istiyen ve çok kere köylünün köyünü terkedebilme hürriyetini sınırlandıran iktidarl~-rın malipolitikası tarafından teşvik görmekte idi 64. Demek ki ekinci halkın teşekkü-lündekideğişmeler genel olarak ancak işlenmemiş toprakların kolonize edilmesiyle meydana gelmekte idi.

Abbasiler devrinde zirai meselenin gelişmesikütüb al-varac (zirai vergiler ve kanunlar kitapları) adı verilen özel bir edebiyatın doğmasına sebeb oldu. Bunlardan ilkinin yazarı halife al-Mahd:'nin yukarda adı geçen veziri Mu'aviya al-Aş' ari idi 65; en meşhuru da 27° Hicd yılında ölmüş olan Abü 1-'Abbas.AJ:ımad bin MuJ:ıammad al-Katib tarafından yazıldı 66; sonuncusu her halde (Mısır'da ?) Selahaddin Eyyubi zamanında yazılmış olup al-l}.al~aşandi 67 tarafından zikredilen al-Minhac

san' at al-varac'dır. Bu eserlerden bize yalnız üç tanesi kalmıştır, bunlar Abü Yüsuf (ölm. H. ı82), YaJ:ıya bin Adam (ölm. H. 203) vel}.udama (ölm; H. 337) nın eserleridir; al-Mavardi'nin al-AJ:ıkamas-sultaniyya'sinin zirai meseleleri inceleyen ve v.Berchem'in doktora tezinin konusunu teşkil eden bahisleri de bu kategoriye dahildir; buna karşılık l}.udama'nın kitabının yayınlanmış olan bahisleri coğrafi bir zeyilden başka bir şey değildir. YaJ:ıya bin Adam idari tecrübesi olmıyan ve idareyenüfuzu bulunmıyan bir bilgindi; şu halde ziraı meseleler hakkındaki resmi görüşün gelişmesini anlamakiçin tek ça~e Abü Yüsuf ile al-Maverdi'nin görüşlerini karşılaştırmaktır.

Abü Yüsuf'a göre ilk halifeler sırasında müstakbel "arazi-i varaciyye" üç katego ..

60 Bk. R. E. 1., 1934 s. 257.

61 Bk. :şitat, I, s. 80 ve Şubl)., IV, s. 67-72.

62 Filistin'de XIX. yüzyılda bile hala köy müşterek idaresine başka bir köyde doğmuş olanlar üye

olamazlardı (Palestine Exploration Fund Quarterly Statements, 1894, s. 193). .

63 Bk. R. E. İ., 1934,S.261-2. Hatta köylülerin durumu oldukça iyi olan Türkiye'de bile

Osman-lılar zamanında bu tahdidi bulmaktayız (Bk.Journal asiatique, 4. seri, III, s. 162). .

64 tIitat, i. s.' 80-8ı. . . .!

65 İbn TabiitaM (İbn at-Tili:tali:a), al-Fabri, Gotha 1860, s. 216, Sat. 1-3.

66 İbıi !;Iallikiin, Vafayiit al-a'yan, I,' s. 36, Sat. 11-13.

(9)

SAMI DOGUNUN ARAPLAŞTIRILMASI 95

riye aynlmış bulunmaktaydı: a) "ma şuli1)a 'aleyhi ahluhu", bu topraklar için yerli-lede Müslüman'fatihler arasında bir anlaşma yapılır ve buna göre fatihlerin alacağı .harac ya belli bir rakamı (şay' 'musanima), yahud da mükelleflerin ödeme kabiliyet-lerini (~adr at-taka) geçemez di 68 ; 1?)aş-şavafi, bunlar halifenin tamamiyle serbestçe

tasarruf edebildiği kısmen işlenmemiş (~ata'i') adıyla derece derece dağıtılan kısmen de fetih sırasında müsadere edilmiş olup yerleşik yancılar tarafından işletilmeyen (belki işçiler tarafından işletilen) topraklardı 69 ; c) hakiki "arazi-i baraciyye" 70, [atihlerin

müşterek malı. Bu topraklaı~ın Arap olmıyanekinciİeri, ektikleri topraklar gibi bir harp ganimeti sayılırlardı 71; fakat bunlar halifenin veya özel bir kişinin serfleri

olma-yıp bütün Müslümanlarınbir ganimeti idiler. Bunlar prensip itibariyle toprağa bağ-lanmış yarıcılardı ve devlet onlardan keyfi olarak tespit ettiği vergiyi istiyebilirdi. Ku-zey Irak, Suriye ve Filistin'de bu vergi başlangıçta köylüler ve şehirliler için eşit bir kafa vergisi idi; fakat'Abd al-Malik' den itibaren köylüler toprakların'ın genişliği ve geliri nispetinde ödediler 72. Güney Irak' da toprak vergisi (tIarac) kafa vergisi

(ca-vali) .nden ayrılmıştı 73. Fakat burada da o, köy idaresinden değil 74, doğrudan

doğ-ruya şahsi mükelleflerden alınırdi. Bunun aksine Mısır'da hükümetler her bölgeye belli bir mikdar vergi tayin ederler, bu miktarköy idareleri arasında, şeflerin meclisi tal'afıudan taksimedilir, köy idaresi de her mükellefin ödiyeceği mikdarı tespit ederdi: köylüler: tasarruflarındabulunan mir! toprağın büyüklüğüne göre, zanaatkar ve işçi-ler de servetişçi-leri nispetinde 75. Sonraları Müslüman hükümetler, Bizans'ın mirası olan

bu verginin yerine bir toprak vergisi koydular 76.

