• Sonuç bulunamadı

TÜRK RUS İKTİSADİ İLİŞKİLERİNDE MÜTEAHHİTLİK HİZMETLERİ (1991-2001)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "TÜRK RUS İKTİSADİ İLİŞKİLERİNDE MÜTEAHHİTLİK HİZMETLERİ (1991-2001)"

Copied!
126
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İKTİSAT ANABİLİM DALI

TÜRK RUS İKTİSADİ İLİŞKİLERİNDE

MÜTEAHHİTLİK HİZMETLERİ (1991-2001)

(YÜKSEK LİSANS TEZİ)

TAHA KUTALMIŞ GÜNDOĞDU

DANIŞMAN

DR.ÖĞR. ÜYESİ MURAT FİDAN

2019

(2)

T.C.

KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İKTİSAT ANABİLİM DALI

TÜRK RUS İKTİSADİ İLİŞKİLERİNDE MÜTEAHHİTLİK

HİZMETLERİ (1991-2001)

(YÜKSEK LİSANS TEZİ)

Taha Kutalmış GÜNDOĞDU

Danışman Dr. Öğretim Üyesi Murat FİDAN Jüri Üyesi ..

Jüri üyesi .. Jüri üyesi .. Jüri üyesi ..

(3)

Tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar

çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım

kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada bana ait olmayan

her türlü ifade ve bilginin kaynağına eksiksiz atıf yapıldığını bildirir

ve taahhüt ederim.

(4)

ÖZET

Yüksek Lisans Tezi

TÜRK RUS İKTİSADİ İLİŞKİLERİNDE MÜTEAHHİTLİK HİZMETLERİ (1991-2001)

Taha Kutalmış GÜNDOĞDU Kastamonu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

İktisat Anabilim Dalı

Danışman: Dr. Öğretim Üyesi Murat FİDAN

Soğuk savaş sonrasında Türk-Rus ilişkilerini, daha önceki dönemden ayıran en önemli etken, iki ülke halkları arasında giderek artan doğrudan temaslar olarak

görülebilir. Bu süreçte Türkiye ve Rusya etkin şekilde ekonomik ve siyasal dönüşümden geçmektedir. İki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesinde hem ekonomik ilişkilerin hem de iki ülkenin dış politikaları nedeniyle artan politik diyaloglar etkili olmuştur. Türk istihdam verilerine bakıldığı zaman sektörün toplam istihdam içindeki payı % 6 civarında seyretmekle birlikte bunun bağlantılı diğer sektörlerle birlikte değerlendirilmesi, istihdama gerçek katkısını ortaya koyar. Ancak sektörün istihdam yapısının genellikle eğitim seviyesi düşük, mevsimlik işçilerden oluşan yapısı, özellikle kırsal kesimden büyük göç dalgalarının yarattığı işsizlik sorunlara maruz kalan Türk ekonomisi için diğer sektörlerle karşılaştırıldığında kısa vadede etkin imkânlar sunduğu görülmektedir.

SSCB ile Türkiye arasında 1984 yılında imzalanmış olan ve 1987 yılında yürürlüğe girmiş olan doğalgaz anlaşması Rusya’da Türk müteahhitlik sektörünün önünü açmıştır. 1989 yılından itibaren başta Moskova olmak üzere Minsk, Borisov ve Kiev gibi şehirlerdeki taahhüt işlerini almaya başlayan Türk müteahhitlik firmaları ciddi zorluklar yaşayarak bu bölgede istihdam olanağı sağlamıştır. 1990 da Sovyetleri Birliği’nin yıkılmasıyla birlikte 1990 lı yıllarda Rusya Almanya’dan sonra Türkiye’nin önemli bir ticari partneri olarak önemini korumuştur. Kuveyt krizi ve Körfez savaşının olduğu 1990-1991 döneminden sonra kapanan Orta Doğu pazarının ardından Rusya Federasyonu Türk müteahhitlik alanının en büyük pazarı durumuna gelmiştir. 1990 yılından itibaren 133 Türk müteahhitlik firması 733 proje üstlenmiş ve toplamda 12,8 milyar dolarlık taahhüt işi almıştır. Türk-Rus ilişkileri henüz stratejik ortaklık düzeyinde olmasa da ticaret, enerji gibi sektörlerde bu seviye yakalanmıştır. Buradan Türk-Rus ilişkilerinde işbirliği ve rekabetin uzun yıllar devam edeceğine dair işaretler çıkarılabilir. İki ülke yüzlerce yıl devam eden jeopolitik mücadeleyi bir anlamda ekonomik işbirliğine çevirmek için çaba sarf etmektedir.

Bu kapsamda iki ülke ticari ilişkilerinin devamlılık göstermesi, ticari ilişkilerinin durumu, Rusya’da uzun yıllardır faaliyetine devam eden müteahhitlik firmalarının değişen siyasal ve ekonomik koşullara rağmen önemli projelere imza atması, bunların iki ülke ekonomik ilişkilerine etkisi ele alınacaktır.

(5)

ABSTRACT MSc. Thesis

CONTRACTING SERVICES IN TURKISH RUSSIAN ECONOMIC RELATIONS (1991-2001)

Taha Kutalmış GÜNDOĞDU Kastamonu University Institute for Social Science

Department of Economics

After the Cold War, the most important factor separating Turkish-Russian relations from the previous period can be seen as direct contacts between the peoples of the two countries. In this process, Turkey and Russia effectively is through economic and political transformation. The development of relations between the two countries has been influenced by the increased political dialogue both by economic relations and by the foreign policies of the two countries. When the Turkish employment data is examined, the share of the sector in total employment is around 6%, but this together with other related sectors reveals the real contribution to employment. However, it is seen that the employment structure of the sector is generally composed of low-education, seasonal workers, and offers effective opportunities in the short term when compared to other sectors for the Turkish economy, which is particularly exposed to unemployment problems caused by large migration waves from rural areas.

Between the USSR and Turkey gas deal signed in 1984 and entered into force in 1987, which paved the way for the Turkish construction sector in Russia. Starting from 1989, Turkish contracting firms that started to undertake contracting works in cities such as Moscow, Minsk, Borisov and Kiev experienced serious difficulties and provided employment opportunities in this region. In 1990 with the collapse of the Soviet Union in the year 1990 s has maintained its importance as a major trade partner of Turkey after Russia, Germany. After the crisis of Kuwait and the Middle East market, which was closed after the Gulf War in 1990-1991, the Russian Federation became the biggest market for Turkish contracting. From 1990 on, 133 Turkish contracting companies undertook 733 projects and received a total of $ 12,8 billion in contracting. Although Turkish-Russian relations are not yet at the level of strategic partnership, this level has been achieved in sectors such as trade and energy. It can be pointed out that cooperation and competition in Turkish-Russian relations will continue for many years. The two countries are trying to turn the geopolitical struggle that has been going on for hundreds of years to economic cooperation in a sense.

In this context, the continuity of the trade relations between the two countries, the state of trade relations, the contracting companies operating in Russia for many years despite the changing political and economic conditions to sign important projects, the effects of these two countries economic relations will be discussed.

(6)

ÖNSÖZ

Biz bu çalışmamızda Sovyetler Birliği’nin yerini alan Rusya Federasyonu’nun dağılma ve uyum süreci olarak geçen ilk on yıllık döneminde (1991-2001) Türk müteahhitlik hizmetlerinin iktisadi ilişkilerdeki yerini anlamaya çalıştık. Girişle birlikte beş bölümden meydana gelen çalışmamızın Giriş kısmında 1991 öncesi Türk- Rus siyasi ve ekonomik ilişkilerine genel bir bakış yapılmıştır. İkinci Bölümde; İnşaat Sektörünün Ekonomik Gelişmedeki Yeri yanında Türk inşaat sektörü ve yurt dışındaki müteahhitlik hizmetlerinin tarihi gelişimi kısaca ele alınmıştır. Üçüncü bölümde Sovyetlerin dağılmasından sonraki dönemde Rusya’daki Siyasi ve iktisadi durum, 1998 ekonomik krizi ve sonrası, Rus inşaat sektöründeki gelişmelerle birlikte değerlendirilmiştir. Rusya’da başlıca iktisadi sektörlerdeki gelişmeler ve inşaat sektörünün durumu da ayrıca ele alınmıştır. Dördüncü bölümde; Türkiye-Rusya siyasi ve ticari ilişkileri (1991- 2001), aynı zamanda Türk girişimcilerinin Rusya pazarına girmesinin önünü açan Türk- Rus Ticari anlaşmalarına da yine bu bölümde yer verilmiştir. Beşinci bölümde Sovyetlerin dağılmasından 2001 yılına kadar geçen sürede Türk müteşebbisleri olarak Türk müteahhitlik firmalarının Rusya pazarındaki girişimleri ve faaliyetleri değerlendirilmiştir. Bu faaliyetlerin iktisadi analizlerinin ve istatistiki değerlendirmelerinin yapıldığı dördüncü bölümde ise, ticari ilişkiler genel olarak ele alınarak, müteahhitlik hizmetlerinin ticari ilişlerdeki yeri ve önemine değinilmiştir. Çalışmamızda Türk-Rus iktisadi ilişkilerinde ticaret hacminin artması, ticaret kaynakları, müteahhitlik, taahhüt sektörünün ülkelerin ticari ilişkilerine etkisi ele alınmıştır. Bu çalışma sırasında geniş kaynak taraması yapılmış, resmi ve ilgili meslek birliklerinin istatistik verileri, konuyla ilgili ortaya konulan bilimsel kitap ve makalelerden faydalanılmıştır.

Tüm sektörlerle bağlantılı olan ve karmaşık ilişkileri içeren inşaat sektörü üzerinden Türkiye- Rusya iktisadi ilişkilerini bütünüyle ele almanın bir yüksek lisans tezinin çok ötesinde bir çalışmayı gerektirdiği açıktır. Bu zorluğun farkında olarak hazırladığım bu çalışmamın ortaya çıkmasında, benden bilgi ve tecrübesi yanında sıcak ilgisini esirgemeyen danışmanın Dr. Öğretim Üyesi Murat FİDAN’a teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim.

