Gözaltında tutun her şeyi!
Düşünün ille de böyle mi olmalı diye! Hele sıradan bişeyse gördüğünüz , Büsbütün üstüne varın!
Bişey oldum-bittim böyle mi olmuş, Öyle diye olağan saymayın onu! Bu zamanda olağan şey mi olurmuş, Bu düzenbaz düzeni, bu hesaplı çapul, Bu ana-baba gününde!
İnsanlar insanlıktan çıkmış, üstüne kondurulmasın bi de
Böyle gelmiş bu, böyle gider diye! İki hafta önce yitirdiğimiz değerli şair Can Yücel çevirileriyle de Türkçe’ye çok önemli şiir ve düzyazı
örnekleri kazandırmıştı. “H erboydan” adlı kitabında topladığı şiir çevirileri her zaman değişik kesim lerden okurların büyük hayranlığını kazanmıştı. Ayrıca Shakespeare, Brecht ve Lorca gibi şair oyun yazarlarının yapıdarının başarılı çevirileri tiyatro edebiyatının da en parlak çeviri örnekleri arasında ver almış, dyatroya çok sayıda seyirci kazandırmıştı. Can Yücel bu çevirileri hep "‘Türkçe Söyleyen” imzasıyla okura sunardı. Bundan anlaşılacağı gibi onun çevirileriyle karşılaşanlar bunların Türkçe
yazılmış oldukları izlenimini edinirler, bu çevirilerinden onun özgün yapıtları kadar tat alırlardı. W. H. AUDEN
Alla’sen Söyle Nedir Aş km Aslı Astarı!
Gelişi yoksa havalardan anlaşılır mı, Selâmı efendice mi yoksa gider mi aşın, Değiştirir mi dersin bir kalemle hayatımı?
Alla’sen söyle nedir aşkın aslı astarı!
(Kural’la Kural-Dtşı adlı oyundan) Sahiplik Türküsü
Yalnız, Tebeşir Dairesinin öyküsünü dinleyenler, Şu eski türküyü de etsinler ezber:
Sahiplik için bişeye, ona yararlı olmak gerek! Bebeğe ivi bakan ananındır bebek!
Araba Ali’ninse, menzile vakünde gidecek! Ve bu vadi bizimse, onu iyi suluyoruz demek!
(Kafkas Tebeşir Dairesi adlı oyundan)
Yargıç Azdak’a Övgü Kimine göre ufak bir çocuktur aşk,
Kimine göre bir kuş,
Kimi der, onun üstünde durur dünya, Kimi der, kalp kuruş;
Ama komşuya sordum, nedense yüzüme Manalı manalı baktı,
Karısı bir kızdı bir kızdı, sormayın, Aşkedecekti tokadı.
Şıpıtık terliğe mi benzer yoksa Yoksa kandil çöreğine mi, Hacıyağına mı benzer dersin kokusu
Yoksa leylak çiçeğine mi? Çalı gibi dikenli mi, batar mı eline,
Andırır mı yoksa pufla yastıkları, Keskin mi kenarı yoksa yalar mı eline?
Alla’sen söyle nedir aşkın aslı astan! Tarih kitaplan dokundurur geçer
Köşesinde kenarında, Hele bir lâfı açılmaya görsün
Şirket vapurlarında;
Eksik olmaz gazetelerden, bilhassa İntihar haberlerinde,
Mâniler düzmüşler gördüm üstüne Telefon rehberlerinde.
Aç kurtlar gibi ulur mu dersin Bando gibi gümbürder mi yoksa, Taklit edebilir misin istesen kemençede,
Ne dersin piyanoda çalınsa; Çiftetelli gibi coşturur mu herkesi
Yoksa ağıraksak bir hava mı? İstediğin zaman kesilir mi sesi?
Alla’sen söyle nedir aşkın aslı astarı!
Musee Des Beaux Arts
Acıyı ele alsın da kabil mi hiç yanılsın
Eski zaman ustaları! Öyle hakkiyle anladılar onun İnsan hayatındaki yerini, nasıl olageldiğini
H a babam atıştırırken bir başkası, camı açarken yahut, bilemedin yolunda tın un giderken!
Nasıl, yaşlılar elpençe divan, alı al moru mor bekler ken
Doğaüstü doğumu, hiç çocuklar olmadan olur mu Kızaklarından dudak bükermiş gibi olup bitene, Gölün üstünde al takke ver külah !
Kabil mi unutsunlar
O korkunç şehadet bile uymadan edemez işin akıntı sına!
Taş çadasa bir aralık olmalı, bir teklifsiz köşe Ki köpeklere kuçu kuçu densin gine ve cellâdın an ka şınınca
Bir ağaca sürtebilsin günahsız kıçım.