Nadas usulü ile toprağın mahsül verme gücünü yen'iden canlandırmak _ itiyadı olduğu için ekonomik bir mecburiyet olarak işlenen toprakl~rın müşterekliği her ta-rafta vardı 77. Mısır'da köy idaresi her yıl, müşterek hizmetleri devam ettirebilmek

için (müşterek gayretle işlenen?)' toprak parçalarını ayırır geriye kalanı da her köy-Jlünün (kabilenin değil) ekonomik" durumuna göre teker teker dağıtırdi. Anlaşmazlık halinde bütün köylülere eşit parçalar verilirdi 78. Irak'da da müşterek topraklar

muh-temelen köylül~rin ekonomik durumlarına göre dağıtılmıştır. Çünkü orada "akara" adı verilen ve ne hayvanı, ne tohumluğu olmayıp bunları mahsulün 6/5-6/7 si karşılığı bir yıl için büyük toprak sahiplerinden, mir! toprak mültezimlerinden ve zengin köy-)Ülerden alan geçici yarıcılardan müteşekkil önemli bir sınıf görmekteyiz 79.

68 Abü Yiliuf, s. 70, Sat. 16. Andlaşma'ya şulh (s. 33,47) veya 'ahd (s. 33) denirdi, vergiye de çok

,kere eizya (s. 172-4). Abü Yüsüf, Urfa ve l:Iarran'ın ödediği vergilerin "ala şay' musamma" mı yoksa '''ala li:adr at-taka" mı olduğunu artık bilmiyor (s. 47, Sat. 14'den s. 48, Sat. 6'ya kadar). Belki de al-Maverdi'yi diir a1-'ahd nazariyesini kurmaya sevkeden bu eski kategori topraklardan kalmış olan

müp-hem hatıralardır (bk. v. Berehem, s. 33).

69 Abü' Yüsuf, s. 68.

70 Bunlarla "ma şuliJ:ıa alayhi ahluhu" arasındaki fark için bk. Abü Yüsuf, s. 70 Sat. ı5-16.

7l Abü Yüsuf, s. 29-30.

72 Abü Yiliuf, s. 48, Sat. 9-IO ; s. 49, Sat. 1-14.

73 Abü Yüsuf, s. 42-46. al-Maverdi bu hakiki toprak vergisinin Sasanilerden Müslümanl'lra

geç-miş olduğunu söyler.

74 Abü Yüsuf, S. 102, Sat. 18'den s. I03, Sat. 7'ye kadar; s. 148, Sat. 8-19.

76 İbn 'Abd al-l:Iakam, FutuJ:ı Mişr, Torrey baskısı, s. 152, Sat. 15'den s. 153, Sat.'iı. bk. tlitat,

1., s. n'deki zikre.

76 İbn 'Abd al-l:Iakam, s. 153, Sat. 12-14. İki şekil verginin kabulünü rivayetler Ömer'e

malet-mektedirler (msı. al-Bala?;uri Suriye ve Filistin'den bahsederken böyle demektedir, s. 131, 159).

77 Hatta bazan Mısır'da bile (ŞubJ:ı,-III, s. Sat. 3-6) ; Suriye ve Filistinde her tarafta (an-Nuvayri,

Nihayat al-'arab, VIII, s. 256, Sat. 10-12). Her Irak köyü de othikları ve yakılacakodun toplanan

top-rakları müşterek mülkiyet altında bulunduruyordu (Abü Yüsuf, s. 75, Sat. 20 ; s. 123, Sat. 15-20).

78 İbn al-l:Iakaırt, S.- 153, Sat. 3-4, 7-1ı.

79 Abü Yüsuf, s. 108, Sat. 14-15; s. 129, Sat. 15; ŞubJ:ı,XIII, s. 124, Sat. 5, IO-II; s. 125, Sat.

(10)

96 BAHRİYE ÜÇüK

Abbasi ihtilali zirai münasebetleri önemli şekilde değiştirdi. Abu Yusufzamanında "ma şulil:ıa 'alayhi ahluhu", "aş-şavafi" ve eski "arazi-i baraciyye" hepsi artık bir nevi toprak ol uşlardı. Bu toprakların belli zilyetleri bunların üzerinde mülkiyet hak- _ kına sahiptiler; oüları yalnız istedikleri' gibi k.ullanmazlar, istedikleri gibi serbestçe satabilirlerdi de 80. Bunun, Abbasiler'in köylülerin ihtilale katılmalarını mükafatlan~ dırmak için vermiş oldukları imtiyazlardan biri olduğundan hemen hemen şüphe edi-lemez. Diğer bir imtiyaz da Savad üzerindeki verginin (al-Maverdi'ye göre) halife al-Manşur tarafından ilan edilip Mu'aviya al-Aş' ari tarafından gerçekleştirilmiş olan islah ı idi 8ı : . eski toprak vergisinin zirai mahsullerin fiyatlarının değişmelerine bağlı olmayan nispeti rnahsulün bir kısmının ödenmesi (mu~asama) ile değiştirildi. Bununla beraber köylülerin ekonomik durumu çok güçtü ; çünkü büyük toprak sahipleri zirai mahsul ile spekülasyona devam ediyorlar ve çiftliklerinde esirler kullandıklarından, gerektiği zaman mahsulü en ucuz fiyatlara satabiliyorlardı 82; mu~asama mahsulün öyle önemli bir kısmını teşkil ediyordu ki, bu gittikçe toprak kirasına yaklaşmakta idi 83 ve bunun tahsildar ve mültezimleri köylerden sayıları gittikçe artan ek vergil«r isti-yorlardı 84. Onların hukuki durumu böylece yavaş yavaş al-Maverdi'nin tasvir ettiği hale ulaştı : yani topraklarını satamıyan, borçları için rehnedemiyen ve onları ekmeyi ihmal ettiklerinde bu topraklardan kovulan devlet toprakları müstecirlerinin huk ıki durumu. Aynı gelişme imparatorluğun diğer illerinde de oldu. Msı. Mısır'da Harun ar-Raşid zamanında toprak vergisi önemli miktarda çoğaltıldı ve bu "kamçı ve sopa" vasıtasiyle toplattırıldı 85.