Taha Kutalmış GÜNDOĞDU Kastamonu, Mayıs, 2019

(7)

TABLOLAR DİZİNİ

TABLO 1:SEKTÖRLER İTİBARİYLE İSTİHDAMIN DAĞILIMI (BİN KİŞİ) ... 19 TABLO 2:1988-2010 YILLARI ARASINDA GSYİH VE TOPLAM MÜTEAHHİTLİK

YATIRIMLARININ BÜYÜME HIZLARI (%) ... 22 TABLO 3:YURTDIŞINDA FAALİYET GÖSTEREN FİRMALARIN SAYISI ... 25 TABLO 4:YURTDIŞINDA FAALİYET GÖSTEREN FİRMALARIN ALDIKLARIN İŞLERİN

TOPLAM İHALE BEDELLERİ (MİLYON DOLAR ) ... 27 TABLO 5:GSYİH VE İNŞAAT SEKTÖRÜ YILLIK BÜYÜME HIZLARI ... 30 TABLO 6:ÜLKELER TOPLAM PROJE BEDELİ ... 34 TABLO 7:TÜRKİYE -RUSYA TİCARİ İLİŞKİLERİ (BAVUL TİCARETİ HARİÇ,MİLYON

DOLAR ) ... 43 TABLO 8:SSCB VE RUSYA FEDERASYONU DIŞ TİCARET DEĞERLERİ ... 45 TABLO 9:RUSYA FEDERASYONU YILLIK DIŞ TİCARETİ (MİLYAR $)... 61 TABLO 10:İTHAL EDİLMESİ ÖNGÖRÜLEN DOĞALGAZ MİKTARI VE BEDELİ İLE

MÜTEAHHİT FİRMALARA AYRILACAK MİKTAR ... 65 TABLO 11:TÜRKİYE-RUSYA DIŞ TİCARET DEĞERLERİ (BİN $) ... 69 TABLO 12:TÜRKİYE –RUSYA ARASINDA KARŞILIKLI TİCARET ... 70 TABLO 13:ESKİ DOĞU ALMANYA' DAN DÖNEN RUS ASKERLERİ İÇİN TÜRK

MÜTEAHHİTLER TARAFINDAN GERÇEKLEŞTİRİLEN KONUT PROJELERİ ... 85 TABLO 14:R.F.’DA YATIRIM YAPAN TÜRK İNŞAAT FİRMALARININ SÖZLEŞME

(8)

SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ

SSCB Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği

RF Rusya Federasyonu

T.C. Türkiye Cumhuriyeti

ABD Amerika Birleşik Devletleri

NATO Kuzey Atlantik Paktı

GSMH Gayrisafi milli hâsıla

GSYİH Gayrisafi yurt içi hâsıla

TMB Türkiye Müteahhitler Birliği

TBMM Türkiye Büyük Millet Meclisi

DUMA Rusya Federasyonu Meclisi

DPT Devlet Planlama Teşkilatı

TÜİK Türkiye İstatistik Kurumu

BSTS Bilgisayar Terimleri Sözlüğü

İCE İnşaat Ciro Endeksi

İÜE İnşaat Üretim Endeksi

İMS İnşaat malzemeleri sanayi bileşik endeksi

İMSAD Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği

TİM Türkiye İhracatçılar Meclisi

TOBB Türkiye Ticaret Odaları ve Borsalar Birliği GOSKOMSTAT Rusya Federasyonu Dış Ticaret Komitesi

(9)

İÇİNDEKİLER ÖZET... i ÖNSÖZ ... iii TABLOLAR DİZİNİ ... iv SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ ... v 1. GİRİŞ ... 1

1.1. 1991 Öncesi Türkiye-Rusya Siyasi ve İktisadi İlişkilerine Genel Bir Bakış ... 1

1.1.2. Saldırmazlık Ve Dostluk Anlaşmaları Dönemi (1923-1939) ... 4

1.1.3. İlişkilerde Yol ayrımı ve Gerilim Dönemi (1939-1953) ... 10

1.1.4. İlişkilerde Yumuşama Süreci (1953-1960) ... 11

1.1.5. İyi Komşuluk ve Ekonomik İşbirliği Dönemi (1960-1980) ... 12

1.1.6. Yeni Bir Döneme Doğru (1980-1990) ... 16

2. TÜRK İNŞAAT SEKTÖRÜ VE YURT DIŞINDAKİ GELİŞİMİ ... 18

2.1. İnşaat Sektörünün Türk Ekonomisindeki Yeri ... 18

2.2. Türk Müteahhitlik Hizmetlerinin Tarihi Gelişimi... 22

2.2.1. Hazırlık ve İç Pazar Etkinliği Dönemi (1923- 1970): ... 22

2.2.2.Uluslararası Pazara Açılma Dönemi (1970-1979): ... 24

2.2.3. Pazar Ve Ürünün Çeşitlenmesi Dönemi (1980-1989): ... 25

2.2.4. Küresel Rekabet Dönemi (1990-1999): ... 28

2.2.5. 2000’li Yıllar: ... 30

3. SOVYETLERİN DAĞILMASI SONRASINDA RUSYA’DA SİYASİ VE İKTİSADİ DURUM ... 37

3.1. Siyasi Durum (1991- 2001) ... 37

3.2. İktisadi Durum (1991-2001) ... 42

3.2.1.Rusya’da 1998 Ekonomik Krizi ve Sonrası ... 45

3.2.2. Krizin Türk- Rus Ticari İlişkilerine Etkisi ... 46

3.2.3. Krizden Çıkış ... 47

3.3. Rusya’da Başlıca İktisadi Sektörlerdeki Gelişmeler ve İnşaat Sektörünün Durumu ... 49

3.3.1. Rusya’da İnşaat Sektörünün Durumu ... 51

(10)

4.1. Türkiye – Rusya Federasyonu Arasında Siyasi İlişkiler ... 53

4.2.Rusya Federasyonu ve Türkiye’nin Ticari İlişkileri (1991- 2001) ... 56

4.2.1. İki Ülke Arasındaki Ticari Anlaşmalar ... 56

4.2.2. Rusya Federasyonu’nun Dış Ticareti ... 58

4.3. Rusya Federasyonu-Türkiye Arasında Ticari İşbirliği ve Müteahhitlik hizmetleri ... 63

4.3.1. Türk- Rus Ticari İlişkilerine Doğal Gaz Antlaşmasının Etkisi ... 64

4.4. Türkiye İçin Rusya Federasyonu’nun Önemi ve Karşılıklı Ticaret ... 67

4.4.1. Türkiye- Rusya Federasyonu Arasındaki Ticaret Hacmi ... 71

5.TÜRK MÜTEAHHİTLERİNİN RUSYA PAZARINA GİRİŞİ VE FAALİYETLERİ ... 82

5.1.Türk Müteahhitleri Rusya Pazarında (1991-2001) ... 83

5.2.Türk Müteahhitlik Firmaları ... 87

5.2.1. Örnek Bir Girişim ENKA ... 94

5.2.2. Müteahhitlik Hizmetleri Üzerine Bazı Değerlendirmeler ... 99

6. SONUÇ VE BULGULAR ... 102

(11)

1. GİRİŞ

1.1. 1991 Öncesi Türkiye-Rusya Siyasi ve İktisadi İlişkilerine Genel Bir Bakış Köklü bir tarihsel mirasa sahip olan Türkiye - Rusya ilişkilerinin geçmişi, her dönemi kendi içinde değerlendirilmesi gereken bir tarihsel süreci barındırmaktadır. Bu sürece bakıldığında Çarlık Rusya’sı, SSCB geçmişini arkasına alan Rusya Federasyonu ile Osmanlı geçmişini arkasına alan Türkiye Cumhuriyeti ilişkileri resmi anlamda 500 yıldan fazla bir zamandır devam etmektedir.1 Bu ilişkilerinin tarihine bakıldığı zaman barış ve işbirliğine dayalı dönemlerin çok özel bir durum oluşturduğu görülmektedir.2 1917 yılında Bolşevik Devrimi’ne kadar Osmanlı ve

Rus imparatorlukları çok kez savaşmış olmakla birlikte, bu tarihten sonra istisnai bir boyutta ilerlemeye başlamıştır.3 1. Dünya Savaşı sırasında Bolşevik ihtilalinin

çıkmasıyla savaş halinde olan Türkiye ve Rusya 15 Aralık 1917 tarihinde Brest Litowsk antlaşmasını imzalayarak barış ilan etmişlerdir.4 Savaşın ardından Rusya

rejimi sağlamlaştırma çabaları gösterirken Osmanlı Devleti’nin yıkılması ve ülkede Milli Mücadele döneminin başlaması damga vurmuştur. Bu mücadeleyi gerçekleştirenler Batılı emperyalistlere karşı yalnız olmamak için müttefik arayışına girmişlerdir. Hükümet bir yandan ekonomik destek arayışı içindeyken diğer yandan Batılı devletlere ve emperyalizme karşı mücadelesinde Rusya’yı denge unsuru olarak kullanmak istemiştir.

1.1.1. Ortak Düşmana karşı Dostluk (1919-1923)

1917- 1923 yıllarıyla sınırlanabilecek dönem, içinde bulunulan ortam ve zaman gereği, karşılıklı temel yaklaşımlar dış politika açısından basit olmakla birlikte ikili ilişkiler bakımından karmaşık bir dönemdir. İmparatorluk mirasçısı olan bu iki devletin sahip olduğu geniş tarihsel etki alanları, aralarındaki ilişkiler ve oluşturdukları politikalar XX. yüzyıl dünya tarihinde belirleyici roller üstlenmiştir. Bu bağlamda ilk dönem Türk-Sovyet ilişkileri, sadece I. Dünya Savaşı sonrasında

1 Bkz. Türk- Rus ilişkilerinde 500 Yıl 1491-1992, 12-14 Aralık Ankara Sempozyum Bildirileri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1999.

2 Erhan Büyükakıncı, “Türk-Rus İlişkilerinin Değerlendirilmesi: Güvenlik Sorunsalından Çok Boyutlu

Derinliğe Geçiş”, Sovyetler Birliği’nin Dağılmasından Yirmi Yıl Sonra Rusya Federasyonu:

Türk Dilli Halklar ve Türkiye ile İlişkiler, Derleyen Erhan Büyükakıncı ve Eyüp Bacanlı, Atatürk

Kültür Merkezi yay. Ankara 2012, s. 779.

3 Bülent Aras, “Türkiye ve Rusya Federasyonu: Çok Boyutlu Ortaklık”, SETA Analiz, s. X, Ağustos 2009. (http://arsiv.setav.org/Ups/dosya/6743.pdf Erişim 20. 03. 2016) s. 4-14.

(12)

Avrupa’nın yeniden düzenlenmesi bağlamında değil aynı zamanda Yakın Doğu’nun yeniden düzenlenmesi süreci içinde de ele alınması gerekmektedir. Dönemin ağır savaş şartları altında askeri ve siyasi önceliklerle kurulan bu istisnai ilişki dönemi zengin bir iktisadi içeriğe de sahip bulunuyordu.