Breughel’in İkann’da meselâ, bana mısm bile deme den nasıl
H er şey sırtım çeviriyor felâkete? İşitmiş olmalı pekâ lâ
Suyun şapırtısını rençber, ümitsiz haykırışı,
“Kulak asma” deyip geçti herhalde; güneşse şöyle bir rasgele
Vurdu ak pembe ayaklar gömülürken yemyeşil suya; Kibarişi çıtkırıldım yelkenli merak etmesine etmiştir ya
Gökten paldır küldür düşen çocuğu görünce; Acele işi vardı zahir, uzaklaştı bozmadan istifini bile.
CHARLES BAUDELAIRE
Büyükler didişirken, ayak takımı rahattı. Azdak’ın saati belki bu kısa eşref saatti. Gürcistan yollarında sürterken bile terazisi, Biliyordu Azdak kim kimle, kim kimin kestanesi. Zenginden devşirip fıkaraya verirken,
Mührü de bir gözyaşıydı döktüğü,
Namıssız dürüst yargıç sevap diye geçirirken Zenginlere, dikiliyordu fıkaranın söküğü.
Gidiyorsan köyün ağasına, git bir keskin baltaylan, Ne Incil’nen, ne Tevrat’lan, ne güzelim Kuran’lan! Hâlâ mucize çağının bitmediğine inanıyorsan, Git Ali ağaya, Azdak’m baltasıylan!
(Kafkas Tebeşir Dairesi adlı oyundan)
LEWIS CARROLL
Alis’in Düşistandaki Serüvenlerine Giriş Altın suyunda ikindinin
Sürükleniyorduk âheste. Mini mini ellerdeydi çünki
Küreklerin ikisi de Ve şapkası kirazlı bir kaptan
Oturmaktaydı dümende. Ah, insafsızlar, ah! O saatte!
Hava desen ağır hikâye Zaten zor nefes alıyor adam,
Tutturulur mu masal diye! Lâkin üç şamatacıya karşı
Uykulu bir tek ses neyleye! Bir hâl oldum çardakların altında
Onu araya araya,
Küçüksu’ya baktım, orada da yok, Boşuna çıktım Çamlıca’ya; Anlamadım gitti bülbülün şarkısını,
Bir acayip gülün lisanı da; Benim bildiğim o kümeste değildi
Ne de yatağm altında.
Aklına esince çıkarabilir mi dilini, Başı döner mi asma salıncakta, At yarışlarında mı geçirir hafta tatilini,
Usta mı düğüm atmakta, Millet der peygamber demez mi,
Para mevzuunda nedir efkârı, Borç alır borcunu ödemez mi?
Alla’sen söyle nedir .aşkın aslı astan! Ona rasdadığı zaman duyduğu şeyleri
Kabil değil unutamazmış insan, Yolunu gözlerim bacak kadardan beri
Ama o geçmedi bile yanımdan; Merdiven dayadım otuz beşine,
Öğrenemedim gitti bir türlü, Nemene mahlûktur bu düşerler peşine
Bunca insan geceli gündüzlü? Gelsin ya, nasıl, pat diye gelir mi dersin
Burnumu kanştınrken tatlı tatlı, Ya tutar yatakta bastırırsa sabahleyin?
Talih bu ya, otobüste nasınma basmalı!
Gönüllü Ölü
Koyu bir çamur bulup solucanlara uysam, Bir derin çukur kazsam canım için cihanda. Serip kart kemikler’mi, bi yatsam, bi uyusam, Bataklığa gömülmüş timsah gibi nisyanda. Nefretim vasiyeder, nefretim kabirler tüm. Avuç açacağama bidamlacık yaş için, Sağken, akrabaları başıma üşürürüm, Gölkanlara belensin o cenabet cesetim!
Kurtlar, gözsüz-kulaksız, benim kankardeşlerim, Bolahenk feylesoflar, daldölleri leşlerin,
İşte size bir ölü, güloynar ve gönüllü! Örenimin üstünde fırdönün gönlünüzce! Var mı ölümden öte ölüye bir işkence, Ölümü seçmiş madem ölülerle bu ölü?
BERTOLT BRECHT Önsöz
Şimdi sîzlere anlatacağım, Bir yolculuğun öyküsü.
