• Sonuç bulunamadı

Başlık: Bağır Herkes Duysun! Yazar(lar):TOKSOY, DuyguSayı: 37 Sayfa: 075-096 DOI: 10.1501/TAD_0000000311 Yayın Tarihi: 2014 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: Bağır Herkes Duysun! Yazar(lar):TOKSOY, DuyguSayı: 37 Sayfa: 075-096 DOI: 10.1501/TAD_0000000311 Yayın Tarihi: 2014 PDF"

Copied!
22
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

75

bağır herkes duysun !

(2)
(3)

77

I AYRILIK

Necla ve Ferda birbirine sarılmışlar, korkuyorlar, sesleri dinliyorlar… siren sesleri, ka-labalığın sesleri, helikopter gürültüsü. Duman şiddetleniyor, duman azaldıkça kaka-labalığın sesleri yaklaşıyor. Ferda, Necla’nın kollarından usulca kopuyor, uzaklaşıyor. Necla gidişin farkında değil, Ferda’nın yokluğunu kucağında tutuyor, bir bebek gibi sallıyor. Seslere ka-rışan bir ninni...

I.Sahnede Ferda elinde bir bacakla birlikte ayakta durmaya çalışıyor, hemen ardından yere kapaklanıyor, birkaç adım atıyor, ardından tökezliyor, düşüyor. Necla sürekli dumanı elleriyle açmaya çalışıyor. Etrafındaki buğulu camları siliyor.

FERDA- “Gitti.” “Öyle söylediler.” Diyorlar ki “Gitmiş.” Gittim.

NECLA- Beni bırakıp bu evin karanlıklarına, sokağın kuytularına kaçtı. Nereden de çıktık o gün sokağa. Eskiden ne de mutluyduk, gözyaşlarına karıştık.

FERDA- “Biliyormuş bir gün gideceğini, zaten gözü hep dışarıdaymış.” “Gözü dışarı-da olan kadınların içine huzur dolmazmış.” Takılmak suretiyle kalabalığın arkasına abla-cım, bugün evden kaçmış bulunmaktayım.

NECLA- Evdeyim ben. Annemin güzelliğini taktım yüzüme, yıllarca hiç yaşlanma-dım, evin içinde bir o yana bir bu yana mutluluk içinde şakıdım.

FERDA- (Söyledikleriyle bedeni uyumsuz) Saçlarım dalgalanıyor rüzgârda, akşamla-rı caddelerin tozunu dumanını daha çok seviyorum. Yüzüme vuruyor serin sokak havası, caddelerin seslerini, gece yanan ışıkları seviyorum.

NECLA- Evdeyim ben. Güzelliğimi saklıyorum. Akşam olunca bir bardak ılık süt, saçlarımı yastığa muntazam yerleştiriyorum. Bir yandan durmuyorum, kardeşim seni bekliyorum.

FERDA- “Bekleme, gelmez dediler, aldırmadı.” “İşi gücü bıraktı, pencereden ayrılma-dı.” Gelmem.

NECLA- Tozlu camlara dayıyorum anlımı, gözyaşları içinde seni bekliyorum. FERDA- (Uyumsuzluk artıyor) Nasıl yürüyorum, görüyorsun ya, onca zaman dur-dum. Yeni öğrenen yürümeyi, bir çocuğun özeniyle yürüyorum.

bağır h er k es d u ys u n !

(4)

78

NECLA- Sis çöktü yine, göz gözü görmüyor, seni daha çok kaybediyorum böyle ha-valarda.

FERDA- Bugün sokağa yalnız çıktım. Aldım başımı yollara vurdum. Bir yandan da durmuyorum, seni bekliyorum.

NECLA- Tozlu perdeleri çekip içime, Ferda, korku içindeyim. Ev çok yalnız, dışarısı çok kalabalık, sesler eve doluyor, gel seni bekliyorum.

FERDA- “Necla, Ferda’dan iki yaş büyüktü, Ferda Necla’dan iki yaş küçük.” “İki kız kardeşti Necla ve Ferda.” “Ferda ve Necla.”

NECLA- Sokaklarda evler sana bakar Ferda, evler sana bakar, seni ister, seni çağırır, el eder, kendine çeker, kendine benzetir. Başka evlerden kork, pencerelerden uzak kaç, sokaklardan eve gel!

FERDA- Benden iki yaş büyük kardeşim Necla, gittim, sokaklara karıştım. Bir oldum caddelerle, bacaklara karıştım. Sokaklarda korkulacak bir yok Necla, uğursuz kadınlığı-mızda korkacak bir şey yok. Sen de gel.

NECLA- Gelemem, evi bekliyorum, ev beni bekliyor, ev seni de bekliyor, ben seni bekliyorum.

FERDA- Kadınları evlere saklıyorlar.

NECLA- Evlerin kargışı üstüme çöktü. Sıkılıyorum. FERDA- Evleri süpürdü sokak. “Gitti, artık geri dönüş yok!”

NECLA- Evler üst üste konduğundan beri, sıra sıra, dizi dizi, oda oda dizildiğinden beri, parçalanıp, çoğalıp, ayrıldığından beri… Ben hep buradayım.

FERDA- “Evden kaçmanın fırsatını buldu.” “Gelmez.”

NECLA- Gizli gizili ağlıyorum bak, sana. Görüyorsun ya, seni hiç unutmuyorum. Çalışan bir makinenin, akan bir suyun sesine saklanıp ağlıyorum.

FERDA- Şahmeran uzun eteklerini toplayarak, sürüterek arkasından, yine de yılanlar yıllar toprağın altından davulları duyunca, birbirlerinin üstüne üstüne üst üste çıkınca yukarı, Şahmeran uzun kuyruğunu sürütmüş sokaklarda, denizler gelmeden daha. De-nizler ve gemiciler ve Van gölünün suları. Denize bakmış da toplamamış saçlarını dağılan. Şahmeran’ın kuyruğunu görünce annem, şaşkınlıktan bizi doğurmuş. Sana “büyük kızım

duy gu t o k so y

(5)

79

Necla”, bana” küçük kızım Ferda” demiş, sonra odasına çekilmiş. Şahmeran’ı gördüğü

oda-ya, onu düşünmeye uzun uzun. “Anne öldüğünde yine o odadaydı, aklında Şahmeran.” NECLA- Yine başladı Şahmeran’ı anlatmaya. Durduk yere sinirlendiriyor beni. Yıllar-ca bunun için mi büyüttüm seni? Sokakları sürt diye mi kapı kapı?

