• Sonuç bulunamadı

Adölesan ve yetişkin gebelerde maternal ve neonatal sonuçların değerlendirilmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Adölesan ve yetişkin gebelerde maternal ve neonatal sonuçların değerlendirilmesi"

Copied!
89
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

İSTİNYE ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ

ENSTİTÜSÜ

DOĞUM VE KADIN HASTALIKLARI HEMŞİRELİĞİ ANABİLİM DALI

ADÖLESAN VE YETİŞKİN GEBELERDE MATERNAL VE NEONATAL SONUÇLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ ŞEYMA YÜCEL

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DR. ÖĞR. ÜYESİ TÜLAY KAVLAK İSTANBUL-2020

(2)

T.C. İSTİNYE ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

DOĞUM VE KADIN HASTALIKLARI HEMŞİRELİĞİ ANABİLİM DALI

ADÖLESAN VE YETİŞKİN GEBELERDE MATERNAL VE NEONATAL SONUÇLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ ŞEYMA YÜCEL

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DR. ÖĞR. ÜYESİ TÜLAY KAVLAK

(3)

İSTANBUL-2020

İSTİNYE ÜNİVERSİTESİ

SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ ONAYI

Bu tezin Yüksek Lisans derecesi için gereken tüm şartları sağladığını tasdik ederim.

Anabilim Dalı Başkanı Enstitü Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Tülay KAVLAK Prof. Dr. Semra ŞARDAŞ

Bu tezin Yüksek Lisans derecesi için gereken tüm şartları sağladığını tasdik ederim.

Dr. Öğr. Üyesi Tülay KAVLAK

Danışman

Okuduğumuz ve savunmasını dinlediğimiz bu tezin bir Yüksek Lisans derecesi için gereken tüm kapsam ve kalite şartlarını sağladığını beyan ederiz.

Jüri Üyeleri (İlk isim jüri başkanına, ikinci isim danışmana aittir) Doç Dr. Ayşe

KILIÇ UÇAR

Demiroğlu Bilim

Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Tülay KAVLAK İstinye

Üniveristesi Dr. Öğr. Üyesi Refika GENÇ

KOYUCU

İstinye Üniveristesi

(4)

İSTİNYE ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

ETİK BEYANI

Yüksek Lisans tezi olarak sunduğum “Adölesan ve Yetişkin Gebelerde Maternal ve Neonatal Sonuçların Değerlendirilmesi” adlı çalışmanın, proje safhasından sonuçlanmasına kadar geçen bütün süreçlerde bilimsel etik kurallarına uygun bir şekilde hazırlandığını ve yararlandığım eserlerin kaynaklar bölümünde gösterilenlerden oluştuğunu belirtir ve beyan ederim. Şeyma YÜCEL 23.12.2019

(5)

ÖZET

ADÖLESAN VE YETİŞKİN GEBELERDE MATERNAL VE NEONATAL SONUÇLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Şeyma YÜCEL

Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği Danışman: Tülay KAVLAK

2020

Araştırmamızda adölesan ve yetişkin gebeliklerde maternal ve neonatal sonuçların değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

Tanımlayıcı ve kesitsel tipte olan araştırma, 1 Nisan -30 Temmuz 2019 tarihleri arasında İstanbul Bahçelievler Devlet Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğine başvuran19 yaş altı adölesan ve 19 yaş üstü yetişkin kadınlarla gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya katılmayı kabul eden kadınlara literatür doğrultusunda oluşturulan anket formu uygulanmıştır. Veriler, tanımlayıcı istatistikler, Ki-Kare ve t testleri ile değerlendirilmiştir. p<0,05 değeri anlamlı olarak kabul edildi.

Araştırmamızda adölesan kadınların tamamına yakınının (%94,5) ilköğretim ve daha az eğitim seviyesine sahip olduğu buna karşılık yetişkin kadınların tamamına yakını (%95) ilköğretim ve daha fazla eğitim seviyesine sahip olduğu belirlenmiştir. Adölesan kadınların doğum öncesi bakım alma oranları (%86,3) yetişkin kadınlara (%97,8) göre anlamlı derecede düşük bulunmuştur. Yetişkin kadınlarda sezaryen (%29,3), adölesan gebelerde ise vajinal doğum (%78,1) anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Adölesan kadınlarda erken membran reptürü (%60,1) ve preterm eylem (%20,1) görülme sıklığının yetişkin kadınlardan yüksek olduğu, belirlenmiştir Adölesan kadınların yenidoğanlarının doğuma ilişkin özellikleri (doğum ağırlığı, doğum boyu, baş çevresi vb.) yetişkin kadınlara oranla daha düşük bulunmuştur.

Çalışmamızda yer alan adölesan kadınlarda vajinal doğum ile erken membran reptürü ve preterm eylem görülme sıklığının yetişkin kadınlardan daha fazla olduğu bulunmuştur. Bununla birlikte adölesan kadınların yenidoğanlarının doğum yaşı, doğum ağırlığı, boyu, baş çevresi, 1.ve 5. dk apgar değerlerinin yetişkin kadınların yenidoğan değerlerinden daha düşük olduğu ancak normal sınırlar içerisinde yer aldığı belirlenmiştir.

(6)

ABSTRACT

EVALUATION OF MATERNAL AND NEONATAL RESULTS IN ADOLESCENT AND ADULT PREGNANCIES

Şeyma YÜCEL

Obstetrics and Gynecology Nursing Advisor: Tülay KAVLAK

2020

In our study, we aimed to evaluate maternal and neonatal outcomes in adolescent and adult pregnancies.

The descriptive and cross-sectional study was conducted with adolescents under 19 years of age and adult women over 19 years of age who applied to Istanbul Bahçelievler State Hospital Gynecology and Obstetrics Clinic between April 1 and July 30, 2019. A questionnaire form created in line with the literature was applied to women who agreed to participate in the study. Data were evaluated by descriptive statistics, Chi-Square and t tests. A p value of <0.05 was considered significant.

In our study, it was determined that almost all of the adolescent women (94.5%) have primary education and less education, whereas almost all (95%) of adult women have primary education and higher education level. Adolescent women were found to receive prenatal care (86.3%) significantly lower than adult women (97.8%). Cesarean section in adult women (29.3%) and vaginal delivery in adolescent pregnant women (78.1%) were found to be significantly higher. It has been determined that the prevalence of premature membrane reproduction (60.1%) and preterm labor (20.1%) is higher in adolescent women compared to adult women. was found low.

It was found that the incidence of vaginal delivery and premature membrane reproduction and preterm labor was higher in adolescent women in our study than in adult women. On the other hand, it was determined that the birth age, birth weight, height, head circumference, 1st and 5th minute apgar values of the newborns of adolescent women were lower than the newborn values of adult women but were within normal limits.

(7)

TEŞEKKÜR

Başta bu tezin hazırlanma sürecinde desteğini esirgemeyen ve rehberlik eden danışman hocam sayın Dr. Öğr. Üy. Tülay Kavlak olmak üzere, Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği Yüksek Lisans programında görev almış tüm hocalarıma, tüm öğrenim hayatım boyunca en büyük destekçim olup her zaman yanımda olan başta annem Yeter Yücel olmak üzere sevgili aileme, ilgileri ve yardımlarından dolayı çalışmanın yapıldığı İstanbul Bahçelievler Devlet Hastanesi Doğum Ünitesi, Bebek Odası ve Kadın Sağlığı ve Doğum Kliniğinin tüm çalışanlarına ve tabi ki katılımları ile bu çalışmanın yapılmasına olanak sağlayan tüm annelere çok teşekkür ederim.

(8)

İÇİNDEKİLER DIŞ KAPAK İÇ KAPAK KABUL ONAY ETİK BEYANI ÖZET………....……….………….i ABSTRACT………...ii TEŞEKKÜR………..iii İÇİNDEKİLER………..………...iv ŞEKİL LİSTESİ………...v TABLO LİSTESİ………..vi

SİMGE VE KISALTMA LİSTESİ………..…...vii

GİRİŞ………...1

1.GENEL BİLGİLER………...…...4

1.1. GEBELİK………... 4

1.2. YETİŞKİN GEBELİK………..6

1.3. ADÖLESAN GEBELİK………...7

1.3.1. Adölesan Gebeliklerin Epidemiyolojisi………..…9

1.3.2. Adölesan Gebeliklerin Nedenleri………..10

1.3.3. Adölesan Gebeliklerin Komplikasyonları………...11

1.3.3.1. Prematür Doğum………..12

1.3.3.2. Erken Membran Rüptürü………..……..13

1.3.3.3. Preeklampsi ve Eklampsi………....14

1.3.3.4. Gestasyonel Diabet………...15

1.3.3.5. Anemi ve Vitamin-Mineral...16

1.3.3.6. Prenatal ve Maternal Mortalite……….……17

1.3.4. Adölesan Gebeliklerde Doğum Öncesi Bakım Alma………. …17

1.3.5. Adölesan Gebeliklerin Yenidoğan Sağlığı Üzerindeki Etkisi………..17

1.4. ADÖLESAN GEBELİKLERDE HEMŞİRENİN ROL VE SORUMLULUKLARI………...19

2. MATERYAL VE METOD………....22

2.1. ARAŞTIRMANIN AMACI………...22

2.2. ARAŞTIRMANIN ŞEKLİ……….22

2.3. ARAŞTIRMANIN YAPILDIĞI YER VE ZAMAN……….23

2.4. ARAŞTIRMANIN EVREN VE ÖRNEKLEMİ………23

2.5. VERİ TOPLAMA ARAÇLARI………...…..25

2.6. ARAŞTIRMA SÜRECİ……….25

2.7. VERİLERİN ANALİZİ………..27

2.8. ARAŞTIRMANIN KISITLILIKLARI………..27

2.9. ARAŞTIRMANIN ETİK YÖNÜ………..27

3. BULGULAR………. ....28

4. TARTIŞMA VE SONUÇ………..40

KAYNAKLAR………....52

EKLER A. BİLGİLENDİRİLMİŞ GÖNÜLLÜ ONAM FORMU………..71

B. VERİ TOPLAMA FORMU………..74

(9)

D. İL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ İZİN BELGESİ………..80 E. ÖZGEÇMİŞ………..81 ŞEKİL LİSTESİ

Şekil 2.1: Araştırmanın şekli………...…22 Şekil 2.2: Araştırmaya alınan gebelerin seçilme akış şeması………..27

(10)

