• Sonuç bulunamadı

Erol Akyavaş 10 yıl sonra dört sergiyle İstanbul'da:bir şey yap, tam yap

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Erol Akyavaş 10 yıl sonra dört sergiyle İstanbul'da:bir şey yap, tam yap"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

EROL AKYAVAŞ 10 YIL SONRA DÖRT SERGİYLE İSTANBUL’DA

“Bir şey yap, tam yap”

Erol Akyavaş Türkiye’de. Eserleri mayıs ayı içinde Aksanat Kültür Merkezi,

Beyoğlu Devlet Güzel Sanatlar, Devlet Güzel Sanatlar galerilerinde ve Galeri Nev’de sergilenecek. Bir de Birleşmiş Milletler binasının önüne çadır kurup Bosna-Hersek katliamını kınayan bir happening gerçekleştirecek. Tam 3 8 yıldır New York’ta yaşayan sanatçı ile tuvalin dışında kalanlar.

S

elamiçeşme, Zühtü PaşaMahallesi. İki, üç sokak ötede de dedesinin camii Zühtüpaşa. Mahalleye adını veren de aynı kişi, dedesi. Doğma büyüme buralı ama, 38 yıldır New York’ta yaşıyor. Uzun boylu, dikkatli ve zekâ ritmi sözcüklerine sinmiş.

Hareketlerinde akıllı bir telaş. Resimden başka herşeyden bahsetmeye ne der? Örneğin yolculuktan. Ama müziksiz yolculuk olmaz. Müziği çok seviyor. Yola çıkarken hep yanında taşıdığı CD’lerden Mahler/Liedler ve Wagner köyde kalmış. Gime civarındaki Karmi Köyü’nde bulunan evlerinde. Çünkü asıl oralılar. Evleri deniz kıyısında değil. Zaten sahil çok sıcak olduğundan köyler genellikle yamaçlarda kurulu. Ama Karmi Köyü İstanbul’un 50 yıl, Bodrum’un 30 yıl önceki haline benziyormuş. Sakinlerinin çoğu İngiliz’miş.

Yanında getirdikleri caz, Be Bop, Verdi, aryalar, Mozart, Chopin, Smetana, Bach. Bir de opera sanatçısı, yaşayan dört büyük sopranodan biri olan Jessy Norman: “Dağ gibi bir kadın ama, sesi olağanüstü, bir müzikalde yatarak söylediğini izledim, uzun bir süre yatarak söyledi.” Rostropoviç’in imzalı CD’si de yanında. Tanışmış, arkadaşı. Soljenitsin’i evine aldığı ve de atmamak için

direndiğinden o da sürgüne uğramış.

Devr-i Brejnev’de Amerikalılar kapmış, Moskova Filarmoni Orkestrası’nm şefliğinden Washington Milli

Orkestra’nın başma. Karısı da soprano Visnerskaya.

Bu kadar dedikodu yeter. Peki kentle arası nasıl, New York ile? Mesela komşularıyla görüşüyor mu? “New York’ta komşuluk kesin yok. Herkes kendini yaşıyor, eğer asansörde biri gülümsemeye, merhaba demeye çalışıyorsa anlıyorsunuz ki kente yeni gelmiş biridir.” Ama seviyor New York’u, herşeyin rahat ve kolay

olduğunu söylüyor. Ne ararsanız, en çok iki üç blok ötede.

Hem orada büyük müzeler de çok yakın. Gidip bir tabloya bakıp çıkıp bir yerde oturup kahve sigara keyfini

çıkarabilirsiniz. Ertesi gün de bir başka müzeye: “Bazen gözümü kapayıp sokağa çıksam diyorum, müzede. Bir Bellini tablosu örneğin, orada ve siz gidip istediğiniz zaman bakma imkânına sahipsiniz. Tabii avantür de yambaşında. Bir gece gazete almak için, dışarı çıktım. Bir inşaatın aralığından genç bir zenci çıktı. Ve tam gırtlağımda ucu eğe ile sivriltilmiş bir şemsiyenin ucu. Benden çok korkan zenci bir çocuk. Çıkarıp uzattım bir avuç bozukluk. Zor inandı. Eve döndüm.”

Atölyesi evinden bir, iki blok ötede. Çalışmakla geçen zamanların dışında Kanal 13’ü izliyor. Çok keyifli bir kanalmış. Bir saat süren haberlerden iki konu seçiliyor ve konunun bütün ayrıntıları yorumcular ve uzmanlar tarafından anlatılıyor. Bu arada Macar asıllı hanımı kültablalarmı boşaltıyor. New York’a bir türlü alışamamış: “Çok soğuk geliyor, aramda bir duvar var bu kentle.”

Ortanın solu sayılabilecek bir görüşü var. Arkeolojiye, tarihe meraklı, dinler tarihine. Geçen ay “Ortaçağ’m

Rönesans’a getirdiği sanatı” incelemiş. İstanbul’un ve Türkçe’nin

bozulmasından şikâyetçi. Vurguların | sonda olmamasına alışamamış. Fıııırat s gibi. “Oldukça, çok anlamında

kullanılıyor, yanlış, ortanın üstünde | demektir oysa” diyor. “Sabancı oldukça si zengin, denir mi, denmez! Televizyon o Türkçesi başka bir şey mi olmaya başladı S

yoksa?”

f

(2)

lik,

■ft'

Gecekondu diye apartmanlar yapılmasından da yakınıyor. Bir de gölgedeki mimarlara kızgın. Öyle ya tüm bu antipatik apartmanların günahı Laz kalfalara yüklenebilir mi? İmar izinlerinin altında teknik üniversite mezunu mimarların imzaları yok mu? Onların sorumluluğu unutulmasın. Bu arada mesela Sivaslılar sitesi yapılsa İstanbul’da, Sözen izin verse biraz gürültü koparılır ama sonra unutulur gider. Bir ara ciddi ciddi Sivas’a yerleşmeyi bile düşünmüş.

