• Sonuç bulunamadı

Moğultay b. Kılıç (Ö. 762/1361) ve hadis ilmindeki yeri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Moğultay b. Kılıç (Ö. 762/1361) ve hadis ilmindeki yeri"

Copied!
365
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

HADİS BİLİM DALI

MOĞULTAY B. KILIÇ (ö.762/1361)

VE

HADİS İLMİNDEKİ YERİ

İbrahim Tozlu

DOKTORA TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Mehmet EREN

(2)

Önsöz

Memlûkler İslam tarihinde önemli bir yeri haiz olan Türk devletidir. Tarih sahnesinde iki buçuk asra yakın hayat sürmüştür. Moğol istilası ile başlayan İslam dünyasının acılı günlerinde İslam dininin ihyası için önemli rol üstlenmişlerdir. Mısır onların zamanında İslamî ilimlerin merkezi haline gelmiştir.

Orta Asya’dan çeşitli yollarla Anadolu, Avrupa, Kuzey Afrika’ya dağılan Türkler, Mısır’a gruplar halinde getirildiler. Memlûkler Devleti, Kahire’ye yerleşen Türkler tarafından kuruldu. Mısır, miladi 1250 yıllarından itibaren Kahire merkezli yeni bir hayata başladı. Bir taraftan Moğolların, diğer taraftan Haçlıların kıskacından kurtulan İslam dünyası, Ayni Câlût zaferi ile Kahire’den yükselişe geçti.

Hazırladığımız bu tezle, Bahrî Memlûkler devrinde hadis alanındaki çalışmalara yöneldik. Hadis ilminin özellikle “hadis ricali” alanında dönemin ilmi çalışmalarına yakınlık duyduk. Özellikle ülkemizde çalışmaları ile tanınmamış söz konusu dönemin Türk muhaddisi Moğultay b. Kılıç’ın hadis ilmindeki faaliyetlerini araştırmak istedik. Tezin adını “Moğultay b. Kılıç ve Hadis İlmindeki Yeri” şeklinde belirledik.

Hicri VII. Asrın ortalarından itibaren tıpkı Memlûkler’in tarih sahnesine çıkması gibi, hadis ilminde de önemli şahsiyetler ortaya çıkmıştır. Bu asrın sonuna doğru dünyaya gelen Moğultay b. Kılıç hakkında yapılacak bir çalışma, hiç şüphesiz önem kazanacaktır.

Moğultay b. Kılıç Moğol istilası yüzünden Kahire’ye akın eden İslam alimlerinin ilim-irfan meclislerinde yetişmiş bir hadis alimidir. “Çok sayıda eser sahibi, muhaddislerin şeyhi, asrın imamı” gibi sıfatlarla tavsif edilen müellifin, bilinmesine ve tanınmasına ihtiyaç vardır. O, hem neseb, tarih ve tabakatta, hem de hadis ricali, zevaid, usul, şerh gibi alanlarda önemli eserler yazmıştır. Birer yıl arayla dünyaya gelen ve yine birer yıl arayla vefat eden, çalışmaları ve hayatları ile hicri sekizinci asrın hadis ilminin önemli simaları İbnü’l-Mülakkın (804/1401), el-Bulkînî (805/1402) ve el-Irâkî (806/1403) gibi muhaddislerin de hocasıdır.

(3)

Bu çalışmayı; bir giriş ve iki bölüm halinde oluşturduk. Giriş bölümünde; Moğultay’ın yetiştiği Kahire’yi tarih, yönetim, siyaset, iktisat, toplumsal yapı, eğitim kurumları ile araştırdık. Şafii ve Sünni ekolün merkezi olarak bilinen bu bölgede yetişen Hanefi fakihi muhaddis Moğultay’ı ve eserlerinin incelenmesini önemli gördük.

İlk bölümde Moğultay b. Kılıç’ın hayatını, ilmî kişiliğini ve eserlerini konu edindik. Kimlik bilgilerini, öğrenim hayatını ve öğretim yıllarını inceledik. Akranı olan muhaddislerle irtibatını ve kendisinden istifa edenleri ele aldık. Yine bu kısımda eserlerinden matbu olanları, yazma halinde bulunanları, kendisine nispet edilenleri, eserleri üzerine yapılan çalışmaları tanıtım ve muhteva itibariyle inceledik.

İkinci bölümü ise, Moğultay b. Kılıç’ın çalışmalarına ve hadis ilmindeki yerine tahsis ettik. Önce dönemindeki hadis çalışmaları hakkında bilgi verdik. Ardından hadis usûlü, sahabe ve rical bilgisi, hadis şerhleri ve diğer çalışmalarını, özellikleri ve metotları itibariyle “çalışmaları” ana başlığı altında işledik. “Hadis ilmindeki yeri” adı altında önce içinde yaşadığı hicri VIII. asırda yapılan çalışmaları inceledik. Hadis ilimlerine katkısını alt başlıklar halinde ele aldık. Tenkit ettiği muhaddislere yer verdik. Hakkında yapılan tenkitleri tespit etmeye gayret ettik. Rivayetlerde tesahülü olup olmadığını araştırdık. Bununla ilgili bazı örnekleri inceledik. Moğultay’ın Hanefilerle irtibatını, cerh ve tadil hükümlerine dair tutumunu, Şia ve Mutezile’nin kaynaklarını kullanmasına yer verdik.

Moğultay’ın kitaplarında tespit edebildiğimiz kaynakları, tezin insicamını bozmaması için “ekler” bölümüne aldık. Bunu yapmakla müellifin, çalışmalarında istifade etmesi muhtemel kaynakçayı oluşturmak istedik. Ancak bu eserlerin tamamını Moğultay’ın bizzat gördüğünü ve incelediğini söylemek şüphesiz mümkün değildir. Zaman zaman kaynakların farklı nüshalarını incelediğine, eserlerini okurken şahit olduk. Bununla beraber bazı kaynakların tartışmalı kişilerden meydana geldiğini gördük. Tezin “Sonuç” kısmında bu bilgileri ayrıca değerlendirip sonuçlandırdık.

Çalışma boyunca Moğultay’ın kendi eserlerini esas aldık. Bunun yanı sıra Beyazıt Devlet Kütüphanesi ve Süleymaniye Kütüphanesi’nden yazma eserlerin

(4)

tespitinde istifade ettik. Özellikle Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) kütüphanesindeki kaynaklardan ziyadesiyle yararlandık. Tezde mümkün mertebe ilk kaynaklara ulaşmaya gayret ettik. İlgili olduğunu düşündüğümüz yerlerde dipnotlarla izahlar getirdik. Şahısların vefat tarihlerini parantez içinde verdik; bunların ilki hicri diğeri miladi tarihi, dipnotlarda verdiğimiz parantez içi rakamlar ise hadis numarasını gösterir.

Müellifin basılmış, mevcut olan eserlerini inceledik. Kendisine veya çalışmalarına atıf yapılan kitapları İSAM’da görme imkanı var ise, asıl kaynak olarak onu inceledik.

Böylesi bir çalışmaya beni teşvik eden, konunun seçiminden son şekline gelene kadar tezi okuyup inceleyen, değerli zamanlarını ihtimamla benim için seferber eden kıymetli hocam Prof. Dr. Mehmet Eren’e şükranlarımı sunuyorum. Tezin hazırlanmasında tavsiyelerini esirgemeyen Prof. Dr. Hidayet Işık ile Doç. Dr. Muhiddin Uysal hocalarıma, müellifin eserlerini temin etmede katkılarından dolayı Yrd. Doç. Dr. Dilaver Selvi’ye, İSAM Kütüphanesi’nin değerli yetkililerine ve buradaki kaynak eserleri bizlere ulaştıran tüm hocalarıma, emeği geçen bütün dostlara teşekkürlerimi bir borç bilir, ahirete irtihal eden hocalarımı da rahmetle yâd ederim.

Hiç şüphesiz bu çalışma mükemmeli yakalama iddiası taşımamaktadır. Eksiklerimizin ortaya çıkması, çalışmalarımızı aydınlatan kandiller mesabesinde olacaktır. Gayemiz, Moğultay b. Kılıç’ı bir nebze olsun tanımak ve eserleri ile bilinmesine vesile olmaktır.

İbrahim Tozlu 2011 Üsküdar

(5)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğ renci ni n

Adı Soyadı İBRAHİM TOZLU

Numarası 044144022001

Ana Bilim / Bilim

Dalı TEMEL İSLAM BİLİMLERİ / HADİS

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Prof. Dr. MEHMET EREN

Tezin Adı MOĞULTAY B. KILIÇ (ö. 762/1361) VE HADİS İLMİNDEKİ

YERİ

ÖZET

Moğultay b. Kılıç Bahrî Memlûkler devrinde Mısır’da yaşamış Hanefi bir Türk muhaddistir. Yüzü aşkın eseri olmasına rağmen, eserleri ve hadisçiliği üzerinde ülkemizde her hangi bir ilmî çalışma yapılmamıştır. Özellikle hadis, tarih ve lugat ilminde klasik kaynaklarımızın medhü sena ettikleri Moğultay b. Kılıç, esasen, hicri VIII. Ve IX. Asra önemli katkıları olmuş muhaddislerin yetişmesinde rol oynamış bir alimdir.

O, İbnu’s-Salah’ın hadis usulü, el-Mizzî’nin rical kitabı, Buhari, Ebu Davud, İbn Mâce’nin hadis kitapları üzerine yaptığı şerhleri ile hicri VIII. Asırda başlayan zevâid edebiyatının ilk ilmî çalışmalarını başlatan hadis alimi olmakla ve ikmal türü çalışmaları ile dikkatleri üzerinde toplamaktadır. Moğultay b. Kılıç ve çalışmalarından kendisinden sonra gelen nesil hep övgüyle bahsetmektedir. Talebelerinden İbnu’l Mulakkın, el-Irâkî, el-Bulkînî ile İbn Hacer onun eserlerinden özellikle istifade etmiştir.

(6)

Moğultay b. Kılıç’ın eserleri –yaşadığı dönemin bir özelliği olması hasebiyle- sıradan bir ihtisar, ikmal ve tehzib özelliği taşımaz; o aynı zamanda iyi bir münekkittir. Onun eserleri, telif edildiği dönemden “Saadet Devri”ne kadar hadis ilminin problemleri ve çözümlerine ışık tutacak düzeyde bilgiler ihtiva eder. Zira o aynı zamanda iyi bir neseb alimi, kuvvetli bir hadis hafızı, alanında ilk telifleri kaleme alan asrın imamı, muhaddislerin şeyhi sıfatlarıyla meşhur olmuş, bir sünnet müdafiidir.