II ÇARPIŞMA

FERDA- Peşimde olan şey ne? Bana ismini söyle.

NECLA- Bir adam peşimizde, geceleri pencereleri yokluyor, evde olmadığını anladı çoktan, seni bekliyor. Seni bekliyor, benimle birlikte, evle birlikte. O pencere ardında, ben içerde, seni bekliyoruz.

FERDA- Benden ne istiyor? NECLA- Gözü bende! FERDA- Benden ne istiyor?

NECLA- Serin serin sularda boğsunlar seni, göllerde yıkasınlar, derin derin yataklar kursunlar, sıcak sıcak sular döksünler, hamamlarda ovsunlar, topraklara boğsunlar!

FERDA - Benden ne istiyor?

NECLA- Seni Süleyman’a versinler, Fuat’a ve Suat’a, Bekir’e versinler, Âdem’e Cihat’a Kadir’e Yakup’a Osman’a İbrahim’e İsmail’e İsrafil’e versinler. Koca koca yataklar kursunlar, sıcak sıcak sular döksünler, hamamlarda ovsunlar seni, topraklara boğsunlar!

FERDA- Abla git başımdan. NECLA- Öldürürler seni!

FERDA- Abla koş, seni almaya geliyorum.

(Birbirlerine, arada görünmeyen duvara koşuyorlar, birbirlerine/duvara çarpıyorlar, bedenleri birbirine duvar oluyor, çarpışmanın kuvvetiyle savruluyor.)

NECLA- Duvarlar çok sert.

NECLA- Duvarlar çok sert, yoruldum. FERDA- Bana koş.

(Koşarlar, çarpışma, savrulma.)

bağır h er k es d u ys u n !

(6)

80

FERDA - Nerede şimdi? NECLA- Burada, bekliyor.

FERDA - Seni bir bulsam… Geliyorum. Koş. III DANS

(Koşarlar, duvara dayarlar bedenlerini, elleri birbirini kavrar ve düzgün başlayıp gide-rek uyumsuzlaşan bir dans.)

NECLA- Biz alıp başımızı sadece o tepeye giderdik. Tepelerin ardını merak ederdik. FERDA- Tepelerin ardında ne var ablacım?

NECLA- Tepelerin ardında yine tepeler, yine tepeler var ablacım. FERDA- Biz çocukken ne yapardık abla?

NECLA- Biz çocukken, elinden tutar, seni çiçekli tepeye götürürdüm. Hişt annemden gizli!

FERDA- Hiştt!

NECLA- Kimse görmezdi bizi, hiştt. Sarıçiçekleri toplardık orada, annemiz için. FERDA- Anneme vermeye korkardık. Hiştt!

NECLA- Geceleri rüyamızda sadece o sarıçiçekli tepeyi, kıvrılan keçi yollarını görür-dük. Koşarak çıkardık tepeye, evden iyice uzaklaşırdık, arkamıza bakmazdık, eleleydik. Gökyüzüne elini uzatsan yakalardın.

FERDA- Ama bir gün tepenin ardına ulaştık.! Tepenin ardında ne var ablacım? NECLA- Tepenin ardında hiçbir şey yok kardeşim. Yolun sonunda yine tepeler, yine tepeler, yine sarıçiçekler, yine gökyüzü var.

FERDA- Ama bir gün yolun sonuna vardık. Dalgınlıkla tepenin sonuna ulaştık. NECLA- Tepenin sonu yok kardeşim. Tepenin sonu yine tepeler, yine sarıçiçekli, yine köstebek yuvalı, tepesinde gökyüzü olan tepeler.

FERDA - Bir gün yolun sonuna ulaştık. Tepenin ardına vardık, dalgındık. NECLA - Hep tedbirliyimdir, ama tepeler dalgın yapar çıkanı.

duy gu t o k so y

(7)

81

FERDA - Tepenin ardında adamlar var Necla!

NECLA- Tepenin ardında yine tepeler, yine tepeler, yine tepeler var. FERDA- Tepenin ardında çok adam var!

NECLA- Tepenin ardındakiler bizi gördü.

FERDA- Ondan sonra artık, hiçbir şey eskisi gibi olmadı. NECLA- Bizi gördüler!

FERDA- Bizi gördüler!

NECLA- Kaçmaya başladık. Koş Ferda!

FERDA- Koşmaya başladık. Koş Necla! ... Çok geçti artık. Elin elimden kaydı sonra. NECLA- Elim elinden kaydı sonra.

( Elleri ellerinden kayıyor ve ayrılık.)

FERDA- Arkana bakmadın, beni bırakıp gittin.

NECLA- Annem gördü beni pencereden. Her şeyi anladı. FERDA- Her şeyi anladı. “Şahmeran gitti, O geldi.” dedi. NECLA- Annem beni ona verdi.

(Gölge)

NECLA- Bu da kim? FERDA- Bu da kim? NECLA- Tanıyor muyum?

FERDA- O günden beri peşimizde. Kim bu? NECLA- Annemin ahbabı o. Seni istiyor. FERDA- O senin kocan, söyle ona gelmiyorum. (Rüzgâr)

FERDA- Rüzgâr çok şiddetlendi ne yapmalıyım?

bağır h er k es d u ys u n !

(8)

82

NECLA- Geri dön, eve dön, bak arkandayım.

FERDA- “Dönmez artık, iyice gitmiş, sesi çok uzaklardan geliyor, belli ki çoktan unut-tu onu.”

NECLA- Sokağa yalnız çıkma. Karanlık sokaklarda yürüme, meydanda oturma, eve gir. Sana bir şey yapacaklar.

FERDA- Bağır herkes duysun!