Ankara açısından Bolşeviklerle işbirliği yapılmasının temel nedenleri şöyle özetlenebilir:

a) Askeri malzeme ve ekonomik yardım kaynağı bulma ve sağlama. b) Doğu cephesini kapatıp, buradaki güçlerin batıya kaydırma düşüncesi. c) Bolşeviklerin Ankara’yla iletişim kuran ilk hükümetlerden biri olması ve Türkiye’nin bağımsız hale gelmesi ile toprak bütünlüğünü kabul eden ve kapitülasyonları reddeden ilk devlet olması. d) Ankara hükumeti, Moskova’yla ilişkilerini Batıya karşı bir koz olarak kullanılmasıdır ki 1921 Londra Konferansında bu açıkça görülmüştür.5

1919-1923 yıllarında Moskova’nın Ankara’yla ilişkilerinin bir gerçek boyutu bir de yapısal boyutu olduğunu görmekteyiz. Gerçek yönü açıktır. Eğer Sevr planı başarıya ulaşırsa Sovyetlerin güney sınırı ve Boğazlar tamamıyla tehlike unsuru olacaktı. Yapısal boyutun ise daha karmaşık bir politikanın ürünü olduğu görülmektedir. Bu politikayla Sovyetler bünyesinde bulunan Türkler ve Müslümanlara yönelik bir referans oluşturma; Emperyalist devletlerin sömürgelerinde bağımsızlık hareketlerini cesaretlendirme ve uzun vadede Türkiye’yi Sovyet güdümüne almak amaçlanmıştır. İlişkilerin bu hal ve koşullar altında gelişmesi ve özellikle Türk Kurtuluş Savaşının başarıya ulaşması, Türk-Sovyet ilişkisinde daha yakın bir dönemin başlamasına vesile olmuştur.6

Bolşevik ihtilalinin ve yeni rejimin Rusya’da boy göstermesi, Batı devletleriyle Sovyet Rusya’nın karşı karşıya gelmesi sonucunu doğurmuştur. Aynı tarihlerde aynı devletlere karşı mücadele etmekte olan Türkiye ve Sovyetler adeta doğal bir müttefik haline gelmiştir. Bu dönem ilişkilerinde temel felsefesinde oldukça basit bir anlayış görmek mümkündür: “Düşmanının Düşmanı Dostumdur.” Aslında bu anlayışın altında yatan düşünce, daha sonra Türk dış politikasının her döneminde sıkça

5 Kamuran Gürün, Türk-Sovyet İlişkileri (1920-1923), TTK, Ankara 1991, s.314

6 Bkz: Stefanos Yerasimos, Kurtuluş Savaşı’nda Türk-Sovyet İlişkileri (1917- 1923), Boyut Yayınları, İstanbul 2000, s. 11-99.

(13)

gördüğümüz pragmatizm ve karşılıklı çıkar ilkesidir. Buna rağmen ilişkilerin sorunsuz bir şekilde yürütüldüğünü söylemek yanlış olur. 7

Uzun ve çetin müzakerelerden sonra 16 Mart 1921 tarihinde imzalanan Moskova anlaşması bugün bile geçerliliğini koruyan bir anlaşmadır. Anlaşma TBBM için iyi bir başarı olarak kabul edilmektedir. İlk olarak TBMM büyük bir devlet ile aynı koşullarla bir anlaşma yaparak, Misak-ı Milli’yi kabul ettirmiştir. Fakat anlaşma ile Türkiye Gürcistan’a Batum’u bırakmayı kabul etmek zorunda kalmıştır.8 Moskova

anlaşması ile Türkiye rahatlamış, Anadolu’daki bağımsızlık savaşı olumlu etkilenmiştir. Rusya mektup teatisi ile Moskova anlaşması dışında belirli olmayan bir süre boyunca Türkiye’ye yıllık 10 milyon altın ruble yardımı üstlenmiştir.9 Bu savaş maliyetinin % 10’luk bir kısmının dış kaynaklardan karşılanması anlamına geliyordu.10 Bunun yanında Rusya iki tümenin ihtiyacı kadar silah ve cephane gönderimini kabul etmiştir.11

Bu dönemde Rusya’nın yaptığı askeri yardım ile para yardımı dönemsel olarak kesintiye uğramış, bazı dönemlerde durma noktasına kadar gelmiştir. Ancak bu yardımın 6 milyon 500 bin altın rublesi yıl içinde Türkiye’ye verilmiş, kalan 3 milyon 500 bin altın ruble ise o dönem Rusya Ekonomi Bakanı tarafından engellenmek istenmiştir.12 Türk ordusu tarafından Sakarya Meydan Muharebesinin

13 Eylül 1921 tarihinde kazanılması, Fransa ile 20 Ekim tarihinde Ankara anlaşmasının yapılması, İngiltere ile 23 Ekim’de esirlerin değişimine yönelik anlaşma yapılması sonucunda Rusya’nın tutumu değişerek yardımlar yapılmaya devam edilmiştir.13 Sovyet yardımlarının sürekliliğinin sağlanması için Atatürk’ün

7 A. Suat Bilge, Güç Komşuluk Türkiye- Sovyetler Birliği İlişkileri 1920- 1964, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1992, s. 25-60.

8 R. Doğanay-E. Açıkses, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi ve Atatürk İlkeleri, Manas Yayıncılık, Elazığ 2006, s. 115

9 Kamuran Gürün, a.g.e., s. 69-70; Ö. Çolak, “Lenin döneminde Türk-Rus ilişkileri (1917-1923)”,

Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış yüksek lisans tezi,

2010, s. 97.

10 Korkut Boratav, Türkiye İktisat Tarihi 1908-1985, Gerçek Yayınevi, İstanbul 1989, s. 24.

11 İ. Tayhani, “Tarihte Türk-Rus ilişkileri (1878-1923)”, Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim

Fakültesi Dergisi, (22/ 2007), s. , 149

12 Aleksandr Kolesnikov, Sovyet ilişkilerinin kuruluşunun 90. yılı, Atatürk dönemi

Türk-Rus ilişkileri, Çev. İlyas Kamalov, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma

Merkezi, Ankara, 2010, s. 30. 13 Gürün, a.g.e, 2010: 70-75.

(14)

bizzat girişimleri etkili olmuştur.14 Türk Genelkurmay belgelerinde Sovyet

Rusya’dan gönderilen para yardımı tutarı, 1920 yılında 1.809.412 TL, 1921 yılında 5.781.600 TL, 1922 yılında da 2.714.00 TL olarak toplam 10.395.012 TL olarak gerçekleşmiş görülmektedir. Rusya’nın göndereceği silah ve teçhizat Taupse ve Novorossiysk limanlarında depo edilerek Taupse limanından Anadolu’ya ulaştırılmıştır.15

Sovyet hükümeti 1923 Haziran ayında Türkiye ile ticari ilişkileri yeniden kurabilmek ve diğer ülkelerin Türkiye’yi ticari açıdan etki etmesini engellemek için Türkiye ile ticaretteki bazı zorunlulukları ve uygulamaları kaldırmış, Türk firmalarına kolaylık sağlamıştır.16 Bu sayede hem Türkiye ile ticareti düzeltmeyi hem de dolaylı şekilde siyasi ilişkilerin düzeltilmesini hedeflemiştir. İki ülke arasında Lozan’da (24 Temmuz 1923) beklentilerin farklı olmasından kaynaklan bazı siyasi sorunlara rağmen işbirliğini gidebildiği yere kadar götürmüşlerdir. Elde edilen sonuçları her iki ülke de yeterli bulmuşlardır.17

1.1.2. Saldırmazlık Ve Dostluk Anlaşmaları Dönemi (1923-1939)

Bu dönem iki ülke arasındaki en yakın ilişkilerin kurulduğu bir dönemdir. Aynı zamanda iki ülke açısından da bir “yeniden inşa” süreci olan bu süreçte, iki ülkenin ticari olarak yakınlaştığını ve ayrıca dış politikada birbirlerine yakın hareket etme eğiliminde olduğunu görmekteyiz. Bu işbirliği çerçevesinde 17 Aralık 1925 yılında

Tevfik Rüştü Aras ve Çiçerin ile Paris’te imzalanan Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşması

iki ülkenin gelecekteki siyasi ilişkilerine bir referans oluşması bakımından oldukça önemlidir. Aslında 1921 anlaşmasının geliştirilerek ilişkilerin yeniden düzenlenmesi olduğu ifade edilen bu antlaşmanın, iki ülkenin de iç ve dış politikada karşılaştıkları zorluklar nedeniyle birbirlerini destek olarak görmelerinin bir sonucu olduğu söylenebilir.18 Gürün; Türk Rus ilişkilerinde samimiyetin, yakınlığın, işbirliğinin en üst seviyeye ulaştığı yılların 1925 yılındaki anlaşmanın imzalanmasıyla 1933 yılına

14 Bilge, a.g.e., s. 81, Gürün, a.g.e., s. 76.

15 Alptekin Müderrisoğlu, Kurtuluş Savaşı’nın mali kaynakları”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp

Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Cilt 4, (13), 1994, s.48; Selda Kılıç, “İstiklal Harbi’nde

Sovyetler Birliği’nden gelen yardımlar”, DTCF Dergisi, 56. 1, (2016, Haziran), s. 127, 136.

16 Kolesnikov, a.g.e., s. 32 17 A. Suat Bilge, a.g.e., s. 91- 97.

18 İsmail Soysal, Tarihçeleriyle ve Açıklamalarıyla Birlikte Türkiye’nin Siyasal Antlaşmaları

(15)

kadar uzanan süreçten sonra ise bu üst seviye aşağıya inmeye başlayacaktır.19 Bu gelişmelerin yanında ilişkileri olumsuz yönde etkileyen bazı sorunlar da yaşanmamış değildir.