Muasırı olan Zehebi ve İbn Kesir gibi alimler kadar tanınmamasının bir sebebi, pek çok eserinin kayıp olması ise de diğer bir nedeni Kahire’den dışarı fazla çıkmayışı, daha sakin bir hayat sürmüş olmasıdır. Moğultay b. Kılıç’ı son yıllarda ilim dünyasına daha fazla tanıtan, vaktiyle pek çok alimin başvuru eseri olarak elden düşürmedikleri, şimdilik onu aşkın ilmî çalışmasının basılmış olmasıdır.

(7)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğ

renci

ni

n

Adı Soyadı İBRAHİM TOZLU

Numarası 044144022001

Ana Bilim / Bilim Dalı TEMEL İSLAM BİLİMLERİ / HADİS Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Prof. Dr. Mehmet EREN

Tezin İngilizce Adı THE IMPORTANCE OF MOĞULTAY B. KILIÇ (ö. 762/1361) IN THE

STUDY OF HADITHS

SUMMARY

Moğultay b. Kılıç Bahrî was a Turkish hadith scholar who lived in Egypt during Mamelukes era. Although he had more than one hundred books, no scholarly study has been done yet on his hadith studies in our country. Prised particularly by hadith, history and our classical dictionary resources, Moğultay b. Kılıç was a scholar who played a great role in raising hadith scholars who had great contributions to the hijri VIII and IX. Centuries.

He stood out with the hadith style of İbnu’s Salah, dignitaries book of el-Mizzi, and his comments of hadith books of Buhari, Ebu Davud, İbn Mace and being the hadith scholar starting the first scholarly studies of zevaid literature that started in VIII. Century.

Following generation after him praises him and his studies. Some of his students called İbnu’l Mulakkın, el-Irâkî, el-Bulkînî and İbn Hacer took especially advantage of his books.

The books of Moğultay b. Kılıç didn’t have an ordinary perfection style – since his time had a distinction; he was also a good critic. His books contain information to

(8)

shed light on the problems and solutions of hadith studies from the time of their writing time to “Era of Bliss.” He was also a scholar of genealogy, a strong hadith hafız, imam of the era that wrote the first compilations, and a sunnah scholar becoming famous as the title “sheikh of hadith scholars.”

Whereas one reason why he wasn’t known as much as his contemporaries such as Zehebi and İbn Kesir was that many of his books are lost, the other reason was that he didn’t get out of Cairo much and he lived very quietly. The factor that has made him widely known to scholar world is the fact that his more than ten books which were once used as reference books have been published recently.

Key words: Moğultay b. Kılıç, Mameluk, perfection, comment, dignitaries, zevaid.

(9)

Kısaltmalar

a.g.e :Adı geçen eser b.: İbn, bin (oğlu) bkz. : Bakınız c. : Cilt çev.: Çeviren

DİA :Diyanet İslam Ansiklopedisi Fak.: Fakültesi

H. no: Hadis no h.: Hicri

haz.: Hazırlayan

HTD: Hadis Tetkikleri Dergisi krş.: Karşılaştırınız

m.: Miladi nr. : Numara nşr.: Neşreden ö.: Ölümü

r.a: Radıyallahu anh/anhâ s. : Sayfa

s.a.s : Sallallahü aleyhi ve sellem Sy.: Sayı

ter. : Tercüme eden thk.: Tahkik eden trs.: Tarihsiz tsh.: Tashih eden Ü. : Üniversitesi vb. : ve benzeri vd.: Ve devamı vr.: Varak yay.: Yayınlayan

(10)

İÇİNDEKİLER

Önsöz………...I Özet………..IV Abstract………...VI Kısaltmalar………VIII GİRİŞ

I. ÇALIŞMA HAKKINDA GENEL BİLGİLER ... 1

A. KONUSU VE ÖNEMİ ... 1

B. AMACI VE METODU ... 5

C. KAYNAKLARI ... 7

D. YAPILAN ÇALIŞMALAR ... 7

II. MOĞULTAY B. KILIÇ’IN YAŞADIĞI DÖNEME GENEL BİR BAKIŞ ... 9

A. TARİHÇE ... 9 B. YÖNETİM ... 14 C. İKTİSAT ... 19 D. TOPLUM, DİN VE KÜLTÜR ... 22 E. EĞİTİM VE ÖĞRETİM ... 27 BİRİNCİ BÖLÜM MOĞULTAY B. KILIÇ’IN HAYATI, İLMÎ KİŞİLİĞİ VE ESERLERİ I- HAYATI ... 35

A. KİMLİK BİLGİLERİ ... 35

B. İLİM SEVGİSİ, AZMİ VE SEYAHATLERİ... 44

C. VEFATI... 45 II. İLMÎ KİŞİLİĞİ ... 47 A. ÖĞRENİM HAYATI ... 47 1. Talebelik Yılları ... 48 2. Okuduğu Eserler ... 49 3. Hocaları ... 53 B. ÖĞRETİM HAYATI ... 64

1. Döneminde Kahire’deki Medreseler ... 64

2. Görev Yerleri ... 65

3. Talebeleri ... 70

C. AKRANI OLAN BAZI MEŞHUR MUHADDİSLERLE İRTİBATI ... 81

(11)

III. ESERLERİ ... 89 A. MATBU OLANLAR ... 89 1. Şerh ... 89 2. Siyer-i Nebî ... 92 3. Rical ve Tabakat... 96 4. Hadis Usûlü... 111 5. Diğer Çalışmaları ... 115

B. MEVCUT YAZMA ESERLERİ ... 118

1. Şerh Çalışmaları ... 118

2. Hadis İlimleri... 120

3. Siyer-i Nebî ... 121

4. Rical ve Tabakat... 122

5. Diğer Çalışmaları ... 123

C. MEVCUT OLDUĞU BİLİNMEYENLER... 126

1. Cüzler ... 126

2. Tabakat ve Rical... 128

3. Siyer-i Nebî ... 136

4. Hadis İlimleri... 137

5. Diğer Çalışmaları ... 147

D. ESERLERİ ÜZERİNE YAPILAN ÇALIŞMALAR ... 149

İKİNCİ BÖLÜM MOĞULTAY B. KILIÇ’IN ÇALIŞMALARI VE HADİS İLMİNDEKİ YERİ I. ÇALIŞMALARI ... 153

A. HADİS USÛLÜ... 153

1. Islahu Kitâbi İbni’s-Salah... 153

B. SAHABE VE RİCAL BİLGİSİ ... 164

1. el-İktifâ fî Tenkîhi Kitabi’d Duafâ ... 165

2. el-İnâbe ilâ Ma’rifeti’l-Muhtelef Fîhim mine’s-Sahabe ... 170

3. İkmâlü tehzîbi’l-Kemâl ... 178

4. İntihâbu Kitâbi Men Vâfekât Künyetühû İsme Ebîh ... 186

C. HADİS ŞERHLERİ ... 187

1.Sünen-i İbn Mâce Şerhi: el-İ’lâm ... 187

2. Sahih-i Buharî Şerhi: et-Telvîh ... 202

D. DİĞER ESERLERİ ... 208

1. el-İşâre ilâ Sîreti’l-Mustafa ... 208

2. el-Vâdıhu’l-Mübin fî Zikri Men Üstüşhide mine’l-Muhıbbîn ... 213

II. HADİS İLMİNDEKİ YERİ ... 219

A. HİCRİ VIII. ASIRDA YAPILAN HADİS ÇALIŞMALARI ... 219

B. HADİS İLİMLERİNE KATKISI ... 223

1. Ahkâmü’l-Hadîs ... 225

2. Rivayetçiliği ... 226

(12)

4. Hadis Ravileri İlmi ... 230

5. Cerh-Ta’dil Bilgisi ... 233

6. Hadis Şerhçiliği ... 234

C. TENKİT ETTİĞİ MUHADDİSLER ... 240

D. HAKKINDAKİ TENKİTLER ... 263

1. Bazı Hocalarından Sema Yoluyla Hadis Alıp Almaması ... 263

2. Hapse Atılması ve Kitabının Piyasadan Toplatılması ... 264

3. Zayıf Rivayetlere Yer Vermesi... 269

4. Mu’tezile ve Şia’nın Kaynaklarını Kullanması ... 283

E. HANEFİLER VE HADİS ... 285

F. RAVİ TANITIMLARI VE CERH TADİL HÜKÜMLERİ ... 287

G. TASAVVUF İLE İRTİBATI ... 289

SONUÇ ... 293

BİBLİYOGRAFYA ... 296

EKLER ... 314

1. Moğultay b. Kılıç’ın Kitaplarında Adı Geçen Kaynak Eserler ... 314

(13)

GİRİŞ

I. ÇALIŞMA HAKKINDA GENEL BİLGİLER A. KONUSU VE ÖNEMİ

Memlûkler devrinde Kahire’de hadis ilmi alanındaki faaliyetlerin oldukça canlı olduğuna şahit oluruz. Devletin özellikle yükseliş yıllarında bu coğrafyada zuhur eden ilmi hareketliliğin elbette pek çok tarihi, siyasi, sosyal, dini vb. sebepleri bulunmaktadır.

Moğultay’ın yaşadığı yıllar, devrin saltanat merkezi olan Kahire’de oldukça hareketli ve bir o kadar da İslamî ilimler yönüyle önemlidir. Bir yandan Kahire, önemli şahsiyetlerin akın ettiği ilmi faaliyetlerin merkezidir. Diğer yandan devrin önemli muhaddisleri hadis ilmine dair önemli çalışmalar yapmaktadır. Bu sebeple Kahire, söz konusu yıllarda hadis ilminin de merkezi hüviyetindedir. İşte Moğultay, bu ilmî muhitte özellikle tarihçi ve muhaddis kimliği ile birçok kitap telif eden bir alim olarak kaynaklarda adı geçer.