Bu

gelişme, Harun ar-Raşid zamanında çoğalıp ancak imparatorluğun muhtelif eyaletlerinin, sınırlarını 'şiddetle kontrol edenbağımsız devletler haline gelmesiyle sona eren büyük köylü gô'çlerine sebep oldu, Birçok köyler baştan başa sakinleri tarafından terk-edildiler; bunlar ya topraklarını satıyorlar (eğer toprağın sahibi iseler) yahut da hiç bir karşılık olmaksızın onları terkediyorlardı. Bu köylüler, .büyük toprak sahiplerinin işlenmemiş topraklarına yerleşmeye hazır "akani" ve yarıcılara kolaylıklar vade ttik-leri bölgelere (çok kere başka bir ülkede) gidiyorlar ve bunlarİn yerttik-leri de çok kere başka bir ülkeden buna benzer vaitlerle cezbedilmiş olan göçmenler tarafından işgal ediliyordu 86. Bu göçler bize Bedevi yerleşmesine açık olan çok 'miktardaki toprakların mevcudiyeti sebebini de anlatır. Yalnız halkının bir kısmı tarafından terkedilen ve geriye kalanların köyün bütün müşterek topraklarını ekemedikleri köylerde, giden göçmenlerin yerini, başka bir yerden gelmiş olan kimseler aldılar, böylece halk, bütün

80 Abü Yüsuf, s. 75, Sat. 13 ; s. 123, Sat. 11-13.

8ı Bk.. al Fa!)rı, s. 215-216. Ahü Yüsufbile bu islahata muhalifolanlarla mücadele etmek

mecbu-riyetinde kaldı (s. 100, Sat. 7'qen s. Sat. 9'a kadar).

82 J:Iarün ar-Raşıd zamanında esirlerin fiyatı o kadar küçüktü ki, birçok esir sahipleri kaçak

esir-lerini hapishanelerde aramak zahmetine bile katılmıyorlardı (Abü 'Yı1Suf,s. 219).

83 Abü Yüsufbile mahsulün 2/5-1/4 ini vergi olarak almayı tavsiye ettiği gibi mu~a sama'dan bah-sederk~n tahıl tarlalarının yarıcılığa verilmesi (muzara'a) ve hurma veya meyva bahçelerinin yarıcılığa verilmesi (musa~at) nde zikrettiği hadisleri zikretmektedir : bk. s. 59, Sat. 15'den s. 60 Sat. 21'e kadar

ve s. 106, Sat. 5'dens. ıo7, Sat. 17'ye kadar. Bununlaberaber o yalnız ödernede bir benzerlik

bulmak-tadır, yoksa toprak sahiplaerinin hukukLdurumlarında değiL.

84 Abü Yüsuf, s. 130 Sat. ıo-18. ŞubJ:ı.,XIII, s. 128, Sat. 17-19 ; s. 141,Sat. 3 ;S. 142, Sat. 7-1i

(hatta l\!Iu'aviya al-Aş'ari:'nin islahatınd:ı.n önceki ljarac da ek bir vergi olarak yeniden konuldu! Bk.

s. 140, Sat. 20'den s. 141. Sat. ı'e kadar).

85 ljitat, I, s. 80, Sat. i9-3 ı.

86 Bk. al-Balaı:;uri:,s. 135, Sat. 5 ;S. i5i, Sat. 4 ; s. 165, Sat. 13 ; s.i73, Sat. 9-i i ;s. 30o, Sat. 2"3 ;

s. 302, Sat. 19-20 ; s. 337, Sat. 20 ; Abü Yüsuf,S. 101, Sat. 3. bu suretle akara'nın büyük bir kısmı

yer-leşik yarıcı haline geldiler (al-Balaı:;uri:,s. 165, Sat. 13 ; s. 302; Sat. ıg), al-Maverdı artık bu terimi "ırsı

(11)

SAMİ DOCUNUN ARAPLAŞTIRILMASI 97

çiftçileri muhtelif bölge ve köylerden gelmiş olan göçmenlerden müteşekkil köyler halkı gibi karıştı. Arap şehirlerinde olduğu gibi, aynı yerden gelmiş olan göçmenlerin kendi şeyhleri tarafından idare edilen özel bir mahallede oturmuş olmaları ve bu guruba tahsis edilmiş olan müşterek toprak miktarının, bu gurubun hazineye ve beye köyün sakinleri tarafından ödenen vergideki hissesi gibi, aşağı yukarı. belli bulunmuş olması muhtemeldir. Başka yerde, Memluk devrinde Mısır, Suriye ve Filistin köylerinin çoğun-da müşterek toprakların teker teker köylüler arasınçoğun-da değil de kabileler arasınçoğun-da taksim edilmiş oldugunu gördüğümüzü ve bu kabileleri muhtemelen nihayet Memluı( feoda-litesinin tespit etmiş olduğunu, fakat bunların oralarda gözüküşlerinin bu feodalitenin kuruluşundan daha önce olduğunu söylemiştim 87. İhtimal ki Abbasi devrinin köylü göçleri bu kabilelerin (l).amiilat) doğmasına sebep olmuştur.

Bu göçlerin muhtelif ülkelerin milli bünyeleri üzerine tesirini karakterize etmek için Sameri'ler örneğini zikretmek yeter. Bu devrin başlangıcında bunlar "Sameriler bölgesi" (~urat as-Samira) adı verilen ve güneyde Filistin (ar-Ramla), kuzeyde de Taberiye bölgelerine bitişik olan idari bir bölgede toplanmışlardı 88.Hariin ar-Raşid zamanında Sameri köylülerin büyük bir kısmı kendi köyleri~i terkederek "Sameriler bölgesi"nin içlerinde 89, Filistin'de 90 ve hatta Irak'da 9ı yerleştiler. Yalnız Sameri olmıyan halk arasında dağılmış olan bu Sameri kolonileri yavaş yavaş islamlaşdırıl-makla kalmadılar, başka ülkelerden gelen göçmenler de Samarya'nın terkedilmiş top-raklarına yerleştiler (iranlı bir göçmen grubu bu bölgenin merkezi olan Nablus'a yer-leştirildi) ve yerli köylülerin islamIaşmasını çabuklaştırdılar. Salal). ad-Din Ayyiibi zamanında Samarya halkının büyük çoğunluğu artık müslümandı 92; Sameri dinine sadık köylüler ya katledilmişler, yahut da mücahitler tarafından esir olarak alınıp gö-tüiülmüşlerdi 93. Eyyübi devrinin sonuna doğru da Samarya'nın araplaştırılması, hükumetler tarafından askeri göçmen olarak ç'ağrılmış olan bedevi çiftçilerin akınıyla tamamlandı 94. Memluklar zamanında Sameriler artık bir şehirmezhebinden başka birşey değildi (başlıca cemaatleri Nablus, Şam ve Kahire de idi; fakat bunlardan hiç-birinin nüfusu ıooo'e varmıyordu) ki bu da yavaş yavaş islamlaştırıldı 95. Bugün artık

Sameriler'in sayısı 200 kadardır.