(Ferda eline iki taş alıyor, Necla’nın konuşması boyunca öfkeyle yere vuruyor.) NECLA- Kılavuza sormalıyız. Bir dakika buluyorum. (Bir kitaptan okuyor) Kadınlığı kullanma kılavuzu, sayfa 343, başlık 5: Kadını Tecavüzden Koruyacak Tedbirler. 1- Doğa-cak çocuğun babası kimdir? 2- Bu yüzden kadınlar sokağa yalnız çıkmayaDoğa-cak. 3-Sonları kötü oluyor. 4- Varsa bir büyüğü yoksa bir küçüğü ile. 5- Yoksa ya kimi kimsesi, kadınlar sokağa yalnız çıkmayacak. 5- Bütün yollar tıkanmalı. 6- Yoksa kimi kimsesi, evde otura-cak. 7- Ancak üç gün yürüyerek. 8- İki fersah kadar yolu. 9- Üç vakte kadar. 10- Güneş batmadan evinde olacak. 11- Altı saat kadar. 12- Güneşten aya. 13- Aydan güneşe olamaz. 14- Polis sormayacak mı sokakta ne işin vardı?

FERDA- Bak bağırırım şimdi bütün mahalle ayağa kalkar. NECLA- Ayy bacağım sızlıyor.

FERDA- Hep bacağını bahane ediyorsun.

NECLA- Yalan mı yani ne yapayım? Bacaksız olmak ne demek biliyor musunuz siz, bayaan?

FERDA- Koşamadığımda sürünüyorum.

NECLA - Tedbirsizsin ya, onu söylüyorum. Sana bir şey yapacaklar, ondan korkuyo-rum.

FERDA- Geliyorum. (Koşuyor, Necla’nın taş olmuş bedenine çarpıyor.) NECLA - Artık hareket edemiyorum. (kaskatı bir süre)

FERDA- Durma öyle Necla, sen de dene. NECLA- Hep sen başımıza musallat ettin. FERDA- Beni bırakıp gitmiştin.

duy gu t o k so y

(9)

83

NECLA- Hatırlamıyorum.

FERDA- Tektim. Babaanneme beni her zaman sen götürürdün, o gün tektim. Beni hep götürdüğün yoldan saptım.

NECLA- Senin uğursuzluğun hep bunlar. (Eline geçirdiği türlü türlü ev eşyasını, ken-diyle Ferda’nın arasına yığmaya başlıyor.) Yoldan saptın. Ben hep en ışıklı, en kalabalık, en iyi aile çocuklarının geçtiği, en iffetli kadınların yanında birileriyle geçip gittiği, en görünmez, en kısa yoldan götürürdüm seni.

FERDA- Yoldan saptım. Yokluğunu fırsat bildim, arka sokaklara daldım, yolu uzat-tım, bir sağa sapuzat-tım, bir sola saptım.

NECLA- Sokaklar bizi sevmez. Seni hep en hızlıca götürürdüm. FERDA- Dalgındım.

NECLA- Tedbirliydim.

FERDA- “Dalgındı.” Evlere, ağaçlara, sokaklara, insanlara bakarken hep dalgındım. Kendimi unuturdum. “Kendini unutmuştu. Evlere, ağaçlara, sokaklara, insanlara bakar-ken hep dalgındı.”

NECLA- Dalgındın.

FERDA- Arkamdan yakaladı beni. Seni sordu. NECLA- Deli ol sokaklara düş, kocalar boğsun seni!

FERDA- Diğerleri güldü… Ne zaman arkama dönüp baktım? NECLA- Ne zaman arkana dönüp baktın? Utanmadın mı? FERDA- “Şaşkın arkasına baktı. Dönüp arkasına baktığına utandı.” NECLA- Utanmadın mı?

FERDA- “Koştu.” “Günlerce pencerelerden baktı.” NECLA- Sana söylüyorum, utanmadın mı? FERDA-(Bağırır) Eteğimi kaldırdı.

NECLA- (Bağırır) Ne dedin? Seni duyamıyorum.

bağır h er k es d u ys u n !

(10)

84

FERDA- (Necla’nın ortaya yığdığı eşyaları kaldırmaya başlıyor, Necla’ya doğru atıyor. Necla darbelerden kaçmaya çalışıyor.) Eteğimi kaldırdılar.

NECLA- (Bağırır) Allahtan Türktük.

FERDA- “Derler ki, o gün Necla bir çıkar yol aramış, Ferda’yı öldürmeyi düşünmüş, ama annesi pencerelerden bakarmış o sıra. Necla annesinden çok korkarmış.”

NECLA- Hişttt, sana bir şey yapacaklar. Çabuk eve gel birlikte saklanalım. FERDA- Bana bir şey soracaksınız diye çok korktum.

NECLA- Görmedik ki. FERDA- “Ne cevap verecek?” NECLA- Adam soracak, gelme.

FERDA- Şahmeran’ım ben. Daha uzağa yüzüyorum.

IV SU

Sahne sular içinde. Ferda artan su içinde ilerlemek için çaba gösteriyor, uyumsuz bir devinme. Düşüp kalkıyor, tökezliyor, bayılıyor, suyun üstünde sürünüyor. Necla pencere-lerden pencerelere koşuyor. Elinde pencere pervazları var.

NECLA- Pencerelerden pencerelere koşuyorum. Hava iyice karardı, hiçbir şey görün-müyor. Bir görsem onu rahatlayacağım. Ferda nerdesin? Ferda. Sokaklar su içinde yüzü-yor. Herkesin bir evi vardı, herkesin evi suya karıştı. Ferdaa. Ortalıkta yok.

FERDA- Buradayım abla. Çok yorgunum, bir türlü beceremedim iki bacağım üstün-de yürümeyi. Sesin çıkmıyordu kaç gündür?

NECLA- Konuşamıyordum. Sesim çıkmıyordu. Dün gece bir rüya gördüm, kendime geldim.

FERDA- Anlatsana.

