İ
ki gün ara ile iki dost' ölümü... însan ağlıya- mıyor da, içinden sar sılıyor. Vâ—Nû’yu, Mütare- ke'de, Erenköy’deki dört beş ay oturduğum köşkte tekrar görür gibi oluyorum. Yanın daki kimdi, hatırlamıyorum, beni görmeğe gelmişti. Ne tatlı, ne candan konuşuyor du. Hece veznile birkaç pas toral yazmıştı, bana onlan‘akkanı? geç* vakit, ikimiz, ya zı odasında baş - başa kalmış ve öyle tatlı bir sohbete dal mıştık ki aradan bir saatten fazla bir zaman geçtiği hal de elimize kalemi alamamış tık. Şimdi öldü ve hayalini
¿4%
rı
okumuştu. Çok beğenmiş- bıraktı. Allah rahmet etsin,
tim.
Bir şiiri vardı, çok nükte li idi. Ankarada iken yazdı ğı. Gazeteci ve memur haya tının gülünçlü bir realitesi idi bu şiir. Aklımda bir mıs raı kalmış şu anda. «... asın da» kafiyesi ile devam eden bir gazel tarzında idi ve o mısrada, memur veya gaze tecinin sabah evden çıkışım şöyle anlatıyordu: «Öte beri taşardık çinko sefer tasın da.»
Vâla’nm ince mizah ve fantezi istidadını daha o za mandan anlamıştım. Sonra, Cumhuriyet ve Akşam’daki fıkra'annda, o kendine mah sus, bazan istiyerek kırık dökük, fakat yapısı yine çok sağlam, orijinal üslûbu ile yıllarca okuyucularını ken -
dişine havran bırakmıştı.
Zevk ve kültür bu fıkralar da, tatlı bir ahenkle akan bir su 'gibi, kulağı okşıyan, pürüzsüz b:r Türkçe idi.
Onunla 1958 ve 1959 yılla rında «Havadis» gazetesinde beraber çalıştık. Ben tiyatro eleştirmeleri yazıyor ve ro manlar tercüme ediyordum, O da nefis üslûbu ile fıkra larına fıkralar ekliyordu. Bir
I I 1 I I L