Türkiye ve SSCB, 1925 antlaşmasının üçüncü maddesine dayanarak antlaşmayı 1929, 1931 ve 1935 yıllarında uzatmıştır. İlkinde Sovyet elçisi Lev Karahan 12 Aralık 1929'da, 1925 anlaşmasının uzatılması için Ankara'ya gelir. 17 Aralık'ta antlaşmanın uzatılmasına dair protokol imzalanır. Bu protokolün 2. maddesine göre taraflar birbirlerine bildirmeden ve mutabık kalmadan kara ve deniz ile sınırlı oldukları devletlerle siyasi bir anlaşma yapamayacaklardı. Bu anlaşma 7 Mart 1931 tarihinde 5 yıl için tekrar uzatılır ve yeni bir protokol eklenir. Buna göre; taraflar diğer tarafa 6 ay öncesinden bildirmeden, Karadeniz'deki yahut ona bitişik denizlerdeki (Marmara) donanmalarını güçlendirecek yeni bir savaş gemisini edinmemeyi üstleniyorlardı. Bu anlaşma 7 Kasım 1935 tarihinde 10 yıllık süre için son kez uzatılmıştır. 20

Sovyetler ve Türkiye arasındaki ticari faaliyetler değerlendirildiğinde 1922 yılından başlayarak Türklerin biraz daha çekingen kaldığı ticari konularda yeterli donanıma sahip olmaması nedeniyle politik başarılarının gerisinde kalmıştır. Lozan görüşmelerinde Sovyetlerin tek taraflı tutumları ekonomik ilişkilerin düzene girmesini yavaşlatmıştır. Rusların bu dönem Türkiye’ye ihraç ettiği malların içinde şeker, petrol ve dokumalar bulunmaktadır. Türk yöneticiler Cumhuriyetin ilanından sonra Rusya ile ticari faaliyetlere girişmekte daha cesaretli davranmışlardır. 1923 yılında Sovyetlerden yapılan dış alımın toplamı % 2 kadarken bir sonraki dönem % 3,29 oranına yükselmiştir. Türkiye hayvan, tütün ve maden ihracatına karşılık Rusya’dan şeker, petrol ve dokumalar, ithal ediliyordu.21 SSCB’nin Türkiye’ye

yönelik iktisadi tutumu bazı sorunlar taşıyordu. Ruslar Türk menşeili bazı malların ithalatını istemediği gibi İzmir, İstanbul, Mersin, Trabzon, Konya, Erzurum, Artvin, Kars bölgelerinde diplomatik ayrıcalıkları bulunan ticaret temsilcilikleri açma

19 Gürün, a.g.e., s. 109-125.

20 Gürün, a.g.e., s.124, 126-127; Johannes Glosneck, Kemal Atatürk ve Çağdaş Türkiye-III, Cumhuriyet Yay., İstanbul 1998, s.80; Mehmet Gönlübol, Cem Sar, Gönlübol, Mehmet; Sar, Cem;

Atatürk ve Türkiye'nin Dış Politikası (1919-1938), İstanbul 1973, s.76.

21 Tuğba Korhan, “Türkiye Cumhuriyeti’nin İlk Yıllarında Türk-Rus Ticari ve Ekonomik İlişkileri Üzerine”, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 2012-1, Sayı 24, s. 95.

(16)

isteğinde bulunmuştur. İki ülke arasında 1926 yılında bazı ticari pürüzler yaşanmış, Rusya’ya giden ürünlerden yüksek vergi talep edilmiş ya da mallara el konmuştur. Bunun giderilmesi için 11 Mart 1927 tarihinde taraflar arasında Ticaret ve Seyrüseferin antlaşması imzalanmıştır.22 Antlaşma sayesinde Sovyet Rusya’nın

Türkiye’de olan ticari temsilciliklerin statüsü düzenlenmiş ve diplomatik dokunulmazlık kazanmışlardır. İki tarafın ticari alandaki sorunlarının temelinde ise Sovyetlerin kamu ve Türkiye’nin ise özel sektör girişimcileri tarafından ticareti yürütüyor olması gösterilmektedir. İki ülkenin karşılıklı çıkarları, sorunların çözümü konusunda kararlı davranmalarını ve buna bağlı olarak karşılıklı görüşmelerini gerekli kılmıştır.23 Türkiye’nin kalkınması için gerekli olan sermaye desteğinin tek

bir ülkenin desteği ile karşılanamayacağını anlaşılması sebebiyle, siyasi bakımdan Batı ile ilişkileri bozmamaya ve yakın yürütmeye de özen gösterilmiştir.24

İki ülke arasındaki ihracat anlaşmaya göre milli bankalara bırakılmıştır. Ayrıca milli bankalar aracılığıyla kurulacak ticaret şirketlerin aracılığıyla ticaretin yapılması kararlaştırılmıştır. Türkiye ve Ruslar arasındaki ticaret ilişkisi 1927 yılında imzalanan anlaşma sonrasında üç yıl içinde iki kat artış göstermiştir. Ekonomik buhran sürecinde iki ülkenin ticari faaliyetlerinin gelişmesi ekonomik açıdan Türkiye’nin rahatlamasına destek olmuştur. Türk hükümetinin 1928 yılında kurduğu banka konsorsuyumuna katılan Rusya’dan Vnestorgbank bu süreçte Türk ekonomisine destek olmuştur. Rusya’nın yurtdışı finans kurumları bu dönemde Türk mallarının alınması için Türk finans kuruluşlarına altı milyon dolarlık nakit aktarımı yapmışlardır. Ancak ticari ilişkilerin üst düzey olduğu dönemlerde bile Türkiye’nin gerçekleştirdiği dış ticareti içinde Sovyetlerin yeri en fazla % 6-7 oranında olmuştur. Sovyetlerle olan ticari ilişkiler Türkiye’nin yaşadığı ekonomik sıkıntıların giderilmesi için yeterli olmamıştır.25 Türk Rus ticareti 1929 yılında ilerleme

kaydetmiştir. Türkiye’ye yapılan ihracatın üç yılda iki kat artması bunun göstergesidir. 1. Dünya Savaşı öncesinde Anadolu’ya sadece tarım ürünleri gönderilirken, bu dönem sanayi ürünleri de gönderilmeye başlanmıştır. Bu durum Türkiye’nin de ihtiyaçlarının gelişim ve değişim gösterdiğini belirtmektedir. 1929

22 T.B.M.M. Kavanin Mecmuası, 1927:227-240 23 A. Suat Bilge, a.g.e., s. 103-105.

24 Cenk Şen, “Stalin Döneminde Türk Sovyet İlişkileri (1923-1953)”, Süleyman Demirel

Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Isparta-2006. S. 67- 70.

25 Şen, “Stalin Döneminde Türk Sovyet İlişkileri (1923-1953)”, s. 67-70; Tuğba Korhan, “Türkiye

(17)

yılında Türkiye tarafından yapılan ithalatın % 6,43 kadarı Rusya’dan alınan mallardan oluşmaktadır. Türkiye’nin ihracatının % 3,49 kadarı da Rusya’ya ihraç edilen mallardır. 1927 yılındaki ticaret antlaşmasının sona ermesinden sonra Türk ve Rus temsilciler 16 Mart 1931 tarihinde otuz maddelik, iki nüsha şeklinde anlaşmaya ek bir protokol düzenlemiştir. Antlaşma 22 Mayıs 1931 tarihinde TBMM tarafından 1876 sayılı kanunla kabul edilmiştir. Bu antlaşmaya göre Rusya yıllık olarak 15 milyon dolarlık Türkiye’den mal almayı taahhüt etmiştir. Ayrıca bu malların 500.000 dolarlık kısmının Türkiye’nin doğu bölgelerinden alınması kararlaştırılmıştır. Bunun dışında Türk ve Rus vatandaşları da kanunlara, nizamnamelere uygun şekilde ithalat ve ihracat yapma hakkına sahip olmuştur. Anlaşmazlık durumunda taraflar diğerinin ikametindeki bölge mahkemesine tabi olacaklardır. Bu antlaşma uyarınca Türkiye’ye Doğu ve Batı ülkelerine de transit geçiş hakkı da tanınmıştır. 26

Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Bey 1930 yılının sonbaharında Moskova'ya gider. Buradayken 25 Kasım'da savaş gemilerinin Türk-Sovyet limanlarına resmi ve gayri resmi olarak yapacağı ziyaretlerin düzenlenmesine ilişkin protokol imzalanır. 17 Mart 1931 yılında Mustafa Kemal, Sovyet Büyükelçisi Surits'i kabul eder ve onunla devletçilik ve iki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler üzerine görüşür. Sovyetler, 1929'da tarımın kollektifleştirilmesine (kolhozlaştırma) yöneldiği bu dönemde Türkiye de devletçiliğe geçince ekonomik ilişkiler gelişmesine zemin oluşmuştur. 27

Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye’nin ekonomik açıdan kalkınma çabalarına Rusya’nın desteği olmuştur. Dünya ülkelerinin ekonomik buhran yaşadığı bu süreçte Türkiye kendine özel ekonomi politikası ile özel teşebbüsün önünü açmak için devlet olanaklarını kullanarak, ihtiyaca yönelik bir model üzerinde çalışmıştır. Bu model mutedil devletçilik olarak tanımlanmıştır.28 Bu dönemdeki uygulamalar ile devleti

yönetenlerin konu hakkındaki görüşleri değerlendirildiğinde, devletçilik uygulamasının ideolojik önceliklerden daha çok pragmatik kaygılarla kabullendiği görülecektir. Atatürk’ün devletçilik hakkındaki görüşü de buna uygun şekilde ifade edilmiştir.29

26Düstur Üçüncü Tertip Cilt 12 (Teşrinisani 1930 - Teşrinievvel 1931), s.1014-1037.

27 Mehmet Perinçek, Atatürk'ün Sovyetlerle Görüşmeleri (Sovyet Arşiv Belgeleriyle), Kaynak, İstanbul 2011. s.186- 187,190.