NECLA- Denizci bir adam varmış, sevdalım. (Konuşmaya boyunca yerden su alıp ellerini yıkıyor, yüzüne su çarpıyor.) Gülme sakın. Rüya işte, yoksa beni kim sever. Neyse,

duy gu t o k so y

(11)

85

dur anlatıyorum. Babam ölmemiş daha, ama nasıl oluyorsa annem ölmüş. Sen de

yok-sun, babamla ben yalnız yaşıyoruz. Beni seven bir denizci var, ben onu seviyor muyum… bilmiyorum. Babamdan gizli onunla buluşuyorum, evlenmek istiyor benle, niyeti ciddi. Sonra tutturuyor, gel kaçalım, gel kaçalım. Tam gideceğim ardından denizlere, annemi hatırlıyorum, ölmüş annemi, hasta yatağında annemi, delirmiş annemi. O gemiye binip denizlere gidiyor, ben limanda kalıyorum. Rüyada bile gidemiyorum bir yere, hep aynı limandayım.

FERDA- Ay abla gitseydin keşke.

NECLA- Gidip de ne olacaktım, sanki mutlu olacaktım. FERDA- Evden kurtulurdun işte.

NECLA- Bak eğer gitseydim o gemiciyle, arkasında dimdik durur, derhal mertebesini yükseltirdim, kaptan olurdu mesela.

FERDA- (Gülüyor) Abla!...

NECLA- Doğru değil mi? Dik başlılığım ve yılmaz sebatımla onu mevkiden mevkie yükseltirdim.

FERDA- Gemici yükseldikçe seni iyice bir unuturdu.

NECLA- Elimi şöyle tutar, gözlerimi şöyle süzer, boynumu şöyle yukarıda tutarak, saçımı elimle şöyle düzelterek herkese en iyi aile terbiyeli bir kadın olduğumu gösterirdim. Gömleklerini ütüsüz bırakmaz, denizin bütün lekelerini çamaşır suyuna yatırır, kimseye kadın olacak bir de, dedirtmezdim.

FERDA- “Kadın olacak bir de.” “Çıta bacak”, “Tın tın”, “Eline sıçmışlar bunun”, “Canı sıkılıyorsa evi temizlesin”, “Alıp da başına bela mı edecekti.”

NECLA- O giderken, sevgin bu gözler kuruyup solana dek benimle yaşayacak, diye-rek bakar, beyaz mendilimi sallardım, elveda. Bütün denizler ve Van gölü elveda. Bütün günlerimi hep o limanda harcar, yıllarca onun gelmesini beklerdim. Elveda.

FERDA- Limanlar yıkıldı, gel! (Pencerede gölge beliriyor.) FERDA- Bu gölge de kim? NECLA- Bu gölge de kim?

bağır h er k es d u ys u n !

(12)

86

FERDA- “Necla ve Ferda’ya musallat oldu.” NECLA- Tanıyor muyum?

FERDA- “O hiç unutmadı.”

NECLA- Pencereyi zorluyor, seni arıyor.

FERDA- Daha uzağa gitmeliyim, bu seslerden kurtulamıyorum. Yardım et, ne yap-malıyım?

NECLA- Yere çök. (Yere çöker, kendini kucaklar) Kıpırdama, seni görmez. Hareket etme, kafanı gövdene iyice çek, kendini kucakla, sakin ol, kapa gözlerini. Söylediklerimi tekrarla.

NECLA-FERDA- (Yerde daireler çiziyorlar, Ferda Necla’yı tekrarlıyor.) Feryat etme-dik (feryat etmeetme-dik). Kimse bizi duymadı (kimse bizi duymadı). İmdadımıza koşan ol-madı (imdadımıza koşan olol-madı). Hep hicranla inledik (hep hicranla inledik). Sesimiz çıkmadı (sesimiz çıkmadı). Hayatımız ve ufkumuz karanlık (hayatımız ve ufkumuz ka-ranlık). Geceleri yalnız uyumadık (geceleri yalnız uyumadık). Neşe gömleğini üstümüze takmadık (neşe gömleğini üstümüze takmadık). Alıp başımızı tepelere vurmadık (alıp başımızı tepelere vurmadık). Mutfakta yıkanmamış tabak (mutfakta yıkanmamış tabak). Ardımızda kanlı mendil bırakmadık (ardımızda kanlı mendil bırakmadık). Gün kader günü (gün kader günü). Dağınıklığımızı fırsat bilme (dağınıklığımızı fırsat bilme). Bize bu dünyada göstermediğin sevgiyi (bize bu dünyada göstermediğin sevgiyi), yanına ala-rak gösterme (yanına alaala-rak gösterme). Daha çözmedik dağınıklığımızı (daha çözmedik dağınıklığımızı), duvarları silmedik (duvarları silmedik), çiçekleri sulamadık (çiçekleri sulamadık), süpürmedik tozumuzu (süpürmedik tozumuzu). Bizimle uğraşma (bizimle uğraşma). Canın yansın (canın yansın). Yerin ateştir (yerin ateştir). Dağınıklığımızı fırsat bilme (dağınıklığımızı fırsat bilme) Geçip başköşeye oturdular (geçip başköşeye oturdu-lar), ellerini öptürdüler, annemi bir akıllı kadın sandılar (annem, akıllı, kadın). Bir bar-dak su istediler, bir barbar-dak su içtiler, ama cehennem olup gitmediler (cehennem). O gün saraya tutuldum, baktım aklım başını almış gidiyor, geri çağırdım. Önce onları kovdum evden, sonra pencereleri açtım, bulaşıkları yıkadım, saatlere baktım, durmuştu. Annem ölünce gene geldiler (annem, ölü, kadın). Ateşi getirdiler, ellerinde bundan başka da bir şey yoktu. Boğazıma yapıştılar, bir kuru canım var, yemeye mi geldiniz, demeye kalma-dı, bir çıngar ki koptu, küçüğü büyüğü (küçük, büyük), uzunu kısası (uzun, kısa), kadı-nı erkeği üzerime çullandılar (kadın, erkek). Gidip gidip geldiler üstüme (üst). Sonunda getirip oturttular onu buraya, defolup gittiler (git). Annemin ahbabıymış, hiç duymadık

duy gu t o k so y

(13)