TABLO LİSTESİ

Tablo 3.1: Adölesan ve yetişkin kadınların sosyo-demografik

özelliklerinin karşılaştırılması………...28 Tablo 3.2: Adölesan ve yetişkin kadınların ilk gebelik yaşı, gebelik öncesi

ve gebelikteki BKİ ortalamalarının karşılaştırılması………...30 Tablo 3.3: Adölesan ve yetişkin kadınların bazı obstetrik

özelliklerinin karşılaştırılması………..31 Tablo 3.4: Adölesan ve yetişkin kadınların, son gebeliklerine ilişkin bazı

özelliklerinin karşılaştırılması………...33 Tablo 3.5: Adölesan ve yetişkin kadınların son trimestirde yaşadıkları gebelik

şikayetlerinin karşılaştırılması……….…35 Tablo 3.6: Adölesan ve yetişkin kadınların bazı maternal

sonuçlarının karşılaştırılması……….…….….37 Tablo 3.7: Adölesan ve yetişkin kadınların son trimestir HGB ve HCT

düzeylerinin karşılaştırılması……….…..38 Tablo 3.8: Adölesan ve yetişkin kadınlarda yenidoğanın doğum ağırlığı,

boyu,baş çevresi ve 1.dk ve 5.dk Apgar skoru ortalamalarının

(11)

1

GİRİŞ

Kadının hayatında önemli bir dönemi oluşturan gebelik, kadın yaşamında fizyolojik, psikolojik ve sosyolojik farklılıklar ortaya çıkaran, organ ve sistemleri anatomik ve fizyolojik olarak etkileyen bir yaşam sürecidir (Kömürcü ve ark, 2012; Can ve ark, 2019). Gebeliğin başlangıcından hemen sonra kadının vücudunda meydana gelen, gebelik ve loğusalık dönemi boyunca devam eden değişiklikler, anne ile bebeğinin sağlık durumlarını sürdürebilmelerine, doğum eylemine hazırlanmalarına ve yaşamsal faaliyetlerini sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmelerine katkıda bulunmaktadır (Kömürcü ve ark, 2012; Demir, 2019).

Gebelik döneminde kadının bedeninde genitoüriner sistem başta olmak üzere solunum sistemi, kardiyovasküler sistem, sindirim sistemi ve kas iskelet sisteminde birçok farklılıklar görülmektedir (Zengin, 2019). Gebelik döneminde kadının bedeninde meydana gelen değişikliklere bağlı olarak bazı fiziksel rahatsızlıklar ortaya çıkabilmektedir. Gebeliğin erken dönemlerinde kadınlarda en fazla sık idrara çıkma, bulantı-kusma, memelerde hassasiyet, burun tıkanıklığı, burun kanaması, üriner sistem enfeksiyonu gibi rahatsızlıklar görülürken; gebeliğin ilerleyen dönemlerinde mide yanması, bacaklarda ödem ve varis şikayetleri, kabızlık ve hemoroid, sırt ağrısı ve bacak krampları, nefes alıp verirken güçlük çekme ve uykusuzluk gibi rahatsızlıklar görülebilmektedir (Akpınar, 2018). Gebelik döneminde kadının bedeninde meydana gelen şikayetlerin çoğunun, hormonal değişimlere ve büyüyen uterusa bağlı olarak meydana geldiği düşünülmektedir. (Demir, 2019). Gebelikte döneminde ortaya çıkan fizyolojik değişiklikler, sağlık ve hastalık kavramlarını birbirine çok yaklaştırmakta ve her gebelik kadın için potansiyel riskli bir durum oluşturmaktadır (İnciser Paşalak, 2016; Köksal, 2016; Zengin, 2019). Gebelik döneminde tüm kadınların %15 kadarında, sağlık bakımı gerektiren ve hayatı tehdit eden bir komplikasyon gelişebildiği belirtilmektedir. Anne ve yenidoğan ölümlerini artıran önemli risk faktörleri arasında anne yaşının 19 yaş altı veya 35 yaş üzeri olması yer almaktadır (Akdolun Balkaya ve ark, 2014; Köksal, 2016). 19 yaşın altında anne olan kadınların, düşük veya ölü doğum yapmaları ve gebeliğin anne ve bebek ölümüyle sonuçlanma riski 20-30 yaş arasında doğum yapan kadınlara göre daha fazla olduğu belirtilmektedir (Melekoğlu ve ark, 2013).

(12)

2

Adölesan kelimesi çocukluktan erişkinliğe geçişi tanımlamakta ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ-World Health Organization (WHO)) adölesan dönemin 10-19 yaşlar arasında olduğunu bildirmektedir. Adölesanlar dünya nüfusunun %30‘nu oluşturmakta ve %90‘ı gelişmekte olan ülkelerde yaşamaktadır. Adölesan dönem duygu, düşünce ve davranışlarının geliştirilmeye çabalandığı, fizyolojik ve psikolojik yönden değişimlerin yaşandığı, sosyal olgunluğa hazırlanılan yaşamsal bir kriz dönemidir (Sayar, 2017). Bu nedenle de riskli davranışlara yönelmeye ve bunların olumsuz sonuçlarına maruz kalmaya daha açıktırlar. Adölesanların ülkeden ülkeye farklılık gösteren sağlık sorunları arasında istenmeyen gebelikler başta olmak üzere, erken yaşta çocuk sahibi olma, isteyerek düşükler ve cinsel yolla bulaşan hastalıklar sıralanabilmektedir (Melekoğlu, 2012; Aba, 2014).

Adölesan gebeliklerin, sosyal ve fiziksel açıdan hem anneye hem de bebeğe birçok olumsuz etkisi söz konudur. Adölesan gebelikler, bireylerin eğitim hayatlarına devam edememesine, kadınların iş hayatına katılamamasına ve erken yaşta doğum yapan kadınların yaşamları boyunca daha fazla çocuk sahibi olma riski gibi sosyal ve yaşamsal etkileri de olabilmektedir (Evrenol Öçal, 2011; Melekoğlu ve ark, 2013; Abalı ve ark, 2017). Bununla beraber adölesan gebeliklerin anne ve yenidoğanda sağlığı üzereinede birçok olumsuz etkisi söz konusudur. Birçok çalışma adölesan gebeliğin, preeklampsi, eklampsi, aletli vajinal doğum, epizyotomi, doğum sonu kanama, puerperal endometrit, sistemik enfeksiyonlar ve ölüm riskini artırdığını göstermiştir (Şahin,2011). Adölesan kadınlarda maternal mortaliteyi arttıran önemli faktörlerden bir taneside anemidir (Bulut ve ark., 2008). Adölesan gebelerin hem kendi fiziksel gelişimlerinin hem de fetüsün büyüme ve gelişiminin beraber olması demir depolarının hızla tüketilmesine neden olmaktadır. Gebelikte anemi enfeksiyonlara yatkınlığın artmasına ve doğum sonu kanamalar tolerasyonun azalmasına sebep olmaktadır (McIntyre, 2006; Sayar, 2017). Adölesan gebelerin yeterli doğum öncesi bakım (DÖB) alması gebelik ve doğum eylemine bağlı olarak ortaya çıkabilecek komplikasyon ve olumsuz sağlık sonuçlarının azaltılmasında en önemli etmen olarak değerlendirilmektedir (Yılmaz ve ark,2018). Ancak literatürde yer alan çalışmalarda adölesan gebelerin yeterli doğum öncesi bakım alama oranlarının 20-30 yaş arasındaki gebelere göre daha az olduğunun belirtmektedir (Sully ve ark, 2019; Aydın, 2013). Adölesan gebeliklerin neonatal etkilerinde ise preterm doğum, düşük doğum ağırlığı (DDA), küçük gestasyonel yaş (KGY) ve neonatal ölüm gibi riskler yer almaktadır. Ayrıca non-kromozomal doğum defektleri,

(13)

3

çeşitli derecelerde işitme kaybı (olasılık oranı %1,28) ve gastroşizis (%7,18) gibi neonatal komplikasyon risklerini arttırdığı belirtilmektedir (Minjares-Granillo ve ark, 2016; Abalı ve ark, 2017).

Adölesan gebelik belli başlı bir halk sağlığı sorunudur. Ülkemizde de adölesan gebeliklere sık rastlanmaktadır Adölesan dönemdeki kadınların gebelik, doğum, bebek bakımı ve anne olma konularındaki bilgileri adölesan olmayan kadınların bilgilerine göre yetersiz olmakta, bu nedenle de yaşanan gebelikler adölesanların kendi fiziksel sağlıklarının yanında yenidoğan ve aile sağlığına da ciddi yükler getirmektedir. Bu araştırmada adölesan ve yetişkin gebeliklerde, gebelik, doğum ve yenidoğana ilişkin özelliklerin değerlendirilmesi amaçlanmaktadır.

Araştırma Soruları:

- Adölesan ve yetişkin gebelerin maternal sonuçları arasında farklılık var mıdır? - Adölesan ve yetişkin gebelerin yenidoğan sonuçları arasında farklılık var mıdır?

(14)

4

1. GENEL BİLGİLER 1.1. GEBELİK

Gebelik son adet tarihinin ilk gününden itibaren 280 gün veya 40 haftalık bir süreçtir (Taşkın, 2016). Gebelik kadının hayatı boyunca karşılaştığı önemli yaşam olaylarından birisidir. Anne adayı 40 haftalık gebelik süresince anatomik, fizyolojik ve psikolojik birçok değişiklik yaşar. Bu değişiklikler anne ile fetüsün sağlık durumunu en iyi şekilde sürdürebilmelerini, metabolik faaliyetlerini devam ettirebilmelerini ve doğum eylemine hazırlanmalarını sağlar (Nazik, 2005; Kömürcü ve ark,2012 Demir, 2019).