28 İlhan Tekeli, Türkiye’de Kentleşme Yazıları, Turhan Kitabevi, Ankara 1982, s. 164

(18)

Bu dönem yaşan olumlu ilişkilerin pekiştirilmesi için 1932 yılında Başbakan İsmet Paşa Nisan ve Mayıs aylarını kapsayacak şekilde Rusya’ya bir gezi yapmıştır. Gezi sırasında birinci 5 yıllık kalkınma planını uygulayan Rusya’dan konu hakkında Türkiye’ye destek olması talep edilmiştir. Bu gelişme ile konu hakkında bir iktisat profesörü görevlendirilmiş ve kalkınma planı hakkında Türklerin aydınlatılması sağlanmıştır. Aynı zamanda Ruslar Türkiye’ye 16 milyon liralık bir kredi verilmesini de kabul etmiştir. Verilecek olan kredinin vadesi 20 sene olacak. Kredinin geri ödemesi de dolar olarak değil, Rusya tarafından talep edilecek olan mallar olacak şekilde taraflar anlaşmaya varmıştır. Türk uzmanlar daha çok ülkede gelişmiş olan tekstil sanayini inceleyerek, Türkiye’de bu endüstri koluna gereken makinelerin getirilmesi için karar alınmıştır. Gezi sırasında kararlaştırıldığı gibi 1932 Ağustos ayından Rus uzmanlardan oluşan bir grup, Türkiye’ye verilen kredinin nasıl ve nerede kullanılmasının belirlenmesi için Türkiye’ye gelmişlerdir. Grup gelmeden önce Türkiye’nin ihtiyaçlarından olan traktör, kamyon gibi üretimde kullanılacak araçları da hediye mukabilinde göndermişlerdir. Türkiye’ye gelen Rus uzmanlar proje müdürü İktisatçı Orloff başkanlığında ve dokuma mühendisi, pamuklu dokuma elyaf uzmanı, mimar, kumaş düzenleme uzmanı gibi çeşitli uzmanlardan oluşmaktadır. Türk uzmanların eşliğinde Rus uzmanlar, pamuklu dokuma fabrikalarının kurulması için en uygun bölgeleri tespit edebilmek için İzmir, Kayseri, Eskişehir, Malatya gibi bölgelerde çeşitli incelemeler yapmışlardır. Heyetin Rusya ziyareti sırasında verilen kredinin planlamasını yapmak için Türksoy adlı tröst müdürlüğü kurulmuştur. Müdürlük ilk olarak Kayseri’de kurulması düşünülen bez fabrikasının projesini hazırlamış ve 1933 yılının Haziran ayında ülkedeki Türk heyetine sunmuştur.30 Ertesi yıl Sovyet hükumeti, İsmet Paşa'nın ziyaretine karşılık

Voroşilov başkanlığında bir heyeti Türkiye'ye gönderir. Bu ziyaret Cumhuriyetin 10. yıl kutlamalarına denk gelir. Heyet 10 Kasım'a kadar Türkiye'de kalır ve çeşitli temaslarda bulunur. İsmet İnönü; 1933 yılında Voroşilov'un Türkiye'yi ziyareti ile iki ülke arasındaki itimat havasının kuvvetlendiğini ve münasebetlerin daha sağlam bir zemine oturduğunu ifade eder.31

30 Korhan, a.g.e., s. 99; Hasan Selçuk, Türkiye – Rusya Ekonomik İlişkileri, Tasam Yayınları, İstanbul 2005, s. 44-45.

31 İsmet İnönü, Cumhuriyetin İlk Yılları-I, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul 1998, s.154; K. Gürün,

(19)

Yine 1933 yılında Türkiye’ye Rusya’dan yüksek dereceli bir heyetin gelmesi kararlaştırılmış, Kızıl Ordu Başkumandanı Harbiye Komiseri Voroşilof’un ziyareti tüm dünyada ilgi uyandırmıştır. Heyetle aynı zamanda Sovyetler Birliği’nin hediye olarak gönderdiği üç uçak General Iligin başkanlığındaki heyet ile İstanbul’a gelmiştir. Harbiye Komiseri Voroşilof Sivastopol ve İstanbul’a gitmiş, ardından Ankara’ya giderek resmi temaslardan sonra 1933 yılındaki 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında bulunmuştur. Voroşilof İç Anadolu bölgesindeki fabrikaları gezerek, İzmir’e ve İstanbul’a geçerek gezisini noktalamıştır. Birinci 5 yıllık kalkınma planının uygulanması sırasında Rusların verdiği kredi ile Kayseri’de mensucat fabrikası kurulmuştur. Fabrikanın kapasitesi yılda 39 milyon kumaş üretebilecek şekilde inşa edilmiştir. Fabrikanın inşası sırasında Rus mühendisleri de bulunmuştur.32 Rusya tarafından sağlanan kredi ile Nazilli’de de bir fabrika

kurulmuştur. Nazilli Basma Fabrikası iplik üretimi dışında dokuma da yapacaktır. Ancak bu fabrikanın kapasitesi Kayseri fabrikasından daha azdır. Nazilli dışında Ereğli’de de bez fabrikası kurulmuştur. Fabrika 1936 yılında üretime başlamıştır. Fabrikada 1500 işçi çalışmış ve 6 bin ton ince iplik üretimi yapılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Rusların verdiği destekle üretim kuruluşlarının tamamlamaya çalışırken Rusya ile ticaretini de arttırmıştır.33

1934 yılındaki kayıtlara göre Türkiye Rusya’dan benzin, kablo, petrol, demir çelik mamulleri, salon mutfak eşyaları, aydınlatma eşyaları, tekstil ve kâğıt ürünleri alınmıştır. Türkiye ise Rusya’ya tiftik, yün, zeytin, canlı hayvan, portakal, av derileri ihraç etmiştir. Bu dönemde 1934 yılında askeri malzemeler almak için Rusya’ya bir heyet gönderilmiştir. 1935 yılında ise itfaiye arabası, otobüs ve muhtelif iş makineleri alımı yapılmıştır. Ayrıca Erzurum Kızılçakak demiryolu hattının yapılması için gereken malzemeler ve Sivas Erzurum hattının yapımında kullanılacak 10 bin ton çimento Rusya’dan 190 bin liraya satın alınmıştır. Sovyetlerden 1937 yılında Erzurum Sarıkamış hattındaki lokomotifler için de 4000 ton mazot alınmasına karar verilmiştir.34 İnişli çıkışlı olsa da Türkiye-SSCB ilişkililerinin, 1936-39 Montrö Anlaşması’nın sonuna kadar, 1925 Dostluk ve Tarafsızlık

Anlaşması çerçevesinde iyi gittiğini söyleyebiliriz.

32 Ayın Tarihi, Sayı: 31 Haziran 1936, s. 276; Endüstri Dergisi, 1936: 45-46, 33 M. Perinçek, a.g.e., s.200-204; Johannes Glosneck, a.g.e., s.60,81. 34 Korhan, a.g.e., s. 101.

(20)

1.1.3. İlişkilerde Yol ayrımı ve Gerilim Dönemi (1939-1953)

II. Dünya Savaşının yaklaşmaya başlaması Türk Dış Politikasında yoğun ve kritik günleri beraberinde getirmiştir. Yaklaşan tehlike karşısında güvenliğini garanti altına almak isteyen Türkiye, bir taraftan SSCB’nin bilgisi altında İngiltere ve Fransa ile yardımlaşma anlaşmaları yapmaya gayret göstermiştir. Buna karşılık SSCB, Almanya ile saldırmazlık paktı imzalayınca, Türkiye’yi batıdan koparıp kendi yanında tutmaya çalışmış, bunda başarı sağlamayınca, Türkiye’yi adeta, SSCB’ye karşı cephe almış sayacak tutuma geçmiştir.35 Almanya SSCB’ ye saldırınca, bu

defa, Türkiye’nin kendi yanında Almanya’ya karşı savaşa girmesini ister olmuş, Türkiye savaşa girerse, ona başka ülkelerin topraklarından arazi verebileceğini belirtmiş, ancak harbin kaderi belli olunca, artık Türkiye’nin savaşa girmesine karşı çıkmaya, onun eşit haklarla galip müttefikler arasında yeri olamayacağını ileri sürmeye başlamıştır.36

SSCB’nin 19 Mart 1945’te Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Sarper’e verdiği nota ilişkilerin gerilmesinde sürecinde dönüm noktası oldu. Bu notada; SSCB 1925 saldırmazlık Anlaşmasının artık uzatılmayacağını Türkiye’ye bildirilmekteydi. SSCB’nin niyeti Montrö Boğazlar Anlaşmasını yenilemek ve SSCB’nin Boğazlar üzerinde söz sahibi olmasını sağlamaktı. Bu amaç bizzat Stalin tarafından Postdam

Konferansında37 dile getirilmiştir. Bu amaca ulaşmak için 1921 yılı anlaşmalarıyla

Türkiye’ye bırakılan Kars ve Ardahan geri istenerek pazarlık konusu yapılmak istenmiştir. Fakat toprak talebi daha büyük bir tepkinin oluşmasına sebep olmuş ve Türkiye’nin batıya, özellikle ABD’ye, yanaşmasında önemli bir paya sahip olmuştur. İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşanan bu gelişmeler Türkiye-SSCB ilişkilerini, tamiri uzun sürecek alacak bir şekilde, yıpratmış; bu iki ülkenin farklı bloklarda yer almasının önünü açmıştır.

35 Abdullah İlgazi, “24 Ağustos 1939 Tarihli Alman-Sovyet Dostluk Paktının Türk Dış Politikası Üzerindeki Etkileri” Altıncı Askeri Tarih Semineri Bildirileri II, Sunulmayan Bildiriler, Ankara, Genel Kurmay Başkanlığı, 1999, s.95.

36 Kamuran Gürün, Türk-Sovyet İlişkileri (1920-1923), s.314

37 Postdam Konferansı: 17 Temmuz- 2 Agustos 1945 tarihleri arasında SSCB’nin isteklerini görüşmek üzere düzenlenen bir konferanstır. Daha çok Polonya’nın durumu, Alman sınırları, Uzakdoğu’daki savaşın gelişimi, savaş tazminatı sorunu düzenlemelerinin ele alındığı bu konferansta Boğazlar daha çok gayri resmi konuşmalarda gündeme gelmiştir. Bkz. Fahri Yazıcı, Tahran-Yalta ve

(21)

1.1.4. İlişkilerde Yumuşama Süreci (1953-1960)

Türk-Sovyet ilişkileri Türkiye’nin 1947’de Truman Doktriniyle batıya yönelmesiyle, 1952’de NATO’ya üye olmasıyla ve 1955’de Bağdat Paktı’na girmesiyle gittikçe kötüleşmişti.38 Hatta bu karşılıklı olarak birbirini izleyen sert

notalar yüzünden; bu dönem bazı tarih kitaplarında “Notalar Savaşı” olarak adlandırılmaktadır. Fakat bununla beraber 1953 yılının başlarında Stalin’in 5 Mart 1953 yılında ölmesinin, Türk-Sovyet ilişkilerinde yumuşamanın başlamasında da büyük bir etkisi olmuştur. Sovyetler Birliğinin, Stalin’in ölümünden hemen sonra politikalarını iki ana eksen üzerinden yürütmeye çalıştığını görmekteyiz: 1-Uluslararası ilişkilerdeki gerginliğin azaltılması, 2-Ekonominin yeniden yapılanması.