87

adını nedense. Evi yokmuş, dağlarda gezermiş. Aklıma geldi o sıra, iyice kudurdum. İçim

kurtlandı, etlerimi didikliyor, leşimi yedi bitirdi, göz göz (göz göz), baş baş (baş baş), vıcık vıcık bir güzel yara (bir güzel yara), midemden beynime, beynimden mideme dolandı durdu, birleşti bir tane oldu. Dayanamadım verdim evi ateşe, seni alıp kaçırdım, sığındık sonra bu eve. Sen gidince geldi yine. Yanmamış, ölmemiş (yanmamış, ölmemiş, yanma-mış, ölmemiş), belki ölmüş hortlamış (ölmüş, hortlayanma-mış, hortlayanma-mış, ölmüş) mezarından, öyle geliyor. Ben senin kocanım, sen benim karım, senin küçük kız kardeşin, benim de küçük kız kardeşim, ben annenin ahbabıyım, diyor (küçük, kız, kardeş). Sen gittin bu benim peşimi hiç bırakmayacak. Su su dedin sularda boğulasın, sokak sokak dedin ölünü bulasın! (ölünü bulasın!) (kadın)

NECLA- “Kadın.” FERDA- “Kadın.”

NECLA- Aman ne diyorum ben, aklımı başımdan aldın. FERDA- “Kadın.”

NECLA- Kız sus duyacaklar!

FERDA- Birileri yine bizim hakkımızda konuşuyor. Hepsini duyuyorum. Hiç uyuya-mıyorum. Buraya kadar geliyor sesleri.

NECLA- Dediler zamanla hep azalırmış sevgiler, olsun, bana seninle geçen yıllarım yeter.

FERDA- Kes artık abla şu kolu komşunun sesini.

NECLA- Dediler ki gün gelir unuturmuş gidenler, olsun, bana aşk dolu geçen yıllarım yeter.

FERDA- Sen dinlediğin için konuşuyorlar.

NECLA- Nasıl olsa her şeyin zamanla sonu yok mu? FERDA- Şahmeran’ım ben, daha uzağa gidiyorum.

NECLA- Gitme sevgili kardeşim. Sana bir mektup yazdım, sokaklarda üşürsen dinler ısınırsın. Şöyle başlıyor;

Çıkıp eve gelmezsen bil ki ölürüm. Senden bu kardeşliği beklerim. Bu talihsiz ablanı düşün ve derhal evine dön. Annemin kemikleri sızlıyordur mezarında. Bir yandan

öldü-bağır h er k es d u ys u n !

(14)

88

ğüne seviniyorum biliyor musun, en azından şu halimizi görmedi. Biliyorsun o çok hassas bir kadındı, eve giren sularla mücadele edemez, üşütüp hasta olur, belki bundan ölürdü Allah korusun. Hayatın dikenli yollarında devam ettiğimiz şu kısacak hayatımızda, bil ki benim senden başka hiç kimsem yoktur sevgili kardeşim. Öyle sanıyorum ki sen de bu cümleyi benim için kullanırsın. Annem beni sana bakmam için okuldan aldı, biliyorsun; benim hayattaki vazifem buydu. Şimdi bu vazifeyi yerine getiremiyor olmak beni kal-bimden eritiyor. Ağızsız dilsiz kaldım şu iki göz odada. Annemin öldüğü odanın kapısını kilitledim, bana öyle geliyor ki, o odanın haberi olursa olanlardan, annemin de olacak. Koca kadın mezarından çıkıp gelecek, bundan da çok korkuyorum. Bir de şu adam var, her akşam gelip pencereye dayanıyor, bazen sabaha kadar ayrılmıyor. Gel onun çaresine birlikte bakalım, tek başıma gücüm yetmiyor, her şeye yetişemiyorum. Bütün mahalle işi gücü bıraktı bizi konuşuyor, ya da belki konuşmuyorlar da bana öyle görünüyor. Pencere-den bakınca öyle görünüyor dünya; çaresiz, sular altında, o da pek bir yalnız anlaşılan. İki göz odamız vardı, iki kişiydik. “İki göz odaları vardı, iki kişiydiler. Şimdi kimse yok evde, kadın kendi koluyla konuşuyor.” Nereye elimi atsam kendimle karşılaşıyorum. Pencerede gözümü, kapıda kulağımı buluyorum, her sabah evden kendimi süpürüp çöpe döküyo-rum. Aynalarda yüzüm, duvarlarda elim kalıyor. İşim gücüm ne ki benim diyodöküyo-rum. İşim gücüm kendimle. “Kadın işi gücü bırakmış sesleri dinliyor, hiçbir şey duymuyor yine de, kulakları sağır olmuş.” Öyle mutsuzum ki. Unutmadan bu sular nedir Ferdacığım?

Talihsiz kardeşin Necla.

Annem bizi doğurmadan önce dokuz çocuk doğurmuş. Doğar doğmaz ölmüş ço-cukları, yılmamış yenilerini doğurmuş, “yılmadım yenilerini doğurdum”, onlar da ölünce ikişer ikişer, üçer üçer doğurmuş, yine de ölmüş hepsi, “öldü hepsi.” Şahmeranı görmüş sonra, o şaşkınlıkla iki kız daha doğurmuş, “iki kız doğurdum”, sonra, “ölmediler.” Son-ra unutmuş o iki kızı, boyuna ŞahmeSon-ran’ı düşünmüş. ŞahmeSon-ran sürünüyormuş sokakta, sürünüyormuş ama çokmuş bacakları, Şahmeran sokakta sürüterek kuyruğunu binlerce bacağıyla… Annem yürümeyi de doğurmayı da unutmuş. “Bacağımın biri büyük kızım Necla’nın olsun” demiş, “diğeri bana yeter”, çıkarıp atmış bacağını, “küçük kızım Ferda’nın bacağa ihtiyacı olmaz, sürünmeyi öğrenecek Şahmeran gibi.” Ben de annemin bu sözün-den beri sürünmeye çalışıyorum ablacığım. Bu yüzsözün-den eve dönemem, beni beklemeyi bırak ve sen de yanıma gel. Suların nereden geldiğini soruyorsun ya bana, sular; yıllar yılanlar önce davulları duyunca yer altından yukarı çıkan kadınların gözyaşlarıdır. Ba-cakları olmayan kadınlar sürünmek için yahut annelerinden kalma baBa-caklarını omuz üs-tünde taşıyarak sulara yol gösteriyorlar. Yeri yerinden, binaları temellerinden, kurumları tepelerinden oynatıyorlar. Bacağını ararsan o benimle Neclacığım, onunla yürüyorum. Sık sık konuşup dertleşiyoruz eski günlerden, annemden konuşuyoruz. Sahi bizi neden

duy gu t o k so y

(15)

89

öldürüyorlar, ondan konuşuyoruz. Öyle sessiz öldürüyorlar ki, bizi, sesimiz çıkmıyor.