İçinde bir sömüren var, iki de sömürülen kişi, iyi gözleyin bu insanların tutumlarını! Yabancı gelmese de yadırgamaya bakın! Böyle alışılmış diye yormayın iyiye! Kural böyle diye kurulup oturmayın! En yalınkat, en hurda olaylara değin
ilki, o kaptan, zabit mi zabit, Başla! diye buyruk verir. Ö bürü daha kibar, içinde Saçmalık olsun! deyiverir. Üçüncüsü de bir başka âlem
Sözümü keser ikide bir Az sonra sus-pus kesilip birden
Başlarlar bir garip seyrâna Ve o düş-çocuğunun ardından
Düşerler düşlerin ardına. Kurtla kuşla bir kaynaşırlar ki
Kandılar sanırsın yalana. Ve hayal kuyuları, anlata
Anlata suyunu çektikçe Ve soluğu kesilmiş masalcı
Arkası yarın! deyince Yarın şimdi! diye çığrışırlar,
Şenlik sanki kırk gün kırk gece! Böyle böyle oluştu bu masal,
Dünyamızdaki bu Düşistan. Daha anlat! Daha anlat! derken
Kitabı ettik mi tamam! Eve dönerken güle oynaya,
Güneş batıyordu batıdan. Alis, bu gülibrişimden öykü
Hanım ellerine emanet. Batıp gitmiş bir adada tut ki
Derlendi bu solmuş demet. Onu hülyalarınla iç içe
Çocuk belleğine nakşet!
PAUL ELUARD Gabriel Péri
Bir insan öldü başka silâh bilmeden Hayata açılmış kollarından gayrı Bir insan öldü başka yol bilmeden Mavzerlerin kıpraştığı yollardan gayrı "7
Bir insan öldü vazgeçmez hâlâ döğüşten ölüme karşı o karardığa karşı
Madem onun istediği şeyleri Biz de istiyoruz
Esenlik diyoruz ışısın bir Gözlerin gönüllerin derininde Adalet diyoruz ışısın yeryüzünde insanı yaşatan kelimeler vardır Hani yunmuş arınmış sözler Sıcaklık diyelim güven diyelim Meselâ aşk adalet hürriyet kelimesi Çocuk kelimesi insanlık kelimesi gibi Ve bazı çiçeklerin ülkelerin ismi Meselâ yiğitlik kardeşlik arkadaşlık Çalışma kelimesi gibi
Sonra bazı kadınların bazı dosdarm ismi Bizim Péri de onların arasında
Bizim dediysem boşuna değildi vurulduğu Péri öldüyse bu hayat yaşamaya değsin dıyeydi Ondan öğrendik gücümüzün nelere yeteceğini Biz diyorsam onun umudu hâlâ harlı diyedir.
HENRİ MÎCHAUX işin Ucu
Karşıma çıkmaya görsün biri, dövmeden edemiyorum. içten pazarlıklı oluyor kimi. Öyle yapamıyorum ben, ille de
döveceğim.
Karşımda, lokantada oturmuşlar sıram sıram, konuş muyorlar
hiç, daha da oturacaklar, kolay mı, ziftlenecek herifçioğulları.
işte ayağınnan geldi biri. Yaradana sığınıp bi tane... Bir de solundan, şıraak.
Tuttuğum gibi vakasından asıyorum askıya. Alıyorum askıdan derken.
Yine asıyorum. Yine indiriyorum.
Yatırıyorum sonra masanın üstüne, çöküyorum ümü ğüne.
işiyorum, işiyorum suratına, sidiğe boğuyorum herifi. Gine de yaşıyor namussuz.
Didikliyorum, çitiliyorum. (Kafam da kızmaya başladı hani,
onlan mı uğraşacağım bütün gün!) dürüyorum, bü küyorum,
büzüyorum, kaptığım gibi tıkıyorum bardağın içi ne,
kaldırıyorum sonra bardağı, şöyle bir fiyakaynan boşaltıveriyorum yere, sesleniyorum garsona; “Oğlum, bi temiz
“bardak getir bana ordan! ” diyorum.
Ama bir bulantıdır başlıyor bende, ayaküstü görüyo rum hesabı,
dar atıyorum kendimi dışarı.
EDITH PIAF (Okuyan) Gariban Tan’ın Düttürüsü Kulak kabartın bir an! Bir gariban vardı Jan, Kısmetsiz kadınlardan, Metressizdi teres. Hayatta tek ders bu ders: ister zengin ol, ister zil, aşksız adam, adam diğ’l, Adam diğ’l, adam diğ’l! Lükse pek meraklıydı, Kolalıyakalıydı, Çarşafları hep canfes, Metressizdi teres. Para par’edermiş gibi, Kitliyse erkeğin kalbi! Aşksız adam, adam diğ’l, Adam diğ’l, adam diğ’l!
Dolaşır salon salon, Baronlardan da baron, Ziftlendiği hep karides, Metressizdi teres. Bir kız gibi var mı oysa, Kızgınlığın paylaşsa! Aşksız adam, adam diğ’l, Adam diğ’l, adam diğ’l! Düşünce parasızlığa, Vurdu işi hırsızlığa. Selâmın alsa da herkes, Metressizdi teres, iki adarsa çekirge, Üçüncüsü kelepçe! Aşksız adam, adam diğ’l, Adam diğ’l, adam diğ’l! Gençler, beni dinleyin, Gençliğin kadrini bilin, Jan önünüzde bir ders, Metressizdi o teres! İp geçmesin boynunuza, Bir kız alın koynunuza! Aşksız adam, adam diğ’l, Adam diğ’l, adam diğ’l! Sonsöz
Çıktım ben aradan, Size öğüt garibandan, Diyor ki idamlık Jan: Sevişin, Sevişin Lan!