Türk-Sovyet ilişkilerindeki yumuşama işte bu ilk eksenin bir ürünü olarak başlamıştır. Esasen, Sovyetler savaş sonrası dönemde izledikleri Türkiye politikasının yanlışlığı Türkiye’nin dış politika sahasında elini güçlendirmiş, Türkiye’nin SSCB’ye karşı tehdit algılamasında içinin daha rahat olmasını sağlamıştır. Hiç kuşkusuz bu durum, Türkiye’nin ilişkilerde daha bir öz güvenle hareket etmesine vesile olmuştur. Aslında öz güven ifadesi; Menderes hükümetinin ilk yıllarındaki komünizme ve Sovyetlere karşı gösterdiği hırçın tutum göz önüne alındığında; burada biraz hafif kalmaktadır. Fakat daha sonra Menderes hükümetinin dış politikadaki Sovyet karşıtı tutumu 1953 yılında gerçekleşen bir dizi olayla yumuşamaya başladığı görülür. 30 Mayıs 1953 tarihi, sonucunda iki ülke arasındaki ilişkilerin “normalleştiği” bir sürecin başlangıcı olmuştur. Savaş sonrasında ilk kez SSCB tarafından ilişkilerin olağan seyrine dönmesi için bir adım atıldı ve bunu öteki girişimler izledi. SSCB 30 Mayıs 1953’te verdiği bir notayla, II. Dünya Savaşı ardından gündeme gelen isteklerden vazgeçtiğini Türkiye’ye resmen bildirmişti.39

Üç hususa değinilen söz konusu notada ilk olarak Sovyetler ilişkilerin düzeltilmesini açıkça ifade etmişler, devamında kesin bir dille Türkiye’den herhangi bir toprak taleplerinin olmadığını da göstermek istemişlerdir. İlişkilerde yanlış anlamaya yol açan konunun bağlı cumhuriyetler olan Ermenistan ve Gürcistan

38 Kemal Karpat, Türkiye ve Orta Asya, İmge Yayınları, 2003, s. 195, Ayrıca konu hakkında bilgi için bkz. Şamiloğlu, Ali Rasizade, Türkiye Açısından Truman Doktrini ve Stalin Diplomasisinin

Hataları, Çev. Muhibbi Ahmedov, Ankara, TTK, 1991.

39 Erel TELLAL, “SSCB’yle İlişkiler (1945-1960)”, Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşından

Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar (Cilt 1: 1919- 1980), Ed. Baskın Oran, İletişim Yayınları,

(22)

kaynaklı olduğu, şimdi federal yönetimin bu sorunu düzeltmek istediğini bildirdi. Üçüncüsü, Boğazlar konusunda görüşünü gözden geçirdiğini dile getirdi.40 Sovyetler

tarafından gelen bu nota hem Türkiye’de hem de batıda öncelikle biraz şaşkınlık ve birazda tereddütle karşılandığı görülmektedir. Başta Amerika ve İngiltere olmak üzere bazı ülkeler bu durumu Türkiye’nin NATO’dan kopartılması için uygulanmak istenen oyunun bir parçası olarak nitelediler. Bunun üzerine SSCB, Türk-Sovyet ilişkilerinin gelişmesinin, Türkiye’nin NATO ve CENTO’dan ayrılması koşuluna bağlı olmadığını net ifadeyle belirtti.41

Türkiye gönderilen notaya yanıt niteliğindeki notasını 18 Temmuz 1953 tarihinde SSCB’ye gönderdiği. Bu notada Türkiye, SSCB’nin bu adımını memnuniyetle karşıladığını açıkça; fakat bu adımın yetersiz olduğunu üstü kapalı bir şekilde belirtmiştir. Türkiye’nin bu dönemde izlediği politikalar dikkatle takip edildiğinde, Türkiye’nin bu yakınlaşma sürecini uluslararası alanda stratejik konumunu kullanarak güçlenmek ve daha çok ekonomik ve askeri yardım elde etmek üzerine kurduğunu görmekteyiz.

1.1.5. İyi Komşuluk ve Ekonomik İşbirliği Dönemi (1960-1980)

1950’li yılların sonuna doğru Batı Bloğu ve Sovyet Bloğu arasında önemli bir yumuşama süreci başlamıştır. Bu yumuşama süreci doğal olarak Türk-Sovyet ilişkilerine de yansımıştır. Aslında bloklar arası ilişkilerin yumuşaması Türkiye’nin çıkarları açısından çok fazla olumlu bir süreç değildi. Zira iki blok arası gerginlik arttıkça Türkiye’nin stratejik önemi göreceli olarak artıyor görünmekte ve Türkiye’nin ekonomik yardım talepleri bu ölçüde karşılık bulabilmekteydi. Öte yandan Türkiye 1950’li yıların başından itibaren NATO politikasına bağlı kalmakla birlikte SSCB ile ilişkilerini de germemeye de çalışıyordu. Buna karşın ABD’nin Sovyetler Birliği ile yakınlaşmasında çoğu kere en hayati konularda müttefiklerine danışmadan karar alabilmekteydi, hadiseler Türkiye’nin isteği ve bilgisi dışında gelişebilmekteydi.

Türk-Sovyet ilişkilerinin normalleşmesine yönelik ilk adım yine SSCB’den geldi. Kruşçev 31 Ekim 1959’da; Türkiye’ye yerleştirilen füzelerin SSCB güvenliğine

40 Eren Tellal, a.g.e., C. I, s. 512

(23)

tehdit oluşturmalarına karşın, ilişkileri iyileştirme isteklerini bir kez daha yineleyen; bir konuşma yaptı. Diğer demeçler bir yana bu, ikili siyasal ilişkilerde bir değişimin de yansıması oldu. Cumhurbaşkanı Celal Bayar bu yumuşamayı destekledi ve Aralık 1959’da Sağlık Bakanı Lütfi Kırdar başkanlığında bir heyet Moskova’yı ziyaret etti. Kırdar’ın ziyaretinin önemi 1939 yılından o güne değin, bakan düzeyindeki ilk resmi ziyaret olmasıydı.42 1960’a gelindiğinde iki devlet arasında daha üst düzey ziyaretler

gündeme geldi. Önce Menderesin Moskava’yı ziyaret etmesi planlanıyor; ardından daha sonraki bir tarihte Kruşçev’in Türkiye’ye bir iade-i ziyaret yapması bekleniyordu. Fakat bu planlar hiçbir zaman gerçekleşmedi. Zira 27 Mayıs 1960 yılında Türkiye’de gerçekleşen darbe hareketi Türkiye’de kısa süreli bir belirsizliğe yol açmıştı.

Bu dönemde Türkiye’nin yeni yönetimi ile iyi ilişkiler kurmak amacıyla SSCB hemen harekete geçti. 31 Mayısta Büyükelçi Rijov, Orgeneral Cemal Gürsel’i ziyaret ederek, SSCB’nin yeni hükümeti tanıdığını resmen bildirdi ve yeni yönetimin SSCB’yle ilişkileri iyileştirecek güçte olmasını diledi. SSCB’nin yeni yönetimle ilişkileri iyileştirme girişimleri devlet başkanı düzeyinde de sürdü. Kruşçev’in 28 Haziran 1960’da Cemal Gürsel’e yazdığı mektubun ve Cemal Gürsel’in 8 Temmuz 1960’da yazdığı yanıt mektubunun oldukça yumuşak içerikli olduğu ve karşılıklı iyi niyet temennilerini barındırdığı dikkatlerden kaçmaz.43 Ardından gelen ilişkileri

geliştirmeye yönelik bir dizi jest ve 1960’da Türkiye’nin Dışişleri Bakanı Sarper’in New York’ta SSCB’nin lideri Kruşçev’le görüşmesi, 1939 yılından sonra kapanan, karşılıklı diyalog yollarının açıldığını göstermesi bakımından oldukça önemlidir.

1960 yılından sonra NATO üyesi bazı ülkelerin SSCB ile daha yumuşak bir ilişki düzeyine geçilmesine yönelik politikalar benimsemesi bloklar arsında yumuşama sürecini başlattı. 1960-1980 arasında çok sayıda üst düzey ziyaretler karşılıklı olarak gerçekleşti. Özellikle 19-19 Eylül 1967 tarihlerinde dönemin Adalet Partisi Başkanı Başbakanı Süleyman Demirel’in gerçekleştirdiği bir dizi ziyaret sonrasında açıklanan ortak bildirideki şu ifadeler ilişkilerin içinde bulunduğu anlayışı özetlemesi bakımından oldukça önemlidir : “Sovyetler Birliği ile Türkiye arasındaki ilişkilerde

42 Eren Tellal, a.g.e., C. I, s. 519 43 Eren Tellal, a.g.e., C. I, s. 774

(24)

temel çıkarların çatışmasına neden olacak hiçbir sorun yoktur…”44 11-17 Nisan 1972’de Yüce Sovyet Presidyum Başkanı Podgorni’nin Türkiye’ye yaptığı ziyaret sırasında imzalanan 8 maddelik “İyi Komşuluk İlkeleri Bildirgesi” iyi ilişkilerin göstergelerinden biri oldu.45 Türkiye- Rusya ilişkilerinin ekonomik anlamda etkinleşmesine yarayacak temeller 70’li yılların sonlarına doğru atılmıştır.

Türkiye’nin SSCB ile ilişkilerinin gelişmesini etkileyen unsurlara baktığımız zaman 3 unsurun oldukça önemli olduğunu görmekteyiz.

1- Reel Politikada Türkiye’nin Blok Politikasını Yeniden Gözden Geçirmesi: Bunda Türkiye’yi en çok tetikleyen olay; Küba’da Sovyetler tarafından ABD’ye karşı yerleştirilen nükleer füzelere karşı, ABD tarafından Türkiye’ye yerleştirilmiş Jüpiter füzelerinin, Türkiye’nin fikri alınmadan ABD tarafından kaldırılmasıdır. Yine aynı dönemlerde ABD’nin dünyanın önde gelen krom satıcılarından olan Türkiye’ye yerine, daha ucuz olduğu için, SSCB’den krom satın almayı tercih etmesi Türkiye’nin blok politikasını yeniden gözden geçirmesine yol açmıştır.