Öncelikle kaydetmek gerekir ki, Moğultay b. Kılıç hicri yedinci asırdan itibaren başlayan ve hicri onuncu asra kadar devam eden hadis ilminin “Olgunlaşma Dönemi”1

şahsiyetlerindendir. Zira hicri yedinci asra kadar, hadis ilmine ait eserler telif anlamında artık kemale ermiştir. Mesela “İbnu’s-Salah” adıyla meşhur olan müteahhirun devri hadis alimi Ebû Amr Osman b. Salah (643/1245), usul konularını

daha metodolojik bir şekil içinde tasnif etmişti.2

Moğultay; ilk öğrenim yıllarını olgunlaşma devrinin önemli şahsiyetleri içinde tamamladı. Müteahhirûn ulemasının muhaddisleri arasında yer aldı. Bu sebeple tezin konusunu ortaya koyarken Moğultay’ı ve telif ettiği eserlerini şu üç temel üzerinde tahlil etmek istiyoruz:

Birincisi; Moğultay’tan önce, İbnu’s-Salah’a kadar ki safhada hadis alimleri “kaynak” niteliği taşıyan önemli eserler verdiler. Hadis tedvin faaliyeti, tamamen gelişti. Eserlerin ihtiva ettiği bilgiler senedleriyle derlenip toparlandı. Bunun sonucu ihtisar, nazma dökme, şerh, talik ve tahkik çalışmaları başlamış oldu. Böylece

1 Çakan, İsmail Lütfi, Anahatlarıyla Hadis, s. 143

(14)

müteahhirun devri alimleri, metin ve senedlerdeki ince ayrıntıları anlamaya ve bunu eserlerine yansıtmaya başladılar.

İkincisi; Moğultay b. Kılıç’ı yetiştiren nesil, bu bakımdan İbnu’s-Salah’ı metodolojik olarak taklit eden; ancak bir o kadar da tenkide tabi tutan şahıslar olarak tanınmaya başladı. Mesela Memlûkler devrinin Şam’daki meşhur muhaddisi Nevevi (676/1277), İbnu’s-Salah’ın Mukaddime’sini et-Takrib adıyla ihtisar etti. Moğultay da bu ihtisar çalışmalarına katıldı. Hadis ilminin bir çok alanında kendini gösterdi; Kütüb-i Sitte’ye en geniş ve en muteber şerhlerin Nevevi ile başlayan bu dönem şerh çalışmalarına üç önemli eseri ile katıldı.

Üçüncüsü ise; Moğultay b. Kılıç, yetiştirmiş olduğu Irâkî, İbnü’l-Mülakkin gibi, hadisin en meşhur otoritelerinden ve müteahhirun ulemasından İbn Hacer, Aynî gibi devrin hadis şârihlerini, otoritelerini yetiştiren bir neslin de büyük hocası olmaktadır. Bu bakımdan Moğultay b. Kılıç’ın daha sonraki devrin şöhretli alimlerine eserleri ve görüşleri ile kaynaklık yapması muhtemel olmalıdır.

Moğultay b. Kılıç Türk bir muhaddistir. Ancak bu çalışmada biz, Moğultay b. Kılıç’ı ve hadisçiliğini araştırırken, onun bir Türk olması sebebiyle hamasî bir duyguyu öne çıkartmak istemiyoruz. Fakat hadise gönül vermiş hatta hadis ilmine dair yüze yakın eser telif etmiş bir Türk muhaddisin, ülkemiz dışında yapılan bazı tahkik çalışmalarında “Müsta’rabe/Araplaşmış” olarak tanıtılmasını kabul

edemiyoruz. 3

Moğultay b. Kılıç’ı; eserleri, kendisinden sonrakilere etkileri, hadisçiliği ve hadis ilmine verdiği ilmi mesaisi ile “Moğultay b. Kılıç (ö. 762/1361) ve Hadis İlmindeki Yeri” adıyla doktora tez konusu olarak araştırmaya değer önemli bir hadis alimi olarak kabul ediyoruz.

Memlûkler devrinin önemli tarihçisi Makrîzî, Mısır Eyyûbî Devleti’nin

yıkıldığı 648/1250 yılında, Memlûklerin ilk sultanı olarak “Şeceretü’d-dürr” 4

adıyla bir kadın ismini zikretmiş ise de tarihçilerin büyük bir çoğunluğuna göre Memlûkler

3 Moğultay b. Kılıç’ın, Islâhu kitâbi İbni’s-Salah, adlı eserini tahkik edip ilim dünyasına kazandıran

Nâsır Abdülaziz Ferec Ahmed’in giriş bilgileri için bkz. s. 41 (Advâu’s-selef, Riyad, 1428/2007)

(15)

devri, “Şeceretü’d-dürr” ile evlenen Sultan İzzeddin Aybek ile başlamakta ve

Mısır’ın ilk Türk sultanı sıfatını almaktadır.5

Bu itibarla biz 648/1250 yıllarını takip eden Memlûkler tarihini tezde önemsiyor ve hadis tarihi açısından bu devri bir dönüm noktası olarak kabul ediyoruz. Zira hadis ilminde otorite olan pek çok hadis şarihi ve rical alimi bu devrin önemli simaları arasındadır ve onlar Moğol istilası öncesinde Şam’da, istila sonrasında ise Mısır’da temayüz etmiş önemli alimlerdir.

Bir tarafta ekonomik, siyasi ve ilim merkezi olarak Şam, Moğol istilasına maruz kalmaktadır. Öte yandan Memlûklerin başkenti Kahire, Haçlı seferleri ve Moğol saldırıları karşısında ilim ehlinin güvenli bir sığınağı halini almaktadır.

Bu tarihi süreç göz önüne alındığında, İslami ilimler sahasında pek çok ilim gibi hadis ilmi de bu bölgede gelişir. Memlûkler ile başlayan (648/1250) hicri yedinci asır, hadis ilminin de bir anlamda dönüm noktasıdır. Bu ilmin çok değerli alimleri, bu dönemde özellikle şerh ve rical konusunda pek çok eser telif ederler.

Moğultay b. Kılıç Nevevî’ye (676/1277) yetişemese de İbn Kesîr ile aynı

dönemin şahsiyeti olup aynı hocadan, yani Mizzî’den (742/1342) icazet almıştır.6

İbn Kesîr (774/1363), İbnu’s-Salah’a yer yer itiraz edip Mukaddime’yi ihtisar etmiş ve çalışması ilim dünyasında tanınmıştır. Moğultay’ın da Islahu kitâbi İbni’s-Salâh adıyla aynı esere bir ihtisar çalışması bulunmakta ve bu çalışmasında İbnu’s-Salah’a (643/1245) itirazları yer almaktadır. Tezde Moğultay’ın itirazlarını Zerkeşi (794/1391) ve İbn Hacer’in (852/1448) değerlendirmekleri ile ele alacağız.

Moğultay’ın tezde vurgulanan önemli özelliklerinden biri ricale dair çalışmaları olacaktır. Zira ricalu’l hadiste, Kütüb-i Sitte ricaline mahsus olmak üzere ilk eseri yazan Hafız Abdülgani b. Abdulvâhid el-Makdisi (600/1203)’dir. Eserinin adı el-Kemal fî esmâi’r-rical’dir. el-Kemâl, kendisinden sonra pek çok esere ilham kaynağı olmuştur. Aslı on cilt olan bu eser, Tehzîbu’l-kemâl adıyla Moğultay’ın hocası Ebû’l-Haccac Mizzî tarafından genişletilmiş ve dönemin en meşhur eserleri arasına girmiştir. Öyle ki Mizzî’nin bu kitabı asıl kitap el-Kemâl’i unutturmuştur. Çünkü Mizzî’den sonra Kütüb-i Sitte ricaline dair kitap yazanların tamamı onun

5 İbn Haldun, el-Iber, V, 263; İbn Tağriberdî, en-Nücûm, VII, 3, 14; Suyûtî, Husnü’l-muhadara, II, 58;

Tarihu’l-hulefâ, s. 465; Zeytun, Adil, Tarihu’l-memâlik, 8

(16)

kitabını esas almışlardır. Ne var ki Mizzî’nin yapmış olduğu bu çalışma eksiktir.7

Devrin alimleri tarafından hüsnü kabul gören bu eser Moğultay b. Kılıç tarafından

“benzeri telif edilmemiş büyük bir kitap” 8

olarak tarif edilir. Moğultay, Tehzîbu’l-kemâl’e daha sonra İkmâlü tezhibi’l-kemâl fî esmâi’r-rical9

adıyla bir ikmal çalışması

yapacaktır.10

Tezde Moğultay’ı usul ve rical ilmi çalışmaları yanı sıra cerh ve ta’dil ilmi ile de incelemeye önemli gördük. Zira Moğultay b. Kılıç, bu alanda da etkin bir rol üstlenmiştir. Mesela devrin önemli alimlerinden İbnü’l-Cevzî’yi (597/1200) ed-Duafâ ve’l-metrûkîn adlı eserinde aşırı bir şekilde cerh ettiğini düşündüğü kişileri, yine aynı müellifin kaynak gösterdiği cerh ve tadil imamlarının görüşleri ile tenkit

etmiştir. Çalışması el-İktifâ fî tenkîh-i kitabi’d-duafâ adını taşımaktadır.11

Aslında Moğultay, bunu yapmakla mesned olarak görüşleri serdedilen alimlerin fikirleri ile ed-Duafâ ve el-Mevzûât’ında İbnü’l-Cevzî’nin (597/1200) görüşlerini cerh ve tadil ilmi açısından tenkit etmekte ve onun hata ettiği yerleri tek tek açıklamakta, yanlışlarını ortaya koymakta hatta ravilerin künyelerine işaret etmekte, isimlerdeki karışıklıkları gidermektedir. Moğultay, İbnü’l-Cevzî’nin delilsiz öne sürdüğü görüşleri reddetmekte, tabir yerinde ise, eserin adından da (el-İktifâ fî tenkîh-i kitabi’d-duafâ) anlaşılacağı üzere bir manada “ayıklama” yapmaktadır.

Tez konusunun hadis şerh edebiyatı yönüyle de önemli olduğunu düşünüyoruz. Çünkü hicri dördüncü asırdan itibaren yüzlerce şerh, haşiye ve ta’lik yazılmış, hiç kuşkusuz, hadis edebiyatında onların her birinin önemli katkıları olmuştur. Moğultay’ın yaşadığı yıllarda hadis ilimleri şerh edebiyatında yine önemli eserler şüphesiz kaleme alınmıştır. Ancak özellikle Buharî’nin “es-Sahih”i üzerine yapılan şerh çalışmalarının hala talep gördüğünü, devrin önemli tarihçilerinden İbn Haldun’un (808/1406), Buharî’ye şerh yazmanın zor ve müşkil bir iş olduğunu

7 Eren, Mehmet, Hadis İlminde Rical Bilgisi ve Kaynakları, s.312 8 Moğultay, İkmâlü tehzibi’l-Kemal, I, 3

9 İkmâlü tehzibi’l-kemâl’in ilk baskısı, on iki cilt halinde Kahire’de 1422/2001 yılında Daru’l-Faruk

yayınevinde yapılmıştır.