JACQUES PREVERT Elimde Değil
Herkes birbirine benzeyecek değil a Ben de böyle yaradılmışım
Az gülerim ama güldüm müydü de Yaman atarım kahkahayı
Beni bir seveni ben pir severim Ama bugün Rasim olurmuş yarm Recai Vefasızım diye silmeyin beni defterden N ’a’apalım göynüm hercai
Kunduram desen yumurta topuk Paçam otuzbeş sırtım kambur Mübarek taş gibi memelerim Gözlerimin altı desen mosmor Devirdiğim çam olsun kırdığım ceviz N ’apim elimde değil.
WILLIAM SHAKESPEARE 66. Sone
Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni, Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez. Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini, Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz, Değil mi ki ayaklar altında insan onuru, O tuzoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış, Ezilmiş, horgörülmüş el emeği, göz nuru, Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın, Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene, Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın, Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’e,
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama, Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.
Tisbe:
Sahiden uyuyor mu?
Ahh!. Kim vurmuş kumrumu? Ben geldim, civanım, yiğidim, kalk!
Kalksana, konuşsana! Görmüyor musun? Yoksa... Örttü mü gözlerini kara toprak? Bu zambak dudaklara,
Şu zeren yanaklara
Acımadın mı hiç kahpe felek? Aşıklar, aşk timsali,
Gözü pırasa yeşili Piremuz bırakıp gitti beni! Hadi gel, tezcanlı ecel, Gel bana, geline gel, Batır mum sarısı ellerini, Batır benim de kanıma! Madem kıydın canına, Kopardın onun bamtellerini. Konuşma artık, ey dil, Sâdık kılıç, naz etme, gel, Odlara yanmış bağrımı dağla! Bıçaklar kendini.
Geldim yolun sonuna, Uğurlar olsun bana!
A dosdar, a dosdar, kalın siz de sağlıcakla!
(Bahar Noktası adlı oyundan)
WALT WHITMAN
Oy Reis! Koca ReisîOy reis, koca reis, aklimızın akıy la döndük seferden.
Savuşturup onca belâ, onca fırtınayı, sonunda mura da erdin.
İşte liman, bak, çanlar çakyor, bayram ediyor ahali, Gördüler pupa yelken gekyor, gözüpek, gözü yeşil yel kenli.
Neyleyim, neyleyim ki ama... Bu kan damlalarını nideyim?
Gayri uzanmış güverteye reis, Soğumuş ellerini mi öpeyim!
Oy reis, koca reis, kalk da şu canlan dinle bari! Baksana, senin bayrağın çekilen, senin şarkın söyle dikleri!
Senin için bu çiçekler, senin için toplaştılar sahiller de,
Seni çağırıyorlar, bak, senin adın geziyor dillerde! Gel, reis ağacığım benim,
Kolumun üstüne yatırayım seni. Çoktan öldüğünü unuttum ama,
Bu kân damlalarını nideyim?
Reis cevap vermiyor sözüme, dudakları söylemez ol muş.
Ağam kolumu duymuyor bile, ne yüreği ne kalbi kal mış.
Sağ salim demir attı gemi, bitti artık, sona erdi sefer, Savuşturup onca belâyı, kazanılan bir güzelim zafer.
Bayram etsin sahil, çalsın davullar! Yalnız bırakın beni gideyim!..
Reisin yattığı güvertenin üstünde Böyle dolaşmayıp da nideyim?
W. B. YEATS
içine Doğmuş İrlandalI Tayyarecinin Aklım kesti, orda ecelim gayrı, Buludara komşu, yukarda bir yer. Ne düşman denenler dostumdan ayrı, Ne dostum denenler dostuma benzer. Yurdum Kiltartan’ın dere boylan, Yurttaşım kil tartan fakir fıkara, Hangi yana çeksen ne bir zaran, Ne hayn dokunur Harbin onlara. Ne kanun zoruyla girdim bu işe, Ne “yaşa” sesleri, ne nutuklara, Bir iç ferahlığı, bir ürperişe Kapılıp katıldım gökte çıngara. Düşündüm her şeyi, ölçtüm biçtim de Püf kaldı yanında görüp gördüğüm. Görüp göreceğim bir püf. Gözümde Bu ömür, bu püfür püfür de ölüm.
S A Y F A 19
T a h a Toros Arşivi C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 4 9 7