2- Kıbrıs Sorununda Amerika ve Sovyetlerin Takındığı Tutum: 196O’ların başlarından itibaren ortaya çıkan ve neredeyse 1970’li yılların tamamında Türk Dış Politikasına damgasını vuran Kıbrıs Sorununa karşı Sovyetlerin takındığı tutum ikili ilişkilerin gelişmesinde önemli bir oynadı.46

Ayrıca Amerika tarafından 1974-1978 arasında Türkiye’ye karşı uygulanan silah ambargosu ve Türkiye’nin Amerikan askeri üslerinin çoğunu kapatması Türk-Sovyet ilişkilerinin gelişmesinde etkili oldu. Burada özellikle 1978 yılındaki gelişmeler önemlidir. Türkiye ile SSCB arasındaki bir dizi ekonomik işbirliği anlaşmalarından sonra 1978 yılının ilkbaharında

44 Kemal Karpat, Türkiye ve Orta Asya, İmge Yayınları, 2003, s.211. 45 Eren Tellal, a.g.e., C. I, s. 778.

46 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Aysel Aziz, “1964 Yılında Kıbrıs Buhranı ve Sovyetler Birliği”,

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No 3 Cilt 24, Eylül 1968, s.167-210 ve

“Sovyetlerin Kıbrıs Tutumu 1965-1970” Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 24, No 4Aralık 1969, s.201-244; Cengiz Hakov, “1964 Yılında Türk-Sovyet İlişkilerinde Kıbrıs Sorunu”, III. Uluslararası Kıbrıs Araştırmaları Kongresi, 13-17 Kasım 2000, (haz. İsmail Bozkurt), Cilt 3, Gazimagusa, Doğu Akdeniz Üniversitesi, 2000, s.315-325; Soyalp Tamçelik, “Kıbrıs Komünist Partisi (AKEL)’in İlhak Kararı ve SSCB’nin Kıbrıs Poitikası” , İkinci Uluslararası Kıbrıs

Araştırmaları Kongresi, 24-27 Kasım 1998, Cilt II, (haz. İsmail Bozkurt), Gazimagusa, Doğu

(25)

imzalanan “İyi Komşuluk ve Dostça İşbirliği Siyasal Belgesinin” imzalanması ABD’yi ciddi ölçüde rahatsız etmiştir. İşbirliği Siyasal Belgesinin imzalanmasından 2 ay sonra Amerika’nın Türkiye’ye uyguladığı silah ambargosunu kaldırması dikkat çekicidir.

3- Türkiye’deki Ekonomik Kaynak Sıkıntısı: 1960’lı yıllardan itibaren başta ABD olmak üzere batı ülkelerinden gelen ekonomik yardım ve kredilerin giderek azalması ve Kıbrıs Sorunun yarattığı gerilim Türkiye’nin dış kredi bulmasını oldukça güçleştirmiştir. Bu durum ekonomik kaynak sıkıntısını beraberinde getirmiş ve SSCB’den kredi ve yardım almayı kaçınılmaz hale getirmiştir. Zaten 1960-1980 yılları arasında Türk-Sovyet ilişkilerinin ekonomik boyutunun siyasal boyutuyla karşılaştırılamayacak derecede büyük olduğu dikkatlerden kaçmamaktadır. 1960-1980 arası Türk-Sovyet ilişkileri esnek karşılık ilkesiyle başlayıp, iyi komşuluk-karşılıklı çıkar ilkesiyle gelişmiş ve ekonomik yardım ve işbirliği ile perçinlenmiş bir dönemdir. 70’li yıllar, Türkiye’nin Batı ile dış politika ve ekonomik kararlarla ilgili yaşanan gerginlik Türkiye’yi SSCB ile yakınlaşmaya itmiştir. 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekatı karşısında Türkiye’nin maruz bırakıldığı askeri ve ekonomik ambargo, petrol krizi ile birleşince SSCB bir seçenek haline gelmiştir. Yine sanayileşmek isteyen Türkiye’nin KİT’leri kurması için Batı yerine teknoloji ve kredi desteğini SSCB’den aramıştır. Ancak 1979 yılında SSCB’nin Afganistan’a müdahalesi, Türk kamuoyunun gözünde Sovyetlerin zaten olumsuz olan tarihsel imajını oldukça sarsmıştır. ABD’nin Türkiye ile ilişkileri iyileştirmeye yönelik tavırları, ABD üslerinin yeniden açılması, 1980 darbesinin yarattığı koşullar altında Sovyetler Birliği ilişkileri istenilen seviyede olmamıştır. Bu dönemde Türkiye SSCB ile ticaretini kolaylaştıran Klering Antlaşması’ndan da çekilmek zorunda kalmıştır. Darbe sonrasında gelen Özal döneminin SSCB’deki kabuk değişimine denk gelmesi (Brejniev döneminin kapanması, Gorbaçov dönemi, Perestoyka ve Glastnost politikaları) bu süreçte Türk-Sovyet ilişkilerini yeni bir sürece hazırlamıştır. 47

47 Gülten Kazgan, “Batı İle İlişkilerin Gölgesinde Türkiye- Rusya İlişkileri”, Dünden Bugüne

Türkiye ve Rusya, Politik, Ekonomik ve Kültürel İlişkiler, Derleyenler: Gülten Kazgan, Natalya

(26)

1.1.6. Yeni Bir Döneme Doğru (1980-1990)

1980’lerin başı iki ülke açısından da önemli gelişmelere gebe bir sürecin başlangıcı olmuştur. SSCB’de Leonid Brejnev dönemi (10 Kasım 1982) kapanmıştır. Brejnev’in ardılları olan Andropov (1982-1984) ve Çernenko (1984-1985) Sovyetlerin ihtiyacı olan reform çalışmalarını gerçekleştirememiş, bunun üzerine 1985 yılında Mihail Gorbaçov başa gelerek yeni bir dönemin başlamasına vesile olmuştur. Gorbaçov göreve gelir gelmez Prestroyka (Yeniden Yapılanma) ve Glastnost (Açıklık) ilkelerini gündeme getirmiş ve ekonominin yeniden yapılanma sürecini başlatmaya çalışmıştır. Türkiye’de de durum çok farklı değildir. 1980 darbesi sonrasında Turgut Özal’ın başbakanlığa seçilmesi ve onun uyguladığı ekonomik açılımlar 1960-1980 arası gelişen ekonomik ilişkilerin daha da gelişmesine vesile olmuştur. Bu dönem dış ilişkilerinin boyutunu ekonomik ilişkiler düzlemi içinde değerlendirmek daha doğru olacaktır.48 Çünkü bu dönemde dış politikada

ideolojiden açıkça uzaklaşıldığı görülmektedir.

1982 yılından itibaren Türk-Sovyet dış ticaretindeki artış dikkat çekicidir. Fakat Özellikle 18 Eylül 1984’te imzalanan Doğal Gaz Antlaşması iki ülke arasındaki ilişkilerde bir dönüm noktası olmuştur. İki yıl süren görüşmeler sonrasında imzalanan anlaşma müteahhitlik hizmetleri ve ticari işbirliği alanlarında yeni olanaklar yaratmıştır. Türkiye 1987’den başlayarak 25 yıl boyunca, serbest döviz karşılığında SSCB’den toplam 120 milyar metreküp doğal gaz almayı kabul etti. SSCB bu satıştan elde ettiği gelirin %70’nin Türkiye’den mal alarak kullanmayı, bu %70’lik bölümün %35’inin de müteahhitlik hizmetlerine ayrılmasını kabul etti. Geriye kalan %30’da SSCB’ye açılan ticaret ve tüketim kredilerinin geri ödenmesinde kullanılacaktı. 1984 gibi erken bir tarihte Türkiye’nin enerji kaynaklarından birini karşı bloktan sağlamaya başlaması önemli bir siyasal gelişmeydi.49

Ekonomik ilişkilerin boyutu sadece gaz anlaşmalarıyla kalmamıştır. Böylece Türkiye 1980’lerin sonuna doğru özellikle Türk müteahhitlik firmalarının Rus

48 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Pyotr Moiseyev, “70-80’li Yıllarda SSCB ve Türkiye’nin

Ekonomik İşbirliği”, X. Türk Tarih Kongresi, Kongreye Sunulan Bildiriler, Cilt IV, Ankara, TTK,

1994, s.3021-3026; Gülnar Selamoğlu, SSCB Ekonomisi ve Türkiye-SSCB İlişkileri, Ankara, Türkiye İş Bankası, 1990.

(27)

pazarına girmesi ekonomik ilişkileri daha geniş bir boyuta taşımıştır. İthalat ve ihracatın kredilendirme sorunu çok uzun yıllar devam etse de1989 yılında imzalanan

“Sınır ve Kıyı Ticareti Anlaşması” bavul ticaretini başlatmış ve bu da ikili ilişkilerin

gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır. Siyasal İlişkiler ekonomik gelişmelere paralel olarak üst düzey ziyaretler ve karşılıklı iyi niyetli tutum gösterme şeklinde devam etmiştir. Fakat ilişkilerde kısa süreli gerilimler yaşanmamış da değildir. Özellikle 1980’lerin ortalarında Bulgaristan’ın Türk azınlık üzerinde kurduğu baskılara Sovyetlerin üstü kapalı destek vermesi ve Gorbaçov’un 1986’daki Moskova ziyaretinde bu sebeple Turgut Özal’ı kabul etmemesi; bu gerilim boyutlarının ciddi bir göstergesidir. Bunların yanı sıra Sovyetlerin Afganistan’ı işgali ve Afganistan’da yaşananlar unutulmadan 1990’da Azerbaycan’ın Kızıl Ordu tarafından işgal etmesi Türk kamuoyunda çok ciddi rahatsızlıklara yol açmıştı. Fakat bu olayların Türkiye’nin devlet politikasını etkilemediği görülür. Zira 1989’dan itibaren Doğu Bloğunun Avrupa’da çözülmeye başlamasına rağmen, Türkiye’nin SSCB ile 1990 ve 1991 yıllarında bir dizi ekonomik ve bölgesel işbirliği anlaşmalarına imza atmıştır. Bu anlaşmaların daha sonra Rusya Federasyonuyla kurulacak olan ilişkilere temel teşkil etmesi bakımından oldukça önemli olduğu görülmektedir. 50

50 Fatih Özbay, “Soğuk Savaş Sonrası Türkiye-Rusya İlişkileri: 1992-2010”, Bilge Strateji, c. II/IV, (Bahar 2011), s. 67-71.