So-kağa yalnız çıkan kadınların hepsi geldi. Bizi gerçekten seven bu sokaklarda artık ölüm yok Necla abla.

Evden bir kedi gibi kaçan

kardeşin Ferda.

(Ferda, bir takım eşyaları, sandalyeleri oradan oraya sürüklüyor, kaldırıyor, üst üste diziyor.)

FERDA- Seni duymuyorum.

NECLA- Gece hiç uyuyamadım. Ayrılmadı pencerenin önünden, sana yazdığım mektubu okudum durdum bütün gece. Sen de bana yazmışsın, öyle diyor.

FERDA- “Rivayet ederler ki, Necla önce Ferda’yı öldürmeyi düşündü. Annesi bakar-ken Ferda’yı öldüremedi. Annesi ölünce bakar-kendini annesi sandı, kızını öldüremedi.” Anne-min elbisesini giymişsin?

NECLA- Farkında değilim. Bir ağırlık var üstümde. FERDA- Annemin elbisesini giymişsin?

NECLA- Annemin elbiselerini giyindim bak. Zaten kim olduğunu unutmuştu, elbi-selerini ne yapacak?

FERDA- Öldüğünde bu elbiseyi giymişti.

NECLA- Bana da öyle geliyor. Kötü bir şey olacak. Ölüm ağırlığı var üstümde, sular beni boğacak.

FERDA- Abla sustur şunları.

NECLA- Ben de duyuyorum, aldırmıyorum. Hiştt.

FERDA- Annem öldüğünde artık yürümeye ihtiyacı kalmadı, bir bacağı yoktu zaten. Sürünerek geçti bu topraklar üzerinden. Annemin evinden sürüterek uzun kuyruğumu, sürüterek caddelerde, saçım başım dağılmış, “aldırmadı.”

NECLA- Kaderimi odalara yazmışlar. Sofra örtüleri, kavanozlar, çaydanlık, çamaşır ipi, sandalyeler, mutfak masası ve konsol, şömentabla, tepsi, misafirler için.

FERDA- Annem çekik gözlü, tek bacaklı, gözü her zaman pencerede kapıda, çıtırtı

bağır h er k es d u ys u n !

(16)

90

olsa yüreğine iner, bir inmedir indi, o günden sonra bir daha kendine gelemedi, biz de el-lemedik, bıraktık kendi haline, son günleri var, son günlerini yaşasın doyunca, Şahmeran diye tutturdu, önce tek gözüne geldi ölüm, sonra boynundan yukarı hem de aşağı. Bacağı hiç ölmedi.

NECLA- Şu masa çok tozlu, buraya bir resim asmalı eski günlerden, duvarlar kendini asmaya karşı dayanıksız, özellikle yapıyorlar, yatak örtüsünü masaya örtünce tozu görün-müyor, banyoya çiçek koymalı güzel koksun, birkaç kat halı olursa yerde, ev yere batsa bile, aşağı çökmezsin, şemsiyem yanımda dursun.

FERDA- Bacaklarımın üzerine durarak, ki ilk kez, aranıp bulacağım bulana dek. Ne kadar zor bir bilseniz bayaan, iki bacak üstünde durmak.

NECLA- (Kağıttan kesilmiş el ele tutuşan çocuk figürleri çıkarır. Kağıt ıslaktır.) Bak resmini yaptım mutluğumuzun, senle ben hep eleleyiz bu resimlerde.

(Ani bir yıkılma sesi)

FERDA- Necla o ev artık dayanmaz suya, çık dışarıya. NECLA - Geçmişi arıyorum Ferda. Geçmişim beni çağırıyor. FERDA – Bizi böyle kandırıyorlar.

NECLA- Nereden öğrendin kız bunları?! FERDA- Sokaktaaan.

NECLA- Benim peşimi bıraksın sana gelsinler. Üstüne çullansınlar, boğazında kal-sınlar!

FERDA- Şahmeran denli bu sokaklarda, sular altında kalmış caddelerde, nereden ne-reye gidilir? Polis aklımı dağıtmasa anlatacağım sana bir bir, nasıl yüzer bir kadın sokakta.

NECLA- Ferda sen misin konuşan?

FERDA- Sürünerek artık iki bacağım üstünde, akıyorum ben de.

NECLA- (Elinde kovalar, bardaklar, sürahiler, yerlerde leğenler, suları doldurmaya çalıştığı bir yığın kap) Su tavandan akıyor, çatlaklardan sızıyor, zeminden kaynıyor, su bazen soğuk, bazen sıcak oluyor. Soğuğu dondurucu, içim buz kesiyor, sıcağı kan gibi katı.

FERDA- Duvarlar küf tuttu. Bütün sokaklar ıslak. Yıkandım sularla, ıslandım,

yüzü-duy gu t o k so y

(17)

91

yorum.

NECLA- (Yarı beline kadar su içindeymiş gibi hareket ediyor, elindeki bezlerle suları çekiyor, tekrar sıkıyor, tekrar çekiyor, tekrar sıkıyor...) Boğuluyorum, suları almıyor artık kovalar, kova kova su boşalttım sokağa. Sokak daha fazlasını geri taşırdı. Evdeki bardaklar, sürahiler, kovalar, leğenler, şişeler, sandıklar, kutular, tabaklar almıyor artık suyu. Halı-lar, yataklar sırılsıklam. Elbiselerle sildim yerleri, her şey ıslak. Bacaklarımı görmüyorum artık. Yarı belime kadar su içindeyim. Sular her yandan çıkıyor. Bacağımı bulamıyorum, nerede, gördün mü?