Abbasi devri Sami Doğu'nun araplaştırılmasında ve bunun sonunda da Arap dilinin, edebiyatın gelişmesi ve Arap kabilelerinin coğrafi dağılışı, muhtelif ülkeler

87 Journal of the Royal Asiatic Society, 1937, s. I05 ; R. E. 1., 1935, s. 239-24°.

88 al-Mu~addasi, Al;ı.sanat-ta~asim, 1906 baskısı, s. 179, Sat. 16. AI-Hama:!:ani" s. i16, Sat. 16.

al-Idrisi, Nuzhat al-muşta~~, Rosenmüller yayımı, 1894, s. 12. Sat. 22.

80 al-Bala:!:uri, s. 165.

90 71 yılından 132 yılına kadar Yahudiliğin başlıca fikir merkezi olmuş bulunan Yubna köyünden

al-Ya'~übi büyük bir Sameri köyü diye bahsetmektedir, s. 329, Sat. 6-7. Haçlı seferleri sırasında bu

kö-yün sakinleri artık müslüman olmuş bulunuyorlardı (Abü Şama, Kitab ar-ravzatayn, Kahire basımı,

h. 1287-92., II, S. 191 ; 'İmad ad-Din al-İsfahani, al-Fatl;ı. al-~ussi, s. 388). .

oı Abü Yüsuf, s. 148, Sat. 8-ıo.

02 İmad ad-Din, s. 34, Sat. 13. Samiri terimi sonraları Samarya Müslümanlarında bir özel ad

ha-line gelmiştir (bk. Palestine exploration Fund Quarterly Statements, 1905, s. 51).

03 İbn Cubayr, Ril;ı.la, 1907 basımı, s. 299.

04 Memllik hakimiyeti altında bu '''urban (yahut 'aşır) Cabal Nabulus" un tarihi için bk. : Sulük,

al-Ma~rizi-Quatremere, I, I, s. 198-199; İbn Iyas, h. 1311 basımı, I, s. 113, 145,281,292,329,342,

353 ; II, s. I09, 123,221,234,238,25°,252,278 ; Kahle basıİnı, IV, s. 193,286,293,4°8,448 ; V, s.

88, 320 vsr. bunlar herhalde Mısır'ın bedevi çiftçileri arasından seçilmekteydi; bunlar Suriye ve Filistin bedevi kabilelerinin listelerinde adları yoktur (İbn l;Ialdün, al-'Umari ve al-l):.al~aşandi'de) ve bunların arasında l):.aysve al-Yaman kollarına rastlamaktayız, halbuki bu devirde Suriye ve Filistin Bedevileri

tamamiyle'al-Yaman'e mensuptular (bk. Şubl;ı.,IV, s. 2°3-215, XII, s.324, Sat. 3).

05 Ad-Dimiş~, Nul;ı.bat ad-dahr, Mehren basımı, s. 200~201, tlitat, II, s. 478. As-Sabavi, VIII,

(12)

g8 BAHRİYE ÜÇOK

arasındaki etnik farkları azaltan köylü göçleri ve yerli halkın büyük bir kısmının Arap kabile tekilatının içine sokulması sayesinde yayılmasında en büyük merhale olmuştur'.

VII. .ve VIII. yüsyılların Arap Kastı, halifeliğin Samı ve Hamı-Samı milletlerine, tarihlerinde ilk defa olarak memleketlerinin birliği fikriyle birlikte müşterek bir edebı dil verdi; fakat bu, ancak bu Kast'ın hakimiyeti altında bulunan milletler tarafından temessül edilmesiyle oldu. Öyleki .bu milletler Arap dilini bir tecerrüt etmiş hakim efendiler dili olarak değil de kendi dilleri gibi görmek imkanını buldıilar. Sonradan d'a Türk dili ve yabancı menşeli olmak sosyal üstünllüğün 96 işaretleri sayİldığı zaman,

Abbası devrinin edebiyatı, Araplar'ın diğer milletlere din ı ve bünyevı bakımdan üstün-lüğü 97 hakkında derlenmiş olan rivayetlerle birlikte yerlilerin izzeti nefsini yüksek tuttu ve onları kendi kendilerinin gözlerinde tam bir alçalinadan kurtardı.

4.

Samı Doğu'nun Haçlı seferleri sırasındaki dil ve din haritası aşağıdaki gibi özet-lendirilebilir :

a) Yukarı Mısır'da halkın çoğunluğu Hristiyan idi 98 ve araplaşmış halk

tarafın-dan "Yukarı Mısır dili';, al-Iuga aş-şa'idiya 99 diye anılan kıptıca'yı konuşuyordu.

Aşağı Mısır'ın Hristiyanları arapça konuşuyorlardı ve bunların sayıları, yavaş yavaş islamlaştıkları için' gittikçe azalmakta idi ıoo. Bununla beraber, islamIaşmış Kıptller diğer Müslümanlarla karışmadıkları gibi, Ortaçağ'ın sonuna kadar da özel bir grup halinde kaldılar. Bunların içinden devlet idaresinde önemli mevldler tutan bazı kimse-lerin rakipleri e~ki dinkimse-lerini gizliCe muhafaza etmek ve memlekette hakiki bir hükıım:et teşkili için gizli bir cemiyet kurmak ve heryerde Müslümanları mahvedip zayıflatmak için büyük kuvvetler kullandıklarını ileri sürerek bunları itham etmek hususunda bu vakıadan faydalanıyorlardı 10ı. 1301yıİında ı02 islamIaşmış olan çok sayıdaki Mısırlı Yahudller de XVI. yüzyıla kadar Sabbat'a uygun hareket eden husus ı bir Müslüman grup halinde kaldılar 103.