Gebelikle birlikte artış gösteren östrojen ve progesteron hormonları tüm vücudu etkilemekte ve vücut buna uygun uyum mekanizmaları geliştirmektedir (Lowdermilk et al., 2016; McKinney et al., 2018). Kadının üreme organlarında yoğun değişimler yaşanmaktadır (Ward ve Hisley, 2009). Gebeliğin ilk dönemlerinde östrojenin etkisiyle uterusta ağırlık, genişlik, derinlik, boyut ve hacimde artış meydana gelmektedir. Uterusun ağırlığı yaklaşık 70 gr iken gebelikte 1100-1200 gr olur ve kan hacmi ise gebeliğin son dönemlerinde 5000 ml düzeyine ulaşmaktadır (Ricci, 2013). Memelerdeki değişimler konsepsiyondan hemen sonra başlamaktadır. Pigmentasyondaki artışla birlikte areolada koyulaşma, östrojen ve progesteronla birlikte Montgomeri tuberküllerinde genişleme ve meme uçlarının daha belirginleşmesi gibi değişimler meydana gelmektedir (Mattson ve Smith, 2016; McKinney ve ark, 2018). Serviks dokusu vaskülarizasyonda ve hormonal artışla birlikte fetüsün doğumuna izin verecek şekilde esnemeye ve yumuşaya başlar. Özellikle de progesteronun etkisiyle vajinal akıntı fetüsün bakteriyel enfeksiyonlardan korunması amacıyla katılaşarak servikal osun kapanmasını sağlamaktadır (Witten ve ark, 2018).

Fizyolojik uyumun en fazla yaşandığı sistem kardiyovasküler ve hemodinamik sistemdir. Hemodinamik değişikliklerde başlıca uyum mekanizmaları kardiyak outputta, plazmada, kan volümünde ve sistemik vasküler rezistansta artış ile kan basıncında olan azalmadır. Sağlıklı bir gebelikte damarlarda ortaya çıkan vazodilatasyonda artış yaşanırken, kan basıncında düşme meydana gelmektedir (Lopes van Balen ve ark, 2017). Gebeliğin ilk haftasıyla birlikte plazma ve kan

(15)

5

hacminde artış başlamakta ve üçüncü trimesterde en yüksek düzeye çıkmaktadır. Gebelik boyunca plazma hacminde %45,6’lık bir artış olduğu tespit edilmiştir (De Haas ve ark., 2017). Serebral fonksiyonların ve sinir sisteminin gebelikteki fizyolojik uyumu diğer organ ve yapılara oranla benzersizdir. Sinir sistemindeki en önemli uyum mekanizması dolaşımdaki vazoaktif faktörlerin etkisinin ortadan kalkmasıdır. Gebelik sırasında sinir sistemi tarafından kemokinler, sitokinler, stereoidler ve büyüme faktörleri de dahil olmak üzere yüksek miktarda hormon salgılanmakta ve bu hormonlar özellikle plasenta, overler, uterusu etkilemektedir (Johnson ve Cipolla, 2015).

Gebelik dönemi yaşanılan fizyolojik değişimlere ek olarak, kadınlara yeni rollerine de uyum sağladıkları gelişimsel bir kriz dönemidir. Gebelik kadınlar için mutluluk, doyum, neşe gibi olumlu duyguların yanında stres, kaygı, endişe gibi olumsuz duygu durumlarının da kaynağı olabilir. Gebelik sürecinde anne adayının yaşadığı duygular ve olaylara verdiği tepkiler trimesterlere göre farklılık gösterir (Terzioğlu, 2016). Gebeliğin ilk trimesterde yorgunluk hissetmesi, bulantı kusma gibi fiziksel rahatsızlıkların ortaya çıkması anne adayını ruhsal olarak daha da sıkıntılı bir noktaya getirir hatta gebeliği istememesine neden olabilir (Taşkın, 2009). İkinci trimester gebeliğin diğer dönemlerine göre ruhsal sorunların görülme oranının en düşük olduğu dönemdir. Anne adayı fiziksel ve mental olarak kendini daha iyi hisseder ve gebeliğe uyum sağlamaya başlar (Şahin, 2015). Üçüncü trimesterde doğum eylemine ilişkin korku, bebeğin doğum sırasında zarar görebileceğine ilişkin endişe, doğum sancısına ilişkin korku, ölüm korkusu gibi nedenler gebenin stres yaşamasına ve ambivalan duyguların tekrar ortaya çıkmasına yol açar. Bu dönemde anne adayının duyarlılığı ve duygusal bağımlılığı artar. Eş desteğinin olması önemlidir (Özorhan, 2016). Kadınların çoğu gebeliğe bağlı oluşan psikolojik ve sosyal değişimlere kolaylıkla uyum sağlarken bazı kadınlarda çeşitli seviyelerde ruhsal problemler görülebilmektedir. Kadının içinde bulunduğu ruhsal durum gebeliğin seyrini etkileyebildiği gibi, gebelikte kadının ruhsal ve duygusal yaşantısı üzerinde etkili olmaktadır (Yeşilçiçek ve Aktaş, 2011; Yıldız, 2011).

(16)

6

1.2. YETİŞKİN GEBELİK

Gebelikte döneminde ortaya çıkan fizyolojik değişiklikler, sağlık ve hastalık kavramlarını birbirine çok yaklaştırmakta ve her gebelik kadın için potansiyel riskli bir durum oluşturmaktadır (İnciser Paşalak, 2016; Köksal, 2016; Zengin, 2019). Kadının bu süreçleri sağlıklı geçirmesi kendi sağlığının yanında yenidoğan sağlığını

ve buna bağlı olarak da gelecek toplumların sağlığını da etkilemektedir. Bu nedenle sağlıklı nesiller yetiştirmenin en önemli koşulu kadınların sağlıklı bir gebelik, doğum ve doğum sonrası dönem geçirmesidir (Aslan, 2019). Kadınların biyolojik, psikolojik ve sosyolojik bakımdan dünyaya sağlıklı çocuk getirme yaşları 20-34 yaş arasıdır. 19 yaş altı veya 35 yaş üstü gebeliklerin anne ve bebeğin sağlığını olumsuz yönde etkilediği, ölüm ve sakatlık oranlarını arttırdığı belirtilmektedir (Taşkın, 2016). Özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde tüm gebeliklerin %15-20’sini 20 yaş altı gebeler, %14’ünü ise 35 yaş üstü gebelerin oluşturduğu belirtilmektedir (Şahin, 2011). Ülkemizde yapılan Ulusal Anne Ölümleri Çalışması’na göre anne ölümlerinin %28,4’ ü adölesan ve ileri yaş gebelerde meydana gelmektedir (Ulusal Anne Ölümleri Çalışması, 2005). Anne yaşının, gebelik döneminde ortaya çıkabilecek komplikasyonların anahtar bir parametre olduğu değerlendirilmektedir (Oliveira ve ark, 2013).

Gebelik için ideal yaş aralığında (20-30 yaş) bulunan kadınlarda adölesan ve ileri yaş gebelerine oranla gebelik, doğum ve doğum sonrası dönemde karşılan obstetrik ve neonatal komplikasyonların daha az olduğu belirtilmektedir. Yapılan çalışmalarda adölesan ve ileri yaş gebelerde preterm eylem, düşük doğum ağırlıklı bebek ve gebelik hipertansiyonu oranlarının yetişkin gebelere oranla daha yüksek olduğu belirtilmektedir (Azevedo ve ark, 2015). Bunun yanında konjenital anomali, getasyonel diyabet, plasenta previa ve sezaryen sıklığının kadının yaşı ile doğru orantılı olarak arttığı belirtilmektedir (Cleary-Goldman ve ark, 2005). Ayrıca 19 yaş altında doğum yapan kadınların yetişkin gebelere oranla, emzirme konusunda isteksiz olduğu, bebeğin sağlığına dikkat etmediği ve okul öncesi eğitime önem vermediği belirtilmektedir. Bununla birlikte bu yaş grubunda bulunan annelerin bebeklerinin sorumluluğunu daha geç aldığı ve sağlık hizmetlerine ulaşım konusunda daha fazla zorluk yaşadıkları gösterilmiştir (Aydın, 2013).

(17)

7

1.3. ADÖLESAN GEBELİK

Adölesan dönem, geniş anlamıyla kişinin biyolojik, psikolojik ve sosyal değişimler yaşadığı, çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemi olarak tanımlanmaktadır. Fiziksel, psikolojik ve hormonal değişiklikler sonucu bireyin üreme yeteneği kazandığı bu dönem DSÖ tarafından 10-19 yaşları arasındaki dönem olarak tanımlanmaktadır (Uzun ve Orhon, 2013; WHO, 2018). Adölesan dönemi kendi içerisinde gelişimsel olarak; erken adölesan dönem (10-13 yaş), orta adölesan dönem (14-16 yaş) ve geç adölesan dönem (17-19 yaş) olarak ayrılmıştır (Sawyer ve ark, 2012).

Erken adölesan dönem (10-13 yaş), fiziksel değişimin başladığı ve sekonder seks karakterlerinin oluşmaya başladığı dönemdir. Bu dönemde, adölesan birey gelişmeye başlayan vücudunu merak etmeye ve dış görünüşüne uyum sağlamaya çalışmaktadır. Aynı zamanda sosyal olarak birey anne babadan uzaklaşıp akran ilişkileri kurmaya başlamıştır (Christie ve Viner, 2005). Orta adölesan dönemde (14-16 yaş) cilt altı yağ dokusunun artmasıyla vücut şekillenmeye başlamıştır ve ilk adet bu dönemde görülebilmektedir. Kişiliğin ve cinsel kimliğin oluşmaya başlaması bu dönemin temel özelliğidir. Soyut düşünme, kendi davranışının sonuçlarını anlayabilme ve problem çözme becerileri artmıştır (Parlaz ve ark., 2012). Geç adölesan dönem (16-19 yaş) ise büyüme ve cinsel gelişimin tamamlandığı dönemdir. Beden imajı ilgili kaygılar sona ermiştir. Birey bu dönemde kararlarının ve seçimlerinin geleceğini etkileyebileceği bilincine sahiptir. Ayrıca sosyal olarak özerktir ve aile ile çocuk-ebeveyn ilişkisinden ayrılıp yetişkin olarak iletişim kurmaya başlamıştır (Parlaz ve ark., 2012).

Yapılan çalışmalarda sosyo-ekonomik düzeyi düşük 16-19 (geç adölesan dönemi) yaş grubundaki adölesan bireylerin, aynı yaş grubundaki sosyo-ekonomik düzeyi yüksek olan adölesan bireylere göre yüksek oranda cinsel ilişki deneyimine sahip oldukları ve gebelik riskleri hakkında daha az bilgi sahibi oldukları, dolayısıyla daha fazla sayıda gebe kaldıkları bildirilmektedir (Başer, 2000). Adölesan dönem fiziksel ve hormonal değişimlerin hızla gerçekleştiği bir süreçtir. Adölesanların partnerlerinin cinsel ilişkiye girmeyi talep etmesi, adölesanların cinsel ilişkiyi merak etme dürtüleri, cinsel hayatları aktif olan arkadaşlara sahip olmalarına bağlı olarak kendilerinin de bu deneyimi yaşama isteği ve alkol ya da ilaç kulanmış olma gibi

(18)

8

sebeplerle erken veya bilinçsiz olarak cinsel aktiviteye başlayabilmektedirler. Bu durum bazı olumsuz sonuçları da beraberinde getirmektedir (O’Toole ve ark, 2008; Çelik ve ark., 2013).