10 Moğultay devrinde “asıl”lar telif edilmiş bulunuyordu. Asıl “hadis rivayet eden ravinin veya şeyhin,

hadislerini toplamış olduğu kitabına verilen bir isimdir. Şeyhin rivayet esnasında hafızasının destek ve dayanağını teşkil eder. (Bkz. Koçyiğit, Talat, Hadis Istılahları, s. 54) Bu “asıl”lar daha geniş bir tabanda “ikmal” edilmeye; tamamlanmaya, kemale erdirilmeye, eksikleri giderilmeye, noksan kalan ricali asıl kitaba dahil edilmeye başlanmıştır.

11 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 209; el-İktifâ fî tenkîhi kitâbi’d-duafâ adlı bu eser, Mısır,

(17)

zikretmesinden anlıyoruz.12 Bilindiği üzere bu konudaki çalışmalar müellifimizden sonra da devam edecek ve meşhur Buharî şârihleri İbn Hacer (852/1448), Aynî (855/1451), Kastallânî (923/1517) ile zirveye ulaşacaktır. Bir anlamda Moğultay b. Kılıç, kendisinden sonraki şarihlere ufuk açmış ve şerh çalışmaları dikkate alınmıştır. Moğultay, Buharî’nin el-Câmiu’s-Sahih’ini, Ebû Davud ile İbn Mace’nin es-Sünen’lerini şerh etmiştir. Ne yazık ki bu şerhlerden sadece İbn Mace şerhi el-İ’lâm matbu olarak bulunmaktadır. Tezin ilerleyen bölümlerinde ayrıca üzerinde durulacağı gibi, hiç kuşkusuz onun şerh çalışmaları, bir hadis hafızı olarak hadis ilimlerine dair bilgilerini ortaya koyan önemli bilgiler ihtiva etmektedir.

B. AMACI VE METODU

Moğultay b. Kılıç’ın yaşamış olduğu dönem (miladi 1291-1361), aynı zamanda İslam dünyasında önemli değişimlerin yaşandığı bir zaman dilimidir. İslam âlemi miladi 1258 yılında Bağdat’taki Abbasi hilafetini yok eden ve bütünüyle İslam medeniyetini yok etmeyi hedefleyen meşhur Moğol istilasına maruz kalır.

İslam âleminin parlayan yıldızı Memlûkler, Moğolların egemenliğini Aynicâlût’ta kırınca Müslümanların umudu olur. Öte yandan Eyyubîler devri boyunca devam eden Haçlı seferlerinin duraklatılması hatta bu seferlerin aralıklarla da olsa daima bu bölgede görülüyor olması bir tesadüf eseri değildir.

Bu tarihi süreçte Memlûklerin başkenti Kahire, artık İslam âleminin merkezidir. Mısır’ın Memlûklerle başlayan ilmî, siyasi, ekonomik, tarihi önemi bir Türk devleti ile ortaya çıkmaktadır. İslam dünyasının bu merkezî rolü, Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim’in miladi 1517’deki Mısır Fethi’ne kadar Türk asıllı Müslümanların uhdesinde kalacaktır.

Moğultay b. Kılıç Bahrî Memlûkler devri hadis alimidir. Onun döneminde Memlûkler, devletin kuruluş aşamasını tamamlamış, devleti yükselişe geçirmişlerdir. Bu yükselişte Memlûklerin dini ve askeri alanda yetkin olan sultan ve emirlerinin de hiç şüphesiz önemli rolü vardır. Siyasi otoriteyi güçlendiren hilafet, kurumsal olarak Moğultay’ın yaşadığı yıllarda Mısır’dadır. Saltanat merkezi Kahire, Müslüman alimleri bağrına basmakta, İslam ilimlerinde olsun tıp, matematik gibi fen

(18)

bilimlerinde olsun ilim ve medeniyetin başkenti olarak pek çok ilim ehline ev sahipliği yapmaktadır.

İslam tarihinin ilim, irfan, sanat ve medeniyette terakki gösterdiği bir zamanda ve mekanda Moğultay b. Kılıç, 267 yıl gibi bir zaman diliminde İslam’ın bayraktarlığını yapacak olan bir ülkede babasının ısrarlarına rağmen askeri ve yönetim alanında yükselmek yerine ilmi mesaiyi tercih etmiş bir Türk ve Hanefi hadis alimidir. Onun yaşadığı bu muhit öteden beri Şafii ve Sünni bir ekolün merkezi olarak bilinir. Memlûk Türkleri zamanında bu bölgede cereyan eden pek çok siyasi olay gibi ilmî gelişmeler de dikkat çekmektedir. Moğultay b. Kılıç, ilmî gelişmelerin içindedir; rical ve hadis ilimlerine dair pek çok eserler vermiş, bu sebeple de dikkatimizi çekmiştir. Onun hakkında ülkemizde doktora düzeyinde bir araştırma yapılmamış olması bizi Moğultay b. Kılıç ve eserleri üzerinde çalışmaya sevk etmiştir.

Memlûkler devri ve bu devrin mümeyyiz hadis alimi Moğultay b. Kılıç’ın kaynaklarda ismi ve eserleri zikredilmesine rağmen ilim dünyasında kendisinden sıklıkla bahsedilmemiş olması üzücüdür. Bu sebeple amacımız; yaşamış olduğu devrin tarihi, sosyal ve ilmi açıdan önemine binaen muhaddis Moğultay b. Kılıç’ı eserleri, hayatı, etkileri ve hadis ilmindeki yerini, “Moğultay b. Kılıç (ö.762/1361) ve hadis ilmindeki yeri” adıyla çalışmaktır.

Tez bir giriş ve iki bölümden meydana gelmektedir.

“Giriş”te Moğultay b. Kılıç’ın yaşadığı hicri 689-762 (1290-1361) yıllar temel alınacaktır. Bu zaman dilimi tezin konusu, önemi, amacı, metodu ve kaynakları başta olmak üzere tarihi, sosyal ve ilmi şartları, toplum, din ve kültür ile eğitim-öğretim faaliyetleri ile ele alınacaktır. Bu yapılırken Türkçe veya yabancı dilde yazılmış en son dönem eserler öncelikli olarak taranacak, ardından asıl kaynak eserlere bakılacaktır. Söz konusu devre ait yüksek lisans veya doktora tezlerinin olup olmadığı araştırılacak, ardından telif edilen kitap, ansiklopedi maddeleri, makaleler v.b çalışmalar incelenecektir.

“Birinci Bölüm”de kaynak niteliği taşıyan eserlerden istifade edilmeye çalışılacaktır. Tabakat (biyografi) kitapları başta olmak üzere Moğultay b. Kılıç’tan bahsetmesi mümkün olabilecek özellikle o dönemin (muasır) müellifleri ile hadis edebiyatı dikkate alınacaktır. Mizzî (742/1341), İbn Seyyidünnâs (734/1334) gibi

(19)

hadis âlimleri yanında yetişmesi göz önünde bulundurularak kendisi ile irtibatı olabilecek hadis alimlerinin eserlerine imkanlar ölçüsünde bakılacaktır. Bu bağlamda, kendisinden sonra hadis ilminin otorite âlimlerinden kabul edilen İbn Hacer Askalânî, Irakî, Bulkînî, Aynî, Sehavî, Suyûtî… gibi alimlerin eserleri bu bölümün asli kaynakları arasında yer alacaktır.

“İkinci Bölüm”de Moğultay b. Kılıç’ın hadis ilmindeki yeri, eserlerinde görülen genel özellikleri ele alınırken, özellikle kendisi tarafından yazılmış eserleri incelenecek, çalışmalarındaki metotları tespit edilecektir. Bu sebeple kendi eserleri bu bölümün asli kaynaklarını meydana getirecektir. Moğultay’ın çalışmaları ve hadis ilmindeki yeri bu bölüm içinde incelenecek, onun hadis ilmine katkıları, tenkit ettiği muhaddisler ve hakkındaki tenkitler yine bu bölümün konusu olarak ele alınacaktır.

C. KAYNAKLARI

Tezin desteklendiği asıl kaynaklar, öncelikle Moğultay’ın matbu ve mahtut kendi eserleri başta olmak üzere, onun muasırı olan çalışmalardır.

Bunların yanı sıra Moğultay b. Kılıç’ın muasırı Halil b. Aybek es-Safedî’nin (764/1363), A’yânü’l-asr ve a’vânü’n-nasr’ı ile Kitâbü’l-vâfî bi’l-vefeyât’ı, Ebû’l-Mehâsin Hüseynî’nin (765/1364) Zeylü tezkireti’l-huffâz li’z-Zehebî’si, İbnü’r-Râfi’ Takıyyüddin Ebû’l Meâlî es-Sellâmî’nin (774/1372) Vefeyât’ı, İbn Haldûn el-Mağribî’nin (808/1405), Kitâbu’l-ıber ve’l-dîvâni mübtedei ve’l-haber’i, İbn Hacer Askalânî’nin (852/1448), ed-Dürerü’l-kâmine fî a’yâni’l-mieti’s-sâmine ile İnbâul ğumr bi ebnâi’l-umr fi’t-târih adlı eserleri, İbn Fehd Ebü'l-Fazl Takıyyüddîn Hâşimî’nin (871/1466), Lahzu’l-elhâz bi zeyli tabakati’l-huffaz’ı, Makrizî’nin (845/1441) Kitâbü’l-mevâiz ve’l i’tibar bi zikri’l-hıtat ve’l-âsâr (Hıtatu’l Makrizîyye) ile el-Mükaffa’l-kebir’i, İbn Kutluboğa’nın (879/1474) Tâcü’t-terâcim fî men sannefe mine’l-hanefiyye’si, Sehâvî’nin (902/1496), ed-Dav’ül-lâmî’ li ehli’l-karni’t-tâsi’i, Celâleddin Suyûtî’nin (911/1505) Husnü’l-muhadara fî ahbâri Mısr ve’l-Kâhire adlı eserleri aslî müracaat kaynaklarımız olmuştur.