_ b) ilk Halifeler zamanında Araplar, Irak'da ve Suriye-Filistin' de Aramı halk şivesi ile konuşan yerli halka nabat veya anbat ı04 adını veriyorlardı. Abbasller zamanında

96 Bu sebebten ötürü Memltik sultanı Yakmak, Muhammed ( I) adını almak yolundaki tasarısından

vazgeçti: a:i:-Zav' al-Iami', III, s. 7ı. .

97 XI. yüzyıl İspanyalı-Arab yazarı Şaid bin AJ:.ımad,Abbasi edebiyatına dayanarak Kitab

taba-kat al-umam (arabca metni, Beyrut, ıgl2 : fransızcaya tercümesi, Paris 1935) adlı e3erinde Arablar'ı

bilgili milletler, Türkler'i ise barabarlar arasında saymaktadır. MemlCıklar ilk Müslümanlardan olan

yerli halktan daha sonra islamıaşmış olmalarının .ileri sürülmesine karşı fazla hassas idiler (al-Manhal

as-safı, IV, Paris yazması 2°71, y. 179, s. 2). '

98 Daha XV. yüzyılda bile a?-Zahiri, Zubdat kaşf al-mamalik, s. 33, Sat. 18-ıg'da şöyle yazmak.

tadır : "ve denebilir ki, Yukarı Mısır'da hemen hemen 1000 kilise ve manastır vardır ve nüfusunun

ço-ğunluğu Hristiyandır".

99 lj:itat, I, s. 75, Sat. 27.

100 Gayrimüslümlere karşı 7°° ve 867 hicrl yıllarında yayınlanmış olan emirnamelerden sonra

büyük Kıpti grupları tslamiyeti kabul ettiler: lj:itat, I, s. 69, Sat. ı6 ; Nuciim, VII, s. 722, Sat. 7.

101 Nuciim, VI, s. 398-400. AI-Manhal, III, y. 140, s. i ;V, y. 96, s. i. lj:itat, I, s. 69, Sat. 16 ;

s. go, Sat. 6-1i. Zettersteen, Beitnege zurGe3chichte der Mamlukensultane (7°° hicrl yılı emirnamesi

dolayısiyle tertip edilmiş olan Müslüman vaızları).

102 Ad. Neubauer, Mediaeval Jewish Chronides, Oxford, 1887, s. 136. Mısır'ın en belli başlı

Ya-hudi topluluklarından birini teşkil eden Bilbay Yahudi topluluğunun tamamı (bk. J. Mann'ın indeksine,

The Jews in Palestine under the Fatimid Caliphs) islamlaştırıldı.

103 Bk. Şebet Yehuda, Yahudi kroniğine, Viyana basımı, 1855, 1924.

104 Noeldeke'~in Zeitschrift der Deutschen Moegenlaendischen Gesellschart, XXV, s. i24'de ileri

sürdüğü, bu tabirin başlangıçta büyük şehirlerin sakinlerini dışarda bırakmak üzere yalnız köylüler hakkında kullanıldığı yolundaki görüşü pek de doğru olamaz. Msı. Urfa ve I;Iarran sakinlerine Abii Yiisuf bu adı vermektedir, s. 47-48. Bunun tamamiyle aksine 'şehirliler arasında İslam ile Arab'ın

(13)

karış-SAMI DOGUNUN ARAPLAŞTIRILMASI 99

bu adlandırmal git gide kayboldu ve ancak geçmiş devirden 105bahsederken kullanı-hrdı ki bu da Mısır ile dikkate şayan bir tezattı, çünkü orada, islamIaşmış ve araplaşmış Kıptiler Ortaçağ'ın sonuna kadar haJa Kıpii adı ile anılmışlardır 106.Mevali müesse-sesinin burada Mısır'dakinden daha genel bir karakterde olduğu (gerek Arap halkının sayısının daha çok oluşu, gerek iktidara doğrudan doğruya verilen vergi ile Araplar. tarafından bir köylüye temin edilen himayenin Mısır'dakinden daha değerli oluşu sonucunda) ve mevali'nin Arap Kast'ına kabulünden itibaren artik nabati menşeli olduğu ispat edilebilecek Müslüman kalmamış bulunduğu iddia edilebilir. Bununla beraber Haçlı seferleri sırasında hala halkın Müslüman olmadığı yerlerde Arami dili konuşan oldukça önemli "adalar" görmekteyiz. Bunlar için bu Arami diyelekleri mu-kaddes bir dildi; bunlar Marfıniler, Yakubiler, Nestoriler, Mandeiler ve Jahudiler-diıo7. Bu "adalar"ın en batıda olanı Sine yarımadası kıyısındaki at-Tur kasabası idi, burada XII. Yüzyıla kadar aramca konuşulmakta idi ı08. Fakat bunların en önemli-leri Kuzey Lübnan'da Anti-Lübnan'da ve Kuzey Irak'da idi. Araplaşmış gayrimüs-limler, Müslüman halk arasına dağılmışlardı ve ancak nadir olarak birbirine azçok yakın veya bitişik bölgelerde bulunuyorlardı. Bu durum, Halifeler zamanında Lüb-nan'a, Antilübnan yamaçlarına ve kuzey Suriye'ye ı09yayılmış olan Marfıniler için de doğrudur. Bunların Lübnan'nın kuzeyinde toplanmaları ancak II. Fatır ad-Din tarafından I$.asravan'ın irsi valiliği rütbesine çıkarılmış olan al-tIazin ailesinin orada birçok Hristiyan köyleri kurduğu ve bu örneğin d~ğer derebeği aileleri ve kilise otori-teleri tarafından taklit edildiği XVII. yüzyılda olmuştur 110. Bu toplanma kuzey

Lüb-nan'da Arami dilinin kaybolmasıyla aynı zamana düşer ve belki de bunun sebebidir. Haçlı seferleri Suriye ve Filistin Hristiyanlarının coğrafi yayılışlarını pek değiştirmedi, çünkü bir yandan Avrupalı kolonicilerin büyük bir kısmı köylü değildiler, şehir halkına mensuptular ve teslim. andıaşmaları, Müslümanlar tarafından fethedilen şehirlerden bunların boşaltılmasını şart koşuyordu ; diğer yandan da Müslümanlar ancak çok nadir olarak yerli Hristiyanlardan intikam alıyorlardı LLL.

ması sonucunda bu ad aşağı tabaka mensuplarına verilen bir İstihza adı olmuşa benzemektedir;

hal-buki başlangıçta bu sadece bir etnik ad idi. 'Uluc adı çok kere "nabati" lere verilen bir ad, 'acam de

İranlılara verilen bir addı (bk. Abü Yüsuf, s. 29-30, 34) ; bunun ilk anlamının" ancak güçlükle anlaşılan

bir dil konuşanlar" olması mümkündür (bk. 'ilge laşon, ibrancada), yani Arab olmıyan Samiler.