Sekonder seks karakterlerinin gelişmeye başladığı ve doğurganlığın kazanıldığı dönem olarak belirtilen adölesan dönemde gerçekleşen gebelikler ve doğumlar diğer dünya ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de önemli bir halk sağlığı problemidir. Dünyada 15-19 yaşlarındaki yaklaşık 16 milyon kadın ve 15 yaş altı yaklaşık iki milyon kadın her yıl düşük ve orta gelirli ülkelerde ne yazık ki halen doğum yapmaktadır (WHO, 2018). Ülkemizde ise Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK)’ nun 2017 verilerine göre adölesan doğurganlık hızı binde 25 olarak belirlenmiştir (TÜİK, 2017).

DSÖ 18 yaşın altını ve 35 yaşın üstünü gebelik açısından riskli olarak tanımlamaktadır (WHO, 2015). Gebeliğin annede yarattığı metabolik, hemodinamik ve psikolojik değişikliklerin adölesan döneminde yarattığı problemlerle birleşmesi adölesan gebelikleri başka bir problem olmasa bile riskli gebelik durumuna sokmaktadır (Malabarey ve ark, 2012). Doğurganlığın başlamasıyla birlikte henüz gelişimini tamamlamamış olan adölesan; gebelik, doğum ve doğum sonrası dönemle ilişkili tüm komplikasyonlar açısından risk altında olup anne ve bebek açısından önemli sosyal ve sağlık problemleri beraberinde getirmektedir (Kütük, 2012; Taşkın, 2016). Yapılan çalışmalarda adölesan gebeliklerde beslenme yetersizliği, preeklampsi ve anemi; yenidoğanla ilgili ise DDA, KGY, konjenital anomali riski, artmış neonatal mortalite ve doğum sonrası dönemde emzirme problemlerinin daha fazla görüldüğü belirtilmiştir (Uzun ve Orhon, 2013; Aydın, 2013; Taşkın, 2016, Koç ve Cetişli, 2017). Adölesan doğumlarda DDA, prematürite ve erken membran rüptürüne bağlı olarak ortaya çıkan enfeksiyonlar perinatal ve neonatal mortaliteyi arttırmaktadır. Bununla birlikte perinatal ve neonatal mortaliteyi arttıran diğer sebepler arasında adölesan gebeliklerin yetersiz antenatal ve obstetrik bakım hizmeti alması, eğitim ve sosyoekonomik düzeylerinin düşük olması sayılabilir (Holness, 2014).

Adölesan dönemdeki gençlerin riskli davranışlara eğilimli olmaları, güvenli cinsel ilişki ve korunma yöntemleri hakkındaki bilgi düzeylerinin yetersiz olması gibi nedenlerle adölesan gebeliklerin ortaya çıkma olasılığı yüksektir. Bu nedenlerle

(19)

9

oluşan gebelikler sadece adölesan bireylerin yaşamlarını değil, aileye, topluma ve dünyaya gelecek olan yenidoğana da birtakım problemler yaşatmaktadır (Demiröz ve Canbulat 2008). Adölesan kadınlarla yapılan bir çalışmada kadınlar, yoğun olarak yalnızlık ve çaresizlik duygusu yaşadıkları, yenidoğan ve kendilerine ilişkin bakım konusunda yardıma ihtiyaç duyulduklarını belirtilmişlerdir (DeVito, 2010).

1.3.1. Adölesan Gebeliklerin Epidemiyolojisi

Adölesan gebelik görülme sıklığı dünya ülkelerinde gelenekler, din, aile yapısı, evlenme yaşı, aile planlama yöntemi kullanımı, eğitim düzeyi ve ekonomik durum gibi nedenlere bağlı olarak %3,2-42 arasında değişmektedir (Şen ve Kavlak, 2011). Tüm dünya genelindeki gerçekleşen doğumların %10’u adölesan gebeler tarafından gerçekleştirilmekte ve her yıl yaklaşık 70.000 adölesanın, gebelik ve doğumda meydana gelen komplikasyonlar nedeniyle hayatını kaybettiği belirtilmektedir (McIntyre, 2006; Chandra-Mouli ve ark,2013). DSÖ verilerine göre gelişmekte olan ülkelerde her yıl 21 milyon adölesan gebelik gerçekleşmekte ve bunun 12 milyonu doğum ile sonuçlanmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde 15 yaşın altındaki adölesanlarda 777.000 kadar doğumun gerçekleştiği bildirilmektedir (WHO, 2020). Ayrıca yılda tüm dünyada 15-19 yaş arası 16 milyon, 15 yaş altı ise 2 milyon adölesan gebe kalmaktadır (Chandra-Mouli ve ark, 2013; Aydın, 2013). Bununla birlikte, bölgeler arasında adölesan doğum oranlarında büyük farklılıklar mevcuttur. Bazı Sahra altı Afrika ülkelerinde adölesan gebelik oranı ‰143 iken, Güney Kore'de ‰2,9'a kadar düşmektedir (Papri ve ark, 2016). DSÖ 2014 yılı raporunda, küresel adölesan doğum oranının 15-19 yaş arasındaki adölesanlarda ‰49 olduğunu belirtmiştir (WHO, 2014). Diğer bir deyişle gelişmiş ülkelerde 18 yaşın altında her beş kız çocuğundan biri, gelişmemiş ülkelerde ise her üç kız çocuğundan biri doğum yaptığı sonucuna ulaşılmaktadır (Aydın, 2013).

Ülkemizde ise Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması (TNSA) 2013 yılı verilerine göre toplam nüfusun %26’sı adölesan birey olmakla birlikte, 15-19 yaş arasındaki adölesan bireylerin %16’sı evli ve %5’i ise çocuk sahibidir ve bu oran yaş arttıkça artmaktadır (TNSA, 2014). TUİK 2017 yılında güncellenen verilerine bakıldığında 15-19 yaş grubu doğurganlık hızı binde 19 olarak belirlenmiştir. TNSA 2018 sonuçlarına göre adölesan gebelik yıllara göre azalmaktadır. Aynı sonuçlara göre adölesan dönemde olan kadınların yaklaşık %4’ü çocuk doğurmaya başlamıştır:

(20)

10

%3’ünün 1 canlı doğumu vardır, %1’i ise araştırma tarihinde ilk çocuğuna gebe olduğu belirtilmektedir (TNSA, 2019).

Türkiye’de tüm doğumların yaklaşık %20’si riskli olarak kabul edilen 20 yaş altında ve 35 yaş üzerinde görülmektedir. Ülkemizde, resmi evlenme yaşı 18’dir. Bu nedenle 17 yaşından küçük gebelikler daha az sıklıkta görülürken, adölesan gebelik sayısı 18 yaşından sonra belirgin bir şekilde artış göstermektedir. 19 yaşındaki kadınların yüzde 16’sı ise çocuk sahibi olmuş veya ilk çocuğuna gebedir. Erken yaşta çocuk sahibi olma ile adölesanların eğitim düzeyleri arasında ters yönde bir ilişki mevcuttur. Okuma yazma bilmeyen veya ilköğretimi tamamlamamış kadınların %17’si adölesan dönemde çocuk sahibiyken; bu oran en az ilkokulu bitirmiş adölesan kadınlar arasında %8’dir. Sosyo-ekonomik gelir düzeylerine bakıldığında, adölesan kadınların çocuk sahibi olmaya başlama oranları orta, düşük ve en düşük sosyo-ekonomik gelir seviyesine sahip ailede yaşayan adölesanların %6-8’inin, yüksek sosyo-ekonomik gelir seviyesine sahip ailelerde yaşayan adölesanların ise %3’ünden azının çocuk sahibi olduklarını göstermektedir (TNSA, 2013).

1.3.2. Adölesan Gebeliklerin Nedenleri

Adölesan dönemin getirdiği ruhsal, fiziksel ve sosyal değişimlere adapteolmaya çalışan adölesan bireyin cinsel ihtiyaçları bu dönemde ön planda olmaktadır (Şen ve Kavlak, 2011). Cinsel gelişimini erken yaşta tamamlayan, cinsellikle ilgili yeterli bilgiye sahip olmayan adölesan birey riskli cinsel davranışlara yönelmektedir (Başer, 2000; Şen ve Kavlak, 2011). Gelişmiş ülkelerde evlilik öncesi yaşanan cinsel deneyim sonucunda, gelişmekte olan ülkelerde ise kültürel yapı ve gelenekler nedeniyle erken yaş evlilikleri bunun sonucunda erken gebelikler görülebilmektedir (Bulut ve ark., 2008). İlk menarş yaşı, cinsel ilişki sıklığı, evlilik durumu, çiftlerin birbirleri ile iletişimi, aile yapısı, sosyoekonomik düzey, sosyal destek ağları gibi faktörlerin de adölesan gebeliklerin oluşmasında etkisi olduğu bilinmektedir (Demir ve ark., 2000).

Gelişmiş ülkelerde adölesan bireylerin gebe kalmalarının temel sebebi evlilik dışı cinsel aktivite ve planlanmayan gebeliklerdir. Adölesan dönemde evlilik dışı yaşanan cinsel deneyim, istenmeyen gebelikler ve buna bağlı olarak görülen istemli

(21)

11

düşük gibi olumsuzlukları ortaya çıkmaktadır. Yapılan çeşitli araştırmalar sonucunda Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde adölesan gebelikler sosyo-kültürel yapı, dini inanışlar, gelenekler ve düşük eğitim seviyesi nedeniyle oluşan adölesan çağdaki evlilikler sonucu meydana gelmektedir (Klein, 2005; Bulut ve ark., 2008). Gelişmekte olan ülkelerde kadınların okur-yazar olma oranı ve eğitim düzeyi erkeklere oranla daha düşüktür. Eğitim seviyelerinin düşük olması ve yaşadıkları toplumun kültür yapısı, erken yaşta evlilik ve çocuk doğurma oranlarını arttırmaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde evlenmeden gebe kalan genç kadın, ailesi ve çevresi tarafından reddedilme riskini taşır (Başer, 2000).