D. YAPILAN ÇALIŞMALAR

Müellifi esas alan ilk çalışma Moğultay b. Kılıç’ın eserlerinden sadece el-Vâdıhu’l Mübin ile ortaya çıkmaktadır. Oryantalist Otto Spies tarafından bu eser bir

(20)

makale ile tanıtılmış ve bir kısmı Almanca’ya tercüme edilmiş ve Stuttgart’ta 1936

yılında yayımlanmıştır.13

Yakın dönemde, Moğultay b. Kılıç’ın Islâhu kitabi’bni’s-Salah’ı14

üzerine bir

doktora ve İkmâlü tehzîbi'l-kemâl’i 15 hakkında ise yüksek lisans ve doktora

çalışmaları yapılmıştır.16

Türkçemizde Moğultay hakkında ilk derli toplu bilgi Diyanet İslam Ansiklopedisi’nde (DİA) “Moğultay b. Kılıç” adıyla bir madde hazırlanmak suretiyle verilmiştir. Bu maddede zikredilen konulardan ve tespitlerden ziyadesiyle istifade ettik. Verilen kaynaklara ayrıca müracaat ettik.

Bu çalışmalara İkmâl-ü tehzibi’l kemal17

, el-İ’lâm bi sünnetihi aleyhi’s-selam şerh süneni İbni Mâce el-İmam”18

ile aynı eserin bir diğer baskısında verilen

malumatı19

, Mazin b. Muhammed es-Sersâvî’nin neşre hazırladığı el-İktifâ fî tenkîhi kitabi’d-duafâ’daki bilgileri20

, el-İnâbe ilâ ma’rifeti’l muhtelef fihim mine’s-sahabe’ye hazırlanan mukaddimeyi21

, el-İşâre ilâ sireti’l-Mustafâ ve târihu men ba’dehû mine’l-hulefâ’da22

muhakkik Muhammed Nizamüddin Füteyyih tarafından

verilen bilgileri de ekleyebiliriz.

13 J. S. Meisami, Paul Starkey, Encyclopedia of arabic literature, II, 538

14 Nasır Abdülaziz Ferec Ahmed, Islâhu kitabi’bni’s-Salah, Dâr-u Advâi’s-Selef, Riyad, 1428/2007 15

bkz. Kandemir, Yaşar, “Moğultay b. Kılıç”, DİA, XXX, s.230

16 Eser hakkında Medine’de el-Câmiatü'l-İslâmiyye külIiyyetü'l-hadîs'te Bedr b. Muhammed b.

Muhsin Ammâş 1414/1993’te, Avvâd b. Humeyd b. Muhammed er-Ruveysî de 1416/1995 yılında yüksek lisans tezi hazırlamıştır. Yine aynı yerde Muhammed Ali Kasım Ahmed el-Umerî 1403/1983 yılında Hâfız Moğultay ve Kitâbü İkmâli Tehzîbi'l-Kemâl adıyla bir doktora tezi yapmıştır. bkz. Kandemir, Yaşar, “Moğultay b. Kılıç”, DİA, XXX, s. 230

17 Daru’l-Faruk, 1422/2001, Mısır, 1. Baskı, thk. Adil b. Muhammed, Üsame b. İbrahim 18

Mektebetü İbn Abbas, 1428/2007, 1. Baskı, thk. Ebû Abdullah Ahmed b. İbrahim b. Ebû’l-Ayneyn I-V cilt

19 Daru’l-kütübi’l-ilmiye, 1428/2007, thk. Muhammed Ali Semmak, Ali İbrahim Mustafa I-III, 1.

Baskı, Beyrut

20 Sersâvî, Mazin b. Muhammed, el-İktifâ fî kitabi’d-duafâ, Daru’l-Ezher, 1430/2009 21

Mektebetü’r-Rüşd, Riyad, 1420/2000, 1. Baskı, I-II, thk. Seyyid Izzet Mürsî, İbrahim İsmail Kâdı, Mecdî Abdülhalık Şâfiî

22 Moğultay b. Kılıç, el-İşâre ilâ sireti’l-Mustafâ ve târihu men ba’dehû mine’l-hulefâ, Daru’l-Kalem/

(21)

II. MOĞULTAY B. KILIÇ’IN YAŞADIĞI DÖNEME GENEL BİR BAKIŞ

A. TARİHÇE

Memlûklerin önemli tarihçisi Makrîzî, Mısır Eyyûbî Devleti’nin yıkıldığı 648/1250 yılında, Memlûklerin ilk sultanı olarak “Şeceretü’d-dürr” adıyla bir kadının

sultan olduğunu zikreder. 23

Ancak tarihçilerin büyük bir çoğunluğuna göre Memlûkler devri, “Şeceretü’d-dürr” ile evlenen Sultan İzzeddin Aybek ile başlar.

Mısır’da sultan olan Türklerin ilki olur.24

Erol Güngör’ün “Bir şeyin izahını yapmak, her şeyden önce onun tarihine bakmaktır” dediği gibi, biz de 648/1250 yıllarını takip eden Memlûkler tarihini tezde önemsiyor ve hadis tarihi açısından bu devri bir dönüm noktası olarak kabul ediyoruz. Moğol istilası öncesinde Şam’da ve istila sonrasında Mısır’da bu önemli şahsiyetler temayüz etmiştir. Bir tarafta Şam, tarihin ekonomik, siyasi ve ilmi merkezi olarak Moğol istilasına maruz kalıyor, diğer tarafta Memlûklerin başkenti Kahire, Haçlı seferleri ve Moğol saldırıları karşısında ilim ehlinin güvenli bir sığınağı haline geliyordu. Moğultay böylesi bir geçmişe dayanan bir şehirde, Kahire’de yaşıyordu.

Memlûkler devletinin başkenti Kahire, yönetim merkezi de Kal’atü’l-Cebel idi.25

Memlûk kelime itibariyle bir şeye sahip olmak anlamına gelen Arapça “meleke” fiilinden türetilmiş ismi mefuldür. Memlûk, sahibinin mülkiyet ve tasarrufu altında olan şeyler demektir; bir kişinin mülkiyetinde bulunan esir anlamında

kullanılmaktadır. 26

23

Makrîzî, el-Hıtat, II, 237

24

İbn Haldun, el-Iber, V, 263; İbn Tağriberdî, en-Nücûm, VII, 3, 14; Suyûtî, Husnü’l-muhadara, II, 58; Tarihu’l-hulefâ, s. 465; Zeytun, Adil, Tarihu’l-memâlik, 8

25 Memlûk sultanları, saltanat merkezi “Kal’atü’l-Cebel”de ikamet ederdi. Burada her gece iki defa

kös çalınırdı. Kalede sultana ait saray, emirlere tahsis edilmiş köşkler, cami, medrese, hamamlar, askeri kışlalar, depolar, çarşı-pazar ve ahırlar bulunurdu. Memlûk sultanların ikametine tahsis edilmiş askeri kışlalar, “Kal’atü’l-Cebel Nâibi” tarafından kontrol edilir ve her gece onun tarafından açılır ve kapatılırdı. bkz. Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 185

(22)

Memlûkler; halife, hükümdar veya emirlerin köle olarak satın alıp özel usullerle terbiye ettikleri ücretli askerlerin kurduğu devletin adıdır. Bu hususi askeri birlikler özellikle Kıpçak ve Harizmlilerden oluşan Türk asıllı askerlerden meydana

geliyordu.27

Asr-ı Saadet ve Hulefa-i Râşidin devrinde İslam ordusu, Arap asıllı askerlerden meydana geliyordu. Hz. Ömer (r.a) zamanında gerçekleştirilen fetihlerle İranlı ve Kıbtî şahıslar orduya ücretli olarak alınmaya başladı. Türk askerlerin; İslam orduları arasına katılmaya başlaması ise Emevilerin Basra valisi Ubeydullah b. Ziyad’ın 54/674 yılında Buhara seferi dönüşünde 2000 kişilik Türk okçu birliğini getirmesi ile başlar.28

Memlûklerin idari görevlerde ve saray işlerinde görevlendirilmeleri ise Abbasiler devrinde gerçekleşir. Abbasiler’deki Türk asıllı Memlûkler, çok daha farklı bir konuma gelmişler adeta denge unsuru olarak görülmüşlerdir. Hatta İbn

Haldûn (808/1406)29

ile Robert Irwin gibi Batılı İslam araştırmacıları30 Halife

Mu’tasım’ın, birlikte oturacağı bu Türk Memlûkler için Samarra şehrini kurduğunu kaydeder.

Mısır’da ilk Memlûk Türklerinin istihdamı ise Tulunoğulları devrinde olmuştur.

O dönemde 24.000 Türk Memlûk istihdam edilmişti.31

Onlardan sonra İhşidiler de Memlûk unsuruna önem verdiler. Daha sonra gelen Fatımîler bunu devam ettirdiler ve Türklerden oluşan özel birlikler kurdular. Artık Eyyûbiler devrinde üstün

meziyetleri sebebiyle Memlûkler “Türk” adıyla şöhret kazanmaya başlamış idi.32

Nihayet Eyyûbi hükümdarı Necmeddin Eyyub (637/1240), satın aldığı Türk Memlûkleri, en çok güvendiği askeri birlikler olarak, Nil nehri üzerindeki Ravza adasındaki kalelere yerleştirdi. Necmeddin Eyyub devlet ricalini, komutanlarını, has

Memlûklerini ve muhafızlarını bunlar arasından seçiyordu.33

27

Robert Irwin, The Middle east in the middle ages, Origins of the mamluk regime, s. 4

28 Yıldız, Hakkı Dursun, İslamiyet ve Türkler, s., 82 29

İbn Haldun, el-Iber, III, 371;

30

Robert Irwin, The Middle east in the middle ages, Origins of the mamluk regime, s. 5

31

İbn Tağriberdî, en-Nücûm, III, 21; Makrîzî, el-Hıtat, I, 94

32 İbn Haldun, el-Iber, V, 373

33 Baybars Mansûrî, Zübdetü’l-fikre, s. 2; İbn Haldun, el-Iber, V, 373; İbn Tağriberdî, en-Nücûm, VI,

(23)

İşte o zamandan itibaren buradaki birliklerde asker kökenli Türkler “Bahrî Memlûkler” adıyla meşhur oldu. Nihayet bu Türklere Allah Teâlâ, düşmüş oldukları

esarete bedel olarak Müslüman olmayı ve Mısır’da bir devlet kurmayı nasip etti.34

Memlûklar devletinin iki önemli dönemi vardır:

1. Bahri Memlûkler 648 - 784 (Miladi 1250 - 1382) 2. Burcî Memlûkler 784 - 923 (Miladi 1382 - 1517)

658 /1277 yıllarında, Memlûkluların başında Baybars Rükneddin Bundukdârî vardır. Bu zat, kazanılmasında büyük rol oynadığı “Aynicâlût/İstiklal Savaşı”ndan itibaren yaklaşık 18 yıl sultanlık yapmıştır. Kaynaklara göre Baybars, Abbasi Hilafetini Mısır’da yeniden tesis etmiş, Moğol ve Haçlılara karşı Şam’dan sonra Halep ve Hama’da mücadele etmiştir. Hatta Filistin yakınlarındaki Kaysâriyye’ye, Hayfa’ya kadar devletin sınırlarını genişletmiş ve oradan da Birecik, Adana, Kayseri ve Tokat’a kadar uzanmıştır. Baybars bu fetih harekâtı sırasında Halep, Hama ve