Çok eskiden bir ara film de çekmiş, Muhlis Hasa ve Ali Özgentürk ile Renault rallisi için: “Herşeyi yaparım diye başlıyor gençken insan ama, asıl olan, bir şeyi tam yapabilmek. Becerilebilirse; bir şeyi tam yapmalı.” İçkiyle hiç arası yok 15 yıldır. Bir bardak bile mi? Evet, hatta bir yudum bile. Sevmiyor. Sıkıştırsak bile: Hayır. Yeryüzünü ayık görmekten yana. Aslında sigara da içmemesi gerekiyor, doktoru yasaklamış ama...

Kızı Mirgün modacı, okuldan mezun olduğu gün Vakkorama’ya

başlayan/başlatan biri. Şimdilerde stilist, önceki yıl ABD’nin birinci stilisti seçilmiş. Diğer kızı ise New York dergisinde art direktör.

Yolculuklarının birinde Hindistan’a gitmiş. “Bir tokat gibiydi” diyor. “Her yönü ile çok etkileyici. Sofistike bir yer. Örneğin İstanbul’da bir restorasyonda alçı pencereler için usta bulunmuyor. Ama Hindistan ‘artizan kraft’ dolu. Batı’da elsanatları komik paralar karşılığında yapılan zengin oyuncağı. Orada bir mermer kakmacısı vardı. Bir milim eninde yaklaşık iki santim çapında spiral mermeri kesiyor, hem de kendi yaptığı bir dal parçasına gerdiği ince çelik bir testere teli ile. Sabırla kesiyor. Ve sonunda zar zor yerleştiriyor.

Sonunda mutlu bir gülümseme. Mutlular çünkü. Öldükten sonra tekrar

dirileceklerine inanmışlar, bir sonraki gelişlerinde kelebek, bir diğerinde belki mihrace olarak tekrar dünyaya

“ Bosna-Hersek’ teki olayları kınayan bir enstalasyon

düşünüyorum. Birleşmiş Milletler binasının önünde bir

çadır. İçinde kan dolu kavanozlar olacak, parçalanmış

ceset maketleri, çelik başlıklar...”

geleceklerine inanmışlar bir kez.” Kesintisiz yaşam sürecek olmanın keyfine hayran. Yevmiyenin bir dolar olmasının onları ilgilendirmemesine. Sergilerinin yanısıra bir de enstalasyon düşünüyor. Bosna-Hersek savaşındaki “etnik kıyımı” kınayan. Bir şeyler yapabilmek için bir kurgular dizisi. Bir çadırda. Etnik sözcüğünün kelime anlamının “Hıristiyan ve Yahudi olmayan millet” anlamına geldiğine dikkat çekiyor. Ve uzun uzun anlatıyor enstalasyonu. Bir çadır kuracak Birleşmiş Milletler binasının önüne. İçinde kan dolu kavanozlar olacak. Parçalanmış ceset maketleri, çelik başlıklar vs... Ne kadar tuvalin dışına çıksa da fazla uzaklaşamıyor...

T A R IK S İP A H İ

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi

Referanslar

Benzer Belgeler

Frans ız Haber Ajansı AFP, sonuçta bugün, 27 üyeli Avrupa Birliği'yle, Avustralya ve diğer birçok sanayileşmiş ülkenin, karbondioksit sal ımlarında 2020'ye dek

Artvin’e bağlı Hopa’da HES yapmak isteyen kot üreticisi Little Big şirketine karşı mücadele eden Yaşam Alanı Savunucularından Cemil Aksu, 170 projeye karşı ayrı ayrı dava

ABD Başkanı Obama konferansa katılacağını açıklarken karbon salınımlarını 2020'ye kadar yüzde 17, 2025'e kadar yüzde 30, 2050'e kadar da yüzde 83 azalt

Munzur ve Pülümür Vadilerinde yapılması planlanan 20 HES projesine karşı “Nehri İçmek” sloganıyla Türkiye, Almanya, Frans ız, İspanyol, Belçika ve İsviçre’den

dönersek; üretilen konutlar için gerekli çimento üretilirken ciddi bir miktar enerji kullanılıyor Gökbayrak'a referansla söyledi ğimizde; başkaca etkenlerin yanında

Bütün bölgede cinayet ve intihar yüzünden ölümlerin iki katına çıktığını vurgulayan Kruger, geçiş sürecinin görece daha sorunsuz yaşandığı Polonya'da cinayet ya

Köydeki 3 sandıkta 860 seçmenin kayıtlı olduğu belirtilirken, sandık başkanlarından Mehmet Kocatürk, Kabazlı'dan sandık görevlileri gelmeyince 3 sandık başkanı olarak

"Santral yapılırsa Erdoğan bir daha iktidar olamaz" diyen Çamlıhemşinliler daha önce Danıştay kararıyla yapımı durdurulan hidroelektrik santralleri projesinin