Adölesan dönemindeki kız çocuklarında meydana gelen gebeliklerin hem kişisel hem de toplumsal nedenleri bulunmaktadır. Adölesanın yaşadığı sosyal çevre, ailesinin kültürel yapısı ve refah düzeyi erken yaşta evlilik oranını arttırarak, adölesan gebelik görülme riskini belirgin düzeyde arttırmaktadır (Çağatan, 2015). Sosyoekonomik düzeyi düşük olan aileden gelen adölesanların korumasız cinsel ilişkide bulundukları ve daha yüksek oranda cinsel ilişkiye girdikleri bildirilmiştir. Bu nedenle sosyoekonomik düzeyi düşük adölesanlarda gebelik yüzdesi yüksek olarak saptanmaktadır (Bulut ve ark., 2008). Aile Yapısı Araştırması 2006 verilerine göre sosyoekonomik düzeyi düşük olan adölesanların sosyoekonomik düzeyi yüksek olanlara göre üç yıl daha erken evlendikleri bildirilmiştir (Bulut ve ark, 2008).

1.3.3. Adölesan Gebeliklerin Komplikasyonları

Adölesan gebeliğe yol açan nedenler ülkeler arasında farklılık göstermekle birlikte aynı ülkelerde farklı bölgeler arasında dahi değişiklik göstermektedir. Bu nedenle adölesan kadınlarda görülen gestasyonel komplikasyonları inceleyen çalışmalarda, adölesanlığın getirdiği biyolojik etkilerin, dezavantajlı sosyal gruba ait olmanın yaratabileceği risklerden ayırt edilmesi gerekmektedir. Son yıllarda bu düşüncenin oluşmasından sonra yapılan çalışmalarla adölesan gebeliğe ait riskler ile ilgili bilgiler değişmeye başlamıştır. Yapılan çalışmalarda adölesan gebelik, düşük, intrauterin fetüs ölümü, erken doğum, erken membran rüptürü, intra uterin gelişme geriliği (IUGR), sezaryen oranının artması, doğum sonu kanama ve enfeksiyon riskinin artması, anemi ve idrar yolu enfeksiyonu riskleri ile ilişkilendirmiştir ve son dönemde gebeliği etkileyen diğer faktörlerin eklendiği çalışmalarda bu ilişkilerin bir

(22)

12

kısmı sorgulanmaya başlanmıştır (Kütük, 2012). Malabarey ve ark. genç adölesan kadınların obstetrik sonuçlarını inceleyerek 15 yaşından küçük gebelerde IUGR, çok düşük doğum ağırlıklı bebek, düşük doğum ağırlıklı bebek, erken doğum ve neonatal ölüm riskinin 15 yaş üzerindeki gebelerden anlamlı derecede yüksek olduğunu belirtmiştir (Malabarey ve ark, 2012).

Adölesan yaştaki kadınlarda anemi ve preeklempsi oluşma oranı yüksektir. Spontan abortus, korpus luteum kistleri, gestasyonel trafoblastik hastalıklar, ektopik gebelik ve septik abortus sıklıkla adölesan gebelerde görülen risklerdir. 15-19 yaş kadınlarda anne yaşına bağlı olarak yetersiz beslenme, anemi, yetersiz sosyo-ekonomik gelir düzeyi, olumsuz sağlık koşulları, tütün, alkol ve bağımlılık yapıcı madde kullanımı ve genital enfeksiyonlar nedeni ile obstetrik riskler görülmektedir. En sık preterm doğum, gelişme geriliği, preeklemsi meydana gelmektedir (Ayyıldız ve ark., 2015).

Adölesan kadınlarda yetişkin kadınlara göre fetal membranların açılması %95 oranında doğum eyleminin başlamasına neden olmaktadır. Bununla beraber adölesan kadınların iç genital organları gelişiminin tamamlanmaması doğum sırasında yetişkin gebelere göre daha kolay travmatize olmasına ve uterusun kontraksiyon gücünün zayıf olması atoni gelişmesini neden olabilmektedir (Karakaya, 2004; Dalkıran, 2018). Adölesan kadınlarda yetişkinlere oranla tütün ve uyuşturucu madde kullanımı daha fazla görülmektedir. Gebelikte tütün ürünlerinin kullanımı IUGR, perinatal mortalitenin artmasına ve abortusa neden olmaktadır ve sigara kullanan kadınların bebeklerinin üçte biri düşük doğum kilosuna sahip, altıda biri ise erken doğmaktadır (Mahmutoğlu, 2017).

1.3.3.1. Prematür Doğum

Adölesan1 kadınların1 doğumlarında prematüre1 ve düşük1 doğum ağırlıklı bebek sık görülmekte ve bu durumda neonatal1 ve yenidoğan1 mortalitesi, 1konjenital malformasyonlar, motor1 ve mental1 gelişme gerilikleri, 1körlük ve sağırlık riski artmaktadır. Ayrıca bu bebekler epilepsi, serebral palsi, retardasyon, konjenital defektler görülme durumuna, zihinsel ve fiziksel engelli olmaya da adaydırlar (Bulut ve ark., 2008). Prematür doğumların en başta gelen sebepleri fetal sebepler (konjenital anomali, sepsis), maternal sebepler (plasental, uterin) ve aralarındaki

(23)

13

kompleks etkileşim sonucu oluşmaktadır. Genelde prematür doğum birkaç nedenin birlikteliği ile meydana gelmektedir. Prematür doğumların bir kısmının ise sebebi bilinmemektedir. Prematür doğum, IUGR ve düşük sosyoekonomik durum arasında güçlü bir ilişki olduğu belirtilmektedir (Yurdakök, 2003).

Amerika, Kanada ve Avrupa ülkelerinde yapılan çalışmada orta derece prematüre, geç prematüre doğum oranları tüm doğumlar arasında %4,4 ile %10 arasında değişmektedir (XAnath ve ark, 2013). ABD’de 2011 yılında doğan 4 milyona yakın canlı doğumun %11,7’sini pretermatür bebekler oluşturmaktadır. Ülkemizde 2010 yılında adölesan kadınlar üzerine yapılan bir çalışmada prematür doğum oranı %28,4 olarak bulunmuştur (Edirne ve ark., 2010). Yine ülkemizde 2009 yılında yapılan başka bir çalışmada adölesan kadınlarda prematür doğum oranı %53 civarında görülmüştür (Yıldızhan ve ark., 2009).

1.3.3.2. Erken Membran Rüptürü

Erken membran rüptürü (EMR); fetal zarların doğum başlamasından en az bir saat önce yırtılması olarak adlandırılmaktadır. Eğer zarların yırtılması 37. gebelik haftasından önce olursa buna Prematür Erken Membran Rüptürü (PEMR) denilmektedir. Bunun önemi fetusu dış ortamdan koruyan ve enfeksiyonlara karşı önleyen koruyucu ortamın ortadan kalkmasıdır. Bu bariyerin kalkması sonucu enfeksiyon gelişmekte ve bu da preterm doğuma yol açmaktadır (Karakaya, 2004). Adölesan kadınların yeterli biyolojik olgunluğa ulaşamadan gebe kalmaları olumsuz perinatal sonuçların görülmesine neden olmaktadır. Adölesan dönemde uterus ve serviksin yeterli düzeyde kanlanamaması subklinik enfeksiyonlara, interlökinlerde ve prostaglandin üretiminde bir artışa, amnio koriodesidual inflamasyona ve bunun sonucunda PEMR ve preterm doğum insidansında artışa neden olabilirmektedir (Marković ve ark, 2020).

Adölesan kadınların gebeliklerinde EMR riski, yetişkin kadınların gebeliklerine göre daha sık meydana gelmekte ve bu gebeliklerin %95 kadarı preterm eylem ile neticelenmektedir (Karakaya, 2004). Ayrıca adölesan kadınlarda yetişkin kadınlara göre daha fazla görülen PEMR prematür yenidoğan, perinatal enfeksiyonlar, oligohidroamnioz ve fetal pulmoner hipoplazi gibi perinatal komplikasyonlara neden olabilmektedir (Kimya ve ark, 2008). 18 yaş ve altı 2.357

(24)

14

gebe kadınla yapılan bir çalışmada, en fazla kaydedilen maternal komplikasyon %20,3 ile PEMR olduğu ve bunu %7,1 ile preeklampsi, %7,1 ile tiroid hastalıkları, %3 ile kalp hastalıkları ve %2 ile idrar yolu enfeksiyonları gibi komplikasyonların takip ettiği belirtilmiştir (Nili ve ark, 2002). Ülkemizde yapılan bir çalışmada ise gebe adölesan kadınlarda PEMR görülme riskinin gebe yetişkin kadınlardan ortalama 1,85 kat daha fazla olduğu belirtilmiştir (Aslan Çetin ve ark, 2019).

1.3.3.3. Preeklampsi ve Eklampsi

Preeklampsi gebeliğin 20. haftasından sonra olan hipertansiyon ve bununla birlikte proteinürinin bulunması olarak tanımlanmaktadır. Tüm gebeliklerin yaklaşık %10’unda hipertansiyon görülmektedir. Hipertansiyon gebe kadınlarda mortaliteyi arttırmakta ve bunun da maternal mortalitenin %16’sından sorumlu olduğu bildirilmiştir (Khan ve ark, 2006). Gebeliğin 20. haftadan sonra gelişen hipertansiyondan sonra eğer preeklampsi gelişmez ve doğumdan 12 hafta sonrasında kan basıncı normale gelirse buna geçici hipertansiyon denir. Kardiyovasküler sistem ve böbrek hastalığı olanlarda da preeklampsi insidansı artmaktadır. Irk, cins ve genetik yatkınlıkta preeklampsi görülme ihtimalini arttırmaktadır. Ektopik gebeliklerde de preeklampsi görülmektedir (Worley ve ark, 2008).