FERDA- Evleri süpürdü sokak, geriye bir tek sular kaldı. “Gitti, artık geri dönüş yok.” NECLA- Nereye gidiyorsunuz böyle bayaan, beni bırakıp annemin Şahmeran’ı dü-şündüğü bu evde, üstelik bacağımı çalıp sinsi bir hırsız gibi. O bacak ki bana annemden yadigâr. Ben ne olacağım?

FERDA- Şahmeran gibi yüzerek gel.

NECLA- Bacağımı en son nerede gördüm? Ne zaman taktım en son? Senle sokağa çıkıp, seni kaybettiğim günden beri hiç takmadım. Evde lazım olmuyor. Ayda yılda bir so-kağa çıkarsam, o da yavaşça, çok ses yapıyordu bacağım. Ferda yoksa bacağım sende mi?

FERDA- Bende abla, onsuz senden ayrılamazdım. NECLA- Eve nasıl döndüm öyleyse ben?

FERDA - Çok ses yaptığından şikâyet ederdin, kurtuldun işte. NECLA - Bacağım olmadan yürüyemem.

(Penceredeki gölgeden fısıltılı konuşmalar gelmeye başlıyor.) NECLA- Kim geldi, kim konuşuyor?

FERDA- Kim geldi, kim konuşuyor?

NECLA- Pencerelerden pencerelere koşuyorum. (zıplayarak pencereden pencereye koşuyor, pencereler artık çok yukarıda) Kimse yok. (fısıltılar artıyor) Kimle konuşuyor?

FERDA- Ne söylüyor böyle?

NECLA- Benim hakkımda ne söylüyor? Ferda nerdesin? Ne yapacağım şimdi ben? FERDA- Abla artık sustur şunları!

bağır h er k es d u ys u n !

(18)

92

NECLA- (Artık hareket edemiyor, bir bacağı tamamen yok, kafası gövdesinden yu-karı doğru çıkıyor, yükseliyor.) Tozları aldım mı? Bulaşıkları yıkadım mı? Masayı açtım mı? Ölüyü yıkamışlar mı? Kadın doğurmuş mu? Çorapların tekleri yok, çatal bıçak takımı bozulmuş, öyle üzüldüm ki çay bardakları sararmış. Bir ölsem, ölüme tükürürler. Eşyalar toz içinde, çamaşırları yıkamadım, camlar leke içinde, bahar temizliği yarıda kaldı gördün mü?

FERDA- Sen her zaman kirliydin. NECLA- Ne dedin, duyamıyorum. FERDA- “Gitmiş.”

NECLA- Yatacak yerimiz, yiyecek ekmeğimiz vardı. Pencereyi açıp sokağı seyreder-dik. Annemin kokusu dolardı içimize. Ne vardı evi terk edecek?

FERDA- O ev ölü kokuyor.

(Sular artıyor, dalgaları da şiddetleniyor, sesler çoğalıyor, yankılanıyor.)

NECLA- Necla gerçekten cevap veren sen misin? Yoksa yine kendimle mi konuşuyo-rum?

FERDA- İkimizin sesi birbirine karışıyor. Annemin sesi, ötekilerin sesleri…hep du-yuyorum.

NECLA- Peki nasıl bileceğim kimin benim kimin senin sesin olduğunu? FERDA- “Burada susuyor. Tek bir laf etmiyor.”

(Artan su sesi)

NECLA- Yüreğimde bir zil çınladı. Bu sesler beni fırtınalı denizlere çağırıyor, boğacak beni.

FERDA- Sustur şunları, sesleri ağzımdan konuşuyor.

NECLA- Evin duvarına çarpan sular pencerelerden içeri taşıyor. FERDA – Sustur şunları!

NECLA- Aldığım tozlar boşa gitti. Sular çamura dönüyor. FERDA- Sustur şunları!

duy gu t o k so y

(19)

93

NECLA- Bu sular boğacak beni.

FERDA – Sustur şunları!

NECLA- Oturup sevgisizliğimi yaşayacağım, beni bırak.

FERDA- Biz onları sevdik Necla, onlar bizi sevmedi. Ev, okul, akrabalar, kocalar, öğ-retmenler, annemiz, biz onları hep sevdik.

NECLA- Yine severiz. Sevmişim her şeyimi, bu zamana getirmişim. FERDA- Onlar bizi sevmiyor ama, gel!

NECLA- Gelemem işlerim var. Ölüleri kaldıracağım, yıkanmayı bekliyorlar. Gelip gelip kafamın etini söküyorlar. Gelemem işlerim var. Cezveye tutuldum, kafam akıyor. Huzura erdim, cenazemi kaldırıyorum. Tek bacak kaldım fırtınalı denizlerin ortasında.

FERDA- Kendini suya bırak, o seni kaldıracak. NECLA- Seni nasıl tanıyacağım?

FERDA- Kötü şeyler yaşadık da ondan. Kötü şeyler yaşayanlar birbirlerini hemen ta-nır ve bir daha da ayrılmaz.

NECLA- Dünyanın bütün denizleri kalbime kapanıyor. Denizlerin ortasında bu kü-çük liman artık dalgalara dayanamıyor. Yıkılıp gidecek birazdan, beni de katacak kendine, evde tutunacak hiçbir şey kalmadı. Ben bacaksız bir kadın, sokakta nasıl yürünür bilmem. “Kadınları boğuyorlar sokakta”, öyle diyorlar. Beni de öldürecekler, diye korkuyorum. Sı-ğınacak bir evim kalmadı. “Öldürülen kadınların sessizliği bütün evleri yıktı”, öyle diyor-lar. Nasıl dayanacağım Necla, bu kadar acıya, cevap ver!

FERDA- Bağır herkes duysun!

bağır h er k es d u ys u n !