10.5 msı' Abü Yüsuf bunu, Müslüman fethi devrinden bahsederken kullanmaktadır yoksa kendi

devrinden bahsederken değil (s. 47-48, 212, 256).

10.6 Aynı şekilde an-naşrani eklenmeden al-lpbti denirse genel olarak bahse konu olan adamın

Müslüman Kıpti bir aileden geldiği (bu bilhassa al-Manhal aş-Şafi'de böyledir, msı. III, Paris yazması 2070, y. 139, s. 2, Sat. 18), al-yahüdi eklenmeden al-isra'ili denildiğinde de islamıaşmış bir Yahudi aile-sine mensup olduğu anlaşılırdı (al-zav' al-Iami', III, s. 180; İbn İyas, II, s. 288, vsr.): Bununla beraber

bazan al-yahüdi adı da islamıaşmış bir Yahudi anlamına gelmektedir (al-Manhal, I, Paris yazması,

2068, y. 171, s. ı. ; İbn İyas, IV, s. 237 ; al-Cabarti, III, s. 267,275,317). İslamıaşmış Samaryalılar

asoSamiri adını muhafaza ettiler ve Memllik devrinde bazan islamıaşmış Kıptiler gibi şehrili Müslüman

halk arasında özel gruplar teşkil ettiler (bk. al-Zav', VIII, s. 1I7, Nu. 261).

10.7 AI-Mas'üdi, Kitab at-tanbih, s. 79, Sat. 7, de at-Tarcüm (-Targüm dili, İncil aramcaya

ter-cümesi) u Iraklı Yahudilerin dili olarak zikretmektedir. Şimdi Bağdat ve Irak Yahudileri arapça

ko-nuşmaktadırlar, Kürdistanınkiler ise hala Targum dilini kullanmaktadıriar.

10.8 Benjamin <LeTudela, Asher basımı, I, s. 107, ibranca metin. Bu ozamanlar bir Hristiyan şehri

idi (bk. as-SaJ:.ıavi,at-Tibr al-masbük, 1896 basımı, s. 124).

10.9 Kitab at-tanbih, s. 153, Sat. 14-15.

llD Aş-Şidya~, s. 85, Sat. 4-5 ; Mariti, Geschichte Fakkardins, Gotha 1790, s. 14-"15 vsr. XVIII.

yüzyılın sonlarına doğru hala her yıl Suryani hristiyanlarından oldukça önemli bir miktar Lübnan'a

göç etmekteydi (Volney, Voyage en Syrie et en Egypte, ı. bas., II, s. 68). Hala ararnca konuşmakta olan

Maruniler bu göç sonunda yokoldular. "

III Beyrutlu Hristiyan denizcileri Salahaddin'in hizmetinde görüyoruz (Abü Şama, II, s. 161,

Sat. 23). Kudüs'ün yerli Hristiyanları oraları terkeden Franklardan çok miktarda toprak satın aldılar:

(14)

100 BAHRİYE ÜÇOK .

,

C) Arapça konuşan ve eski Arap Kast'ının, mevali'nin Ve muhtelif devirlerde ve fırsatlarda bir ülkeden öbürüne göçmüş olup kendilerini eski Araplar'ın torunları sayan (veya hiç olmazsa başka bir menşeden geldikleri yolunda hatıraları bulunmıyan) Müs-lümanlar'a gelince, bunlar bu devirden itibaren iki. ayrı isimle adlandırılmışlardır. Eyyı1bi ve Memlı1k yazarları bile Arap terimini ancak "Bedevi", 'urban 112 yerine

kullanırlardı ; yerleşikleri ise avladal-'arab veya abna'al-'arab (müfredi ibn al-'arab) . dılar 113. Bu ikinci terimi araplaşmış hakim Memlı1k (Türk) sınıfının ardgelenlerini

ifade etmek için kullanılan evlad (veya abna') an-nas veya banü al-atrak (müfredi ibn an-nas) terimi ile mukayese ederek daha iyi anlıyabiliriz. Her iki halde de avlad ve banü terimleri "etnik veya sosyal bir grubun, atalarının doğduğu yerde doğmamış olan, onlardan başka şekilde yaşıyan ve halkın diğer unsurlarından pek de öyletecerrüt etmemiş bulunan ardgelenlerini" ifade eder. Bu görüş, yani Bedevi hayatının Araplar~a ırkıarını ve karakterlerini saf bir halde muhafazaya müsaade eden biricik tabii durum olduğu yolundaki görüş, İbn Haldun'u Araplar'ı devamlı bir devlet kurmağa ve teş-kilatlanmış bir medeniyeti geliştirmeğe kabiliyetsiz, göçebe bir kabile gibi tasvire mec-bur etti,-Abbasi İmparatorluğunun yıkılışından önceki bir yazarın ağzına yakışmıyan bir telakki. Bize öyle geliyor ki, 'Arap ve evlad al-'arab arasındaki bu ayrım başlangıçta bedevilerin Arap adıyla anılmak istememelerinden ileri gelmiştir, çünkü Kuran ayet-leri onları küçük görüyordu 114 ve ayrıca şehirliler vaktiyle üyesi oldukları kabilelerin

hatırasını genel olarak muhafaza etmiyorlardı ll5. Bununla beraber göçebelerin çoğu

da derebeyler sınıfına kabul edilmişaileler etrafında toplanan ve kendilerinin efendi-lerinin ailesinin geldiği kabileden olduklarını söyliyen karışık bir kütle idi 116. Bu küt~

leler kah Berber 117, Kürt ve Türkmen lls göçebelerin araplaşması ve köylülerin

gö-112Her bedevi kabilesinin adının başına 'arab kelimesini koymak adeti bu zamanda başlamıştır

(bk. msı. I;Iavadi~, s. 653-654, 692). i

113Nuciim, V, s. 367 ; VI, s. 794, Sat. i ;al-Manhal, IV (Paris yazması 207 I), y. 3, s. I, vsr.