Gazze seferini kaynaklara göre 663/1265 yılında yapmıştır.35

O dönemde Moğollar Anadolu’ya sürekli akın etmekteydiler. Selçuklu Sultanı İzzeddin Keykavus tek başına onlarla baş edemeyeceğini idrak etmiş bulunuyordu. Bu sebeple de Memlûk Sultanı Baybars ile mektuplaşıyordu. Bu mektuplaşmalarda İzzeddin Keykavus, Sultan Baybars’ın kendilerini Moğol tahakkümünden kurtarması karşılığında Anadolu’dan bazı yerleri de Memlûklere verebileceğini taahhüt ediyordu. 660/1262 yılında başlayan bu mektuplaşmalar ve davet, Anadolu’da yaşanan Selçuklu – Moğol savaşı nedeniyle Mısır’daki Memlûklerin aynı zamanda

Anadolu’ya müdahalesi anlamına geliyordu.36 Bu müdahalenin ardında, Anadolu

topraklarının giderek Moğol hakimiyeti/nüfuzu altına girmeye başladığını gören Muineddin Pervane gibi devlet adamları etkin bir rol oynuyorlardı. Zira Anadolu Selçukluları o vakit kardeşler arasında bir rekabete düçar kalmıştı; II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in geride bırakmış olduğu üç oğlundan İzzeddin Keykavus ile Rükneddin

34

İbn Haldun, el-Iber, V, 373

35 İbn Haldun, el-Iber, V, 385; İbn Hallikân, Vefeyât, IV, 155

36 Güneş, İbrahim, “Memlûk Sultanı I. Baybars’ın 1277 Yılındaki Anadolu Seferi”, Fırat Ü. Sosyal

(24)

Kılıç arasında bir mücadele vardı. Muinüddin Pervane, Memlûk Sultanı Sultan

Baybars’a derin bir sevgi besliyordu.37

Sultan Baybars döneminde Memlûkler, İslâm âleminde çok etkin olmaya başlar. Moğultay b. Kılıç’ın babasının da orduda aktif olduğu zamanlar onun sultan olduğu

döneme tekabül eder. Babasının katılmış olduğu Kaysariyye Seferini38

Sultan Baybars (663/1265) yılında gerçekleştirir. Moğultay b. Kılıç’ın babası gibi bu seferde pek çok Türkmen de yer almıştır. Bu Türkmenler Gazze’den Diyarbakır’a kadar olan bölgede çeşitli mıntıkalarda ikamet edebiliyor ve istendiğinde de 180.000

kişilik atlı askeri birliği teşekkül ettirebiliyorlardı.39

Burada adı geçen 663/1265 yıllarında gerçekleştirilen Kaysariyye seferini, Moğultay’ın vermiş olduğu bilgilerden yola çıkarak tespit etmiş bulunuyoruz. Zira o bir eserinde, babasının bu seferde Sultan Baybars Rükneddin el-Bundukdârî ile beraber olduğunu zikrederek, onun kendisine şöyle dediğini nakleder:

“Baybars Rükneddin el-Bundukdârî, Kaysariyye’ye sefere çıktığı zaman ben

de onunla beraberdim ve bu seferde Beyt-i Makdis’i ziyaret ettim.”40

Buradan anlıyoruz ki, Moğultay b. Kılıç’ın babası sultanlar ve emirlerle iç içe bir hayat yaşamaktadır. Kimi kaynaklar babasının, ısrarla Moğultay’ı bir asker olarak yetişmesinden ve onu ok ve kılıç talimi yapan merkezlere göndermek istediğinden

bahseder. 41 Öyle anlaşılıyor ki babası, onu devrin ümerası arasına katmak için

yetiştirme düşüncesindedir.

Memlûk devletinin ilk kurulduğu yıllarda doğudan gelen Moğol saldırıları dur durak bilmiyordu. Bağdat’ta Abbasi devleti 656/1258’de yıkılıyor, Moğollar Suriye istikametine doğru ilerliyor hatta Şam 658/1260 senesinde istila ediliyordu. Bu istila

37 Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, 548; Keleş, Bahaeddin, “Sultan Baybars’ın

Kayseri’ye Gelişlerinin Türkiye Selçukluları Bakımından Değerlendirilmesi”, II. Kayseri ve

Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri (16-17 Nisan 1998), Erciyes Ü. Kayseri Ve Yöresi Tarih Araştırmaları Merkezi Yayınları No: 3, Kayseri, 1998, s. 282

38 Kaysariyye: Filistin’de Hayfa ile Yafa arasında kalan tarihi bir şehirdir. Ayrıca Kaysariyye; Arap

İslâm dünyasında dükkân, atölye, depo gibi satış ve imalât yerlerinin bir arada bulunduğu, genellikle üstü kapalı revaklı binalar, pazar yeri ve çarşıya verilen isim olarak da kullanılmıştır. Bu isim Osmanlı dönemi Türk şehirlerinde ise ticaret bölgesinin çarşı içindeki merkezi ve değerli malların saklanıp satıldığı bir bina türü olarak “Bedesten” adıyla karşımıza çıkar. Bedestenler başta mücevher ve değerli taşlar olmak üzere silâhlar, koşum takımları ile değerli kumaşların da satıldığı yerlerdi. Osmanlı dönemi bedestenleriyle, Memlûk devri kaysâriyyesi esas bakımından birbirinin benzeridir. bkz. Eyice, Semavi, “Bedesten”, DİA, V, s. 303 vd.

39 Altan, Çetin, Memlûk Devletinde Askerî Teşkilat, s. 130 40 Moğultay b. Kılıç, el-İ’lâm, IV, 117

(25)

esnasında Moğollar hemen hemen bütün Suriye ve el-Cezîre’yi42

işgal ettikleri halde bununla yetinmeyi düşünmüyorlardı ve biliyorlardı ki, işgal ettikleri bu topraklarda

tam manasıyla yerleşebilmek için Mısır’ı da itaat altına almak gerekiyordu.43

O yıllarda Moğol hükümdarı Hülâgu’yu durduracak güçlü bir devlet görülemiyordu. Avrupa’da Papa, Avrupalıları yeni bir Haçlı seferine hazırlıyor, Kudüs’ü fethedilecek bir hedef olarak gösteriyordu. Baybars Bundukdârî, Kalavun Salihî, Aybek Türkmânî, Kutuz gibi Bahrî Memlûk emirleri, Memlûklerin istiklalini ilan ettikleri Aynicâlût Savaşı’nda Moğolları mağlup edince, İslam âleminde tarihi bir dönüm noktası zuhur etmiş oldu. Savaşın ardından artık Moğollar, Mısır’ı ve

dolayısıyla İslam âlemini hiç bir zaman tehdit edemeyeceklerdi.44

Bahri Memlûkler devleti, kurulduktan on yıl gibi bir sürenin ardından artık

İslam dünyasının lideri olarak görülmeye başlandılar.45

Savaş sonunda batıdan gelen önemli tehdit Haçlılarla, doğudan Memlûkleri kıskaca alan Moğol istilasındaki bir

manada dayanışma kırılmış oldu.46

Hatta Fırat’tan Nil’e kadar bütün Suriye ve Mısır’ın yönetimi Memlûklere geçti. Bu meydan savaşının sonunda, Moğollara karşı zafer kazanmak bir yana, herkesin savaşmaya bile cesaret edemediği bir dönemde Moğollara karşı İslam âleminin kendine özgüveni geldi. Memlûkler bu savaş sonunda sadece kendilerini korumuş olmakla kalmadılar, aynı zamanda Moğolların,

Irak’ta olduğu gibi Suriye’ye yerleşmesini engellediler.47

Filistin’de Nablus yakınlarında Aynicâlût Savaşı ile kazandığı Şam’ın bu özel statüsü, Memlûkler tarihinde her zaman çok önemli olacak; hatta Kahire devletin

42 el-Cezîre; İslâm coğrafyacıları tarafından Yukarı Mezopotamya'ya verilen bölgenin adıdır. Bu bölge

Dicle'nin doğusunda kalan Meyyâfârikin (Silvan), Erzen, Siirt, Zap havzası ve Fırat'ın batısındaki Adıyaman bölgesini de içine alır. Fırat-Diyarbekir arasındaki Karacadağ, Mardin ve Cizre arasındaki Tür Abdîn, Belih ve Habur ırmakları arasındaki Cebeliabdülazîz, Habur ile Dicle arasındaki Sincar dağı, Musul'un güneyindeki Cebelimekhûl bu bölgede yer alır. el-Cezîre'nin batısında Suriye, kuzey­batısında Gaziantep, Maraş ve Malatya yer alır. Bölgenin doğusunda Doğu Anadolu, güneyinde Irak bulunur. (Geniş bilgi için bkz. Şeşen, Ramazan, “Cezîre”, DİA, VII, 509)

43 Aktan, Ali, “Sultan Kutuz ve Aynicâlût Zaferi”, Atatürk Ü. İ. Fak. Dergisi, Sy. 10, Yıl, 1991, s. 187 44 Levis, Bernard, İslam Tarihi Kültür ve Medeniyeti, I, 222;

45

Tomar, Cengiz, “Mısır/İlim-Kültür ve Medeniyet”, DİA, XXIX, s. 576

46 Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 39

47 Aktan, Ali, “Sultan Kutuz ve Aynicâlût Zaferi”, Atatürk Ü. İ. Fak. Dergisi, Sy. 10, Yıl, 1991, s.

(26)

başkenti olsa bile Şam’daki emire her zaman “nâibu’s-saltana” olarak hep önem

atfedilecektir.48

Memlûklerin üstlenmiş olduğu bu tarihî rol, batılılar tarafından da önemli görülür. Nitekim batılı Memlûk tarihçisi Andre Clot şöyle der:

“Moğolların, Memlûkleri ezerek Kahire’ye girdiklerini düşünebiliyor musunuz? Eğer Moğollar, Şam’ı ve Memlûkleri geçebilselerdi, bütün doğuyu fethettikten sonra Avrupa’ya da akın edeceklerdi. Ancak Baybars ve diğer emirler, en kritik bir

zamanda Akdeniz dünyasının hâmisi oldular.”49

İşte Memlûkler bu savaşla büyük bir itibar kazanmış oldular. Osmanlılar’ın yükselme devrine kadar İslam âleminin hâmisi ve en büyük devleti olarak kabul

edildiler.50 Hatta Haçlılara ve Moğollara karşı kazandığı zaferleri ile Baybars,

İslam’ın mücahidi sayılmıştı.51

Bütün bunlar Moğultay b. Kılıç’ın yetiştiği Kahire’yi daha iyi anlayabilmek adına önemliydi.