Henüz gelişimi devam etmekte olan adölesan gebelerde etyolojide artmış metabolizma, düşük sosyoekonomik düzey, düşük eğitim seviyesi, antenatal bakım yetersizliği preeklampsi riskini daha da arttırmaktadır (Karakaya, 2004). Preeklampsiye jeneralize tonik-klonik konvülzyon eşlik etmesine eklampsi olarak tanımlanmaktadır. Eklampsi öncesi preeklampsi gelişir ve çoğunlukla gebeliğin 3.trimestrında oluşur. Önemli derecede gebelerde mortalite nedenidir. Eklampsinin nedeni tam olarak aydınlatılamamıştır. Sebepleri arasında hipertansiyon nedeniyle beyin kan akımında artmaya bağlı beyin damarlanmasında vazokonstriksiyon, beyin kanlanmasının azalması ve beyinde iskemi sayılabilir. Ayrıca iskemiye bağlı hücre ölümü ve sitotoksik ödem gelişmektedir (Chames ve ark, 2002). Ülkemizde yapılan iki ayrı çalışmanın birinde hem preeklampsinin hem de eklampsinin adölesan dönemde arttığı (Aksit ve Turpculu, 2003), diğerinde ise preeklampsi gelişiminin %14,5 gibi yüksek bir orana ulaştığı bildirilmiştir (Özalp ve ark., 2003). Başka bir

(25)

15

çalışmada adölesan gebelerde eklampsinin gelişme oranı anlamlı derecede yüksek saptanmıştır, fakat HELLP (Hemolysis, Elevated Liver Enzmymes, Low Platelet) sendromu ve preeklampsi gelişme oranında anlamlı fark görülememiştir (İngeç ve ark., 2005; İmir ve ark., 2008). Farklı bir çalışmada ise adölesan kadınlarda preeklampsi daha sık olarak görülmüştür. Burada preeklampsinin daha sık görülmesi, immatür immun sistem ve koryonik villusları bloke eden antikorların azlığı ile açıklanabilmiştir (Canbaz ve ark., 2005).

1.3.3.4. Gestasyonel Diabet

Gebeliğe bağlı diabetes mellitus, gebelikte ortaya çıkan glukoz metabolizma bozukluğu olarak tarif edilmektedir. Gebeliğin indüklediği diyabet hem bebek için hem de anne için önemli komplikasyonlara neden olmaktadır. Bunlardan en önemlisi fetüsün aşırı büyümesidir. Gestasyonel diyabette annede bulunan hiperglisemi bebekte hiperinsulizme yol açmaktadır. İnsulin fetusta somatik büyümeyi arttırarak makrozomik bebek gelişmesine neden olmaktadır (Bao ve ark, 2014).

Normal şartlar altında gestasyonel diyabet ileri yaş gebeliklerde görülmesine rağmen yüksek riskli grupta olan, normal kiloda olmayan ve 1. derece akrabalarında tip 2 diyabet öyküsü olan ya da bozulmuş glikoz toleransı öyküsü olan gebeler riskli grup olarak değerlendirilmektedir. Adölesan kadınlarda yüksek riskli grupta yer aldığı, beslenme düzensizliklerine bağlı obezite ve bozulmuş glikoz toleransı ya da ailelerinde tip 2 diyabet öyküsü bulunması gibi durumlar nedeniyle gestasyonel diyabet açısından riskli grup içerisinde bulunmaktadır. Diyabeti olan gebe kadının bebeğinde de hiperinsülinizm vardır. Yani yenidoğan kan şekeri düzeyi çok düşük seviyelerde olabilmektedir. Hiperinsülinizm yenidoğanda çeşitli problemlere neden olabilmektedir. Yenidoğanda bazı organların yaşam faaliyetlerinin ve gelişimlerinin bozulması, akciğerlerde hyalin membran hastalığı, hiperbilirubinemi, makrozomi ve polisitemi görülebilmektedir. Ayrıca diyabet abortusa, intrauterin fetüs kaybına, konjenital anomali görülme riskinin artışına, IUGR ve neonatal hipoglisemiye sebep olabilmektedir (Aksu ve Yurtseven, 2009). Sayın ve ark. (2007)’nın 576 gebe kadın üzerinde yaptıkları çalışmada 24- 26. gebelik haftasında, gestasyonel diyabet tanısı konmuş olan kadınlara oral glikoz tolerans testi (OGTT) uygulayıp, kontrol

(26)

16

grubundaki kadınlara nazaran glikoz ve glikolize hemoglobin (HbA1c) seviyelerinin fazla, yenidoğanlarının iri bebek, yenidoğan sarılığı, yenidoğan yoğun bakım ünitesine alınma ve yenidoğan mortalitesi oranlarının anlamlı derecede fazla, doğum haftaları ve 1. dakika Apgar skorlarının ise düşük olduğunu saptamışlardır (Sayın ve ark,2007).

1.3.3.5. Anemi ve Vitamin-Mineral Eksikliği

Anemi adölesan kadınlarda yetişkin kadınlara göre daha fazla görülen bir durumdur (Desdicioğlu ve Malas, 2006). Zaten prematür doğum açısından riskli olan adölesan kadınların gebeliğine aneminin de eklenmesi bu riski daha da arttırmaktadır. Ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde artmış adölesan gebelikle beraber bu gebelerin %50’sinde anemi tespit edilmiştir. Yetersiz beslenme, adölesan kadınlarda E vitamini, A vitamini, magnezyum ve B12 vitamini eksikliğine ve buna bağlı olarak oluşan demir ve folik asit eksikliği anemisine veya varolan aneminin daha da şiddetlenmesine neden olmaktadır (McIntyre, 2006).

Adölesan gebelerin hem kendilerinin hem de fetüslerinin büyüme ve gelişiminin beraber olması demir, vitamin ve mineral ihtiyacını daha da önemli hale getirmektedir (Gör Uslu ve Çoban,2020). Adölesan dönemde yetersiz beslenme ve obezite gibi sorunların yaşanma riskinin yüksek olduğu bir dönemdir. Bu nedenle adölesan dönemdevitamin ve minereal yetersizliği ve anemiye bağlı olarak ortaya çıkan maternal ve neonatal sağlık sorunlarıyla da daha fazla karşılaşılmaktadır (Sayar, 2017). Ülkemizde yapılan bir çalışmada adölesan gebelerde anemi oranını yetişkin gebelerden daha yüksek olduğunu saptamışlardır (Keskinoğlu ve ark, 2007). Anne yaşından bağımsız olarak gebelikte ortaya çıkan demir eksikliği anemisi, erken doğum eylemi riskini iki kat, düşük ağırlıklı bebek doğurma riskini üç kat, doğum sonu dönemde enfeksiyonlara yakalanma riskini 3-4 kat artırmakta, gebelik ve doğum sırasında önemli kardiyolojik sorunlara neden olmaktadır (Kaya ve Akan, 2010). Bununla birlikte preterm eylem açısından zaten riskli olarak değerlendirilen adölesanlarda, anemi varlığının olması da preterm eylem riskini daha da artmaktadır. Gebelik dönemindeki şiddetli anemi, dolaylı olarak maternal mortaliteye yol açan önemli bir etkendir (Bulut ve ark., 2008). Bunula birlikte adölesan gebelerde yetersiz beslenme ve anemi neden olduğu erken dönem prenatal etkilerin yanında uzun

(27)

17

dönem etkilerininde olabildiği belirtilmektedir. Cho ve ark. adölesan gebeliği olan kadınların postmenapozal kemik kaybının anlamlı derecede arttığını belirtmiştir (Cho ve ark, 2012).

1.3.3.6. Prenatal ve Maternal Mortalite

DSÖ’ye göre her yıl yaklaşık 70 bin adölesan gebelik ve gebelik sonrası komplikasyonlara bağlı ölüm gerçekleşmektedir (Chandra-Mouli ve ark, 2013). Gebeliğe bağlı ölüm; annenin gebeliğinde, doğum sırasında veya doğumdan sonra 42 gün içerisinde gebeliğe bağlı bir sebepten dolayı ölmesi anlamına gelmektedir. Adölesan kadınlarda doğuma bağlı ölüm nedenleri anne yaşının küçük olmasından başka sosyoekonomik düzeyinin düşük olması ve yetersiz antenatal bakım almasından kaynaklanmaktadır. Türkiye’de anne ölüm hızı binde 0,3 seviyesindedir. Yüksek riskli gebelik olarak sayılan adölesan gebeliklerde ölüm oranı, düşük riskli 20-34 yaş aralığındaki gebelere göre %44, hatta daha da düşük risk grubunda sayılan 20-24 yaş arasındaki gebeliklere göre %20 daha fazladır (McIntyre, 2006). Adölesan kadınların bebeklerinin yetişkin kadınlarda doğan bebeklere göre ilk bir haftada ölüm riski %50 iken, ilk bir ayda ölüm riski %50 ile %100 arasındadır. Yapılan bir araştırmada ise 10-15 yaş arasında doğum yapan kadınların bebeklerinin ölüm riski %55, 16-17 yaş arasında %19 ve 18-19 yaş arasında ise %6 olarak saptanmıştır (Malabarey ve ark, 2012).

Yılda yaklaşık olarak 2,2-4 milyon adölesan düşük yapmaktadır. Bunların birçoğu sağlıksız koşullarda ve deneyimsiz kimseler tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu duruma bağlı olarak bazı düşük gelir düzeyli ülkelerde anne ölümleri meydana gelmektedir (WHO, 2014). Adölesan kadınlardan doğan bebeklerde oligohidroamnios, erken membran rüptürü, mekonyum aspirasyonu, umblikal kordon transpozisyonu, malnutrisyon, enfeksiyon, doğum travması, repiratuar stres durumlarının daha sık görüldüğü bildirir çalışmalar mevcuttur. Ayrıca bebek ölüm hızı adölesan kadınların bebeklerinde iki-üç kat daha fazladır (Aydın, 2013).