(20)

94

Tiyatro

Araştırmaları

Dergisi

Katkıda Bulunacaklar

için Yönerge

Tiyatro Araştırmaları Dergisi’ne (TAD) gönderilen yazıların başka bir yerde yayımlanmamış, ya da yayımlanması amacıyla başka bir yere iletil-memiş olması gereklidir. Yazılarda kullanılan her türlü materyalin izinli ve belgeli olması gerekmektedir. (izin mektubu/mail’i yeterlidir) Yazarlar, yazılarını öncelikle dtiyatro@humanity.ankara.edu.tr e-mail adresine ve/ ya editörlerin mail adreslerine göndermeli, yanıt aldıktan ve varsa öneri-len teknik değişiklikleri yaptıktan sonra iki basılı kopyayı derginin yazış-ma adresine ve yazış-mail adresine postalayazış-malıdır. Yazıların aşağıda belirtilen teknik özellikleri yerine getirmesi zorunluluktur. Önerilen değişiklikler yapılmadan gönderilen yazılar dergiye kabul edilmez. Dergiye gönderilen yazılar iade edilmez. Dergide yayımlanan makalelerden yapılacak alıntıla-rın derginin e-mail adresine bildirilmesi indeksleme çalışmaları açısından son derece yararlı olacaktır. Tiyatro Araştırmaları Dergisi sadece bilimsel makalelere değil, kitap incelemelerine de yer vermektedir. Kitap incele-melerinin bilimsel bir nitelik taşıması ve tanıtımdan çok değerlendirme-nin hedeflenmesi temel koşuldur. Bu koşulu sağlayan incelemeler de ha-kem onayına sunulmaktadır. Ayrıca derginin Katkılar başlığı altında telif sorunu olmayan ve derginin çerçevesine uygun çeviri metinler ve bilimsel makale olarak kaleme alınmamış yazılar hakem değerlendirmesi olmak-sızın salt editoryal değerlendirme ile basılabilmektedir.

(21)

95

TAD’a teklif edilecek yazıların en az 3500 en çok 10.000 sözcük olması gerekmektedir.

Türkçe makale başlığının altına yabancı dildeki karşılığı yazılacak (özet’in yazıldığı yabancı dil-de)

Makale yabancı dilde yazılmış ise, başlığın altın-da Türkçe karşılığı yazılacak.

200 kelimeyi geçmeyecek şekilde yabancı dil-de özet verilecek (Makale adı ve yazar adından sonra “Özet” başlığı altında)

200 kelimeyi geçmeyecek şekilde yabancı dil-de özet verilecek (Türkçe özetten hemen sonra “Abstract” başlığı altında)

Makale yabancı dilde yazılmış ise, önce maka-lenin yazıldığı dilde özet verilecek sonra Türk-çe özet verilecek.

Dergi’mizde tek biçimlilik sağlamak açısın-dan, metin içi gönderme sistemi kabul edilecek-tir. Kaynak gösterme dışındaki açıklamalar için metnin sonunda word programının sonnot uy-gulaması ile otomatik numaralandırılarak hazır-lanmış “Notlar” kullanılmalıdır.

Alıntılar için

a) Belirli bir cümle, kavram ya da paragraf için “...” (Giddens, 1996: 13)

b) Çalışmanın bütününden etkilenildiği ya da o çalışmanın genel yapısının eleştirildiği, de-ğerlendirildiği, tartışıldığı vb., durumlar için i) ... (Giddens, 1996)

ii) Eğer yukarıdaki örnekte, düşünceleri, ya-pıtları, çalışmaları değerlendirilen birden fazla araştırmacı var ise, bu durumda so-yadı sırasına göre göndermede bulunulur; yazarların isimleri arasında noktalı virgül konur.

(Castells, 1983; Giddens, 1996; Habermas, 1996)

c) Yararlanılan kaynağın belirli bir bölümü-nün kullanıldığı ya da eserin bir bölümün-den sonrasının tamamına göndermede bulu-nulduğu durumlar için

... (Giddens, 1996: 13-24); ya da ... (Giddens, 1996: 13 vd.)

TİYATRO ARAŞTIRMALARI DERGİSİ İÇİN YAZILACAK MAKALELERDE UYULMASI GEREKEN KURALLAR

(22)

96

Kaynakça için

Giddens, A., (1982), Sociology, Oxford: Polity Press.

Giddens, A., (1984), The Constitution of Society, Oxford: Polity Press.

Aynı yazarın birden fazla kaynağına başvurul-duğunda

Giddens, A., (1996a) In Defence of Sociology, Oxford: Polity Press.

Giddens, A., (1996b) Beyond Left and Right, Oxford: Polity Press.

Derleme kitaplar için

i) Ranciére, J., (1996), “The Archeomodern Turn”, M..Steinberg(ed.) içinde, s.24-40. ii) Meltzer, F., (1996), “Acedia and Melancholia”,

M.P.Steinberg(ed.) içinde, s. 141-163. Not : Sözkonusu kısaltmanın yapılabilmesi için kaynağın açık künyesinin editorün soyadı ile kaynakçada mutlaka gösterilmesi gerekir. Ör-neğin,

Steinberg, M.P(ed.)., (1996), Walter Benjamin

and the Demands of History, NY:

Referanslar

Benzer Belgeler

We compare our results with the predictions of the vector meson dominance model (VDM) [ 3 ], which uses the values of the strong coupling constants between spin-3/2 and spin- 1/2

#include "SphereLight.h" using hpr::HprAPI; using hpr::core::Instance; using hpr::core::LightSample; using hpr::core::LightSource; using hpr::core::ParameterList;

The algorithms considered in the investigation of the non-identical case problems are the best performing algorithms for the identical machines case (CUgr, BUgr) (Duman, 1998),

İşte bu noktada kuantum örgütler holistik yaklaşımları, kendi kendilerini örgütleyen daha az amaç ama daha çok süreç yönelimli esnek yapıları ile yeni yüzyılın sesleri

La linea orizzontale della lettera T, in tutta 1’iscrizione, ha sempre la forma di una tilde, con l’estremitá destra tendente verso l’alto e la sinistra verso

Bu bağlamda; Kitamura ve Kobayashi’nin (1994) sürdürülebilir kırsal kalkınmayı sağlamak amacıyla oluşturulmasını önerdiği alan kullanım sistemi

2 Kabeer, N., Gender Mainstreaming in Poverty Eradication and Millennium Development Goals: A Handbook for policy-makers. and other stakeholders ( Londra, İngiltere: The

Serpil Sancar, Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi Fevziye Sayılan, Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Fakültesi Güzin Yamaner, Ankara Üniversitesi,