B. YÖNETİM

Bahri Memlûklerde devletin temel unsurları Baybars Rükneddin

Bundukdârî’nin yönetim anlayışına dayanır. Bahri Memlûkler’in en önemli ilk komutanlarından olan Baybars Rükneddin el-Bundukdârî 18 yıla yakın bir süre sultanlık yaptı. Bu sultanlık süreci, onu Mısır ve Suriye’deki Memlûk Devleti’nin de

gerçek kurucusu haline getirdi.52

Onun saltanatı sırasında belki de Yakın Şark İslam dünyası, tarihinin en zor dönemini yaşıyordu. Karşı koyulamaz hale gelen haçlı seferleri ile doğudan gelen küçüklü büyüklü yerleşim merkezlerini yerle bir ederek halkı kılıçtan geçiren müşrik ve medeniyet düşmanı Moğolların korkunç saldırıları vardı. Her yönden düşmanla sarılan Suriye ve Mısır halkı, büyük bir korku içindeydi. Sultan Baybars el-Bundukdârî, başarılı yönetimiyle içte bütünlüğü sağladı. Korkunç saldırıları önledi.

48

Nâibu’s-saltana: Sultanın vekili sıfatıyla iş gören kimsedir. Adeta ikinci sultandır. Sultana sormadan askeri toplar ve istihdam eder, iktâ işlerini yönetir, memur ve kâtipleri tayin ederdi. Veziri, dört mezhep baş kadılarını ve emirleri değiştirmek için sultandan izin almak zorundaydı. Ancak bu konularda bile izin talebi pek az reddedilirdi. (bkz: el-Makrîzî, el-Hıtat, II, 215)

49 Clot, Andre, Kölelerin İmparatorluğu, (Ter. Turhan Ilgaz, Epsilon, 2005), s. 158 50

Zeytun, Adil, Tarihu’l-memâlik, s. 23-24; Özaydın, Abdülkerim, “Aynicâlût Savaşı”, DİA, IV, s. 275-276

51 Turan Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 544

(27)

Böylece Müslümanların himayesini üstlenmiş bulunan Memlûk devletinin de temellerini sağlamlaştırdı. Böylece, kendisinden sonra gelecek olan sultanların adeta

siyasi yol haritalarını belirlemiş oldu.53

Moğultay b. Kılıç’ın yaşadığı yılları dikkate aldığımızda, Memlûklerin asker kökenli Türkler olduğu için siyasi ve idari yapıda askerî anlayışın hakim olduğunu söylemek gerekir. “Erbab-ı Seyf” de denilen emirler (umera) önemli idari ve askeri vazifelerde söz sahibi idi. Erbab-ı kalem ise daha ziyade devletin yazışma işlerini

yürütürdü. Emirler arasında asıl yetkili ve etkili olanlar “Erbab-ı Seyf” idi.54

Mısır, Suriye ve civarı ile Hicaz bölgesini de içine alan bir nüfuza sahip olan Memlûk sultanları XIII. ve XIV. Asırda çok ihtişamlı ve kudretli idi. İslam âleminde “Sultan” unvanını taşımak için Kahire’deki halifeden izin alan veya almayan bir çok hükümdarın mevcut olduğu bu dönemde Memlûk sultanları “Sultanü’l-İslam ve’l-müslimin” unvanına sahip olabiliyor ve kendilerini de İslam’ın en büyük müdafii olarak görebiliyorlardı.

İki buçuk asır devam eden Bahrî ve Burcî Memlûkler devletinde, 24’ü

Bahrîlerden, 23’ü de Burcîlerden olmak üzere toplam 47 sultan hüküm sürmüştür.55

Öte yandan halifelik Abbasiler soyundan gelen halifeler nezdinde korunmak üzere Mısır’da bulunuyordu. Sultan olan her emir, halife tarafından tasdik alır, onun sultan olduğuna dair halife tarafından bir ahidnâme verilirdi. Halife, emirlerin sultanlığını tasdik etmiş olurdu.

Memlûk devleti, bir sultana bağlı idi. Ve bu sultanın “Nâibu’s-saltana” adı verilen genel valileri (nâib) olurdu. İki önemli eyalet vardı: Mısır ve Şam. Başkent Kahire hariç Mısır; İskenderiye, Aşağı ve Yukarı Mısır olmak üzere üç nâib tarafından yönetilirdi. Şam’daki Nâibu’s-saltana, Mısır’daki ile eşdeğer konuma sahipti. Trablusşam, Dımaşk, Dımaşk Kalesi ve Halep naibliği ile dört bölgeye ayrılmıştı.56

53

Baybars Rükneddin el-Bundukdârî, samimi bir Müslüman idi. Fert ve devlet başkanı olarak Kuran ve sünnete uygun hükümler verirdi. İçki yasağı koyar, fuhşu yasaklardı. Devrin büyük hadis alimi Nevevi, ona devamlı mektuplar yazar, devlet yönetiminde ona yol gösterirdi. Dini konularda yapılan hatalar sebebi ile de hiç çekinmeden Baybars’ı ikaz ederdi. İslam birliğinin sağlanmasında çok önemli rol oynamıştı. O devrin emsalsiz sultanlarından biri idi. bkz. İbn Hallikân, Vefeyât, IV, 155 ; Suyûtî, Husnü’l-muhadara, 104 vd.

54 İbn Haldun, Mukaddime, I, 220 55 Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 181

(28)

Devlet dairelerinde “Divan” adıyla oluşturulan birimler vardı. Mesela; dahili ve

harici resmi yazışmaları sağlayan, her türlü beratı kaleme alan “Divanu’l-inşa”57

, askerî işlerin tamamından sorumlu olan “Divanu’l-ceyş”, maliye ile ilgili her türlü

işin bağlı olduğu “Divanu’n-nazar” bunlardan bir kaçı idi.58

Memlûklerin ilk sultanlarından Aybeg Türkmânî’nin (648/1250) veziri olan Şerefeddin Hibetullah el-Fâizî (665/1257), sultan ile ilişkilerini daha iyi şekilde sürdürmek ve konumunu muhafaza etmek için, emirlerle iyi ilişkiler kurmak ve bunun içinde de emirlerin kendi aralarında ve sultanla olan konuşmalarına vakıf

olabilmek için Türkçe bilen bir naib edinmiştir.59

Buradan anlıyoruz ki devlet erkanı, sultan ve vezirler kendi aralarında Türkçe

konuşmaktadırlar.60

Hatta İbn Hacer’in (852/1448), Zeynüddin Yusuf b. Abdullah

et-Türkmânî’nin biyografisini verirken ifade ettiği gibi61, Kahire’ye gelip yerleşen ve

Türkler arasına katılan alimler de vardır. Buradan da anlıyoruz ki Türkler, Kahire toplumunun en mümeyyiz bir parçası konumundadır.

Memlûkler’de dini ve adli teşkilat “Daru’l-adl” adıyla tesis edilmiş en yüksek şer’î makamdır. Sultanın seçtiği dört mezhebin kadısı buraya bağlıdır. Halkın çoğunluğu Şafii olduğundan Şafii mezhebine mensup olan kadı, resmi prosedüre göre daha önceliklidir. Saltanat merkezi Kahire’deki “Kal’atü’l-Cebel”de Cuma hutbesini Şafii kadısı verirdi. Askeri kadılık sistemi ise “Kadıasker” tarafından icra

edilmekteydi.62

57 Divanu’l-inşa İslam tarihinin en meşhur edip ve münşilerini yetiştiren bir nevi edebiyat enstitüsü

gibidir. Bu dairede görev alabilmek için, resmi yazışmaları hakkıyla yürütebilmeyi sağlayacak genel kültür ve diplomasi yanında, muhatabın ve işlerin özelliğine göre her konuda rahatlıkla yazabilecek bir edebi şahsiyete sahip olmak gerekiyordu. Bu dönemde, bu özelliklere sahip olan ediplerin bolluğu da dikkat çekicidir. Bunlardan Moğultay b. Kılıç ile aynı şehirde yaşamış olan Fadlullah el-Umerî ((749/1349) hicri 709-741 yılları arasında Divanu’l-inşa riyasetliği yapmıştır. Nüveyrî ise (733/1333), münşî, müstensıh ve edib olarak Kahire’de görev yapmıştır. Her ikisi de kaynak eserler bırakmışlardır. (bkz. Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 336, 338, 360)

58 Makrizî, el-Hıtat, II, 24; Yiğit İsmail, Memlûkler, s.196-197 59 Nüveyrî, Nihayetü’l-ereb, XXIX, 459; Makrizî, el-Hıtat, II, 90 60

Tomar, Cengiz, “Mısır/İlim-Kültür ve Medeniyet”, DİA, XXIX, s. 576

61

İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine zeyli, s. 211 (536)

62 Suyûtî, Tarihul-hulefa, s. 480 (Burada Moğultay’ın hocalarından Ebû Hayyân Endelûsî’nin söz

konusu dönemde Mısır’da bulunduğuna ve Türk dili bakımından ayrı bir önemi olduğuna işaret etmekte fayda vardır. Çünkü o dönemde Türk dilinin Mısır'da sahip olduğu itibar Ebû Hayyan’ı Türkçe üzerinde çalışmaya yöneltmiştir. Nitekim o, Türk dilinin en eski gramer kitaplarından biri olan Kitâbü'l-idrâk li - lisânı'1-etrâk’i kaleme almıştır. Ayrıca Zehvü'1-mülk fî nahvi't-Türk,

el-Ef'âl fî lisâni't-Türk ve ed-Dürretü'1-mudıyye fî luğati't-Türkiyye adlı henüz ele geçmeyen eserleri

(29)

Memlûk ordusu üç sınıftan oluşuyordu:

1) Memâlikü’s-Sultaniyye (Kapıkulu askerleri, muhafız alayı)

2) Ecnâdü’l-Halka (Askeri hizmet karşılığında arazi verilen –İktalı- askerler) 3) Memâlikü’l-Umera (Emirlerin muhafız kıtaları)