Bun-dan yapılan sıfat 'arabidir (İbn İyas Memluk sultanlarının fizyonomisini tasvir ederken bazan bunlardan

birisinin 'arabiyii l-vachi olduğunu yani yüzünün yerli halkın yüzüne benzediğini söylemektedir).

Os-manlı fethinden sonra bu terimin gelişmesi hakkında bk. al-İshal!:i, abbar al-duval, I3i5 h. basımı, s.

139, Sat. 12; al-Cabarti, I, s. 398, Sat. 14.

114a'rab terimini kullanan biricik Memluk yazarı, Mısır bedevilerinin düşmanı olan İbn Tagri

Birdi'dir (bk. Havadi~, s. 653-654, 692).

lls Mısır'da avlad al-'arab adının başlangçta yalnız şehirliler için kullanılmış olması muhtemeldir.

Köylerdeki halk tIitat, I, s. 85, Sat. 37'de üç kısma ayrılmıştır: bedevi çiftçiler ('arab), Kıptiler

(Hris-tiyan ve islamıaşmış), "diğerleri" (yabancı kolonlar). Bu metinde kullanılmış olan "naJ::ıiya" terimi genel

olarak büyük bir köyü, etrafındaki meskun yerler ve ekilebilir topraklarla birlikte içine alan bir kadastro birliği anlamına gelmekte~ir (İbn al-Ci'an' ın at- Tubfa as-Saniya'sı bu birliklerin bir sicil defteridir;

bk. ŞubJ::ı,XIII, s. 156, Sat. 8'e de).

116Sina çölündeki Sa'laba kabilesi eski I;Iindif, l}.ays vsr. kabilelerinden gelme olup bununla

be-raber al-Yaman koluna mensup bulunan klanları içine almaktaydı, çünkü bunun en belli. başlı ailesi kendisinin Tay' kabilesinden geldiğini söylemekteydi. Suriye ve Filistin'in hemen hemen bütün

Bede-vileri de Tay' kabilesine bağlı bulunan Niir ad-Din bin Zengi'nin çağdaşlarından Rabi'a adlı birinden

.gelen üç ailenin (al-Fazl,al-Murra, al-'Ali) tabiIeri veyamüttefikleri olduklarından bu kala

mensup-tular. Bk. ŞubJ::ı, IV, s.. 203-2 15. . ,

117Rene Basset'nin Islam Ansiklopedisinde Huvara Berber kabilesi hakkında ilgi çeker

makale-sine ek olarak denilebilir ki, Yukarı Mısır'daki büyük bedevi kabilesi Havara (yahut Havvara) bu Hu-vara kabilesinin doğudaki islamıaşmış kolundan başka bir şey değildi. Memluk devrinin başlangıcında onu biz hala al-BuJ::ıayra'da görmekteyiz, fakat XVI. yüzyılda o Yukarı Mısır'a geçti ve yavaş yavaş bu

ülkenin eski bedevi çiftçilerini temessül etti (bk. msı. ŞubJ::ı,IV, S. 67-72 ; Nuciim'un indeksi, V-Vıı ;

al-Cabarti, I, So" 260, Sat. 26-27; s. 342-345.

118 Msı. Memlukdevri Filistininde Türkmen kabileleri (ki Selçuklular zamanından beri oralara

gelmişlerdi), Kürdkabileleri (I258'den itibaren gelmişlerdir) ve Moğol kabilelerinin (I296'da gelmiş"

(15)

SAM İ DOGUNUN ARAPLAŞTIRILMASI 101

çebe ve yarı göçebe119 hayata geçmeleri sonucunda büyüyordu, kah da onların

üye-lerinin yerleşik hayata geçmeleri sonunda küçülüyordu 120. Evlad al-'arab'ın sayısı

ise islamIaşmış ve araplaşmış (Kıpd: Müslüman, Samaryalı Müslüman, Yahudi Müs-lüman, avlad an-nas vsr.) muhtelif grupların git gide bu topluma alınmasıyla daima bi,i.yüyordu; öyleki şimdi bu isim arapça konuşup da bedevi olmayanlara verilen mu-tad isimdir.

Haçlı seferlerinden beri Arap ülkeleri çok kere yabancı efendilerin (Memluk, Moğol, Türk) hakimiyeti altında kalmışsa da arapça Müslüman dini idarenin ve ma-ham. sivil (mali hariç) idarenin dili olmakta devam ettiğinden ve hususiyle bu devrin başlangıcında ekonomik ve kültürel bakımlardan en gelişmiş bölgeler arapça konuş-tuklarından Arap dilinin sahası gittikçe genişlemiştir. Aşağı Mısır, Mısır'ın merkezini, limanlarını, Suriye-Filistin ve Mağrib'i Mısır'a bağlayan kervan yollarını ve Mısır ticaretinin ve endüstrisinin büyük kısmını ihtiva ediyordu. Para münasebetleri orada Yukarı Mısır'dakinden daha çok gelişmişti; Aşağı Mısır'ın zirai hasılatının büyük bir kısmı Kahire'de yoğaltılıyordu. Yukarı Mısır'ın bir köylüsü için arapça bilmek iktisadi bir zaruret idi; ayrıca bu onun için diğer köylülere şehir hayatından bazı şeyler bildi- . ğini ve şehirden gelenlerle konuşabildiğini göstermek bakımından da bir iftihar vesilesi idi. Bir Lübnan yahut Antilübnan dağlısı da aynı durumda idi. Böylece XVII. yüzyılda kıptice ve Lübnan ararncası, konuşulan dilolmaktan çıktılar, An"tilübhan aramcası ise ancak küçük Ma'liila bölgesinde yaşadı.