(28)

18

1.3.4. Adölesan Gebeliklerde Doğum Öncesi Bakım

Doğum öncesi bakım (DÖB); annenin ve bebeğinin gebeliği boyunca bir sağlık çalışanı aracılığı ile düzenli periyotlarla muayene ve bakımlarının yapılması, gerekli eğitimlerin verilmesidir. (Akın, 2002; Carroli, 2001). DÖB’nın temel amacı; gebelik ve doğum sonu dönemde oluşabilecek birçok komplikasyonun erken dönemde tespit edilerek önlenebilmesi veya kontrol altına alınmasını sağlamaktır. Böyle (Gör Uslu ve Çoban, 2020). DÖB almamış kadınların DÖB alan kadınlara göre doğum sırasında yüksek ölüm risklerinin olduğu ve bebeklerinin perinatal dönemde ölme olasılıklarının daha yüksek olduğu belirlenmiştir (Pirinçci ve ark, 2010; Leftwich ve Ortega Alves, 2017). Adölesanların fizyolojik, psikolojik ve sosyal gelişimlerinin tamamlanmamış olması ve gebeliğe ilişkin bilgi ve deneyimlerinin eksik olması nedeniyle bu gebelerin doğum öncesi bakım almaları daha da önemli hale gelmektedir (Şolt ve Yazıcı, 2015). Adölesan gebelerin yeterli DÖB alması gebelik ve doğum eylemine bağlı olarak ortaya çıkabilecek komplikasyon ve olumsuz sağlık sonuçlarının azaltılmasında en önemli etmen olarak değerlendirilmektedir (Yılmaz ve ark,2018). Ancak literatürde yer alan çalışmalarda adölesan gebelerin yeterli doğum öncesi bakım alama oranlarının 20-30 yaş arasındaki gebelere göre daha az olduğunun belirtmektedir (Sully ve ark, 2019; Aydın, 2013). Kassa ve arkadaşlarının (2019) yaptıkları çalışmada 15-19 yaş arasındaki adölesan gebelerde DÖB alma oranı %88,8 iken yetişkin gebelerde bu oran %95,5 olarak belirlenmiştir. Mukhopadhyay ve ark. (2010) yaptıkları çalışmada ise yetişkin kadınlarda DÖB oranı %72,9 iken, bu oranın adölesanlarda %68,6 olduğu bildirilmiştir. Ülkemizde TNSA 2018 verilerine göre ise adölesanların %94,1’i en az bir kez doğum öncesi bakım aldığı, 20-34 yaş grubundaki kadınlarda ise bu oranın %96,7 olduğu belirtilmiştir. Ayrıca TNSA Suriye örnekleminde ise Suriyeli kadınların sadece %64’ünün 4 ve üzeri doğum öncesi bakım aldıkları belirtilmiştir (TNSA, 2008-2018). Kırbaş’ın (2011), çalışmasında DÖB alma oranı yetişkin gebelerde %95,3 iken, adölesanlarda bu oranın %89,1 olduğu saptanmıştır (Kırbaş,2011). Benzer şekilde, Şekeroğlu ve arkadaşları (2009) tarafından yapılan çalışmada da doğum yapan adölesan gebelerde düzenli prenatal takip oranı %18 iken 20-35 yaş grubunda %46, 35 yaş üzerindeki grupta ise %25 olarak belirlenmiştir (Şekeroğlu ve ark,2009).

(29)

19

1.3.5. Adölesan Gebeliklerin Yenidoğan Sağlığı Üzerindeki Etkisi

Günümüzde hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde önde gelen toplum sağlığı sorunlarından biri olan adölesan gebelikler, anne sağlığının yanında bebek sağlığını da olumsuz yönde etkilemektedir. Adölesan kadınların bebeklerinin yetişkin kadınlardan doğan bebeklere göre ilk bir haftada ölüm riskinin %50 daha fazla olduğu belirtilmektedir (Aydın, 2013; Dalkıran, 2018). Yapılan bir araştırmada ise 10-15 yaş arasında doğum yapan kadınların bebeklerinde ölüm riski %55, 16-17 yaş arasında %19 ve 18-19 yaş arasında ise %6 olarak saptanmıştır (Malabarey ve ark, 2012). Adölesan kadından doğan bebeklerde yetişkin kadınların bebeklerine oranla prematürite, DDA ve IUGR gibi yenidoğanın ölüm riskini arttıran ve ileriki yaşamında sağlık problemi yaşamasına neden olan sorunların daha fazla görüldüğü belirtilmektedir (Aydın, 2013; Ayyıldız,2015; Papri ve ark, 2016; Aslan Çetin ve ark, 2019). Ayrıca, adölesan kadınların bebeklerinin doğum ağırlıkları ve 1.dk Apgar skorlarının yetişkin kadınların bebeklerinden daha düşük olduğunu belirten çalışmalar mevcuttur (Ayyıldız, 2015; Kılıççeker, 2019). Malabarey ve ark. genç adölesan kadınların obstetrik sonuçlarını inceledikleri çalışmada, 15 yaşından küçük adölesan kadınlarda IUGR, çok düşük doğum ağırlıklı bebek, erken doğum, neonatal ölüm riskinin 15 yaşın üzerindeki gebelere kıyasla artmış olduğunu belirtmişlerdir (Malabarey ve ark, 2012).

Bunun yanında adölesan gebelikler yenidoğanda, prematüriteye bağlı olarak motor ve mental gelişme gerilikleri, körlük non-kromozomal doğum defektleri, çeşitli derecelerde işitme kaybı ve körlük gibi neonatal komplikasyon risklerini arttırdığı belirtilmektedir (Minjares-Granillo ve ark, 2016; Abalı ve ark, 2017). Fetal ve neonatal komplikasyonların artmasına neden olan oligohidroamnios, erken membran rüptürü, fetal distres, umblikal kord anomalileri ve sefalopelvik uyumsuzluk gibi durumlarının adölesan kadınlarda yetişkin kadınlara göre daha fazla bulunduğunu gösteren çalışmalar bulunmaktadır (Melekoğlu ve ark, 2013; Chen ve ark, 2014; Celep ve ark, 2019).

(30)

20

1.4.ADÖLESAN GEBELİKLERDE HEMŞİRENİN ROL VE SORUMLULUKLARI

Hemşirelerin eğitim, yönetim, araştırma yapma ve uygulama gibi mesleki rollerinin dışında engelli, çocuk, ergen ve kadın haklarını savunma gibi çağdaş rolleri de tanımlanmıştır. Hemşireler için özel gündem maddelerinden biri de Uluslararası Hemşireler Konfederasyonu’nun da belirlediği (ICN=International Confedaration Nursing) adölesan gebeliklerdir (Çelik Eren, 2019). DSÖ (2018), 18 yaş altı evliliklerde %10'luk bir azalmanın, anne ölüm oranında %70'lik bir düşüş sağlayabileceği bildirilmiştir (WHO, 2018). Adölesan gebelikler anne ve bebek açısından önemli sosyal ve sağlık problemlerine yol açmasının yanında önemli bir toplum sağlığı sorunu olarak da değerlendirilmektedir (Taşkın, 2016; Yakıt ve Coşkun, 2014; Kütük, 2012). Bu nedenle de adölesan gebeliklerin önlenmesinde hemşirelere önemli görevler düşmektedir. Sağlık çalışanları arasında toplumla en çok etkileşimde olan hemşireler, adölesan dönemde evlenmiş olan kadınların cinsel sağlık ve üreme sağlığı davranışlarının geliştirilmesinde ve sunulan sağlık hizmetlerine ulaşılabilirliğinin yaygınlaştırılmasının sağlanmasında rol almalıdır (Ulusal Aile Planlaması Hizmet Rehberi, 2005; Yakıt ve Coşkun, 2014; WHO, 2017).

Hemşireler, birey ve kadın haklarının korunması ve geliştirilmesinde, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesinde ve kadının toplumdaki konumunun geliştirilmesinde önemli bir konuma sahip bir meslek grubudur. Erken yaşta yapılan evliliklerin ve adölesan gebeliklerin önlenmesine yönelik çalışmalarla toplumu, ebeveynleri, gençleri ve kadınları bilinçlendirmek önem taşımaktadır (Yakıt ve Coşkun, 2014). Toplumsal bir problem olan erken yaşta evliliklerin çocuk hakkı, kadın hakkı ve insan hakkı ihlali olduğunun bilincine ulaşılmalı ve kadın sağlığının geliştirilmesi amaçlanmalıdır. Bu anlayışın sağlamasındaki en önemli basamak ise kız çocuklarının eğitimlerine önem verilmeli, hakları korunmalı ve kadınlara saygı gösterilen bir toplum görüşü oluşturulmasıdır. Bununla beraber toplumda kadının gelişimi, eğitimi ve sağlığı tüm bireyleri etkileyeceği (Anık ve Ege,2019).

Hemşireler, evlenmiş veya gebe kalmış adölesan kadınlara antenatal, doğum ve postnatal bakım hizmetleri başta olmak üzere cinsel sağlık, üreme sağlığı, aile planlaması yöntemleri hakkında bilgi ve danışmanlık hizmetleri vermelidirler. Doğum yapmış olan kadınlara taburculuk eğitimlerinde özellikle üreme sağlığı ve

(31)

21

aile planlaması eğitimleri mutlaka verilmeli kadınların bilgi eksikliğinin giderilmesi sağlanmalıdır. Adölesan kadınlar henüz yaşadığı sorununun farkında olamayabilir ve anlatamayabilirler. Bu nedeniyle adölesan kadınlar profesyonel sağlık yardımı alamamakta ve bununla beraber anne ve yenidoğan ölümleri ile karşılaşılabilmektedir (Akın, 2012; Özcebe ve Biçer, 2013).

Hemşirelerin de aralarında bulunduğu sağlık profesyonellerinin adölesan dönem evlilikleri ve bu evlilikler sonucunda gerçekleşen gebeliklerin neden olabileceği olumsuzluklarla ilgili toplumdaki bireyleri bilinçlendirmeli, problemleri görebilmeli ve çözüm yolları bulabilmelidir. Sağlık bakım hizmeti sunan hemşireler mesleki görev ve sorumlulukları nedeniyle adölesan dönem evlilik ve gebeliklerinin sebep-sonuç ilişkisini anlayabilmeli, problemlerin ortadan kaldırılmasına yönelik bakım ve toplumsal destek programlarını içeren sunumlar hazırlamalı ve eğitimlerle toplumun bilinçlendirilmesi sağlanarak yeni bir bakış açısı kazanılması sağlanmalıdır (Ulusal Aile Planlaması Hizmet Rehberi, 2005; Eğitimciler İçin Eğitim Rehberi, 2008; Cinsel Sağlık/Üreme Sağlığı, Üreme Sağlığına Giriş Katılımcı Rehberi, 2009; Şen ve Kavlak, 2011; Turfan ve Akyüz, 2017).

(32)

22

2. MATERYAL VE METOD

2.1.ARAŞTIRMANIN AMACI

Bu araştırmada adölesan ve yetişkin gebeliklerde, gebelik, doğum ve yenidoğana ilişkin özelliklerin değerlendirilmesi amaçlanmaktadır

2.2. ARAŞTIRMANIN ŞEKLİ

Araştırma adölesan ve yetişkin gebeliklerde gebelik, doğum ve yenidoğana ilişkin özelliklerin karşılaştırması amacıyla nedensel karşılaştırma modeline göre tanımlayıcı- ilişki arayıcı tipte gerçekleştirilmiştir. Nedensel karşılaştırma, varolan bir durumun nedenlerini, bu nedenleri etkileyen değişkenleri ya da bir etkinin sonuçlarını belirlemeye yönelik bir araştırma türüdür. Bu doğrultuda araştırmanın şekli aşağıda verilmiştir.