Bu son grup özellikle Memlûk emirlerine bağlı ihtiyat askerleri idi. Ayrıca bu sınıf, gönüllü birliklerin katıldığı yerlerdi. Nitekim Moğultay’ın hocaları İbn Teymiye ile İbn Dakîku’lîd, Moğol ve Haçlılar’a karşı yapılan savaşlarda bu gruplar

içinde cihad etmişlerdi.63

Moğultay b. Kılıç’ın yaşadığı yıllar, Memlûk sultanlarının altın çağlarıdır. Onun devrindeki sultanlar, büyük birer devlet adamıdır. İslam dinine samimiyetle bağlı, alimlere hürmetkâr, ilim ve amel ehli İslam mücahididir. İslam’ı Haçlı ve Moğol saldırılarına karşı savunuyorlardı. Onun yaşadığı yıllardan sonra Bahrî Memlûkler neredeyse düşüşe geçmişler, hatta Burcî Memlûkler’de Mısır ve Suriye en karışık, en karanlık zamanlarını yaşamış, emirler çeşitli gruplara ayrılmış, her biri

siyasi nüfuz ve servet peşine düşmüşlerdir.64

Moğultay b. Kılıç’ın doğduğu yılı esas aldığımızda onun yaşadığı yıllarda hüküm süren Bahrî Memlûk sultanlarının isimleri ve sultan olarak ilan edildikleri yıllar şöyledir:

1) Melikü’l-Mansur Seyfeddin Kalavun (678/1279) 2) Melikü’l-Eşref Halil b. Kalavun (689/1290)

3) Melikü’n-Nâsır Muhammed b. Kalavun -1. Saltanat- (693/1293) 4) Melikü’l-Âdil Zeyneddin Ketboğa (694/1294)

5) Melikü’l-Mansur Hüsameddin Laçin (696/1296)

6) Melikü’n-Nâsır Muhammed b. Kalavun -2. Saltanat- (698/1299) 7) Melikü’l-Muzaffer Baybars Çaşnigir (709/1309)

8) Melikü’n-Nâsır Muhammed b. Kalavun -3. Saltanat- (709/1310) 9) Melikü’l-Mansur Seyfeddin Ebûbekir (741/1341)

10) Melikü’l-Eşref Alâeddin Küçük ((742/1341) 11) Melikü’n-Nâsır Ahmed (742/1342)

12) Melikü’s-Salih İsmail (743/1342)

63 a.g.e, s. 217

(30)

13) Melikü’l-Kamil Seyfeddin Şaban (746/1345) 14) Melikü’l-Muzaffer Zeyneddin Haccî (747/1346) 15) Melikü’n-Nâsır Hasan -1. Saltanat- (748/1347) 16) Melikü’s-Salih Selahaddin (752/1351)

17) Melikü’n-Nâsır Hasan -2. Saltanat- (755/1354) 18) Melikü’l-Mansur Selahaddin (762/1361)

Moğultay b. Kılıç’ın dünyaya geldiği yıl (689/1290), “Elfî, Kebir, Melik, Mansur” sıfatlarıyla meşhur olan Seyfeddin Kalavun, saltanatının son yılında

bulunuyordu.65 Moğultay b. Kılıç hayatı boyunca Seyfeddin Kalavun’un oğulları ve

torunları tarafından idare edilen Bahri Memlûkler devrinin bir ferdi olarak hayatını devam ettirecektir.

Seyfeddin Kalavun, Sultan Baybars’tan sonra henüz 4 yaşında iken sultan ilan edilen oğlu Bereke’nin sadece iki yıl kadar süren sultanlığının ardından, 7 yaşındaki

diğer oğlu Bedreddin Sulamış’ın “Müdebbirü’l-memâlik/Atabek”i ilan edilmişti.66

Saltanatı ancak 100 gün süren çocuk sultan Sulamış zamanında idare, anlaşılacağı gibi aslında Atabek Seyfeddin Kalavun’un yetkisindedir. Onun adı hutbelerde

okunduğu gibi, sikke üzerine de sultanın adıyla birlikte yazılıyordu.67

O devirde çocuk yaşta ilan edilen sultanlara bir vâsi ve müdebbirin tayin edilmesi söz konusu idi. Bu durumda vezirler de sultan üzerinde etkin olmaya başlayabiliyorlardı. Bu durumu sultan, zaman zaman lehine çevirebilirse de pek çoğunda vezirler arasında etkin bir saltanat kavgası yaşanıyordu. Bu sıkıntılı durum dikkate alındığından, diğer İslam devletlerinin aksine vezirlik, Bahri Memlûklerde

zaman içinde tam bir idare memurluğuna dönüştürülecektir.68

Seyfeddin Kalavun’un oğullarından Sultan Muhammed b. Kalavun zamanında ise (712-723) kaldırılacak ve

65 Seyfeddin Kalavun, aslen Kıpçak Türklerindendi. Küçüklüğünde Mısır’a getirilmiş, Eyyubi

hükümdarı Necmeddin Eyyub’un azatlısı Alaeddin Aksungur tarafından bin altına satın alınmıştı. Bu yüzden de kendisine Elfî (binlik) denilmişti. (Suyûtî, Husnü’l-muhadara, II, 110)

66 Veliahd ilan edilen sultan evlatlarının mürebbisi anlamına gelen bu kavramlar, Selçuklular

zamanında da kullanılmıştır. Memlûkler devletinin nâibu’s-saltana makamından sonra gelen en üst düzey komutanları arasında seçilirdi. Çocuk yaştaki veliahdin sultan ilan edilmesi halinde, çocuk sultan ergenlik çağına gelinceye kadar devlet idaresi, bu mürebbi tarafından yürütülürdü. bkz. Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 183, 187

67 Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 58 68 Yiğit, İsmail, Memlûkler, s.188

(31)

yerine “nezâretü’l-hâss” 69

ihdas edilecek ve böylece vezirlik etkin değerini

kaybetmeye başlayacaktır.70

Baybars’ın oğullarının kısa süren çocuk sultanlıklarının ardından askerî kanadın muhalifi olarak sultan olan Seyfeddin Kalavun, Memlûkler devletinin idari yapısında önemli bir sima olduğunu göstermiştir. Memlûk sultanları içinde, uzun süre iktidarda kalmayı başaran ve bir hanedan kuran da sadece o olmuştur. Onun

oğulları ve torunları, 784/1382 yılına kadar beş nesil Memlûk tahtında oturdular.71

Seyfeddin Kalavun, genel olarak Sultan Rükneddin Baybars’ın devlet politikasını takip etmiştir. Moğollara karşı Müslüman ve Hıristiyan müttefikler kurmaya çalışmıştır. Hatta bu gayeye matuf olmak üzere Hıristiyan Avrupa hükümdarları ile

de çeşitli antlaşmalar yapmıştır.72

C. İKTİSAT

Eyyûbiler devrinde Haçlılara karşı ekonomik olarak da mücadele eden Se-lâhaddîn-i Eyyûbî, Uzakdoğu'dan Kızıldeniz yoluyla Mısır'a gelen ve buradan hem İslâm topraklarına hem Avrupa'ya yönelen baharat ticaretini yahudi ve hıristiyanların

tekelinden kurtararak Müslüman tüccarlarına vermiş bulunuyordu. 73

İktisadî hayat, Memlûklerde sultan ve emirler için hayatın bir parçasıdır. Çünkü dış ticaret devletin kontrolünde olduğu için, sultan ve emirler de aynı zamanda ülkenin en büyük tahıl tüccarlarıdır. Bu yüzden gelir seviyeleri de oldukça yüksektir.74

Kalavun ve onun halefleri zamanında Memlûk halkı, devrinin en müreffeh

69 Nezâretü’l-hâss:Muhammed b. Kalavun’un ihdas ettiği bir vazife olup, sultana ait arazi ve mallarla

ilgilenirdi. Vezirlik ortadan kaldırıldığında, vezire ait işlerin büyük bir kısmı ona bırakılmıştır. Gerekli yerlere tayinleri o yapardı. Bütün devlet görevlilerine verilen hil’atler ve civar memleketlerin sultanlarına sunulacak hediyeler onun sorumluluğundaydı. (bkz: Makrizî, el-Hıtat, II,227; Suyûtî, Husnü’l-muhadara, II, 129; Ayaz, Fatih Yahya, Memlûk Döneminde Vezirlik, s. 68)

70

Ayaz, Fatih Yahya, Memlûkler Döneminde Vezirlik, s. 79

71Seyfeddin Kalavun uzun süreli bir hanedanlık kurmuştur. Kalavun’un oğulları ve torunları ile devam

eden sultanlar arasında sadece şu üç sultan, onun neslinden değildir: Zeyneddin Ketboğa (694-696/1294-1296), Hüsameddin Laçin (696-698/1296-1299), Baybars Muzaffer Çaşnigir (708-709/1309)

72 Lewis, Bernard, İslam Tarihi Kültür ve Medeniyeti, s.227; Yiğit, İsmail, Memlûkler, s. 62 73 Tomar, Cengiz, “Mısır/İlim-Kültür ve Medeniyet”, DİA, XXIX, s. 576

Referanslar

Benzer Belgeler

Honaz Dağı; hem yüksekliği bakımından, hem de yüzey alanı ve kütlesi bakımından, eteklerinde yer alan daha düşük kotlardaki bütün beldeler için yeraltı

Research Question: How could the sieges of Constantinople in 1204 and 1453 become successful while the city could not be conquered in the whole middle age except 1204 even though

Mesleğini yurt dışında yapma düşüncesi ise cinsiyet ve fakülteye göre farklılık göstermezken, klinik sınıflarda temel sınıflara göre istatistiksel olarak

Piyasada satıĢa sunulan sütlü tatlılara iliĢkin elde edilen ortalama kuru madde değerleri incelendiğinde en düĢük kuru madde değerine % 36,55 ile keĢkül

Tipeez’in ana sayfasında yer alan ‘reklam’ kısmı incelendiğinde, sitede Pınar Ki- do’dan başka TetraPark, Sütaş, Eti, Dimes, Ülker gibi yerel markalarla birlikte Che-

Yol ücretleri, havayolu işletme- sinin sunduğu uçuş hizmetleriyle doğrudan ilgili olmaları nedeniyle bir işletme maliyeti olarak, havayolu işletmesinin hizmet üretim düzeyine

Çünkü söz konusu kişi araştırma görevlisi olduğu için yasada yüksek lisans için azami süre olarak belirtilen “üç yıllık” sürede eğitimi bitirmelidir.. Dolayısıyla