(28)

2. TÜRK İNŞAAT SEKTÖRÜ VE YURT DIŞINDAKİ GELİŞİMİ 2.1. İnşaat Sektörünün Türk Ekonomisindeki Yeri

Yarattığı katma değer ve istihdam imkânlarıyla ülke ekonomileri için çoğu zaman bir kaldıraç görevini üstlenen inşaat sektörü, yaklaşık %30 düzeyinde bulunan GSMH içindeki payı ile de ekonomik büyümeye ve refah düzeyine olan katkısı bakımından büyük bir öneme sahiptir. İster kamu ve ister özel girişimcilerce yürütülüyor olsun, sektöre doğrudan girdi sağlayan ve kendi faaliyetlerini bu sektördeki gelişmelere bağlı olarak devam ettiren öteki sektörlerin katkısı da dikkate alındığında, İnşaat sektörü, ülke ekonomisindeki büyümeyi ivedilikle uyaran bir işleve sahiptir. Diğer sektörlerle olan karmaşık ve yoğun ilişkisi nedeniyle ekonomideki lokomotif sektörlerden biri olarak kabul edilmektedir. Bugün için sadece insan çevresini oluşturan yapının üretilmesinden daha özel anlamlar yüklenilmekte, bakım, onarım ve işletilmesine katkıda bulunan faaliyetlerin tümünü içerecek şekilde değerlendirilmektedir. Çevreye karşı sorumlu, toplumsal yaşama olumlu etki eden, şeffaf ve sürdürülebilir üretim anlamı verilmektedir.51 Emek

yoğunluklu bir sektör olarak bizim gibi gelişmekte olan ekonomiler için giderek en önemli sektör haline gelmesi, aynı zamanda da ekonominin yapısal sorunlarına işaret eden eleştirilerine de kaynaklık etmektedir.52

Sabit sermaye yatırımlarının yapı ile ilgili faaliyetlerini kapsaması nedeniyle İnşaat sektörünün yapısı itibariyle çok fazla kaynak kullanmaktadır aynı oranda getiri ve istihdam sağlamaktadır. Bu nedenle inşaat piyasası resesyondan kurtulup tekrardan ekonomik canlanma dönemine geçiş için hayati bir önem taşımaktadır. Aynı zamanda ekonomilerin kalkınıp büyümesi açısından önemli bir yere sahiptir. Çünkü sektörün nihai çıktıları fayda itibariyle yıllara taşmaktadır bu nedenle yatırım harcaması olarak nitelendirilmektedir. Ayrıca faydaları sadece kendi işlevleri için değil, diğer temel mal ve hizmetlerin üretilmesinde gerekli olması vasıtasıyla esas katma değer yaratılmasında da kullanılmaktadır. Bütün bu değerlendirmelerle bağlantılı olarak inşaat sektörünün gelişmiş ülkelerde olduğundan belki de daha çok

51 Sektörün istihdam ve büyümeye katkısı için bkz. V. Kaya-Ö. Yalçınkaya-İ. Hüseyni, “Ekonomik Büyümede İnşaat Sektörünün Rolü: Türkiye Örneği (1987-2010”, Atatürk Üniversitesi İktisadi ve

İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 27, Sayı: 4, 2013, s. 148- 167.

52 Osman Balaban, “İnşaat Sektörü Neyin Lokomotifi”, İnşaat Ya Resulallah, Derleyen Tanıl Bora, İletişim Yayınları, İstanbul 2017, s. 20.

(29)

Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelerde yatırım malı üreten en büyük sektörlerden biri olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.53

Tablo 1: Sektörler İtibariyle İstihdamın Dağılımı (Bin Kişi)

- Kaynak: ‘’TÜİK’’ İşgücü İstatistikleri 2000 - 2003

Kendisine bağlı 200'den fazla alt sektörü harekete geçirme özelliğiyle sürükleyici bir işleve sahip olan inşaat sektörünün hemen hemen bütün üretimi 'yatırım malı' sayılmaktadır. Bugün geldiği seviye bakımından büyük ölçüde milli sermayeye dayanan Türk İnşaat Sektörü, ulusal ve uluslararası alanlarda büyük bir deneyime ve potansiyele sahiptir. Sektörün mesleki sorumluluğu müteahhitler üzerinde olduğu gibi üretilen hizmete de müteahhitlik hizmetleri denilmektedir. Kavramsal tanımı ise Müteahhit veya Yüklenici, sözleşme ile yüklenilen işi veya projeyi gerekli yöntemle temin ve tamamlamayı taahhüt eden özel veya tüzel kişiye verilen addır. Ancak müteahhit kavramı daha çok inşaatı yapan özel veya tüzel kişilerle özdeşleştirilmekle birlikte yüklenilen işte yapılması gereken bütün işi yapan kişi ya da bütün işi yaptırma sorumluluğu taşıyan kişi müteahhittir.54

İnşaat sektörü, sosyal ve ekonomik refah düzeyine katkısı, yoğun işgücü kullanımı ile çok sayıda mal ve hizmet üretimiyle doğrudan bağlantılı olduğundan ekonomi yapıda önemli bir konumdadır. İstihdam ve yarattığı katma değer açısından da ülke ekonomisinin lokomotifi gibidir. Türkiye inşaat sektörü önemli ölçüde yerli sermayeye dayanmakta ve yüzlerce meslek dalını ilgilendirdiği gibi istihdam ve üretim sürecini de olumlu açıdan etkilemektedir.55 İnşaat sektörü bina ve alt yapı

53 M. C. Düzyol, (1997), Türkiye’de Bina İnşaatı Sektörü ve 1990-2010 Dönemi Bölgesel İhtiyaç

Tahmini, (DPT Uzmanlık Tezleri). Ankara, Yayın No: DPT: 2484, s. 7

54 BSTS İktisat Terimleri Sözlüğü, 2004.

55 S. Rıdvan Karluk, Türkiye Ekonomisi, Tarihsel Gelişim, Yapısal ve Sosyal Değişim, Beta Basım, İstanbul, Türkiye, 2002, s. 210; Erdem Koç- Kadir Kaya- Mahmut Can Şenel “Türkiye’de

(30)

yatırımlarını kapsar. Bina yatırımları da konut ve konut dışı bina yatırımlarını içerir. İnşaat topluma faydalı olan her türlü yeraltı ve yer üstü yapılardan oluşan geniş bir hizmet alt sektörüdür. İnşaat sanayi ve konut sahipliği GSMH hesaplamasında üretim kolları, sanayi, tarım, toptan ve perakende ticaret, inşaat sanayi, konut sahipliği gibi katma değerlerine göre dikkate alındığından iki farklı üretim kolu ya da sektör gibi ayrıma tabi tutulur. İnşaat sektöründe konut kapsamına her türden konut inşaatı, apartman ve ev girer. Türkiye’deki sabit sermaye yatırımları içinde çoğunlukla % 40 oranla ilk sırada inşaat yatırımları yer almaktadır.56

İnşaat sektörü yüksek istihdam potansiyeli, yarattığı katma değer, ulusal sermaye ağırlığı, GSYH içindeki payı, etkileşim içindeki sektörlerin sayısı ve çeşitliliği, müteahhitlik hizmetleri ile yarattığı katkılar bakımından ekonomimiz açısından kritik bir önemdedir. İnşaat sektörü istihdam ve yarattığı katma değer bakımından ülke ekonomilerinde en dinamik sektör olarak kabul edilir. İnşaat sektörü, Türkiye’de sanayinin gelişim çizgisinde önemli oranda milli sermayeye dayanır. Karmaşık ilişkiler ağı sayesinde piyasaya yönelik hemen bütün meslek dalları ile bağlantısı sayesinde üretim sürecinin her safhasına olumlu etkisi ve istihdam yapıcı özelliği ile büyük önem taşır. Türk inşaat sektörünün gelişim çizgisini incelemek için çeşitli ölçüm değerleri (endeks) bulunmaktadır. Bunlar; inşaat üretim, inşaat ciro, inşaat

malzemeleri bileşik ve inşaat işgücü girdi endeksleri olarak sıralanabilir. Bu

endeksler inşaat sektörünün gelişimi hakkında önemli bilgiler vermektedir. İnşaat ciro endeksi (İCE), belirli bir dönemde ya da yıl boyu inşaat sektöründe olan toplam hasılatın azalmasını ya da artmasını takip edebilmek ve karşılaştırma yapabilmek için kullanılan endeks türüdür. Bu hesaplama sabit temel yıl ağırlıklı yapılır.57

Takvimden ve mevsimden kaynaklı etkilerin geçici olması verinin genel eğilimini gözlemlemeyi engellemektedir. Veri mevsimsel hareket içerdiğinde belirli bir dönemdeki değişikliğin verinin gerçek artışından ya da azalışından mı olduğu yoksa mevsimsel etkiler yüzünden mi kaynaklandığını anlayabilmek zordur. Aylık, dönemlik ve yıllık değişimlerin kısa dönemli göstergelerde verilerin sağlıklı olarak yorumlanması sektörün mevcut durumun ve geleceğinin öngörülebilmesi için

İnşaat Sanayi Sektörünün Gelişimi-Temel İnşaat Sanayi Göstergeleri”, Nevşehir Bilim ve Teknoloji

Dergisi Cilt 6(2) 643-660, Nevşehir 2017.

56 TÜBİTAK Vizyon 2023 Teknoloji Öngörüsü Projesi Raporu İnşaat ve Alt Yapı Paneli, Temmuz 2003, s. S. 10-11.

Şekil

Tablo 1: Sektörler İtibariyle İstihdamın Dağılımı (Bin Kişi)
Tablo 2 : 1988-2010 yılları arasında GSYİH ve Toplam Müteahhitlik Yatırımlarının  Büyüme Hızları (%)
Tablo 3: Yurtdışında faaliyet gösteren firmaların sayısı
Tablo 4 : Yurtdışında faaliyet gösteren firmaların aldıkların işlerin toplam ihale  bedelleri (milyon dolar )
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Yüksek lisans tezi olarak hazırlanmış olduğum bu çalışmada, geniş bir kullanım alanına sahip doğal bir zeolit türü olan klinoptilolitin iyon değiştirme özelliklerinden

Halbuki bundan önce İzmir sanatoryomu ile İstanbul işçi hastanesi için açmış olduğumuz proje müsabakaları hiç bir müspet ne-.. tice vermiyerek Kurumu 40 bin lira

Herhangi bir ürün için ne tür sertifikanın düzenlenmesi gerektiğini öğrenmek için GOST R (ГОСТ Р) sisteminde zorunlu sertifikalanmaya tabi olan ürün listesinin, GOST

[r]

Frekvensfördelningen av antal skadade tänder bland individer med CPI 4/5 visar att hos 40 procent är en enstaka tand angripen, 42 procent har två till fyra tänder skadade medan

Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı'nın ilk günlerinde Almanya ile 2 Ağustos 1914 tarihinde İttifak Antlaşması imzaladı. Bu antlaşmaya rağmen Enver Paşa,

Rasuli, K., 1991 Yılından Günümüze Kadar Afganistan ve Türkiye İlişkileri, (Yüksek Lisans Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2008.

Rusya siyasi kriz yaşadığı Ukrayna’ya nükleer yakıt ve doğalgaz sevkiyatını kısarken, Türkiye’de iktidarın “Akkuyu Rusya’ya ba ğımlılığımızı