Abbasiler K<1stduygusunun yerine, Arap kabilelerinin mevali'sini ve Müslüman Müttefiklerini bu kabilelerin içine. sokarak yavaş yavaş milli bir his geçirmek istediler. Bu gelişme yabancı hakimiyeti ile inkitaa uğradı. Bu hakimiyet zamanında arapça konuşan halkın gittikçe çoğalan bir kısmı kendisini eski Arap kast'ının torunları olarak göremediği gibi Müslüman da olmıyan insanlardan müteşekkildi. Böylece yabancı hakimiyetine karşı hareketler genel olarak bu halkın ancak bir grubunda taraftar bula-biliyordu 121. Yalnız XVIII. Yü~yılın sonuna doğru Fransız tesiriyle dil ve vatan

birliğine dayanan milliyet fikri Mısır ve Lübnan'da görüldü 122.

Sonuç: Araplaşma, müstevliler tarafından eski milletlerin mülklerinin ellerinden alınması yahut bunlar tarafından yokedilmesinden değil bunların birleştirilmesi ve karşılıklı olarak temessül edilmesinden doğmuştur. VII. ve VIII. yüzyılda Arap Kast'ı

(Arabistan'dan başka) her yerde halkın içinde bir azınlık teşkil ediyordu. Hem de bu her yerde aynı şekilde küçük bir azınlıktı; bundan ötürüdür ki, bu birleştirmenin olu-şunda bu azınlığın oynadığı rol, bulunduğu yerin halkına nispetle mevcut olan önemini çok aşrıııştır.

i

Bo, 8'j ; I, II, s. 51 ; at-Ta'rif, s. III ; Zettersteen, s: 38-39, 58). Bunlardan bugün arta kalan Yukarı

. GaEie'deki bedevı 'Arab al-Akrad (I922'de 437 kişi) ve Batı Samarya'daki Arab al-Turkuman (I922'de

i.o~7 kişi) kabileleridir.

119 Volney, I, s. 349-350. "Nargis", Some Bedawin of Palestine (The Moslem World, 193°)'

120Volney, Ls. 349-350, 358 A.J.Rustum, Materials for a corpus of Arabic Documents relating

to the History of Syria und er Mehemet Ali Pacha, III, IV, s. at. i1-13 (Nu. 283)'

121Msı. Aybek, Kutuz ve Barsbay zamanlarında Yukarı Mısır'da Şerif I:Iişn ad-Din bin ~a'lab'in

ihtilalci hareketi bir bedevı hareketi idi ; Barlpl~ zamanında Memlük hakimiyetinin yerine I>.ureyş

kabilesinden gelme kralların hakimiyetini geçirmek istiyen parti Müslüman avlad al'arab'dan

müteşek-kildi (al-zavl', II, Nu. 297, s. 96-98) ; 848 hicride kendisini Sufyani olarak ilan etmiş olan MuJ::ıammad

al-Furyani (Mağrib'de doğmuştur) taraftarlarını Samarya köylüleri arasından toplamıştı (al-Zavl',

VII, s. 7°, Sat. 13-15) ; "Fellah'ın oğlu" al-Muşa'şa Surye ve Irak köylü ve bedevılerini başına

topla-mıştı. V.Minorsky İslam Ansiklopedisinde Musha' sha' maddesini yazarken bu Mahdi hakkındaki

Mem-lük kaynaklarını ve bundan ötürü de onun Suriye ile irtibatını bilmiyordu (bk. R. E. 1., 1934. s.

255-256'daki notlarımıza). - .

. 122Başlangıçta Lübnan'da "Dürzü milleti" teriminin kullanıldığını görüyoruz. Ancak Şihab.

aile-sinden emirler zamanında buraya resmen Cabal ad-Driiz adı verildiğinden o zamanlar buradaki yerli

Hristiyanlara da "Dürzü" denilmekteydi (al-Cabarti, IV, s. 151, Sat. 12). Napoleon 20 Mart 1799'da

Emir Beşir'e şöyle yazmıştı: "Niyetim Dürzü milletini bağımsızlığına kavuşturmak ve ona Barut limanı He birlikte diğer bazı şehirleri vermektir".

Referanslar

Benzer Belgeler

6745 Sayılı Kanun ile Hukuki El Koymalara Dair Yapılan Değişiklikler ile Hukuki ve Fiili El Koymalara Uygulanacak Hükümler. Amendments Which Is Made By The Law Numbered 6745

bölge adliye mahkemesine gelen ceza davalarına ilişkin hüküm ve kararlara ait dosyaların incelenerek yazılı düşünce ile birlikte ilgili daireye gönderilmelerini ve

Karayoluyla yolcu taşıma sözleşmesinden kaynaklanan sorumluluk sebepleri, Karayolu Taşıma Kanununda, “kaza nedeniyle yolcunun ölümü (KTK.m.17/I), “kaza

Dünya üzerindeki pek çok hukuk düzeninin belirli ölçütlere göre gruplara ayrılması ve bu grupların her birinde bir ya da iki düzenin tüm grubu temsilen ana hukuk düzeni

Çeşitli ülke anayasalarında; vergilemede kanunilik, geriye yürümezlik, ödeme gücü, eşitlik, adalet, genellik, genel karşılıklılık ve vergilendirme yetkisinin

“Burada vuku bulan itirazat içinde Encümence calibi nazar-ı dikkat olan bir cevap vardır ki, o da Boşo Efendi tarafından dermeyan olunan itirazdır. Gerek Hükümetten gelen

İkinci davalının yapmış olduğu hatadan dolayı davacının beyninde meydana gelen hasar ile tedavi hatası arasındaki nedensellik bağı meselesinde ispat yükü

Ancak her iki sistemin bu temel kaynayışı yapıldıktan sonradır ki Adalet Bakanı Çekoslovakyada ticaret hukukunun yenileştirilmesi ve tak- ninini hazırlamağa