Şekil 2.1. Araştırmanın şekli Adölesan gebeler: 19 yaş ve altıda olan gebe kadınlar Yetişkin gebeler: 20-35 yaş arasında olan gebe kadınlar

Maternal sonuçlar: Gebelik şikayetleri, gebelik dönemi ve doğum sonrası kan değerleri, gebelik süresince ve doğumda gelişen komplikasyonlar, doğum şekli,

Yetişkin Gebeler Maternal ve Neonatal Sonuçlar Adölesan Gebeler

(33)

23

indüksiyon uygulanma durumu, doğumda uygulanan müdahaleler (epizyotomi, forseps ve vakum uygulaması vb.).

Neonatal sonuçlar: Yenidoğanın, doğum ağırlığı, doğum boyu, baş çevresi, 1.ve 5.dk Apgar değerleri.

2.3. ARAŞTIRMANIN YAPILDIĞI YER VE ZAMAN

Araştırma, 1 Nisan 2019-30 Temmuz 2019 tarihleri arasında İstanbul Bahçelievler Devlet Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Polikliniğinde gebelik takipleri yapılan ve aynı hastanede doğumu gerçekleşen 19 yaş ve altı adölesan ve 20-35 yaş arasındaki yetişkin gebe kadınlar ile yürütülmüştür. İstanbul Bahçelievler Devlet Hastanesi Kadın hastalıkları ve Doğum Kliniğinde 8 uzman doktor, 10 hemşire ve 14 ebe görev almaktadır. Poliklinikte 6 adet muayene odası, 1 adet nst ve 1 adet kan alma odası bulunmaktadır. Yatan hasta servisinde 20 hasta odası bulunmakta, odaların 5 tanesi tek kişilik olmak üzere toplamda 35 hastaya hizmet vermektedir. Doğumhane bölümünde her biri tek kişilik toplam 4 doğum odası bulunmakta ayrıca doğumhane içerisinden girilen ve yalnızca doğumhane tarafından kullanılan 2 adet ameliyat masası hizmet vermektedir.

2.4. ARAŞTIRMANIN EVREN VE ÖRNEKLEMİ

Araştırmanın evrenini Ocak 2018-Aralık 2018 tarihleri arasında İstanbul Bahçelievler Devlet Hastanesi’nde doğumunu gerçekleştirmiş toplam 1091 gebe oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini belirlerken, evreni belli olan örneklem hesaplama formülü kullanılmıştır.

N= Evrendeki birey sayısı=1091 n= Örnekleme alınacak birey sayısı

p= İncelenecek olayın görülüş sıklığı ( olasılığı )=0.30 q= İncelenecek olayın görülmeyiş sıklığı (1-p)=0.70

t= Belirli serbestlik derecesinde ve saptanan yanılma düzeyinde t tablosunda bulunan teorik değer=1.96

(34)

24

n

= 1091.0,3.0,7.(1,96)2

(1091-1).(0,05)2+(1,96)2.0,3.0,7

Formülde değerler yerine konularak yapılan hesaplama sonucunda, çalışmanın örneklemini 250 kadın olarak bulunmuş ve araştırmaya alınan kadınlar rastgele örnekleme yöntemi kullanılarak seçilmiştir. Araştırmada, veri kaybı olacağı düşünülerek çalışmaya 270 kadın alınmıştır.

Araştırmaya dahil edilme kriterleri;

Adölesan gebeler için;  19 yaşın altında olan

 34. gebelik haftasını doldurmuş,  Tekiz gebeliği olan,

 Canlı fetüs ile sonuçlanmış doğumu olan,  Belirlemiş bir konjenital anomalisi bulunmayan,  Tespit edilmiş psikiyatrik problemi olmayan  Türkçe iletişim kurulabilen

 Araştırmaya katılmayı kabul eden Yetişkin gebeler için;

 20-35 yaş arasında olan

 34. gebelik haftasını doldurmuş,  Tekiz gebeliği olan,

 Belirlemiş bir konjenital anomalisi bulunmayan,  Tespit edilmiş psikiyatrik problemi olmayan  Araştırmaya katılmayı kabul eden

 İletişim problemi olmayan

(35)

25

2.5. VERİ TOPLAMA ARAÇLARI

Araştırmaya katılan gebelere araştırmacı tarafından ilgili literatür doğrultusunda oluşturulan veri toplama formu uygulanmıştır. Veri toplama formu 4 bölümden oluşmaktadır. 1) Sosyo-demografik özelliklerine ilişkin soru formu, 2) Obstetrik özelliklerine ilişkin soru formu, 3) Maternal özelliklerine ilişkin soru formu, 4) Neonatal özelliklere ilişkin soru formu. Gebelerin sosyo-demografik özelliklerinin değerlendirildiği soru formunda; gebelerin yaşı, eğitim durumu, çalışma durumu, gelir düzeyi gibi özelliklerinin değerlendirildiği 12 soru bulunmaktadır. Obstetrik özelliklerinin değerlendirildiği soru formunda; ilk gebelik yaşları, daha önceki gebeliklerine ilişkin bilgiler, şimdiki gebeliğine ilişkin bilgiler, son dönemde sıklıkla yaşadığı gebelik şikayetleri gibi özelliklerin değerlendirildiği 22 soru bulunmaktadır. Maternal özelliklerin değerlendirildiği soru formunda; doğum şekilleri, doğum indüksiyon uygulaması, doğum eyleminde gelişen komplikasyon durumu ve doğum eyleminde yapılan müdahaleler gibi özelliklerin değerlendirildiği 5 soru bulunmaktadır. Neonatal özelliklere ilişkin soru formunda ise yenidoğanın; doğum haftası, cinsiyeti, doğum ağırlığı, doğum boyu, baş çevresi, apgar 1. ve 5. dk skorları varlığını değerlendiren 1 soru yer almaktadır.

2.6. ARAŞTIRMA SÜRECİ

Araştırmaya başlanmadan önce İstinye Üniversitesi Etik Kurulu’ndan onay alınmış ve devamında İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’ne başvurularak gerekli izinler yazılı olarak alınmıştır. Çalışma daha sonra İstanbul Bahçelievler Devlet Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği’nde gebelik takipleri yapılan, doğumu planlanan ve araştırma kriterlerine uyan ve Bahçelievler Devlet Hastanesi doğumhanesinde doğum yapan gebelerle gerçekleştirilmiştir. Araştırmacı tarafından, Bahçelievler Devlet Hastanesine gebelik takibi için başvuran son trimestir adölesan ve yetişkin gebelere araştırmanın amacı açıklanmış, onamları alınmış ve veri toplama formunun ilk iki bölümüuygulanmış ve hemoglobin, hematokrit değerleri poliklinik muayenesi sırasında uygulanan testler aracılığıyla öğrenilmiştir. Araştırmaya katılan gebelerin doğum süreçleri araştırmacı tarafından takip edilmiştir. Araştırmaya katılan

(36)

26

gebeler doğum yaptıktan sonraki 24 saat içinde veri toplama formlarının son 2 bölümünde yer alan bilgiler yine araştırmacı tarafından hasta dosyaları incelenerek doldurulmuştur. Araştırmaya katılan adölesan gebelerin yarıdan fazlasını ve yetişkin gebelerin az bir kısmını geçici koruma statüsünde bulunan Suriyeli Göçmen kadınlar oluşmaktadır. Bu gebeler Türkçe konuşabildikleri ve bir yıldan fazla ülkemizde ikamet ettikleri için araştırmaya dahil edilmişlerdir.

Anket yapılan toplam gebe sayısı n: 270

Şekil 2.2. Araştırmaya alınan gebelerin seçilme akış şeması

Anket yapılan adölesan gebe sayısı

n:80

Anket yapılan yetişkin gebe sayısı

n:190

Doğumlarını başka hastanede yapma nedeni

ile çalışma dışı kalan adölesan gebe sayısı

n: 5 (%6,3)

Yenidoğanların başka hastanede Yoğun Bakım

ünitesine yatışının yapılması nedeni ile

çalışma dışı kalan adölesan gebe sayısı

n: 2 (%2,5)

Yenidoğan verilerine ulaşılamaması nedeni ile çalışma dışı kalan yetişkin

gebe sayısı n: 2 (%1,05) Doğumlarını başka hastanede yapma nedeni

ile çalışma dışı kalan yetişkin gebe sayısı

n: 7 (%3,7)

Çalışmaya alınan adölesan gebe sayısı

n: 73 (%91,2)

Çalışmaya alınan yetişkin gebe sayısı

Referanslar

Outline

Benzer Belgeler

Çalışmamızda adölesan gebe gru- bunda doğum ağırlığının reprodüktif yaştaki gebe grubuna göre daha düşük olduğu ve düşük doğum ağırlıklı bebek doğurma prevelansının (tüm

Özellikle 11-12 yaş grubunda yer alan adölesanlar için bugün tetanoz, difteri, asellüler boğmaca aşısı, hepatit A aşısı, meningokok aşısı, suçiçeçiği aşısı

Çalışmada kullanılan Rune Moen’in “Customer and process focused poor quality cost model used as a strategic decision-making tool Stratejik karar verme aracı olarak

Yazarlar, ameliyat öncesinde torasik kifoz aç›s›n›n 20 derecenin üzerinde oldu¤u olgularda, bütün disk aral›klar›n›n konkav taraflar›n›n ve anterior

 Anne – babanın desteğinin az olması  Anne- Babanı madde kullanımı.  Anne –Babanın gencin alkol kullanımına izin verici, fazla

Sonuç olarak, erken adölesan dönemde cinsel inaktif bir olguda izole tubal torsiyon son dere- ce nadir olmakla birlikte akut karın ile başvuran bir hastada akılda

Normal ve sorunlu gebelikler. Preterm premature rupture of the membranes: current approaches to evaluation and management. Premature rupture of membranes: the enigma of

Gruplar arasında gebelik haftası açısından anlamlı fark yoktu (p=0,9) Ortalama gravidite ve parite anlam- lı olarak kontrol grubunda yüksekti (p=0,001 ve p=0,001